*8

726 76 96
                                    

Natasha önce elindeki makasa, sonra da önünde oturan adama baktı. Yüzünü görmese bile hafifçe titreyen parmaklarından, adamın ne kadar gergin olduğunu hatta belki de korktuğunu anlayabiliyordu.

Gözlem yeteneği Red Room'un ona kazandırdığı en önemli özelliklerden biriydi. Ve nedense Bucky'nin saçlarına dokunduğunda, adamın irkilerek geri çekileceğini hissediyordu. Gözüne gelen saçlarını sürekli iteleyişini, ama bunu yaparken gözlerinin her seferinde daldığını hatırlıyordu.

Natasha da bileklerine dokunulmasını sevmezdi.

Çünkü bu konuda iyi anıları yoktu. Geceleri yatarken bileğine takılan otomatik kelepçeler, ona her seferinde bir kaçışının olmadığını hatırlatırdı. Novokov'un onu bileğinden tutarak sürüklediği, bileklerini kemeriyle bağladığı geceler ona yıkımını hatırlatırdı. Natasha bileklerine dokunulmasına katlanamazdı. Çünkü hatırladığı anılar hiçbir zaman sevgi dolu olmamıştı.

Ve o an adamın demir parmakları bile gerilmişken, Natasha elini uzatarak adamın saçlarına dokunamıyordu. Çizdiği görüntünün arkasındaki kırılganlığı gördükten sonra, onu daha da parçalamak istemiyordu.

Neden makası tutan kişi olduğunun farkındaydı. Bucky, ona güvendiğini bilmesini istiyordu. Bunu kelimeleri kullanarak söylemesine gerek yoktu. Hareketleriyle yeterince belli ediyordu. Aksi halde, kendisine nasıl hissettireceğini bilmesine rağmen, sessizce Natasha'nın önüne oturur muydu?

Bu hisssi sevmediğini söyleyemezdi. Birisinin ona güvendiği düşüncesi, Natasha'nın içini ısıtıyordu. İçinde bir tarafı, daha fazlasını istiyordu. Buna karşılık, adamın saçlarına dokunmak istediği halde onları kesmek de istemiyordu.

Elini uzatıp parmaklarının arasına bir tutam aldı. Yeni duş aldığını saçlarından gelen kokudan anlayabiliyordu. Kokuyu derince içine çekme isteğini bastırdı ve gözlerini hafifçe karşısındaki aynaya çevirdi. Beklediğinin aksine, ona bakan mavi gözlerle karşılaşmamıştı. Bucky gözlerini sımsıkı kapatmıştı.

İstemsizce elindeki makasa bir daha baktı. Sanki bir döngüye sıkışmış gibi, makasın ardından yeniden Bucky'e baktı. Sanki hissetmiş gibi bu sefer adam da ona bakıyordu. Gözlerindeki yumuşak ifade alışılmışın dışında değildi. Anıları yerine gelmeye başladığından beri, Natasha bu ifadeyi tanıyordu.

Sol elinin parmaklarının arasındaki tutam kayıp giderken, bu sefer çekinmeden elini tamamen saçlarının arasına daldırdı ve Bucky'nin kapanmak istermiş gibi kısılan gözlerini izledi.

Makası tuttuğu sağ eli, şimdi Bucky'nin saçlarından çok daha uzaktaydı.

"Rebecca saçlarımla oynamayı çok severdi."  Natasha Rebecca'nın kim olduğunu bilmediğinden, ona bakmayı sürdürdü. Bucky kırık bir gülümsemeyle ona bakarken açıkladı.

"Küçük kardeşim."

Diyecek bir şey bulamazken dudağını ısırdı. Ona dair bir şeyler öğrenmek isteyen kendisiydi. Bucky ilk kez kendisi hakkında bir şey söylediğindeyse, diyecek bir şey bulamıyordu. Yaşadıklarını onunla kıyaslayamazdı. Ne kadar hatırlamak isterse istesin, Natasha'nın anılarında Red Room'dan öncesine dair bir şey yoktu.

Küçüklüğünden beri bildiği tek şey savaşmaktı. Kaybettiği kız kardeşinden bahseden birisine ne demesi gerektiğini bile bilmiyordu.

"Saçlarımı uzatmam için yalvarırdı. Ama savaşa giderken bu saçma olurdu değil mi?" Natasha'nın tanıdığı askerler bir avuç Kış Askeri'nden ibaretti. Yine de dünya savaşına girerken saç uzatamayacağını anlamak zor değildi.

We'll Always Have the MoonWhere stories live. Discover now