Karantina Serisi

By beyzaalkoc

110M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?
Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 23.Bölüm : Düğün
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.

570K 24.5K 30.8K
By beyzaalkoc

Selammm Mahşerin Binlerce Atlısı^^

Yukarıdaki müziği açalım, ve oy vermeyi de yorum yapmayı da unutmayalım :')

O kadar gergin bir bölüm ki yazarken resmen her yerim kasıldı, yorumlarınızı aşırı merak ediyorum. Bölüm sonunda görüşmek üzere^^



8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
*Bu dünyada her aslanın kuzuya dönüştüğü bir orman vardı.*


---

(5 Eylül 1995)

"Kim geldi?"

"Uyu sen..."

"Kim geldi dedim sana!"

"Uyu dedim."

Ender yataktan telaşla kalkıp yatak odasından çıkarken Zuhal onun ardında kalmıştı. Fakat Ender'in günlerdir içinde bulunduğu stresli hal Zuhal'i şüphe ve endişe içinde bırakmış ve kendini Ender'in peşinden evlerinin merdiveninden inerken bulmuştu. Sessiz ve korkusuzdu. Ender evlerinin kapısını açıp bahçeye çıktığından aralık kapıdan onu gözetliyordu. Ender birkaç adım atmış, bahçeye çıkmış ve tam kapılarının önünde arabasıyla kendisini bekleyen yirmi sekiz yirmi dokuz yaşlarında sarı saçlı siyah kürklü bir adamla konuşmaya başlamıştı. Zuhal Ender'i ilk kez bu kadar korku dolu ve ilk kez bu kadar çekimser görüyordu.

"Benim bir suçum yok!" diyordu Ender, "Elimden gelen her şeyi yaptım... Babamı bulamadım. Hiçbir yerde yok."

"Babanı sen bulamayacaksın da biz mi bulacağız Ender Zorlu?"

"Anlattım size... Babam beni büyütmedi bile. Bırakmış gitmiş... Ben onu nasıl bulayım ağabey? Yapma, etme..."

Zuhal gördükleri karşısında şaşkındı. Herkese karşı aslan kesilen Ender şimdi kuzuya dönmüştü adeta...

"Ender..." demişti karşısındaki adam belindeki silahı göstererek,

"Bana babanı bulana kadar gözüm hep üzerinde olacak. Ben anneme o adamdan intikam alacağıma dair yemin ettim."

"Biliyorum, emin olun ben de babamı bulmayı en az sizin kadar çok istiyorum..."

"Annem kırk yedi yaşında Ender. Eğer olur da ben babanı bulup öldürmeden annem ölürse... İşte o zaman senin canını öyle bir yakarım ki Allah'tan seni benim elimden alıp ateşlere atmasını dilersin. Anladın mı? Sana bunu her sene hatırlatacağım. Her sene... Annemin yaşadığı her sene benden bir mektup alacaksın. Ve bir gün annem ölürse, babanı bulamadıysan ve ben yaşıyorsam... bil ki senin ve tüm sevdiklerinin acı çekme vaktin gelmiştir. Anladın mı?"

"Anladım." demişti Ender titreyen sesiyle, "Anladım..."

Ve bu gizemli adamın ilk mektubu 1996 yılının Eylül ayında gelmişti ilk kez... Onur doğduktan tam yedi ay sonra. Zuhal Ender'i bahçede o notla otururken gördüğünde hiç sesini çıkarmamış, sonrasında gizlice okumuştu bu notu.

"Annem yaşıyor. Hala zamanın var. Sevgiler..." yazıyordu o notta.

Ender bir yandan yana yakıla babasını arıyor bir yandan her sene kendisine gelen bu gizemli notu korku içinde açıyordu. Her sene bu notta "Annem yaşıyor. Hala zamanın var. Sevgiler..." yazdığını görüp rahat bir nefes alıyor ve hayatına devam ediyordu. Bu dünyada her aslanın kuzuya dönüştüğü bir orman vardı. Bu gizemli adamın yanında Ender'in aslan oluşu bitiyor, kuzuya dönüşüyordu.


(Günümüz)

(Zeynep'in Anlatımıyla)

Merdivenlerden yıkılmış bir halde inip titreyen bedenimi sakinleştirmeye çalışarak beni kapıda bekleyen Onur'a doğru yürüdüğümde güçlü olmak zorunda olduğumu hatırlattım kendime. Onur endişeyle yüzüme bakarken kollarıyla sardı beni.

"İyi misin güzelim?" diye sordu.

"İyiyim... Sadece duygulandım."

"Sorun çıkmadı, değil mi?"

"Hayır... Merak etme. Beni çok özlemişler. Dediğim gibi, sadece duygulandım..." Onur ellerini yanağıma koyup soğuktan kıpkırmızı olmuş burnumu öperken bunların onunla geçirdiğim son dakikalar olabileceği düşüncesi beni mahvediyordu. Birlikte arabaya doğru yürüdüğümüz sırada Burak ve Mert arabada arka koltukta oturmuş gülüşüyorlardı. Onları son kez böyle görüyor olabileceğim düşüncesini bilincimin en altına saklayarak ön koltuğa oturdum. Dikkatlice emniyet kemerimi taktım ve başımı arkaya yasladım.

"Zeyno! İyisin, değil mi?" diye sordu Burak gülerek. Başımı salladım.

"İyiyim..." Sesim zayıf ve düşünceliydi. Kaşlarını çatarak birbirlerine baktıklarını fark eder etmez gülümsedim.

"Merak etmeyin, gerçekten iyiyim... Duygulandım. Hormonlar işte!"

"Heh, öyle desene..." dedi Mert rahatlayarak.

"Kızım sen neden hiç aşermiyorsun? Tatlı bir şeyler aşer de biz de yemek zorunda kalalım senin sayende." Burak yapmacık bir sinirle söylenirken Onur arabayı çalıştırmış ve yola çıkmıştık. Sadece otuz saniye yol gitmiştik ki bir anlığına aklıma gelen bir fikirle başımı camdan dışarı çevirdim.

"Onur..." diye mırıldandım, "Senin annenlere de uğrayamaz mıyız? Daha kaç gün hastanedeyiz belli değil. Bari onları da göreyim. Olmaz mı? Rıza Amca ve Zuhal Teyze'yi çok özledim..." Onur kaşlarını çatarak baktı yüzüme.

"Ama onlar bizi balayında sanıyor..."

"Tamam, döndük deriz... Herkesten saklanmaktan çok yoruldum artık. Hadi, lütfen... Sanırım hormonlarım yüzünden hep bir aile sıcaklığı arıyorum. Olmaz mı?" Onur birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra derin bir iç çekti.

"Tamam," dedi, "Sen kazandın. Sadece yarım saat ama..." Hüzünle gülümseyip başımı salladım. Zaten sadece bir saatim vardı...

"Tamam... Sadece yarım saat..."

Onur arabasını bir arka sokağa sokup evlerinin önünde durduğunda zamanın azalıyor olması beni giderek korkutuyordu. Kimseden yardım isteyemeyecek olduğumun da farkındaydım. Ama bu dünyada Ender'i en iyi tanıyan insan Zuhal Teyze'ydi ve belki onunla konuşmak bana bir fikir bir kaçış yolu gösterirdi.

"Bak binanın önüne geldik ya yemin ederim yaprak sarması kokusu alıyorum, yemin ederim!" Burak hızla binaya girerken titrememem her saniye artıyordu. Onur'un elini tutup dikkatli adımlarla Burak ve Mert'in peşinden ilerlediğimiz sırada Onur'un endişeli olduğunun farkındaydım.

"Annenlere gitmek sana iyi gelmedi..." dedi Onur endişeli bir sesle.

"Hayır... Dediğim gibi, sadece duygulandım. Bu kadar. İyiyim ben..." Onur'un gözleri birkaç saniye endişeyle yüzümü inceledikten sonra birlikte merdivenlerden çıktık. Eve giriş anımız, Zuhal Teyze ve Rıza Amca'yla sarılma faslımız, yalan tatil anılarımızı anlatışımızla birlikte ortam sonunda sakinleştiğinde çayları tazelemek için mutfağa doğru ilerleyen Zuhal Teyze'nin peşine takıldım.

"Zeynep?" diye sordu Onur arkamdan,

"Zuhal Teyze'ye yardım edeceğim..."

"Tamam güzelim..."

"Rıza Amca dünyada bu kız kadar iyi bir gelin daha olabilir mi ya?" Burak arkamdan konuşurken ona gülümseyerek mutfağa daldım. Zuhal Teyze önce arkasından gelen ayak sesleriyle korkup irkildi, sonra bana gülümsedi. Kapıyı kapatıp mutfak tezgahına yaslandığımda çayın altını açıyordu.

"Biraz daha demlensin..." dedi dolaptan fincanları çıkarırken.

"Zuhal Teyze..." diye mırıldandım.

"Efendim güzel yavrum, tatil sana yaramış. Yanakların al al olmuş!"

"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek, "Yanlış anlamazsan sana bir şey danışacağım..."

"Tabi, bir sorun yok değil mi Zeynep?" dedi ellerinde fincanlarla kaldığında.

"Hayır, hayır! Hiçbir sorun yok... Sadece... şey..." dedim lafı toparlamaya çalışırken,

"Çekinme, söyle yavrum..."

"Ben bazı kabuslar görüyorum." diye mırıldandım.

"Kabuslar mı?"

"Evet... Kabuslar... Ender'in geri döndüğüyle alakalı. Ve onu en iyi sen tanıyorsun. Sence Ender geri döner mi? Yoksa kabullenmiş midir artık?" Zuhal Teyze elindeki fincanları dikkatlice tezgaha bıraktıktan sonra endişeyle bana döndü.

"Sana zarar vermeyecek." diye mırıldandı, "Sen onun kızısın..."

"Biliyorum... Bana zarar vermez... Ama ben yine de korkuyorum."

"Korkma Zeynep'im... Hiçbir şey olmaz. Gücü tükendi artık. Etrafında çok az insan kaldı. Adamları bir bir terk etti onu. Parası azaldı. Hem sandığınız kadar güçlü değil o... Ben onu korkudan tir tir titrerken de gördüm. Merak etme..." Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda beynimin içinde bir ışık yandığını hissettim.

"Ender'in mi korkudan tir tir titrediğini gördün?"

"Evet... Hem de ne titremek. Geceleri korkudan uyuyamadığı olurdu, kabuslarla uyandığı olurdu..."

"Gerçekten mi? Ender'i korkutacak kadar ne olmuş olabilir mi?" Zuhal Teyze gözleriyle kapının açıp olup olmadığını kontrol ettikten sonra yutkundu ve konuşmaya başladı.

"Ender'in babasının bir düşmanı vardı. Ender'in babası Ender'den de beter pislik adamın tekiymiş... Bir kadıncağıza etmediğini bırakmamış. O kadının oğlu kapımıza gelmişti bir gün. Ben Onur'a hamileydim o zamanlar... İşte o gün o adamın karşısında tir tir titriyordu Ender. Adam Ender'e babanı annem ölmeden bulup bana getireceksin diyordu. Eğer annem ölürse ve babanı hala bulamamış olursam sana acıların en büyüğünü yaşatırım diyordu. Sonra her sene Ender'e notlar yollamaya başladı..."

"Notlar mı?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Evet... Her sene aynı notu yolluyordu Ender'e."

"Ne yazıyordu notta?"

"Notta 'Annem yaşıyor, hala zamanın var, sevgiler...' yazıyordu... Her sene aksatmadan gönderiyordu bu notu. Biliyordum ki bir gün o adamın annesi öldüğünde Ender'in acısı başlayacaktı. Ender beni evine hapsettiğinde o adamın annesinin ölmesi için her gün dua ederdim... Çünkü o adam Ender'e dünyayı dar edecekti. Biliyordum..." Zuhal Teyze'nin anlattıkları beni şoka sokarken kalbimin içinde ufak bir umut ışığı yanmıştı. Sanki bu ışık bana labirentin çıkışına doğru bir yol gösteriyordu...

"Ama artık o adamın annesinin ölmesini istemiyorum." dedi gözlerini gözlerimden kaçırarak.

"Artık bunu istemiyor musun? Neden?" dedim şaşkınlıkla. Gözlerini gözlerime çevirdi. Başıyla beni gösterdi.

"Çünkü artık sen varsın. Ender'e acı çektirmek isteyen birinin ilk hedefi sen olacaksın... O yüzden her gece dua ediyorum. Allah o kadına uzun ömürler versin..."

Zuhal Teyze fincanları tepsiye koyarken mutfak tezgahının önünde öylece kalakalmıştım. Aklıma gelen plan Rus ruleti oynamaktan farksızdı. Herkesi ve kendimi gerçekten de tehlikeye atmalı mıydım? Yoksa tıpış tıpış Ender'in ayağına mı gitmeliydim?

"Zeynep, sen iyisin değil mi?" Zuhal Teyze tepsiyi eline aldığında endişeyle yüzüme baktı.

"İyiyim..." diye mırıldandım, "Ender'den bahsedince biraz kötü oldum..."

"Korkma. Ender'in devri bitti..."

Bana gülümseyip kapıya doğru yöneldiğinde peşinden gitmek yerine mutfakta öylece kalakaldım. Duvara bakıyor ve ne yapacağımı düşünüyordum. Kafamdaki binlerde düşünce arasında savaş veriyor ve kafamdaki her bir düşünceyle vurulup ölüyordum...

"Zeynep..." Onur mutfağın kapısında belirdiğinde irkilerek ona baktım.

"Korktun mu?" diye sordu naif bir gülümsemeyle.

"Dalmışım..."

"Hadi içeri gel güzelim, çayın soğuyacak..."

Başımı sallayarak kapıya doğru ilerledim. Zuhal Teyze ve Rıza Amca'yla yirmi dakika daha oturup havadan sudan sohbet ettikten sonra nihayet kalktık ve vedalaşarak yanlarından ayrıldık. Ender'in yanına gidebilmek için sadece yarım saatim vardı. Kafamın içi o kadar karışıktı ki düşüncelerimi asla toparlayamıyordum... Kendime bir yol haritası çizemiyordum... Evet elimde bir şeyler vardı ama o ne yapacağımı o kadar bilmiyordum ki çıldırmak üzereydim. Arabadaki sesler yüzünden düşünemiyordum. Başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattığımda ise sırf ben uyuyabileyim diye sustuklarını fark ettim.

"Zeynep uyuyor..." diye fısıldadı Burak, "Bebeğin uykusu geldi galiba..."

"Ne alakası var oğlum ya?"

Onur gülerek Burak'a hayret ederken bir yandan üzerime kendi montunu örtüyordu. Ben ise bir yandan onları dinliyor bir yandan düşünmeye çalışıyordum. Sadece birkaç dakika sonra hastaneye ulaştığımızda Onur beni uyandırmadan kucağına aldı.

"Burak, sen çıkıp yukarıdaki hemşireyi oyala! Mert sen de odanın kapısını açıp bekle..."

Gözlerimi bile açmadım. Zaten uyuyor olmam onları bu odada bırakıp gidebilmem için tek çaremdi. Çünkü ben uyurken onlar da uyuyacak ya da bahçeye inip oturacaklardı... Onur beni kucağında odama çıkarıp yatağıma bıraktığında eğilip alnıma sevgi dolu bir öpücük kondurdu.

"Onur..." Burak fısıltıyla odaya girdiğinde Onur saçlarımı okşuyordu.

"Efendim?"

"Biz Mert'le bahçeye iniyoruz. Çay içeceğiz. Gelecek misin?"

"Siz inin... Ben buradayım..." Lütfen in Onur... lütfen git... Sen gidersen her şey daha kolay olacak...

"Yahu on dakikalığına ineceğiz. Sen de gel işte, kız da rahat rahat uyusun. Kapıda hemşire var zaten. Hadi ama..." Onur sessizce birkaç saniye düşündükten sonra dilediğim cevabı verdi.

"Tamam, on dakika..." Sonra eğilip bir kez daha alnımı öptü ve kapıya doğru ilerledi. Onlar kapıdan çıkarken gözlerimi açtım ve belki de son kez baktım onlara... Gördüğüm tek şey Onur'un sırtıydı... Sol gözümden ufak bir yaş damlası akarken gözlerimi kapattım. Kapı kapandı, onlar gitti ve ben kendi savaşımla baş başa kaldım. Gözlerimi açıp duvardaki saate baktım. Ender'in bana verdiği sürenin dolmasına yalnızca on beş dakika vardı. Beş dakika içinde buradan çıkmak zorundaydım. İstemeye istemeye kalktım yatağımdan, telefonumu ve cüzdanımı montumun cebine attım. Atkımı montuma sardım, şapkamı başıma geçirdim. Onur'un evden getirdiği küçük çantamın içine eldivenlerimi attım ve aynadaki görüntüme baktım. Karnım gerçekten de şişmiş gibi duruyordu... Hele böyle kat kat giyinmiş bir halde neredeyse beş aylık hamile gibiydim... Acı içinde ne yapacağımın bilinmezliğiyle camdan kafamı uzattım. Bahçede oturuyorlardı. Sadece iki dakikalığına sohbetlerini dinlemeye karar verdim...

"Heyecanlısın, değil mi?" diye sordu Mert Onur'a.

"Ne için?"

"Bebek için..." Onur'un utangaç gülümsemesini duydum gözlerim dolarken,

"Hayatımda hiçbir şey beni bu kadar heyecanlandırmamıştı..."

Burak ve Mert Onur'la dalga geçerlerken derin bir nefes alıp odanın kapısına yöneldim. O an emin olduğum tek bir şey vardı. Gitmek zorundaydım... Onlar için...

Kapının deliğinden dışarıyı kontrol ettiğimde hemşirenin masasında olmadığını gördüm. Kapıyı aralayıp aralıktan baktığımda koridor tamamen boştu. Hızla odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden de hızlıca indikten sonra arka kapıdan çıktım. Karlı yollara adımımı atarken bir saniye bile düşünmedim. Bir an bile duraksamadım. Bir an bile "Acaba?" demedim. Ezdiğim kar taneleri bile kızgındı sanki o an bana... Ama gitmekten başka çarem yoktu. Sevdiklerimi kurtarabilmemin tek yolu gitmekti... Hızlı hızlı geçtim tüm sokakları. Hızlı hızlı ilerledim köprülerde. Montumun kapşonunu kapatmış her yerimi gizlemiş bir halde girdim binaya ve merdivenleri çıkmadan önce birkaç saniye nefes alıp verdim. Telefonumu çıkardım. Sadece üç dakika kalmıştı... Binaya girerken gördüğüm kadarıyla Ender benim odamdaydı. Çünkü sadece benim odamın ışığı yanıyordu. Kapıya oldukça uzaktı.

"Son üç dakikamız Zeynep, düşün, hadi düşün!"

İç sesim bana içimden bağırırken karnıma giren sancılar bana işkence ediyordu. Tüm bedenim acı içindeydi. Son iki dakikam kalmıştı... Zuhal Teyze'nin söylediklerini hatırlamaya çalıştım. Bir çıkar yol aramaya çalıştım o cümlelerden...

"Eğer annem ölürse ve babanı hala bulamamış olursam sana acıların en büyüğünü yaşatırım diyordu. Sonra her sene Ender'e notlar yollamaya başladı..."

"Notlar mı?"

"Evet... Her sene aynı notu yolluyordu Ender'e."

"Ne yazıyordu notta?"

"Notta 'Annem yaşıyor, hala zamanın var, sevgiler...' yazıyordu... Her sene aksatmadan gönderiyordu bu notu. Biliyordum ki bir gün o adamın annesi öldüğünde Ender'in acısı başlayacaktı. Ender beni evine hapsettiğinde o adamın annesinin ölmesi için her gün dua ederdim... Çünkü o adam Ender'e dünyayı dar edecekti. Biliyordum... Ama artık o adamın annesinin ölmesini istemiyorum. Çünkü artık sen varsın. Ender'e acı çektirmek isteyen birinin ilk hedefi sen olacaksın... O yüzden her gece dua ediyorum. Allah o kadına uzun ömürler versin..."

O an midemin bulandığını hissettim. Bir anda kendimi kapının hemen yanındaki çöp kutusuna kusarken bulduğumda sessiz olmaya çalışıyordum. Karnımdaki sancının şiddeti artarken bana bunun içeriden bir mesaj olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Aynı cümleler kafamın içinde dönmeye başladı.

"Annem yaşıyor. Hala zamanın var. Sevgiler."

Sonra bir cümle daha belirdi kafamın içinde,

"Çünkü artık sen varsın. Ender'e acı çektirmek isteyen birinin ilk hedefi sen olacaksın..."

"Doğru ya..." gibi bir fısıltı çıktı dudaklarımın arasından.

Çöp kutusundan uzaklaştım ve telaşla çantamı açtım. Çantamın içinde her zaman bulunan not defterimi ve kalemimi çıkardım ve telaşla yazmaya başladım. Çantamı burada bırakıp kapının deliğinden görünmemek için resmen sürünerek çıktım merdivenlerden. Sonra sessiz olmaya çalışarak ayakkabılarımı çıkardım. Ayakkabılarımı kapımızın önüne koydum ve ayakkabımın hemen altına da yazdığım kağıdı bıraktım. Kapının önünde duran bir başka ayakkabımı aldım ve çoraplarımla hızla merdivenlerden indim. Çantamı aldım ve koşarak çıktım binadan. Üst katlardan görünmeyecek şekilde ilerledim ve caddeye ulaştığımda derin bir nefes aldım. Birkaç saniye sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Telefonumun çalmaya başlaması beni korkuyla yerimden sıçratırken arayanın Onur olduğunu gördüm. İçim acıya acıya telefonumu cebime attım ve hızla yürümeye başladım. Evet gidiyordum, bu doğru... Ama Ender'le değil, tek başıma...

Elim karnımda, sancılara dayanmaya çalışarak yürüyebildiğim kadar yürüdüm. Telefonum sürekli çalıyordu. Onur, Burak, Mert, Ender, Rıza Amca, herkes saatlerdir beni arıyordu... Ama o an emin olduğum tek bir şey vardı. Ben sevdiklerimi korumak için elimden gelen her şeyi yapmıştım. Kapımızın önüne Ender'in okuyacağı şekilde ayakkabılarımın altına bıraktığım o notta aynen şöyle yazıyordu...

"Annem öldü, artık zamanın yok. Kızın elimde. Babanı getir, kızını al. Sevgiler."

İşte becerebildiğim tek plan buydu. Onur'un, Burak'ın, Mert'in, Rıza Amca'nın ve Zuhal Teyze'nin yana yakıla beni arıyor olmaları Ender'in kulağına mutlaka gidecekti. Bu sebeple onların yanında olmadığıma inanacaktı. Zuhal Teyze tüm bu notları Ender'den gizlice okumuştu, yani Ender bu notları öğrenmeme ihtimal bile vermezdi. Şu an kafasını odaklayacağı tek şey beni o adamın elinden kurtarmak olacaktı. Bu süreçte ne anneme ne babama ne de Onur'lara zarar verecekti. İşte şimdi Ender'in aslandan kuzuya dönüşme hikayesini izleyecektim. Ender her yerde beni ararken ben her yerde anne ve babamı arayacaktım. Bu, Gece ve benim ailemizi korumak için çıktığımız sancılı yolun hikayesiydi... Çaresiz miydik? Asla. Güçsüz müydük? Asla. Yalnız mıydık? Asla... Ben onunlaydım, o benimle.

Saatler sonunda ilerleyebildiğim kadar ilerledikten sonra bir benzincinin telefon kulübesinde durdum. Soğuktan donmak üzere telefon kulübesinin içine girdim ve cep telefonumdan hastanenin numarasını bulup kulübenin telefonundan numarayı çevirdim.

"Eskişehir Gölen Hastanesi, buyurun?"

"Merhaba... Beni 605 numaralı odaya bağlar mısınız?" dedim titreyen sesimle.

"Tabi, hatta kalın." Korkuyla telefona gelecek cevabı beklemeye başladım. Telefon ilk çalışında açıldı.

"ALO!" Onur'un korku dolu ve endişeli sesi kulaklarıma ulaştığında gözyaşlarımın yanaklarıma ulaştığını hissettim.

"Ender! Sen misin Allah'ın belası! Zeynep nerede or*spu çocuğu seni bulduğum an öyle b-"

"Onur..." diye fısıldadım gözyaşlarımın arasından.

"Zeynep? ZEYNEP!"

"Ne, Zeynep mi? ZEYNO!"

"Zeynep mi!"

"Zeynep... Güzelim! Neredesin? İyi misin! Allah kahretsin neredesin sen! Delirdik, sana yemin ederim hepimiz delirdik! Hemen bana nerede olduğunu söyle, gelip alalım seni!"

"Onur..." diye fısıldadım bir kez daha titreyen sesimle, "Şimdi değil... Şimdi olmaz..."

"Zeynep ne saçmalıyorsun? Ne oluyor?"

"Onur beni dinle... Sadece dediklerimi dinle ve hemen sonra kapatacağım. Çok vaktim yok. Sakın dediklerime itiraz etme ve sakın dediklerimi yapmamazlık etme. Hepsini bir bir yapacaksın. Tamam mı?"

"Zeynep ne oluyor? Ne saçmalıyorsun sen!"

"Ender yanınıza gelecek. Yanınıza geldiğinde onunla kavga edeceksin. Beni onun kaçırdığına inanıyormuşsun gibi davranacaksın. Onu takip edeceksiniz ve her yerde yana yakıla beni arayacaksınız!"

"Sen onun yanında mısın!"

"Hayır, hayır! Dinle beni! Ben iyiyim, tamam mı? Sana herkesin her şeyin üzerine yemin ederim ki iyiyim! Bunu sakın aklından çıkarma! Ben iyi olacağım, sana yemin ederim. Tek başımayım, kimsenin yanında değilim. Ama öyle bir duruma düştük ki yapabileceğim tek şey gitmekti. Ender'in size ve annemlere zarar vermemesi için tek yapman gereken bu söylediklerim. Ben size haber vereceğim. Birkaç gün benden haber bekleyin ve dediklerimi yapın. Her yerde ama her yerde beni arayın! Söz veriyorum iyi olacağım ve size haber vereceğim!"

"Zeynep!"

"Kapatmak zorundayım... Sen de benim dediklerimi yapmak zorundasın!"

"SEN NEREDESİN ZEYN-"

Telefonu kapatıp kulübenin içinde yere çömelip dakikalarca ağladım. Bağıra çağıra ağladım, canım yana yana ağladım. Ben ağladıkça karnıma sancılar giriyordu. Sanki ben ağladıkça Gece'nin canı yanıyordu... En sonunda kendimi toparlayıp dışarı çıktığımda Porsuk Çayı'nın önünde bir banka oturdum. Titreyen bedenim bankın üzerine yığılmak üzereydi. Ama güçlü olmak zorundaydım... Güçlü kalmak zorundaydım. Çünkü içimde yeni bir yaşam oluşmuştu ve ona öğretmem gereken tek şey güçlü olmaktı... Elimi karnıma koydum ve fısıldamaya başladım,

"Yemek yemek ister misin ufaklık? Korkma, seninle ben herkesi kurtaracağız... Çünkü biz süper kahramanız..." 


---

Gerçekten ama gerçekten tek bir şey söyleyeceğim... 

ZEYNEP YAZDIĞIM EN ZEKİ KARAKTER. 

Ve ben bu kadar zeki değilim Zeynep nasıl bir böyle plan buldu aklım almıyor ahasfjnsdf

Şaka bir yana, o kadar uzun düşündüm ki Zeynep'i bu durumdan nasıl çıkarabilirim diye, Zeynep'i Ender'e gitmekten nasıl kurtarabilirim diye... Aklına bir plan gelmek zorundaydı. Ve yapabileceği en zekice şeyi yaptı bence... 

Ciddi anlamda Zeynep o telefon kulübesinde yere çömelip ağladığında, o ağladıkça karnına sancılar girdiğinde çok kötü oldum. O kadar seviyorum ki onları artık her acıları benim de acım gibi... Eminim siz de böyle hissediyorsunuz. 

Peki sizce Ender bu planı yemiş midir? 

Tek sorum bu, yorumlarınızı merakla bekliyorum. 

Sizi seviyorum bol bol öpüyorum^^

Görüşmek üzere canımın içleri :')

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 80.2K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

443K 22K 24
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1.6M 59K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
920K 52.7K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...