UMUT |bxb|

By muhtelemelemen

173K 13.8K 10.3K

Tamamlandı! Düzenleniyor. --- "Gökyüzünü sorsalar gözlerinin güzelliğini anlatırım." --- Gelin sizi 1915'e gö... More

0| Umut
1| Toprağı yurt yapan mezardır.
2|Üzgünüm Teğmen
3|Doktor, hastanın ayağına gelir.
4|Mektup
Bugün seni düşündüm, bir şarkı çalınca.
Direniş
Gökyüzünü sorsalar, gözlerinin güzelliğini anlatırım.
Deli Mustafa
Generalin Korkak Oğlu
🌸 Kesitimsi /Askerler ağlamaz, düşmanlar sarılmaz. 🌼
Askerler ağlamaz, düşmanlar sarılmaz.
Bundan öte ayrılık var.
Şeker prens, gözlerin ne kadar güzel.
Ben Tuz kral, sözlerim ne kadar acı.
Şimdi sevmeli seni, değmeli dudağına.
Yüzün, çiçeklerin en güzelidir.
Her şeyiyle deva bana.
Umudunu yitirmek
Umudummuşsun sevdama, yarınlarıma.
Bizim çocuğumuz, bizim aile fotoğrafımız.
Sarsam, saklasam seni.
Şimdi ölmek istemem, daha hiç gülmeden.
Papatyaları sevmiyorum artık.
Sevgi, öldürmez.
Vatanımın topraklarına koymak istemezken düşmanı, kalbime koymuşum.
Aşkı için vatanına ihanet etmişti.
Final -| Umutları tüketilmiş, tüm umutsuzlara.
Özel Bölüm | Her hikaye ... bitmez.
Özel şeyler|

Sende ihanet, bende matem kalacak.

3.2K 320 451
By muhtelemelemen

Geldik kitabı kurguladığım asıl noktaya. Bazı şeyler yerine oturacak bana göre. Bölüm sonunda size önceki bölümlerden ipucu veee bikaç sorum olacak. İyi okumalar. 💞

---

Huzur doluydum. Buraya geldiğim ilk günkü kasvetin aksine huzurla dolmuştum. Kapalı gözlerimi kırpıştırarak araladığımda burnuma dolan çiçek kokusuyla huzuru içime çektim. Ciğerlerime değil de iliklerime kadar ulaştırmak için derin derin çektim. Çiçek kokusu dolarken içime, gökyüzünden farksız gözlerine çevirdim bakışlarımı. Lakin uyuyordu, kapalıydı gözleri. Umut'u ilk defa gördüğüm vakit gözlerine dikkatlice bakmıştım, gözlerin kalbe dokunduğunu bilmeden bakmıştım hem de. Zira öyle bir dokunmuştu ki gözlerinin parıltısı yüreğime, onun ismini haykırarak atmaya başlamıştı kalbim. Durdurmak ne mümkündü, kalbime işlemişti bir kere. Şimdi, kapalı gözlerine ilk günkü gibi dikkatlice bakıyor göğüs kafesimi parçalarcasına atan kalbimin yumruklarına izin veriyordum.

Kapalı gözlerini seyretmeye devam ediyor, hafif kıvrık kirpiklerini tek tek saymaya çalışıyordum. Zira, ona ait ne varsa keşfetmek bu dünyadaki en güzel şey olmalıydı.

Titreyen göz kapaklarının ardından kirpiklerini kırpıştırarak gözlerini araladı. Çekmemiştim bakışlarımı ondan. Size yemin ederim, onunla güne başlamak kadar huzurlu bir şey yoktu.

"Günaydın sevgilim," dedim heyecanla. Şişmiş gözlerini elleriyle ovarak gülümsedi. Aynı huzuru, aynı duyguları onun da hissettiğini gözlerindeki parıltıdan anlayabiliyordum.

"Günaydın," dedi, uykudan yeni uyandığı için çatallı çıkan sesiyle. Olduğum yerden hafifçe ona kayıp burnunun ucuna bir öpücük kondurdum. "Uykucu seni," diye fısıldadığımda yukarı kıvrıldı dudakları. Şişmiş gözleri ve masum bakışlarıyla o kadar sevimliydi ki, bir kere daha burnunun ucuna öpücük kondurdum.

"Huzur dolu uyudum Thomas. Sen olsan, uyanmak ister miydin?" dedi. Elimi yüzüne koyup, yanağını okşamaya başladım usul usul. Gözlerinin içine baka baka, "Huzurum burda. Bir an evvel uyansın istedim o yüzden." dedim. Büyüdü gülümsemesi. Sonra o da yüzümü ellerinin arasına alıp sulu öpücükler bırakmaya başladı. Hiçbir zaman, sulu öpücükleri sevmemiştim lakin o öptüğünde itiraz edemiyordum. Aksine hoşuma gidiyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu ellerini yüzümden ayırarak.

"Ayağa kalkabilecek kadar iyi." Çok acı çekmiştim fakat, şu an ağrı kesiciden olsa gerek  acıyı hissetmiyordum.

"Sana iyi geldim, değil mi?" Diye sordu. Başımı sallayıp güzel yüzüne bakmaya devam ettim. Sanki ilk defa bakıyormuşum gibi, hiç dikkatlice bakmamışım gibi baktım. "Sen bana hep iyi geliyorsun." dedikten sonra usulca yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. O da hızlıca doğrulup elleriyle destek oldu bana.

Sıkıntıyla nefes alıp verdi. "Seni vuran kişiyi yüzbaşı halletti Thomas. Diğer çadırdaki subaylar seninle görüşecek sanırım. Yüzbaşı savunuyor seni. Lakin, onun da yapabilecekleri sınırlı." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp kemirirken sıkıntıyla dolmuştum. "Korkuyorum Thomas." dedi en sonunda.

Ağrım, acım yoktu veyahut ben hissetmiyordum. Buna güvenerek dizlerimin üzerine kalktım, yatağın üzerinde. Hüzünlü gözleriyle bana bakan sevgilimin yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Dudaklarının kıyısına ardından da burnunun ucuna öpücük kondurdum. "Sevgilim, aşkım," dedim. Titreyen göz bebekleriyle bana bakıyordu öylece. "Yanındayım, yanımdasın diyorum. Korkma. Ben yanındayken sakın korkma." Avuçlarıma güzel gözlerinden süzülen yaşlar yol çizmeye başlamıştı. "Yalancı sevgili. Bana ağlamayacağına dair söz vermedin mi sen?"

"Söz verdim. Lakin, bazı sözler tutulmuyor Thomas." Kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. "Korkma diyorsun fakat en çok sen korkutuyorsun beni. Sana bir şey olacak diye ödüm koptu." Titreyen dudağına naif bir öpücük bıraktım. Onun yaptığı gibi, burnumu boynuna gömerek içime çektim çiçek kokusunu. Boynunu, içimi çeke çeke öptüm. "Uyandığın günden önce, iki gündür uyuyordun." Özlem kokuyordu cümleleri.

"Canım acımıyor. Sarıl bana, sıkı sıkı sarıl." dediğim an boynuma kollarını dolayıp sımsıkı sarıldı. "Kaçma fikrinde oldukça ciddiyim Umut. Benim yüzümden, dikkatsiz davranışlarım yüzünden başımız belaya girmesin." Ayırdı kollarını, dikkatle yüzüme bakmaya başladı. Dün olduğu gibi, hüzün geçti gözlerinden.

"Nasıl kaçacağız Thomas? O da tehlikeli."

"Sevgilim. Yapacağız, korkma. Lütfen korkma." dedim. Başını sallayıp alnını alnıma yasladı. Elini enseme atıp dudaklarımızı birleştirdi. Uyumla hareket eden dudaklarımız nefessiz kalmamıza rağmen ayrılmıyordu. Umut, öyle bir öpüyordu ki sanki bir daha öpemeyecek gibiydi. Soluk soluğa ayrıldığımızda gözlerini kapatmış, nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.

"Thomas seni çok seviyorum, çok seviyorum." dedi.  "Ben de seni," diye fısıldadım.

"Gitmeliyim şimdi. Geleceğim." Dedi. Cevabımı beklemeden aceleyle çadırdan dışarı çıktı. Tuhaflık vardı onda. Anlam veremediğim bir tuhaflık. Zira, öperken bile veda eder gibiydi bana. Kaşlarımı çatmış, yavaş hareket ederek yatağımdan çıkmaya çalışıyordum. Veda etse bile, neden veda edecekti ki?

Göğsüme kadar sargıyla kaplı bedenime, ceketimi atarak hızla yürümeye başladım. Ağrım olmasa bile kendimi zorlamamalıydım. Zira, acı yavaş yavaş kendini belli etmeye başlıyordu.

Çadırımdan çıkmış, hastane çadırlarına doğru ilerliyordum. Zaten hızlı birkaç adımımdan sonra, önümde yürüyen sevgilimi görmüştüm. Yürürken dağınık saçları savruluyordu. İçim gidiyordu, sevdiğim adama içim öyle bir gidiyordu ki... Derin bir iç çekerek takip etmeye devam ettim. Hastane çadırlarından birine girdi. Ben de ilerlemeye devam ederken, o çoktan kızımızın elini tutarak çıkmıştı çadırdan.

"Umut!" diye seslendiğimde şaşkınlıkla dolu bakışlarını çevirmişti bana. Sayem de beni görür görmez olduğu yerde sevinçle zıplamaya başlamıştı. Adımlarımı hızlandırmış, yanlarına ulaşmıştım nihayet.

"Thomas neden geldin? Dinlenmen gerekli." Telaşıydı sesi. Gözleri etrafta turluyor, benimkilerle buluşmakta zorlanıyordu.

"Umut, neler oluyor?" Sorumla afallamıştı. Yutkunarak gözlerini kırpıştırdı. Bir şeyler vardı. Ve ben, ne olduğunu işitene kadar içim sıkıntıyla dolmuştu bile.

"Bir şey olduğu yok. Sayem'in canı sıkılmasın diye yürüyüş yapacaktık." Sayem de cümleyi anlamamasına rağmen başıyla onaylamış, ardından bacaklarıma kadar gelen boyuyla sarılmıştı bana. Daha doğrusu bacaklarıma sarılmıştı.

"Ben de size katılayım o halde. Sayem. Özledin mi beni?" Küçücük gözleri kısılmış, anlamadığı için kaşları çatılmıştı. O kadar sevimliydi ki kızımız karşısında adeta eriyordum. Elimi uzatıp tutmasını bekledim. Bir eliyle benimkini kavramış, diğer eliyle de Umut'un elini tutmuştu.

"Thomas bize katılamazsın, dinlenmelisin." Israrla onlarla gidemeyeceğimi söylüyordu.

"Umut. Sevgilim. Bir şeyler oluyor. Söyle bana. Neler olduğunu söyle." Gözlerini kaçırdı. Sayem de o sırada ellerimizi çekiştirdiği için ilerlemeye başladık.

"Bir şey olduğu yok. Seni düşünüyorum, dinlenmen gerekli." Cümlelerinin doğru olduğunu hissedemiyordum. Veyahut, bugün fazla tedirgin davranıyordum. Üstelemedim. Ağacımızın da olduğu ormanlık alana gelmiştik. Sayem, elini ayırıp özgürce koşmaya başladı.

"Umut," diyerek başladığım cümlemi mavi gözlerindeki hayal kırıklığını görmemle devam ettiremedim. Öyle bir bakış görmemiştim gözlerinde. Çaresiz, kırık en çok da pişmanlıkla doluydu.

"Thomas Townshend." Bir Umut'umun aksansız İngilizcesi tanıdıktı bana. Şimdi, bir başkası onunkine benzer İngilizcesiyle ismimi telaffuz ediyordu. "Elleriniz Teğmen," dedi aynı, yabancı ses. "Arkanızda birleştirin."
"Elleriniz Teğmen," dedi. "Birini öldürmüş olmasına rağmen çok güzeller."

Kalbim ağrıyordu. Sanki kurşunu çıkardıkları anki acıyı hissediyordum. Canım yanıyordu. "Teğmen Thomas, dizlerinizin üzerine çökün." Yaralıydım zaten. Hiçbir şey yapamazdım ki. Bana çok şey yaptılar ama, diyemedim.

Hayal kırıklığıyla dolu, kızarmış gözlerimi onun mavilerine kilitledim. Onunkilerde de bir burukluk vardı. Özür diliyor gibiydi. Geçmez. Dizlerime kapanıp özür dilesen de geçmez. Çaresizce dizlerimin üzerine çöktüm.

Tam karşımda, gözlerime bakmamak için direnen Umut'un yanına üniformasından yüksek rütbesi olduğu anlaşılan birisi yaklaştı. Omzuna dokunarak pat patladı. "Zor bir görevdi Ahmet Umut. Tebrikler." Kendi dillerinde bir şeyler söylemişti ona. Ne dediğini anlamasam da tahmin yürütmek hiç de zor değildi. Teşekkür ediyordu sanki. Zaten onun olan yüreğimi aldı ayaklarının altına acımasızca ezdi. Bırakmadı yürek. Dayanmadı ki kalbim zaten, bıraksa ne olurdu ki?

Gözleri, saniyelik gözlerime değdiğinde arkasına döndü. Benim içimin acıdığı gibi onun da acımıştı belki, bilemiyordum. Omzuma aniden sertçe dokunan elle bağırmamak için kendimi zor tutsam da ağzımdan kaçan inlemeyi bastıramadım. Yaralı olan omzuma baskı uygulayan eli, başka bir el uzaklaştırdı.

"Yaralı." dedi iliklerimi titrecek, çatallı sesiyle. Gözlerindeki hüzün içimi parçalasa da benim yüreğimin yanındaki hüznün yanından bile geçemezdi. Kocaman bir yara açmıştı içimde. Kapanmayacak, günler geçtikçe daha da büyüyecek bir yara.

Yanıma rütbesi olanın işaretiyle birkaç asker gelip ellerimi arkamda birleştirerek bağladı. Sessizce teslim ettim kendimi. Ne harfleri birleştirecek takatim vardı ne de direnecek gücüm. Almıştı hepsini. Zaten ona ait olan her şeyi alıp götürmüştü. Beni bile bırakmamıştı bana. Acımasız mıydı bu kadar, yoksa doyumsuz muydu kendimi bile bana bırakmayacak kadar.

Ayağa kaldırdılar beni usulca. Onlar komut vermese hiçbir şey yapamıyor vaziyetteydim çünkü. Keşke, dedim. Keşke ölseydim. Zaten, ben onun için de ölüp bitmiyor muydum? Keşke, dedim bu defa. Keşke gelmeseydim de çadırımda uyusaydım. Zaten, ben hep ona gelmiyor muydum?

Durmuyordu gözlerimdeki yaşlar. Durmadan akıyordu. Sarsılan omuzlarım da onlara eşlik ediyordu.

Ben, Thomas Townshend. Kendi savaşımda, kendime mağlup olmuştum.

---

Yazarken ellerim titredi bi an. 😣
Finale var biraccık bitmedi dahaaaa.
Umuttan beklemiyodunuz dimi.
Şunu da söylemeden geçmiyim, Umut teğmene casus olduğu için yaklaşmadı. Onu gerçekten seviyor.
Cephaneleri çalan kişi de Umut bu arada.
'Deli Mustafa' bölümünde umut çok tepki göstermedi denilmişti. Bir dahaki bölümde bahsedeceğim ama komutan, Umut deşifre olmasın diye Mustafa'yı gözden çıkarmıştı. Umut niye çok üzülmedi şimdi oturuyor mu bişiler?

Sorularınız varsa buraya alayım.

Yazara sövgülerinizi de buraya alayım. Sövmeyin ama.

Üzdüm sizi amaaa seviliyorsunuz yahuu! 💞💞😍

Continue Reading

You'll Also Like

1M 37.8K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
6K 495 17
"Kürşat,.. anlamazlar. Anlamayacaklar. Bütün Ürgüp bize karşı duracak. Kimse anlamayacak. Herkesin gözünde hayal kırıklığı olacağız. Yüzümüze göz ucu...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

859K 41.9K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
442K 16.5K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...