Mavi Kelebek

By SiyahinRuhHali

1.8M 78.8K 4.6K

🦋 O, kanatlarında ölümü taşıyan mavi bir kelebekti. Hüznün mavisi, ölümün uykusuyla birleşti. Kadın ve adam... More

Mavi Kelebek
Bölüm 1 ▶ Kurban
Bölüm 2 ▶ Soğuk Pençe
Bölüm 3 ▶ Geçmişin İzleri
Bölüm 5 ▶ Kuklacı
Bölüm 6 ▶ Ateş Ve Buz
Bölüm 7 ▶ Karşılık
Bölüm 8 ▶ Başkalaşmış
Bölüm 9 ▶Kül Mavisi
Bölüm 1o ▶ Kendine Kalır İnsan
Bölüm 11 ▶Dokunulmaz
Bölüm 12 ▶ Körebe
Bölüm 13 ▶ Dudaklarımda Ki Zehir
Bölüm 14 ▶Vezire Karşı Duran Piyon
Bölüm 15 ▶Bana Seni Anlat
Bölüm 16 ▶Piyona Adanmış Vezir
Bölüm 17 ▶Oyun Döngüsü
Bölüm 18 ▶ Anlattıkça Zor
Bölüm 19 ▶ Uyu Ve Öl Kelebek
Bölüm 2o ▶ Kanat Çırpmaktan Yorulan Kelebek
Bölüm 21 ▶Kanayan Bir Düş
Bölüm 22 ▶Mavi Kelebeğin İncileri
Bölüm 23 ▶Benden Önce Ölme
Final ▶Bana Bir Düş Ver
Yeni Hikaye Duyurusu
★ Bölüm Duyurusu ★
Bölüm 25 ▶ Ateşten Kelebek Kozası
Bölüm 26 ▶Baharda Ölen Kelebek
Bölüm 27 ▶Kelebeklerin Ölümsüz Olduğu Yer
Bölüm 28 ▶️Kalbinde Kalan Küller
Bölüm 29 ▶ Ölümsüz Mavi Kelebek

Bölüm 4 ▶ Soğuk Ateş

72.3K 3.1K 111
By SiyahinRuhHali

Kapının yumruk ve tekmelere maruz kalmasıyla, bütün vücudum titremeye başlamıştı. Adamın parmakları dudaklarımın üzerinden ayrılırken, çene kısmımda hala ağırlığını hissedebiliyordum. Elini öyle sıkı bastırmıştı ki, dudaklarımın üst kısmı uyuşmuştu. Hızla yanımdan ayrılıp benden  uzaklaşırken, dışarıdan gelen erkek sesini duydum. 

Adam bir yandan kapıyı yumruklamaya devam ederken diğer yandan, "Ateş, kapıyı açsana oğlum" diye bağırıyordu.

Kapının açılma sesini duydum önce. Tamamen cansız bir put gibi yerimde kalmıştım. Birbiri ardına gelen adım sesleri kulaklarıma dolduğunda, daha yakından gelmeye başlayan soluk soluğa bir ses, "Kız nerede? Bir şey yapmadın değil mi?" diye sordu.

Aynı anda adamın salonun giriş kapısındaki bedenini gördüm.  Baştan aşağıya siyah giyinmiş, esmer bir adam. Büyük iri gözlerinin ortasında parlayan, saçlarından çok daha koyu irisler. Hayır, onu daha önce görmediğime emindim. Ama eğer aradığı kız ben isem, o beni tanıyor olabilirdi.

Arkasından gelen ev sahibi keyifli bir sesle, "Sadece bir kaç kere ona silah çektim ama ateş etmedim. En azından ona" dedi, kollarını göğsünde birleştirerek. Bunu öylesine pürüzsüz bir sesle söylemişti ki, şaşırmamak elde değildi. 

Esmer olan adam siyah ceketini üstünden sıyırırken, "Halil abiye borcumu ödemeliyim" diye çıkıştı.

"Senin borcun, benim değil. Ayrıca o adi herifin..."

Esmer olan adam yeniden savunmaya geçip, "Ateş, kız burada" diye kükredi. Ses tonu uyarıcı olmakla beraber, sertti.

Ateş. Tam ismi kadar yakıcı bir öfkeyle, sanki ona bağıran benmişim gibi yüzüme baktı.

"Evet o burada ve ben, ondan ne istediklerini bulacağım. Daha doğrusu benden" dedi. Duygusuz sesiyle harmanlanan öfke dolu gözleri titrememe neden olurken, "Ben bir şey yapmadım" dedim. Bunu neden söylediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Emindim ki, o da en az benim kadar suçsuz olduğumun farkındaydı. Ya da değildi... Belkide olmak istemiyordu.

Esmer adam üzerime doğru yürümeye başladığında, bir adım korkuyla geriye doğru attım. Hemen arkam duvar olduğundan daha fazla hareket edemeden, sessizce neden bana yaklaştığını anlamaya çalıştım. Her hareketini dikkatle incelerken, bakışlarımı birkaç saniyeliğine Ateş'e kaydırdım. Hiçbir tepki vermemesi üzerine yeniden bana yaklaşmakta olan adama baktım. Zeytin siyahı gözlerinde hiçte sert bir ifade yoktu. Yüzüne, görünümüne ters düşen sıcacık bir tebessüm yayılmıştı. "Merak etme Masal. Sana zarar vermeyeceğim tamam mı?" diye sordu. 

Bir cevap duymak istediği için başımı sallamakla yetindim. Hemen ardından belki onun sayesinde istediğim cevapları bulabilirim umuduna sarılıp, "Siz kimsiniz? Babam nerede?" diye sordum. 

Ateş seslice nefesini geri verirken, "Çok istekliydin, uğraş dur şimdi" dedi ve bedenini az önce uzandığım yere bıraktı.

"Öncelikle adımı söyleyeyim. Ben Sarp" dedi, elini bana doğru uzatıp. Bir gülümseyen yüzüne, birde kuvvetli parmaklarına baktım.  Sonunda parmaklarımı ona uzattığım da, elim avucunun içinde kaybolmuştu. Parmaklarımı elini biraz bile sıkmasıyla kırabilecek kuvvette olduğunu anlamak zor değildi ama tabii ki parmaklarımı kırmadı.

Bildiğini bilmeme rağmen, "Masal" dedim. Anında elimi geri çektim ve sorularıma daha açık cevap vermesini beklemeye başladım. 

Ani hareketimle dahada gülümsedi. Eliyle koltukları gösterip,  "İstersen önce oturalım" diye bir öneride bulundu. Kendisi önden gidip, Ateş'in yanına oturdu. Omzunun üzerinden bana bakana kadar hareket edememiştim. Babamın benim için açtığı banka kasasında neden sadece Ateş'in adresi vardı? Sarp'ın ondan daha iyi ve sıcak olduğunu anlamak çokta zor değildi. Mutlaka bir sebebi olmalı diye düşündüm. Neden Sarp değilde, Ateş?

Ürkek adımlarla, oturdukları koltuğun hemen yanındaki koltuğa oturdum. Yumruk yaptığım ellerimi dizlerimin üzerine koyup soluklandım. Kendimi iyi hissetmiyordum. Olduğum yerde ter dökmeye başlamıştım ama bu konuşmayı yapmak istiyordum. Sorularıma cevap bulmalıydım.

"Baban ve benim babam, beraber birkaç kere iş yaptılar. Babanı oradan tanıyorum. Tabii seni de.. Birkaç kere size gelmiştik..Hatırlamıyor musun?" diye sordu. Gözlerinde meraklı bir ifade vardı. 

Hafızamı kurcaladım ama hiçbir noktada Sarp ismini anımsayamamıştım. Başımı olumsuzca salladım. 

"O günleri atlatmana çok sevindim Masal. Şimdi görüyorum ki, tamamen iyisin"

Kaşlarımı çattım. Sorarcasına, "Anlamadım" dedim.
Ruhumu yine o tanıdık ve tuhaf duygu sardı. Bu sanki bir girdapta kaybolmak kadar zor, dikenli bir teli yutmak gibi acıydı.
Onunda kaşları çatıldı. Başını iki yana sallarken, "Hatırlamıyor musun?" diye sordu. 

Kaşlarımı çatarak, "Neyi hatırlamam gerekiyor?" diye sordum. O günleri atlatmamla ilgili söyledikleri de neydi? Ben birçok şeyi atlatmıştım ama hangisinden bahsediyordu, emin olamıyordum. Ayrıca beni bu kadar tanımasına da şaşırmıştım. Ve konuştukça aynı şeyi kendime sorup duruyordum. Neden Sarp değilde, Ateş?

Anlamsız bir ifadeyle bana bakarken yüzüne az öncekinden farklı sahte bir tebessüm yerleştirdi ve, "Hiç.. Saçmalıyorum" dedi. Aceleyle konuyu başka yöne çekmeye çalıştı.

"Baban seni aradı mı?" diye sordu.

Başımı olumsuzca iki yana sallayıp, "Telefonum evde kaldı" dedim.

Aklımı hala Sarp'ın geçmişimle ilgili söylediklerini kurcalıyor, kötü düşüncelerin başımın tepesine üşüşmesini sağlıyordu. Bir şeyler biliyor gibiydi. Gibisi fazla, bir şeyler saklıyordu. Bunu hissediyordum.

"Eve gidip telefonunu almamı ister misin?" diye sordu.  Ellerini birleştirip, dizinin biraz aşağısına koydu ve bacağını kendine doğru çekti. 

Heyecanla, "Gerçekten yapar mısın?" diye sordum. Gözlerim soğuk bakışların sahibi Ateş'e kayınca,  yerime sinip heyecanımı geriye itekledim.

"Tabii. Yarın hallederim" dedi.

Gülümsedim ve teşekkür ettim. Kısa bir anlığına, ona yarın Ateş'le yapacağımız korkunç ziyaretten bahsetmeyi düşündüm ama sonra bu düşüncemi sildim. Onu kızdırmak ve tek başıma kalmak istemiyordum. Babamı bulmak için ona ihtiyacım vardı.  Belki de orada ip ucu bulabiliriz düşüncesiyle susmayı tercih ettim.

Kısa bir sessizlik yaşadıktan sonra şirin bir ses tonuyla, "Masal, yukarı çıkar mısın? Bizim biraz konuşmamız gerekiyor da" dedi Sarp.

Hemen ayağa kalktım ve başımı yere eğip  Ateş'in üst kata çıkmamdan rahatsız olabileceğini düşünerek, "Mutfağa geçiyorum" dedim.

"Hayır, hayır" diye itiraz etti Sarp.

Dönüp ona baktım. 

"Üst kata çık"

Sarp'ın ısrarının sebebini salon ve mutfağın arasında çok mesafe olmamasına bağladım. Biraz seslerini yükselttikleri taktirde, konuştuklarını net olarak duyabilirdim.

Onun istediğini yapmak istiyordum ama Ateş'in ne diyeceği bu noktada daha önemliydi. Neticede ev onundu ve bende misafir kurallarına bağlı kalmalıydım.

Gözlerimi ona çevirdiğim de, yüzünü kaplayan anlamsız öfkeyi görmem aynı anda olmuştu. Onu bir şekilde huzursuz etmeyi başarıyordum ve bu durum beni geriyordu. Adımlarımı beceriksizce hızlandırıp, "Ben dışarıda bekleyeyim" dedim.
Salonun kapısından çıkmak üzereyken katı sesiyle, "Odaya çık!" diye emretti.

Sesini duymakla beraber rotayı basamaklara yönlendirdim ve hızlı adımlarla yukarı çıktım. Üst kat, alt kata göre daha küçüktü. Üç tahta kapı vardı ve hangisinin oda olduğunu bilmediğimden hepsini denemek zorunda kalmıştım.  İlk kapı kilitliydi ve bir iki zorlamadan sonra bıraktım. Hemen karşısındaki kapı banyoydu. Banyonun hemen yanındaki kapı ise aradığım yer.

Sessiz olmaya özen göstererek içeri girdim ve kapıyı kapattım. Onun odasında olmak bile beni geriyordu. Etrafa bakıldığında normal bir insanın, normal olan odası gibi görünüyordu. Orta boy ahşap dolap, hemen pencerenin yanında duran geniş bir çalışma masası, çift kişilik bir yatak. Yatağın hemen yanında, duvarda asılı saat ve siyah beyaz bir resim. Birbirlerine sarılmış küçük bir kız ve oğlan çocuğunun resmi. İkisi de bana tanıdık gelmesine rağmen, aklımdaki hiçbir anıda onlara rastlayamamanın huzursuzluğuyla uzunca bir süre resme takılı kalıyorum..


Şiddetli bir ürpermeyle daldığım resmi inceleme işleminden sıyrıldım. Kollarımı kendime dolayıp, ipek siyah örtülerin serili olduğu yatağa ilerledim. Başta sadece kıyısına köşesine oturmayı düşündüğüm yatağın, dakikalar geçtikçe içine girmek istiyor ve kendimi derin bir uykunun kollarına bırakma isteğimi gerçekleştirmeyi arzuluyordum. Nitekim yarım saat sap gibi oturmanın sonucu da öyle olmuştu. Ateş'in kızacağını bilmeme rağmen daha fazla direnememiştim ve kesinlikle bu benim suçum değildi.  İki gün boyunca nemli kıyafetlerle dolaşmanın sağlığım açısından iyi olmayacağı bir gerçekti. Ateş basmaları ve üşüme arası gidip gelmelerim, halsizliğimden çoktan hastalığın yakama yapışmak üzere olduğunu anlayabiliyordum. 

Tenim sıcacık ipek örtülere değerken başımın altında, sol yanağıma değen yastığa kaydı düşüncelerim. O da bu yastığa yüzünü sürüyordu. Bu beni rahatsız etmeliydi ama etmedi.  Çünkü ferahlatan kokusu yastığa da sinmişti. Titremelerimi bastırmak için kollarımı kendime sarıp, dizlerimi kendime doğru çektim. Yatak benim titrememle sallanıyor, dişlerimin takırtı sesleri odaya yayılıyordu.  Kendi titreme seslerimden uyumakta zorluk çekiyordum.

Bu şekilde ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Yüzüme değen ellerle, bilincim yerine geldi. Göz kapaklarımı bile açmayacak kadar halsizdim. Sanki bedenimin etrafını buzdan bir kütle kaplamış, hem ağırlık veriyor hemde hareket etmemi engelliyordu. Saçlarımın arasından geçip, boynumun arkasına kayan kolu hissettim önce. Kolunun kuvvetiyle önce başım yastıktan, sonra da sırtım yataktan ayrılmıştı. Kollarımın cansız hâlde yatağın üzerine düşmesine engel olamamıştım. Sol yanağım boyun çukuruna yerleşirken, dudaklarım tenine değiyor, kokusu taa ciğerlerime kadar iniyordu. O an bedenimin hareketsizliğine inat, ruhum ayaklanıyor serin bir okyanusta yüzüyordu.

Sırtımdan süzülen ter yataktan sırtımın ayrılmasıyla beraber buz kütlesine dönüşürken, elbisemin askılarını omuzlarımdan sıyırmaya başlamıştı. Her bir hücrem ayaklanmış, aklım çığlık çığlığa haykırmaya başlamıştı. Biraz gücüm olsa, onu itecektim ama lanet olsun ki, parmağımı oynatmaya yetecek kadar bile yoktu. İtiraz etmek için ağzımı açtım ama dudaklarımdan tuhaf bir mırıldanmanın haricinde bir şey dökülmedi. Zihnim karanlığın en dip köşelerine doğru utançla çekilmeye başlamışken, telefonun tuhaf melodisini işittim. Söylediği tek cümleyi duyabilmiştim. 

"Bana Cotard Sendromu hakkında ne bulabilirsen faksla, hemen bugün"

Evet,  hikayemizin ana konusu bu bölümde ortaya çıktı. 

Cortad Sendromu (Yürüyen Ceset Sendromu) bu hastalıkta kişi öldüğünü iddia eder.

Continue Reading

You'll Also Like

5.4M 291K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...
1.6M 51.4K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
3.5M 128K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
SERMEST By İlayda

Teen Fiction

107K 6.7K 44
Buz mavilerinin getirdiği tüm enkazları; yüreğimin en uç noktasında, okyanusun haşim dalgalarına yuvarlandığı o saniyelerde evladım bilmiştim. Yüreği...