64❄️ "Evlilik yüzüğü"

6.9K 537 17
                                    



"Grip gibi basit bir hastalık olsa bile dikkat etmelisin kendine."

"Annen haklı Selim," dedi babası.
"Artık kendinizden ziyade, düşünmeniz gereken bebeğiniz var."

Selim'in babası bebekten bahsedince Selim elinden çatalını düşürdü. Ailesine Selim'in ağır grip geçirdiğini söylemiştik ve şimdi...

"Utandırma çocukları sen de," dedi annesi. "Kaç yaşında insanlar, ne yapmaları gerektiğini biliyorlardır."

Gözlerim Selim'in üzerindeydi. Sabahtan beri önündeki brokoli parçası ile oynuyordu. Hastaneden çıkışımızdan sonra iki gün geçmişti ki Zade Hanım biraz bizimle birlikte kalın diye teklif edince, reddetmeyip onların evine gelmiştik ancak hiçbir şeyden haberleri yoktu. Bu biraz iyi bir durumdu fakat Selim'in moralini fena halde bozuyordu.

"Ben doydum," dedi Selim yerinden yavaşça kalkarak. Üzerindeki gül kurusu sweatshirtünü düzelterek salondan çıktı. Adımları yavaş ve isteksizdi. Morali çok bozuktu. Onun hissiyatı direkt bana geçiyordu.
Yemeye devam edemeyeceğimi düşününce ben de ayağa kalktım. Selim'in yanına gideceğimi söylesem bir şeylerden şüphelenebilirlerdi. Bu yüzden lavabo için izin aldım.
Selim evden dışarı çıkmış havuzun etrafında geziyordu. Ellerini lacivert eşofmanının ön ceplerine koymuş, etrafı izleye izleye yürüyordu. Sarı saçları esen rüzgar ile birbirine girse de düzgün görünüyorlardı. Ters taraftan yürüyerek karşısına çıktım.
Beni görünce biraz irkildi. Hemen sonrasında ise tatlıca gülümsedi.

"Anlaşma yaptığımızı sanıyordum," dedim gülümseyerek.

Omuzlarını silkeledi "Kuralların içinde üzülmemek yoktu," dedi.

"Madem bu kadar çok istiyorsun, sarı saçlı prensesin ben olurum o zaman," dedim gülümseyerek. "Saçımı sarıya boyattım mı bitti bu iş. Hem zaten bir prensesim," dedim, daha çok güldü.

Sağ elini eşofmanının cebinden çıkararak başımın üstüne koydu. Saçlarımı okşayıp parmağına doladıktan sonra "Olmaz. Sen çekik gözlü premsessin. Senin saçların siyah kalkamalı," dedi. "Hem benim gözümde hep siyah saçlı canlanıyorsun. Saçını sarıya boyatırsan seni tanıyamam falan, sonra ellerimi gizlerim."

İkimiz de güldük. Sonra o ciddileşti. Benim de keyfim kaçtı hemen. İçimi acıtacak bir şeyler söyleyeceğini sezmiştim.

"O değil de Hayal, bu benim eksiğim olsa bile, bunu yaşamak zorunda değilsin biliyorsun değil mi? Ben sana olan sevgimden ötürü yine senin mutluluğun için seni..." dedi işaret parmağımı dudaklarının üstüne koydum.

"Sus! Sakın devam etme. Tek bir kelime bile duymak istemiyorum."
Dudaklarını birbirine bastırarak düz bir çizgi haline getirdi. Parmağımı çekince de "Aslında hamile olmadığını ve asla bir çocuğumuzun olmayacak olmasını öğrenmeleri..." demişti ki bir şangırtı oldu.

İkimiz aynı anda sesin geldiği yöne baktığımızda Melis ablanın elindeki bardağı yere düşürerek, şoka girmiş bir şekilde bize baktığını gördük.

Bu iyi olmamıştı. Bu, hiç iyi olmamıştı. Yakalanmayacaktık, saklayacaktık bu konuyu ama şimdi apaçık ortadaydı. Selim elimden sıkıca tutarak Melis ablaya döndü bedenini.

"Aramızdaki sorun bizi ilgilendirir abla. Sakın kimseyi karıştırma ve duyduklarını sakın birine söyleyeyim deme."

Gözlerinden akan yaşı elinin tersi ile silen Melis abla "Sen ne diyorsun Selim? Kimi neden karıştırayım aranıza? Sizin sorununuz aynı zamanda benim de sorunum demektir. Üzme beni," dedi.

Selim elimi daha çok sıktı.

"Hayal'den asla ayrılmam. Sakın bunu teklif etmeye bile kalkışma! O istemediği sürece ben onu asla bırakamam bilesin."

"Sessiz ol," dedi Melis abla villadan tarafa dönerek. "Size yardım edeceğim."

Bize yaklaşarak, evden izlenip izlenilmediğimizi kontrol edince kısa sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"Senin Hayal'i bırakamam demen bir şey ifade etmez bu arada. Herkes bir çocuğunuzun olacağını düşünüyor ve hevesle bekliyor. Eğer Hayal'in başından beri hamile olmadığı öğrenilirse..."

"Anlamıyorsun abla, aslında sorun bende," dedi Selim. "Benim asla çocuğum olmayacak."

"Ne?"

Melis abla ilk olduğunda daha derin bir şoka girmişti. Yine gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Bu sefer öncekine nispeten çok daha umutsuzdu bakışları. Derinlerinde bir yerlerde bir şeyler kırılmış gibiydi. "Peki ya Hayal?" diye sordu bana dönerek. "Sen istiyor musun bu birlikteliği?"

O anda Selim de bakmıştı bana. Ne diyeceğimi bekliyordu. Elimi sıkmayı bırakmıştı. Belki vereceğim cevapta etkisinin olmamasını istiyordu. Kendini değil, beni düşünüyordu yakışıklı prensim.

"Asla Selim'den ayrılmam," dedim, Selim eskisinden daha çok sıktı elimi.

"Tamam," dedi Melis abla.
"Madem ikiniz aynı düşüncedesiniz, o zaman ilk önce bu yalancı bebek mevzusundan kurtulmalıyız."

"Nasıl olacak?" diye sordu Selim. "Ben de bunun için bir çıkış yolu düşünüyorum ama yok."

"Bir çıkış yolu var. Hayal'i düşük yapma süsü vererek bebeğini düşürmüş gibi yapacağız. Böylelikle her şey düzene girecek üzülmeyin."

Bana baktı Selim, nasıl tepki verdiğime bakmıştı sanırım.

"Sen ne istersen ben ona uyarım Selim," dedim. Dudaklarına tatlı bir gülümseme yerleştirdi, en güven vereninden.

"O halde deneyelim mi?" diye sordu.

"Olur," dedim.

"Tamam o halde, benimle gel Hayal," dedi Melis abla. Selim'in elini bırakıp Melis Ablaya doğru yürüdüm. Selim'le ellerimiz biribirinden ayrılınca yine koptu kalbimden bir şeyler. Neden ondan ayrılınca sürekli yanıyordu canım? Neden içimi kaplıyordu ağır bir hüzün? Sarı saçlarına baktım bir kez daha. Sonra Melis abla ile yeniden eve girdik.

Kimselerin olmadığı bir yere geldiğimizde Melis abla fısıltı ile bana planı anlatmaya başlamıştı.

"Bak Hayal, merdivenlerden düşmüş gibi yapacaksın. Ama ortaya kadar yürü tamam mı? Sadece son basamaklarda kendini yavaşça yere at. Ben o ara annem ile babamı oyalayacağım. Sen de kendini ayarlarsın tamam mı? Doktoru önemseme, özel doktor ile her şeyi ayarlarız."

Tamam anlamında başımı salladıktan sonra merdivenleri çıkmaya başlamıştım ki Melis abla seslendi.

"Unutma, bunu kendin için değil Selim için yapıyorsun Hayal. Kendini sırf onun için tehlikeye atıyorsun, sence benim aptal kardeşim buna değer mi?" diye sordu.

Çıkmak üzere olduğum basamağa adımımı atmadan öylece bekledim. Düşünmeme bile gerek yoktu. Hızla gözümün önünde canlandı o bal sarısı saçlar, tatlı gülüşlü dudaklar, hoş bir çene ve parlak gözler.

"O her şeye değer be abla. Hem de her şeye."

Gözleri dolan Melis abla "Tamam tamam devam etme. Ağlatacaksın beni. Ben gidiyorum hadi sen de pozisyonunu al," dedi.

Tamam anlamında başımı salladıktan sonra merdivenin başına gelmiştim bile. Merviden ile tırabzanın olduğu aralıktan Selim'i görmüştüm. Endişe ile beni görmeye çalışıyordu. Melis abla anne ve babasını oyalarken merdivenlerin ortasına gelmem gerektiğini anladım. Başlamadan önce parmağındaki yüzüğe baktım. Selim ile olan bağımızı ifade ediyordu. O yüzük, benim her şeyimdi. O yüzük...

"Yüzüğüm!"

Yüzük elimden fırlayıp merdivenlerden aşağı düşerken, elim ayağıma dolandı dostlar. Ne yapacağımı şaşırdım bir anda. Peşinden hızla basamaklardan inerken ayaklarım birbirine dolandı. Her şey o kadar hızlı oldu ki ne oldu ne bitti anlayamadım.

Merdivenden istemsizce yuvarlanmak, başımın nereye çarptığını bilememek, etrafın hızla dönmesi, hepsi bir anda olmuştu işte.

Başım birçok darbeye maruz kaldığında ağzımdan kan kustuğumu fark ettim. Merdivenlerin sonuna gelip derin bir nefes aldığımda kaburgam iç organlarıma battı sanki.

Ağzım ve burnumdan kanlar akarken elim ile yüzük arasında üç santim gibi bir mesafe vardı.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin