Abimin Kankası; Benim Baş Düş...

By kuralbaz

78.4K 7.1K 4.5K

Yine bir klişe ve biz buna bayılıyoruz! More

1🍅
2🍅
3🍅
4🍅
5🍅
6🍅
7🍅
9🍅
10🍅
11🍅
12🍅
13🍅
14🍅
15🍅
16🍅
17🍅
18🍅
19🍅
20🍅[SEZON FİNALİ]
🍅Üniversite🍅
📣 İKİNCİ SEZON 📣

8🍅

3.3K 336 331
By kuralbaz

🍅🍅🍅




Hayatım boyunca pek çok utanç verici ana özne oldum, hepsi de Jongin yüzünden rezil oluşlarımdı. Benim kabahatim olmayan şeyler... Kara kedi Jongin'in kışkırtmalarına gelişlerim ya da...

Şimdi ise kendi sebep olduğum karmaşanın ortasında, utançtan ölüyorum. Kabahatin bende olduğunu bilmek ise beni daha çok dibe çekiyor. Ben hiç böyle biri olmadım.

Tamam söz konusu Jongin olduğu zaman şerefsizlik yapmaktan da çekinmem ama o Jongin yani. Çünkü hak ediyor. Ona yaptığım ve yapacağım bütün itlik puştluklar ona özel. Bana hiçbir kötülüğü dokunmamış masum bir insana yapmayacağım şeyler...

Ve o an bütün cesaretimi toplayıp belki hayatımın en mühim, aynı zamanda en doğru kararını veriyorum. Hatırladıkça kendimle gurur duyacağım!

"Özür dilerim Minho. Gerçekten çok özür dilerim. Aslına bakarsan seni hiç tanımıyorum, senden o şekilde hoşlanmadım hiç. Geçen hafta arkamdan kötü şeyler söyleyince Jongin, kalbim kırıldı. O an aklımdan geçen en saçma şeyi yapıp bir gazla çıkma teklif ettim. Ama sanırım bunu yapamayacağım. Sana yalan söylemek istemiyorum, buraya gelirken ne düşündüğümü de bilmiyorum. Üzgünüm. Lütfen kırılma, beni sevdiğini söyleyen ve bana iltifat eden ilk kişisin. Yakışıklısın da. Etkilenmedim desem, mutlu hissetmedim desem yalan olur. İyi birine benziyorsun ve bu yüzden üzülmeni istemiyorum."

Yapmadım, yapamadım, yapamazdım da zaten. Sevmediğim birini sırf kırılan gururumu kurtarmak için kullanamazdım. Bu yüzden ne kadar utanç verici olsa da, yerin yedi kat dibine saklanmak istesem de dürüstçe açıklıyorum kendimi. Bundan sonra ne olacaksa olsun, en azından vicdanım rahat böyle.

Lafı açılmışken Jongin hala yerinde yok. Adi şerefsiz beni burada bırakıp nereye gitti? Bunun hesabını elbet soracağım ona! Büzük dudaklı at surat!

Minho, konuşmamı pür dikkat dinledikten sonra yakışıklı yüzüne yayılan çekici gülümsemesi ile bana bakıyor. Şükürler olsun ki kırılmış yahut kızmış gibi görünmüyor da içime su serpiliyor. Zira bu gencecik yaşımda gün yüzü görmeden kimsenin ahını almaya niyetim yok. Hayatım zaten boktan bir de onun bunun günahına girip iyice cenabetleşmeyeyim.

"Anladım. Tahmin etmiştim aslında. Demek istediğim seni bana bakarken, beni keserken görmedim hiç, benden hoşlanıyor olsaydın bu sürpriz olurdu. Üstelik o gün çok çirkin davrandık. Kim olsa kırılırdı."

Jongin'in aksine bu çocuk acayip nazik, kendisi tek bir tane bile kötü söz söylememiş olmasına rağmen o günün sorumluluğunu alıyor. Helal olsun be! İşte erkek dediğin böyle olacak diyorum içimden. Birileri götünün keyfine sizi yarı yolda bırakıp giderken birileri son ana kadar sorumluluk alıyor.

"Sen kötü bir şey söylemedin ki. Hem unuttum gitti. Kendini kötü hissetmene gerek yok."

Vicdanıma karabasan gibi çöken yalanımı itirafımın ardından üzerimden tonlarca yük kalkıyor da hafifliyorum sanki. Minho ile de daha rahat konuşmaya başlıyorum. Aramızdaki zorlama romantik gerilim artık yok ve iki normal arkadaş olarak sohbete devam etmek benim için çok daha iyi.

"Güzel olduğunun başından beri farkındaydım ama şimdi seninle konuşmaya başlayınca kişiliğinin de ne kadar güzel olduğunu anlıyorum. Şu an seni daha çok istiyorum kendime."

Arkadaşça mı dedim az önce?! Siktir edin, bu çocuk alenen yürüyor bana. Üstelik kaşı da gözü de ayrı oynuyor.

Ulan az önce reddetmedim mi ben seni? Niye yok yere ortamı bir daha geriyorsun? Bu yakışıklı çocukların ortak problemi bu herhalde, ahmak ve bencil olmaları.

"Ben-"

"Şşş... Öyle hemen değil, kendimi sana kanıtladıktan ve sen beni tanıdıktan sonra yeniden soracağım. O zaman gerçek bir cevap istiyorum. Anlaştık mı?"

Sözümü bitirmeme dahi müsaade etmeden kendi şartını şurtunu ortaya koyup beni de buna sürüklüyor. Pekala, yakışıklı çocukların sorunlarından ikincisi ve bence en büyüğü; kafalarına göre sizin yerinize de karar vermeleri ve dünyanın kendi etraflarında döndüğünü sanmaları. Üzgünüm beyler öyle bir dünya yok.

"Peki..." diyorum ama dürüst olmam gerekirse bu çocuğa hiçbir zaman evet diyeceğimi sanmıyorum. Evet yakışıklı, evet paçalarından karizma ve özgüven akıyor fakat bir şey eksik, kalbim ısınmıyor ona.

Galiba asıl ahmak benim, böyle bir şansı bir daha yakalayamayacağımı biliyorum. Yine de kararım kesin, onu istemiyorum.

"Geldiğin için teşekkür ederim. Davet eden ben olduğum için şimdi hesabı ben ödeyeceğim ama borcun olsun. Bir başka gün de sen bana ısmarla."

Ah, demek oyunu böyle oynayacak. Beni kendine borçlu çıkararak bir buluşma fırsatı daha yarattı. Eminim o buluşmada da başka buluşmalara maya çalacak. Ya tutarsa... Zeki çocuk.

"O-olur..."

Hesabı ödeyen Minho nihayet kafeden çıkıp gidiyor ve beni başım iki elim arasında deve kuşu gibi masaya tünemiş bırakıyor. Bir yanım dürüstlüğümden dolayı beni tebrik ederken öteki yanım nedensizce öfkeli. Karmakarışığım.

Okulun en yakışıklı çocuklarından birinden çıkma teklifi aldığım için mutlu hissetmem gerek biliyorum, biliyorum bilmesine de değilim ağzını kırayım. Mutsuz olmama sebep olan, canımı sıkan, içimi böylesine huzursuz eden şey her ne ise onu sikeyi-

Aklıma bizim hamam böceği geliyor. Bir daha küfür etme kötü olur yoksa demişti salak. Bok kafalı dangalak, içimden edersem ne yapacaksın? Ancak boş tehdit savuruyor. Bana ne yapabilir ki?

Pekala, Jongin ayısını düşünmeyi bırakıp kalkmalıyım artık. Yoksa yaka paça dışarı atılacağım. Kafe çalışanları defolup gitmem için psikolojik baskı kuruyor üzerimde resmen, gelip geçerken gözlerinden lazer ışınları çıkararak beni yok etmeye çalışıyor mendeburlar. Beleşe oturuyorum sanki! Kol kadar hesap Minho'ya girmiş olsa da sonuçta ödedik paramızı. Kapitalizmin uşakları ne olacak!

Kapından çıkınca onu görüyorum, sırtını duvara yaslamış, elleri cebinde, tek ayağı ile yeri eşeliyor. Yerde oyalanan bakışları kafenin kapısını açmamla beraber çalan rüzgar çanının sesi ile bana dönüyor. Onunla göz göze gelince öfkem alevleniyor, beni kafenin ortasında bir başıma göt gibi bıraktığını hatırlatıp kendimi iyice gazlıyorum.

"Ne cevap verdin ona?"

"Neden gittin?

"Ne dediğim seni ne ilgilendirir?"

"Gitmemi istemiyor muydun?"

Pekala, şu soru-cevap oyununa da aynı anda konuşmaya da bir son vermemiz gerekiyor çünkü kafam karışıyor.

"Gelmeni istemedim, kalmanı değil. Geldiysen sonuna kadar kalmak zorundaydın." diye sakince açıklıyorum. Aslında içim fokur fokur kaynıyor ve ben neden yalnızca ona bakarak bile böylesine öfke dolduğumu anlayamıyorum. Tek istediğim o muşmula suratını yumruklarımla yontup yeniden şekillendirmek. Daha çirkin bir hale getirmek...

"Aynı şey." diyor alayla tek kaşını kaldırırken. Elleri hala cebinde ama yaslandığı duvardan doğrulup bana doğru yaklaşıyor adım adım.

"Değil." geri adım atmıyor, aksine başımı havaya dikip meydan okuyarak üstüne yürüyorum.

"Farkı ne?"

"Mal mısın Jongin? Anlamıyor musun yoksa anlamak mı istemiyorsun?"

"Ben çok iyi anlıyorum, görünen o ki sen de çok iyi anlıyorsun ama salağa yatıyorsun."

Bakışları değişiyor, midemi buran o tuhaf ifade var yüzünde ve ben neyi kaçırdığımı merak ediyorum. Bu muhabbet nereye gidiyor hiçbir fikrim yok. Jongin'in ne ima ettiği hakkında da...

"Bu da ne demek şimdi?" suratımı buruşturarak soruyorum ama tabi ki soru cevap oyununa geri dönüyoruz. Cevap vermek yerine soru soruyor bana. Sahici delireceğim.

"Ona ne dedin? Minho sana çıkma teklif ettiğinde ona ne cevap verdin?"

"Kalsaydın duyardın. Söylemiyorum işte. Hem sen bunu neden merak edesin?"

"Benimle oynamak mı istiyorsun Kyungsoo?"

Hala oyun diyor dingil. Hayatı, daha doğrusu benim hayatımı mahvederken eğleniyor olmalı. Eh kendisi zengin, istediği her şeye sahip. Kendi halinde yaşamaya çalışan birisi ile oynamak onun için önemli olmasa gerek. Tepem atıyor, patlayıveriyorum.

"Hah! Bana ne yapabilirsin ki? Bütün kozlarını gördüm Jongin. Yıllardır hep aynı şeyler! Kilomla mı dalga geçeceksin? Boyumla mı yoksa? Sınıfın içinde ahmakça şakalar yaparak beni rezil mi edeceksin yine? Ya da ailemin önünde utanç verici şeyler anlatıp beni kızdıracak mısın? Söylesene bana ne yapabilirsin başka? Keşke azıcık kendini geliştirsen... Yaptığın hiçbir şey beni şaşırtmıyor artık-"

Bana hatırlatın bir daha herhangi bir iddiada bulunmayacağım. Hele de Jongin'e karşı!

"Şaşırmış görünüyorsun." gülümsüyor piç!

Gözlerim ardına değin açık hayretten dilimi yutup put gibi kalıyorum olduğum yerde. Ne sesim çıkıyor ne soluğum. Beynim duruyor ve az evvel Jongin itinin bana yaptığı şeyi, neden yaptığını anlamaya çalışıyorum.

"Sen! Bu defa çok ileri gittin Jongin! İt herifin tekisin! Adi şerefsiz! Sırf beni şaşırtmak için piç... Bu yaptığın piçlik!"

Yaptığı şeyin farkındalığı bedenimi sarınca gözlerim doluyor, karnımın içini alevler sarıyor. Jongin'e olan kızgınlığım artarak zihnimi hepten ele geçiriyor, ben de yumruklarımı Jongin'e.

"Bu kadar ahmak olamazsın Kyungsoo. O her türlü şeytanlığa çalışan beynini biraz olsun kullan. Sırf şaşırtmak için mi seni öptüğümü sanıyorsun? Gerçekten mi?"

Sıkıca tuttuğu bileklerimi belimin arkasına kıvırıp beni kendine çekiyor. Göğsüne çarpıyor bedenim, kafam karışık, karmakarışığım. Çığlık atmak istiyorum, sinirden patlamak üzereyim. Kıpkırmızı kesiliyorum, yüzüm, boynum, kulaklarım hatta...

"Senden her şeyi beklerdim Jongin ama bunu senden bile beklemezdim."

"Neden?"

"Sana kafa atarım Jongin! Bırak beni. Bak öfkeden kuduruyorum şu an. Ya da bırakma, bıraktığın an seni paramparça edeceğim."

"Uu, çok kızgın görünüyorsun ve çok tatlı."

"Bana tatlı deme! Nefret ediyorum! Senden de tatlıdan da!"

"Minho sana tatlısın derken kızarıp duruyordun ama. Ben deyince niçin bu kadar kızıyorsun?"

"Çünkü! Çünkü senden nefret ediyorum!"

"Biliyorum. Ama yine de seni seviyorum Kyungsoo. Seni seviyorum."

"..."

Daha da şaşırmam sandığım an yeni bir şok dalgası ele geçiriyor beni. Suratına bakakalıyorum ahmak gibi. Gibisi fazla, şu an tam anlamıyla bir aptalım. Algılarım bütünüyle kapanıyor. Yoksa Jongin'in beni yeniden öpmesine izin vermeme imkân yok. Aslında izin verdiğim falan yok, girdiğim şoktan istifade eden fırsatçı köpek dudaklarımı öpüyor tekrar tekrar.

İlk öpücüğüm...

İlk öpücüklerim hatta!

Onunla olduğuna inanamıyorum. Şakası yapılsa götümle güleceğim bir şeyi bizzat yaşıyorum şu an. Jongin puştunun dudakları yüzümün her yerinde ama en çok ağzımın kenarında geziniyor. O beni öptükçe midemde hayvanat tepişiyor. Ağlamak istiyorum, ki ağlıyorum da.

"Bana neden bunu yapıyorsun Jongin?"

Ağladığımı anlayınca duruyor nihayet. Şu an o kadar kötüyüm ki ona sövesim bile gelmiyor. Küfür etmek beni en çok rahatlatan şey oysa ki. Ona bile mecalim yok.

"Hala anlamadın mı? Sana aşığım ben. Ne zamandan beri seviyorum seni, ne zaman tutuldum sana bilmiyorum ama seviyorum işte. Sen Chanyeol'e bakarken ben hep sana bakıyordum."

"Chanyeol mü? O ne alaka?"

"Chanyeol'ü sevmiyor musun sen?"

"Elbette seviyorum, o benim abim."

"Öz abin olmadığını ikimiz de biliyoruz Kyungsoo. Seviyorsan seviyorsundur. İnkar etmene gerek yok. Ona nasıl baktığını gördüm."

"Şu an ne sikimden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok. Chanyeol benim abim, hep öyleydi hep de öyle olacak. Cidden sana inanamıyorum. Bugün söylediğin ve yaptığın her şey beni dumura uğratıyor. Sırada ne var? Beni şaşırtmak için yeni hamlen nedir?"

"Ben... Ben sandım ki sen... Chanyeol'ü..."

"İğrençsin! Aklımın ucundan bile geçmedi böyle bir şey."

"Bugün aklımı kaçırmak için güzel bir neden. Bunu duymak güzel."

Dudaklarıma eğiliyor yeni bir öpücük için ama bu sefer hazırlıklıyım. Küt diye geçiriyorum kafamı burnuna.

"Ahh!" diye ciyak ciyak bağırırken elinden kurtuluyorum. Kollarımı göğsümde bağlayıp gururla bakıyorum yüzüne.

"Tacizci götoş! Böyle yaparlar işte adamı."

"Ah! Burnum! Seni taş kafalı!"

Ağzımın kenarı zevkle kıvrılıyor, enayi beni keklemeye çalışıyor ama yemezler.

Hassiktir! Çocuğun burnu gerçekten kanıyor! Korkudan götüm üç buçuk atıyor şimdi. Lanet olsun ya burnu kırıldıysa...

"Jongin iyi misin? Özür dilerim, ben o kadar sert vurmak istemedim. Jongin dur bir bakayım."

"Yuh ya! Sana burada aşkımı itiraf ediyorum sen ise burnumu dağıtıyorsun. Cidden pes! Ama hata bende, senin gibi taş kafalı cüceye aşık olana kadar bir dünya fıstık bulurdum."

"Hele götüme bak hele. Gidip bulsaydın ulan, tutan mı var ağzını kırayım!"

"Burnumu kırdın zaten, bırak da bari ağzım sağlam kalsın!"

"Şu an kendimi tutuyorsam sırf burnuna karşı sorumluluk hissettiğim için Jongin. Yoksa şimdiye o cin gözlerini de oymuştum çoktan. Haberin olsun."

Akşamın o saatinde bağıra çağıra kavga ederek, sokak sokak gezip nöbetçi eczane buluyoruz. Girdiğimiz eczanede Jongin'e pansuman yapıyorum. Neyse ki burnunu kırmamışım da benim küçük ilk yardım müdahalem sayesinde kanaması duruyor. Yine de yarın hastaneye gitsek iyi olacak.

Sonra harp malülü iki asker gibi darmadağın eve dönüyoruz. Jongin'in ailesi evde olmadığından ve ne yazık ki ben de bunu bildiğimden onu zorla bizim eve getiriyorum. Annemle Chanyeol'e yakalanmamaya çalışarak gizlice odama sokuyorum.

Yanlış anlama olmasın, bunu yapmamın bugünkü itirafı ile alakası yok. Sadece burnunu kırdığımın annemler tarafından öğrenilmesini istemiyorum. Biraz vicdanım sızlıyor da olabilir tabi.

Bir saniye...

Jongin bana beni sevdiğini mi söyledi yani?

Hassiktir! İşte bu gerçek bir sorun.



🍅🍅🍅

Continue Reading

You'll Also Like

36.7K 1.7K 12
Zevki hissedebiliyor musun? Tanrı beni kutsasın 'Cotidie serisi 3'
4M 114K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
1.3M 55.3K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
1.2K 189 5
Jimin, Krallığının zindanında kilitli olan yaralı ejderha için hayatını riske atmaya hazırdı. Bilmediği şey ise ejderhanın bir şekil değiştirici oldu...