*7

661 71 86
                                    


Parmağıyla oturduğu koltuğun kenarına şekiller çizerken, bakışları havluyla saçlarını kurulayan adamdaydı. Uyandığından beri sanki önceki gün hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Bu, garip bir şekilde Natasha'nın daha çok ilgisini çekiyordu.

Bu yüzden, havluyu kenara bırakıp kendini koltuğa attığında da, hâlâ onu izliyordu. Sessizdi. Sakindi. Dışarıdan izleyen birisi onun huzurlu olduğunu bile iddia edebilirdi. Ama sonuçta, Natasha gerçeği biliyordu. Dışarıdan kusursuz görünse de, gördüğü kabuslar onun da kendisinden farksız olmadığını gösteriyordu. Aralarındaki fark, Natasha kırılgan olduğunu belli etmekten çekinmiyordu. En azından, Kış Askerine göstermekten çekinmiyordu. Ve yıllarca aldığı eğitimin ardından, bir adama neden bu şekilde güvendiğini bilmiyordu.

Parmakları koltuğun desenlerinde gezinirken bakışlarını adamın eline indirdi. Dün gece elini sarmak için kullandığı sargı bezi orada değildi. Aynı şekilde kesik izleri de görünmüyordu. Belki de sadece bir konuda, onun şanslı olduğunu düşünebilirdi. Kendisinin aksine o, vücudunda yara izleriyle yaşamak zorunda değildi.

"Serumun ne kadar hızlı çalıştığını mı düşünüyorsun, yoksa sana teşekkür etmemi istediğin için mi ellerime bakıp duruyorsun?" Onu izlediğini fark ettiğini düşünmemişti ama bir Kış Askerinden daha azını da beklemezdi. Onların ne kadar tehlikeli olduğunu yıllar içinde en yakından görmüştü. James Barnes'ın onlardan çok daha farklı olması, onun ne kadar tehlikeli bir adam olduğunu değiştirmiyordu.

Yine de bütün bu düşündüklerine rağmen, gülümsememek için yanağının içini ısırdı. Onlardan farklıydı çünkü adamın hâlâ yaşayan bir kalbi vardı. Bu, yıllarca birlikte yaşadığı kızlardan sıyrılma çabasını hatırlatıyordu. Natasha da tıpkı onun gibiydi. Tek farkı, onun silinen bir geçmişi yoktu.

Silinmeye değecek bir geçmişi yoktu.

"Bizi nerede aradıklarını hiç düşündün mü?" Ağzından kelimeler dökülürken düşünmemişti. Neden sorduğunu da bilmiyordu. Adamın yüzünden, onun da aklından geçenin bu olmadığını anlayabiliyordu. "Kolumdaki vericiyi İsveç'e gidecek bir kutuya bıraktım. Eğer takip ettikleri kişinin kendi adamları olduğunu anladılarsa, muhtemelen yakınlardaki otelleri arıyorlardır." Koltukta sırtını düzleştirirken Natasha'nın gözlerine baktı. "Yazılımda bir açık verdin mi?"

"Açık?" Bucky, karşısında bir çocuk varmış gibi gözlerini devirdi.

"Kodlamayı değiştirenin sen olduğunu anlayabilirler mi? Algoritmada ne kadar değişiklik yaptın?" Natasha programı gözlerinin önüne getirmeye çalıştı. Olabildiğince az satırı değiştirmeye çalışmıştı. Yaptığı tek şey sisteme kısa devre yaptırmaktı. Bu şekilde, Kış Askeri buza girdiğinde sadece uyuyacaktı. Sandalyeye oturtulduğunda, hafızası silinmeyecekti. Ya da yeniden ayarlama yapılmadığı sürece, adamın üzerinde kullandıkları kelimeler işe yaramayacaktı. "Fazla değil. Ama yokluğumu fark ettiklerinde zaten anlamamışlar mıdır?"

"Sadece öğrenciydin. Henüz ünvanı almamıştın. Ayrıca skor tablosunda Yelena yazılımda önde gidiyordu." 

"Onu suçlayacaklarını mı düşünüyorsun?" Adamın dudaklarının kıvrılışını izledi. Nedense bu, kalbinin daha hızlı atmasına neden olmuştu. "KGB'nin aynı anda iki adayını kaybetmeyi kabul edeceğini mi düşünüyorsun? Muhtemelen sana yardım ettiğini düşünecekler. Ama yapacakları şey onu suçlamak olmayacak."

We'll Always Have the MoonWhere stories live. Discover now