Karantina Serisi

By beyzaalkoc

110M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?
Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.
Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 23.Bölüm : Düğün
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.

726K 28K 61.3K
By beyzaalkoc

Selammmm mahşerin binlerce atlısı! 

Hiç uzatmayıp sizi bölümle baş başa bırakıyorum^^ 

Yukarıdaki müziği açmayı unutmayalım,

İyi okumalar, yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın^^



16.Bölüm : Kaçıyordum.
*Etrafımda bir hayat dönüyordu ve ben o hayatın içinde kıpırdamadan durmaya çalışıyordum.*


(Zeynep'in Anlatımıyla)

Bazı anlar vardır, bazı organlarınız sizin bulunduğunuz yerlerde bulunmayı reddeder. Kulaklarınız duymayı reddeder, gözleriniz görmeyi reddeder, beyniniz çalışmayı reddeder, ciğerleriniz nefes almayı reddeder, içinizde isyan çıkar. İşte ben hayatımın organlarımın yaşadıklarımı protesto ettiği o andayım şimdi. İçimde isyan var. Tükenmiş bir şekilde çamurların üzerinde oturmuş başımı ellerimin arasına almış biri beni alıp buradan götürsün de kurtulayım diye bekliyorum. Kim götürürse götürsün, artık hiçbir şey umrumda değil. Çünkü artık... Benim tek istediğim buradan gitmek. Başka hiçbir şey değil.

"Zeynep! Güzelim bana bak!"

Onur'un kollarını kollarımda hissettiğimde gözlerim kapalıydı, sanıyorum ki başım çamurların üzerine yığılmak üzereyken koşup beni tutmuştu. Beni kolları arasına alıp kucağına aldığı sırada gözlerimi hafifçe aralayıp Onur'un yüzüne baktım.

"İyi misin güzelim? İyi misin!"

"Onur..." diye mırıldandım zar zor.

"Söyle Zeynep!"

"Götür beni buradan..."

Gözlerimden birer damla yaş akarken Rıza Amca'nın Ender'in başına dayadığı silahı gördüm. Onur birkaç saniyeliğine onlara bakmak için durduğunda gözlerimi tekrar kapattım. Ona ne olacağı umrumda bile değildi. Fakat Onur arkasını dönüp arabaya doğru ilerlediği sırada onların son diyalogunu duymak zorunda kaldık.

"Seni kızının gözleri önünde öldürmeyeceğim." diyordu Rıza Amca, "Ama bir daha oğluma ve sevdiğim kadına yaklaşırsan, kızın da seni öldürmem için bana yalvaracaktır." İçim acı içinde dolarken Ender'in o iğrenç sesini duydum. İlk defa titriyordu sesi, ilk defa korkuyordu, ilk defa nefret dolu değil acı doluydu.

"Ne yaparsanız yapın, eğer o benim kızımsa... kızımı size asla bırakmam! Onu er ya da geç alırım."

Ellerimi kulaklarıma götürüp kulaklarımı kapattığımda hiçbir şey duymak istemiyordum. Ne onun sesini ne başkasının sesini. Hayatımda ilk defa yağmurun sesini bile duymak istemiyordum. Onur beni almış çamurlu yollardan ilerlerken kendimi dış dünyaya tamamen kapatmış Allah'a beni bir anda uyutması ve aylarca uyandırmaması için yalvarıyordum. O sırada Onur'un sesini duydum kapattığım kulaklarımın ardında zar zor.

"Burak annemi al, arabaya getir! Mert babamı almadan gelme!"

Sevdiği herkesi arkasında bırakmış, sevdiği herkesi arkadaşlarına emanet etmiş ve beni almış gidiyordu buradan. Başıma gelenleri kabullenmem zor olmayacaktı. İmkansız olacaktı. Asla ve asla az önce orada duyduklarımı kabullenmeyecektim. Bunları kabul etmeyecektim. Kim olduğumu bile bilmiyordum artık, ve öğrenmek istemiyordum.

"Zeynep..." dedi Onur titreyen sesiyle, "Her şeyi düzelteceğiz. Tamam mı? Bana inanıyorsun, değil mi?"

Sesimi çıkaramadım. Kucağında olduğum sevdiğim adam beni almış bir arabaya doğru ilerliyordu, gökyüzünde gök gürlüyordu, şimşekler çakıyor yağmur olabildiğince hızlı yağıyordu ve ben tüm bunların ortasında kıpırdamamaya çalışıyordum. Sanki kıpırdamazsam zaman duracakmış gibiydi... Sanki kıpırdamazsam her şey düzelecek gibiydi.

"Zeynep..." dedi Onur bir kez daha, "Uyumaya çalış güzelim... Seni bizim eve götüreceğiz. Tamam mı?" Gözlerimi hafifçe araladım. Onur'a tükenmiş gözlerle baktığım sırada elini uzatıp saçlarımı kulağımın arkasına attı.

"Annem..." dedim endişeyle, "Babam... Onlar beni çok merak etmiştir..."

"Merak etme. Yanımda olduğunu söyledim. Baban zaten evde yok... Annen endişelendi, ama babanı idare etmiştir. Yarın sabah ilk işim seni evine götürmek olacak. Ama şimdi değil... Bu halde değil..."

"Onur... Her şey... Çok karıştı..." dediğimde bir anda gözlerimden akmaya başlayan yaşlarla başımı cama çevirdim.

"Şşşş," dedi eliyle gözyaşlarımı silerken, "Halledeceğiz. Söz veriyorum..."

Elini yanağıma koydu. Yanağıma koyduğu avucunun içine tüm yüzümü yaslayıp gözlerimi kapattım. Elinin içinde uyumak istiyordum, avucunun içinde. Önce birkaç saniye dışarıya baktı. Sonra yanıma oturup kollarıyla sardı beni. Başımı göğsüne yasladım, gözlerimden damlayan birkaç damla yaşı yok sayıp uyumaya çalıştım.

"Annemi babamın arabasına bindiriyorlar..." dedi Onur sanki bana dışarıda olup bitenleri anlatmak ister gibi.

"Ender tek başına kaldı... Yerde oturuyor. Hiç kıpırdamadan bize bakıyor." dedi. Dudaklarımı aralayıp fısıldamaya çalıştım.

"Onur..."

"Efendim güzelim?"

"Hatırlıyor musun?"

"Neyi hatırlıyor muyum?"

"Bebekliğimi..."

Bu o kadar acı bir andı ki kelimelerle bile anlatılamazdı. En başından beri bizi birbirimize çeken güçlü bir enerji olduğunu biliyordum. O enerji bizim çocukluğumuzdu. Belki aynı yataklarda yatmıştık, aynı kucaklarda uyutulmuştuk, aynı yastıklara sinmişti kokumuz... En başından beri biliyordum. Kokusunu daha önce duymuş olduğumu, sesini daha önce duyduğumu, bu gözlere daha önce baktığımı en başından beri hissediyordum... Kader bizi bir arada olmaya zorlamıştı. Hayat onun elini almış, zorla benim elimi tutturmuştu. Hayat beni onun önüne atmıştı...

"Biraz..." diye mırıldandı Onur titreyen sesiyle, "Gözlerin hep açıktı. Kocaman gözlerin vardı... Aynı şimdi olduğu gibi."

"Biliyor musun," dedim gözyaşlarımın arasından, "Senin gözlerin hayatım boyunca bana en tanıdık gelen şeylerdi. O gece o lanet okulda seni gördüğümde... içim tanıdıklık hissiyle huzur bulmuştu."

Arabanın ön kapıları aynı anda açıldığında şoför koltuğuna Mert'in, yanındaki koltuğa da Burak'ın oturduğunu gördüm. Rıza Amca ve Zuhal Teyze çoktan diğer arabaya binmişlerdi. Kapılar açılır açılmaz içeriyi bile delicesine ıslatan felaket bir yağmur yağıyordu. Gözlerimi son kez araladım ve araba yoldan çıkarken çok uzağımızda kalan depoya baktım. Ender deponun hemen yanında yerde yağmurun altında ıslanıp çamurun üstünde hak ettiği gibi kirlenirken çarptı gözüme. Kalakalmıştı. İşte bu benim en başından beri görmeyi hayal ettiğim görüntüydü.

"Zeyno iyi misin!" Burak'ın telaşlı sorusuyla birlikte halsizce başımı salladım.

"İyiyim..." diye mırıldandım.

"Aynen kesin iyisindir! Kıza bak başına gelmeyen kalmadı hala iyiyim diyor ya! Bir bırak şu zırhını, bırak şu güçlülük takıntısını, kötüyüm de artık kızım! Kötüsün, yorgunsun, hastasın, üzgünsün, şoktasın, mahvoldun kızım mahvoldun! Hala iyiyim diyorsun. Sal kendini de dinlen biraz artık!"

"Burak!" Mert'in uyarısıyla birlikte gök gürlediğinde Burak öfkeyle patladı,

"Ne var abi ne! Bu kız ayakta durmaya çalıştıkça ben yoruluyorum!"

"Haklı..." diye fısıldadım gözyaşlarımın arasından, "Kötüyüm. Hem de çok kötüyüm."

"Zeynep..." derken Onur'un sözünü kestim.

"Tüm hayatım... koskoca bir yalanmış. Ben az önce bu dünyada en nefret ettiğim insanın kızı olduğumu öğrendim."

"Sen onun kızı değilsin. Biyolojik olarak ondan dünyaya gelmiş olman seni onun kızı yapmıyor. Senin bir ailen var güzelim... O adam senin hayatına hiçbir zaman giremeyecek. Tamam mı? Bak her şey bitti... Her şey bitti."

"Ama biz de bittik..." diye mırıldandım kalan son enerjimle.

"Biz daha yeni başlıyoruz." Onur'un cevabının üzerine kimseden ses çıkmadı. Gözlerimi kapatıp cama vuran yağmur damlalarını dinlemeye başladım. Biz ne zaman bir araya gelsek yağmurlar dinmiyordu. Ne zaman bir arada olsak gökyüzü dinlenmemek üzere yağıyor ve gürlüyordu. Gökyüzü bile biliyordu, yan yana olmamız çok sıkıntılı bir kompozisyondu. Oysa her şeye rağmen biz yan yana olmaktan vazgeçmiyorduk. Dünya bu kadar büyük bir inatlaşmaya hiçbir zaman şahit olmamıştı... Bu inadın sonunun ne olduğunu bilmiyordum. Fakat bildiğim bir şey vardı....

Ben onlardan biri değildim.

Onlardan biri olamazdım. Genlerim o adamın genlerine bağlıydı. Ve eğer Ender'i tanıyorsam ne yapar ne eder beni onlara bırakmazdı. Evet, güvendeydik... Ama onların yanında kalmam Ender'i öfkeden delirtene kadar sürecek bir güvendelikti bu. Yorulmuştum, onlar da yorulmuştu. Hayatımızın en güzel zamanlarını bir intikam oyununun içinde bitirmiştik ve bundan sonra hayatımızın kalan en güzel zamanlarını da bir oyun uğruna bitirmemize izin veremezdim. En azından onların hayatı kurtulmalıydı... Benden uzak olmak onların kurtuluşuydu.

"Uyuyor mu abi?"

"Uyuyor..."

"Dur ben kapıyı açayım, sen kucağında indirip yukarı çıkar..."

"Tamam, dikkat et. Annemler nerede?"

"Yolda sen de uyuyordun... Babanla konuştum. Anneni hastaneye götürdü. İlaç tedavisi bitmeden hastaneden çıktığı için yarın sabaha kadar hastanede kalacaklarmış. Siz eve geçin dedi..."

"Anladım. Mert nerede?"

"Ben sizi uyandırırken arabadan indi. Babasıyla telefonda konuşuyor... Sonra da Zeynep'in annesini arayacakmış. Konuşup yukarı gelecek."

"Tamam. Sen kapıyı aç, asansörün kapısını da aç hatta..."

Onur'un kolları arasında sarsılma hissi bile duymadan onların binasının içine girdiğimde gözlerimi açamayacak kadar yorgun hissediyordum kendimi. Onur ve Burak'la birlikte asansöre bindiğimizde arabadan inip binaya girene kadar bile sırılsıklam olmuştuk. Onlar kendi aralarında konuşurlarken uyku ve uyanıklık arasında Onur'un annesinin kurduğu bir cümle tüm beynimin içinde yankılanıyordu.

"Üzerine bir not yazdım, 'İsmi Zeynep.' yazıyordu notta... Sadece bu."

"İsmi Zeynep yazıyordu notta... Sadece bu."

"İsmi Zeynep..."

"Sadece bu..."

"İsmi Zeynep..."

"Sadece bu..."

"Sadece bu..."

O an Zuhal Teyze'nin sesi kulağımda o kadar büyük yankılandı ki Onur'un kucağında korkuyla sıçradım. Gözlerimi korkuyla açtığımda neredeyse Onur'un kolları arasından yere düşecektim. Onur beni endişeyle sıkıca tuttuğunda göz göze geldik.

"Zeynep!"

"İyiyim..."

"Ne oldu, kabus mu gördün?"

"Biraz... Ama iyiyim, merak etmeyin..."

İkisi de endişeyle yüzüme bakıyorlardı. Gözlerimi tekrar kapatıp başımı Onur'un göğsüne yasladığımda Burak evin kapısını açtı. Evin içine girdiğimiz an içeriden gelen sıcaklıkla tüm kemiklerimin ve kaslarımın yumuşadığını, bu hissin beni iyice mayıştırdığını hissettim.

"Burak benim odanın kapısını açsana."

"Tamam, gel!"

Burak Onur'un odasının kapısını açar açmaz kendimi Onur'un yatağının üzerinde buldum. Onur beni yatağa yatırır yatırmaz çamurlu ayakkabılarımı çıkarıp bir kenara attı. Sonra ıslanmış çoraplarımı da çıkardı. Üzerimde Ender'in bana giydirdiği kalın bir mont vardı... Onun altında ise kime ait olduğunu bilmediğim, o evde dolaptan bulup da giydiğim diz altı etek ve kırmızı tshirt vardı... Onur dikkatlice üzerimi incelerken yorgunluktan başımı havada tutamıyordum.

"Bunları... sana kim verdi?" diye sordu endişeyle.

"O evde... Dolaptan alıp giymemi söylediler..."

"Bunlar annemin..." dedi hüzünle, "Ben küçükken hep giyerdi..."

Başımı eğip üzerimdeki kıyafetlere baktım. Çamur içinde kalmış bu kıyafetler gösteriyordu ki annesi gençken benimle aynı fiziğe sahipti. Çok daha kötüsü, şimdi benden daha zayıf daha çelimsizdi... Onur'un gözleri Burak'a kaydı. Burak'a başıyla odadan çıkmasını işaret ettiği an Burak gülerek kapıya doğru ilerledi. Arkasından kapıyı kapattığında Onur elleriyle kırmızı tshirtü üzerimden çıkardı. Karşısında sütyenimle kaldığımda yüzümün kızardığını hissettim.

"Tamam... Ben hallederim..." diye mırıldandığımda Onur'un elleri durmak istemiyormuş gibi eteğimi yavaş yavaş çekip aşağı indirdi. Kızaran yüzümle ona baktığımda eğilip bacağımdaki ufak bir kızarıklığa bir öpücük kondurdu. Sonra ayağa kalkıp dolabını açtı. Bana dolabından kendi tshirtlerinden birini uzattığında yutkundum.

"Teşekkür ederim..." diye mırıldandım. Bir an teşekkür etmem onu güldürdü.

"Teşekkür mü edersin?"

"Evet, nazik olmam seni güldürdü mü?"

"Evet," dedi hafif bir gülüşle, "Çok tatlı teşekkür ediyorsun..."

"Hayatımda daha garip bir iltifat hiç duymamıştım."

Ona gülümsemeye çalıştığım sırada aceleyle tshirtünü üzerime geçirdim. Yorgunluktan titreyen bacaklarımın üzerine basarak sebebini anlamadığım bir utangaçlık ve acelecilikle Onur'un yatağına yatıp üzerimi örttüm. Onur çatık kaşlarla birkaç saniye bana baktıktan sonra bana doğru eğildi.

"Uyu güzelim..." diye mırıldandı. Alnıma bir öpücük kondurup üzerimdeki örtüyü iyice üzerime çektikten sonra odanın ışığını kapattı. Bana son kez bakıp odadan çıktığında gözlerimi odanın camına çevirdim. Camdan dışarıdaki binaların ışıklarını izlemeye başladığımda içeriden seslerini duymaya başladım. Mert de gelmişti... Üçü birlikte oturma odasında oturmuş bensiz sohbet ediyorlardı. Onları öylece gözümde hayal etmeye çalıştım. Sadece üçü... eski günlerdeki gibi...

"Annesi Zeynep'i çok merak etmiş."

"Ne dedin?"

"Salladım bir şeyler... Beni neden aramıyor diyor..."

"Haklı. Sabah geleceğini söyleseydin."

"Söyledim, telefonunun bozulduğunu ve benim yanımda değil senin yanında olduğunu söyledim. Tabi böyle saçma sapan yalanlara inanacak bir kadın değil... Bir şeyler olduğunun farkında. Ama nasıl olsa yarın sabah Zeynep'ten öğrenirim diye sanırım çok da fazla üstüme gelmedi... Zeynep uyudu mu?"

"Uyumuştur... Çok yorgundu."

"Yorulmuştur tabi. Kızın başına gelmeyen kalmadı. Ama var ya abi... Zeynep'i orada o çamurların içinde dizlerinin üstünde gördüm ya... Yemin ederim canımdan can gitti." Mert'in cümlesiyle birlikte gözlerim dolarken Onur konuşmaya başladı,

"Ölsem bu kadar canım yanmazdı..." dedi titreyen sesiyle, "Beynimin hiç bu kadar hızlı çalıştığını hatırlamıyorum. O an kafamın içinden binlerce ihtimal geçti. Binlerce plan yapıp iptal ettim. Onu oradan nasıl alabilirim nasıl kurtarabilirim diye binlerce şey düşündüm birkaç saniyede..."

Onları nasıl bırakıp gidecektim? Onları nasıl birbirlerine bırakacaktım, nasıl yalnız bırakacaktım? Gözlerimden damla damla akan yaşlar Onur'un yastığıyla buluşurken burnumu çekip yatakta doğruldum. Başımı dizlerimin üzerine kapatıp kendimi kendi kollarımla sardım. Ender bana da onlara da zarar vermeyecekti, tamam. Ama Ender beni bırakmayacaktı da. Ender beni bırakmazken ben onların hayatında kalamazdım... Her şeyi göze alarak onların hayatında olmaya devam edemezdim.

"Eee abi, şimdi ciddi ciddi normal hayatlarımıza mı dönüyoruz! Ne yapıyoruz, ne yapmamız gerekiyor normal insanlar nasıl yaşıyordu?" dedi Burak keyifle.

"Dünyanın en geç üniversiteye başlayan insanları olarak önce bir üniversiteye başlamamız gerek sanırım..."

"Dördümüz..." dedi Onur kararlı sesiyle, "Aynı okulda, aynı sınıfta..."

"Tabi ki abi! Ayrılmak söz konusu bile değil. Ama ne okuyacağız, hangi bölümü okusak? Tıp mı okusak? Baya iç içeyiz tıbbi vakalarla baksana..." Burak'ın cümlesine kendime engel olamayıp gözyaşlarımın arasında güldüğümde Mert'in sesini duydum,

"Aynen abi böyle kafalarına göre dağıtıyorlar bölümleri. Gidiyorsun istediğin üniversiteye 'Ben tıp okumak istiyorum.' diyorsun. Hemen alıyorlar seni. 'Ooo Burak Bey hoş geldiniz, ne demek, hemen sizi tıp bölümüne alıyoruz buyurun!' diyorlar."

"Ne? Cidden mi?"

Burak'ın cümlesine dayanamayıp sessizce bir kahkaha attığımda içeriden şaşkın bir ses daha geldi.

"Zeynep mi güldü bana mı öyle geldi?" dedi Onur şok içinde.

"Hem ağlıyor hem gülüyor gibi bir ses geldi valla!"

Yataktan kalkıp burnumu çeke çeke odanın kapısını açıp odadan çıktığım an direkt yanlarında buldum kendimi. Bana şaşkın gözlerle bakıyorlardı. Gözyaşlarımı silerek burnumu çeke çeke Onur'un yanına oturduğumda yeni bir canlı türü keşfetmiş gibi beni inceliyorlardı.

"Eee sürekli bakacak mısınız bana böyle?"

"Sen az önce güldün mü?" diye sordu Onur endişeyle,

"Kendimi tutamadım. Ama birazdan yine ağlamaya başlarım, merak etmeyin. Sizin yanınızda olmak istedim..." diye mırıldandım gözlerimi odanın camına çevirerek.

"Sen o odada yatarken de bizim yanımızdasın." dedi Onur elimi alıp ellerinin arasında ısıtırken.

Sanki son saatlerimi geçiriyordum onlarla, ya da son günlerimi. Kendimi onlardan tam olarak nasıl uzaklaştıracaktım, bunu tam olarak nasıl yapabilirdim bilmiyordum ama bunu düşünmek sonrayı da bekleyebilirdi. Şu an dördümüz burada böylece otururken değil...

"Çok garip," dedi Burak bir anda, "Abi biz her bir arada olduğumuzda böyle deli gibi yağmur yağıyor... Aksinin olduğunu hiç görmedim."

Dördümüzün de gözleri cama döndü. Odanın loş ışığı yüzünden cama baktığımızda dışarıyı görmenin ötesinde kendimizin yansımasını görüyorduk. Uzunca bir süre sessizce camdaki yansımamıza baktık. Sonra derin bir nefes aldım. Gözlerimi Onur'a çevirip o güzel yüzünü izledim birkaç saniyeliğine... Ona baktığımı görüp bana döndüğünde göz göze geldik. Gözlerine içim eriyordu...

"O psikiyatrist..." diye mırıldandı, "O evde miydi?" Başımı salladım.

"Evet. Hep yanımdaydı. Seni aradığı o gece bize yardım etmek istedi aslında." Onur'un kaşlarının çatıldığını gördüm.

"Yarım etmek isteyen biri gibi konuşmuyordu. Daha çok şerefsizin teki gibi konuşuyordu." dedi anlık bir öfkeyle.

"Seni delirtmek için yapmış... Gelip beni bul diye..."

"Gelip seni bulmam için buna gerek yoktu. Ben her türlü gelip seni bulacaktım." Öfkesi gözlerinden okunuyordu.

"Biliyorum... Ama o bunu bilmiyordu. Oradayken bana yardımcı olmaya çalıştı. Anneni bana o gösterdi..." Yüzü bir anlığına yumuşayacağına daha çok öfke doldu.

"Yakın davrandı yani sana?"

"Evet... Yardımcı olmak istedi."

"O adam... Ender'in adamı." dedi dişlerinin arasından, "Lütfen bir daha sana yardımcı olmak istediğini söyleme."

"Biliyorum, onun adamı. Ama yine de... Bana yardım etmek istedi. Eğer o olmasaydı..." dediğimde Onur'un öfkesinin arttığını gördüm,

"O olmasaydı?" dedi öfkeyle, "Seni bulamaz mıydım? Bunu mu söyleyeceksin?"

"Şşş, ya saçmalamayın abi! Kıskançlık kavgası mı edeceksiniz!" Endişeyle Onur'un yüzüne baktım.

"Onur hayır! Ben öyle bir şey demek istemedim! Ben... sadece..."

"Tamam..." dedi sakinleşmeye çalışarak, "Duygularım ağır basıyor. Biraz daha bu konudan bahsedersek kırıcı konuşacağım. O yüzden lütfen konuyu değiştirin."

"Abi benim annem hamileymiş." Burak'tan çıkan cümleyle birlikte bir anda üçümüz de şok içinde Burak'a baktık.

"Ne yapıyorsun Burak?" dedi Onur anlam veremeyerek.

"Konuyu değiştirin dedi. Değiştiriyorum."

"Şaka filan mı bu? Sen ciddi misin?"

"Hayır abi, ciddiyim. Zeynep'i bulmak için o depoya giderken yolda annem mesaj attı bana. Bakın..." Burak telefonunun ekranını bize doğru tuttuğunda üçümüz de şok içinde eğilip ekrana baktık.

"Burak ben hamileyim oğlum, bir kardeşin olacak. Yarın eve gel."

"Bu ne abi! Senin nasıl kardeşin olabilir Allah aşkına!" Mert şaşkınlıkla bir kahkaha attığında Onur'un da gülmeye başladığını gördüm.

"Burak ben hamileyim oğlum ne demek ya! Habere bak, mesajla annemin hamile olduğunu öğreniyorum ve bu yaşta abi oluyorum! Buluşmalara bebekle gelirim sekiz ay sonra!"

Üçümüz de kahkahalarla güldüğümüz sırada Burak moral bozukluğuyla telefonunu sertçe masaya bıraktı.

"Bu yaşa gelmişler hala çocuk filan yapıyorlar böyle anne baba mı olur ya, yazıklar olsun onlara beni bu yaşta abi yaptıkları için. Tüm bu yaşadıklarımızın ortasında aldığım mesaja bak."

"Ya Burak saçmalama bu harika bir haber!" dedim gülmemi durdurmaya çalışarak.

"Zeyno yapma Allah aşkına! Baba olacak yaşta abi oluyorum harika haber."

"Ya ben hala annenin attığı mesajı aşamadım şu an!" dedi Onur kahkahalarının arasından, "O kadar olağan o kadar sıradan bir şeyden bahseder gibi bahsetmiş ki mesaja bak ya müthiş bir mesaj, sanat eseri gibi! Burak ben hamileyim oğlum, bir kardeşin olacak, eve gel. Muhteşem bir mesaj!"

"Size de yazıklar olsun şu halinize bakın gülmekten kendinizden geçtiniz."

"Ahahah!"

Gülmemizi durduramıyorduk! Biraz durdursak bir anda Burak'ın yüzüne bakıp tekrar gülüyorduk. Komik olan bir kardeşi olması değil bu haberin onu şu hale getirmiş olmasıydı!

"Burak yapma ama!" dedim sakinleşmeye çalışarak, "Bebekler çok güzeldir... Hayatına temiz, saf, masum, hiçbir kötülüğe eli değmemiş bir canlı girecek. Bundan daha güzel ne var? Ve sen onun hayatında en sevdiği insan olacaksın. Sen onun abisi olacaksın ya... Daha güzel bir şey olabilir mi?"

O an Burak'ın gözünden bir damla yaşın yere damladığını gördüm. Şok içinde yere eğilip Burak'ın yüzüne baktığımda elleriyle yüzünü kapattı.

"Yok artık! Ağlıyor musun!" Burnunu çekerek yüzünü açtı ve yüzümüze baktı. Üçümüz de korkuyla onu izliyorduk.

"Aslında sevinmedim de değil..."

"Sevineceksin tabi aslanım benim!" Mert Burak'ın omzuna kolunu attığında üçümüz de Burak'ın etrafına dizilmiştik.

"Yalnızca senin kardeşin olmuyor. Bizim de bir kardeşimiz daha olmuş olacak..." dedi Onur. O an o kadar duygulandım ki... Eğer hayatlarından çıkarsam Burak'ın bir kardeşi olduğunu bile göremeyecektim.

"Uzun zaman sonra ilk kez iyi bir haber aldık..." diye mırıldandım duygulu gözlerle, Onur'la göz göze geldik o an.

"Belki de artık bizim hayatlarımızda da iyi şeylerin olmaya başladığı döneme girmişizdir..."

"Belki de..."

Gece boyunca uzun uzun konuştuk. Daha doğrusu onlar konuştu, ben dinledim. Hayallerinden bahsettiler. Neler yapacağımızdan, nerelere gideceğimizden... Bir sürü gezi planı yaptılar gözlerimin önünde. Hayata dair o kadar çok şey kaçırmışız ki, o kadar geride kalmışız ki hepimiz hızla kaçırdıklarımıza yetişmek istiyorduk. Ben ise pek sesimi çıkarmadım. Koltukta uzandım, onları dinledim gece boyunca. Ne olacağını bilmeden sözler vermek, hayaller kurmak istemiyordum...

"Onur..." diye mırıldandım sabahın 7'sinde. Üçü de birer koltukta uyumuş kalmışlardı. En yorgunları olan ben ise gece boyunca onları izlemiştim...

"Bir şey mi oldu!" diye uyandı Onur endişeyle.

"Hayır... Hayır. Korkma... Ben uyuyamadım. Aklım annemde kaldı. Beni eve götürür müsün artık? Annemle konuşmam lazım. Onun da uyumayıp beklediğine eminim..."

Onur birkaç saniye uyku mahmurluğuyla evin içine baktı. Sonra burnunu çekerek yattığı koltuktan kalktı. Başını sallayıp ağır ağır birkaç adım atıp bana döndü.

"Tamam... Seni götüreyim, annenle konuş, iyice dinlen. Sonra dördümüz buluşuruz, olur mu? Hem biz de hastaneye gidip annemi göreceğiz." Bir anda gülümsemeye başladım.

"Anneni mi göreceksiniz?" dedim elimde olmadan dolan gözlerimle.

"Evet... Annemi göreceğiz."

"Çok garip Onur... Sen ciddi ciddi 'annem' diyorsun. Ve ciddi ciddi anneni görmeye gideceksin. O kadar mutluyum ki senin için..."

Birden alnını alnıma yaslayıp kollarıyla sardı beni. Derin bir nefes alıp yanaklarıma birer öpücük kondurdu. Bana uzun uzun sarıldı, boynumu bile öptü. Birbirimizin kokusuna doyamadığımız sırada beni istemeye istemeye kendinden ayırıp yüzüme baktı.

"Bu dünyada benden daha mutlu hiçbir insan olamaz şu an..."

"Hep böyle mutlu olacaksın. Değil mi? Artık üzülmek yok."

"Hep böyle mutlu olacağız..." diye düzeltti, "Hadi gel, gidelim..."

"Ben böyle mi geleceğim!" Bir an durdu, kaşlarını çatarak üstümdeki tshirtüne baktı ve gülmeye başladı.

"Bence çok yakışmış."

"Tamam böyle gidiyorum o zaman!" diyerek kapıya yöneldiğimde gülerek beni elimden tuttu.

"Gel... Sana bir şeyler bulalım." Beni odasına sokarken direkt dolabını açtı ve dolabının içine göz atmaya başladı.

"Şöyle yapalım... Tshirt altında kalsın, üstüne bu kazağımı git. Tshirt altından etekmiş gibi çıksın."

"Ooo," dedim, "Modadan baya anlıyoruz."

"Ne sandın..."

Onur'un bana uzattığı kahverengi kazağı giydiğim sırada o da beni izliyordu. Saçlarımı kazağın altından çıkarıp omuzlarımın gerisine attığımda bana hayranlıkla bakıyordu.

"Savaştan çıksan da güzel olacaksın, değil mi?"

"Güzel olduğumu düşünmüyorum."

"Ben düşünüyorum. Tüm dünya gibi..." Ona gülümsediğim sırada kapıyı açıp odadan dışarı çıktım. Peşimden gelirken elimden tuttu, beni elimden tutup evden çıkarırken yine aynı çekingenliğin içindeydim. Çünkü onların yanında kalmamın onlara ne kadar zarar vereceğini biliyordum, ama onlardan vazgeçmek de bu kadar kolay değildi işte... Arabaya bindiğimizde Onur hemen radyoyu açtı. Yağmur hafiflemişti, fakat hala dinmemişti.

"Üşümüyorsun, değil mi?"

"Hayır, iyiyim."

"İstersen seni eve bırakmadan bir şeyler yiyelim."

"Yok, sen Burak'larla yersin. Ben eve ne kadar erken gidersem o kadar iyi..."

"Tamam güzelim, sen bilirsin."

Radyoda çalan müzik yağmur sesiyle karışırken aklımda annemlere ne söyleyebileceğimi düşünüp duruyordum. Bu onları gerçek annem babam olmadıklarını öğrendikten sonra ilk görüşüm olacaktı. Bunu öğrenmiş olmam kalbimde bir şeyleri değiştirmişti... Artık onlara çok daha büyük bir sevgi ve saygı duyuyordum.

"Annenlere söyleyecek misin?"

"Ha?" dedim bir anda dalgınlıkla dediğini anlamayarak.

"Annenlere gerçeği öğrendiğini söyleyecek misin?" Başımı salladım.

"Söyleyeceğim... Bunu bildiğimi bilmeleri içlerini rahatlatır."

"Peki Ender'in gerçek baban olduğunu söyleyecek misin?" Gözlerim uzaklara daldıktan birkaç saniye sonra başımı bir sağa bir sola salladım.

"Hayır... Sanmıyorum... Söylemem gerektiğini düşünmüyorum..."

"Eğer o adam sana ulaşırsa hemen beni arıyorsun. Tamam mı? Bensiz o adamla tek kelime bile konuşmayacaksın Zeynep." Başımı salladım.

"Onun benim hayatımda hiçbir yeri yok, onunla sen varken de konuşmam... Merak etme."

Arabanın içinde oluşan sessizlikle Onur radyonun sesini açtı. O an çok güzel bir melodi geldi kulaklarımıza. Çok güzel bir piyano melodisi ve sanki büyülü gibi birkaç söz...

"Ayakta kaldın ve yanıyorsun." diyordu şarkı.

"Kapı açık, biliyorsun." diyordu ve devam ediyordu.

"Tereddütlerin karanlıkta parlıyor.
Gitsen yine iyi, kaçıyorsun...
Görmüyordum, kaç yara aldık.
Parça parça olmuş her yanımız.
Bilmiyordum, kimleri acıttık.
Buradayız ya, banane...
Kalsana bu gece."

"Şarkıyı sanki bizim için yapmışlar." diye mırıldandı Onur, "Sözlerine bak."

"Aynısını düşünüyordum..."

"Bizim şarkımız olsun mu? Dördümüzün. Mahşerin dört atlısının şarkısı..." Buruk bir gülümseme yerleşti yüzüme.

"Olsun..." diye mırıldandım.

Araba evin önünde durduğunda Onur yüzüme bakıyordu, ben ise kucağımda birleştirdiğim ellerime bakıyordum. Boğazımı temizleyerek başımı kaldırdım, Onur'un yüzüne tereddütle baktım.

"Tereddütlerin karanlıkta parlıyor." dedi gülerek, "Aynı şarkıda dediği gibi."

"Çok mu belli oluyor duygularım?" Başını salladı.

"Her şeyin gözler önünde Zeynep. Buram buram korkuyorsun, buram buram ikilemdesin, kafan karışık, tereddütlerin gözlerinden parlıyor... Ben seni tanıyorum, görmediğimi sandığın her şeyini görüyorum..." Gözlerimi kapatıp birkaç saniyeliğine sakinleşmeye çalıştım. Kalbim stresten pır pır atıyordu.

"Bunları görüyor olmana rağmen ses çıkarmadığın için teşekkür ederim... Şimdi gitmem lazım. Akşam konuşuruz, olur mu?"

"Olur... Ama bana söz ver, akşam güzel şeyler konuşacağız. Tamam mı?" Arabanın kapısını açtım, inmeden önce yüzüne buruk bir gülümsemeyle baktım ve başımı salladım.

"Tamam... Görüşürüz."

Arabadan atlayıp evime doğru yürürken Onur'un yüzünü tahmin edebiliyordum. Kalakalmıştı. Yüzümdeki tereddütü, sesimdeki burukluğu duyuyor ve görüyordu. Görmese duymasa da hissediyordu. Bir karar verme aşamasında olduğumu da biliyordu. Ama ben her şeyi bizim iyiliğimiz için yapacaktım... Sadece ve sadece bunun için.

"Anne..." Eve girdiğim anda annemi pijamalarıyla karamsar bir şekilde oturma odasında otururken gördüm. Sesimi duyduğu anda korkuyla kapıya baktı. Yüzünü gördüğüm an içimin gittiğini hissettim. Yüzü kızarmıştı, gözleri kan çanağına dönmüştü ağlamaktan...

"Zeynep!" Koltuktan telaşla kalkıp koşar adım yanıma geldiğinde birbirimize sıkıca sarıldık.

"Zeynep neredesin sen! Neredesin!" Bir yandan ağlıyor bir yandan hesap soruyordu. Gözlerimden akan yaşları engelleyemiyordum.

"Buradayım anne..." dedim titreyen sesimle, "Artık hep yanınızdayım..."

"Kızım neredeydin Allah aşkına söyle! Delirdim burada! Babana telefonda ne yalanlar söyleyeceğimi bilemedim, telefonunu yüzlerce kez aradım!" O an gözümün önünde denize düşen telefonum geldi.

"Anne..." diye mırıldandım gözlerinin içine bakarak, "Ben her şeyi öğrendim..." Annem gözyaşlarının arasında donakaldı. Kaşlarını korkuyla kaldırarak yüzüme baktı.

"Neyi öğrendin?" dedi korku içinde.

"Beni evlatlık aldığınızı..." O an annemin yüzünü hayatımda ilk kez öyle gördüm. Öyle korku dolu, öyle üzgün, öyle hayal kırıklığına uğramış...

"Zeynep... S-sen... bunu... nereden..."

"Bir şekilde öğrendim..."

"Zeynep... Eğer gerçek anne babanı bulduysan... Ben seni asla bırakmam, söyle onlara! Asla! Sen benim kızımsın!" Annem korkuyla ağlayıp ufak çaplı bir kriz geçirirken kollarımla kollarını tutmaya çalıştım.

"Anne! Anne beni dinle! Anne!" Sesimi yükseltmek zorunda kaldığım an susup ağlayarak yalvarırcasına yüzüme bakarken derin bir nefes aldım.

"Asıl ben sizi bırakmam!" dedim, "Benim başka bir annem başka bir babam yok. Sadece siz varsınız. Tamam mı, sadece siz..."

"Zeynep..." Annem hıçkıra hıçkıra ağlayarak bana sarıldığında kendimi tutamadım. Hıçkırıklarımız birbirine karışırken ona son bir cümle kurdum. İçim acıya acıya, söylemek zorunda olduğum son bir cümle,

"Anne ne olursun gidelim buradan... Ben çok yoruldum... Tüm bunları kaldıramıyorum artık... Ne olursun gidelim..."

Kararım buydu. Hayatımı mahveden bu şehirde daha fazla duramazdım ve sevdiğim insanların hayatlarının da daha fazla mahvolmasına izin veremezdim. Şarkının dediği gibi, kaçıyordum...

Kendimi değil, sevdiklerimi kurtarmak için.

---

Tekrar selammm :')

Geçen bölüme gelen binlerce yorumunuz için sonsuz teşekkür ederim^^

Bu bölümü yazarken inanılmaz duygulandım, artık onlar benim çocuklarım gibi... Yaşadıkları her şey beni çok etkiliyor. Mutlu olsunlar istiyorum... Ama mutlu olmaları bu kadar kolay değil :') Hep dediğim gibi, her şey yavaş yavaş, her şey ilmek ilmek olacak...

Peki sizce Zeynep İstanbul'dan gitme isteği konusunda haklı mı? Belki çoğunuz yanlış bir karar olduğunu düşünecek, ama kendinizi onun yerine koyun... Siz olsanız ne yapardınız? Babanız aşık olduğunuz insana düşman, sizin onunla olmanıza izin verir mi? Onun yanında kalmak onun hayatını mahvetmek değil de ne... Üstelik Onur annesini bulmuşken...

ŞİMDİ, SİZDEN ÇOK AMA ÇOK ÖNEMLİ BİR ŞEY İSTEYECEĞİM^^

Benim için de sizin için de çok önemli olacak bir yere içlerinizden bazılarının yorumlarını kullanarak bir "yorumlarınızı ölümsüzleştirme projesi" düşünüyorum. 

İlerleyen günlerde ayrıntılarını açıklayacağım. Bu satırın altına "KARANTİNA SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR, SİZİN HAYATINIZDA YERİ NE" konulu yorumlarınızı yazarsanız içlerinden 100 tanesini rastgele şansınıza seçip kullanacağım, sonucunda oluşacak şeye çok sevineceğinize eminim :') TAM BU SATIRIN ALTINA BEKLİYORUM^^


---

Son olarak, geçtiğimiz bölümlerde Zeynep ve Ender'in bir sahnesi vardı. Arabada konuşuyorlardı, Zeynep ona seni öldüren ben olacağım demişti. Ruhen onu öldüren Zeynep oldu... Dediğini yaptı. O sahneyi youtube'ta şu şekilde yayınlamıştım, arkada o an radyoda dinledikleri şarkıyla...

İzleyip, likelayıp yorum yaparsanız çok mutlu olurum^^

SİZİ SEVİYORUM! GÖRÜŞMEK ÜZERE!


Instagram : beyzalkoc

Continue Reading

You'll Also Like

149K 6.5K 24
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...
6M 194K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
885K 29.4K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.6M 59.5K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...