Karantina Serisi

By beyzaalkoc

109M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?
Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 23.Bölüm : Düğün
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.

683K 24.7K 59.1K
By beyzaalkoc

SELAM MAHŞERİN BİNLERCE ATLISIII^^

Bu sefer sizi yeni bölüm için sadece 1 gün beklettim bunu tarihe altın harflerle yazmalıyız bence ahahsgbdhgdsgs

Yukarıdaki müziği açmayı unutmayalım, iyi okumalar dilerim :')

---


7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.

*Güneş batacak ve sen doğacaksın...*

Günler bir bir geçiyordu... Başımdaki "beni bekleme timi" sürekli değişiyor ve bana sevdiğim kitapları okuyan seslerin sahibi bir Onur oluyor, bir Burak oluyor, bir Mert oluyordu. Bazen üçü bir arada farklı koltuklara oturuyorlar ve bir kitabın farklı karakterleri oluyor, kendi repliklerini seslendiriyorlardı... Benvolio oluyordu Mert mesela...

"Beni dinle ve onu düşünme, unut!" diyordu kitaptaki repliğini bir bir okuyarak.

"Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek?" diyordu Onur tam bir Romeo edasında.

Ben ise o kadar halsizdim ki Juliet'i Burak oynamak zorunda kalıyordu, o halsizlikle kahkahalarla gülüyordum ona. Yere uzanmış repliklerini söylüyordu sesini incelterek...

"ÖyIeyse dudakIarından öperim. BeIki bir parça zehir kaImıştır dudakIarında. Bir zamanIar hayat veren dudakIarın bu kez son versin hayatıma Romeo!"

Ender'den hala hiçbir ses çıkmıyor olması korkumu her geçen gün büyütse de, annem ve babamın beni bir kez bile aramamış olmaları beni her geçen gün fazlasıyla üzse de kendimi asla yalnız hissetmiyordum. Odayı meyvelerle donatıyorlar, bana zorla yemek yediriyorlardı... Birlikte müzik dinleme geceleri yapıyor, sessizce korku filmleri izliyorduk... Bana moral verebilecek her şeyi yapıyorlardı. Ellerinden gelen ve gelmeyen her şeyi yapıyorlardı.

Sanki Lale Devri'ni yaşıyorduk... Her sabaha yorgun ve korku dolu uyanıyor, her akşamı yorgun ve mutlu bitiriyordum. Her şeyin sonunda ya da tüm başlangıçların tam önündeydik. Emin olduğum tek bir şey vardı... Biz bir aradaydık ve bu her şeye değerdi.

---



(2 Hafta Sonra)

"Bir zamanlar bebektin, alındın kollarımdan... Şimdi sıra senin bebeğinde, alınacak kollarından..."

"Hayır!"

Korkuyla sıçradığımda ter içindeydim. Nefes nefese bir halde hastane odasının içine bakındığımda odanın bomboş olduğunu gördüm. Ne Onur, ne Burak, ne de Mert yanımdaydı... Korkuyla cama baktığımda havanın yeni yeni aydınlanıyor olduğunu gördüm. Gördüğüm kabusun etkisi bedenimi terk ederken vücudumu herkesin nerede olduğuna dair duyduğum korku sarmıştı. Yutkunmaya çalışarak kapıya doğru seslendim.

"Onur!" Oysa hiçbir cevap yoktu.

"Mert?"

"Burak!"

Hiçbirinden ses gelmeyince çaresizce etrafıma bakındım. Dikkatlice uzanıp başımda duran telefonumu aldım ve titreyen ellerimle Onur'u aramaya başladım. Tam o an kalbimi durdururcasına çaldı Onur'un telefonu yatağımın yanındaki koltuğun üzerinden. Telefonu buradaydı! Kendisi yoktu... İki haftadır ilk defa telefonunu almadan çıkmıştı bu odadan. Korkuyla yataktan kalktım. Sanki bebeğin düşmesini engelleyecekmişim gibi karnımı tutuyordum. Başım döne döne tuvaletin kapısına doğru yürüdüm. Tuvaletin kapısı açık ve içi boştu. Hastane odasının kapısını açıp koridora çıktığımda görevli hemşireyle göz göze geldik. Bana kaşlarını çatarak baktı.

"Zeynep Hanım?" dedi soru sorar gibi, "Neden teksiniz?"

"Bilmiyorum..." dedim titreyen sesimle, "Refakatçilerimin hiçbiri odada yok... Siz de mi görmediniz onları?" Hemşire kaşlarını çatarak başını salladı.

"Hayır, görmedim. Benim mesaim on dakika önce başladı. Siz odaya geçin, ben kafeteryaya inip bakayım. Tamam mı?" Yüzüne korkuyla baktıktan sonra çaresizce başımı salladım.

"Tamam..." dedim hemşire yerinden kalkarken. Odanın kapısını kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Kapının önünde durmuş derin derin nefesler alıyordum. O sırada gözlerim yanımda duran tuvaletin içindeki aynaya kaydı. Pijamamdan karnım açılmıştı ve size yemin ederim karnımın büyüdüğüne yemin edebilirdim. Titreyen ellerimi karnıma götürüp aynadaki yansımama baktım.

"Korkma..." diye fısıldadım karnıma doğru, "Hiçbir şey olmayacak..."

Sıkıntılı bir nefes alarak yatağıma doğru ilerledim. Yatağıma uzanmadan koltuktan Onur'un telefonunu aldım ve yatağa oturdum. Telefonun tuş kilidini açıp son aramalara baktım. Burak'tan dört, Mert'ten ise yedi tane cevapsız arama vardı. Sonra korkuyla mesajlara girdim.

Gönderen : Burak

"ABİ ALLAH AŞKINA HASTANENİN BAHÇESİNE İN ÇOK KÖTÜ BİR ŞEY OLDU."

Kalbimin duracağını hissettim o an. Titreyen bacaklarımla cama doğru yürüdüm. Camı açtım ve korkuyla hastanenin bahçesine baktım. Oradalardı! Tanımadığım bir adamla konuşuyorlardı. Kaşlarımı çatarak izlemeye başladım onları.

"Abi vallahi biz arkadaşımıza sürpriz yapacaktık yanlışlıkla sizin karınızın odasına girdik!" diyordu Burak bağırarak.

"Kardeşim kadının üzerine güller dökmüşsünüz hiç mi fark etmediniz arkadaşınız olmadığını! Boydan boya gül dökmüşsünüz kadının üzerine! Sapık mısınız nesiniz!"

Duyduklarım karşısında şok içinde güldüğümde başları yukarı doğru çevrildi. Korkuyla kendimi geri çektim. Şaka mıydı bu? On dakikadır korkudan öldüğüm olayın açıklaması bu muydu? Aşağıdan tekrar sesler gelmeye başlayınca kafamı tekrar camdan uzattım.

"Abi anlattım ya sana, eşiniz kafasını pikeyle örtmüştü... Başka kimse de yoktu. Bizim oda sandık!" diye açıkladı Mert. O sırada Onur söze girdi,

"Beyefendi alt tarafı gül dökmüşler üzerine, yapmışlar bir yanlışlık işte... İstiyorsanız kamera kayıtlarını izleyin. Bizim burada harcayabilecek daha fazla vaktimiz yok. Odaya dönmemiz gerekiyor. Eğer görüntüleri izledikten sonra hala şikayetçiyseniz çağırın polis onunla konuşalım. Size daha fazla laf anlatacak vaktimiz yok. Hadi, odaya dönüyoruz..." Onur hastaneye doğru yönelirken peşinden ilerleyen Burak'ın korku dolu sesini duydum.

"Abi ne polisi! Adamı neden yönlendiriyorsun? Hapse girmemizi mi istiyorsun!"

"Ne hapsi..." dedi Onur gülerek, "Direkt idam edileceksiniz kadının pikesinin üzerine gül döktüğünüz için."

Konuşmalarının gerisini duyamadan hastaneye girdiklerini gördüm. Onur'un telefonunu koltuğa bırakıp hızla yatağa uzandım. Gözlerimi kapatıp üzerimi örttüm ve hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmaya karar verdim. Odanın kapısı açılır açılmaz seslerini işittim.

"Uyuyor galiba..." diye mırıldandı Mert fısıltıyla. Sonra adım seslerini duydum.

"Aynen uyuyor..." dedi Onur gülerek, "Allah Allah telefonumun ekran kilidi kendiliğinden açılıp mesaj sayfama girilmiş, geçmiş aramalarım açılmış ve odanın camı da kendiliğinden açılmış. Ne ilginç bir hayat değil mi?"

"Telefonunun kilidi nasıl kendiliğinden açılsın Onur ya... Saçmalama abi şifre istiyor..." dedi Burak ciddi bir sesle.

"Burak..." dedi Onur ağır ağır, "Şaka yaptım. Zeynep'ciğim senin de uyumadığının farkındayız güzelim gözlerini açabilirsin." Mert ve Onur gülüşürlerken gözlerimi açtım. Gülerek beni izliyorlardı.

"Sabahın köründe uyandım, hiçbiriniz odada yoktunuz ve telefonun şüpheli bir şekilde koltukta bırakılmıştı. Tabi ki ufak çaplı bir araştırma yapacaktım odanın içinde!" dedim gözlerimi devirerek.

"O zaman sana bir haber daha vereyim, beş dakikadır bizi camdan izlediğini de biliyoruz." dedi Onur kaşlarını kaldırarak.

"Ne?" dedi Burak bir anda, "HAYIR BİLMİYORUZ." Onur şaşkınlıkla Burak'a döndü.

"Bilmiyor musun? Saklandığını sanıyordu ama bas baya camdan baktığı belliydi Burak. Görmedin mi?"

"Abi ben de görmedim..." dedi Mert kaşlarını çatarak.

"Yahu gülüşünü de mi duymadınız. Baya bildiğiniz kahkaha attı camdan..." Elimle ağzımı kapatırken Burak söze girdi,

"Ne bileyim o an korkudan etrafımda olup bitenlerin farkında değildim ki ben..."

"Peki senin biz olmadan ayağa kalkman, odada dolaşman, camdan bakman ne kadar doğru Zeynep?" diye sordu Onur ciddi bir sesle. Derin bir nefes aldım.

"Dediğim gibi... Sizi göremeyince korktum... Ve gerçekten yatakta yatmaktan çok sıkıldım artık. Hatta bir karar aldım... Bugün doktorla konuşup yarım saatliğine de olsa dışarı çıkmak istediğimi söyleyeceğim."

"Böyle bir şey olmayacak." dedi Onur tekdüze bir sesle. Hayal kırıklığıyla yüzüne baktıktan sonra gözlerimi cama çevirdim.

"Ne oldu?" diye sordu cevabının üzerine, "Cevap vermeyecek misin?"

"Hayır..." diye mırıldandım, "Madem buradan kalkamıyorum uyumam en iyisi..." Gözlerimi kapatıp onlara hafifçe arkamı döndüğümde sanıyorum ki hormonlarım sebebiyle Onur'un cevabına alınmıştım.

"Güzelim..." derken Onur'un elini sırtımda hissettim, "Kızdın mı bana?"

"Hayır... Uyuyacağım..." Onur'un sessiz gülüşünü duydum.

"Kızmış." diye mırıldandı.

"O zaman biz bir kafeteryaya gidip gelelim, Zeynep'e asla hayır diyemeyeceği o karadutlu bitter çikolatadan alalım!" Burak ve Mert odanın kapısına yöneldiklerinde Onur ağır ağır yanıma uzandı. Beni kollarıyla sardı ve boynuma bir öpücük bıraktı.

"Benim güzel sevgilim bana kızmış mı?" diye sordu bir kez daha. Omuz silktim.

"Uykum geldi sadece..."

"Hayır Zeynep... Uykun gelmedi. Hadi, yüzünü dön bana..." Sonra kulağıma doğru eğildi ve sessizce fısıldadı, "Dön de öpeyim seni... Çok özledim..."

"Uyuyakaldım ben... Şu an uykudayım..." diye mırıldandım.

Onur gülerek yavaşça kendine doğru döndürdü beni. Ben ise hala gözlerimi kapalı tutuyordum. Onur bana yavaş yavaş yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma değdirdiğinde kalbimin durmak üzere olduğunu hissettim. Beni yavaş yavaş öptü... Dudaklarını o kadar özlemiştim ki size anlatamam...

"ÖyIeyse dudakIarından öperim. BeIki bir parça zehir kaImıştır dudakIarında. Bir zamanIar hayat veren dudakIarın bu kez son versin hayatıma..." diye mırıldandı Romeo ve Juliet'in en sevdiğim repliklerinden birini bu hafta onuncu kez aklıma getirerek.

"Ah Romeo..." dedim, "Neden Romeo'sun sen?"

"Hani uyuyordun?" Onur'un cümlesiyle gülerek gözlerimi açtım ve birkaç santim ötemdeki ela gözlerine baktım. Elimi kaldırıp kızıla dönük kahverengi sakallarının üzerine koydum.

"Onur..." diye mırıldandım sessizce, "Sence bir gün bizi birbirimizden ayırabilir mi bu hayat?" Kaşlarını çattı.

"Bu nereden aklına geldi şimdi?"

"Bilmem... Sanırım korkuyorum..." Ela gözleriyle gözlerime derin derin baktı...

"Madem cevabımı bilmek istiyorsun o zaman söyleyeyim... Hayır Zeynep, bizi birbirimizden ayıramaz bu hayat... Üçümüzü..."

"Üçümüzü?" Gözlerim dolu dolu baktım gözlerine.

"Üçümüzü..." dedi tok bir sesle. Sonra gözlerimden birer damla yaş akarken güldüm.

"Beşimizi." diye düzelttim onu. Onur'un dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Alnıma bir öpücük kondurdu.

"Doğru... Beşimizi."

"Onur..."

"Efendim güzelim?"

"Biraz birlikte uyuyalım mı? Sen yanımdayken daha huzurlu uyuyorum." Beni kollarıyla sararken başını salladı.

"Hayatımda aldığım en güzel teklif..." diye mırıldandı ve gözlerini kapattı. Bir süre gözleri kapalı bir şekilde onu izledim. Elimi sakallarında dolaştırdım. Sonra ben de huzur içinde gözlerimi kapattım. Birkaç dakika sonra odaya Burak ve Mert'in girdiğini duydum.

"Uyumuşlar..." diye fısıldadı Mert.

"Üstlerine gül dökelim mi!"

Burak'ın heyecanlı sesi beni neredeyse kahkaha atacak noktaya getirmişti. Kendimi tuttum ve onları dinlemeye devam ettim.

"Abi neden uyuyan birini görünce hemen üstüne gül dökmek istiyorsun? Saçmalama ya... Ne yapsak biz de mi uyusak?"

"Valla uykusuzluktan bayılmak üzereyim..."

"Gel şu koltuğu açalım, biz de uyuyalım..."

Mert ve Burak refakatçi koltuğunu açarlarken huzurlu bir uykunun kollarına bıraktım kendimi. Kabuslar olmadan, Onur'un kolları arasında güvenli bir uykuya daldım. Uykumun ilerleyen noktalarında rüyalarımda tek gördüğüm Onur'un yanımdan yok olup gittiğiydi, karnımın yavaşça söndüğü, Burak ve Mert'in uyudukları koltuğun bomboş kaldığı, annem ve babamın evinin yıkıldığıydı... Tekrar tekrar bunları gördüm, belki yüzlerce kez... Defalarca sıçrayarak uyanıp Onur'un kolları arasına sokularak korkumu dindirmeye çalıştım. En sonunda pes edip gözlerimi açtığımda odanın kapkaranlık olduğunu gördüm. Onur'un kolları arasından sıyrılıp duvardaki saate baktığımda saatin 20.36 olduğunu fark ettim. Dışarıdaki kar fırtınası günler sonra dinmişti... Fakat camdan göründüğü kadarıyla her yer hala bembeyazdı. Burak ve Mert birbirlerine arkalarını dönmüş derin bir uykuya dalmışlardı... Hepimiz neredeyse on bir saattir uyuyorduk bu odanın içinde. Onur yanımda uyurken yatağımın yanındaki masadan telefonumu aldım. Hiçbir bildirim beklentim olmadan telefon ekranıma bakarken telefonuma bir mesaj geldiğini gördüm. Mesaj babamdan geliyordu... Kalbim hızlanırken heyecanla mesajı açtım.

"Güzel kızım... Annen sana ne kadar kızgın olursa olsun ben bu ayrılığa daha fazla dayanamayacağım. Annen de kızgınlık evresinden çok üzüntü evresini yaşıyor, inan bana seni affetmesi yakındır... Üzüntüden hasta düştü annen. Yataktan çıkamıyor. Ne olur en kısa zamanda çık gel. Seni görelim, artık bu ayrılığa dayanamıyoruz... Ama ne olursun bir olgunluk yap ve tek gel çünkü annenin şu an yanında Onur'u, Burak'ı ya da Mert'i görmek istediğini sanmıyorum. Onları da zamanla görmek isteyecektir. Ona zaman ver... Seni çok seven baban..." Gözlerimden birkaç damla mutluluk yaşı akarken titreyen ellerimle babama cevap yazmaya başladım.

"Canımın içi babam... Sizi çok ama çok özledim. Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok özledim. En kısa zamanda yanınıza geleceğim. Söz veriyorum..."

Telefonumun ekranını kapatıp elimi kalbime götürdüm ve burnumu çekerek tavana baktım birkaç dakika. Yüzümde aptal bir gülümseme vardı. Fakat annemin üzüntüden hastalanmış olması içime çok büyük bir sıkıntı düşürmüştü. Tek istediğim bir an önce gidip onları görmekti ama bu hastaneden çıkmam kaç haftamı alacaktı bilmiyordum. Gözlerimi Onur'un, Burak'ın ve Mert'in üzerinde gezdirdim. Hastane evime o kadar yakındı ki şimdi çıkıp annem ve babamı görüp geri gelsem bu sadece bir saatimi alırdı...

"Zeynep..." Onur'un mayışmış sesi beklemediğim bir anda kulaklarımı bulduğunda korkuyla irkildim.

"Korktun mu?"

"Evet... Oda çok sessizdi..."

"Biz kaç saat uyumuşuz?" diye sordu Onur yataktan kalkarken.

"Neredeyse on iki saat..." Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Uyumak filan değil bu bayılmışız bence!" Gülerek yüzüne baktığımda tuvalete doğru yöneldi. Onur tuvalete girer girmez telefonumu elime alıp babamın mesajını bir kez daha okudum. İçim annemin ne halde olabileceğinin sıkıntısıyla dolduğunda bir şekilde gidip onları göreceğimden emindim. Ama bunu nasıl yapacağımı hiçbir şekilde bilmiyordum. Belki de Onur'a söylemeli ve beni kapıya kadar götürüp bırakmasını istemeliydim...

"Günaydın!" dedi Burak yattığı yerden kalkarken.

"Günaydın..."

"İyi misin sen?" diye sordu kaşlarını çatarak. Başımı salladım.

"İyiyim... Uyku mahmurluğu..."

"Günaydın... Ne uyumuşuz ama!" Mert de yattığı yerden kalkarken yapmacık bir gülümseme takındım yüzüme.

"Kaç gündür doğru düzgün uyumuyordunuz ki..."

Onur tuvaletten çıkıp odanın ışığını açtıktan sonra odanın kapısını da açtı ve kafasını koridora uzattı.

"Vardiya değişim saati... Dakikası dakikasına..." diye mırıldandı odaya dönerken.

"O zaman vakit geldi!" Burak'ın Onur'a verdiği cevapla anlamayarak kaşlarımı çattım.

"Neyin vakti geldi?" Üçü birbirine bakıp gülüşürlerken Onur vestiyerden önce kendi montunu alıp hızla üzerine geçirdi. Ardından benim montumu alıp yanıma geldi ve montumu omuzlarıma bıraktı.

"Onur? Ne yapıyorsun?" Kulağıma doğru yaklaştı ve gülerek fısıldadı,

"Şşş... Seni kaçırıyoruz!"

"Ne?" Ben şaşkınlıkla Onur'a bakarken Burak ve Mert de montlarını giymiş koridoru kontrol ediyorlardı.

"Açıklayacak vaktimiz yok... Hadi..." Onur beni dikkatlice kucağına aldı.

"Nereye götürüyorsunuz beni?"

"Sessiz olmazsan birazdan yakalanacağız ve hastane koridorunda gezip dönmek zorunda kalacağız!"

Sessiz ve şaşkın bir halde kendimi akışa bırakmış çatık kaşlarla olanları izliyordum. Burak ve Mert koridoru kontrol ederlerken Onur kucağındaki benimle birlikte hızla asansöre yöneldi.

"Hemşire geliyor!" Burak sessizce fısıldayıp ardımızdan asansöre binerken Mert de son anda asansöre atladı ve kapı anında kapandı.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum fısıltıyla.

"Sen birkaç dakikalığına da olsa dışarı çıkmak istemedin mi güzelim? Biz de seni birkaç dakikalığına kaçırıyoruz..." Gülerek yüzlerine baktığım sırada üçü de çok ciddi bir iş yapıyor gibilerdi.

"Saat 3 yönünü kontrol et Burak..." diye mırıldandı Onur, "Mert sen de saat 7 yönünü..."

"Temiz!"

"Burası da temiz!"

"İniyoruz!" Hep birlikte hızla asansörden inip hastanenin kapısına doğru yöneldiğimizde gülmekten ölmek üzereydim.

"Zeynep burada ciddi bir iş yapıyoruz ama sen gülüyorsun!" diyerek beni azarlayan Burak'a gülerek baktım.

"Baya ciddi..." diye mırıldandığım sırada en sonunda bahçeye adımımızı atmıştık. Neredeyse dizlerine kadar gelen karın içinde benimle birlikte zar zor yürüyorlardı.

"Senin için yaptığımız fedakarlıkları umarım bir gün zengin olduğunda da unutmazsın Zeyno..." Burak'ın cümlesiyle birlikte başımı salladım.

"Senin babanın fabrikası var, farkındasın değil mi?" diye mırıldandım.

"Doğru ya... Unutmuşum..."

Karların içinde ilerlediğimiz sırada iki haftanın ardından ilk kez dışarı çıkıyor olmamın verdiği huzurla başımı gökyüzüne kaldırdım. Gökyüzündeki yıldızlar o kadar belirgindi ki sanki bu gece benim için şov yapmak için gökyüzündeki yerlerini almışlardı... Onur kucağındaki benimle birlikte Porsuk Çayı'nın hemen önünde durup beni köprünün merdivenlerine oturttuğunda ellerimi merdiven basamaklarında biriken kar birikintilerine dokundurdum...

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım, "Çok ama çok mutluyum..." Onur buz gibi olmuş ellerini yanaklarıma değdirdi.

"Teşekkür mü edersin?" diye sordu gülümseyerek. Ben de ona gülümsedim.

"Teşekkür ederim..."

"Bu ana güzel de bir şarkı gider. Ve hatta ne gider biliyor musunuz..." diyen Burak'ın sözünü kestim.

"Sıcak çikolata!" Burak gülerek başını salladı.

"Nasıl da biliyor... Hadi Mert, ben şarkı seçerken hemen git şuradan dört tane sıcak çikolata al da gel."

"Tamam kaptan..." Mert gülerek yanımızdan ayrılıp tam karşıdaki kantine yürürken Burak telefonundan şarkı seçiyordu.

"Aşık oldum celladıma... Redd'in şarkısı." diye mırıldandım, "Onu aç..."

"Hay hay efendim! İsteğiniz bizim için emirdir!" Onur yanıma otururken Mert sıcak çikolataları almış bize doğru yürüyordu. Burak şarkıyı açarken Mert tepsiyi yere koydu. Eğilip kendi sıcak çikolatamı aldığımda bir yandan havadaki kar kokusunu kokluyor bir yandan şarkının sözlerini dinliyordum.

"Çok soğuk bir kış gibi...
Çatlak dudaklarından donmuş bir gülümsemeyle
dünyaya boş boş bakarken..."
diyordu şarkı soğuktan donmuş yüzlerimiz gökyüzünü izlerken.

"Hiç ayna görmemiş gibi renkli güzel gözleri..." derken gözlerim Onur'un ela gözlerini buldu.

"Güzel olduğuna şahit...
Arayıp bulamazken saklar avuçlarını ölüm korkusundan,
kısacık çizilmişti çünkü bütün çizgileri.
Artık bitti...
Aşık oldum celladıma..."

Şarkı devam ederken başımı Onur'un omzuna yasladım. Onur sağ koluyla beni sarıp başımı göğsüne yaslarken yapmam gereken en doğru şeyi yaptım ve konuyu onlara açtım.

"Babam bana mesaj attı..." diye mırıldandım. Üçü de şaşkınlıkla baktılar yüzüme. Onur'un göğsünden başımı kaldırıp doğruldum ve anlatmaya devam ettim,

"Beni çok özlemişler... Annem üzüntüden hastalanmış ve beni hemen görmek istiyorlar..."

"Güzelim... Babanın mesaj atmasına gerçekten çok sevindim ama bu imkansız. Onlara tatilde olduğumuzu söyleyemedin mi?" Başımı salladım.

"Söylemedim..." dedim, "Çünkü ben de onları görmek istiyorum. Annem hastalanmış diyorum... Onu görmeden içim asla rahat etmez..."

"Ama bunun imkansız olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye tekrar etti Onur.

"Evim buraya çok yakın, siz de biliyorsunuz... Ve eğer beni arabayla beş dakikada götürüp kapıda beklerseniz söz veriyorum içeride en fazla yirmi dakika kalıp çıkacağım. Lütfen Onur..." dedim yalvaran ve çaresiz bir sesle.

"Burada olman bile çok tehlikeli Zeynep..."

"Onur..." dedim bir kez daha, "Lütfen." Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra çaresizce ofladı. Ceplerini yokladı ve ayağa kalkıp sıcak çikolatasını çöpe attı.

"Tamam, hemen gidip hemen döneceğiz. Yirmi dakika içinde evden çıkacaksın. Eğer çıkmazsan peşinden gelirim."

"Tamam!" dedim gülümseyerek.

"Onur..." diye mırıldandı Mert ciddi bir sesle, "Emin miyiz?"

"Başka çaremiz yok... Araba şurada..." Birlikte arabaya doğru yürüdük. Onur elimden tutuyor ve beni yavaş yavaş yürütüyordu. Arabanın ön koltuğuna, Onur'un yanına oturduğumda içimde güzel bir heyecan vardı... Yola çıktıktan tam beş dakika sonra evimin önüne ulaşmıştık bile. Emniyet kemerimi çıkardığım sırada Onur elimi tuttu.

"Yirmi dakika..." diye mırıldandı.

"Merak etme."

Arabadan indim ve yavaş adımlarla eve doğru yürüdüm. Binanın kapısını montumun cebimde duran anahtarımla açtım ve asansöre yöneldim. Heyecandan yerimde duramıyordum. Asansörün aynasına bakıp saçlarımı düzelttim. Derin bir nefes aldım, elimle karnımı okşadım.

"Sen de heyecanlı mısın?" diye fısıldadım karnıma doğru. Tam o an asansörün kapısı açıldı. Yavaş yavaş indim asansörden. Koridoru dikkatlice geçtim ve evin kapısına geldiğimde bir nefes daha aldım. Anahtarımla kapıyı gülümseyerek açtım. Annemin bana sert bir tepki verebileceğinden korkuyordum ama biliyordum ki beni affedecekti... Kapıyı açıp eve girdiğimde odanın loş atmosferini gördüm ve "Acaba uyuyorlar mı?" diye düşündüm. Önce oturma odasına yöneldim. Oda boştu...

"Anne..." diye seslendim mutfağa doğru. Mutfak da boştu.

"Baba?" diyerek gülümseyerek yatak odasının kapısını tıklattım.

"Kızım..." diye bir ses geldi içeriden. Kaşlarımı çatarak odanın kapısını açtığımda işte tam o an hayatımın beni en donduran anlarından birini yaşadım.

"Hoş geldin kızım..."

Karşımda duran Ender Zorlu'nun duvardaki gölgesini gördü önce gözlerim, sonra kendi kahverengi gözleriyle buluştu gözlerim. Korkuyla geriye doğru bir adım attığımda nutkum tutulmuştu.

"Anne, baba!" diye bağırdım kendi odama doğru. Koşar adım kendi odama girdim önce.

"Zeynep..." Ender'in sesi kulaklarımı doldururken tuvaletin kapısını açtım.

"Anne, baba?" Korkuyla evin içinde koşuşturuyordum. Tam mutfağa giriyordum ki Ender kollarımdan yakaladı beni.

"Zeynep! Sakin ol, sakin ol kızım... sakin ol birtanem..." diye fısıldayarak kolları arasına aldı beni.

"Bırak beni!" diye bağırarak kapıya doğru ittim onu. Kafasını kapıya çarpsa da hiçbir şey olmamış gibi odama doğru peşimden koştu. Odamın içinde ona karşı kullanabileceğim herhangi bir şey ararken ona doğru döndüm ve korkusuzca konuşmaya başladım.

"Annem ve babamın nerede olduğunu söyleyeceksin, hemen!" Ender gülümseyerek ellerini

"Sakin ol..." diye fısıldadı,

"Tamam mı? Sakin ol Zeynep..."

"Annem ve babam." dedim dişlerimin arasından, "Hemen onların yerini söyle. Eğer birazdan buradan çıkıp aşağı inmezsem Onur'lar buraya gelecek... Ve bu senin için hiç iyi olmaz." Ender'in gülüşü büyüdü.

"Bu benim için mi iyi olmaz onlar için mi? Madem az vaktimiz var o zaman sözümü kesme ki işimizi hemen bitirelim..." Ter içinde kalmış yüzümle nefretle yüzüne baktım.

"Konuş." dedim ondan iğrenircesine.

"Üvey annen ve üvey baban güvende, merak etme. Onları bir süre misafir edeceğim."

"Onlar benim üvey anne ve babam değil." dedim öfkeden deliye dönmüş bir halde.

"Her neyse güzel kızım... Dinleyecek misin?"

"Konuş." dedim bir kez daha.

"Dediğim gibi, onlar için şu anlık endişelenmeni gerektirecek hiçbir şey yok. Onur, Burak ve Mert için de endişelenmen gereken bir durum yok... Şimdilik. Eğer dediğimi yapmazsan işte o zaman hepsi için endişelenmen gereken büyük durumlar oluşacağından emin olabilirsin birtanem..."

"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" Gülerek başını salladı.

"Evet güzel kızım..." dedi yumuşak bir sesle, "Seni tehdit ediyorum." Çaresizdim. Baştan aşağı çaresizdim...

"Ne istiyorsun?" diye sordum gözyaşlarım benden izinsizce akarken. Yere yığılıp kalmak üzereydim.

"Seni..."

"Ne?"

"Şimdi buradan çıkacaksın... Onur'larla hastaneye döneceksin. Onlara aileni gördüğünü, her şeyin iyi olduğunu söyleyeceksin. Onlarla hastaneye döneceksin. Sonra onlar uyuduğunda çıkıp buraya geri geleceksin. Ben seni alıp gideceğim, üvey annen ve babanı bırakacağım, Onur'lara da dokunmayacağım. Nasıl, adil bir anlaşma düşünmüş müyüm?"

Titreyen bacaklarım daha fazla ayakta kalmayı kaldıramayacaktı. Yavaşça yatağa tutunduğum sırada Ender endişeyle sol kolumu tuttu.

"İyi misin?" diye sordu korkuyla. Onu öfkeyle ittim.

"Dokunma bana!"

"Gel, otur..."

"Dokunma bana dedim!"

Dikkatlice yatağıma oturdum. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye ve düşünmeye çalıştım. Annem ve babam elindeydi... Üstelik dediğini yapmazsam Onur'lara da zarar verecekti. Hiçbir çarem yoktu. Hiçbir çarem yoktu. Hiçbir çarem yoktu! Hiç...

"Tamam..." diye fısıldadım hıçkıra hıçkıra ağlamama engel olamadığım o an.

"Allah belanı versin, tamam! Sen kazandın! Anladın mı? Sen kazandın." Ender önümde eğildi ve gözyaşlarımı silmek için ellerini uzattı.

"O iğrenç ellerini bir kez daha bana dokundurmaya kalkarsan neye uğradığını şaşırırsın."

"Tamam... Bunlar zamanla olacak şeyler birtanem... Korkma, sana asla zarar vermeyeceğim." Burnumu çekerek gözyaşlarımı sildim ve öfkeyle ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerlediğim sırada peşimden geliyordu.

"En geç bir saat içinde buraya geri dönmüş ol. Tamam mı?"

Ona cevap bile vermeden kapıyı açtım ve suratına doğru çarpıp çıktım. Asansöre geri bindiğimde hayatımda ilk defa bayılmamak için bu kadar zor tutuyordum kendimi. Aynadaki yüzüme baktım. Yüzümde enerji ve heyecan adına tek bir kırıntı kalmamıştı. Bembeyazdım... Bitmiş görünüyordum... Kendimi toparlamaya çalışarak birkaç derin nefes aldım. Yanaklarıma vurarak yanaklarımı kızartmaya çalıştım. Öfkeden delirmek üzereydim. Elimi karnıma koydum...

"Halledeceğim..." diye mırıldandım, "Halledeceğim..." Nasıl olacağını bilmiyordum, ama halletmek zorundaydım. Onu korumak zorundaydım. Onları korumak zorundaydım.

Sert adımlarla indim asansörden. Başım dimdikti. Yüzüm bembeyaz, ellerim buz gibiydi. Yoksa bu bir veda mıydı sevdiğim her şeye ve herkese dair yapmak zorunda bırakıldığım? Süper kahraman olmamın yolu sevdiğim her şeyden vazgeçmem miydi? Onları kurtarmamın yolu hayatlarından çıkmam mıydı? Ben Onur'un aşık olduğu cellat olabilir miydim? En başından beri onların ölüm fermanı ben miydim? Onların yaşamalarının tek yolu benden uzakta olmaları mıydı? Bu muydu her şeyin çözümü? Peki ya Gece? Onu nasıl koruyacaktım, onu nasıl kurtaracaktım? Her şeyden ötesi ben bu sefer nasıl ayakta kalacaktım?

"Ben Zeynep..." diye fısıldadım içimden, "Ben bir süper kahramanım... Ve sana yemin ediyorum Gece, güneş batacak ve sen doğacaksın..."


---

Hep beraber ne diyoruz o zaman? ENDER BİR SAL ARTIK!

Kendim yazıyorum diye demiyorum gerçekten gördüğüm en psikopat karakter. Zeynep'e birtanem dedikçe kafayı yedim, Zeynep'in anne ve babasına üvey dedikçe daha bir kafayı yedim, Zeynep'e kızım dedikçe bildiğiniz yazarken delirdim harflere sert sert basmaya başladım sinirden. 

Bu bölümleri yazarken gerçekten çok duygusal anlar yaşıyorum... Dördünün aynı odada uyumaları, Zeynep'in başında beklemeleri, onu mutlu etmek için etrafında dört dönmeleri... Tabi Burak ve Mert'in başka kadının üzerine gül dökmelerini saymazsak  shbahshafngd

Peki şimdi sizce ne olacak? Zeynep her şeyi bırakıp Ender'in ayağına gidecek mi?

Şimdi yazmayı burada bırakıyor ve bölüm yorumlarınızı okumaya geçiyorum :')

BU ARADA YENİ KİTAP İÇİN HAYALİ KAPAKLARINIZI YAZMIŞSINIZ HEPİNİZİN ORTAK GÖRÜŞÜ KAPAKTA ENDER'İN MEZARI OLMASI VE ALTINDA "YANARSAK BERABER GÖMERSEK BERABER" YAZMASI SANIRIM AHAHAHASBFDSSNHAFDNSJGNDS

Öpüyorum sizi :') Görüşürüz canımın içleri^^

Continue Reading

You'll Also Like

165K 10.7K 46
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
416K 28.1K 37
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1M 36.8K 46
Bardağı geri tezgaha koyduğum esnada ensemde hissettiğim nefes ile çığlık atmak için ağzımı açtım. Ne yapacağımı önceden biliyor gibi eliyle ağzımı k...
1.4M 23.2K 32
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...