We'll Always Have the Moon

By Birinsantanesi

10.6K 904 662

Kış askeri, oradan kaçarken kızı yanına almamak için direndi. Sonrasında ise, onu bırakmamak için her şeyi ya... More

Başlangıç
*1
*2
*3
*4
*5
*6
*8
*9
*10

*7

669 71 86
By Birinsantanesi


Parmağıyla oturduğu koltuğun kenarına şekiller çizerken, bakışları havluyla saçlarını kurulayan adamdaydı. Uyandığından beri sanki önceki gün hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Bu, garip bir şekilde Natasha'nın daha çok ilgisini çekiyordu.

Bu yüzden, havluyu kenara bırakıp kendini koltuğa attığında da, hâlâ onu izliyordu. Sessizdi. Sakindi. Dışarıdan izleyen birisi onun huzurlu olduğunu bile iddia edebilirdi. Ama sonuçta, Natasha gerçeği biliyordu. Dışarıdan kusursuz görünse de, gördüğü kabuslar onun da kendisinden farksız olmadığını gösteriyordu. Aralarındaki fark, Natasha kırılgan olduğunu belli etmekten çekinmiyordu. En azından, Kış Askerine göstermekten çekinmiyordu. Ve yıllarca aldığı eğitimin ardından, bir adama neden bu şekilde güvendiğini bilmiyordu.

Parmakları koltuğun desenlerinde gezinirken bakışlarını adamın eline indirdi. Dün gece elini sarmak için kullandığı sargı bezi orada değildi. Aynı şekilde kesik izleri de görünmüyordu. Belki de sadece bir konuda, onun şanslı olduğunu düşünebilirdi. Kendisinin aksine o, vücudunda yara izleriyle yaşamak zorunda değildi.

"Serumun ne kadar hızlı çalıştığını mı düşünüyorsun, yoksa sana teşekkür etmemi istediğin için mi ellerime bakıp duruyorsun?" Onu izlediğini fark ettiğini düşünmemişti ama bir Kış Askerinden daha azını da beklemezdi. Onların ne kadar tehlikeli olduğunu yıllar içinde en yakından görmüştü. James Barnes'ın onlardan çok daha farklı olması, onun ne kadar tehlikeli bir adam olduğunu değiştirmiyordu.

Yine de bütün bu düşündüklerine rağmen, gülümsememek için yanağının içini ısırdı. Onlardan farklıydı çünkü adamın hâlâ yaşayan bir kalbi vardı. Bu, yıllarca birlikte yaşadığı kızlardan sıyrılma çabasını hatırlatıyordu. Natasha da tıpkı onun gibiydi. Tek farkı, onun silinen bir geçmişi yoktu.

Silinmeye değecek bir geçmişi yoktu.

"Bizi nerede aradıklarını hiç düşündün mü?" Ağzından kelimeler dökülürken düşünmemişti. Neden sorduğunu da bilmiyordu. Adamın yüzünden, onun da aklından geçenin bu olmadığını anlayabiliyordu. "Kolumdaki vericiyi İsveç'e gidecek bir kutuya bıraktım. Eğer takip ettikleri kişinin kendi adamları olduğunu anladılarsa, muhtemelen yakınlardaki otelleri arıyorlardır." Koltukta sırtını düzleştirirken Natasha'nın gözlerine baktı. "Yazılımda bir açık verdin mi?"

"Açık?" Bucky, karşısında bir çocuk varmış gibi gözlerini devirdi.

"Kodlamayı değiştirenin sen olduğunu anlayabilirler mi? Algoritmada ne kadar değişiklik yaptın?" Natasha programı gözlerinin önüne getirmeye çalıştı. Olabildiğince az satırı değiştirmeye çalışmıştı. Yaptığı tek şey sisteme kısa devre yaptırmaktı. Bu şekilde, Kış Askeri buza girdiğinde sadece uyuyacaktı. Sandalyeye oturtulduğunda, hafızası silinmeyecekti. Ya da yeniden ayarlama yapılmadığı sürece, adamın üzerinde kullandıkları kelimeler işe yaramayacaktı. "Fazla değil. Ama yokluğumu fark ettiklerinde zaten anlamamışlar mıdır?"

"Sadece öğrenciydin. Henüz ünvanı almamıştın. Ayrıca skor tablosunda Yelena yazılımda önde gidiyordu." 

"Onu suçlayacaklarını mı düşünüyorsun?" Adamın dudaklarının kıvrılışını izledi. Nedense bu, kalbinin daha hızlı atmasına neden olmuştu. "KGB'nin aynı anda iki adayını kaybetmeyi kabul edeceğini mi düşünüyorsun? Muhtemelen sana yardım ettiğini düşünecekler. Ama yapacakları şey onu suçlamak olmayacak."

Yulia'nın cansız bedeninin yere düşüşü gözlerinin önüne gelirken kanının çekildiğini hissetti. Haklı olduğunu biliyordu. Aralarından birini öldürmesinin ardından elbette Yelena'yı infaz etmezlerdi. "Ona kendisini kanıtlaması için bir fırsat verecekler, değil mi?"

"İlk görevini tahmin etmek pek de zor değil."

Defalarca kez Yelena'yı alt ettiği halde, neden içinin sıkıntıyla dolduğunu anlayamıyordu. "O da sadece bir öğrenci. Seramoni hâlâ olmadı. Bir Kış Askeri ile başa çıkabileceğine inanmış olabilirler mi?"

"Oradan nasıl çıkabildiğimizi sanıyorsun? KGB bir öğrencinin Zola'nın kodlarını değiştirebileceğini düşünmedi. Bir Kış Askerinin onların emirlerini görmezden gelebileceğini düşünmedi. Ya da profesörlerinin para kaçırıp kendine gizli yerlerde evler inşa edebileceğini düşünmedi." Kollarını birleştirirken bir kez daha arkasına yaslandı. "Onların bir kez daha aptallık yapıp yapmayacağını soruyorsan, sanırım hâlâ şansımız var."

Natasha bunun, o zamana kadar adamın ona verdiği en uzun cevap olduğunu düşündü. Zaman geçtikçe, daha doğru terimin hafızası yerine geldikçe olduğunu fark ederken iç sesini düzeltti, Bucky'nin ona karşı tavırlarının değiştiğini biliyordu. Daha yumuşaktı. Eskisi gibi gözlerinden alevler çıkmıyordu. Ve tıpkı şimdi ki gibi, dirseğine kadar alçıda olan koluna kırık bir ifadeyle bakıyordu. Natasha neredeyse adamın kendisini suçladığını düşünecekti.

Onun gerçekte nasıl biri olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden, ne hissettiğini de hiçbir zaman anlayamayacaktı.

"Tek olmayacağını tahmin etmek zor değil ama." Adamın mırıldanarak söylediği cümleyle, yeniden dikkatini ona verdi. Ona söylenen bir cümleden öte, kendisine söylemiş gibi duruyordu. Mavi gözlerden geçen düşünceleri az çok okuyabiliyordu. "Bir Kış Askeri?"

Bucky omzunu silkti. "Şanslıysak."

"Yelena seni daha fazla mı tedirgin ediyor?"

"İkinci Dünya Savaşının üzerinden kaç yıl geçtiğini hiç düşündün mü?" Natasha yüzündeki garip ifadeyle ona baktı. Bununla birlikte, Bucky devam etti. "İşte KGB o kadar zamandır anılarımı siliyor. Peki şimdi nasıl oluyor da orada değilim?" Bir kez daha, ne demesi gerektiğini bilmediği için sessiz kaldı.

"Çünkü Black Widow olabilme ihtimali olan bir öğrenci, KGB'nin yazılımıyla oynadı. Yelena senin yılında gelen tek öğrenciydi. Onunla aynı eğitimi aldınız. Aynı kişilerle dövüştünüz. Bilgi seviyeniz eşit derecede. Bir Kış Askerini alt edebilirim, çünkü zayıf noktalarımızı biliyorum. Yelena konusunda nasıl emin olabilirim? Bahsettiğim şeyin birebir dövüşmek olmadığını anlayabilirsin. Sorun bu olsaydı, her şey daha kolay olurdu. Ama karşımıza çıktıklarında, kaç kişi olacaklarını bile bilmiyoruz."

Kendisinin aksine, Bucky'nin bunları düşünüyor olması onu şaşırtmamıştı. Adamın şüpheci ve sürekli gergin tavırlarını, bu çok iyi açıklıyordu.

"Karşımıza çıkacaklarına bu kadar emin misin?" Bucky ona baktı. Yüzündeki ifade alaycılıktan fazlasıyla uzaktı. "Sen değil misin?"

"Sadece- umut ediyorum?"

"Ben de o aptal trenden düşmemeyi umut ediyordum. Ama işte buradayız." Natasha merakla ona bakmayı sürdürse de, Bucky neyden bahsettiğini açıklama gereği duymadı. Bunun yerine koltuktan kalkarak merdivenlere doğru yöneldi.

Natasha gözden kaybolmadan önce, arkasından seslenme isteğine engel olamadı. "Nereye gidiyorsun?"

"Parmaklarını rahatça koltuğun kenarına sürüp durduğuna göre, yeterince iyileştin. Alçını çıkarmak için bir şeyler getireceğim." Sonra da gözden kayboldu.

**

Bucky alçının içine soktuğu parmaklarıyla içini kontrol ederken, Natasha kafasını olabildiğince geriye çekmeye çalıştı. Ne kadar geriye gitmeye çalışsa da yine de adamın sıcaklığını hissedebiliyordu.

"Bundan sonra birlikte antrenman yapacağız." Sanki önemli bir şey dememiş gibi işine devam ederken Natasha garip bir yüz ifadesiyle ona baktı. "Hemen mi?"

"Yapacak daha iyi bir işin mi var?" Başını iki yana salladı. Bu sırada Bucky de eline minik bir  testere almıştı. Kolunu biraz daha havaya kaldırarak adama iyice yer açtı. Kazayla kolunun kesilmesini elbetteki istemiyordu.

"Kolunu çekme."

Derin bir nefes alarak kolunu serbest bıraktı. Makinenin sesi kulağına geldiğindeyse gözlerini kapatmıştı. Sandığının aksine, uzun sürmemişti. Birkaç saniyenin ardından ses yine kesilmişti.

Alçının ağırlığını hâlâ hissederken usulca gözlerini açtı. Bucky'nin elinde artık bir testere yoktu. Onun yerine, kırdığı boşluğu demir parmaklarıyla ilerletiyordu. "Yukarıda saç boyaları var."

Natasha gözlerini kısarak ona baktı. "Saçını mı boyamak istiyorsun?" Adamın yüzündeki ifadeyi gördüğünde, sorduğu soruyu geri alabilmeyi diledi.

"Hayır. Senin saçını boyamak istiyorum." Sağlam olan eliyle istemsizce saçından bir tutam tuttu. Bu hareketiyle askerin bakışları da o yöne kaymıştı. "Eğer buradan çıkmamız gerekirse, saçların çok dikkat çekecek. Önlem almamız gerekiyor."

"Ve önlem almaya benim saçımdan mı başlamak istedin?" Bucky'nin yüzünü incelerken adamın gülümsemesini bastırmaya çalıştığını fark etti. Bir saniyeliğine, dudağının yukarıya kıvrıldığını gördüğüne emindi. "Ben de saçlarımı keseceğim."

Dilinin ucuna gelse de, her şekilde kim olduğunu belli eden demir koldan bahsetmedi Natasha. Nedense bunun adamın kalbini kıracağını düşünüyordu. Ve sonunda aralarında bir iletişim varken bir aptallık yaparak bunu bozmak istemiyordu.

"Yardım edebilirim."

Bucky alçı üzerindeki bakışlarını birkaç saniyeliğine ona çevirdi. "Önce bunu çıkarmamız gerekiyor." Onun doğrudan olumsuz cevap vermemesine şaşırırken, çocuksu bir hevesle başını salladı. Kesinlikle istemsizce yaptığı bir şeydi. Neyseki Bucky fark etmiş gibi durmuyordu.

Ucu kırılan alçıyı iki eliyle kavradı. Koltuğa bastırdığı dizini hafifçe yukarıya kaldırırken tuttuğu alçıyı tek seferde ikiye ayırmıştı. Natasha üzerindeki ağırlığın gitmesiyle, kolunu rahatça oynattı. Hareketlerinin ne kadar kısıtlandığını şimdi daha iyi anlıyordu. "Bunu daha önce de yaptığımı hatırlıyorum."

"KGB ile mi?" Bucky kafasını iki yana salladı ve elindeki alçıyı yandaki sehpanın üzerine bıraktı.

"Bu hâle gelmeden önceki hayatımda. Birilerine yardım ettiğim zamanları hatırlıyorum ve sanırım bu delirmemi engelleyen tek şey." Saklamaya çalışsa da, Natasha onun hızlanan nefesini ve gerginleşen kaslarını fark etti. Saklayamayacağı kadar yakınındaydı.

"Neden bütün Kış Askerleri'nin arasından seni seçtiğimi şimdi anladın mı?" Bucky ona döndüğünde, Natasha gözlerindeki minnettarlığı gördü. Ne kadar inkar etse de, onu tanımaya başladığını biliyordu.

Az öncekinin aksine, adamın kasları gevşedi ve daha huzurlu bir nefes aldı. Bir adım geriye çekilirken elini de Natasha'ya uzattı. "Dün gecenin ardından ikinci kez teşekkür edeceğimi sanıyorsan, yanılıyorsun."

Natasha bir kez daha gülümserken buna alışabileceğini düşündü. "Saçlarımı mahvetmeyerek teşekkür et."

Ardından ona uzatılan eli tuttu ve ayağa kalktı. Kalbinin ne kadar hızlı attığını ise, görmezden gelecekti.

**








Ayların yılların ardından ne desem bilemedim ama bana kızmayın olur mu? Aslında sevimli bir insanımdır yazmak neden bu kadar sürdü bilmiyorum sadece djjdjdjdmmd

Okul sınavlar falan derken erteleye erteleye bugün atıyorum. Bekleyen herkesten özür dilerim ♡

Yorumlarınızı merakla bekleyeceğim ❤

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

41.5K 3.9K 36
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
107K 12.5K 33
değişiyorsun, dayanamıyorum
18.7K 2.3K 14
Jeongguk'un sevgilisi Bogum, ona pek de iyi davranmıyordu.