TELEFERİK

By HaKuGu

1.7M 75.6K 13.8K

Hayal ve Selim tek kişilik ücret ödedikleri teleferikte mahsur kaldıklarında planları alt üst olur. Kurtarma... More

İthaf 🚠
1❄️ "Mutlu hayaller"
2❄️ "Kader ortağı"
3❄️ "Tek kişilik dünya"
4❄️ "Rugan ayakkabılar"
5❄️ "Kar kristalleri"
6❄️ "Zengin oyunları"
7❄️ "İsveç kütüphanesi"
8❄️ "Kara leke"
9❄️ "Ankara'nın laneti"
10❄️ "Domates salçası"
11❄️ "Teneke evdeki horultu"
12❄️ "Nil timsahı"
13❄️ "Geri alınan dualar"
14❄️ "Çekik gözlü"
15❄️ "Ballı sakız"
16❄️ "Kırmızı başlıklı kurtlar"
17❄️ "Gerçek aşk"
18❄️ "Fakir hayaller"
19❄️ "Gün doğumu"
20❄️ "Şirin baba ve Hobbit köyü"
21❄️ "Kırmızı güller ve sarı hayaller"
22❄️ "Milli hayal kırıklıkları"
23❄️ "Tek hayalim sensin benim"
24❄️ "Eskimo"
25❄️ "Evlilik teklifi"
26❄️ "Bukalemun dansı"
27❄️ "Göbek deliğindeki melankoli"
28❄️ "Kuş babası"
29❄️ "Ben seni, seni"
30❄️ "Kalbim kilitli bir kutu"
31❄️ "Elli liram"
32❄️ "Müşteri hizmetleri"
33❄️ "Bunca zaman"
34❄️ "Ankara mühendisleri"
35❄️ "Mide bulantısı"
36❄️ "Lahmacun"
37❄️ "Yara izi"
38❄️ "Gözüm üzerinde"
39❄️ "Uzaktaki güneş"
40❄️ "Veda gülücüğü"
41❄️ "Hayali arkadaş"
42❄️ "Sevgili günlük"
43❄️ "Farklı dünyalar"
44❄️ "Ayyıldız holding"
45❄️ "Unutulmayan çiçek"
46❄️ "Zâde Hanım"
47❄️ "Mezarlıktaki evim"
48❄️ "Bir ömür boyu"
49❄️ "Bay lahmacun"
50❄️ "İlk kar yağdığında"
51❄️ "Çıra gibi yananlar"
52❄️ "Çakma Koreli"
53❄️ "Karanlık gecenin yakamozu"
54❄️ "Biz birlikte olduğumuzda"
55❄️ "Arka cepteki anahtar"
56❄️ "Sarımsak günlükleri"
57❄️ "4. Selim"
58❄️ "Korku tüneli"
59❄️ "Düğün günü"
60❄️ "Deveran"
61❄ "Kötü hikaye"
62❄️ "Bufalo bacağı"
63❄️ "Nezaket kırılmaları"
64❄️ "Evlilik yüzüğü"
65❄️ "Bir iyilik yap"
66❄️ "Ölüme bile"
67❄️ "Ayşe ile Hakkı"
68❄️ "El arabası"
69❄️ "Cami avlusu"
70❄️ "Kul sıkışmayınca"
72❄️ "Ambulansın numarası"
73❄️ "Beyaz takkeli"
74❄️ "Pudra şeysi"
75❄️ "Hayırlı Cumalar"
76❄️ "Yumurtlayan horoz"
77❄️ "Romantik salyangoz"
78❄️ "Geçip giden zamanlar"
79❄️ "Düzenli yazıtlar"
80❄️ "Zemheri yılları"
81❄️ "Filtrelenen hayaller"
82❄️ "İş başa düştü"
83❄️ "Düğün günü 2"
84❄️ "Gökyüzünden inen melek"
85❄️ "Lahmacun krallığı"
FİNAL❄️ "Sar başa kaptan"

71❄️ "Bekarlığa veda"

6.9K 460 119
By HaKuGu


"Selim kapıya baksana!"

"Tamam!"

Güzel bir pazar günü ben kahvaltıdan geriye kalanları toplarken, kapı çalmıştı dostlarım. Gelen kim olabilir ki?

"Selam enişte, hadi hazırlanın gidiyoruz," dedi Mine hevesle.

Mutfağın kapısından başımı eğerek baktığımda sabunlu ellerimi önlüğüme sildim.

"Nereye Mine?"

"Tabii ki bekalığa veda kampına," dedi Doğukan sırtında ağır bir yükle karşımıza çıkarak.

Omuzları çökmüş, gözleri yorgunluktan yarıya kadar açık duruyordu. Mine'nin zorlaması ile katıldığı belliydi. En sona gelen Demir elindeki yiyecek poşetlerini bırakırken seslendi "Hayal, yiyecekler tamam ama bir çadırımız eksik. Eğer onu bulabilirseniz tamamdır," dedi.

Selim bir paçası yukarı kalkmış pijamasını düzeltirken, birbirine giren sarı saçlarını karıştırdı. Kahvaltı yapmamıza rağmen hâlâ tam olarak ayılamamıştı.

"Nerden çıktı bu kamp? Bi pazar günüm var zaten." Selim'in itirazı kimse tarafından kabul görmemişti. Ona izin versen tüm sene boyunca evde kalabilirdi. Mine umursamazca omuzlarını silkeleyerek içeri girdi ve kalan bulaşıkları makinaya yerleştirerek, buz dolabına yöneldi.

"Aklına gelen tüm yiyeceklerden az da olsa al Hayal. O dağ başında aşerirsen çok zor olur."

Selim Mine'yi tasdikelercesine başını salladığında Doğukan "Hadi Selim abi ya daha pijamaların üstünde. Git kampa uygun bir şeyler giy de gel," dedi. Selim tamam anlamında başını sallarken, yatak odasına yönelmişti bile.

Onbeş dakika içinde hem ben hem Selim hazır bir şekilde önlerinde dikiliyorduk.

Mine "Hadi bakalım, gidiyoruz yehuuu!" diye bağırdı. Selim somurtsa da ben gülümsedim. Böyle bir değişikliğe benim de çok ihtiyacım vardı.

Dağ arabasının ön tarafına Demir, yanına Mine, yanına da ben binmiştim. Selim garip bakışları ile arabanın arkasına binmişti Doğukan'la birlikte.

"Ben eşimin yanına binseydim yav. Ya da o benim yanıma gelse," diye seslendi Selim arkadan.

Mine "Olmaz!" diye seslendi.
"Adı üstünde bekarlığa veda kampı. Evliler de yan yana duramaz."

"İyi de bacım, bekarlığa sen veda ediyorsun. Biz edeli çok oldu, gönder yav karımı yanıma."

Doğukan kahkaha atarak Selim'in omzuna vurduğunda "Az sabret be kamp yerine varınca senin olur," dedi.

Kaşlarını çatan Selim homurdanarak kollarını önüne bağladı. Lacivert kamp eşofmanının kollarının ve pantolonunun kenarlarında turuncu çizgiler geçiyordu. Sarı bir bot giyerek tamamlamıştı kombinini. İlk kez bir de bere takmıştı saçlarına. Açık gri beresi sarı saçlarının bir kısmını örtse de yüzüne yaramaz bir çocuğu andıran bir tatlılık bırakmıştı.

Mine fısıltı ile "Seninki fena kızıyor he," dedi.

Çaktırmadan dikiz aynasından baktım gerçekten de huysuz huysuz oturuyordu. Doğukan bir şey söyleyeceği zaman yumruğunu gösteriyor onu susturuyordu. Bu dağ adamı ile kim anlaşabilir ki zaten dostlarım? Hayır şu an memleketine gidiyoruz onu da beğenmiyor yani.

Bir saatlik yolculuğun sonunda nihayet gelmiştik kamp yerine. Çadırlar kurulmaya başlanınca evdeki çadırı almayı unuttuğumuz geldi aklıma. Hay böyle işin!

"Mine ya, ben çadırı unutmuşum sanırım."

"Yapacak bir şey yok o zaman erkekler ve kızlar olarak ayrılacağız," dedi Doğukan çadırın çivilerini çakarken.

"Ama hayır ya, evliler ve bekarlar olarak ayrılalım. Daha mantıklı olur," dedi Selim.

"Selim abi, beni iki erkekle bir çadıra mı göndereceksin?" diye sordu Mine kaşlarını kaldırarak.
Bunu daha önce hiç düşünmemiş gibi omuzları çöken Selim hüzünlenmişti. Gerçekten de başka çare yoktu. Mine erkeklerle birlikte yatamazdı.

Dudaklarının sinirle titremesine bakılacak olursa Selim, afili bir küfür etmişti ama çadır yapımında Doğukan'a yardım etmeyi de bırakmamıştı. Yapacak bir şey yoktu bu gece ayrı kalacaktık artık.

❄️

Saatler sonra yemeğimizi yiyip kamp ateşinin etrafında geçen tadını çıkardığımız anlarda bir oyun oynamaya başlamıştık dostlarım. Doğukan'ın çevirdiği şişe Selim'in önünde durduğunda oyun başlamış oldu.

"Evet," dedi Doğukan.
"doğruluk mu cesaretlik mi?"

Dizlerini karına çekerek beresini düzelten Selim "Doğruluk," dedi.

"Peki. Hayatta en mutlu olduğun an?"

Selim soru ile afalladı. Bir cevabı vardı ama söylemek istemiyor gibiydi.

"Ceza olarak ne yapmam gerekiyor?" diye sordu Selim aniden.

Herkes şaşkınlıkla Selim'e baktığında çarpık bir gülüş yerleştirdiği yüzü ile gülümseyen Doğukan "Ne o, çok mu utanç verici? Neden söyleyemiyorsunuz bay CEO?" diye sordu.

"Kısa kes de ne yapmam gerektiğini söyle," dedi Selim. Siniri geçmek bilmiyordu. Eşofmanının fermuarını ağzına kadar çekmiş iyice gerilmişti.

"Beni öpeceksin," dedi Doğukan gülümseyerek.

"Oha lan! Evli barklı adamım ben, niye seni öpeyim? Hadi iyi hal indirimi uygula da Hayal'i öpeyim," dedi ve bana doğru yürümeye başlamıştı ki Mine bağırdı.

"Hayır Selim abi ya, Hayal de Hayal. Ne kıymetli karın varmış he. Oyunun kurallarına uy ve lütfen ya Doğukan'ı öp ya da en mutlu olduğun anı söyle."

Mine'ye ters ters bakan Selim, yolunu benden çevirerek Doğukan'a yöneldi ve "Ulan bu kamp bitsin gösteririm lan ben sana öpücüğü!" dedi ve sanki iğrenç bir şey yapıyormuş gibi yüzünü buruşturarak kapattığı gözleri ile Doğukan'ın yanağına bir öpücük yerleştirdi. Herkes kahkahaya boğulmuşken, Selim dudaklarını sinirle titreterek yerine oturdu.

Şişe bir kere daha çevrildi.

"Oha Oha yine Selim çıktı!" diye bağırdı Demir. Oturduğu yerden hızla şişeye bakan Selim bıkkınlıkla nefes verdi.

"Hay böyle işin içine! He söyle ne söyleyeceksen çabuk."

"Doğruluk mu cesaretlik mi abi?"

"Doğruluk," dedi Selim kaşlarını çatarak.

"Hayatında tüm duygularının alt üst olduğu günü söyle bakalım."

Elindeki çubuğu kırarak ayağa kalkan Selim "Sen de mi öpücük istiyorsun?" diye sordu.

Herkes kahkaha attığında Demir "Abi söyle gitsin işte ya," deyince Selim Demir'in yanağına da bir öpücük kondurdu.

"Allah kahretmesin beni lan!"

Selim yeniden yerine oturduğunda dudaklarını koluna siliyordu.

Şişe bir kere daha çevrilince herkes korku dolu gözlerle Selim'e baktı. Şişe yine Selim'e çıkmıştı. O ise gayet sakindi.

"Endişelenmeyin. Ben alışkınım böyle Allah'ın cezası biri olmaya. Sor Mine sor, sen de sor. Ama önce benim bir şartım var onu söyleyeyim," dedi.

Aradan birkaç saat geçince herkes uyku için çadırlara geçtiğinde, Selim ve ben aynı çadıra geçmiştik. Mine tek başına bir çadırda, Demir ve Doğukan dışarıda kalacaktı. Selim Mine'nin sorduğu soruya cesaretlik olarak cevap vermiş ve ağaçlardan birine çıkarak şempanze taklidi yapmıştı. İstediği şart da benimle birlikte çadırda uyumaktı. Şimdi burnunu saçlarıma gömmüş, bir bacağını üstüme atmış bir şekilde huzurla yatıyordu.

Allah'ım ben bu çocuğu hak edecek ne yapmış olabilirim ki? Tam olarak hangi iyiliğim karşılığında bu gelmiş olabilir bana?

Gözlerim çenesine denk geliyordu. Yeniden çıkmaya başlayan sarı sakallarını izlerken, birden indirdi yüzünü yüzüme doğru.

Gözlerimiz aynı hizaya gelince fısıldadı.

"En mutlu olduğum gün, seni öptüğüm gündü. Hayatımı alt üst edecek gün ise senin narkozlu bedenini kollarım arasına aldığım gündü. Tüm zerrelerimde hissettiğim kişi sadece senken seni nasıl anlatırım başkalarına? Gizli kalmalısın, sadece bana özel olmalısın, benim olduğun için, bana ait olduğun için. Anlıyor musun?"

Cevap vermeden sadece yutkundum dostlar. O ise cevabımı beklemeden daha çok sarıldı bana. Yüzüm boğaz girintisine girdiğinde derin bir nefes aldım ve fısıldadım.

"Oh, yaşıyorum Allah'ım."

Güldü sanırım. Ya da ona yakın bir ses çıkardı. Her şekilde sen, aşkın en güzel halisin Selim.

❄️

Birkaç saat uyuduktan sonra Selim'le aynı anda uyanmıştık dostlarım. Gecenin bir yarısı yıldızları görebileceğimiz bir yerde uzandığımızda ılık bir rüzgar esiyordu.

"Hani bir ara Kore'ye gidip Kim Hyun Joong'u görecektin ya? Görüşüp ne yapacaktın?" diye sordum. Başını hafifçe bana çevirdi. Böyle bir soruyu beklemediği için olabildiğine şaşırmış görünüyordu.

"Sen nerden biliyorsun bunu?"

Başımı gökyüzüne çevirip yıldızlara bakarak "Daha birçok şeyi biliyorum," dedim. Başımın altındaki eli ile yanağımı sıktı.

"Çabuk söyle, kim söyledi?"

Güldüm.

"Melis abla. Haberin yokken bayağı iş birliği yaptık onunla. Ne yapalım buna mecbur kalmıştım."

"Bak sen şuna! Dur sen, ben ondan hesap sormaz mıyım?" deyip telefonunu çıkarıyordu ki "Sessiz ol," dedim. "Demir ve Doğukan'ı uyandırırsan çadırımıza geçmek isterler. Muhteşem gecenin tadını çıkarmak yarıda kalır."

"Doğru söylüyorsun." Beni tasdiklercesine başını salladıktan sonra telefonunu yeniden cebine koydu. "Başka ne söyledi Melis ablam?" diye sordu diğer kolunu kendi başının altına koyarak. Daha bir keyiflenmişti sanki.

"Önce sorumu cevapla," dedim. "Ne yapacaktın?"

Derin bir nefes aldı.

"Ne yapacağım, bakacaktım işte. O çekik gözlerle beni görebiliyor mu diye."

Karnına hafifçe vurdum.

"Ah!"

"Kim Hyun Joong'a laf söyleme!"

Yüzünü aniden bana çevirerek kaşlarını çattı.

"Nesini seviyorsun bu adamın hiç anlamış değilim. Hayır bana bile laf söylettirmiyorsun yani. Bana bana kocana."

Alt dudağımı çıkararak omuzlarımı silkeledim.

"Bir sebebi yok sadece kalbim onu seçti."

"Oha Oha! Lan aynı sözü bana yazdığın aşk itirafında da söylemiştin. Durduk yere elimi kana bulaştırma şimdi benim. Üşenmem, giderim te Kore'ye."

Kıkırdayarak güldüm ama o gülmedi.

"Hiç gülme valla," dedi elini olumsuz anlamda kaldırarak.
"Zaten yarım kalmış bir diyalogumuz var seninle."

"Yarım kalmış mı?" diye sordum gözlerimi ona çevirerek. "Neymiş yarım kalmış diyalog?"

"Cevapla bakayım. Şu derede ben ve Kim Hyun Joong düşse önce kimi kurtarırsın?" diye sordu önümüzdeki dereyi göstererek.

"Seni," dedim hiç beklemeden.

"Niye? Çünkü Kim Hyun Joong yüzme biliyor değil mi?" diye sordu başımın altındaki kolunu hızla çekerek. Yere çarpan kafam azıcık acımıştı ama Selim sinirden köpürüyordu. Başımı tutarak ben de oturdum onun gibi.

"Hayır ondan değil ya," dedim bir anda siniri geçti, sevinçle bana yaklaştı.

"Gerçekten mi kız?"

"Çünkü Kim Hyun Joong bu küçük suya düşmez," dedim, suyu ayak bileğini bile geçmeyecek kadar az olan dereyi göstererek.

Bir gözlerini devirdi, bir burnundan soludu ki sormayın dostlar. Sanarsınız ki liseli aşıklar gibi birbirimize trip atıyoruz. Ulan evliyiz lan biz, kendine gel aile babası!

Başındaki bereyi çıkararak olmayan tozunu silkeledi sonra da "Son kez soruyorum bak," dedi bana yaklaşarak. "O mu ben mi?"

Açık kahve kaşları çatılmış, sarı saçlarına düşen muhteşem gecenin karanlığı saçlarının hafif rengini koyulaştırmıştı. Başının üstüne yıldızların gölgesi düşmüş gibi dağılmıştı o sarı saçlar. Ay ışığının gösterdiği kadarıyla parlıyordu keskin çenesi. Eşofmanın fermuarını boğazına kadar çekmiş, sanırsın Himalayalar'daydık.

Yaklaşarak alnına bir öpücük kondurdum.

"Bu, dondurma kutusundan çıkan sarmalar için."

Şaşkınlıkla bakan gözlerine aldırmadan bir de sağ yanağını öptüm.

"Bu, izlediğin tüm Kore dizileri için."

Titremişti. Sonra gülümsedi. Bir de sol yanağını öptüm.

"Ve bu, Türk Telekom için."

Alt dudağını ıslattı yavaşça, yine heyecanlanıyordu sanırım.
Eğilip bir de dudaklarını öptüm. Uzunca, uzun süre. İçimdeki tüm hasret sönene, kalbimin en derinindeki aşk koru yeniden alevlenene kadar.

"Bu da sonuna kadar Kim Hyun Joong'a tercih edeceğim kocam, Selim Ayyıldız için."

❄️

Ne kadar çabalasak da diğerleri de uyanmıştı dostlarım. Ve biz bir kere daha kamp ateşinin etrafında toplanmıştık.

"Evlilik teklifi olarak aklında bir hayalin var mı?" diye sordu Doğukan.

Dizlerini karnına çekerek derin bir nefes alan Mine "Bilmem, öyle şaşalı bir şey istemiyorum. Sıradan bir evlilik teklifi yapması yeterli," dedi.

Mine böyle söyleyince Selim ateşi karıştırmayı bırakıp bana baktı. Herhalde evlilik teklifi için sıçana döndüğü gün gelmişti aklına.

Güldüm. O da güldü.

Ateşin etrafa yaydığı kızıllık sarı saçlarını turuncuya çaldrırken, beresini çıkarıp cebine koydu.

"E Selim abi, sizin oğlanın adı ne olacak yav?" diye sordu Doğukan bu sefer.

Selim yerine otururken elindeki çubuğu sertçe toprağa dikti.

"Oğlan mı? Kim demiş oğlum olacak diye lan?"

"Ya ne olacak?" diye sordu Demir.

"Şimdiden biliyor musunuz? Cinsiyeti öyle hemen belli oluyor muymuş?" diye sordu Mine de.

Eşofmanının fermuarını boğazından indiren Selim bağdaş kurarken "Bilmiyorum ama hissediyorum. İlk önce kızım olacak. Adısı da...adısı da..." dedi bana baktı. "Hayal! Biz bizim kıza isim bulmadık. İsimsiz mi doğacak bizim evladımız? Ya ismi yok diye bize vermezlerse onu. Ya isimsiz diye cami avlusuna bırakırlarsa?"

Herkes garip bir şekilde Selim'e bakarken, ben güldüm.

"Saçmalama Selim ya. Hastanede benim çocuğum olduğu belli olacak. Niye durduk yere cami avlusuna bıraksınlar?"

"Ama bence Selim abi haklı," dedi Mine. "Olabilir yani mantıklı. Benim aklıma yattı."

"Mine sen bari katılma şuna ya! Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz," dedim gülmeye devam ederken.

"Hak verdin değil mi Mine bacı? İlk önce nereye gitmem lazım benim?" diye sordu Selim ayağa kalkarak. "Çabucak bi işim koyalım ve kızın bizim olduğunu kanıtlayalım."

"Demir elindeki çubuğu yere atarak "Durun ya önce bi cami imamı ile görüşelim, almasın çocuğu," dedi. "Sonuçta bizim haberimiz olmadan da yapılabilir bu iş. İmamın haberi olsun içimiz rahat etsin."

O ara Doğukan telefonu çıkarıp "Tanıdığım bir polis memuru var ben de ona söyleyeyim. Bize yardımcı olur," dedi.

"Can yoldaşlarım benim, sizi çok seviyorum!" diye bağırdı Selim.

Mine de ayağa kalkıp "Durun durun, ben de işin ucundan tutayım. Özel doktorum DNA testi ile alakalı bir şey söylemişti bana geçenlerde. Ona bir sorayım bakalım çocuğun bize ait olduğunu nasıl anlıyoruz," dedi.

"He o zaman ben şey yapayım ya," dedi Selim de telaşla sağa sola bakarak. "saçımı mı keseyim, yoksa idrar şeysi mi yapalım?"

"Çiş çiş!" diye bağırdı Doğukan.
"En sağlıklı çiş olur Selim abi. Sen git bir çiş örneği getir bize."

"Tamam," dedi Selim etrafında dönüp bir şey ararken.

"Ne arıyorsun abi?" diye sordu Demir.

"Lan çişimi nereye koyacağım? Bi kap verin ulen!"

"Ah doğru!" dedi Mine.

"Çabuk olun lan! Bir çiş kapı bulun, çabuk. Kız elden gidiyor!"

Mine, Doğukan ve Demir etrafta çiş kapı ararken, başımı dizlerimin arasına aldım. Allah'ım neden ben? Neden? Hayır hepsi de okumuş etmiş aklı başında insanlar. Hepsini de çok seviyorum ama neden? Neden yani?

Continue Reading

You'll Also Like

18.2K 2.4K 46
Havuzun rengi kan kırmızısı. Havuzun içinde bir kadın. Havuzun içinde ölmek üzere olan bir kadın. ✨ 0538*: Hayatta kalmam için bir şey bul veya ya...
293K 30.8K 36
"Nasıl yani? Sen şimdi Hwang Hyunjin'in kızı mısın?"
2.5M 165K 50
Defne: En azından rüyalarımda sevsen beni?
506K 23.9K 51
Burak: Ne istiyorsun? 055*: Bu kadar kaba olma ya. 055*: Alt tarafı bir soru soracaktım. Burak: O zaman sor, ders çalışmam lazım. 055*: Alıkoyduysam...