Karantina Serisi

By beyzaalkoc

110M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.
Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 23.Bölüm : Düğün
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman

715K 28.4K 36.5K
By beyzaalkoc

Selamlarrr! Öncelikle yukarıdaki müziği açalım^^

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım :') 



7.Bölüm : Darmaduman
*O ağaç devrildi... Biz altında kaldık."

(Zeynep'in Anlatımıyla)

Gözlerimi araladığım hava beklediğim hava değildi... Gözlerimi güneşli aydınlık bir sabaha açmayı planlarken gecenin bir yarısı uyandığımı fark ettim zifiri karanlıkla göz göze geldiğimde. Bir an için kafamın kendi kendine yaşadığı ufak bir gelgitle yatağımda doğruldum ve kendi kendime bulunduğum anı, zamanı ve mekanı sorgulamaya başladım... Bir an için düşündüm, neredeyim ben? Odamda mı? Onur'un evinde mi? Bugün günlerden neydi? Birkaç gündür yaşadığım her şey gerçek miydi? Yoksa tamamı bir rüya mıydı?

Başımın tüm bu sorularla dönmeye başladığını hissettikten iki saniye sonra gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kendimi yatağıma atıp gözlerimi bir daha açmadım ve uykuma geri döndüm.

Gözlerimi, bu kez beklediğim havaya açtığımda gece yaşadığım ara ara uyanmaların tamamı yüzünden asla uykumu alamamış ve dinlenmek yerine çok daha yorgun uyanmıştım. Gözlerim önce komidinimin üzerinde duran telefonuma, sonra odama kaydı. Odamı sebebini bilmediğim bir yabancılık hissiyle inceledikten sonra telefonumu elime aldım. Gruptan ve Onur'dan ayrı ayrı mesajlar vardı. Önce grup konuşmasına girdim...

*CİNAYET ADLI GRUPTAN BEŞ YENİ MESAJINIZ VAR*

"Burak : Günaydın yeni sözlü çiftimize ve grubumuzun sapları ben ve Mert'e."

"Mert : Abi neden Seda Sayan'ın program sunuşları gibi bir giriş yaptın şimdi? Sözlü çift filan..."

"Burak : Sözlü değiller mi abi? Ne diyeyim şimdi, evlilik teklifi edilmiş ve kabul edilmiş çift mi diyeceğim? Aralarında evlilik teklifi söz konusu olmuş ve teklif onaylanmış çift mi diyeceğim? Sözlü çift işte..."

"Mert : Burak lütfen o elindeki telefonu yavaşça yere bırak ve uyumaya devam et ya. Gerçekten beyninin çalışma sistemini anlamak o kadar zor ki."

"Burak : Bir beynim olduğunu ilk kez kabul ettin... Bu da güzel."

Grup konuşmalarını okuduktan sonra çıkıp Onur'un mesajlarına girdim. Onur'dan bana mesaj geldiğini görmek hayal gibiydi... Altı aydır ilk kez onun ismini telefonumun ekranında görüyordum, okuyordum, ona cevap yazabiliyordum...

"Onur : Günaydın Zeynep. Uyandığında haber ver, seni almaya geliyorum. Burak ve Mert'le telefonda konuştuk. Onlarla Belgrad Ormanında buluşacağız. Birlikte kahvaltı yapacağız..."

Telefona birkaç saniye baktıktan sonra derin bir nefes aldım. Gözlerim parmağımdaki yüzüğe kaydı. Aklım karışırken aklıma bir anda dün gece geldi. Onur bana evlenme teklifi etmişti, ve ben sabah uyandığımdan beri bunu ilk kez şu an hatırlamıştım! Ufak çaplı bir şok yaşadıktan sonra telaşla mesaj yazmaya başladım.

"Uyandım, hemen hazırlanıyorum. Günaydın :)"

Telefonumu bir kenara attım ve hızla giyinmeye başladım. Hava ne sıcak ne soğuktu, o yüzden üzerime uzun kollu ama kısa boylu siyah beyaz kareli elbisemi geçirip aynanın karşısına geçtim. Saçımı tepeden topladıktan sonra gözlerim aynadaki yansımamda parmağımdaki yüzüğe takıldı. Birkaç saniye boyunca aynadan yüzüğümü izledim... Öyle bir dalmıştım ki dakikaların geçtiğini anlamam telefonumun çalmasıyla oldu. Hızla yatağıma doğru ilerleyip telefonumu elime aldım. Arayan Onur'du... Tam o sırada kapının önünden duyduğum korna sesiyle telefonu kapatıp cama çıktım. Rıza Amca'nın arabasının camından kafasını çıkarmış camıma bakıyordu... Ona gülümsedim, o da dün geceden beri bu gülümsemeyi bekliyormuş gibi umutla bana gülümsedi. Elimle ona "1" sayısını gösterip bir dakika sonra aşağıda olacağımı anlatmaya çalıştım. Başını salladığında koşarak içeri girdim. Dudaklarıma hafif bir ruj sürüp birkaç fıs parfüm sıktıktan sonra çantamı aldım ve odamdan çıktım.

"Anne!" Mutfağa doğru seslendiğim sırada bir yandan ayakkabılarımı giyiyordum. Mutfaktan ses gelmeyince ayakkabılarımı bağlar bağlamaz kafamı mutfağa uzattım. Annem mutfakta yoktu. Hatta mutfak boş ve temizdi. Annem bu sabah mutfakta hiçbir şey yapmamış gibiydi...

"Anne!" Merdivenlere seslenmeme rağmen hiçbir ses gelmeyince çantamdan telefonumu çıkardım ve annemi aradım. Telefonu çalıyor fakat evin içinde duyulmuyordu. En sonunda telefon açıldığında annemin sesini duydum.

"Alo..." dedi sessizce, "Zeynep bir şey mi oldu?"

"Anne neredesin?" Sesim oldukça endişeli çıkıyordu.

"Kızım dedim ya halanın torununun mevlüdüne gidiyorum diye... Ne oldu, bir şey mi oldu?" Gözlerimi şaşkınlıkla kıstım ve kafamın içinde annemin cümlesini dolaştırıp durdum.

"Dedin mi? Ne zaman dedin?"

"Zeynep sabah konuştuk ya kızım. Allah Allah, unuttun mu?" Sessizlikle geçen birkaç saniyenin ardından derin bir nefes aldım.

"Tamam," diye mırıldandım, "Bir an aklımdan çıkmış... Unuttuğum için seni merak ettim anne, görüşürüz sonra..."

"Tamam kızım, hadi akşam görüşürüz."

Telefonu kapatıp çantama atıp kapıyı açtığımda kafam karmakarışıktı. Annemle ne zaman konuşmuştuk, acaba ben uyurken bana bunu söyleyip gitmiş miydi? Muhtemelen öyle olmuştu, yoksa bunu hatırlamamam imkansızdı.

Evin bahçesinden hızla yürüyüp Onur'un arabasının kapısını açtığımda bana gülümseyerek baktı.

"Sonunda..." diye mırıldandı. Gülümseyerek yanına oturduğumda bana doğru uzandı, yanağıma uzun uzun bir öpücük kondurdu.

"Hala hayal gibi geliyor..." Kulağıma doğru fısıldadığında gözlerimi ona çevirdim. Yüzüne garip bir çekingenlikle baktığımda bana bir kez daha gülümsedi ve arabayı çalıştırdı. Yola çıktığımız sırada Onur bir elini arka koltuğa uzatmış çantasından bir şeyler arıyordu.

"Ne arıyorsun?"

"Bunu." Sonunda aradığını bulup bana doğru uzattığında bir kitap arıyor olduğunu gördüm.

"Sana getirdim..." Bana uzattığı kitap Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar kitabıydı.

"Bana mı?"

"Evet... Altı ay boyunca her şeyden uzakta tek yaptığım kitap okumaktı. Ve bu kitap en sevdiklerimden biriydi. Çoğu cümlenin altı çizili."

Kitabı elime alıp sayfalarını incelemeye başladığımda rastgele açtığım bir sayfada bir şiir çıktı karşıma.

"Şiir kitabı mı bu?"

"Hayır. Roman... Ama içinde bir tane şiir vardı. O da sana mı denk geldi?"

"Evet... Açar açmaz şiire denk geldim."

"Okusana."

"Şiiri mi? Şimdi mi?"

"Evet evet, şiiri bana oku... Senden dinlemek istiyorum." Birkaç saniye Onur'a baktıktan bana göz kırptığını gördüm ve sonra gülerek gözlerimi kitaba çevirdim. Derin bir nefes alıp şiiri durgun sesimle okumaya başladım.

"Sen yitikliğin karanlığındayken

Ben ateşli sözlerimle sana inanç verdim

Kurtardım düşmüş ruhunu ellerinden

Ve sen acılar dolu iken

Pişmanlık içinde geçerek kendinden

Seni sarmalayan kötülüğü lanetledin;

Unutkan vicdanını

Cezalandırmak için anılarla

Benden önce olup biteni

Bir bir anlattın bana

Sonra yüzünü kapadın ellerinle birden

Utanç ve dehşet içinde baktın

Gözyaşlarına boğuldun aniden

İsyan ve sarsıntıyla derinden..."

Onur direksiyonu çevirirken birkaç saniye yüzüme baktı, bu şiir beni nedenini bilmediğim bir şekilde fazla derinden etkilerken Onur konuşmaya başladı,

"Keşke her kitabı sen okusan bana... Etkisi artıyor."

"Sen istersen okurum." diye mırıldandım uysal bir sesle. Onur gülümseyerek gaza bastığı sırada kendimi enerjisiz hissediyordum.

"Bugün durgunsun, değil mi? Hasta mı oluyorsun?" Onur'un sorularıyla başımı salladım.

"Bilmiyorum. Belki de altı aylık bir bunalımın üzerine yaşadığım rahatlamanın sonucunda durgunlaştım. Vücudum ve bilincim bir anda kendini saldı belki de."

"Sana ormanda kahvaltı yaparken içmen için portakal suyu aldım... Seni böyle böyle kendine getireceğim." İster istemez gülmeye başladım.

"Portakal sularıyla mı?"

"Evet," dedi, "Portakal sularının bunalıma karşı büyük savaşı."

Gülüşerek ilerlediğimiz yirmi dakikanın sonunda ormana ulaştığımızda Burak ve Mert'in ellerinde poşetlerle arabalarını park etmiş bizi bekliyor olduklarını gördük. Arabadan iner inmez Burak konuşmaya başladı.

"Ooo yeni gelin, hoş geldin." Gözlerimi devirmem Burak'a oldukça zevk verdi ve devam etti,

"Kahvaltıdan sonra gelinlik bakmaya gidelim diyorum. Ne dersiniz?"

"Sana mı bakacağız?" Muhteşem ortaokul seviyesindeki laf sokuşum Burak'ı ve Mert'i güldürürken Onur arabadan indi. Üçünün de elinde birer poşet vardı.

"Keşke bana da önceden haber verseydiniz, size kek börek filan yapardım..."

"Bilerek haber vermedik." diye mırıldandı Onur.

"Neden?"

"Çünkü dediğin gibi, bize kek börek filan yapardın... Yani kendini boşu boşuna yorardın."

"Şimdi de siz kendinizi yormuşsunuz!" diye itiraz ettiğimde Burak söze girdi,

"Onur'a göre biz kimiz ki zaten biz sırtımızda taş taşıyalım yine de Zeynep yorulmasın." Onur hafif bir kahkaha atarak cevap verdi,

"Oğlum sadece fırından simit poğaça filan aldın ya sırtında taş taşımış kadar olmuşsun aynen, özür dilerim sana bu kadar ağır bir görev verdiğim için."

"Benden de özür dile," diye araya girdi Mert, "Domates salatalık biber kestim ve peynir getirdim. Yorgunluktan öldüm."

"Ooo abi sana baya iş düşmüş, ben halime şükredeyim."

"Tamam tamam, iyi ki bir şey istedik sizden de." Gülüşerek ormanda ilerlediğimiz sırada ormanın içinde bir masaya doğru yöneldik. Masaya yerleştiğimiz sırada gözüm otoparka bizim arabaların yanına park edilen bir arabaya takıldı. Sanki bu arabayı yolda da görmüştüm... Gözlerim o arabanın üzerinde gezinirken arabanın oraya park edilmesi ve arabadan kimsenin inmiyor oluşu dikkatimi çekti.

"Neye bakıyorsun?" Onur'un sesiyle dikkatimi ona çevirdiğimde onlar masayı hazırlamıştı.

"Şu arabaya..." diye mırıldandım. Onur gözlerimi takip ederek baktığım yere bakınca kaşlarını çattı.

"Sanki yolda da gördüm... Sonra buraya park etti. Ama içinden kimse inmedi."

"Hayda..." Burak şaşkınlıkla ayağa kalkıp arabaya baktı. O sırada Onur konuşmaya başladı.

"İnmez tabi..." diye mırıldandı. Anlamayarak ona baktığımda yüzünde bilge bir ifade vardı.

"Ne demek bu?"

"İçinden bizi izliyor... O yüzden inmez." İçime hafif bir korku doğduğunda korkumun hafif olmasının sebebi Onur'un yüzündeki rahat ifadeydi.

"Bizi izliyor derken?" Mert'in sorusuyla birlikte Onur omuz silkerek oturdu ve getirdiği plastik bardaklara portakal suyu doldurmaya başladı.

"Abi ne demekti şimdi bu? İçinde kim var?" Biz başında bir cevap beklerken Onur portakal suyu dolduruyordu... Sıkıntılı bir nefes verdi.

"Rıza." diye mırıldandı.

"Ne?"

"Baban mı?" Soruyu soran bana onaylamaz bir bakış attı,

"Rıza." diye tekrar etti.

"Yani baban..." dedim inatla, "Ona neden böyle uzak davranıyorsun bilmiyorum. Ama onun bir suçu olmadığını çok iyi biliyorsun. Arabadan bizi mi izliyor?" Onur sıkıntıyla gözlerini kapattı ve başını salladı.

"Evet."

"Abi gidip çağıralım, ne gerek var ki izlemesine?" Burak otoparka doğru bir adım attığında Onur Burak'ı kolundan tuttu.

"Çağırmayın. Oturup kahvaltımızı yapalım. O sadece güvenliğimizden emin olmak istiyor... Buna gerek olmadığını ona anlatamıyorum."

"Tamam, madem bundan emin olmak istiyor. Bundan yanımızda emin olsun. Uzağımızda değil..." Bu sefer ben otoparka doğru ilerlediğimde Onur hiçbir şey diyemedi. Sadece arkamdan baktığını biliyordum, bana hayır demeyeceğine emindim. Emin adımlarla otoparka doğru ilerledim. Rıza Amca'nın arabasına yaklaşmama rağmen camın içinden onu göremiyordum... Dışarıdan görünmeyen bir camla çevriliydi arabası... Tereddüt etsem de elimi uzatıp cama vurdum. Cam anında açıldı. Ve içinden mahcup bir ifadeyle gülümseyen Rıza Amca çıktı.

"Merhaba..." diye mırıldandım.

"Merhaba kızım... Ben... gezmeye çıkmıştım da... Sizin burada olduğunuzu yeni fark ettim." Gülmeye başladım. Aynen Rıza Amca, hobi olarak otoparklara girip arabadan etrafı izliyorsundur eminim.

"Öyle mi? Biz de kahvaltıya geldik. Sonra Onur sizin arabanızı fark etti. Sizi de çağırmamız gerektiğini düşündük. Aslında Onur gelip çağıracaktı ama ben ısrar ettim. Gelip bizimle kahvaltı yapmak ister misiniz?"

Rıza Amca'nın gözleri masamıza kaydı. Birkaç saniye düşündükten sonra tereddütle bana döndü.

"Bence gelmemem çok daha iyi olur..." diye mırıldandığında kaşlarımı çattım.

"Israr ediyorum." Beni kırmak istemediği ama Onur'dan dolayı tereddüt ettiği oldukça açıktı. Kararsızca etrafına bakındıktan sonra sonunda kapıyı açtı ve arabadan indi.

"Teşekkür ederim."

"Asıl ben teşekkür ederim..." Arabasının kapılarını kapattıktan sonra benimle birlikte yürümeye başladı. Masaya ulaştığımızda Onur başını bile kaldırmazken Burak ve Mert Rıza Amca'nın elini sıktı.

"Hoş geldiniz Rıza Amca."

"Hoş geldiniz, gelin buraya oturun."

"Sağ olun çocuklar sağ olun..." Rıza Amca masanın en başına otururken Onur başını kaldırmadan sessizce bir soru sordu,

"Portakal suyu içer misin?" Rıza Amca Onur'a şefkatle bakarken başını salladı.

"İçerim..." Onur Rıza Amca'nın portakal suyunu da koyduktan sonra yerime oturdum ve sessizce kahvaltımızı yapmaya başladık. Masada gergin bir hava vardı. Sessizce kahvaltımızı yapmaya devam ettiğimiz sırada bir anda masada iki telefon aynı anda çalmaya başladı. Biri benim telefonumdu, biri Rıza Amca'nın. Ben telefon ekranıma baktığımda numaranın tanımadığım bir numara olduğunu gördüm, Rıza Amca ise telefonunu aldığı gibi ayağa kalktı,

"Çocuklar, ben bir telefon görüşmesi yapıp geliyorum." O sırada Onur'un çatık kaşları benim üzerimdeydi.

"Kim?" diye sordu endişeyle.

"Bilmiyorum. Tanımadığım bir numara." Telefonu açıp kulağıma götürdüğüm sırada bir kız sesi duydum.

"Merhaba!" Neşeli, heyecanlı bir kız sesi telefonda konuşmaya başladığında anlam veremeyerek cevap verdim.

"Merhaba?"

"Ben Zeynep Akay'la görüşüyorum... Değil mi?"

"Evet. Ben kimle görüşüyorum?"

"Zeynep! Ya biliyorum çok garip olacak... Bunu yapmak biraz delilik, beni hatırlaman çok zor belki de... Ben Yeliz. Sen yurttayken hep oyun oynardık. Hani turuncu saçlarım vardı, bir ara kolum kırılmıştı, tabi senin dört yaşını hatırlıyorum sadece. Ben de altı yaşındaydım o sıralar. Belki sen de beni hatırlarsın... Ya, ben çok uzun zamandır seninle konuşmayı bekliyordum, öğrendim ki bu durumu ailenden öğrenmişsin. Yurttan bu sayede bilgilerini alabildim. Beni hatırladın mı?" Telefondaki duyduklarımın herhangi bir kelimesine bile anlam veremediğim sırada karmakarışık bir sesle kekelemeye başladım,

"P-pardon? Yanlış anlamayın ama ben hiçbir şey anlamadım. Sanırım siz yanlış numarayı aradınız?"

"Hayır hayır, doğru olduğuna eminim. Aynı yurttaydık, ben Yeliz. Hiç hatırlamıyor musun?" Onur, Burak ve Mert yüz ifademden telefonda neler duyduğumu anlamaya çalışırlarken başımın döndüğünü hissettim.

"Kreşten mi?" diye sordum, "Kreş zamanlarımı hatırlamıyorum, ya da anaokulu zamanlarımı... Eğer sınıf arkadaşıysak hatırlamam çok zor."

"Yok yahu. Yurt... Yani... Çocuk Esirgeme Kurumu zamanları. Ailen seni almadan önce..." Gözlerim şok içinde Onur'a döndüğünde hiçbir şekilde hiçbir cümleye hiçbir kelimeye anlam veremeyecek bir haldeydim.

"Siz... bir yanlışınız var..."

"Sistemce seni evlatlık alan babanın adı kayıtlı. Cahid Akay. Doğru değil mi? Yanlış kişiyle mi görüşüyorum?"

Cahid Akay... Kulaklarım duyduğum babamın adıyla duymamaya başladığında yutkunmaya çalıştım. Oturduğum yerin altımdan kaydığını hissettiğim sırada ne yaptığımın bilinçsizliğiyle telefonu bir anda kapatıverdim. O an bütün sesler sustu, öten kuşlar ötmeyi kesti, her şey durdu sanki. Beynim bas bas bağırıyordu, "Ne oluyor, ne oluyor, ne oluyor!" bu cümle kafamın içinde dönüp dururken beynimin içinde yaşadığım depreme anlam verebilecek bir halde değildim.

"Ne oldu?"

"Zeynep iyi misin?"

"Zeyno kimdi o!"

"Onur telefonunu al bak, kim aradı abi!"

"Zeynep!" Onur telefonumu elimden almak üzereyken bir anda kendime geldim, telefonu ondan çektim ve bilinçsizce konuştum.

"İlkokul arkadaşım." diye mırıldandım, "Beni bir yerden bulmuş. Ben de anlamadım... Bir anda telefon kapandı." Onur yüzüme endişeyle baktı,

"Yüzün bembeyaz oldu." dedi korkuyla, "Sen iyi değilsin."

"Hayır," Sesim oldukça sert çıkmıştı, "İyiyim."

Duyduğum şeyler hiçbir mantığa sığmayan sığamayan ve asla sığamayacak şeylerdi. Doğru olması imkansız olan, belki iğrenç bir şakadan ibaret olan aptalca şeylerdi. Evet, korku doluydum. Evet tir tir titriyordum ama bunun kulaklarımdan çıkmayacağına emindim. Bunu onlara söylemeyecektim. Bu sadece canımı sıkmak için yapılmış bir şakaydı... Sadece aptal bir şaka...

Onur titreyen ellerime su şişesini tutuşturduğu sırada elleriyle saçlarımı kulaklarımın arkasına attı. Tek elinin değdiği yanağımın sıcaklığıyla şaşkınlıkla yüzüme baktı,

"Yüzün yanıyor."

"İyiyim ben... Heyecanlandım sadece." Üçü de bana endişeli gözlerle bakarlarken Rıza Amca masaya geri döndü.

"Onur..." diye mırıldandı, "Senden saklayacak olmadığım bir gelişme oldu. Arama yapan arkadaşlarım Ender'in yeni ayrılmış olduğunu düşündükleri bir ev buldular. En son o civarda görülmüş. İki gün önce... Şimdi oraya gideceğim. Normalde gelmenizi istemiyorum beladan uzak durmanızı istiyorum derdim, ama siz de benimle geliyorsunuz. Çünkü sizi tek başınıza bırakamam."

Sadece beş dakika sonra arabanın arka koltuğunda Burak ve Mert'in ortasında, Rıza Amca ve Onur önde sallana sallana hızla ilerliyorduk. Arabada yapılan konuşmaların frekansından çoktan çıkmıştım. Kafamın içinde tekrar eden iki kelime vardı. Babamın ismi... Arabadaki konuşmaları asla duymuyordum. Kafamdan geçen tek şey telefondaki kızın "Cahid Akay," deyişiydi. Kimdi bu kız? Neden böyle iğrenç bir şakaya alet edilmiştim? Benden istenen şey neydi? Amaçlanan şey neydi?

"Zeynep," Bilincimi Onur'un sert sesiyle yerine getirdiğimde yerimde hafifçe sıçrayarak ona baktım.

"Sana dediklerimi duymadın mı?" Başımı dalgınca salladım.

"Hayır. Ben... Uykusuzum..." Onur kaşlarını çatarak ön koltuktan arkasını dönerek yüzüme baktığında başını korkuyla salladı,

"Uykusuz değilsin. Bir şey oldu..." Gözleri gözlerimde, anlar gibi bakıyordu bana.

"Hayır."

"Evet, oldu."

"Lütfen Onur... Uykusuzum, ve şu an hiçbir şey konuşmak istemiyorum." Onur endişeyle önüne döndüğünde Burak ve Mert'in endişeli bakışlarını da yüzümde hissediyordum. O sırada Rıza Amca arabayı merkezden uzak müstakil bir evin önünde durdurdu. Arabadan indiğimizde evin önünde altı yedi adamın Rıza Amca'yı beklediklerini gördüm. Rıza Amca onlarla konuştuğu sırada Onur telaşla evin kapısına doğru yöneldi.

"Onur bekle bir abi ya!" Mert korkuyla Onur'un peşinden ilerlediği sırada ben ve Burak da onların peşindeydik. Yaşadığım saçma sapan şoku bir kenara bıraktım ve tüm odağımı Onur'a vermeye çalıştım. Bu evde güvende miydik bunu bile bilmiyordum. Rıza Amca ve arkadaşlarının peşimizden geliyor olması içimi biraz olsun rahatlatırken Onur'un içeri girer girmez tüm evi aramaya başlaması bana bir an için kendi derdimi unutturdu. Şu an yardımıma ihtiyacı vardı, köstekliğime değil...

"Burak, sen mutfağa bak. Mert, koridoru incele. Ender'i siktir edin... Anneme dair bulacağınız en ufak bir şeye bile ihtiyacım var."

"Ben?" diye mırıldandım telaşla,

"Sen iyi değilsin. Bir köşede otur." Bir yandan koltukların yastıklarını kaldırıyor bir yandan bana oturmamı söylüyordu.

"Ben yatak odasına bakacağım..." diye mırıldandım.

"Zeynep, lütfen otur. Biz halledeceğiz." Rıza Amca'nın arkadaşları mutfağa dalarken ve Onur'a yardıma girişirlerken açık kapısından içeriyi gördüğüm yatak odasına girdim. İçeride Rıza Amca'nın iki arkadaşı daha vardı.

"Merhaba... Ben Rıza Amca'nın arkadaşı Onur'un arkadaşıyım." diyerek selam verdim onlara.

"Hoş geldiniz..."

"Hoş geldin kızım."

"Yatak odasına ben de bakınabilirim değil mi? Sorun olur mu?"

"Hayır, sorun değil." Ben kıyafet dolabının kapağını açtığım sırada polislerden biri elinde bir bardakla içeri doğru gitti, "Rıza! Burada bir bardak buldum, bunu teste gönderelim."

"Getir bakayım."

Sessizce dolabı incelemeye başladım. Dolabın içi erkek kıyafetleriyle doluydu. Eğer doğruysa, Ender gerçekten de burada yaşamıştı, kıyafetler onun ölçülerindeydi... Ama burada kıyafetten başka hiçbir şey yoktu. Dolap raflarını tek tek inceledim, çekmecelere tek tek baktım, yatağın çarşafının altına bile, tek tek baktım... Herkes içeriye toplanmış buldukları bardak çatalları teste göndermek için hazırlanırken elimi umutsuzca çekmecede duran iç içe geçirilmiş çoraplardan birine uzattım. İç güdüme dayanarak iç içe geçmiş çorapları birbirinden ayırdım. Ve çorapların içinden katlanmış bir fotoğraf kağıdı düştü. Kalbim hızlanırken titreyen ellerimle katlanmış fotoğraf kağıdını hızla açtım. Ve o an gördüğüm manzara karşısında bu eğer düşündüğüm şeyse ki öyle görünüyordu şu an şoktan ölebilirdim...

Fotoğrafa birkaç saniye bakakaldıktan sonra darmaduman olmuş bir halde zar zor içeri attım kendimi. Hepsi harıl harıl dolapları vitrinleri ararlarken titreyen sesimle konuşmaya başladım.

"Ben... Bir şey buldum." Hepsi bir anda durdu, hatta biri elindeki bardağı düşürdü. Bir anda tüm evi sessizlik kapladı, ve hatta sanki sessizliğin yankısını duymaya başladım... Onur altına girdiği masadan çıktı, bana doğru yavaş yavaş yürüdü. Dolu gözlerimle gözlerine baktım.

"Onur..." dedim titreyen sesimle, korkuyla bana bakarken titreyen ellerimi ona uzattım. Fotoğrafı eline verdim. Onur elimdeki fotoğrafı kaskatı kesilmiş elleriyle aldı, fotoğrafa baktı, ve o an tüm dünya donakaldı. Dudaklarının arasından tek bir kelime çıktı,

"Anne?"

Herkes Onur'un başına eğilmiş, her şeyden ötesi Onur bir fotoğrafın başına eğilmiş ve tüm dünya durmuştu sanki. Sanki iki gündür bir ağacın altında güneşleniyorduk, ve şimdi o ağaç yıkılmıştı, biz altında kalmıştık...

Çünkü Onur'un elinde tuttuğu bu fotoğraf, annesinin çok yeni bir hastane yatağında uyurken çekilmiş fotoğrafından başka bir şey değildi.

Annesi hayattaydı.

Belki ölüm döşeğinde, ama hayatta...

---

Tekrar selammm!

Şoklarla dolu bir bölüm olacak demiştim, kendim bile şok içinde kaldım sonda hfdjdfhfgh normalde bir bölüme bir şok fazla gelirken bu bölüm üç şok birden yaşadık. Aslında iki şok yaşadık gibi görünüyor ama bence bir öge daha vardı kafaları karıştırması gereken. Ne olduğunu söylemeyeceğim, yorumlarda görmek istiyorum bunu. 

Sizce bu evlat edinme kurumu olayının altından ne çıkacak?

Onur'un annesi ciddi ciddi yaşıyor mu, bu konudaki düşünceniz ve teoriniz ne?

Zeynep'te bu bölümde fark ettiğiniz bir değişiklik var mı?

Lütfen özellikle bu bölüme yazacağınız yorumlarda çekinmeyin gerçekten merakla teorilerinizi okuyacağım, şu an dört gözle bekliyorum. Konuşmayı çoook uzatmayacağım, hemen burada bırakıyor ve yorumları okumaya geçiyorum^^ 

Sizi seviyorum, ve bol bol öpüyorum :') Bu arada en son bir çekiliş yapmıştım. Onun kazananları : daisi_es , selinmutlu2002 , maccbethh oldu :) Bana adreslerinizi gönderirseniz 3391 Kilometre hediyenizi yollayacağım. 

Bu arada dün Instagram Story'mde bir Soru Cevap etkinliği yaptım. Instagram profilime girip Öne Çıkanlar'da Soru Cevap yazan kısma tıklarsanız orada sorularınıza verdiğim cevapları görebilirsiniz. Instagram hesabım  : beyzalkoc

GÖRÜŞÜRÜZ^^ 

Continue Reading

You'll Also Like

112K 7K 22
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.8M 64.4K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

788K 38.4K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
2.6M 85.3K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...