1st-anniversary epilog

1.9K 144 32
                                    




İyi Bayramlar!

Scarlett

Okuduğum kitabın kapağını kapatıp oturduğum koltuğun kenarına bıraktım. Harry sabah erkenden stüdyoya gitmişti. Ben de o gittiğinden beri evin her köşesinde tembellik yapmıştım resmen. Şimdi de odamızda (tekniken Harry'nin odasında) Öğlen içtiğim yasemin çayı yüzünden oldukça mayışmıştım ve bugün mayışmamalıydım.

Çünkü bugün Harry'le yıldönümümüzdü!

Birkaç hafta önce bugün için hazırladığı bir süprizden bahsetmişti. Daha sonra üzerine hiç konuşmamıştık ama zaten konuşulacak bir şey de yoktu. Bu yüzden birkaç saate hazır olmam gerekiyordu ama böyle tembellik yapmak da bir yandan çok hoşuma gidiyordu.  Yatakta sağdan sol tarafıma döndüğümde gözüm bir anlığına bu evde hiç değişmeyen şeylerden birine, yani Harry'nin baş ucunda duran animasyon posterine kaydı. Bunu buraya ben asmıştım. Sarhoş kendi ne yaptığını her gece görsün de gülsün diye. Posterin kenarlarındaki bantlar sararmış ve tam önünde duran gece lambasının darbelerinden büyük ihtimalle bir köşesi kıvrılarak zedelenmişti.

Bu poster ne ara sararacak kadar burada asılı kalmıştı?

Tanrım, zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini, ya da bu kadar kısa zamana bu kadar çok şeyi sığdırdığımızı asla anlayamıyordum. Açıkçası artık bunu düşünmek de istemiyordum. Sonuçta Harry'leydim, evimizdeydik, kendi evimizde ve birbirimize sahiptik. Gerçekten zamanı mekanı düşünerek kendimi yormak istemiyordum. Az ya da çok sonuç olarak zaman geçmişti ve bir sürü şey değişmişti bu zamanda. Tüm bunların sonucunda da ben evimi tamamen kapatıp Harry'le yaşamaya başlamıştım.

Zaman geçiyordu. Elimizde tutabildiğimiz bir olgu değildi ve zaman geçtikçe insanlar da hayatımızdan geçip gidiyordu. Kimse sonsuza dek hayatımızın içinde olmuyordu ve bu beni artık eskisi kadar üzmüyordu. İnsanları avcumun içerisinde tutmaya çalışmaktansa bana bıraktıklarıyla anmayı öğrenmeye çalışıyordum artık.

Bu biraz da Harry'den kapmak için uğraştığım bir şeydi. Hayatına bir sürü insan girip çıkmıştı ve o onların gölgesinde kalmaktansa vedalaşıp önündeki yolda yürümeye hep devam ediyordu. Bu tabii ki benim Felicity'e, Grace'e ya da Thomas'a veda etmem falan anlamına gelmiyordu. Tanrım, onlarsız bir hayat gerçekten düşünemezdim ama hayatımdaki insanların hayatlarının gidişatını da ben yönetmiyordum sonuçta. Şimdi Thomas Hollanda'da bir internet sitesi için çalışıyordu, Felicity ise Amerika'da Broadway sahnesinde işe girmişti. Şimdi bir değil iki arkadaşımla uzak mesafe arkadaşlığı yaşıyordum ve eskisi gibi bir hayat gidişatım yoktu elbette. Neredeyse günümüzün ayrı geçmediği kız ben güneşi görürken aya bakarak uzanıyordu. Eh bu da işleri oldukça değiştiriyordu. Omzunda ağlayamıyordum ya da sıkılınca eskisi gibi kapısını çalamıyordum.

Hayat bizim planladığımız şeylerin karşısına planlamadıklarımızı çıkartıyordu. Hepsiyle yaşadığım şeyler geçmişimin ve benim bir parçamdı ama şimdi başka insanların geleceklerinin bir parçası olmaya gitmişlerdi.

Benimle zamanlarını doldurmuşlardı.

Telefonum kucağımda titrediğinde Harry'den gelmiş olabileceğini düşünerek ekranın aydınlanmasına izin verdim fakat mesaj Harry'den değil Felicity'dendi. Gece için ne giyeceğime karar verip vermediğimi soruyordu.

Bunu düşünmemiştim bile. İlk buluşmamızda giydiğim kısa siyah elbisemi, Converse'lerimi ve kot ceketimi giyecektim. Ne yapayım? Ben de böyle klişe biriydim işte.

Yine de saatin 7'ye yaklaşmış olması ve Harry'nin bana hiç yazmamış olması garipti.

Bu yüzden Felicity'e hızlıca cevap verdikten sonra Harry'e mesaj attım.

Bride Of The Wind|H.SWhere stories live. Discover now