Bride Of The Wind|H.S

Από TVersionofaperson

167K 11.1K 7.8K

''Tek istediğim sanatın doğru biçimde anlaşılmasıydı.'' #Wattys2019 en iyi hayran kurgu kazananı. Περισσότερα

Bride Of The Wind|1
Falling In Earth|2
The Voices|3
Every paintings in the world|4
That ''Western Art''|5
First Lesson|6
Get Away from him|7
Thunder|8
Judith and Holofernes|9
This isn't Geography|10
Can't tell anything|11
I wish|12
Le Déjeuner sur l'herbe|13
Failed|14
Netherlands 1|15
Just Another Girl| 16
Ophelia| 17
R&J with a broken heart|18
Just Scarlett|19
Felicity| 20
Selene And Endymion|21
Mushroom|22
Wonka's Effect|23
Breakfast| 24
Best decision i've ever made| 25
Phone calls| 26
Georgia|27
Little Bird|28
Meanings| 29
7 seconds| 30
Harry|31
5 begriffs paare
Linear•Painterly 5/1
Plane•Recession 5/2
Closed•Open Form 5/3
Multiplicity•Unity 5/4
Clearness•Unclearness 5/5
On The Road 37
Ceci N'est Pas Une Pipe 38
Moonlight 39
Bel Air 40
His Friends 41
Home 42
Letter Box 43
Before 1 August 44
Venus 45
Playlist and the other kinds of stuff
Open Doors 46
Memories that put across us to there|final
We had a good time didn't we?
Snowball Above•Epilog
It's You • Epilog
Your canvas absorbs the light • epilog

1st-anniversary epilog

1.9K 144 32
Από TVersionofaperson




İyi Bayramlar!

Scarlett

Okuduğum kitabın kapağını kapatıp oturduğum koltuğun kenarına bıraktım. Harry sabah erkenden stüdyoya gitmişti. Ben de o gittiğinden beri evin her köşesinde tembellik yapmıştım resmen. Şimdi de odamızda (tekniken Harry'nin odasında) Öğlen içtiğim yasemin çayı yüzünden oldukça mayışmıştım ve bugün mayışmamalıydım.

Çünkü bugün Harry'le yıldönümümüzdü!

Birkaç hafta önce bugün için hazırladığı bir süprizden bahsetmişti. Daha sonra üzerine hiç konuşmamıştık ama zaten konuşulacak bir şey de yoktu. Bu yüzden birkaç saate hazır olmam gerekiyordu ama böyle tembellik yapmak da bir yandan çok hoşuma gidiyordu.  Yatakta sağdan sol tarafıma döndüğümde gözüm bir anlığına bu evde hiç değişmeyen şeylerden birine, yani Harry'nin baş ucunda duran animasyon posterine kaydı. Bunu buraya ben asmıştım. Sarhoş kendi ne yaptığını her gece görsün de gülsün diye. Posterin kenarlarındaki bantlar sararmış ve tam önünde duran gece lambasının darbelerinden büyük ihtimalle bir köşesi kıvrılarak zedelenmişti.

Bu poster ne ara sararacak kadar burada asılı kalmıştı?

Tanrım, zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini, ya da bu kadar kısa zamana bu kadar çok şeyi sığdırdığımızı asla anlayamıyordum. Açıkçası artık bunu düşünmek de istemiyordum. Sonuçta Harry'leydim, evimizdeydik, kendi evimizde ve birbirimize sahiptik. Gerçekten zamanı mekanı düşünerek kendimi yormak istemiyordum. Az ya da çok sonuç olarak zaman geçmişti ve bir sürü şey değişmişti bu zamanda. Tüm bunların sonucunda da ben evimi tamamen kapatıp Harry'le yaşamaya başlamıştım.

Zaman geçiyordu. Elimizde tutabildiğimiz bir olgu değildi ve zaman geçtikçe insanlar da hayatımızdan geçip gidiyordu. Kimse sonsuza dek hayatımızın içinde olmuyordu ve bu beni artık eskisi kadar üzmüyordu. İnsanları avcumun içerisinde tutmaya çalışmaktansa bana bıraktıklarıyla anmayı öğrenmeye çalışıyordum artık.

Bu biraz da Harry'den kapmak için uğraştığım bir şeydi. Hayatına bir sürü insan girip çıkmıştı ve o onların gölgesinde kalmaktansa vedalaşıp önündeki yolda yürümeye hep devam ediyordu. Bu tabii ki benim Felicity'e, Grace'e ya da Thomas'a veda etmem falan anlamına gelmiyordu. Tanrım, onlarsız bir hayat gerçekten düşünemezdim ama hayatımdaki insanların hayatlarının gidişatını da ben yönetmiyordum sonuçta. Şimdi Thomas Hollanda'da bir internet sitesi için çalışıyordu, Felicity ise Amerika'da Broadway sahnesinde işe girmişti. Şimdi bir değil iki arkadaşımla uzak mesafe arkadaşlığı yaşıyordum ve eskisi gibi bir hayat gidişatım yoktu elbette. Neredeyse günümüzün ayrı geçmediği kız ben güneşi görürken aya bakarak uzanıyordu. Eh bu da işleri oldukça değiştiriyordu. Omzunda ağlayamıyordum ya da sıkılınca eskisi gibi kapısını çalamıyordum.

Hayat bizim planladığımız şeylerin karşısına planlamadıklarımızı çıkartıyordu. Hepsiyle yaşadığım şeyler geçmişimin ve benim bir parçamdı ama şimdi başka insanların geleceklerinin bir parçası olmaya gitmişlerdi.

Benimle zamanlarını doldurmuşlardı.

Telefonum kucağımda titrediğinde Harry'den gelmiş olabileceğini düşünerek ekranın aydınlanmasına izin verdim fakat mesaj Harry'den değil Felicity'dendi. Gece için ne giyeceğime karar verip vermediğimi soruyordu.

Bunu düşünmemiştim bile. İlk buluşmamızda giydiğim kısa siyah elbisemi, Converse'lerimi ve kot ceketimi giyecektim. Ne yapayım? Ben de böyle klişe biriydim işte.

Yine de saatin 7'ye yaklaşmış olması ve Harry'nin bana hiç yazmamış olması garipti.

Bu yüzden Felicity'e hızlıca cevap verdikten sonra Harry'e mesaj attım.

''Bebeğim, hala stüdyoda mısın? Kaç gibi gelirsin?''

Harry mesajıma dönene kadar ben de üzerimi değiştirmeye karar verdim. Elbisemin askısını düzeltirken telefonum bu sefer ondan geldiğine emin olduğum mesaj sesiyle titredi.

''Maalesef. Ryan'la birlikteyiz. Daha doğrusu Dave burada ve biz Ryan'ın demoyu teslim etmesini bekliyoruz. Biraz daha uzayacak gibi gözüküyor ama eve gelirken haber vereceğim. Seni seviyorum.''

Mesajı birkaç kere baştan okudum. Kaşlarım çatılmıştı. Yani, durumu anlamaya çalışıyordum.

Saçımı kolumdaki su yeşili rengi tokayla gelişigüzel bir at kuyruğu yaptıktan sonra örtüsü yatmamdan dolayı kırışmış turuncu pikeli yatağın ucuna, tam ortalayarak oturdum ve dirseklerimi dizime yaslayarak cevap yazdım.

''Tamam sevgilim. Varmadan önce haber ver lütfen. Yemeği sensiz yiyorum o zaman?''

Cevabı hiç gecikmedi.

''Ye lütfen. Benim yüzümden aç kalmanı istemiyorum. Elbette haber vereceğim.''

Telefonu kilitleyip yatağın üzerine bıraktım. Böyle zamanlarda şaka yapacak biri değildi.

Hah. Gerçekten de unutmuştu.

Tam olarak ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Üzülmüş müydüm? Evet kesinlikle! Sinirlenmiş miydim? Hayır, asla.

Hatta hüzünden de çok can sıkıntısı hissediyordum çünkü çok çalışıyordu. Kafasındakini notalara dökebilmek için o kadar çok çalışıp kendini yoruyordu ki, yıl dönümümüzü unuttuğu aklına geldiği ilk an bundan dolayı yaşayacağı pişmanlığın onu ne kadar üzeceğini biliyordum. Bildiğim için de üzülüyordum işte!

Yıl dönümleri gözümde önemliydi. Üstelik bu ilk yıl dönümümüzken ama Harry'den daha önemli falan değildi.

Tanrım hiçbir şey ondan önemli değildi.

Elbisemi çıkartmadım. Altına diz üstü siyah ev çoraplarımı giydim ve telefonumu odada bırakarak aşağıya indim. Mutfakta kendi kendime yiyecek bir şeyler hazırlarken arkada dönmesi için de televizyondan spotify'da hazırladığım listeyi açmıştım. Killers'ın güçlü gitar sesi mutfağı dolu dolu doldurduğunda kendi kendime gülümsedim. Oturup ağlamayacaktım. Sızlanmayacaktım. Geldiği zaman ona trip de atmayacaktım. Bu onun işiydi tanrı aşkına. Harry'i biliyordum. Ondan emindim. Sevgisinden de.

Belki de hayatımda sadece Harry'nin bana olan sevgisinden bu kadar emindim herhalde.

Pişirdiğim sebzeli noodle'dan biraz kendime alıp geri kalanını Harry için mikrodalganın içinde bıraktım. Çatalımı batırıp durduğum noodle'dan bakışlarım masada duran oda mumuna kaymıştı bir anda. Bu lavanta kokulu oda mumunu aldırmak için neredeyse ağlayacaktım Harry'e. O gün inadına o kadar inatlaşmıştı ki benimle, eh en sonunda yine de ben galip çıkmıştım. Sonucunda ben lavantalı mumla sarılırken Harry de bana nasıl sözün geçiremediğinden yakınıp duruyordu.

Çok güzel bir gündü gerçekten de. Bu eve benim de yerleşmemi istediğini söylemesinin ertesi günüydü sanırım. Artık benim de evim olduğunu söyleyerek beni ev alışverişine çıkarttırmış ve evde istediğim her şeyi değiştirebileceğimi söylemişti. Elbette böyle bir şey yapmak istemiyordum. Bu ev tamamiyle onundu. Hem onun anıları vardı hem de bizim de anılarımız vardı. Hiçbirini silip atmak istemezdim. Bu yüzden beğendiği her şeyde kusur bulmuştum.

Başlarda anlamasa da 3. koltuğun kenarındaki ahşabın renginin tonunu beğenmediğimi söylediğimde gülmeye başlayarak ne yapmaya çalıştığımı anladığını söyleyip pes etmişti.

İşte o gün, ben o yapı marketten sadece bu lavantalı mumla çıkmıştım. Ben bu kadar uyuzluk yaptığım için o da mumun lavantalı değil de tarçın kokulu olması gerektiğini diretip durmuştu ve biz marketin tam ortasında hem kahkaha atıyor hem de atışıp duruyorduk; hangimizin mumunun eve geleceği hakkında.

Elimdeki çatalı bırakıp mutfak dolabının içinde duran kibriti almak için sandalyemi parkeye sürte sürte ittirerek ayağı kalktım ve kibriti aldığım gibi mumu yaktım. Lavanta kokusu üstten açık camdan gelen hafif rüzgarla mutfağa yayılmaya başlamıştı bile.

Noodle'ım bittiğinde nedensizce tabağı yıkamaya üşenmiştim. Bir kerelikten bir şey olmayacağını düşünerek tabağı mutfak lavabosunun içerisinde bıraktım ve telefonumu almaya karar verdim. Böyle oturmak çok sıkıcıydı.

Çalan şarkıyla senkronize bir şekilde ıslık çala çala merdivenlerden çıktım. Odanın kapısının önünde çorabımdan dolayı ayağım kaymıştı ama kendi kendime güldüm ve toparlanarak odaya girdim. Telefonum yatağın üzerinde olmasına rağmen ekranının parlaklığını kapının önünden gördüğümde Harry'nin eve geliyor olabileceğini düşünüp bir an heyecanlandım ve hızla kavrayarak ekran kilidinı girdim.

Harry arka arkaya tam 3 mesaj atmıştı ve ah tanrım keşke telefonumu yukarıda bırakmasaydım!

Çünkü mesajlar sırasıyla şöyleydi.

''Sanırım işim bir yarım saate bitecek. EVE GELMEK İÇİN SABIRSIZLANIYORUM!!!''

''Siktşr. Az ömce Ryangeldi ve bana bu saate kadar neden brada olduğmu sordu. Neden olmayayım dediğimde bugün sizin yıldönümünüz değil mi dedi. Siktir kendimi egrçekten de ök kötü hissediyorum Scarlett. Hemen eve geliyorum.''

Elimle alnıma vurdum. Muhtemelen bu mesajı stüdyodan koşarak çıktığı için böyle özensiz ve onlarca yazım hatası olan şekilde göndermişti. Hızla diğer mesajına geçtim.

''Çok güzel bir yer biliyorum. Daha önce seni götürmedim, aptal olmasaydım ve bugünü unutmasaydım seni bugün oraya götürecektim zaten.OFFF KENDİMİ SİKETİM!!!!!!!!!!!''

Oflayarak parmaklarımı tuşlarda gezdirmeye başladığımda kapının çaldığını duydum. Harry ben buraya taşındığımdan beri anahtar taşımıyordu. Kapıyı ona benim açmamın eve gelmiş hissini daha çok verdiğini söylemişti. Bu yüzden zaten eve kendi kendine girmesini beklemiyordum ama bu şekilde de beklemiyordum.

Ben bu evde geçirdiğim hiçbir günde bu kapının böyle çaldığını duymamıştım gerçekten de.

Merdivenleri o kadar hızlı inmiştim ki çalan müziği bile kapatmadan kapıya koştum. Kapıyı açtığımda ardı ardına çalınan zilin arkasında başını sağ tarafına doğru eğmiş elinde tuttuğu tek kırmızı gülle bana sadece bakan ve ağzını açmayan Harry'le karşılaştım.

Giydiği siyah dar pantolonuna sığamıyormuş gibi duruyordu. Deve tüyü rengi kabanınıysa hangi hızla giydiyse yakasının biri yukarıya diğer aşağıya bakar vaziyette kalmıştı. Spotify listem de artık Harry'e al gör gününü mü demeye çalışıyordu anlamıyordum ama Ed Sheeran'dan Be Like You Bangır Bangır çalmaya başladığında derin bir nefes aldım.

Hala kapıda dikiliyorduk ve benim ağlama şu kadarcık kalmıştı cidden.

''Bebeğim,'' dedim sakince. Sesimi duymuyormuş gibi dolu gözlerle bakıyordu bana. Gülü de göğsüne yaslamış bir adım dahi atmıyordu içeri girmek için.

''Gel, içeri gir. Önemli değil gerçekten.''

''Gül sevmediğini biliyorum ama sadece gül bulabildim. Özür dilerim. Sik kafalı olduğum için.''

Derin bir nefes aldım. O kadar çok seviyordum ve o da o kadar çok seviyordu ki. Bunu bu kadar dert edeceğini biliyordum ama hiç gerek yoktu. Hiç ama hiç gerek yoktu. Gün sonunda yine aynı evde yan yana oluyorduk. Neden bunu anlamıyordu?

''Senin aldığın her gülü severim. Gir içeri artık hava soğuk.''

Koluna dokunup içeri geçmesi için kendime doğru çektiğimde temkinli adımlarla eve adımladı.

Gitmesinden korkuyormuşum gibi hemen ardından kapıyı apar topar kapattım.

''Eğer beni bırakmak istersen anlarım. Bir yerlere gidelim istiyorum şuan ama çok utanıyorum. Kimse yıl dönümlerini unutan sevgili istemez.''

Kaşlarımı kaldırıp aniden gözlerimi kocaman açtım. Surat ifadesinden şaka mı yapıyor anlamaya çalıştım ama yok ciddi ciddi bu cümleyi kurmuştu.

''Harry ne saçmalıyorsun? ''

Elindeki gülü alıp masamızın üzerine bırakmamın hemen ardından kollarımı boynuna sardım.

''Bebeğim sorun değil. Çok çalışıyorsun. Unutabilirsin. Önemli olan yan yana olmamız. Gerçekten hiç dert etmedim ben bunu. Sen de şu düşünceyi hemen kafandan atar mısın?''

Kollarını etrafıma sarıp her zaman yaptığı gibi başını omzuma gömdü. Bunu yapıp konuştuğu zamanlarda çıkan boğuk sesiyle beni benden nasıl aldığını keşke bilebilseydi, keşke.

Üzerimdeki etkisini o kadar küçümsüyordu ki. Oysa şuan her yerim puding gibi olmuştu.

Hiçbir tarih umrumda bile değildi. Sadece yanımda olsun istiyordum.

''Ama bu ilk yıl dönümümüzdü ve ben batırdım!''

Sarılışımı daha da sıkılaştırdım.

''Hiçbir şeyi batırdığın yok. Şimdi güzelce evimizdeki aşırı güzel ve rahat koltuğa oturacağız ve güzelinden bir film izleyeceğiz. İstediğim bu. Yıl dönümüzde de her zaman da isteyeceğim şey bu olacak. Hem ben sana sebzeli noodle yaptım. Ne diye dışarı çıkmak isteyeyim?''

Geri çekilip dudaklarına hafif bir öpücük bıraktığımda zoraki de olsa gülümsemişti. Çok üzgündü. O kadar belli oluyordu ki.

''Hadi lütfen üzülme.'' dedim istemsizce.

''Ama çok kötü hissediyorum Scarlett. Bir de Ryan hatırlattı. Kendim bile hatırlayamadım. Hatırlatmasa kim bilir ne zaman hatırlayacaktım. Of!'' omuzlarını düşürüp bu sefer o beni öptü.

''Gerek yok ama ben hiç üzgün değilim bak. Senin burada olman benim için yetiyor.''

''Bu yüzden üzgünüm ya. Hayatımda başıma gelmiş en güzel şeysin ve ben bu kız için yapabileceğim küçük şeyleri bile unutuyorum.''

Kim kimin başına gelmiş en güzel şeydi asıl?

İki elimi de yanaklarıma yaslayıp ona doğru baktım. Sıcak basmıştı.

Asla kabullenmeyecekti. Asla.

''Seni çok seviyorum.'' dedim ben de. Oysa ''Bir de buluştuğumuz ilk gün giydiğin elbiseyi giymişsin!'' diye ciyakladı. Kollarına atladım ve başımı göğsüne gömdüm. Derin iç çekişini duymak, kalp atışlarını hissetmek en güzel yıl dönümünü bana veriyordu işte. Daha istediğim bir şey yoktu.

İşte bu yüzden onu çok seviyordum. Fazlası ya da eksiği olmadan. Tarihler, günler umrumda değildi, o yanımda olduğu sürece.

***

Bu hikayeyi yazalı tam 1 yıl olmuş. Hikayeyle birlikte hayatımda 1 yıl içinde olanları düşününce istemsizce kendimi bu bölümü yazarken buldum. Etrafınızdaki herkesin değerini bilin lütfen, dünün telafisi asla olmuyor çünkü.

Sizi seviyorum! Bu da benden minik bir hediye olsun. Tekrardan iyi bayramlar!!!

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

185K 18.9K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
2.4K 1.5K 20
Ölü biri sevilir miydi? O adamı hayatımın merkezi yaptığımda ölü birinin hatırlarına konmuştum. O bendim, ben ise o. Biz birbirimize bezeyen iki kad...
MERKÜR : HATA Από 𝕋𝕙𝕚𝕤 𝕚𝕤 𝕄𝕖�...

Επιστημονικής φαντασίας

1.8K 812 18
Merkür gezegeninde yaşanan gizemli olaylar. Sorumlusu yıllar önce yanlış karar veren ebeveynler. Sonunda canı yanan çocukları... Aile iyidir. Peki...
ikinci ölüm Από Nur Yücel

Μικρού Μήκους

1.6K 364 11
Bir keresinde sana sıkıntıdan ölüyorum, dediğimde öyle deme, ölmekten bahsetme, demiştin. Ölümden bahsetmeme kızıyorsun ama ölüyorsun.