Ada'ya Düşen Meteor

By cameronunprensesi

7.2M 220K 53.3K

"Yıldızlar âşıkların ruhlarıdır. Öyle çok yanarlar ki bu dünyada, gecenin göğsünde herkesi imrendirerek parıl... More

★ Arkana bak
★ Bela
★ Sebastian
★ Aşık Mısın?
★ Peki.
★ Küçük Ürkek Yıldız
★ Çikolata Kokan Gizemli Meteor!
★ İndir Maskeni Sebastian
★ Gıcık Çocuk mu Cadı Kız Mı!
★ Beraberiz? Beraberiz.
★ Flashback
★ Pamuk Şeker Tadında!
★ Romeo&Juliet
★ İtiraf
★ Korkak Prenses
★ Sil Baştan...
★ Beni Unutma Olur mu?
★ Gökyüzünde İki Aşık Yıldız...
★ karakterler
★ Ruh Ornitorengim!
★ Çirkin Şansı Derler Ona!
★ Çakma Koca?
★ Nutella Kadar...
★ Benim Olur musun
★ Tencere-Kapak
★ Metafor
★ Not: Seni Seviyorum...
★ Ürkek Dudaklar
★ Suçluyum
★ Fırtına
- Yazardan -
★ Veda - Son öpücük
★ Acı
★ Yabancı Tenler
★ Sen de hissediyor musun?
★ Papatya Kokan Ayrılık
★ İkilem: Ay & Güneş
★ Söz vermiştim, değil mi?
★ İlk Âşk | Son Nefes
★ Ayrılmak Yok?
★ Yara Bantları
★ Yalnız Yıldızın Kaderi
★ Doğumgünü
★ Ada Is Back!
★ Kuzen?
★ Örümcek
★ Söylemediğin Şeyler Var...
★ Seni Asla Bırakmam
★ İzmir'e Benden Selam Söyle!
★ Benimle Kal
★ Sadece Erkekler Diz Çökmez
★ İflah Olmaz Romantik!
★ Kar Taneleri
★ Mükemmeliçe

★ Adiz ~ Yeniden

75.4K 2.9K 1.1K
By cameronunprensesi

Bölüm düzenlendi!

Bölüm şarkısı:
Sezen Aksu - Hasret


Tüm yorumlarınız, ve bu zamana kadar gösterdiğiniz destek için teşekkürler (: İleri ki bölümler için... biraz değişik planlarım var, hazır olduğunuzu düşünmüyorum *nihahaha*

Neyse, hepinizi çok seviyorum! İyi okumalar küçük yıldızlarım... ♥️



"Aa, nereye ayol böyle sabah sabah." Annem arkamda belirmiş, elini ağzına kapatmış beni izliyordu. Yine baştan aşağıya önemli bir davete gidiyor gibi giyinmişti.

Şaşırmış mıydım, hayır.

"Halletmem gereken bir iş var anne."

"Kalk yürü, doktora gidiyoruz" dediğinde eyeliner'ın ucunu denklemeye çalışıyordum "Ne doktoru ya?"

"Sen benim kızım değilsin," Gözlerimi kırpıştırıp arkama döndüm ve inledim "NE? YOKSA BENİ CAMİDEN FALAN MI ALDINIZ ANNE Y-"

Annem ciddiyetini bozmadan devam etti "Ya raporlarla kanıtla, ya gerçek kızımı sakladığın yeri ortaya çıkarana kadar sürrrüm sürrrüm sürünürsün mahkemelerde. Benim kızım, Ada Bulut bu saatte kalkmaz. Onun hayat felsefesine aykırı."

"Öff anne ya" diye homurdanıp tekrardan aynaya döndüm. Annem işte, her zaman trolldür. Evdeki tüm aile üyelerini şeytani esprileriyle şakalar, adeta kan kusturur. Çünkü o bir Demet Bulut, O bir Efsanenin annesi...

"Bak hala öff diyor, kızım sen gerçekten kendinde misin saat 7.30? Senin bu saatte aygır gibi yatakta uyuman lazım değil mi?"

"Aygır falan ayıp ediyorsun ama anne," Dediğimde ilk başta durdu, sonra da kollarını bağladı ve başını salladı "Biliyorum, aygırlardan daha sonra özür dileyeceğim bu biraz ağır oldu"

"Gerçekten bu sefer böğrümü delip kalbimi kırdın anne." işimi bitirdikten sonra arkamı dönüp komodinin üzerine kalemi bıraktım ve parfümümü alıp 2-3 fıst sıktım. Çikolatalı parfüm ulan bu. Tabi 2 fıst sıkacağım. Çabuk biterse sömürüp zulasından birkaç kaç tane yürütebileceğim bir Ediz yok.

"Tamam güldük eğlendikte gerçekten nereye Ada?"

"Siz nereye bu saatte?"

"Senin haberin yok mu?" dedi annem, topukları tok bir ses çıkaran ayakkabılarını duyduğumda bana yaklaşmaya başladığını fark ettim. Aynada üzerime bakıyordum. Zümrüt yeşili sade bir elbise giymiştim. Süslenip oraya gidecek halim yoktu, 3 aylık kocamdan boşanıyordum sonuçta. Tamam kısa bir vade de olsa, insan üzülüyordu işte. Zaten onunla doğru dürüst vakit geçirememiştim bile, her şey uzun sürmeden sarpa sarmıştı. Bizim gibi iki serseri ruhludan ancak bu beklenir.

"Kimin neyden haberi yok, kendi haberinin amk-" diye sövmeye başlamışken odada anneminde olduğunu fark ettim. Şuan hiç ekrem abiye bağlamak için uygun bir zamanlama değildi.

"Madem abin söylemedi, ben söyleyeyim. Ailemizi gururladıracak bir şey oldu."

"Abim hamile mi kaldı?" dedim pis pis gülerek. Abim odasından duysun diye sessimi yükselterek söylemiştim. Birazdan buraya damlayıp evin camına top gelmiş teyze gibi kavga çıkaracağından emindim.

"Abinin resim sergisi var bugün. Eserleri asılacak sergide. Sende gelsene bizimle?"

"Ben? Abimin resimlerine bakmaya gideceğim? Bak anne, abime ressam demek Picasso'ya Dali'ye Van Googh'lara sövmek demektir. Adamlar mezarda ters döner ya. Abimin bilinçaltı çalkalanmış kola gibi, çıkan resimleri görsem ruhsal sağlığımı kaybederim ben gerek yok kalsın. Koysunlar anaokulu çocuklarının yaptığı patates baskıların yanına falanda sırıtmasın bari. Kazmalar sınıfından Berke Can Bulut Hahaha"

"Abartıyorsun Ada." Burnundan bir nefes verdi ve başını iki yana salladı bezgince. Abimle küçüklüğümüzden beri iki zıt kutuptuk. Birbirimize her götlüğü yapmaktan da geri durmazdık, ama abim her zaman duyar kasıp klasik pezevenkliğini yapar ve babamlardan the best child of the Bulut family ödülünü kapardı.

Gerçi öyle bi ödül yok. Ben uydurdum.

"Peki sen nereye?"

"Ben..." bir süre durdum ve bir bahane üretmeye çalıştım. Aylardır doğru dürüst evden çıkmadığımı biliyorlardı, ne söylesem onları hayrete düşüreceğinden emindim "Sephora'da indirim varmış.
Herkesten önce kuyruğa gireyim dedim."

"Tamam da..." Annem saatine baktı ve şaşkınlıkla sarkıttı dudağını "Bu saatte dükkan açılmadı. Ayrıca sen hiç indirim beklemezsink-"

"Sen hiç mi sabahın beşinde başlayan indirim kuyruğu görmedin anne?" diye kendimi savunmaya geçtim "Sen hiç mi castin bibır konserine bir hafta önceden çadır kuran hayranlar görmedin? Belki bende bu adrenalini yaşamak istiyorum? Niye içimdeki hırsı ve sosyalleşme arzusunu sömürüyorsun anne?"

"Ay tamam canım, bir şey söylemedik. Hepinizi ne haliniz varsa görün" dedi en sonunda annem, onu pes ettirdiğimi anlayınca sırrıtım. Arkasını dönüp odadan çıkarken hala söyleniyordu "Ben ölünce beni çoook arayacaksınız... Keşke annem burda olsa da-"

Abim birden odadan içeriye neşeyle girdi ve kolunu kapıya dayadı "Az önce biri Ada evlatlık mı dedi?" yüzünde kocaman, tam dövmelik bir sırıtış vardı.

"Geç kaldın koçum. Senin boklu tablolarından bahsediyorduk" diyip şeytani gülümsememi attım. Sabah sabah içindeki tüm enerji emilsin inşallah abi.

"En azından bir yeteneğim var, tek yaptığım şey sürekli şoförlerimle aşna fişne yapmak değil." Bu sefer derine indiğinde sırıtışımı kesip dişlerimi kedi gibi gösterdim "Abi... İleri gidiyorsun bak"

"Ne var?" Umursamazca omzunu silkti ve kolunu dayadığı yerden çekip bağladı "İlişkilerini sorgulamıyorum. Göz var izan var hadi Ediz karizma çocuk neyse de... Sonki ne öyle be. Çocuk sayko gibi, manyağa benziyor"

"Ne zamandan beri insanları görünüşüne göre yargılıyorsun?" dedim ve kötü kötü baktım. Ona ne kadar aşık olmasamda, Güneş iyi birisiydi. Bunu biliyordum.

"Valla sen doğdun, kucağıma verdiler ağladığını gördüğümden beri. Çok çirkindin Ada ne yapayım." Yine o yamuk, aptal sırıtışını attığında fırlatmak için makyaj çantamı kavradım. O yüzünü eliyle kapatıp dinazor gibi gülmeye başladığında kafasına kafasına vurmaya devam ediyordum "Yavaş lan, hayatımızda ilk defa gurur verici bir şey yaptık sergi günümde de sen sakatlama bari"

"Lafını geri al," kollarını tutup onu geriye bastırdım fakat abimde ayı gücü vardı baş etmek pekte mümkün olmuyordu "Bak lafını geri al, abi acımam çizerim seni rujla"

"Tamam, gel lâfım gidiyoruz" benden kurtulmuştu ve kapının eşiğinde dağınık kravatını daha da boşlatıp nefeslendi "Biz zaten istenmediğimiz yerde durmayız sen kim köpek"

"Sinirden ağlayacağım bak, zaten moralman diplerdeyim yapma bunu bana abi!" diye çemkirdim ve, ağlıyormuş gibi yaptım küçük kardeş primi yapmak için. Tamam, abim sinir olmasına sinir bir insandı. Ama bana kıyamazdı.

"Lütfen Ada ağlama, rimelin akınca daha çok çirkinleşiyorsun" dediğinde ayağımı yerde vurdum sinirle inledim. Arkamı dönüyordum ki bileğimin kavrandığını hissettim, arkaya doğru döndürüldüm ve birden sert bir göğse çarptım. Yüzümde salak bir sırıtış belirdi "Şaka kız. Sıkma canını. Sen çok güzelsin. Bana benzeyen bir varlığın çirkin olabilme ihtimali var mı ki?"

"Bunu şimdi mi söylüyorsun?"

"Geri mi alayım?"

"Bende bir saniyeliğine iyi bir insan oldun sanmıştım. Yanılmışım. Sen hala insan taklidi yapan bir orangutansın." Kolumu ondan kurtarmaya çalıştım, fakat yeniden beni geri çekti ve bu sefer yanaklarımı çekiştirdi "Tamam ya, sende hemen alınıyorsun. Güzel olduğunu söylesek bile suç ne yapsam yaranamıyorum"

"Çünkü düzgün söylemiyorsun" omuz silktim. Abimden başka beklentim olamazdı zaten. Sadece canı sıkıldığında evin yavru köpeği yerine koyup oynadığı küçük kardeşiydim. Birde kumandayı kaybettiği zaman tüm evi seferber edip kumanda aratıyordu o kadar.

"Bak, benden burda sana cicili bicili destekleyici abi sözcükleri etmemi bekleme ama, ne yalan söyleyeyim Ada, doğduğundan beri senin ilk hayranın benim. Bunu böyle bil. Karşına çıkan hangi erkek seni benden daha fazla seversek ancak kardeşimi teslim etmeye güvenirim"

"Bu ne demek oluyor..?"

"Bu demek oluyor ki senin seni yüzünün güzelliği ya da vücudun için seven birine ihtiyacın yok. Hayatında neler oluyor bunları yalnızca sen bilirsin ama seni kim sen olduğun için kabul edip koruyorsa ona güvenmen gerekir. Abin olarak tek bildiğim şey varsa o da senin ayrı bir kız olduğun, kimsenin mayanı bozmasına izin verme ve senin değerini bilecek adamın sevgisinden beslen"

"Yani oyun Edizden yana?"

"Ediz mi seni anlattığım gibi kabullenip seviyor? Demek o sana böyle hissettiriyor." bir süre durdu, yüzünde yamuk bir sırıtış belirdi. Abimdi işte. Beni tanıyordu. Daha bunu ne kadar inkar edebilirdim ki?

Aşk hayatım iyice referanduma döndü gözünüzü seveyim ya, en sonunda aileyi sandığa çağırıp oy pusulasını koyacağım önlerine en çok oy alanı kalbimin ortasındaki cumhuriyetin white house'una oturtacağım. Yalın burdan sana selam olsun kardeşim. 

"Bu zamana dek hiç kim olduğum için beni yargılamadı. Ya da herhangi bir sebepten dolayı değişmemi istemedi." yutkundum ve onunla tanıştığımdan itibaren olan her şeyi tek tek hatırlamaya çalıştım. Harbiden, Ediz baştan beri beni değiştirmek yerine beni kabulleniyor ve hatta benim değişmememi istiyordu. Benden tek istediği şey, ona güvenmemdi. Ayrıca içimdeki nedensiz korkuyu yenmemi istiyordu "Hatta benimle beraber her türlü garipliği yaptı, hemde hiç çekinmeden diğer insanların onun hakkında ne düşüneceğini umursamadan."

Laf aramızda, bunu size ilk kez anlatıyorum. Geçen yaz Ediz oruçken, Allah affetsin şaka yapayım diye kapının arkasına saklanıp köküne kadar geğirmiştim. O da top patladı sanıp iftarını açmıştı, oruç öyle başına vurmuş ki yataktan fırlayıp buzdolabından çıkardığı sürahiyi hunharca kafasına dikeyim derken üstünü başını ıslamıştı. Bende kaslarından akan suları keserken double günah kasmıştım. Kapının arkasında beni elimde gazozla beklerken görünce yüzüme işten gelip karısını en yakın arkadaşıyla yatakta basmış adam gibi bön bön baktı sonra da dizlerini birleştirip koltuğa oturdu ve dakikalarca hayatını sorguladı. Bakın bu da üçüncüsü oluyor günah işlerken triple yaptım.

"Neden bunları bildiğin halde bana anlatıyorsun? Onun yüzüne söyle. Bak kalbin ne de güzel vermiş kararı, birde ne yapacağımı bilmiyorum dersin. Kadın milleti işte."

"Aşk işleri o kadar kolay değil" iç geçirdim ve saçımın uçlarıyla oynamaya başladım. Gerginken genelde bunu yapardım.

"Ulan kendime hayrım yok, burda sana tavsiye vermeye çalışıyorum Ada." diye söylendi ve ellerini havaya kaldırdı sitem eder gibi "Sen aşk üçgenlerindeyken, benim senelerdir tek gördüğüm üçgen pizza dilimi. Kahrolsun böyle dengeye, nalet olsun böyle sisteme ya. Bekar Berke Can'a döndük şu 3 günlük ömrümüzde"

Söylene söylene dağılmış gömleğini, ve kravatını düzeltirken ağzımı kapayıp gülümsedim. Ailemin bu halleri bazen uzaklaştırıyordu beni problemlerimden. Bugün vermem gereken hayati bir karar varken bile, abim yüzünden sabahın köründen beri kişniyordum.

"Sana iyi şanslar, umarım iyi geçer"

"Bak ilk defa beddua etmedin, bünyem alışık değil felç geçireceğim." dedi ve güldü. Sonra da teşekkürler anlamında başını salladı "Peki iyi temennilerin için sağol. Akşam eve geç döneceğiz, haberin olsun. Yalnız hissedersen falan çağır Rüya'yı kız gecesi yaparsınız, ne de olsa  sevgilisi bugünlük benim. Ama öyle yastık savaşı falan yapıp odayı dağıtığınızı görürsem sizin içinizi kaz tüyüyle doldurum bak ha, uyarıyorum. Hadi şimdi sal beni seninle çene çalmaktan hazırlanamadım!"

"Tutan yok!" diyip el salladım ardından. Sonra da saate baktım. Çıkmaktan başka yapacağım şey kalmamıştı, telefonu komodinin üzerinden aldım ve alt kata indim.

8.15

Mahkeme dokuza çeyrek kalaydı, eğer trafik varsa yanmıştım. Hemen arabaya atladım ve adliyeye sürdüm. Neyseki bulunduğum yere fazla uzak sayılmazdı, en fazla 20 dakikamı alırdı ki bu bile tam denk geliyordu. Yol boyunca kafam allak bullaktı. Hiçbir şey düşünemedim. Oraya gidince ne olacak onu bile tamamen bilmiyordum. Hele onun ardından ne olur, onu hiç kestiremiyordum.

Sadece tek şeyi fark etmiştim tüm bu olanların üstüne; ben bu zamana dek çocukça davranıp, dik başlılığımla bir sürü yıkıma sebep olmuşum. Kendimi hırpalamışım, karşımdakini hırpalamışım. O bunu görmezden gelmeye çalışmış ama ben gözüne sokmuşum üzerine basa basa.

Kendime de, ona da aylardır çile çektirmişim iki ayrı yerde. Birde yetmiyor gibi, daha da çıkmaza sokmuşum ben ikimizi. Tüm yolları kapatmışım, kapı bırakmamışım açık ki yol bulamasın kalbi benim kalbime. Birde üzerine, yine onu suçlamışım sevgisizlikle.

Bizim hatamız iki taraflı. Öncelikle bunu kabullenmeliydim. Ve birazdan aptal bir karar vermeden, her şeyi kalbimde sindirmeliyim. Yoksa bir daha mutlu olmam mümkün olmayacak.

Bina gözüktüğünde, arabayı durdurdum ve kapımı açıp birkaç dakika karasızca dikildim kapının önünde. İnsanların bana deli gözüyle bakıyor olduğunu biliyordum, kim dakikalarca aynı yere hipnotize olmuş gibi bakardı ki? Kazı yapan kepçeyi izleyen koca yürekli dayılar hariç

En sonunda kapıdan girebilecek kadar yeterli gücü buldum kendimde, sonra uzun koridordan yürüyüp salonun olduğu bölgeyi buldum. Odanın kapısının tam karşısındaki koltuklarda gördüm Ediz'i. Bekliyordu. Etrafına bakınmıyordu bile. Avuçlarını sıkı sıkıya birbirine kenetlemiş öylece gözlerini ona dikmişti. O kadar dalgındı ki, topuk sesimden buraya birinin geldiğini bile anlayamamıştı.

"Ediz?" diye seslendim. Başını bana kaldırdı ve olduğu yerden toparlandı, biraz ileriye kaldı "Gelsene."

Yanına oturdum. Bu biraz garip bir duyguydu. Ona karşı nasıl hissetmeliyim, o şuan ne hissediyor aklımın ucundan geçmiyordu. Benimle hiç konuşmadı, ki normalde Ediz benim yanımda bir dakika susmazdı. 6 aydır tanıdığım adamın içini biliyorum, Ediz'de tuhaf bir şeyler vardı. Belkide bana söyleyemediği, ya da söylemeye çekindiği.

"Biliyor musun hayatımda ilk kez biri için bu kadar erken kalktım. Normalde beni hiçbir şahıs bu saatte ayağa kaldıramaz." dedim ve sırıttım. Sonra da şirin gözükmek için başımı kaşıdım ve saçmalayacak başka şeyler bulmaya çalıştım, ki normalde bu görevi hep Ediz üstlenirdi "Ha, bak birde lisedeki servisçi Cengiz amca vardı. Geç kalınca okula ispkilediği için annem sabahın köründe kaldırırdı. Servisten içeriye adımını attığın an son ses Müslüm babayı dayıyordu sana, inene kadar derbeder oluyordun ilk derse bi' giriyorsun ciğer falan kalmamış kafalar dumanlı... Kalem tıraşın jiletine bileğine dayayıp intihar edesi geliyordu insanın. Öyle de piskopat bir adamdı. Tabi o zamanlar küçüktüm özel şoförüm falan yokt-"

"Ada. Hala umrunda mı bilmiyorum ama ben temelli gidiyorum burdan."

"Ne?" dedim, tüm kelimelerim ağzıma tıkıldı. Şaka falan zannetsem, hayır hiçte öyle durmuyordu. Zaten o rol yapmayı bile beceremezdi ki?

"Bitti. Beni buraya bağlayan tek şey yok, burda kalmak için bir amacım yok. İstanbulda kalıp kazanova hayatı sürüp her gece anlamsız birliktelirde avunmak istemiyorum, ben artık o adam değilim. Sadece burdan uzaklaşmak istiyorum, annemlerle konuştum. Ben hayatımın geri kalanını Amerika'da geçireceğim. Tamamını olmasa bile büyük bir kısmını, böylesi benim için daha uygun."

"B-bunu gerçekten istediğine emin misin?"

Yok. Yok canım. Ediz burdan ayrılmaz. Gidemez ki? Gidemez tabi. Bu şehir bizim tanıştığımız şehir. Onunla birlikte ilk defa yıldızları izlediğim şehir. Burası benim aşık olduğum şehir, bu kadar çabuk ezip geçemez ikimizi. Hem o yufka yüreklidir, evden ayrı kalsa dayanamaz ağlar nasıl tek başına yaşayacak? Evi, odasındaki yıldızlı tavan? Beni ilk o evde öptü. İlk öpücüğümü orada aldı. Şimdiyse orayı terketmeyi ve her şeyi ardında bırakmayı istiyor. Ben onu görmeyecek miyim? Oraya giderse kendine bir hayat kurar. B-belkide evlenir, benim haberim bile olmaz...

"Eminim, çevrelice düşündüm. Kararımı verdim, babamda çok olumlu bakıyor yurtdışında kalmam konusuna. Kendimi geliştirirmişim, şirkete faydam falan olurmuş. O benden hevesli. Gidersem en azından hayatımda ilk kez birini hayal kırıklığına uğratmadan bir şey yapacağım. Belki kendime bir hayat kurarım, mutlu olacak bir şey bulurum."

"Ediz..." yutkunduğumda boğazımı yanarken, duyduklarım bende şok etkisi yaratmıştı. Bunu ondan beklemiyordum. Ediz beni bir daha görmemeyi nasıl göze alabilirdi ki?

"Merak etme, bana katlanmak zorunda değilsin. Bu birbirimizi son gördüğümüz gün olacak inan bana. Bir daha karşına çıkmayacağım..." tüm bunları söylerken yüzü donuktu, ama içinde tüm hislerini
dizginlediğini sesinin tınısından anlıyordum "Seninle paylaşmak zorundaydım. Ne de olsa benim aylardır hem arkadaşım, hem sevdiğim oldun. Kalbim seninleyken adam gibi sevmeyi öğrendi. Hayalime ellerimle dokundum, ellerini avcumda tuttum gerçekliğine yandım. Benim keşke diyecek bir şeyim kalmadı, seninle geçirdiğim günlerim paha biçilmezdi. Ama artık devir değişti Ada, gün geceye döndü. Ben bu şehri terk ediyorum, bende kalan hakkını helâl et. Kalbini benden aldın alalı ruhum bu şehre sığmıyor. Ben gidiyorum Ada, vedâsız ayrılık olmaz."

Dudağımı dişledim, ve öylece dinledim onu. Ciddiydi. Gidiyordu. En sonunda pes etmişti...

"Aramıza okyanus girecek. Bir ömrü öyle mi geçireceğiz?"

"Ben senin teninden sürgün edilmişim. Görünmez bir parmaklık var aramızda bizim, müebbete çarptırılmışım sen kırmışsın kalemimi. Ben böyle de yaşamıyorum ki Ada? Aramıza okyanus girse ne olacak."

"Ediz böyle söyleme-" gözlerim doldu, kendimi tutmak falanda istemedim. Fakat beni engelleyen, ismimizin çağırılması oldu. Kapıdan adamın seslendiğini duyunca, buna fırsat bulamadım. Odaya alındık. Çok gergindim, dokunsalar hüngür hüngür ağlardım belkide şuan. Dediklerinin ciddiyeti, sesi sürekli dolanıp duruyordu beynimde.

Orta yaşlarda, kır saçlı hakim konuştu... bir süre konuştu, dinlemedim. Bir sürü şeyden bahsedip durdu. Belkide kısa konuşmuştu, ama bana saatler gibi uzun geliyordu. Zaten bu süreyi Ediz'in yüzüne bakarak geçirdim, gözlerim istemsizce dalıp durdu yüzüne. Onu bırakacak mıydım? Daha doğrusu, ben bu adama hala tepeden tırnağa aşık değil miydim? Gururumu birkez olsun duymaz oldum. Bir kenara koydum, kalbimin pür sesini dinledim. Çok beklersin parlak göz, seni ben kendimden başkasına yâr eder miyim? Bu seferde kurtulamadın benden. İzin vermeyeceğim benden gitmene.

"Burası son durak, son kezde sizden duyayım. Boşanmak istiyor musunuz? Kararınız kesin mi?"

Gözlerim Edizdeydi, ancak hakimin bize seslendiğini duyunca irkilip kendime gelebildim. Birkaz kez gözlerimi kırpıştırıp adama baktım, bir cevap bekliyordu ikimizden birinden. Ediz'in o kişi olmayacağına emindim, olmasını da istemeden atıldım hemen "Hayır. Hayır kocamı deli gibi seviyorum. Boşanmak istemiyorum."

Hakimin kaşları ilkten çatıldı, tuhaf bir atmosfer oluştu salonda. Ediz birden şaşkınlıktan açılmış gözleriyle bana döndü "Ada sen...?"

"Bu gördüğünüz varya hakim bey, bu gördüğünüz küçük beyefendi benim ilk aşkım!" kendi yaptığıma kendim bile inanamıştım fakat devamını getirdim deli cesaretiyle "O zamanında bir hata etti, başımıza gelmeyen kalmadı benim gururumdan. Farklı yollara sürüklendik, yanlış seçimler yapıp boş yere üzdük birbirimizi. Ben seven kalbimin vebalini alamam, kendimi de ondan birgün daha mahrum edemem tükendi sabrım..."

Adamın ciddi ifadesi sürerken bu sefer cesaretimi toplayıp Ediz'in yüzüne baktım, gözlerinden bir damla yaş taştı taşacaktı neredeyse "Bana inanmazsa siz söyleyin hakim bey... Ben onun bırakın ayrı kıtada yaşamasını benden bir santim uzakta olmasını istemiyorum. Birde sizden duysun, siz söyleyin benim yıldızlarımı gözlerinde götürmesin. Hala ona ihtiyacı olan bir kız var arkasında."

Bir daha Ada odun derseniz, alayınızdan kokulu sabun yaparım

"Vedâ etti bana, neymiş efendim gidecekmiş bu şehirden. Birde ben onu sevmeyi bıraktım sanıyorsa söyleyin, hala emaneti bende saklı. Kalbi avuçlarımın arasında güvende."

"Seni seviyorum," dedi, yanağına bir damla yaş döküldü... yanıma koşup beni göğsüne bastırdı. Kollarımı bedenine dolayıp, aylar sonra yeniden güvende hissetmek nasıl bir duyguymuş hatırladım "Seni çok seviyorum küçük yıldız"


Kalbimden geçenleri söylemenin vermiş olduğu rahatlıkla omzuna bir öpücük bıraktım, gözyaşı tişörtümü ıslatırken bu huzuru tatmanın neşesiyle nefes nefese kaldım. Kalbim neden bu kadar heyecanlamıştı bilmiyorum ama, ben onun kalp atışlarını ta kendi içimde hissediyordum sanki. Öylesine hızlı atıyordu ki, o ufak gümbürtüyü duymak bile ziyadesiyle mutlu etti beni.

Kollarındaydım. Hiçbir şeyi düşünmeden yeniden onun kollarındaydım...

"Beni affettin mi? Bitti mi?"

"Affettim" diye fısıldadım "Ayrılık diye bir şey yok. Ben sana teslim oldum."

"Ediz... bir daha sakın-" sözümü bile bitirmeme izin vermeden yüzümü avuçladı ve yüzünün hizasına getirip gözlerime baktı "Bir daha yok Ada. Sana yemin ederim, sevgimin üzerine yemin ederim ben seni bir daha hiç üzmeyeceğim güzel sevgilim."

"Gitmeyeceksin değil mi?" Ellerimi, omzuna yerleştirdim ve ıslanan uzun kirpiklerine bakıp gülümsedim "Vazgeçirebildim mi seni yoksa intikamını alıp biraz süründürecek misin?"

"Gitmiyorum. Kalbindeki küçük kız duysun, o isterse yıldızları toplayıp saçlarına taç yapar ama çalmaz onun gökyüzünden ona aşık oğlan"

Gülümsedim, yumuşak dudaklarını alnıma bastırdı ve yeniden göğsüne yasladı başımı. Sanırım... mahkemede olduğumuzu unutmuştuk. Tabii, yine yapacağımız anormalliği de burada yapmıştık.

"Ehem," hakimin öksürüğünü duyunca, yüzümde sarhoşmuşum gibi duran bir gülümsemeyle adama baktım. Bu sefer Ediz'in kolları arasındaydım, artık soğuk hissetmiyordum eskisi gibi "Madem öyle, ben cevabımı aldım. İptal, boşanma falan yok. Millet boşanmaya gelir, siz nikah tazelemek için mi başvurdunuz çocuğum buraya? Şurada 10 dakikadır Türk filmi seyrediyorum."

Şimdi hakim sizi boşamak için harcadığım 30 dakikayı bana geri verin amk kelleri diyip kürsüyü üstlerine yıkıyomuş bunlar şok

"Kusura bakmayın hakim bey... Biz dersimizi aldık." dedim kızaran yanaklarımı gizlemeye çalışarak. Aman olsun, kimin umrundaydı? Ona kavuşmuştum. En sonunda kafam allak bullak olmaktan kurtulmuştu, bu anın tadını çıkarmalıydım.

"Haydi, size boşanmak falan yok eşek sıpaları. Almayın daha fazla vaktimi, siz inceden yanmışsınız birbirinize. Sizin yeriniz burası değil."

Adamın bu zamana dek sert, soğuk duran yüzünde ki tebessümü görünce bende aptalca sırıttım. Ediz'in eli, benim avcumu buldu ve tuttu sıkıca, ona döndüğümde bir çift yaşlı gözle karşılaştım. Mutluluk gözyaşları hala göz pınarlarındaydı, işte o an yüzünde daha doyamadığımı fark ettim.

"E kaçalım biz o zaman?"

"Çıkın, çıkın hadi benim daha bir sürü davam var bugün. Millet deliye, biz akıllıya hasretiz yarabbim ya sabır!" adam gözlüklerini çıkarıp kapıyı gösterdiğinden Ediz'in elinden tutup o kapıdan gülerek çıkardım. Ordan nasıl çıktık, nasıl eve gittik onu bile hatırlamıyorum. Zaman anlamını benim için yitirmişti sanki. Artık hiçbir şey umrumda değildi, kararlarım için cezalandırıp sıkmıyordum kendimi. Sadece onunla olmak, onu affedebilmek aylardır dinmeyen sancılarımı göz açıp kapayana kadar dindirivermişti.

Kapıyı açtım, evde kimsenin olmadığını bilmek daha rahat davranmamı sağladı. Kapıyı sertçe kapattım, bileğinden tutup onu duvara yasladım ve burnumun ucunu onun burnunun hizasına getirip kıkırdamaya başladım. O da gülüyordu, gülüşü o yokken bana zindan gibi gelen eve bahar getirirken büyülenmiş gibi mırıldandım "Şimdi. Tam şuan, deli gibi öpüşsek fena mı olurdu?"

"İstediğin yapabilirsin, biliyorsun"

Tam gülerken, dudaklarını yakaladım. Gülüşünü öptüm. Onun kocaman, güzel gülüşünden öptüm. Ellerini belime yerleştirdi, bir süre ayırmadım dudaklarımı. Çok özlemiştim onu, sanki fırtınalı bir yağmurun ardından güneş açmıştı da gökkuşağı belirmişti gökyüzümde.

"Beni bırakacağını sanmıştım"

"Hayatımda yaptığım ilk delilik değil, ama aralarından pişman olmadığım tek bu oldu..." göğsü, göğsümle birleşmişti. Yüzünde güzel bir gülüş vardı, sönmüyordu bugünden beri.

"Teşekkür ederim," dedi ve yutkundu ufak tebessümüyle "Beni affettiğin için minnettarım."

Bacaklarımı beline dolamama yardım etti, belki şuan denge sağlaması bile zordu fakat o bunu umursamadan sadece benimle ilgileniyordu. Belimi düşmemem için kavradı ve ilerlemeye başladı "Bak işte, egomu okşamana rağmen teşekküre hiç gerek yok. Katlanamadım seni görüp sarılamamaya, en çokta seni başka kızlar kapacak düşüncesine."

"Bak sen" kıkırdadı, ona daha çok sarıldım ve başımı omzuna dayadım "Hani sen beni hiç kıskanmazdın?"

"Ne kıskanacağım zaten? Sadece sana bakan kızların gözlerine kızgın yağ döküp saçlarından kürk yapmayı düşünmüştüm. O kadar."

"Bu kıskanmaya dahil olmuyor yani?"

Koltuğa oturacakken, üst üste düştük. Onun üstünde kalıyordum, sırıttım ve alt dudağını öptüm sakince "Ne yapayım... Sen öyle bir daha beni hiç görmeyeceksin, temelli gidiyorum diyince benden başkasını seversin, aşık falan olursun sandım..."

"Ben? Senden başkasına aşık olacağım? Ha evet. Olacağım. Haksızda sayılmazsın." yüzündeki piç gülümsemesi büyürken, küçük bir kız gibi dudaklarımı büzdüm. Bak, birde utanmadan itiraf ediyor!

"Ya, erkek değil mi işte! Hepsi aynı, güvenmeyeceksin aşık olmayacaksın bunlara. Sonra böyle sen onlara kalbini teslim edince alıp oyun hamuru gibi oynarlar, parçalarlar bölerle-"

"Olacağım tabi Ada, senden sonra kızımıza aşık olacağım ben prensesim?"

"Ya... Gerçekten piçsin Ediz" diye sızlandığımda kıkırtısı kulaklarımı doldurdu, şuan bulunduğumuz pozisyon benim için o kadar rahattı ki anlatamam. Altımda kalan bir Ediz, ve onun baklavalarının üzerinde uzanan bir ben.

"Kabul et, beklemiyordun değil mi çıldırdın duyunca hahaha" ellerimi yanaklarını çekiştirmeye çalışırken bileklerimden tutup engelliyordu, gülüşü o kadar fazlalaşmıştı ki kızarmaya başlamıştı neredeyse "Seni göt etmeye bayılıyorum"

"Hem sinir ediyorsun hemde bileklerimi tutuyorsun Ediz, alçaklık etme yaptığın ibneliği biliyorsun"

Bunu sende biliyorsun, niye beni aramıyorsun Ediz

"Dur yoksa iffetime el uzatıyorlar diye bağırırım"

"Kimse duyamaz, evde tekiz." diyip elimi tişörtünden içeriye soktum ve gıdıklamaya başladım. Çatlayacak kadar gülüyordu "İşte şimdi sıçtın, gitti kasların namusu Ediz"

"Üste ben geçersem yandın"

"Geçemeyeceksin" dedim ve mücadeleye devam ettim. Geçmeyecekti canım, geçemezdi yani. Belki de geçerdi. Tamam kabul, Ediz bu konularda çok hırsıylı ve genellikle o kazanıyordu.

"Geçersem bu akşam bizim ilk Junior Ediz'in temelini atma merasiminde kurdeleyi keserim haberin olsun"

"Sıkar o biraz canım"

"O zaman aç kollarını geliyorum pakize"

Parmağımı pantolonundan içeriye sokup boxer'ını aradım, fakat lanet pantolonu çok sıkıydı boxerın ucunu bir türlü bulamıyordum "Birazdan at gibi şahlanacaksın hazır ol yakışıklı," dedim ve pis pis sırıttım. Bunu ilk denediğimde poposunu tuta tuta odada kestanem diye bağırarak tepinmişti, şimdi denersem olacakları düşünemiyorum bile.

Kazanacağımı düşünürken birden beni zaptetmeyi başardı ve bileklerimi tutup sıkıca birbirine birleştirdi, birden baskıyla alta çevrildiğimde üstte kalan oydu. Bu kez sefer benim çığlıklarım yükselirken zafer gülüşü Edizdeydi "Şimdi ne düşünüyorsun küçükhanım"

"Senin düşündüğünü düşünmediğim kesin" dedim ve korku dolu gözlerle ağzından çıkacak kelimeleri dinlemeye koyuldum.

"Şimdi... Elimden kurtulmak için sana ne yardım edebilecek bakalım?" tek kaşını kaldırmış, beni yine alt etmiş olmanın verdiği mutlulukla gülümsüyordu. Tamam, onu böyle izleyince kaybettiğime sevinmemiş değildim. Güzeldi işte. Edizle aylar sonra birlikte olsam bile kaldığımız yerden devam edebiliyorduk.

"Beni bırakmak için ne istiyorsun?"

"1 tencere zeytinyağlı yaprak sarması. 2 saat içinde elimde olacak, dışardan sipariş ettiğini duyarsam kız hamile kalır- şaka lan şaka." kendi kendine bir kahkaha attı. Gözlerimi tavana devirdim ve mırıldandım "Allah'ım şükürler olsun kararını değiştirdi. Genç yaşta kocamı kaybetmek istemezdim."

"Seni bırakmam için sihirli sözcüğü söylemen lazım" 

"Hokus pokus Ediz beni bırakus" yüzünü ekşitip hayır anlamında başını salladı.

"Yeşilboxerımıseviyorum"

"Ihım. Bu da değil."

Gözlerimi kısıp düşünmeye çalıştım. Ne olabilirdi ya? Ediz sihirli sözcük olarak koysa koysa ne koyardı, kesin kendiyle ilgili bir şey. Bende onu çok iyi tanıdığımda göre, kesin kurtulacağım.

"Ağustoskimsikerimopezevengi"

"Bak hala Ağustos diyor, unutmadın mı lan sen onu?" 32 diş gülümsedim ve başımı salladım "Ne zannettin. Yeniden okumaya başlayacağı-"

"Bak, özel hayatımıza bu piçi dahil edip durma artık. Ne Ağustosmuş ya, bir türlü kurtulamıyoruz içemediği sigarasını si-" Ediz sövecekken dudaklarımı büzdüm ve tek nefeste söyledim "yıldızlaragitmeduasıenter ?"

"Yine bilemedin" yamuk sırıtışı daha da büyüdü "Kaybediyorsun. İddiayı kendin başlattın ama kendin kaybediyorsun."

"Ya ama haksızlık, ne ki sihirli sözcük? Bulamadım? Beni bulamasın diye zor yaptın işte."

"Çok basit. Sende biliyorsun. Zorlasan, bulup söyleyeceksin. Biliyorum."

"Bulamıyorum..." dedim ve bıkkınlıkla yumdum gözlerimi "Beynimi zorluyorum zorluyorum error veriyor, mavi ekran veriyor işte anlasana Ediz. Deniyorum, çıldıracağım..."

 
"Hani sen beni uyurken izliyormuşsun ya?" onayladım, gözlerim hala kapalı olmasına rağmen devam etmesi için tuhaf bir mırıltı çıkardım "Benim kirpiklerimi, gözlerimi. Ben farkında olmadan, bana söylemeden. O zaman içinden ne söylemek geçiyor?"

DNA şifresini öptüğümün oğlu, aydan kopup ay parçası diye benim avcuma mı düştün bu ne güzellik?

Gözlerimi araladım, sonra da hiç düşünmeden dudaklarımı kıpırdattım "Bilmiyor musun sanki?"

"Biliyorum. Ama senden duymak istiyorum, senin dudaklarından" bileklerimi bir arada tutarken, yumuşak elleri avuçlarımı okşuyordu.

"Seni seviyorum." bu kez kendimi kısıtlamadım, dilimi mahrum etmedi onu sevdiğimi söylemekten. Dediğimi duyunca, memnun bir gülümseme yayıldı yüzüne "Birde, oğlum olursa bu kadar güzel gülsün. Gözleri böyle güzel olsun."

"Sonra hayatına annesi gibi birisi girsin, aşk ne demek onda öğrensin" diye devam etti. Bunun hakkında konuşmak kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu. Birgün dediğimiz gibi bir aileye sebep olabilirdik değil mi? Ediz birgün kucağında ki bebeğimize gülümseyip küçücük yüzünü öpsün, bebek kokusunu içine çeksin ne isterdim... Ona benzeyen küçük oğlumun kollarımın arasına koştuğunu düşününce bile içim ısınıyordu. Eskiden olsa istemez, karşı çıkardım fakat şuan işler değişmişti. Bundan sonra ilişkimizi mahvetmeye niyetim yoktu, denge bozulmasın diye elimden gelen her şeyi yapardım.

"Tamam mı? Artık bırakacak mısın?" mavi gözlerimi kullanıp masum gözükmeye çalıştım, elleri bileklerimi usulca bıraktı hiç yanıt vermeden. Bir nefes verdim ve başımı yana çevirdim onun mutlu olduğunu bildiğimden, dudakları boynumu buldu. Üst üste, sakin öpücükler bıraktı ve başını oraya yerleştirdi. Gıdıklandığımdan tuhaf sesler çıkararak onu göğsünden biraz ittim. Ama umrunda değildi, tam da olması gerektiği gibi.

"Ben kazandım, şimdi ödülüm ne olacak" diye fısıldadım sessizce, belki evde kimse yoktu ama tercihi bir sessizlik vardı bulunduğumuz büyük salonda. Sessizliğin getirdiği huzur, ve birbirine en sonunda kavuşmuş iki aşık kalp.

Başparmağı dudağımın üzerinde dolandı,  gözleri gözlerimdeyken yeniden yanağımı okşadı "Sana sımsıkı sarıldığımdan beri aklım uçup gitti sanki, hiçbir şey düşünemiyorum... Ama istersen dizlerimde yatırıp uyuyana kadar saçlarınla oynarım, ne istersen onu anlatırım. İstersen oturur saatlerce çizgi film izleriz çocuk gibi. Hani şu senin sevdiğin vardı ya-" sözünü kesip güldüm "Sünger bob"

"Ah evet şu pantolon giyen 4 köşeli ağzına kürekle vurulası derecede iyimser sünger kafa, ama ben en çok şişman deniz yıldınızı seviyorum. Patrick"

"O çok mal"

"Bende öyleyim" elimi ağzıma kapatıp kahkaha atmaya başladım. Bunu söylerken öyle donuk bakmıştı ki cidden dediği gibi duruyordu "Tek farkımız o göbekli benim kaslarım var"

"Seninle tanıştığımız zamanlardaki Ediz'i hatırladım da, genç kızların beyaz atlı prensiydin kendine hakaret etmezdin... Ne ara ego yığınından şebeğe döndün sen?"

"Kendine sor onu, ayarlarımı sen bozdun" burnumun ucunu sıktı. Elini kavrayıp yanağıma yerleştirdim ve ona döndüm "Deli deliyi görünce çomağını saklarmış, baktın bu Ada senden manyak değişeyim dedin"

"İnsan sevince her şeyi göze alıyor. Ben senin için kendimi değiştirmişim, çok mu?" Parmağı göz altlarımı buldu, narince okşadı "Sen olmasan ben yarım kalırdım. İyi ki geldin de beni tamamladın, yoksa gözlerimi açıp hayatın sahte bir telaştan ibaret olmadığını anlayamazdın. Kalbim ilk kez doğru bir iş yapmış, ilk kez doğru biri için çarpmış."

"Bu kadar mı mutlusun hayatında olduğuma?" diye fısıldadım. Yüzlerimiz dip dibeydi, konuşurken bu kez gözlerime bakmak yerine yüzümü inceliyordu. Gözleri dudaklarımda dolanıyor, sonra gözlerime saniye de olsa dokunup kaçıyordu. Ediz utanıyor muydu? Bu hali onu utangaç bir oğlan çocuğuna benzetmişti.

"Ben senden hiç ayrı kalmak istemiyorum, sesini duyamamak bana ölüm gibi geliyor. Seninleyken farklı birine dönüşüyorum, sanki bütün hayallerimi kendimi kalbimi bütünüyle sana adadım. Ben senden önce böyle değildim..." bir süre durdu ve devam etti "Ben senin hayatından çıkmayı düşünemiyorum bile. Ne olur bir daha kimsenin bizi ayırmasına izin verme. Sensiz kalmak beni korkutuyor, karanlık gibi. Çok soğuk, ıssız."

"İlk kez biri beni bu kadar çok seviyor..."

"Başkası sevmesin zaten. Kimse sana benim baktığım gibi bakmasın, göremesin gözlerindeki denizi," beni yavaşça kollarının arasına aldı, başımı göğsüne yasladım "Aşk mı, sevgi mi bende bu hissettiğimin ne olduğuna anlam veremiyorum. Tek bildiğim şey var ben seninleyken dünyanın en mutlu adamı oluyorum Ada. Hissetsende, hissetmesende bu kalp çarpıyorsa ben hâlâ bir şeyin uğruna yaşıyorsam o sensin."

Biz bu kadar sevilmedik be... 

"Öyle çok düşündüm ki... Düşündükçe içinden çıkamaz oldum. Boğuldum. Çok zordu sana gelmek, hazmetmek. Sana gelen yollar belki açıktı ama ben yürüyemedim. Her şey çok değişikti, gökyüzü hep griydi Ediz..."

"Bundan böyle senin yolunda, arkadaşında, sevgilinde, gökyüzünde benim. Kendini asla yalnız hissetmeyeceksin benimleyken, anlaştık mı?"

Dediklerini duymak beni gülümsetmeye yetmişti, sırtıma doladığı kolu beni daha da sıkı kendine bastırdığından sıcacıktım onun kürek kemiğindeyken başım. Parmaklarını yavaşça benimkilere geçirdi "Ne olur güzelim, artık benden şüphe etme. Ben sana artık yalansız geldim, ve öyle kalacağım."

"Biz bir daha hiç ayrılmayalım olur mu parlak göz?"

"Sen benim kollarımın arasından çıkmazsan hiç ayrılmayız zaten, böylece kalalım biz"

"Ama çişim gelir" dedim ve şaşkınca onun yüzüne baktım "Nutella krizim tutar"

Ne var olom. Romantik olucaz diye aç mı kalalım, İŞEMEYELİM Mİ! İnsan değil miyiz biz! Edizle koltukla sarılıp kalsak kolun karıncalanır benim, deli yatarım ben zaten kıç kadar koltuk!

"Sen ciddi misin?" Ediz gözlerini benim üzerime dikip tip tip baktı "Şaka yapıyormuşum gibi bir halim varsa ayna tut görek Ediz"

"Şakaysa komik, şaka değilse daha komik lan" Edizden tuhaf kıkırdama sesleri gelince kaşlarımı çatıp onu izledim "İnanmıyorum ya. Birde kızlar kendilerini güldüren erkekleri sever derler. Ben de kendimi güldürebilen hatunlara bayılıy-" Ediz tam daha fazla gülüp ipi sapı kaçıracekken ona birazdan belasını ata bindirip tur attıracağımı belli eden bir bakış attım. Birden sesini kesti ve yutkunup eski haline döndü "Tamam. Her neyse. Üzgünüm. Hatun derken sadece seni kast etmiştim zaten."

"Hıı. Çok inandım. Hatunlarmışmış. Birde Ada tekti dersin. Sonra gelde inan?"

"Ada, hay benim ağzımdan yanlışlıkla bir şey kaçıran ağzıma..." arkamı ona döndüm ve kendimi çektim "Trip attığın şeye bak. Dışarda millet aç aç!"

Bak hala espri yapıyor, kirpiklerini makyaj fırçası yaptığımın Ediz'i!

"Eskilerinden bahsedip duran sensin?"

"Ben mi? Yine ne yaptım?" Çenesini omzuma dayadı ve şirin gözükmeye çalıştı, gözleri yavru köpek gibi gözüküyordu "Şurda iki dakikacık gülemedik prensesim."

"Seni güldürebilen hatunlara bayılırsın ama seni Ada ayıltır, bunu böyle bil parlak göz"

"Ya bak bak, birde atar yapıyor. Kıyamam ben sana" başı sırtımdayken omzumu öptü ve sonra da başını boynumun altındaki boşluğa gömdü "Daha sana kaç kere diyeceğim? Sana gerçekten tutulduğumu anladığım gün ben eskileri de yenileri de tarihe gömdüm bitti benim için."

Göz ucuyla ona baktım. Şuan yerli yersiz trip atmıştım sonradan tribin anlamsız olduğunu anlamıştım ama şimdi tribi bozarsam haksız çıkardım o yüzden kendimden ödün vermedim. Bu da benim serseri serbest stilim "Bak... Rihanna karşıma çıkıp elini omzuma koyup naber yakışıklı dese 'Elinizi çeker misiniz hanfendi temas olmasın karım var' derim. Anlıyor musun Ada, nirvanadayım artık..."

"Neden?"

"Çünkü karım var"

Kıkırdamaya başladığımda aptalca sırıttı o da ne dediğinin farkına varıp. Gülerken elleri yüzümü avuçladı "Görüyor musun işte? Ben senden başkasıyla böyle kahkahalarla gülmedim, bir insanın sesini duymaya doyamadığım da hiç olmadı. Eğer bir şeyin seni ikna etmesini istiyorsan, bu olsun. Buna inan. Kimseye aralamadığım kapımın başında sen gel diye nöbet tutar oldum ben. Sen ayrısın, ve hep öyle kalacaksın."

"Bende kimseye el sürdürtmediğim kalbimi senin avcuna koydum, buna ne demeli?" Yanımdan doğruldu, ve başımı dizlerine aldı. Bana cevap vermeden, sadece sessizlikte saçlarımı okşadı. Aramızdaki sessizlikler genellikle küskünlükten olurken, bu kez özlemdendi. Kelimelere ihtiyacımız yoktu, sadece bedenlerimiz. Onun bana dokunuşu, parmaklarınının saçlarımın her telinde nazikçe dolanışı ve göz kapaklarım açık olmasa dahi görebildiğim içi gülen kahve gözleri.

"Senden tek şey istiyorum" sesi yumuşacıktı, gözlerimi açmadan peki anlamında bir mırıltı çıkardım.

"Bundan böyle ben senin her nefesinde yanında olacağım. Şâyet birgün şartlar değişirse... bir aksilik çıkarda senden uzakta kalırsam." dediğini duyunca gözlerimi açtım, kaşlarım çatıldı daha cümlenin sonunu duymadan "Seni koruyamazsam tüm kötülüklerden, ya da kendimden... Düşündüğün tek şey kendin olacak. Arkana bakmayacaksın, sana bunu önceden de söyledim, sen güçlü bir kızsın ve bunu kimse değiştiremez. Senin korkularını birlikte yeneceğiz, ben her şeyimle sana destek olacağım. Benim şimdiden sonra tek gâyem seni mutlu etmek ve seninle mutlu olmak. İkimizin hikayesi nereye kadar sürerse."

"Ama hiç gitmeyeceksin değil mi? Benimle kalacaksın?"

Ona dizinden bakıyorken, elimi çenesine yerleştirdim ve parmaklarımı gezdirip yavaş yavaş  ovdum, bu kez yeni traş olduğundan yeni bitmeye başlayan ve her seferinde içimi hafiften gıdıklayan sakallarını hissedemedim.

"Ömrüm yettiğince seninle kalacağım."

"Bir daha hiçbir şeyin bizi ayırıp durumu karmaşık hale getirmesini istemiyorum" kucağından doğruldum ve endişeyle yüzüne baktım. Kucağına oturmamı isteyip dizlerine vurdu, kollarımı hemen ona doladım ve kucağına oturdum "Biz izin vermedikçe bunun olması mümkün değil"

"Artık korkmuyorum." diye mırıldandım. Sırtımı sıvazladı, ve yanağımı öptü "Neyden?"

"Seninle olmaktan." derin bir nefes aldım ve devam ettim "Önceden hep ayrılacağız, seni kaybedeceğim diye seninle birlikte olmaktan korkar kaçardım. Bize inanmak istedim ama hiç yapamadım, bunun için fazla korkaktım..."

"Ben boşuna ürkek yıldız demiyorum" Güldü ve ben onun kucağındayken ayağa kalktı, ona koala gibi yapıştım sanırım üst kata çıkıyorduk. Herhalde bugün Ediz beni taşımaya meraklıydı "Bende boşuna parlak göz demiyorum..."

"Boşuna parlak gözlü çocuğun ürkek yıldızı değilsin" diyip noktayı koydu. Odama ulaştığında klasik bir Ediz hareketi olaraktan kapıya uçan tekme attı ve açtı. Onunla odamda geçirdiğim anları özlemiştim, birlikte yaptığımız tatlı kavgaları sonra da Ediz'in kabullenip özür diledikten sonra dakikalarca sarılıp yattığımız günleri.

"Ediz sana bir şey söyleyeceğim ama kızmak yok?"

"Ne söyleyeceğine bağlı"

"Sen birine çok benziyorsun..." Kucağından indirip, beni yerime bıraktı şuan tam yüzüme eğik olduğundan bana değen kolyesinin ucunu tuttum ve oynamaya başladım "Kime benziyormuşum?"

"Cameron Dallas... Aynı ona benziyorsun"

"Kamuran- NEY?" Ediz suratını ekşitti ve sanki hakaret etmişim gibi gözlerini devirdi "Bak güzelim, benim yıllardır kendi içimde süregelen bir Tatar Ediz nâmım var hani böyle yabancı isimli züppelerle ismim aynı cümlede geçmezse sevinirim hassasım biliyorsun"

"Ama görmeden yorum yapıyorsun Ediz... Olmuyor böyle"

"Yine hangi herifle kıyaslıyorsun beni, hangi kitaptan buldun yeni diziye mi başladın hiç bitmez mi bu çile..." o sızlanırken ben kahkahamı tutmak için kendimi sıkıyordum "Ya hemen öyle yargılı olma, çok tatlı bir çocuk sende seversin" diyip sırıttım.

Birazdan görsel ikizini görüp götün tavana vurunca görürüm bu özgüveni Ediz bey

"Kamuran Dalak mıydı neydi, anlayamadım ismini göster şunu bana"

"Sen nasıl istersen bebeğim-" tam telefonu çıkarıp, Ediz'i sinirlendirecek olmanın verdiği keyifle ismini aratıyordum ki alt kattan gelen zilin sinir bozucu sesiyle içimden bir küfür savurup telefonu bıraktım. Umarım annemler erken falan gelmemiştir, Edizle bu akşam baş başa kalmak istiyorum.

"Birini mi bekliyordunuz?" Kendini geri çekti ve parmağıyla alt katı işaret etti. Hayır anlamında başımı iki yana salladım "Annemler eve geç dönecekler, öğle vakti geri gelmezler... Davetli olan birisi de yok, kim ki bu?"

"Tamam sorun yok... Sen rahatını bozma bi'tanem beni bekle ben bakarım"

Ediz benden önce davranıp kalktı, ve kapıya yöneldi. Gitmeden elini sıkıca kavrayıp onu geri çektim "Parlak göz"

Geriye dönüp bana baktığında ayağa kalktım ve önüne dikildim "Bunu unuttun" Elimi ensesine yerleştirip dudaklarına minicik bir öpücük bıraktım, sonra da elini bırakmadan kapıya doğru ilerledim "Ayrıca bende seninle geliyorum. Kim geldiyse ikimizi birlikte görsün"

Avcumu avcunda sıkı sıkıya tuttu ve gülümsedi, birlikte merdivenleri inerken ikimizde mutluyduk. Elini belime doladı ve kapı kolunu indirdi, kapı açıldığında yüzündeki neşe birden sönüverdi. Kaskatı, soğuk bir ifadeyle kaşları çatılmıştı. Yüzünü bana döndü ve âdeta ateş püsküren gözleriyle baktı "Bunun burda ne işi var Ada?"

Y-Yoksa... Umarım düşündüğüm kişi değildir...

"Kim gelmiş ki aşkım-"

Bakmak için kapıya eğildiğimde, karşımda gördüğümle sarsıldım. İşte o an bulunduğum durumun ne kadar kötüye gideceğini anladım. Ama daha olacaklardan bir haberdim, bu daha korkutucuydu...


-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

535 142 13
K Drama Tadında Hayran kurgu.
184K 9.7K 14
Karşımda DNA testi ile ilgili zırvalayan doktora hiç dikkat kesilmedim.Bir anda kızın sevinç nidaları ile abime sarıldığını duydum.Abim ise beni yumr...
Toz Zerresi By ~

Teen Fiction

2.1K 267 2
''Gittiniz, beni bıraktınız sandım.'' O an dudaklarından kırık bir tebessüm peyda oldu, bakışları koyulaşmıştı. ''Öyle bir ihtimali bir an önce at ka...
64.8K 2.3K 20
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...