Georgia|27

3.5K 186 184
                                    

Scarlett

Ona uzattığım çubuğun ucundaki sushiye bakarak suratını ekşittiğinde omuzlarımı silkip sushiyi kendi ağzıma attım.

Kendisi bilirdi.

Sanki bir saat önce birbirimize bağırmamışız gibi oturmuş karşılıklı sushi yiyorduk. Harry arka planda çalması için kendi playlistini açmıştı. Klasik rock hitlerinden bir şarkı çalarken bakışlarımı sushimden Harry'e kaydırdım. Tabağındaki sushiyle oynuyordu.

Biraz önceki kavgamız aklıma geldiği için ifademi sabit tutmaya çalışıyordum. İkimizin de haksız olduğu noktalar vardı. Bu yüzden üzerinde durmamıştım.

Sonuçta ilk adımı atan ben değildim. Ayrıca beni sushiyle kandırmıştı.

Sushiye hiçbir zaman hayır diyemezdim. Harry'e de karşımda üzgün bir şekilde otururken kıyamıyordum ve böyle oluyordu işte...

''Bugün,'' ağzımdaki California roll'u çiğneyerek yutarken ona doğru döndüm. ''dersteyken kendimi Anna'ya benzettim.''

Dediğimden pek bir şey anlamadığı için kaşları çatılmıştı. Ama dediğimi öyle bir dikkatle dinliyordu ki, ağzımdan çıkan her kelimeye karşı bu kadar dikkat kesildiğini fark etmem bir an tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu.

''Hangi Anna'dan bahsettiğini anlamadım ama ne açıdan benzettiğini de merak etmedim değil.'' Çubuklarını tabağının kenarına koydu. Bense o sırada en sevdiğim Anna'ya müjde tablosunu bulmak için telefonumu elime almıştım.

''Anna, hani Meryem'in annesi olan Anna. Yüce İsa falan?'' Telefon ekranımı ona doğru çevirdiğimde Harry'nin bana uzattığı içinde birkaç tane salmon roll bulunan sushi tabağını tek elimle aldım. Daha fazla yemeyecekti belli ki.

''Apokrif Yakub inciline göre İsrailoğullarının on iki kabilesinden gelen zengin bir adammış Yohakim. Yani Meryem'in babası. Anna ile evliymiş ve yaşları ilerlemesine rağmen çocukları bir türlü olmuyormuş. Yahudilikte çocuksuz olmak hoş karşılanan bir durum olmadığından ötürü Yohakim bir gün adak adamak adına tapınağa gitmiş fakat bu sebepten dolayı kovulmuş.''

''Bunun sonunu nereye bağlayacağını o kadar merak ettim ki.''

Kıkırdayıp konuşmaya devam ettim.

''Bunun üzerine Yohakim inzivaya çekilmiş. Kırk gün oruç tutmuş çocukları olması için. Nasıl İbrahim olduysa öyle çocukları olsun istemiş. Sonra bir melek Anna'ya görünmüş ve dualarının kabul olduğunu söylemiş. Büyük bir müjdeymiş bu onlar için. Batı Sanatı'nda çokça resmedilen bir konu bu. Benim en sevdiğimse Fra Angelico'nunki. Bu tablo çok önemli bir tablo. Tablonun arka kısmında Adem'le Havva' da resmedilmiş çünkü Anna'ya gelen müjdenin ilk günahı temizleyeceği düşünülüyormuş. Şu resimdeki meleği görüyor musun?''

Elimle ekrana vurduğumda başını salladı.

''Melek müjdelemiş Meryem'i. Profesör bunu anlatırken düşündüm de sen de müjde gibi bir şey oldun benim için. Yani yaşadığım onca şeyden sonra hiç hayatıma senin gibi biri gireceğini hayal edemezdim. Bir an Anna gibi düşündüm kendimi o yüzden.'' Cümlemi bitirdiğimde gözlerinin içine bakamadım. Bu benim için çok zor bir açıklamaydı çünkü.

Ona benim müjdem olduğunu söylemiştim.

Bakamazdım.

Bu yüzden telefonumu kucağıma bırakıp elimi havada salladım.

''Öyle işte.'' Ama o kendi kendine mırıldanmaya başladı.

''Merhaba Anna, nasılsın Anna, seni seviyorum Anna. Tamam kulağa bayağı güzel geliyor. Sana bundan sonra Anna diyeceğim.''

Bride Of The Wind|H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin