32❄️ "Müşteri hizmetleri"

13.1K 865 130
                                    


Vakit geçtikçe birbirimize daha çok alışmıştık. Sanki uzun senelerdir tanışan bir dost ya da uzaklarda yaşasalar bile her tatilde eskisi gibi olabilen kuzenler gibiydik. Tabii ben Selim'le kuzen olmayı pek tercih etmezdim ama hiç akrabası olmayan biri için böyle bir his çok tatlı.

Sanki hep tek yürüyormuşum da ilk defa biri koluma girmiş ve bana destek oluyormuş gibiydi. Yolunuz uzunsa tek kişi olmak gerçekten çok zor bu yüzden. İnsanlar yalnızlığa göre programlanmamış ne yazık ki. Benim gibiler de işte mecburiyetten buna katlanıyor.

Böyle düşününce bir kere daha farkına vardım. Anlatılmayan hikayeler çok da can yakmaz. Çizilmeyen resimlerin karanlığı ressama bulaşmaz. Söylenmeyen ve okunmayan şiirler o kadar da kalp kırmaz. Bunca zaman kendi hayat hikayemi anlatmadığım ya da düşünmediğim için o kadar vahim gelmiyordu. Bilerek susmuşum besbelli. Hala daha en yakın arkadaşım bile bir akrabam olup olmadığını bilmez. Bazısı yetim olduğumu bile bilmiyor. Yalan söylediğim için değil, hiçbir şey söylemediğim için. O her zaman, sınıfın en sonunda, yatakhanenin en köşesinde ve sıranın en sonunda olan kızdım ben. Neredeyse benimle aynı kadere sahip olanlar bile benden daha iyiydi. Bayramlarda mutlaka bir akrabası ziyarete gelir, bazı günler yatılı olarak onlara giderdi. Geleceğe dair hayalleri olur ve ona destek olacak insanlar olurdu mutlaka. Hatta böyle insanların arkadaş edinmesi de çok kolay olurdu. Zira anlatacak hikayeleri olur ve çevresindekiler de onları bayıla bayıla dinlerdi. Ben, yüreğim acımasın diye hikayemi kimselere anlatmam, dahil olabilirsem bir gruba dahil olur, olamazsam hep tek başıma takılırdım. Bir gün, annemin ölmemiş olması ya da babamın benim peşime düşerek beni araması hayaliyle demir parmaklıklı pencereden dışarıya bakardım. Hadi yetimhanede böyleydi ama dışarıya çıktığımda da aynıydım. Sorsanız yirmi dört ama aslen dört yaşındaydım. O, herkesin kendisine akrabası tarafından hediye edilen kıyafeti giydiği benimse yetimhane tarafından dağıtılan rengi ve şeklini geçtim üstüme bile olmayan kıyafeti giydiğim günde kalmıştım. Yani Hayal hala dört yaşında. Asla da büyümüyor. Böyle ketum ve sessiz yaşarken iç dünyamdaki sesleri uyandıran biri vardı. Herkes için susmayı başarmıştım lakin Selim gibi biri ile tanıştıktan sonra her olayımın ne kadar tuhaf olduğunu fark ediyorum.

Mesela neden hiç akrabam yok? Tamam babamı hiç tanımadım ve annem ben doğarken ölmüş ama yetimhaneye verilirken de mi kimsenin haberi olmadı? O halde annem evlenirken kimseye haber vermedi. Ya da kimse beni istemedi. Ağaçta tek bir meyve olarak gelmedim ya dünyaya. Elbet birileri olmalı. Belki de sevmediler beni. İsmim ve soy ismimin bana yeterli geleceğini düşündüler herhalde. Hayal Mutlu. Eninde sonunda mutlu olur mu dediler nedir?

Kuzen deyince aklıma teyzem geldi sonra. Sahi annemin hiç mi kardeşi yokmuş? Şu dünyada yapayalnız olmayı başarmak da büyük meziyet vesselam.

Düşünceler, sessizlik ve karanlıkta daha çok çoğalır. Ve bazen uyku ile uyanıklık arasında rüya ve gerçek de birbirine girer. Bunları kendim mi düşünüyorum yoksa birer dosya halinde bana mi sunuluyor çözemiyordum. Tam da bu düşünceler ile boğulduğum esnada gecenin en derininde çığlık atan telefon sesi ile irkildik. Yani ben irkildim ama Selim'in umrunda olmadı. Ses öyle rahatsız ediciydi ki duymazlıktan gelip uyumaya devam etmek imkansızdı.

Selim'in telefonuydu ve sanki biri boğazını sıkıyormuş gibi bağırıyordu. Sığabildiğim kadarıyla uzandığım koltukta huzursuzca kıpırdandım. Bir, iki, üç...susmuyordu. Sesi de git gide artıyor muydu yoksa bana mı öyle geliyordu bilmiyorum. En son dayanamadım ve gözlerimi açmadan seslendim.

"Selim baksana şu telefonuna ya."

O da yattığı yerde kıpırdandı ve yerdeki telefonu eline alarak, yarıya kadar açtığı gözlerine yakınlaştırdı. Saç baş birbirine girmiş tabii gözler de ona göre şiş. Telefondaki yazıyı okudu ya da okumadı bilemiyorum.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin