17🍅

3.1K 281 200
                                    

"Tık tık tık! Oda servisi... Küçük prensimiz müsaitler mi acaba?"

Odamın kapısını çalan annem, ben kapıyı açtıktan sonra, elinde kahvaltılıklarla dolu büyükçe bir tepsi olduğu halde içeri giriyor. Çoktandır uyanık olmama rağmen yataktan yeni kalkmışım, gözlerim çapaklı, elim yüzüm kirli.

"Anne? Bu ne?" diye soruyorum ama aslında çok iyi biliyorum.

Canım annem ne zaman moralim bozuk olsa, özellikle de küçükken bunu çok yapardı, abimi de küçük oyununa alet edip ayağıma yemekler getirir, bana prens muamelesi yapar. Ben prens olurum Chanyeol ise hizmetçim. Annem de bana lezzetli yemekler yapmakla mükellef saray aşçısı...

Çocukken bu oyun öyle çok hoşuma giderdi ki... Hatta bazı bazı bilerek hasta numarası yapardım, maksat annem bana özel muamele etsin. Fakat ne yazık şu an bununla dahi mutlu olamayacak kadar kötüyüm. İştahım yok. Moralim çok bozuk. Babamın tokadının tadı hala damağımda!!!

"Size özel kahvaltı getirdim prensim. En sevdiğiniz yumurta rulosundan da yaptım. Uzak diyarlardan size özel getirilen taze sıkılmış mango suyu da var. Bayılacaksınız."

"Çok sağ ol anne ama hiç aç değilim."

Ben yemeyi reddedince, annem çok üzülüyor. Suratı düşüveriyor hemen ve güzel gözleri doluyor. Duygularını gizlemek konusunda hiç iyi değildir zaten, hemen her şey belli olur yüzünden şimdi olduğu gibi.. Bir de onu üzdüğüm için üzülüyorum.

"Bebeğim yapma böyle. Üzülünce hasta oluyorsun, bunu sen de biliyorsun. Bir de kendini aç bırakırsan bağışıklığın iyice zayıflayacak. Sen üzülünce ben de üzülüyorum. Annen üzülsün ister misin?"

"Anne lütfen... Hiç yiyesim yok."

"Pekala, o zaman ben de yemiyorum. Sen yiyene kadar ben de kendimi aç bırakacağım. Hatta yemek de yapmayacağım, baban da aç kalsın. Hak etti zaten."

"Anne!"

Tabi ki annemin galibiyeti ile sonuçlanıyor küçük inatlaşmamız. Kadının fendi erkeği yendi diye boşuna dememişler, kadınlar -en masum olanları bile- bizi suya götürür susuz getirir. Öyle de fenadırlar.

Yenilgimi kabullenip lavaboya gidiyorum ve elimi yüzümü güzelce temizledikten sonra annemle birlikte kahvaltı etmek üzere odama dönüyorum.

Yatağımın üstünde oturmuş bir yandan yemek yiyor, bir yandan muhabbet ediyoruz. Annem sözü babama getirmemek konusunda hayli dikkatli. Arada yanağıma bakışlarını yakalıyorum, gözlerini hemen çekiyor benden. Anladığım kadarıyla dünü hatırlatıp da beni tekrar üzmekten korkuyor. Bu kadın sahiden pamuk şekeri.

"Anne kasmana gerek yok. Ben iyiyim. Tokadın izi tüm gerçekliği ile yanağımda iken dünü konuşmamak bu gerçeği değiştirmeyecek. O yüzden boşver, ne söylemek istiyorsan söyle."

"Amanın küçük prensimiz büyümüş de olgun olgun konuşurmuş." burnumu sıkıştırarak seviyor beni. Eli yanağıma kaydığında ise bakışları öfke ile doluyor.

"Elleri kırılasıca, nasıl kıyar sana! Güzel bebeğim benim. Canın yanıyor mu hala? Dün gece annen uyumak istedi seninle aslında ama Chanyeol ısrar edince izin verdim. Barışın istedim çünkü. Abin kalbini kırmış senin, gönlünü almak istiyordu."

"Barıştık anne, üzülme."

"Seninle ne konuştu da kalbini kırdı bilmiyorum ama sen gittiğinden beri hiç iyi değil Chanyeol. İki gün boyunca sürekli kendine kızdı, ağzına tek lokma koymadı. Abin seni çok seviyor Kyungsoo, onun sevgisinden şüphe duyma bebeğim olur mu? Ona yüzünü çevirme. Ondan artık nefret ettiğini düşünerek kahroluyor."

Abimin Kankası; Benim Baş DüşmanımWhere stories live. Discover now