Karantina Serisi

By beyzaalkoc

110M 4.4M 4.3M

''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' ... More

Tanıtım
1.Bölüm : Bir Felaketin Ortasındayız.
2.Bölüm : Bu İşte Birlikteyiz!
3.Bölüm : Bu Büyük Bir Olay.
4.Bölüm : Buram Buram Tehlike.
5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...
6.Bölüm : Bela Mıknatısı
7.Bölüm : Ateşin Ta Kendisi!
8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
Karantina Hakkında.
9.Bölüm : Evet, Komik.
10.Bölüm : Ela Gözlerin Ardında...
11.Bölüm : İyi Seyirler.
12.Bölüm : Sonunu Görmek.
13.Bölüm : Hepimiz Beyaz Atız!
14.Bölüm : Canım İstiyor.
Yeni Bölümler Hakkında
15.Bölüm : Ölüme Yakın.
16.Bölüm : Ay Benim, Gece Senin...
17.Bölüm : Onur'unki...
İletişim
18.Bölüm : Sevgilim Olur Musun Desem...
19.Bölüm : Kayboldum!
20.Bölüm : Gitme İhtimalini Yok Etmek...
21.Bölüm : Kurtuluş Adımı!
22.Bölüm : Seninleyim!
23.Bölüm : İstediğim Her Şeyi Alırım.
24.Bölüm : Ayrılmayacağız.
25.Bölüm : Kayıp Kız
- Duyuru -
26.Bölüm : İntikam Vakti.
27.Bölüm : Hokus Pokus...
28.Bölüm : Perde Kapanıyor, Oyun Bitti...
29.Bölüm : Kısa Vadede Mahvolmak...
30.Bölüm : Dokunma Bana!
31.Bölüm : Aradığın Sendin...
32.Bölüm : Bu Filmin Son Sahnesi...
33.Bölüm : Bir Savaşın Başlangıcı
34.Bölüm : Oyun Başlıyor!
35.Bölümden Kesit
35.Bölüm : Paramparça Bir Duvar
36.Bölüm : Bir Katile Aşık Olmak
Özel Bölüm - Onur'un Sorgusu
37.Bölüm : Savaşın Sonu
38.Bölüm Fragmanı
38.Bölüm : Bir Şehir Yıkıldı.
Tanıtım Videosu + Karakterler
39.Bölüm : Bizimle Misiniz?
40.Bölüm : Yaşam Ağacı...
41.Bölüm : Hepimiz Onur Zorlu'yuz!
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
43.Bölüm : Öyle Güzelsin Ki...
44.Bölüm : Sonsuza Kadar.
45.Bölüm : O Evi Yıktık.
46.Bölüm : Ben Seni Bırakamıyorum.
47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1
47.Bölüm + Part 2
48.Bölüm : Şah Mat!
Karantina Kitap Oluyor! Bizimle Misiniz?
49.Bölüm : Hiç Kimsesizlik.
50.Bölüm : Sahne Onur'un.
Kitaba Doğru...
Kapak^^
Ayrıntılı Karantina İncelemesi!
Karantina Raflarda!
Karantina^^
KARANTİNA 2'den...
Karantina 2'den Alıntı + Çekiliş
Karantina - İkinci Perde - Tanıtım
İmza Günü + Duyuru
İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm
İkinci Perde - 2.Bölüm : Sevgilim
İkinci Perde : 3.Bölüm : Seni İçimde Tutabilmek.
İkinci Perde - 4.Bölüm : İki Küçük Kibrit Çöpü.
5.Bölüm : Vazgeçilmek.
İkinci Perde - 6.Bölüm : Koskoca Bir Şehir
İkinci Perde - 7.Bölüm : Enkaz Bölgesi.
İkinci Perde - 8.Bölüm : Kan.
İkinci Perde - 9.Bölüm : Benim Hayatım.
İkinci Perde - 10.Bölüm : İçimde Bir Dağ
İkinci Perde - 11.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
İkinci Perde - 12.Bölüm : Oturma Odası.
İkinci Perde - 13.Bölüm : Öpücük.
İkinci Perde : 14. ve 15.Bölüm
İkinci Perde - 16. Bölüm : Her Şey Daha Farklı Olabilirdi.
İkinci Perde - 17.Bölüm + 18.Bölüm
İkinci Perde - 19.Bölüm + 20.Bölüm + 21.Bölüm
Karantina - İkinci Perde : 22.Bölüm
İkinci Perde - 23.Bölüm
İkinci Perde - 24.Bölüm : Onur.
İkinci Perde - FİNAL - 25.Bölüm : Mahşerin Beş Atlısı
Kapak + İmza Günü + Ön Sipariş^^
Önemli, İkinci İmza Günü^^
Karantina İkinci Perde - Açıklama
Karantina 3 - Çok Yakında!
Karantina - Üçüncü Perde : Giriş + 1. Bölüm
Karantina - Üçüncü Perde - 2.Bölüm : Seni Çok Özledim.
Üçüncü Perde - 3.Bölüm : Bir Ağaç Mesafesi.
Üçüncü Perde - 4.Bölüm : Seni Bırakmam.
Üçüncü Perde - 5.Bölüm : Hikayedeki Eksik
Üçüncü Perde - 7.Bölüm : Darmaduman
Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları
Üçüncü Perde - 9.Bölüm : Kalbim.
Üçüncü Perde - 10.Bölüm : Kafes.
Üçüncü Perde - 11.Bölüm : Bana Yardım Et.
Üçüncü Perde - 12.Bölüm : Aşık Olduğu Kız.
Üçüncü Perde - 13.Bölüm : Düşmek İçin Koşmak.
Karantina - Üçüncü Perde - 14.Bölüm : Anne
Üçüncü Perde - 15.Bölüm : Zeynep...
Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.
Üçüncü Perde - 17.Bölüm : Kaçıyorsun...
Üçüncü Perde - 18.Bölüm : Ben Güçlüydüm.
Üçüncü Perde - 19.Bölüm : Bir Devrin Kapanışı!
Üçüncü Perde - 20.Bölüm : O Nokta... (FİNAL)
SELAM!
Son Perde - 1.Bölüm : Mucize.
Son Perde - 2.Bölüm : Ben Bir Kahramanım.
Son Perde - 3.Bölüm : O Gece.
Son Perde - 4.Bölüm : İçimde Büyüyor.
Son Perde - 5.Bölüm : Bir Mucize Olsun.
Son Perde - 6.Bölüm : Gece.
Son Perde - 7.Bölüm : Adil Bir Anlaşma.
Son Perde - 8.Bölüm : Aslan ve Kuzu.
Son Perde - 9.Bölüm : Neredesin?
Dördüncü Perde - 10.Bölüm : Üç Kişi.
Dördüncü Perde - 11.Bölüm : Hayat Ağacı.
Dördüncü Perde - 12.Bölüm : Sıradan Bir Hayat.
Dördüncü Perde - 13.Bölüm : İşaret Parmağı.
Dördüncü Perde - 14.Bölüm : Güzelim.
Dördüncü Perde - 15.Bölüm : Ay ve Gece
Dördüncü Perde - 16.Bölüm : Bir Tek Ona...
Dördüncü Perde - 17.Bölüm : O Gece...
Dördüncü Perde - 18.Bölüm : 1 Mayıs.
Dördüncü Perde : 19. ve 20.Bölüm (Final)
-TÜYAP AÇIKLAMASI-
Karantina - Son Perde - Giriş Bölümü
Son Perde - 1.Bölüm : Başlıyoruz...
Son Perde - 2.Bölüm : Biz Yine Birbirimizi Buluruz.
3.Bölüm : Bir Felaketin Gelişi.
Son Perde - 4.Bölüm : O Fırtınalı Gecede...
Son Perde - 5.Bölüm : Karanlık.
Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?
Son Perde - 7.Bölüm : Çıkıp Sana Geleceğim.
Son Perde - 8.Bölüm : Söz Veriyorum.
9.Bölüm : Gece'nin Yükü.
10.Bölüm : Kar Yığını.
Son Perde - 11.Bölüm : Bebek.
Son Perde - 12.Bölüm : Yağmur.
Son Perde - 13.Bölüm : Mezar
Son Perde - 14.Bölüm : Atlı Adam.
Son Perde - 15. 16. ve 17. Bölümler
18.19.20.21.22.Bölümler!
Son Perde - 23.Bölüm : Düğün
Son Perde - 24.Bölüm : Aydınlık.
Son Perde - 25.Bölüm : Karantina.
Özel Bölüm : Aile.

Üçüncü Perde - 6.Bölüm : Ben Neredeyim?

779K 31.6K 42.9K
By beyzaalkoc

Selammm^^

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Yukarıdaki şarkıyı da açalım ve öyle okuyalım bu bölümü :') 



6.Bölüm : Ben Neredeyim...
*Sen Nerede?*

---

"Annenin mezarı boş."
"Annenin mezarı boş."
"Annenin mezarı boş."

Kafamın içinde dönüp duran bu cümle dünyamı baş aşağı çevirmişti sanki... Gözlerimin önünde Onur ve babası, yanımda şoka girmiş Burak ve Mert, ve içimde kocaman bir dehşet duygusu.

"Biri benim kolumu filan sıkabilir mi abi ben gerçek olmayan şeyler duymaya başladım!" Burak şok içinde konuşurken gözlerimi Onur'dan ayıramıyordum.

"Biri benim kafamı alıp duvara vurabilir mi peki çünkü ben şu an gerçekten kendime gelemiyorum." Mert'in dağılmış sesi Onur'un titreyen sesiyle kesildi,

"Annemin... mezarı... ne?" Onları gizlice dinlediğimiz yerimizde sanki depremi yaşıyorduk, biz bu haldeyken Onur'un ne halde olabileceğini tahmin edemiyordum. Kasırgalar, fırtınalar oluyordu içinde, görebiliyordum. Ve her şeyden öte, gözlerinde umut görüyordum...

Çok uzun zamandır unuttuğumuz bir hisle karşı karşıyaydık şimdi. Umut... Sözlüğümüzden çıkardığımız bir kelimeydi sanki umut ve biz onu sözlüğümüze geri ekliyorduk... Onur'un bu titreyen sesi, ayakta duramayan şu hali bana hiç görmediğim bir Onur'u gösteriyordu. Tanıştığımızdan beri mutsuz, karamsar, karanlık bir Onur varken karşımda sanki şimdi gemisine binmiş de denize açılıyordu karşımda.

"Annenin mezarı boş. Seni veya kendimi umutlandırmak istemiyorum. Bu annenin yaşıyor olduğu anlamına mı geliyor bilmiyorum... Ama bunun altında yatan sebep her neyse sana söz veriyorum o sebebi ortaya çıkaracağım oğlum. Zuhal eğer hayattaysa..."

"Sus." Onur gözlerinden akan bir iki damla yaşa rağmen sert durmaya, yıkılmamaya çalışıyordu. Ağlamamaya çalışıyordu. Umutlanmamaya çalışıyordu.

"Abi balkona çıkıp yanlarına gidelim ben delireceğim ya!"

"Burak iki dakika dur Allah aşkına şurada bir şey dinliyoruz!"

"Susun lütfen... Şu an tek istediğim Onur'un sesini duymak..."

"Ben..." dedi Onur titreyen sesiyle. Bir anda öne doğru düşecek gibi sendeledi, üçümüz birden ayağa fırladık fakat bize gerek olmadan başka iki el tuttu Onur'u. Babasının elleri...

"Eğilin eğilin görmesinler!" Mert fısıltıyla söylenirken onlara dikkatle bakmaya çalışarak yere doğru eğildim.

"Ya ben ağlayacağım galiba ya..." Burak burnunu çekerken gözlerim hala balkondaydı. Öyle bir duruyorlardı ki karşımızda görseniz dayanamaz ağlardınız... Sarılamıyorlardı. Öylece Rıza Amca'nın elleri Onur'un kollarını sıkıca tutmuş birbirlerinden güç alıyorlardı. Onur'un titriyor olduğu her halinden belliydi.

"Oğlum... Gel, otur! Gel şöyle!" Rıza Amca Onur'u balkondaki koltuklarımızdan birine oturtmaya çalışırken Onur kollarını çekti.

"Ben..." dedi bir kez daha, "Dışarı çıkmam lazım. Tek başıma kalmam lazım. Nefes almam lazım."

Onur balkonun kapısına yöneldiği sırada biz korkuyla masanın altına girdiğimizde Rıza Amca Onur'un kolunu tuttu.

"Bu halde tek başına bir yere gitmene izin vermeyeceğimi biliyorsun!" dedi sert ama anlayışlı bir sesle.

"Gitmek zorundayım."

"Nereye gideceksin oğlum Allah aşkına! Ender'i bulmaya mı! Sana söz veriyorum her şey benim kontrolüm altında, her şeyi ben halledeceğim, bana bırakmak zorundasın. Senden tek istediğim huzurlu bir şekilde beklemen... Tek istediğim bu. Seni tehlikeye atamam."

"Yürü be Rıza Amca!" Elimi korkuyla Burak'ın ağzına götürdüm.

"Şşş!"

"Sus abi kapının dibindeler!"

"Pardon."

Onur derin ve titrek bir nefes aldı. Gözlerini birkaç saniye kapalı tuttuktan sonra başını sallayarak gözlerini açtı. Burnunu çekip kendine gelmeye çalıştıktan sonra konuşmaya başladı.

"Sadece dışarı çıkıp tek başıma yürümek istiyorum. Hiç kimseyi bulmaya çalışmayacağım, başımı belaya sokmayacağım. Sadece çıkıp tek başıma hava alıp kendime gelmeye ihtiyacım var. Seni bir baba olarak kabullendiğim için değil sadece beni umursadığın için söz veriyorum, geri döneceğim..."

Onur Rıza Amca'ya tek kelime daha ettirmeden kolunu çekip balkondan içeri girdiğinde masanın altında gizlenmiş öylece onun gidişini izliyorduk. Böyle bir anda sürpriz yumurtadan çıkar gibi masanın altından sürünerek çıkıp onun gidişini durduramazdık. O odadan çıkar çıkmaz biz telaşla masanın altından çıktık.

"Ne yapalım, ne yapacağız şimdi abi!" Burak korkuyla söylenirken anında balkonun kapısını açıp Rıza Amca'nın karşısına çıktım. O an onunla göz göze geldik... Bana öylesine korkmuş ve yorulmuş bakıyordu ki elimi uzatıp Rıza Amca'nın kolunu tuttum... Destek olduğumu göstermek istiyordum.

"Siz elinizden geleni yapmışsınız..." diye mırıldandım, "Ve ister inanın ister inanmayın ben Onur'u biraz olsun tanıyorsam size güveniyor. Şaşkın ama içi rahat şu an... Hiçbir şey yapmayacak, kendini tehlikeye atmayacak... Söz verdiği gibi, size ve bize geri dönecek."

"Sağ ol kızım... Onun bana güvenmesi için her şeyi yaparım..."

"Her şeyi yapıyorsunuz zaten." diyerek konuşmaya atladı Mert.

"İyi ki geldiniz." Burak da içten bir cevap verdiği anda Rıza Amca'nın yüzünde garip bir gurur gördüm.

"Sağ olun çocuklar..." dedi gururla, "Asıl siz iyi ki gelmişsiniz oğlumun hayatına. Siz olmasaymışsınız... Şu an belki de tüm yaşadıklarını kaldıramamış bir şekilde kendi yaşamına son vermiş bir oğlum olacaktı. Ona güç veren sizsiniz. Kendini tehlikeye atmayacaksa bunu sizin için yapacak... Az önce geri döneceğine dair söz verdiği insan ben değildim, sizdiniz... Bizi dinlediğinizi biliyordu. Şimdi izninizle, ben gideyim. Yarın haberleşiriz, olur mu?"

"Tabi. İyi geceler... Ve çok memnun olduk..." diye mırıldandığım sırada Burak küçük bir çocuk duygusallığıyla söze girdi,

"Tahmin edemeyeceğiniz kadar memnun olduk Rıza Amca." Rıza Amca bize birkaç saniye baktıktan sonra gülümsedi.

"Ben de çocuklar, ben de... İyi geceler."

Rıza Amca'yı kapıya kadar geçirdikten sonra annemi korkutmamak için Burak ve Mert'le birlikte yürüyüşe çıkacağımızı söyleyerek evden ayrıldık. Sokakta yürüdüğümüz sırada içten içe Onur'un nerede olduğunu bildiğimi hissediyordum. Ve hatta, bildiğime emindim...

"Peşinden gitmeyecek miyiz? Ya da Rıza Amca peşinden gitmeyecek mi? Ya başına bir şey gelirse?" Burak çıktığımızdan beri sorular sorup duruyordu.

"Abi çocuk sadece yürüyüş yapacağını söyledi. Yürüsün, kendine gelsin, sonra dönecek zaten. Buna adım gibi eminim." O an gözüm gökyüzündeki aya kaydı... Başımı salladım.

"Hayır," dedim, "Yürüyüş yapmaya gitmedi..." Burak ve Mert merakla bana döndükleri sırada gözlerimi aydan ayırmadım.

"Annesinin mezarına gitti. Şu an onu rahatlatacak tek şey bu... Orada olduğuna adım gibi eminim."

"Doğru ya! Tabi ki oraya gitti, nasıl aklıma gelmedi bu benim!"

"Biz mi Onur'un çocukluk arkadaşıyız sen misin belli değil Zeyno. Peki şimdi ne yapıyoruz, peşinden gidiyor muyuz?" Burak ve Mert soruyu bana soruyorlardı... Yüzlerine birkaç saniye baktıktan sonra başımı kaldırdım.

"Onur'un geldiğini ve yaşıyor olduğunu benden sakladınız..." dedim bir anda.

"Evet senden bunu bir gündür gizliyoruz, vay be nasıl yaparız böyle bir hainliği... Koskoca bir gün boyunca gizledik!" Mert'e gözlerimi devirdiğim sırada Burak söze girdi,

"Ne hainliği abi, ne koskoca bir günü ya? Bir gün gizledik sadece bunun neresi hainlik Mert? Neden kızı iyice gaza getiriyorsun?" Espriyi anlamayan Burak'a ikimiz de kınayan gözlerle baktığımız sırada Mert kısaca açıkladı,

"Şaka yaptım Burak. Kinaye yaptım yani..."

"Ne? Hee... Haa... Tamam ya şu an anladım! Benim beyin hücrelerim iyice azalmaya başladı nakil yaptırmam gerekiyor."

Sinir bozukluğuyla gülerek omuz silktiğim sırada söze girdim,

"Onur'un geldiğini benden bir gün bile olsa gizlediniz. O yüzden şimdi sizden bir şey isteyeceğim ve yapacaksınız..."

"Heh, böyle bir noktaya doğru ilerlediğini biliyordum konuşmanın... İste bakalım ne isteyeceksin..."

"Ben konuşmanın böyle bir noktaya doğru ilerlediğini anlamadım ya abi sen nasıl anladın bunu? Yemin ederim beynimi kaybediyorum ya da siz fazla zekileştiniz."

"Burak iki saniye susar mısın kardeşim Zeynep bir konuşsun!" Burak'a ister istemez güldüğüm sırada sonunda söz sırası bana geçmişti.

"Onur'un yanına mezarlığa ben tek başıma gideceğim. Onunla bu akşam tek başıma konuşmak istiyorum. Yalnız kalmak istiyorum..." Birbirlerine bakıp çok komik bir şey söylemişim gibi gülmeye başladılar bir anda.

"Aynen kesin izin veririz gecenin bir vakti tek başına mezarlığa gitmene..."

"Kesin veririz..."

"İzin istemiyorum, buna müsaade etmek zorundasınız. Onunla ben olmadan bir gün geçirdiniz, şimdi bir iki saat onunla yalnız kalmaya hakkım var."

"Zeyno, bu saatte tek başına mezarlıkta başına neler geleceğini biliyorsun, değil mi?" Başımı kaldırdım, yüzlerine sabırsızca baktım.

"Ölüler mi zarar verecek bana? Dünyanın en güvenli yeri mezarlıklardır belki de... En korkmamamız gereken yer... Beni oraya kadar bırakmak istiyorsanız bırakın. Ama izin verin mezarlıkta onun yanına tek gideyim, bu gece onunla tek konuşayım. Lütfen. Onun da benim de buna ihtiyacımız var..."

Sadece birkaç dakika sonra Mert'in arabasına binmiş çoktan yola çıkmıştık. Dışarıda hafif bir yağmur başlamıştı, yağmur peşimizi bırakmıyordu... Mert bir yandan arabayı kullanırken bir yandan diğer eliyle arka koltuğun önüne koyduğu mağaza poşetinde bir şey arıyordu.

"Bunları al... İkisi de erkek hırkası ama sen alışıksın... Diğerini de Onur'a ver. Hava baya bozacak gibi."

"Tamam..."

"Sizi mezarlığın çıkışında bekleyelim mi? Kabul etmeyerek salaklık ettik, haklısın. Yalnız vakit geçirmeye ihtiyacınız var... Ama çıkışta bekleyelim, aklımız sizde kalmasın..."

"Tamam..." dedim bir kez daha, "Bekleyin."

Giderek artan yağmur arabanın camlarını dışarıyı göstermez hale getirdiği sırada mezarlığa ulaşmıştık bile... Arabanın kapısını açtığımda Burak kolumu tuttu.

"Buradan girdiğin zaman ilk yolun sağ tarafında ZORLU AİLE MEZARLIĞI göreceksin... Zuhal Teyze'nin mezarı orada, dördüncü sırada..."

Onlara içim burkularak baktım bir anda. Arkadaşlarının annelerinin mezarının yerini ezbere biliyorlardı.

"Siz bu dünyada bir insanın sahip olabileceği en iyi arkadaşlarsınız..." diye mırıldandım ağlamamak için kendimi zor tutarak.

"Haydaaa niye böyle dedin şimdi valla ağlarım ben ya!" Arabadan inerken Burak'ın tepkisine güldüğüm sırada bir yandan sağ gözümden akan tek damla yaşı silmekle meşguldüm. Onlar arabayı kenara çektikleri sırada ben akıl almaz yağmurun altında etrafı görmeye çalışarak mezarlıkta yürüyordum. Onur'un gerçekten de burada olması için dua ederek ilerlediğim sırada gözlerim etrafı zar zor görebiliyordu. Burak kaçıncı mezara gitmemi söylemişti ya... Beş miydi? Hatırlayamıyordum.

"ZORLU AİLE MEZARLIĞI" yazısını uzaktan okuduğumda adımlarımı hızlandırdım. Mezarlığa yaklaştığımda gördüğüm görüntü karşısında içimin rahatlaması mı gerekiyordu yoksa kötü mü hissetmeliydim bilmiyordum.

Oradaydı... Annesinin mezar taşına kafasını koymuş, yere diz çökmüş öylece oturuyordu... Ağır adımlarla yanına yaklaştım. Elimdeki Mert'in hırkasını sırtına ve kafasına örttüm. Bir anda yavaşça kafasını kaldırıp bana baktı. Çok garip, yanına birinin gelmesinden, kafasına ve üzerine bir şeyin örtülmesinden herkes korkardı oysa Onur korkmadı... Sanırım artık korkacağı kimse kalmamıştı.

"Zeynep..." diye mırıldandığı sırada yanına diz çöktüm.

"Burada olacağını tahmin ettim..." Birkaç saniye bana baktıktan sonra sırılsıklam olduğumuz yağmurun altında gözlerini "Zuhal Zorlu." yazısına çevirdi...

"Annemle konuşmaya geldim."

"Annen burada değil, kendine bunu yapma... Belki de yakında annenle yüz yüze konuşabileceksin."

Kısa bir sessizlik oldu o an... Yağmur damlaları mezar taşlarına vururken kulaklarımızın duyduğu tek ses o damlaların sesiydi.

"Hayır..." dedi titreyen sesiyle Onur. Başımı kaşlarımı çatarak ona çevirdim.

"Ne?"

"Annemle asla yüz yüze konuşamayacağım Zeynep..."

"Neden? Eğer annen hayattaysa... baban onu bulacak..."

"Annem hayatta değil. O orospu çocuğu Ender bana annemle kavuşmam için en ufak bir şans bırakır mıydı sanıyorsun? Tek istediği daha fazla acı tek istediği daha fazla oyun... Annemi mezarından çıkardı, ölü annemin bedenini aldı başka yere götürdü... Beni umutlandırmak için. Umutlandığım anda yine ve yeniden yıkmak için... Ben..." dedi ve gözlerinden akan damlaları yüzünün her tarafı yağmurdan ıslanmış olmasına rağmen elleriyle silmeye çalıştı. Titriyordu.

"Ben ölü annemin ölü bedeniyle saatlerce uyudum Zeynep... Annem uyuyor sandım... Kucağına yatıp onunla saatlerce uyudum... Kıpırdamadı, uyanmadı, buz gibiydi... O ölüydü Zeynep. Benim annem ölmüştü..."

Birden başını göğsüme yasladı, titreyen dudakları arasından yeni kelimeler dökülürken işte şimdi gerçekten ağlamaya başlamıştı.

"Yaşıyor olsun ya... Ölmemiş olsun... Lütfen..." Annesini yeni kaybetmiş küçücük bir çocuk gibi kollarımda annesini istediği için ağlıyordu. Ona annesini geri verebilmeyi her şeyden çok isterdim, hem de her şeyden çok...

Kollarımla başını sıkıca sardım. Ona sıkıca sarıldım. O benim kollarımda belki yirmi belki otuz dakika boyunca ağladı. Orada o mezarın başında giderek artan bu yağmurun altında belki kırk dakika konuşmadan oturduk...

"Babana güven..." dedim bir anda, "Sen ona karşı ne hissedersen hisset o seni her şeyden çok seviyor, bunu onun gözlerinde görebildim... Belki daha birkaç aydır hayatındasın, ama o senin baban. Senin asker yürüyüşünü aldığın adam, ela gözlerini aldığın adam, saçlarının şeklini aldığın adam... Parmaklarınız bile aynı, biliyor musun... Her şeyini kaybetmiştin, babanı, evini, soyadını, bizi... Bu adam sana bir baba verdi, bir ev verdi, bir soyad verdi, sana bizi geri verdi... Ve ona güven, çünkü sana yemin ederim bu adam sana anneni de geri verecek Onur..." Onur göğsümde yatmaya devam ederken yavaş yavaş nefes alıp verdiği sırada ona son bir cümle kurdum,

"Söz veriyorum, her şey çok güzel olacak..."

Başını göğsümden kaldırıp bana baktığı sırada ikimiz de sırılsıklamdık. Gözleri yüzümü uzun uzun izledi. Yüzünü yüzüme yavaşça yaklaştırdı, dudakları dudaklarıma değdiği sırada nefesimi tuttum. Beni hiç kıpırdamadan sadece kokumu içine çekerek uzun uzun öptü...

"İyi ki varsın Zeynep..."

Dudaklarımız ayrılıp alınlarımız birleştiğinde kendi kurduğum cümleye artık kendim de inanıyordum, her şey çok güzel olacaktı...

"Burak ve Mert mezarlığın çıkışında bekliyorlar. Hadi gidelim, bizi evlerimize bıraksınlar. Olur mu?" Ayağa kalkıp Onur'a elimi uzattığımda elimi sıkıca tuttu ve ayağa kalkmasına rağmen bırakmadı... Benimle el ele yürüdüğü sırada bir anda durdu, iki elimi de tutup yüzüme baktı.

"Gittim, altı ay gelmedim... Sonra bir anda geldim... Neden gittiğimi sormadın, neden geldiğimi sormadın, kızmadın, küsmedin... Şu kadar kısa bir sürede bile beni kendimden daha iyi tanıdın. Burada olduğumu bildin, kalktın geldin... Islandık, ıslandım demedin. Üşüdük, üşüdüm demedin. Çamur oldu her yerimiz, her yerimiz çamur oldu demedin. Bir harabeyi sevdin, yıkık bir binaya aşık oldun... Ben seni hak edecek ne yaptım?"

Ela gözleri kahverengi gözlerime öyle bir bakıyordu ki kendimi tutamadım,

"Bunu yaptın." dedim bir anda, "Bana öyle bir bakıyorsun ki... Başka hiçbir şey yapmana gerek kalmıyor..." On saniye, yirmi saniye, otuz saniye boyunca bana baktı... Sanki söylemek istediği bir şey vardı da söyleyemiyordu. Sonra bir anda tüm mezarlığın ortasında gözlerimin önünde yere doğru eğildi, tek dizinin üstünde diz çöktü. Ben kaşlarımı çattığımda ellerimi ellerine aldı.

"Zeynep benimle evlenir misin?" dedi bir anda.

"Ne?"

"Hayatlarımız, şartlarımız, yaşlarımız uygun değil, biliyorum... Ne yeri ne zamanı şimdi, bunu da biliyorum. Ama bunu sana ikinci kez soruyorum, ve bana söz vermeni istiyorum. Zamanı geldiğinde, bir gün benimle evlenecek misin Zeynep?"

Şok içinde yüzüne baktığım sırada konuşmayı unutmuştum. Islak ellerinde eski kırmızı zümrütten bir yüzük vardı... Titriyordum... Bunu bana ikinci kez soruyordu. İlkinde bir uçurumun kenarındaydı, kafasına bir silah vardı... Şimdi ise bir mezarlıktayız, fırtınanın altında... Bu soruyu bana nerede sorarsa sorsun benim cevabım değişmeyecekti, asla değişmezdi. Oysa şimdi farklıydı, elinde bir yüzük vardı.

"Evet." dedim bir anda gözlerimden birkaç damla yaş süzülürken, "Seninle evleneceğim Onur... Zamanı geldiğinde..."

Gözlerime mutluluk gözyaşlarıyla baktığı sırada ayağa kalktı. Bana sıkıca sarıldıktan sonra kulağıma doğru "Seni seviyorum." diye fısıldadı, beni bıraktığında ise heyecanla yüzüme bakıp elindeki yüzüğü parmağıma yavaşça taktı. Yüzük sanki benim için üretilmiş gibi parmağıma öyle güzel oturmuştu ki Onur'un gözleri parmağımda kaldı...

"Sana bu yüzüğü vermeyi aylardır hayal ediyordum..." diye mırıldandı, "Bu annemin yüzüğüydü... Ve eğer... Eğer annem hayattaysa yüzüğünü senin parmağında gördüğünde çok sevineceğine eminim..." Ona sıkı sıkı sarıldım.

Birlikte arabaya yürüdüğümüz sırada yüzüm kıpkırmızıydı, yandığını hissediyordum. Ne diyeceğimi, ne yapacağını bilemeyen iki heyecanlı yeni sevgili gibiydik. Ne o konuşuyordu ne ben... Arabanın arka koltuğuna bindiğimizde Burak ve Mert gülerek birbirlerine baktılar. Gülüştükleri sırada kaşlarımı çatarak neden gülüştüklerini anlamaya çalışıyordum.

"Bizi izlediğinizi biliyorum," diye söze girdi Onur, "Burak'ın tek bacağı bizi izlediğiniz ağacın çok fazla dışında kalıyordu kabak gibi ortadaydınız..."

Burak ve Mert kendilerini tutamayıp gülmeye başladıkları anda utançla yüzümü kapattım.

"Tebrik ederiz kardeşim!"

"Yenge tebrik ederiz!"

"Ya lütfen yapmayın..." diyerek sızlandığım sırada Onur'un da yüzünde çarpık bir gülümseme belirmişti. Yola çıktığımızda içim hem utançla hem heyecanla kıpır kıpırdı... O günden geriye Burak'ın dalga geçmelerinin sesleri kalmıştı yalnızca...

"Şimdi ben kimin nikah şahidi olacağım ya? En büyük hayalim Onur'un nikah şahidi olmaktı ama aynı zamanda Zeyno'nun da nikah şahidi olmak istiyorum ben ortak nikah şahidi olamaz mıyım?"

"Of Burak..."

-


(1 Saat Sonra)

(Onur'un Anlatımıyla)


Eve girdiğim sırada balkondan gelen müzik sesiyle bir anlığına kapıda durdum. Rıza şarkı dinliyordu... Uzaktan balkona göz attığımda kendisine bir rakı masası kurduğunu gördüm... Bir yandan dertli dertli oturuşunu izlerken bir yandan dinlediği şarkının sözleri kulaklarımdaydı.

"Dışarıda kar yağıyor,
benim içime yağmur...

Ağlama göz bebeğim,
biraz daha dur."
diyordu şarkının sözleri. Anahtarımı anahtarlığa bırakıp odamın kapısına doğru yöneldiğim sırada ayaklarımın yürümek istemediğini hissettim sanki. Yürümek istemiyor değillerdi de sanki o yöne doğru gitmek istemiyorlardı...

Kalbim beni balkona doğru yürümeye yönlendiriyordu sanki. Onun yanına gitmemi istiyordu kalbim de ruhum da... Neden? Onun yanına gidip öylece oturacak mıydım sanki baba oğulmuşuz gibi? Dertleşecek miydik?

Garip bir his vardı içimde... Balkona çıkıp ona Zeynep'e evlenme teklifi ettiğimi söylemek istiyordum, annemin yüzüğünü verdiğimi söylemek istiyordum, annemden bahsetmek istiyordum, bana annemi anlatmasını istiyordum... Bana annemin yaşadığını söylemesini istiyordum.

Aptaldım ben, bunları istediğim için bir aptaldım ben...

Beynim beni odama gitmeye ikna etmeye çalışırken kalbim çoktan bu yarışı kazanmıştı, kendimi bir anda balkonun kapısında bulmuştum. Kendime küfür ede ede balkonun kapısını açtım. Rıza başını kaldırıp bana şaşkınlıkla ve umutla baktığında öylece kapıda dikiliyordum.

"Oğlum..." dedi bir anda, "Bir şey mi oldu? Bir sıkıntı mı var?"

O bile bir sıkıntı olmadan onun yanına gelmiş olmama alışık değildi, şaşırıyordu. Önümde bir duvar vardı ve o duvarı yıkıp onunla konuşamıyordum. Bir geri zekalı gibi hiçbir şey demeden kapıyı kapatıp balkona çıktım ve karşısındaki sandalyeye oturdum... Gözlerim masada, Rıza'nın gözleri ise mutlulukla umutla benim yüzüme bakıyordu...

"Söyle ay doğmadan,
düşmesin yaş gözüme.
Söyle ben neredeyim,
Sen nerede..."
diyordu şarkı. Bu şarkıyı annemi düşünerek dinlediğine öyle çok emindim ki... Belki de bu adama dair bildiğime emin olduğum tek şey annemi çok sevmiş olmasıydı. Öyle böyle değil, çok sevmiş olması....

"Eğer..." diye mırıldandı bir anda, "Hava almak istiyorsan, yani balkonda oturmak istiyorsan ve benden rahatsız olursan ben içeri geçebilirim..." Sessizce masaya bakmaya devam ettiğim sırada birden kendimden beklemediğim bir cümle çıktı dudaklarımdan,

"Bana da bir bardak koyar mısın?"

Rıza önce bana baktı, sonra masaya, şok içinde kaşlarını çattıktan sonra yüzünde beliren çarpık gülümsemeyle birlikte bana yarım bardak rakı koyup önüme doğru uzattı.

Bardaktan bir yudum aldım, bir cümle daha kurdum.

"Zeynep'e evlenme teklifi ettim..." dedim.

"Ona annemin yüzüğünü verdim..." O an ona bunları anlatıyor olmak, ve yüzünde beliren mutlu gülümsemeyi görmek gözlerimi doldurmuştu. Ağlamamak için yumruk yaptığım elimi masaya koyduğumda gözlerimi kaçırarak bakışlarımı gökyüzüne çevirdim...

"Şu an daha mutlu bir haber alamazdım oğlum!" dedi bana heyecanla. Oysa benim o an ona söylemek istediğim daha farklı bir şey vardı. Kendime yediremediğim, hayatımda hiç zorlanmadığım kadar beni zorlayan tek bir cümle...

"Seninle..." dedim bir anda titreyen sesimle, "Pek konuşmadık. Daha doğrusu ben pek konuşmadım... Sen anlattın, ben dinledim... Hiç kimseye hiçbir şey için yalvarmadım bu zamana kadar, kimseden hiçbir şey istemedim, rica bile etmedim... Ama, senden bir şey isteyeceğim..." Burnumu çektiğim sırada Rıza merakla öne doğru eğildi.

"Ne istersen oğlum, ne istersen..." Dolu gözlerimi gözlerine çevirdiğimde sanki bana baktığında beş yaşında bir çocuk görüyor gibi naif bakıyordu gözlerime. Onunla altı ay sonra ilk kez göz göze bakıyorduk. Gözlerim gözlerinde, dudaklarımı araladım ve titreyen dudaklarımla koyverdim içimdeki tek cümleyi.

"Bana annemi bul." deyiverdim bir anda.

Kıpkırmızı olduğuna emin olduğum gözlerimin içine uzun uzun baktı, başını salladı...

"Söz veriyorum..." dedi, "Bize anneni bulacağım..."



Selammmm^^ Onur'un Zeynep'e verdiği yüzüğü bir üstte görebilirsiniz :') 

Bu bölüm ağlaya ağlaya neredeyse ambulansla hastaneye kaldırılacak hale geldim ahchfdnjgfhgf  Şu an bölüm bitti boşlukta kaldım odamdaki duvarı izliyorum şu an mal gibi ashbndfjgfhfg

Bu kitap sanırım ennn duygulu ve ennnn şoklu kitap olacak^^ Umarım siz de gidişatı seviyorsunuzdur :') 

Bu arada geçen bölümün altında sizden yardım istediğim projeye 400 kişinin yardımına ihtiyacım var dememe rağmen 2000'e yakın kişiden oy geldi, SİZ MÜTHİŞ ÖTESİSİNİZ :') Sayenizde altıncı sıradayken yarışmayı kazandık ve projeye Turkcell tarafından gelecek desteği aldık :') Çok fazla kişi olduğu için çekiliş listesi de hala elime gelmediği için çekiliş sonucunu bu hafta Instagram hesabımdan açıklayacağım, Instagram hesabımda yaptığım diğer yarışmanın sonucunu da bu yarışmayla birlikte Instagram hesabımdan açıklayacağım^^ (Buradan da yeni bölümle birlikte duyuracağım Instagram'ı olmayanlar merak etmesin)

Son olarak size bir şey konusunda fikirlerinizi sormak istiyorum. Üçüncü kitabın gidişatıyla ilgili teoriniz nedir? Size olaylar nasıl ilerleyecek? 

Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın! Sizi aşırı seviyorum :') 

Instagram : beyzalkoc

Continue Reading

You'll Also Like

357K 21.9K 44
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
2.6M 85.3K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
237K 11.7K 71
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!
336K 12.3K 47
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...