mellifluous/taegguk

By rosseliny

142K 10K 6.3K

Benim mutluluğum, senin gülüşünde başlıyordu. More

|01| Tebrikler , çünkü baba oluyorsunuz evlat.
|02| Şımdı ben amca mı oluyorum yoksa dayı mı?
|03| Sence erkek mi olacak , kız mı?
|04| Busan'a gitmeye ne dersin?
|05| Nasıl olur da tüm şehrin ışıklarından daha çok parlarsın?
|06| Jungkook buraya gel, bebeğimiz iyi değil!
|07| Bir daha bu korkuyla yüzleştirme beni.
|08| Bu sorumsuz davranışlarından vazgeç, çünkü sen böyle yaptıkça ben ölüyorum.
|09| Çift göz kapağından iki kez öperdim onu.
|10| Gülüşün bütün yorgunluğumu alacak kadar güzel.
|11| Sen bana geldin, sen bana dünyaları verdin.
[12] Lütfen bunun sikik bir şakadan ibaret olduğunu söyleyin.
[13] "Evren sırtını dönsün ama sen, sen bana sırtını dönme."
[14] Göğsümde ki papatyaları soldurdun sen, şimdi açar mı sanıyorsun yeniden?
[15] Taehyung senden mahrum kalmak beni tüketiyor, yapma bunu nolur'
[16] Öyle çok konuşuyorsun ki, bana öpmekten başka çare bırakmıyorsun.
[17] Bu hayatın bana yaptığı en hoş inceliksin sen.
[18] "Sen bana güvenmiyorsun Taehyung. Bu durumda kalmam için bir sebep de yok."
[19] "Biraz zamana ihtiyacımız var Taehyung."
[Final] "Dansımız asla bitmesin sevgilim."
[Açıklama ve bolca teşekkür.] "Her şey başladığı gibi bitti."

[20] "Teninde hala parmak uçlarımın izi var, böyle gidemezsin."

4.2K 316 210
By rosseliny

Yorumlarınızı çok özledim cidden, bir sürü yorum yapın olur muuuu ❤💝💞💘💖

İyi okumalar!

-----------------------------------------------

Başımda toplanan gürültünün arasında kayboluyordum, arabanın içinde sıkışan bedenim acının sinyallerini beynime gönderiyordu fakat onu algılayacak durumda değildim. Kafamın içinde yalnızca beş dakika önce duyduğum cümleler vardı, eşim yok oluyordu belki de fakat ben burda kalmıştım, bu koca kalabalığın arasında tektim. Beni kurtarmak için her çabaladıklarında araba oynuyor ve olduğum yerde daha da sıkışıyordum. Her zorladıklarında, ortaya bıraktığım acı dolu sesleri canım acıdığı için sanıyorlardı, ancak ben yalnızca onu düşünüyordum. Bensiz kaldığı her saniye içindi bu ağlamalar, onsuz kaldığım her salise için.

Kaç dakika yada saat geçmişti bilmiyordum, artık hissetmediğim bacaklarım ve kanayan kaşım çokça zorluyordu beni. Muhtemelen bayıldığımı düşünüyorlardı çünkü o kadar seslenmelerine rağmen cevap vermemiştim. Veremiyordum ki, konuşacak halim yoktu, nefes bile almak istemiyordum. Benim ona ihtiyacım vardı sadece, eşime çok ihtiyacım vardı. Bir kaç dakika sonra gürültü iyice arttığında ambulansın geldiğini anlamıştım. İki üç kişi kapıyı tekrar açıp bana dokunduklarında, baygın gözlerimi onlara dikip, en azından onlara göre yaşadığımın sinyallerini vermiştim. Bir kişi bacaklarımı çıkarırken, diğerleri boynumu sarıyor ve kaşıma bakıyorlardı. Hiç konuşmamıştım, öylece durmuş beni çıkarmalarını izlemiştim.

Parçalanmış arabadan zar zor beni çıkarttıklarında, anında sedyeye bindirilmiş ve arabaya götürülmüştüm. Kukla gibiydim o an yalnızca, beni nereye çekerlerse oraya gidiyordum, bi aklım vardı benimle kalan o da zaten tamamen eşim ile doluydu. Ambulans hareket ettiği zaman sonunda kuruyan dudaklarımı araladım ve boyunluğumu düzelten hemşirenin koluna tutundum. Bakışları beni buldu ve endişeli halini düzeltip tebessüm etti. "B-ben.." dedim önce sadece. Gerisini getiremediğim için bir süre bekleyip yutkundum. Henüz konuşmaya dilim varmıyordu nasıl onu görecektim, nasıl bakacaktım ki ona ben, nasıl özür dileyecektim, bilmiyorum. "B-ben eşimi görmeye gidiyordum. O-o hastanede." dedim zorlukla. Parmaklarımı kolundan uzaklaştırıp sedyenin üzerine bıraktı tekrar; "Adını söyleyebilir misin bana?" dedi ve saniyelerdir aklımdan çıkmayan ismi söyleyiverdim. "Jeon Taehyung." Anlayışla başını salladı ve; "Senin için durumunu öğrenirim." dedikten sonra susup benimle ilgilenmeye devam etti. Bacaklarımı biraz oynattıkları sıra nerde çaldığını bilmediğim ama benim olan telefonum gürültüyle çaldığında herkes durmuş ve telefonu aramaya başlamışlardı. Kapanmaya yakınken içlerinden biri ceketimin ön cebinden çıkarmış ve ekrandaki ismi yüksek sesle okuduktan sonra kapatmıştı. Arayan Yugyeomdu, açmak istemiştim ama kolumu kaldıracak kadar iyi olmadığım için sadece yaşlı gözlerimi kapatıp iyi olmalarını dilemekten başka bir şey yapamamıştım.

Sürekli bir şeyler söylüyorlardı fakat ne gözlerimi açıyor ne de bir tepki veriyordum. Tamamen hissiz kalmıştım, yanlış anlamayın canım yandığı için değil, beni bekleyen eşim ve kızıma yetişmediğim için. Pişmandım, sinirle hareket etmiştim ve çekip gitmiştim aptal gibi. Kalabilirdim, kalıp konuşmayabilirdim, ama ben siktiri boktan bir bar taburesini tercih etmiştim. Yugyeom aramasa daha da gitmez, evin yolunu unutana dek içerdim.
Zaten ben hep Taehyungu unutmak için içer, evin yolunu unuturdum sadece.

Ne kadar sürdü bilmiyorum ama sonunda ambulans durup, gürültüyle araçtan indirildiğimde aklımda sadece koşarak içeriye girmek ve onları görmek vardı. Nasıl gidecektim onu da bilmiyordum ama bir şekilde gitmeliydim, ne olursa olsun onlara gitmeliydim ben. Biraz hızla biraz da aceleyle içeri girdiklerinde kafamı biraz kaldırıp olduğumuz yere baktım. Acilde, yüzlerce hastanın içindeydim. Doktorlar kısa süre içinde başıma toplandıklarında, o kadar gürültünün arasında tek duyduğum çok önemli bir hasarın olmadığıydı, gerçi olsa bile şu anda umursamazdım. Bir kaç kişi son kez kontrol edip diğer hastalara yöneldiklerinde, hemşire de kaşıma dikiş atmayı bitirmiş ve elindeki tepsiyle uzaklaşmıştı. Fırsat bulduğum ilk saniye boyunluğu çıkarıp attım ve serumun iğnesini de çıkarttıktan sonra henüz hala hissetmediğim bacaklarımla doğruldum.

Nerdeler, nasıllar hiçbir fikrim yoktu, ya da ne ile karşılaşacağım bilmiyordum. Tek bildiğim bir an önce onlara kavuşmak ve binlerce kez özür dilemekti. Üstüm başım kan içindeydi, doğru dürüst yürüyemiyordum ve muhtemelen beni görenler öleceğimi düşünüyordu. Fakat ben zaten ölüydüm ki, Taehyung ikinci kez buradaydı ve ben ölmüştüm işte. Elimi duvara yaslayıp, bilmediğim koridorlardan yavaşça yürümeye başladım. Attığım her adımda, sanki Taehyung benden uzaklaşıyor gibiydi, sanki onu kaybediyor gibiydim. Deli gibi ağlamak istiyordum, aklımı kaybetmek istiyordum, dünyamı değil.

Koridorlar ben geçtikçe daha da uzuyordu sanki, sonuna henüz varamadığım bir yolda ikinci adımı atacakken, bir anda kendimi geriye çekilirken bulmuştum. Çok değil sadece iki saniye içinde de göğsüne bastırmıştı beni, Taehyung olsun istemişti aklım ama değildi. O değildi çünkü kokusu onun gibi değildi. Bir şey desin diye beklemiştim ama konuşmamıştı, sadece dakikalar boyu saçlarımı okşamış ve ağlamıştı. Ne içindi bu ağlaması, benim için mi yoksa çoktan gitmiş olan eşim için mi?

"Taehyung.." dedim ona sadece. Anlamıştı gücüm olmadığını, beni kendinden ayırıp bir kez daha bakmıştı yüzüme. Hala konuşmuyordu, iyi demesine ihtiyacım vardı niye bekliyordu? Tekrar dolmuştu gözleri ve silmeye bile vakit bırakmadan, omuzlarımı tutup çekmişti ileriye doğru. Nereye gittiğimizi söylemiyordu, geçtiğimiz tüm odalardan ne olur o olsun diyerek ilerliyordum ama durmuyordu. Sonunda bir yerin önünde durduğumuzda, bakışlarımı kapıya diktiğimde anladım neresi olduğunu.

Ameliyahanenin önündeydik, eli kan olmuş bir doktorun üstümüze yürüdüğü bir ameliyathane.

O an yaşadığım duygunun adı yoktu, korku kadar basit değildi, yada acı kadar. Çok farklıydı, sanki birisi evimi yıkmış ve sonrasında karşıma geçip gülmüş gibiydi. Evim yıkılmıştı benim, evsiz kalmıştım. Nasıl Yugyeom'un elinden kurtuldum, nasıl ağlayarak doktora koştum bilmiyorum, Taehyung'un kanına bulanan elleri şimdi benim avuçlarımı tutuyordu. Endişeliydi suratı, ne olmuştu bu kadar duymak bile istemiyordum. "Jeon Taehyung'un yakınları siz misiniz?" dediğinde, diyemedim dünyamın o olduğunu, ona papatyalar değil dikenler veren eşi olduğumu. Usulca kafamı salladım. Parmağımda ki yüzüğü farkettiğinde, tüm odağı ben olmuştum. Hafifçe tebessüm etti, sonra bana bir cümle söyledi. Aylardır duymak için beklediğim o cümleyi. "Çok güzel bir kızın oldu."

Sevinmek için bir harekette bulunamadım, sonrasında gelecek olan ama için hazırladım kendimi. Bir kızım olmuştu benim, fakat eşim, o da olacak mıydı yanımızda? Yugyeom benim yerime, arkasında ki duvara dayanıp kahkaha attığında; "Ama.." sözcüğü ilişti kulağıma. Ellerim hala yakasında duruyordu, karşısında hıçkıra hıçkıra ağlayacak şekilde bekliyordum ve o bana; "Kan kaybı çok fazla, acil kana ihtiyacımız var. Kan gurubu O Rh -." demişti. O an bir fayda bile veremediğim çarpmıştı tokat gibi yüzüme. Siktiğimin kanı uyuşmuyor diye bağırmak istemiş, sadece geriye çekilip etrafa bakabilmiştim. Hemşireler etrafa dağılıp uygun kanı bulmaya çalışıyorlarken, onu bu hale getiren ben, böyle duramazdım.

Savsak adımlarla ilerde gördüğüm insanlara doğru koşup, birinin koluna tutundum çaresizce. "Kan gerekiyor." dedim. Aptal biriymişim baktı gözlerime, biraz da acıyarak. Sonra kolunu çekip gitti yanımdan. Ona da gitme demedim, gözlerimi kanla kaplı ellerimin tersiyle silip bir başkasına koştum. "Kan gerekiyor, yardım edin." dedim onlara, kimse dönüp bakmadı. Hepsi geldiği gibi gitti, ben kaldım bomboş koridorda. Vazgeçmedim, giren herkese sordum, herkesten yardım istedim. Kimisi beni itip, kimisi de üzgünüm diyerek görmezden gelmişlerdi. Çaresiz kaldığımı hissediyordum, hayatı buna bağlıydı ve ben bir kan bile bulamamıştım. Geçip giden onca insanın ortasında çöktüm soğuk betona, kafamı kaldırdım, hepsinin yüzüne baktım. Kızarmış gözlerim, titreyen ellerim bir şeyler ifade etsin istedim ama görmediler. Eğdim kafamı tekrar, tutamadım kendimi de daha fazla, dizlerime vura vura ağladım. Her defasında aynı cümleyi söyledim; "Yardım edin."

Kollarımdan tutulup ayağa kaldırılana dek bekledim orda, ağladım ve yardım istedim. Yugyeom kendime gelmem için omuzlarımı sarstı fakat gözlerim boşluğa dalmış şekilde ağlıyordum. Yanıyordu, ama canım değil, Taehyungu sakladığım o yer çok yanıyordu şimdi. "Kan bulundu!' dedi bana sonunda. Ona baktığımda bunun bir yalan olduğunu düşünmek korkutuyordu beni, fakat kafasını sallayıp az ilerde ki bedeni gösterdiğinde, ondan ayrılıp o tarafa koşmuştum.

Hoseok, Yugyeom'un ayrıldığı fakat hala aşık olduğu sevgilisiydi. Kolunda tuttuğu tanponu beni görünce yere atmış ve sanki sarılacağımı anlamış gibi kollarını hafifçe açmıştı. Yüzüm buruşmuş, dudaklarım titremiş ve ona yürümüştüm. Hoseoku sadece bir kaç kez görmüştüm, çok az konuşmuştuk fakat sanki dostum gibi ona atıldığımda beni yadırgamamış ve kolları arasına alarak ağlamama izin vermişti. Buna ihtiyacım vardı, şu an saatlerce ağlamak ve tüm bunların birer kâbus olmasını istiyordum.

"Teşekkür ederim.." dedim zar zor çıkan sesimle, cevap vermedi, onun yerine elimi tuttuğunda anlamıştım cevabını. Beraber duvarın dibinde çökmüş oturuyorduk, içerden gelecek olan bir haberi bekliyorduk. İyi, kötü, bir haber. Dakikalar geçiyor, yerini saatlere bırakıyorken, koridorun sonunda duyduğum sesleri anlamaya çalışıyordum. Duvardan başımı kaldırıp o tarafa döndüğümde, gördüğüm tek yüz tekrar ağlamama yetmişti. Taehyungun annesi, koşa koşa yanıma gelirken, ayaklanmış ve gözlerimi kapatarak onu beklemiştim. Bir tokat, bir kaç ağır laf ve biraz bağırma bekliyordum lakin hepsini es geçip bana sarılması beklediklerim arasında değildi. Kocaman kadın, küçücük çocuk olmuştu karşımda, hıçkırıklar eşliğinde ağlıyor ve bana her şeyin iyi olacağını söylüyordu. Bana söylüyordu, ama buna kendisi bile inanmıyordu.

Bir kaç dakika sonra sakinleşmiş ve benden ayrılarak duvarın önüne geçmişti. Bende ne yapacağımı bilmez halde, yürümeye başlamışken, Yoongi hyung omzumu tutmuş ve benimle yürümeye başlamıştı. Şu an onlara bile ihtiyacım vardı, herhangi birinin iyi olacak demesi bile yeterliydi. Bir iki adım dahi atmadan, ameliyathanenin kapısı açılmış ve bir anda oraya yürümüştüm. Elleri yine kanlıydı fakat artık gülümsüyordu. "Ameliyat zordu, kanaması çok fazlaydı. Biz elimizden geleni yaptık, sıra onda. Uyanmasını bekleyeceğiz."

Bekleyeceğiz diyordu, neyi bekleyeceğiz doktor, uyandır onu, uyandır ve bize onu geri ver demek isterken, kafamı eğip yüzüğüme bakmıştım sadece. Hepsi doktorun peşine takılıp gitmişti, sadece ben kalmıştım. Geri geri gittim ve soğuk duvar beni karşılayınca durdum, bekledim. Kendime gelmek için bekledim fakat içerden eşimi çıkardıklarında, kendimi daha çok kaybetmiştim. Üstünde ki beyaz çarşaf gibi solgundu yüzü, dudakları çatlamıştı ve hiç sevmediği kadar karışıktı saçları. Elini tuttuğum da sıcaklığı değil, soğukluğu titretmişti içimi. "Taehyung.." diye fısıldadım. "Teninde hala parmak uçlarımın izi varken, böyle gidemezsin." dedim parmaklarını öperek. Sedye ilerlemeye başladığında, elleri kaydı elimden ve onu benden götürdüklerinde arkasından yüksekçe bağırdım. Belki duyardı; "Özür dilerim, özür dilerim, binlerce kez özür dilerim sevgilim. "

Ve tamamen alıp götürdüler benden, yoğun bakım odasına girdiler ve eşimi orda bırakıp çıktılar. Bu kadar kolaydı, o orda, ben burda, ve kızımız aşağıdaydı.

Herkesten uzaklaşarak geldiğim yöne geri döndüm ve biraz hava almak için dışarı yürüdüm. Tek nefesim eşimken, şimdi nasıl nefes alacaktım bilmiyordum.

**

Tam beş saat olmuştu, Taehyung uyanmayalı koca bir beş saat. Biraz dışarda durmuş ve çokça onu izleyerek geçirmiştim saatleri. Taehyung'un anne ve babası kafeteryaya inmiş, diğer çocuklar da onlara eşlik etmişti. Bense onların yanına değil, buraya gelmiştim. Sabahtan beri ertelediğim, tıpkı Taehyung babasına benzeyen kızımızın yanına. Beni gördüğünde, ağlaması durmuştu ve hemşire onu kucağıma verdiğinde, tamam demiştim. Yaşadığım yeter, ölebilirim artık.

Onunla konuşmuştum, henüz adı yoktu fakat ben ona Tae diyordum şimdilik. Babası olduğumu biliyordu mesela, fakat ona ne zaman Taehyung baban desem huysuzlanıyordu. Ağlamaya başlıyordu ve konuşana dek susmuyordu. Bir kaç saat kucağımda uyumuştu, sonra tekrar uyanmış ve huysuzluk yakmaya devam etmişti. Ve bende tam o an karar vermiştim, babasını görmeye gidecektik. Dikkatlice yoğun bakım odasının önüne geldiğimizde, hafifçe yükseltip
onu görmesini sağladım.

Huzursuzluğu bitmişti, aksine susmuş ve camdan öylece babasına bakmıştı.

"Taehyung, bak kimi getirdim sana?" dedim gülümseyerek. Görmese bile hissederdi kızını biliyordum. Kızımızın yumak yaptığı elini avcumun arasına alıp hafifçe salladım ve dudaklarımın üstüne koydum. "Kızımız da aynı sana benziyor, inatçı. Kucağıma almadan susmuyor fakat ben yetemiyorum ona Taehyung, seni istiyor. Seni görmek bile huzur bulmasını sağlarken, gidemezsin, kızını bırakıp gidemezsin Taehyung. Bizim hayallerimiz var, sen kızımızla oynarken, ben sizi izleyeceğim. Her sabah beraber kahvaltı yapacağız ve siz beni hep öperek uyandıracaksınız. Daha bir sürü şey var, ama en önemlisi.." dedim ve bir süre durdum. Kızımın kokusunu içime derince çektikten sonra devam ettim.

"... beraber yaşlanmak. Söz verdin sen bana, yüzümde ki kırışıklıklarla dalga geçeceksin ve bende sana hala daha çok güzel olduğunu söyleyeceğim. "

Cümle bittiğinde, göz yaşlarım da akmış ve burnumu çekip susmuştum. Diyecek çok şeyim vardı fakat hepsini siktir edip tek bir şey dedim; "Seni seviyorum." Ve sonra dakikalar boyunca camdan onu izledik. Lakin kızımız bir anda ağlamaya başlayınca telaşla kendime döndürmüş ve elimi sırtına koyarak sakinleştirmeye çalışmıştım. Koridordan uzaklaşırken, anlamadığım bir ses her yeri sarmış ve saniyeler için de doktorlar gelmişti.

Ses Taehyungun odasından geliyordu, ve o gidiyordu.

Kucağımda bağırarak ağlayan kızımı sıkıca tutarak odanın önüne koşmuştum. Korku.. şimdi her yerimi sarmıştı. Gitme diye ağlamaktan başka bir çarem yoktu, onu da yapamıyordum zaten. Donup kalmıştım, sadece kızımı susturuyor ve boş boş kapıya bakıyordum. Yugyeom anında yanıma gelmiş ve kolumu tutmuştu. Bu onun herhangi bir şeyde ayakta kalmamı sağlayacak tutumuydu. Jimin hyung da gelip bebeği alacakken, kapı açılmış ve doktorların hepsi çıkmıştı. Gözleri anında beni ve kızımı bulduğunda; "Lütfen.." demiştim.

Bir kaç saniye sustu ve odadaki hemşire camları geri açtığında bana bakarak tek bir cümle kurdu. Hıçkırıklar eşliğinde ağlamamı sağlayacak bir cümle.

"Taehyung uyandı!!"

















Hello geri döndüm!

Çok uzun süre beklettiğimi biliyorum fakat cidden hiç yazamadım. Hep en iyisi olsun diye bekledim fakat olan bu.

Özür dilerim hepinizden, oldukça kötü olan bu bölüm için.

Ve affınıza sığınarak söylüyorum ki diğer bölüm final.

Sizi seviyorum, görüşmek üzere.♡

Continue Reading

You'll Also Like

111K 7.6K 38
"Bir bilsen ne kadar zamandır şunun hayalini kurduğumu." Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurdu. "Seni doyasıya öpüp koklamayı." Ardından yanağıma i...
23.6K 2.2K 47
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤
94.9K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
37K 1.5K 17
Alaz'la Asi yer değiştirmiş olsa nasıl bir dinamikleri olurdu çok merak ettim. Yaman, Alaz ve Cesur'un birlikte büyüdüğü; Asi'nin Soysalanlar'ın kız...