Abimin Kankası; Benim Baş Düş...

By kuralbaz

78.4K 7.1K 4.5K

Yine bir klişe ve biz buna bayılıyoruz! More

1🍅
2🍅
3🍅
4🍅
5🍅
6🍅
7🍅
8🍅
9🍅
10🍅
11🍅
12🍅
13🍅
14🍅
15🍅
16🍅
17🍅
18🍅
19🍅
🍅Üniversite🍅
📣 İKİNCİ SEZON 📣

20🍅[SEZON FİNALİ]

3.1K 295 236
By kuralbaz

"Hep senin yüzünden ıslandık Jongin! Hele bir hasta olayım, burnundan fitil fitil getireceğim bak gör! Kıçımı devirip yatacağım, sen de çayımı çorbamı ayağıma getireceksin!"

"Özür dilerim aşkım, öyle güzeldin ki öpmeyi bırakamadım. Hepsi benim hatam. Ama şimdi sıcacık yapacağım ben seni, hiç merak etme sen."

Yağmurun altında saatlerce şapur şupur öpüştükten sonra, tüyleri ıslanmış kedi yavruları gibi sırılsıklam, eve dönüyoruz ama kesinlikle bizim eve değil, kara çocuğun evine. Aksi takdirde bu perişan halimizi gören melek anneciğimden sıkı bir sorgunun yanında promosyon olarak tadı zehir, şifalı kocakarı çayları kazanacağımız aşikar. Jongin'in evinde ise kimse olmadığından bizi yargılayacak bir engizisyon mahkemesi de yok. Dolayısıyla çirkin bitki çayları ile acı hasta aşları da...

Islanmamızda en büyük kabahat benim olsa da bütün suçu Jongin'in üzerine umarsızca yıkarak yol boyu onu azarlıyorum, o da uslu uslu durumu kabullenerek özür diliyor benden. Arada sokulup ense köküme öpücükler konduruyor, sırnaşıyor, kollarını göbüşüme sarıp karnımı okşuyor... Bu yaptıkları için de ayrıca kızıyor fakat kesinlikle yapmasına izin veriyorum.

Oyy, akıllı yarim benim. Nasıl da söz dinliyor! Ben de mevcut tüm şımarıklığımla hali hazırda Jongin'in zaten burnundan getiriyorum.

Yoo hiç kızmayın şimdi, o halinden memnun. Yani en azından memnun görünüyor. Benim böyle olmamın sebebi ise şu; birisine sizi terk etmesin diye olduğunuzdan iyi davranırsanız o kişi sizi değil, takındığınız maskeyi sever ve günün birinde, kırılgan bir anınızda -eninde sonunda- maskeniz düştüğünde sizi artık tanıyamadıklarını söyleyerek her şeyi bitirip çekip giderler. Buna sevgileri de dahil...

Fakat sizin en kötü, en çirkin yanlarınıza şahit olmuş biri, olduğunuz şekilde seviyorsa sizi işte o gerçektir.

Kısacası Jongin benim en çirkef hallerime dahi katlanmaya gönüllü ise, sevgisini ispat etmek için bunu yapmaya ihtiyacım var.

Pekala, bir parça özgüvensizlik de söz konusu kendi adıma. Hala daha Jongin'in niçin benim gibi birini sevdiğini anlayamıyor, buna inanamıyorum. Aşağılık kompleksimi kapatmak için de böyle hırçınlaşıyorum işte ve bunun da hayli farkındayım.

Fakat biliyorum, Jongin sevgisiyle kalbimin hasarlı bütün noktalarını iyileştirecek ve o gün geldiğinde ben de tıpkı diğerleri gibi normal bir insan olacağım, hatta belki Jongin'e duygularımı gerçek manası ve en katışıksız hali ile gösterebileceğim.

Şey, yani umarım...

Jongin el yordamıyla dolabını karıştırarak birkaç parça kıyafet çıkarıyor ikimiz için.

"Sevgilim, senin için de pijama çıkardım. Üzerimizi değiştirip uyuyalım."

Bu bana verdiği bol pijama ilk defa buraya geldiğimde bana verdiği ve içinde kaybolduğum fakat o zamanlar pek çok nedenden dolayı itiraz da edemediğim pijama.

"Çok büyük bu başka yok mu?" diye soruyorum astığım suratımla.

"Geçen sefer de bunları giymiştin ve sana çok yakışmıştı. Hem onlar en küçüğü, bana artık olmuyor diye ihtiyaç sahiplerine gönderecektim ama vazgeçtim. Buraya geldiğinde giyersin. Benim pijamamı giymen acayip tahrik edici." son cümleyi telaffuz ederken kaşları imayla yukarı kalkıyor.

Benimse aklıma o pijamaların içindeki halim geliyor. "Yakıştı mı?! Benimle dalga mı geçiyorsun sen? Resmen elbise gibi olmuştu, gömleğinin etekleri dizlerime uzanıyordu. Kollarımsa tamamen kaybolmuştu yenin içinde. Ve ne?! Yakışmıştı mı? Pis yalancı."

Jongin, bakışlarımız olabilecek en yakın noktada buluşana değin bana doğru yürüyüp tam önümde duruyor. Elleri belime dolanıp beni kendine çekerken iyice, alnını da alnıma yaslıyor.

"Çuval giy, yine yakışmazsa şerefsizim!"

E sen zaten şerefsizsin diyesim geliyor ama neyse...

"Doğru söyle!"

"İki gözüm bir delikten çıksın ki doğruyu söylüyorum! Çok güzelsin, iri iri gözlerin, bal duduşların, fındık burnun, tombul parmak uçların, poğaça gibi yuvarlak ve yumuşacık göbüşün... Hangi birini sayayım? En güzel, en tatlısı, en yakışıklı sensin."

"Poğaça gibi göbek derken? Sen bana şişko mu diyorsun şimdi?"

"Hayır aşkım, diyorum ki çok lezzetli görünüyor ve iştahımı açıyorsun. Seni yiyip bitirmek istiyorum. Birkaç lokma buralarından," yanaklarıma dokunuyor; "biraz buralarından," göbüşümü elliyor; "azıcık şuralarından," göğüs uçlarımı seviyor ve pancar gibi kızarıyor yanaklarım; "ama en çok da buradan yemek istiyorum." son olarak dudaklarımı baş parmağı ile okşadıktan sonra ufacık öpüyor.

Utancımdan gözlerimi kaçırıyorum Jongin'den ama karın boşluğum karınca istilasına uğramışçasına karman çorman, içimde atlar itlerle bir olmuş tepişiyor sanki. Göğsümün orta yerinde havai fişekler patır patır...

"Y-yatalım mı artık? Benim uykum var."

Heyecandan ayarlayamadığım yüksek volüm sesimle adeta bağırarak sorunca utandığım kabak gibi meydana çıkıyor. Hoş salak salak hallere girmesem de tenim beni her zaman ele veriyor.

"Amanın da amanın, utandın mı sen? Hmm?"

"Ay götüm! Ne utanması be! Senden mi utanacağım ulan? Asıl sen utan. Edepsiz sapık!"

"Eh, madem sapık olan benim... Sapıkça şeyler yapabilirim öyleyse sana? Hmm?"

"Hele bir dene Jongin! Küçük Jonny'yi keser eline veririm."

"Aslında pek de küçük sayılmaz. Görmek ister misin?"

Gözlerimi sıkıca yumarken "Kalsın istemez!" diye çığlık atıyorum heyecan ve korkuyla. Bu manyağın ne yapacağı belli olmadığından her an bir çılgınlık edip teşhirci sapıklar gibi paltosunu açarak bana kendini sunacağından çekiniyorum.

Neyse ki yapmıyor.

Tabi bu arada dediklerime kahkahalarla gülerken bir taraftan da ellerini bacak arasına siper ediyor penisini korumak için.

Islak kıyafetlerimi kurularla yer değiştirdikten sonra Jongin'in yatağına giriyorum, o da hemen ardımdan geliyor tıpış tıpış. Sırtım dönük, onun dudakları ensemde, sokulmuş yatıyoruz.

Hayli yorgunluğumuzdan olacak, Jongin çabucak uykuya dalıyor. Ilık nefesinin ağır melodisini dinleyerek uyuduğundan iyice emin olunca kolları arasında yüz seksen derece dönüyor ve Jongin ile yüz yüze geliyorum.

"Pişt! Jongin uyudun mu? Uyumuşsun, aferin. Öhöm, şimdi beni iyi dinle çikolata kaplı kavruk nohut... Bir kez söyleyeceğim, bir daha da söylemem."

Fısıltıdan bile kısık çıkan sesimle konuşmaya başlıyorum. Tabi evvelinde ellerimi Jongin'in gözlerinin önünde uzunca bir müddet sallayarak uyuyup uyumadığını kontrol de ediyorum. İşimi şansa bırakmayı sevmem, haliyle az sonra yapacağım rezilliğin Jongin tarafından görülmesi ve duyulması ihtimalini bilfiil bertaraf ediyorum.

"Şimdi ben sana gıcık oluyordum ya, hani böyle ümüğünü sıkasım, böbreğini sökesim, gözlerini oyasım, etlerini kıyasım geliyordu ya..."

"Yuh!"

"Evet, biliyorum biraz abartmış olabilirim ama artık öyle hissetmiyorum. Yani senden eskisi gibi nefret etmiyorum. Daha az nefret ediyorum anlamında değil yanlış anlama. Nefret etmiyorum yani. Hatta birazcık şey yapıyor bile olabilirim."

Bu sırada parmaklarımla oynamaya başlıyorum. Dürüst olmak için kıçımı yırtsam da kelimeler öyle kolayca çıkmıyor ağzımdan. Üstelik çocuk uyuyor! Bir de uyanık olsa nasıl söyleyeceğim acaba?!

"Bir süredir, aslında uzun zamandır tuhaf hissediyorum. Böyle sen bana bakarken karnım ağrıyor, içim gımıl gımıl bir tuhaf oluyordu. Hatta ben düşündüm, dedim ki bu lavuk bana büyü falan mı yapıyor. İşte o zamanlar başlamış olmalıyım senden şey etmeye. Şey... Hoşlanmaya... HASS- bir saniye! Sen az önce bana yuh mu dedin?"

Ne salağım ama! Az evvel konuşma arasında duyduğum sesi ancak algılıyor beynim. Odada ikimizden başka kimse olmadığına ve hayaletlere de inanmadığıma göre o sesin Jongin'den çıkmış olduğu belli. Kısacası bu puşt başından beri uyumuyor, uyuyorum ayağına beni dinliyor.

"Ehe ehe, evet. Aslında son ana kadar uyuyor numarası yapmayı düşünüyordum ama öyle ağır girdin ki dayanamadım. Şaka maka benden sahiden o kadar nefret ediyordu isen bırak bana aşık olmanı, şu an yaşıyor olmam bile mucize. Şaşkınımdır doğrusu."

"Hiç sorma tatlım yaa, inan ben senden daha şaşkınım. Nasıl oldu da yaşamana izin vermek hatasına düştüm!"

"Az önce sen bana tatlım mı dedin? Ah, içim gımıl gımıl bir tuhaf oldu. Hadi bir daha söyle."

Az evvel yaptığım itirafımdan çaldığı bir kuple ile benlen dalga geçiyor aklı sıra cücük kafa!

Peki ben ne yaparım bunun üstüne?

Durur muyum? Durmam.

"YA! ULAN! SENİ BEN VAR YA..! BOĞARIM. GEL ULAN BURAYA."

"Ah! Yapma. Dur."

Üzerine atladıktan sonra iki elimle birden boğazına yapıştığım Jongin itini boğmaya başlıyorum.

Bir müddet ben üstte, o altta, yorganın altında debelenip boğuşuyoruz. Bu arada Jongin bir şeyler söylemeye çalışıyor ama nefes nefese olduğundan sesi boğuk çıkıyor ve ilk başta anlayamıyorum ne dediğini.

"Dizin! Dizini çek yalvarırım. Şeyimi eziyorsun... Kahretsin! Çocuğumuz olmayacak..."

"Ay, çok pardon. Görmemişim ehe."

Çükünü ezerek kısır bırakma korkusuyla derhal Jongin'in üstünden çekiliyorum fakat nankör köpek ne yapsa beğenirsiniz?

Geriye çekilişimi fırsat bilip aniden üzerime taarruza kalkıyor ve ne hazindir ki bu defa ben oluyorum altta ezilen. İt herif tam da kasığımın üstüne çöküyor karabasan gibi ve onun yüzünden hareket edemiyorum.

"Demek gözlerinin içine baktığım zaman karnın gımıl gımıl oluyor?"

"Yok öyle bir şey!"

"Peki ya seni öptüğümde? O zaman nasıl oluyor?"

"Şimdi ben sana bir şey yapacağım, anlayacaksın nasıl olduğunu. Kalk üstümden."

"I ı. İstemiyorum. Gözlerimin içine bakarak bütün o söylediklerini tekrar söylemediğin sürece üstünden kalkmıyorum."

Jongin'i üzerimden atıp yataktan kalkmaya çalışıyorum ama bu sefer de bileklerimi kaptırıyorum hayvan oğlu hayvana. Boşuna dememişler elini verme kolunu kaptırırsın diye. Amma da güçlü eşek.

"Haydi Kyungsoo. Seni dinliyorum."

Başını iyice yüzüme doğru eğiyor, saçları perçem perçem düşüyor alnıma. Gece lambasının loş ışığı güzel gözlerinde cıvıl cıvıl. Yine oluyor, o tuhaf duygu...

"Vay canına! Yanakların kızardı. Bu karanlıkta bile belli olduğuna göre cayır cayır yanıyor olmalısın."

Fırsatçılığın böylesi! Ateşimi, dudakları ile ölçüyor yanaklarımdan. Hayatı boyunca böyle aksiyon yaşamayan minik kalbişim yerinden çıkmak üzre. Güp güp güp güp, güp güp...

"Benimle oynamasana. Duyacağını duymuşsun zaten. Bir daha söyleyemem."

"Peki, özür dilerim. Seni zorlamayacağım. Bir gün kendi isteğinle bana gelip gözlerimin içine bakarak söylemeni umuyorum."

Beni bırakıp yanıma uzanıyor. Sırtı bana dönük. Pişman oluyorum. Onu üzdüm mü bilmiyorum.

"Pişt!"

"Hmm?"

Yüzünü dönüp bana baktığı an dudaklarına bastırıyorum kendimi sıkıca.

"B-bu... Ne içindi?"

Hazır kafası karışıp nutku tutulmuşken fırsat bu fırsat deyip doluyorum kollarımı arkasından, alnım sırtına yaslı.

"İyi geceler Jongin. Tatlı rüyalar gör."

"Seni görsem yeter."

"Uyu artık. Şeyini çıkarma."

"Piki..."

🍅🍅🍅

▪️▪️▪️Bir Yıl Sonra ▪️▪️▪️

🍅🍅🍅

"Senden ayrılıyorum Jongin! Bitti buraya kadar."

"İsabet olur. Benim de bu saçmalığa daha fazla katlanmaya niyetim yoktu zaten."

"Saçmalık öyle mi? Ben senin için bir saçmalığım yani? Ahahahha, ay hiç gülesim yoktu! Hani n'oldu? Daha geçen gün senin için ölürüm diyordun?! Bakıyorum da hemen unutmuşsun o laflarını."

"Tam da bir sayısalcılardan beklenen hareket! Çarpmada, çarpıtmada fazla iyisin. Ben sana saçmalık demedim. Yaptığın saçma şeylere saçmalık dedim ki sözümün arkasındayım."

"Saçmalık öyle mi?"

"Evet saçmalık!"

"Burada neler olduğunu biri açıklayabilir mi bana acaba?"

Annem odama girince ikimiz de çenemizi kapatıp ona dönüyoruz. Elimde sallanan matematik kitabımın açık sayfalarından karalamalar taşıyor. Eh, doğal olarak annemin gözü artık kitaplıktan çıkmış kitaba kayıyor.

"O kitabın hali ne?"

"Jongin yaptı." anında satıyorum. Çünkü neden satmayayım?

"Aynısını o da bana yaptı."

"Ama önce o başlattı!"

"Sadece küçük bir çizikti Kyungsoo ve sadece aptalca bir şakaydı."

"Benimki de aptallığını sana iletmekti sadece!"

"Sen daha çok karaladın, üstelik sıralarımızı ayırıp aramıza yirmi santim mesafe soktun."

"Çünkü hak ettin!"

"Bu kadar büyüteceğini bilseydim asla yapmazdım."

"O zaman yapmasaydın."

Konuşmamız yeni bir tartışmaya kapı açınca annem dayanamayarak sesini yükseltiyor.

"Beyler! Farkında mısınız bilmiyorum ama herkes çoktan geldi ve aşağıda sizi bekliyor. Chanyeol mangalın başında. Baekhyun ve Minho ona yardım ediyor. Kavga etmeyi bırakıp aşağıya gelir misiniz artık?"

Minho'nun adını duyunca Jongin'in keyfinin kaçıyor, ekşi erik yemiş gibi buruşan muşmula suratından belli. Ki bu da bana vahşice bir zevk veriyor.

"Gideyim de Minho'cuğumu yalnız bırakmayayım."

"Ya! Kyungsoo! Gidemezsin."

"Ahahahha, o nedenmiş o? Hatırladığım kadarıyla sen benden sıkılmıştın ve biz az evvel ayrılmıştık. Haliyle istediğim yere gidebilirim."

"Tamam, o zaman ben de Seulbin'i çağıracağım buraya."

"Yapamazsın."

"O nedenmiş o?"

"Çünkü burası benim evim ve ben o kızı istemiyorum."

"Yaa, demek öyle! O zaman ben de annene sorarım. Evin esas sahibi izin verdiği sürece istediğimi çağırabilirim, öyle değil mi?"

Oyunu kalleşçe oynamaya karar veren Jongin pisliği, en büyük kozu olan en tehlikeli kartını ortaya atınca götüm tutuşuyor. Zira Seulbin denen kız hem taş, hem zeki, hem de benim aksime acayip yumuşak başlı... Kısacası kusursuza yakın bir şey. En kötüsü ise kız Jongin'e aşık.

Bazen Jongin neden beni bırakıp bu kıza gitmiyor ki diye düşünüyor ve depresyona giriyorum. O derece...

"Arkadaşım da gelebilir mi?"

Jongin dönüp annemden izin istiyor, ben de izin vermemesi için yalvaran gözlerle bakıyorum anneme.

"Tabi ki gelebilir. İstediğin arkadaşını çağırabilirsin. Kapımız herkese açık."

Lanet olsun!

"Anne! Buna nasıl izin verirsin?"

"Üzgünüm bebeğim ama sizin karı koca kavganızla da senin kıskançlık kaprislerinle de ilgilenmiyorum. Her gün beş öğün ayrılıp barışıyorsunuz zaten, hepimiz alıştık. Her neyse, ben aşağıya iniyorum, öpüşün barışın işinizi halledin ve bir an önce siz de aşağıya inin. Yapılacak yığınla iş var. Haydi!"

Annem gidince bir süre öfkeyle birbirimize bakıyoruz. Dokunsalar ağlayacağım. İstem dışı alt dudağım aşağı sarkıyor ve çenem titremeye başlıyor.

Daha fazla sessiz kalamıyorum.

"Onu çağırma. İstemiyorum."

"Annen izin verdi. Çağırmaya hakkım var."

"Biliyorum salak. Ben de buradaydım sana izin verirken. Yine de çağırma! Ben o kızı istemiyorum."

"Neden? Sana ne zararı oldu ki kızcağızın? Kendi halinde biri."

"İstemiyorum işte, çağırma onu."

"Sen Minho'yu çağırıyorsun ama!"

"Aynı şey değil, o benim arkadaşım."

"Kıçımın arkadaşı! Çocuk sana aşık be aşık."

"Artık değil, o eskidendi. Aradan koskoca bir yıl geçti."

"Seulbin de benim arkadaşım."

"O kız seni arkadaşı olarak görmüyor ama! Üstelik çok güzel."

Bu son cümleyi sesli söylemek şeklinde bir niyetim yoktu ise de boşboğazlığım yüzünden ağzımdan kaçıveriyor. Jongin'in genelde uykulu bakan uyuşuk gözleri badem taneleri gibi açılıveriyor.

"Ne dedin sen?"

"Diyorum ki kız seni seviyor. Hem zeki hem güzel hem de benim aksime iyi huylu biri. Kısacası o kız benim baş düşmanım."

"Sen daha güzelsin şapşal! Üstelik daha zekisin. O kız senin yaşındayken sümüğünü falan yiyordur anca. Pekala, iyi huylu olması iyiymiş ama ben öyle uysal tiplerden pek hoşlanmıyorum. Daha çok agresif, alıngan, zalim, şiddet yanlısı, küçük ama tehlikeli tiplerden hoşlanıyorum."

"Sen şimdi övdün mü sövdün mü?"

Ellerimi leğen kemiğime yaslayıp soruyorum.

Jongin yavaş yavaş yürüyor tam karşıma, belimden beni kendine çektikten hemen sonra "Seni seviyorum." diyor.

Ellerimi sıcak bedenine sarıp "Ben de seni..." diyorum. Gülüyor.

"Minho ile çok yakın olmasan olmaz mı? Kıskanıyorum."

"Sen de Seulbin denen kızı çağırma o zaman."

"Anlaştık öyleyse."

"Anlaştık."

Jongin sahiden sıcacık, başımı yasladığım göğsü buharlı lokomotif gibi. Hem sıcak hem de sürekli sesler geliyor içinden.

"Göğsünün içinden sesler geliyor. Bir doktora git istersen."

"Senin yüzünden. Seni çok özlediği zaman kalbim ne yapacağını şaşırıyor."

Edebiyat parçalayışına alayla gülsem de kollarımı daha sıkı sarıyorum, o da beni sarıyor kuvvetlice. Nefesim kesiliyor adeta.

"Eiyyyyyy... Bu çok ucuzdu. Hiç ayrılmadık ki, nasıl özledin?"

"Seni özlemediğim tek bir an yok ama kavga ettiğimiz zaman daha çok özlüyorum. Ayrılalım dediğinde kalbim acıyor."

"Özür dilerim, kitabını senin benimkine yaptığın ile aynı boyutta karalamalıydım. Ben daha büyük yaptım diye böyle oldu." hüsran içinde özür dileyince beni anında teselli ediyor.

"Sorun değil benim hatam. Dikkatli olmalıydım, kitabını karalamamalıydım."

"Affettim. Ama bir daha yapma. Kitaplarım konusunda çok hassas ve takıntılıyım. En ufak çizik ile bile kafayı yiyorum."

"Özür dilerim."

"Aşağı inelim mi? Zavallı Baekhyun Chanyeol'ün ilgisini çekebilmek için kendini helak ediyordur şimdi. Gidelim de bari biraz da biz çocuğa yardım edelim."

"Vay be! Bugünleri de mi görecektik? Baekhyun'la saç baş birbirinize girdiğiniz günleri dün gibi hatırlıyorum."

"Çocuk kaç kere özür diledi. Ne yapsaydım? Hem acısını fazla fazla çıkardım zaten. Uzatmaya gerek yoktu."

"Kalbini yerim senin. Ben hariç herkese şefkatli sevgilim..."

"Haşin sevdiğini sanıyordum?"

"Seni seviyorum ben. Nasıl olduğu fark etmez. Tabi her kavgada ilk iş sıralarımızı ayırmaya bir son versen iyi olur. Korkuyorum ileride de her fırsatta yatakları ayıracaksın."

"İyi fikir."

"Ya! Do Kyungsoo!"

"Şaka şaka..."

Bilmeyenler için şu son bir yıl neler olur neler bitti bir özet geçeyim.

Baekhyun ta o zamanlar gelip benden özür diledi. Beni yanlış anlamış, cazibesini kullanarak erkekleri elinde oynatan şu malum tiplerden olduğumu düşünmüş. Ama bana sorarsanız aslında Chanyeol'ün abim olduğunu bilmediği için sanırım başta Jongin'in yaptığı hataya o da düşerek, bizi yanlış anladı. Kısacası maç sırasında abimin bana karşı takındığı koruyucu tavrı kıskandı. Gerçeği öğrendiğinde ise çok pişman oldu.

Tabi başta özrünü reddettim, uzunca bir süre mırın kırın ettim, en sonunda mecbur kabul ettim. Aradan birkaç ay geçtiğinde çoktan arkadaş olmuştuk bile ve bu ikimiz için de şaşırtıcıydı.

Arkadaşlığımızın en güzel kısmı ise Baekhyun'un Jongin ile kuzen olması şüphesiz. Zira bu sayede Jongin'in utanç verici bütün çocukluk sırlarını elde etme şansı buldum. Yalnızca zayıf yönlerini ele geçirmek de değil, Jongin'in nelerden hoşlandığı (ben hariç), nelerden hoşlanmadığı, nelere allerjisi olduğu vb her türlü bilgiyi ilk elden resmi belgelerle elde edebiliyorum.

Tabi geçen bir sene içerisinde yalnızca güzel şeyler olmadı, mesela babamla aram eskisi gibi iyi değil. Attığı tokat için benden özür dilemesine ve onu affetmeme rağmen eskisi gibi yakın davranmak gelmiyor içimden. Sanki aramızda bir şeyler öldü. Herkes bu durumun farkında, Chanyeol zamanla düzeleceğine inanıyor. Ben de aynı şeyi umut ediyorum ama farkındayım, bu olmayacak. Benim hakkımda düşündüklerini de, o gece söylediklerini de, hissettiklerimi de unutamıyorum.

Bir diğer kötü olay ise Chanyeol ile Baekhyun'un arasındaki ilişki.

Baekhyun kör kütük aşık, arkadaş olma ayağına abimin etrafında dört dönüyor. Chanyeol ise benim yüzümden onu affetmemekte kararlı. Sorun olmadığını kaç kez ifade ettim, beni dinlemedi. Kendimi suçlu hissediyorum.

Babamla aramızın bozulması, yediğim tokat ve abimle ilk kavgam... Hepsi bir noktada Baekhyun ile ilişkili. Fakat geçen geçti, hiçbirinin artık bir anlamı yok. Önümüze bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Chanyeol'ün de mutlu olmaya hakkı var, Baekhyun'dan etkilendiği aşikar.

İşte biz de Jongin ile birlikte Baekhyun'a yardım etmeye çalışıyoruz. Toplu etkinliklerde daima ikisini biraraya getiriyor, yalnız bırakıyoruz. Onca çabaya rağmen Chanyeol Nuh diyor peygamber demiyor. Oysa ben abimi çok iyi tanıyorum. Pamuk gibi kalbi vardır, bu katır inadı çok sürmez. Sürmeyecek biliyorum.

"Sevgilini yemeyeceğiz Kim Jongin! Çocuğu azıcık rahat bırak."

Jongin ile sarmaş dolaş bahçeye varıyoruz, Minho bizi görür görmez mangal başından bağırıyor. Chanyeol ve Baekhyun ile yan yanalar.

"Emin ol o burada çok daha rahat. İsterse yanınıza gelir."

Benimki ergene bağlıyor yine, ne zaman Minho yahut benden hoşlanan birileri ile karşı karşıya gelse şirazesi kayıyor ayıcığın. Beni kıskanması azıcık hoşuma gidiyor. Pekala, çok...

"Yukarıda iken onun yanına gitmeyeyim diye taklalar atıyordun ama..." kulağına fısıldıyorum.

Boynuma sıcacık bir öpücük bıraktıktan hemen sonra "Ama zorlamadım." diyor. "Beni bırakıp gidebileceksen buyur git onun yanına."

Boynuna iyice sokuluyor ve şimdi de ben onu boynundan öpüyorum. "Gittim bile."

Ben Minho'nun yanına yardıma koşarken arkamdan bağırıyor.

"Ya! Do Kyungsoo! Seni küçük zalim!"







🍅🍅🍅

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 93 4
!Bu eşcinsel ilişki içeren bir kitaptır eğer sevmiyorsanız okumak zorunda değilsiniz! !Homofobik görürsek sikiyoruz!
22.2M 902K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
1.1K 54 7
•4.sınıftan itibaren başlayan kıvılcım,Harry'i yiyip bitiriyordu. •Kin beslediği kişiye karşı garip duygular sezmeye başlamıştı..Tıpkı Aşk gibi. •Har...
189K 3.4K 18
"Çıplak fotoğrafımı koyup, üzerine numaramı yazsam bile bu kadar takipçi alabileceğimi sanmıyorum." ♢♢♢ #17.08.2016-11.04.2017# ♢♢♢ Hikaye tamamen @t...