Papatya Mezarlığı (Eroin) (Ta...

By gizemlianonimmm

155K 9K 10.6K

"Bu bir varoluşun değil, yok oluşun hikayesi." ⚜ ••• "Sonsuzluk ne kadar sürer diye sormuş Alice... Bazen sad... More

•Tanıtım•
•Ölümün Eşiği•
•Ölüm Arzusu•
•Zihne Sızan•
•Gizlenen Utanç•
•Tehlikeli Karar•
•Tutsaklık•
•Kafes•
•Şuursuz Zihin•
•Şehvetin Kırmızısı•
•Soluk Soluğa•
•Katil Papatya•
•Geçmişten Gelen İz•
•İzlenen İzler•
•Sonsuzluk kısa bir soluk•
•Kelimelerin Cesedi•
•Yanılgılı Ruhlar•
•Geçmişin Dehşeti•
•Kemiksiz Hisler•
•Kızıla Çalan Yangın•
•Papatyanın İntiharı•
•Yoktan Var Olan•
•Bir Buket Papatya•
•İntikamın İlk Kıvılcımı•
•Tenimde Taşıdığım•
•Kalbin Kemikleri•
•Seç•
•Bir Damla İntihar•
•Kaçışın İlmekleri•
FİNAL
•Özel Bölüm•

•Acıtan Dokunuş•

4.5K 292 271
By gizemlianonimmm

Şebnem Ferah•Çakıl Taşları

Watty2018'e PM ile katıldım. Ya tutarsa? hihidşld

Keyifli okumalar. Bol yorumlusundan💬

•••

Bak diyor zihnimin içinde bir ses. Dinle, geçmişin acı çığlığı yankılanıyor duvarlarda.

Zifiri karanlıkta, hatalarımın çürümeye yüz tutmuş birikintilerinden sızan küf kokusu tutunurken burnumun ucuna, sessizliğim önce beni sağır ediyordu. Sahiplendiğim tek şey siyah gökyüzüne açılan pencereler ve duvarı çıkık pervazlarken, gökyüzünün mavisine uzanamayan ellerim ve ruhum karanlığa mahkum kalıyordu tekrar. Efkan tüm maviliğiyle yüzüme bakarken bir umut beklercesine, benim gözlerim Çağrı'ya ve onun gaddarlığında yine karanlığa koşuyordu.

"Cevap ver artık." Diye adeta dişlerinin arasından tısladı. "Ne işin var burda?"

Efkan'nın yüzümü delik deşik eden bakışlarının ağırlığında, onu uğrattığım hayal kırıklığının dağılan parçaları geriye attığım adımlarda benim topuklarıma saplandı. Efkan'ın gözleri biraz daha aralandı. "Benden mi?" Dedi şaşkınlıkla solurken, "Benden mi kaçıyorsun?"

Çağrı, yanına doğru attığım adımı cesaret saydı ve dirseğime hafifçe tutundu. Düğüm düğüm olmuş boğazıma dizilen yumrular gözlerimin içine kadar taşarken, bakışlarım Çağrı'nın memnuniyetle sıvanmış suratına döndü. Onun karanlığı, Efkan'ın üzerine doğuyordu. "Yakışıklı." Diye konuştu alayla. "Bende burdayım, bi selam verseydin."

"Benim şerefizlerle işim olmaz." Diye konuştu Efkan. Ses tonu katılığından katman katman olan bir sakinliğe sahipken. Yüzüne bakamadım. Ona vermem gereken kelimelerce hesap vardı ama içimde hissettiğim sönük cesaret bunun için yeterli değildi.

Çağrı'nın dirseğimde varlığını varla yok arası hissettiğim parmakları sıkılaştı. Etim yine etinin gazabında hırpalanırken, "Git burdan haydi." Diye konuştu. "Yeterince hatanı görmezden geldim. Sabrımın sınırında çok dolanmaya başladın."

Efkan sesli bir nefes saldı. "Tutku'yu buraya gelmeye nasıl ikna ettin bilmiyorum. Ama onu almadan gitmiyorum." Sözlerini noktalarken bir kaç adım öne doğru gelerek Çağrı'ya yaklaştı ve dik başını biraz daha havaya kaldırdı. "Ha dersen pürüz yaparım sıkıntı yok. Seni sabrının sınırında dolandıra dolandıra sikerim."

Nefes değil kasvet soludum sanki. Gırtlağıma çöken ağırlık taş olup göğsüme otururken, midem balçığını fokurdattı içimde. Çağrı beni tümüyle arkasına çektikten sonra tüm sakinliğinin katili olarak bağırdı. "Ulan alıp nereye götüreceksin?"

"Kliniğe yatıracağım!"

"Kliniğe yatıracaksın, öyle mi?"

"Senin yapmadığını yapacağım. Bu kız bu hale gelene kadar..."

"Ne sanıyosun? Bi sikim bildiğin yok! İçerde torbacısı kol geziyo, bağımlı gibi yatıp ortalıkta dolanıyo! Oraya yatınca kurtulcak sanıyon dimi sen? San aferim! Ona faydan dokunmaz aptal herif! Hem ilaç bağımlısı olur, hem eroin!"

"Saçmalıyosun!"

"Efkan boşa kürek sallıyosun!"

"Çabalıyorum! Senin gibi zehirlemiyorum ulan ben bu kızı! Adam olsaydın, bu hale gelmesine izin vermezdin!"

"Sana mı düştü tasası pezevenk?!"

"Bana düştü! O kız bana elini uzattı! Ben senin gibi şerefsiz değilim, tuttuğum hangi eli bıraktığımı gördün?"

"Doğru. Tuttuğun ellerin bırakılmasına alışkınsın sen. Bak o gün tutmuştu şimdi benim ardımda..."

"Yeter." Dudaklarımın arasından zorlukla çıkan kelime, beynimin kanla dolup taşmış dağarcığından sıyrılandı. Onların ellerinden kaçan ipin ucunu kemiklerimin etrafına dolasam, zapt edemeyeceğim bir titreme sarmıştı duvara sinip kalmış bedenimi. Dişlerim birbirine çarparak, damağımda kuvvetli zedelenmelere yol açarken feri sönmüş gözlerimi Çağrı'ya çevirdim. "5 da-dakika ver... Ge-geleceğim."

Sinirin çöküp kaldığı yüzünde kabullenmeyişin izleri vardı ama çaresizliğimi gözleri gözlerime dokunduğunda gördü. Öfke çizgilerinin alnında bıraktığı izler tekrar kaşlarının çatığında açığa çıkarken, burnundan saldığı nefes sabırsızdı. Birbirine yaslı dişlerinin arasından kelimeyi saldı. "Tamam."

Çağrı adımlarıyla zemini döverek odasına girdiğinde kapanan kapının ardından yerde gezen bakışlarım tırabzanlara yaslanmış Efkan'nın yüzüne doğru tırmandı. Kollarını iki yana salmış, başını hafifçe geriye atmış dikkatle bakıyordu yüzüme. "Telefonda konuştuğun oydu." Sesi biraz öncekinin aksine, yoğun bir sızı hissettirecek kadar sakindi. "Sana ne söyledi bilmiyorum. Aranızda ne bok var onuda bilmiyorum. Yinede çabalamak bana koymuyor ama bugün benim şuramda bişey kaldı." Dedi işaret parmağıyla boğazını göstererek. Ardından canımı acıtarak güldü. Canımı acıtsa bile çok güzel güldü.  "Simit istedin ya hani, döndüğümde elimde simitle diktin ya beni oraya, inan tam şuramda kaldı o heves."

İnen eliyle, göz çukurlarıma soluk bir damla ilişti. "Efkan ben..." Kuruyan dudaklarıma sırnaşan gözyaşını elimin tersi iteledi. "Yaparım sandım. Başarabilirim sandım. Ama anlamıyosun beynimin içini yığıntı. Kanım çöp, kalbim kuru. Ya-yapamam. İs-istemiyorum."

"Bana söyleseydin!" Diye bağırdı sonunda dağınık suratıma patlayarak. "Ona koşmadan önce bana söyleseydin!"

Tırnaklarımla bileklerimi kaşırken kendi içime gömük bir sakinlik ve titrek bir sesle konuştum. "Seninle gelmem ya-yanlıştı. Be-benim kafam hiç yerinde değil."

Üzerime doğru adımlayarak bakamadığım yüzünü, yüzüme eğdi ve burnumun ucuna kadar girerek sert nefesini yüzüme saldı. "Yanlıştı öyle mi?" Sıcak nefesi göğsümün ortasında ki soğuk kalbimi ısıtırken, ona yalan ve sahtelikleri sunan dilim susmadı. "Evet. He-hepsi yanlıştı."

Gölgesinin kuytusuna gömseler, hâlâ yaşamayı arzulayacağım kadar doğruydu o. Kalbim kendi sıkışıp kalmış toprağını, içime akan gözyaşlarımla ıslattı.

"Tamam kabul." Diye konuştu sesinin ayarını düşürerek. Bedenim duvarın üzerine tamamıyla sinecek kadar, üzerime yaklaştı ve kemikli parmaklarıyla bileklerimi avuçlarının içine aldı. "Yanlıştı, kabul." Alnını alnımın üzerine yasladığında, gözlerim acıyla kapandı ve genzimde kızıl kıyamet bir yangın başladı. "Ama şunu bil ki, o sikik doğrular benim umrumda değildi."

Başımı yana doğru çevirdiğimde, alnı şakağıma yaslandı. "Uzaklaş Efkan." Sesim soluğumdan önce kesilmeye meyillendi ama parça parça edilen dilimin sivriliğinde benim kalbimdi. "Git. İstemiyorum, doğrularını da, yanlışlarınıda."

Bileklerimin içine sızdığı parmakları gevşediğinde, bedenini geriye çekti. "Gideyim." Dedi histerik bir sesle. Mavi gözlerine kısaca, ürkek bir bakış attığımda harelerinin karanlığı kalbimin paslı yanlarına kadar sıçradı. "Sende git, rahat rahat öldür kendini. O cesur görüntünün altında yatan korkaklığın, yakacak senin başını."

Kafatasımın içinde kımıldanan milyonlarca kurt vardı beynimi şiddetle kemiren. Efkan'ın sözleri ise kalbimin etrafına örülü duvarları hırpaladı, ruhuma uzandı dili, aklımı yokladı. Bilincim, hissettiğim ağır üzüntüyle benliğimi hepten terk ederken, Efkan'da olduğu konumdan ayrılarak kulaklarımı yaran ayak sesleriyle paldır küldür uzaklaştı.

Gelişi çok sessizdi, gidişi çığlık çığlığa bıraktı dünyamı.

Karanlıktı etrafım, karanlıktı kalbim kadar. Pervaz siyahtı, gece siyahtı, duvar siyahtı ve benim zihnimin içi siyahtı. Göğüs kafesimin etrafını saran hoşnutsuzluk boğuyordu ruhumun boğazını. Bedenimi kilitlelemek istiyordum zifiri karanlığa, siyahdan bile daha siyah olan ruhum, soluk tenime kadar sıçramıştı. Kimseler görmesin istiyordum, kimseler bilmesin varlığımı. Bir kaç karış toprağın içinde solup gideyim, ölümün en sessiz uykusuna uzanayım.

Kuruyan ağzımı bıçak dahi açmıyordu çünkü incilmiş hissediyordum. Defalarca kez aşağılanmıştım halbuki, itilip kakılmışım onun tarafından. Ama bu kez başkaydı, öyle ki saatler süren sessizliği Çağrı bile bozmamıştı.

Şimdi bir kaç adım gerimde ki sessizliğini daha çok seziyordum sırtımda. Sessiz ve düzenli nefeslerinin yerini alan, sesli ve derin nefesler zamanı geldi diyordu konuşmanın. Ama dilim her hangi bir kelimeyi kurmaya bile acizdi, çünkü konuşursa susamayacağını çok iyi biliyordu.

"Üzgünüm." Diye konuştu bir kaç metre gerimde, mavi koltuğun üzerine yaydığı bedeninin ayaklandığını hissettirirken. "Bunu kullanmak istemezdim." Sesinde samimiyet vardı ama kulaklarıma ulaşana kadar o samimiyeti, samimiyetsizliği siliyordu.

Parmaklarımın arasında ki sigaradan derin bir nefes çektikten sonra, başımı yasladığım pervazdan hafifçe kaldırdım ama dönmedim. "Sen..." Dedim hafif bir alayla. "Üzgünsün, öyle mi?"

O üzülmezdi, üzerdi. İnsanları en küçük hücrelerine kadar paramparça etmeyi çok iyi bilirdi. Ve parçaladığı insanları, zehirleriyle öldürmeyi severdi. Elbette tek kurbanı değildim, ilk değildim ama yıkık dökük kalbimin tek arzusuydu son olmak. Sonu olmak.

Tok adım seslerinin zemini kabartan ağırlığında bir kaç adım gerimde durduğunu hissedebiliyordum. Kaba sesinin içine ilgiyi aşıladı ve ikna kabiliyeti gün yüzüne başını çıkardı. "İyi görünmüyorsun. Bırak haydi direnmeyi."

Sigaradan son kez çekip, pervazın dışında ki küçük betona bastırdım. Bunu yapmamdan hoşlanmayacağını biliyordum, onu rahatsız etmesini umdum. "Evet, değilim." Sesim harf harf düşüyordu. Çenem de hâlâ belirgin titremeler vardı ve boş midem yerini fazlasıyla belli edecek şekilde sızlıyordu.

Açlığım, aklımın temiz kalmış yanlarına Efkan'ın elinden yediğim yemeği getirdiği an başımı iki yana salladım hafifçe ve bu anıyı zihnimden kovdum. Böyle kirli bir anda onun masum hareketini pis zihnimden geçirip, ona bir kez daha ihanet edemezdim. O maviydi kırmızıya çalan. Benim güzel mavimdi. Ama benim değildi.

Çökük omuzlarıma Çağrı'nın iri avuçları yerleştiğinde ellerinin sıcaklığı tişörtümün üzerinden tenime sızdı. Bedenimi hafifçe öne doğru çevirdiğinde, ruhsuz bakışlarım beyaz gömleğinin açık yakasından içeriye, yanık esmer tenine kaydı. "İstersen sana iyi gelecek bir şeyler verebilirim." Diye konuştu, ses tonu alışık olmadığın kadar kısık ve yumuşaktı. Afalladım ilk bir kaç saniye ve gözlerimi yüzüne çıkardım. Çehresinde sade bir yorgunluk vardı, siyah saçları alnına doğru ağır bir edayla dağılmıştı ve keskin yüz hatlarına sakinlik çökmüştü. İki yanımda boşluğu avuçlayan ellerimi bacaklarımın iki yanına bastırdım ve gerdiğim avuçlarımla baldırlarımı hafifçe kaşıdım.

"Sana güvenmiyorum." Diye konuştum gözlerim topraklarına düşerken. Bakışları bile balçıktı, üzerine çevirildiğinde insanı dibe çeken ve acımasızca boğan. Onun zehrine ihtiyacım vardı, tüm iliklerime kadar kemiklerim sızlıyordu ve eklemlerimdeki şiddetli ağrılar yer yer bedenimi acıyla yoğuruyordu. Ama o sabah ne hale geldiğimi hatırladığımda, güvenin yoğurulmuş hamuru çürük ve kokmuştu.

"O hap farklıydı." Sözlerinde gün yüzüne çıkmaya devam eden itiraf kırıntıları vardı. Kaşlarımı hafifçe havalandırdım. Sözlerinin devamını duymaya merakım yoktu aslında ama bana tam olarak ne yaptığını bilmeye ihtiyacım vardı. "Neydi?" Diye sordum.

"Bir tür cesaret hapı." Dedi ve omuzlarıma tutunan ellerini kollarıma doğru yavaşça kaydırdı. "Sana söyledim. Bir tür cezaydı. Ama..." Gözleri gözlerimden düşerek, iri avucunun içinde kalmış cılız koluma doğru kaydı. "Bedenin farklı tepki gösterdi." Son sözleriyle derin bir nefes saldı.

Gözlerim anlamsızlıkla aralandı. Kafamı düz tutmak için bile harcadığım büyük bir emek vardı, kelimelerini tek seferde algılamak beni zorladı. "Anlamıyorum."

Baş parmağı kolumu okşamaya devam ederken başını hafifçe yana doğru yatırdı. Gözleri tekrar yüzümdeydi ama bakışları karmaşıktı. "Boşver," Diye konuştu kısa bir vazgeçiş cümlesiyle. "Yüzümü tırmalayacak gibi bakıyorsun."

Kollarımı kendime doğru çekerek parmaklarının arasından kurtuldum ve iyice geriye yaslanarak pencerenin beton çıkıntısına oturdum. Dizlerim karın hizasına geldiğinde, Çağrı bir adım geriledi ve bir kaç saniye önceki güldü gülecek ifadesini değiştirdi.

"Benden ne istiyosun?" Tüm ciddiyetimi paçavralara çevirip sağa sola fırlattıktan sonra yüzümde akıl almaz bir umursamazlık oluştu. "Konunun ipi kaçtı, sadete gelelim."

Başını derin bir nefesle geriye doğru hafifçe yatırdığında, beyaz gömleği tüm ihtişamıyla gerildi ve iri gövdesi daha belirgin hale geldi. Gözlerimin kısa kayışını hızla toparladığım anlarda, başını tekrar eğmişti. Ellerini kumaş pantolonunun cebine sıkıştırdı ve geniş omuzlarını hafifçe silkeledi. "Yakınımda kalmanı." Alt dudağını hafifçe gerdikten sonra tek kaşını kaldırdı. "Uzaklığın katlanılır türden değil."

Güldüm. O kadar sahte bir gülüştü ki bu, yüzümde ki milyonlarca gerçekliğin katili etmişti beni. "Kıymetimi mi anladın?"

Seslice yutkundu. Bir kaç saniye sadece durdu ve yüzüme baktı. Gözleri geceye daha çok çalarken, ellerini yavaşça ceplerinden çıkardı ve gözlerini gözlerimden ayırmadan diz kapaklarıma sardı parmaklarını. Gözleri ardımda ki gökyüzü kadar siyahlaşırken, bacaklarımı iki yana doğru araladı ve parmaklarını dizlerimin altına dolayarak hafifçe taşın ucuna çekti bedenimi. Ben şaşkın gözlerle onu ve tenimi parçalayan temaslarını izlerken, iri bedenini bacaklarımın arasına yasladı.

O an sertçe yutkundum ve cılız bir ürperti geçti üzerimden. Dizlerimi kavrayan parmakları, yüzünün git gide katılaşmasıyla sıkılaşırken, tırnaklarını tenime yavaşça sapladı. Kalbim, bozuk bir ruhun içine sıkışıp kalmış gibi feryat figan çığlıklar atarken, Çağrı kaskatı kesilmiş yüzünü, boynuma doğru yaklaştırdı ve kanımı dondurmaya yetecek kadar boğuk bir sesle mırıldandı. "Dolasana bacaklarını belime." Bacaklarım taş kesilirken, soğuk mermere yapışıp kalmış avuçlarımın içleri acıdı. Göğüs kafesimin ortasında sökülen bir şeyler vardı. Başını boynuma daha çok gömerek sıcak nefesini nabzımın üzerine yaydı ve ateş saçan dudaklarını derimin üzerinde kımıldattı. "İstesene, beni."

"Ya-yapma." Dedim gözlerim göz kapaklarımın örtüleri altında kayarken. Burnunu boyun çukuruma yaslayarak derin bir soluk aldığında, parmakları hafifçe gevşedi ama etimde ince sızılar kaldı. Boğazımda birbirinin ardına dizilmiş ateş topları vardı ve tek tek düşüyorlardı göğsümün ortasında kalmış boşluğa. İçim acıyordu. Başını yavaşça geriye çekti ve sakalsız yanağını yanağıma yasladı.

"Yapmam." Diye konuştu ve yutkundu. Yutkunuşu kulaklarıma dolduğunda gözlerim doldu ve itaatsiz bir damla kirpiklerimin arasından sıyrılayarak yanaklarımızın arasına sokuldu. "Acıtıyor, değil mi?" Sorusuyla bütün damlalar itaatsizleşti ve göğsümde ki dayanılmaz sancı titreyen dudaklarımın arasından hıçkırığımla kaçtı. Çağrı susmadı. "Biliyorum," Diye fısıldadı ve yanaklarımızın arasına düşen damlaların başını, yanağıyla okşadı. "Benide acıtıyor."

Ansızın çekildi. Beni koca bir karanlığın içinde bırakarak, o derin boşluğa tıkarak ve içimdeki ateşi tekrar tekrar yakarak uzaklaştı. Bedenim tümüyle uyuşmuştu ve ayağa kalkmaya çalışsam, düşeceğim kadar güçsüzdü. Tıpkı, ruhum gibi.

Çağrı sırtı bana dönük bir şekilde salonun ortasında ağır adımlarla ilerlerken, sessiz evin içini inleten bir zil sesi yankılandı. Ben düzensiz nefesler eşliğinde zorlukla doğrulup elimin tersiyle yanaklarımı silerken, Çağrı aynı ağır adımlarıyla dış kapıya doğru gitti ve görüş açımdan çıktı. Kapının açılma sesini işittiğimde titreyen bacaklarımın üzerinde durabileceğimden emin olmasamda pervazdan destek alarak pencerenin çıkıntısından indim. Yer ayaklarımın altından kayıyor gibi hissettiğim anlarda gözlerimi kapatıp derin soluklar almaya başladım ve ciğerlerime dolan oksijenin bedenimi sakinleştirmesini diledim.

Çağrı'nın "Hoşgeldin." Dediğini işittim.
O esnada nefesimi yarıda kesen bir ses daha doldu kulaklarıma. Kibar bir kadın sesi. "Hoşbuldum... Habersiz geldim biliyorum, müsait miydin?"

"Müsaitim, gelsene." Diye konuştu.

Midemden yükselip ağzıma dolan safra tadını damağımın yüzeyinde hissederken bedenimi zorlukla ayakta tutuyordum. Elim istemsizce mideme gittiğinde, kulaklarıma dolan tok adım seslerinin yanına zemini çınlatan topuklu sesleri karıştı. Bir kaç saniye sonra salona girdiklerinde gözlerim önce Çağrı'yı buldu. Biraz önceki ifadesinden tamamen arınmış gibiydi yüzündeki ifade. Öylesine sakin ve uysal. Gözlerim gelen kadına döndüğünde, onun gözlerininde bana dönük olduğunu gördüm ve gözlerimiz kesişti. Ve bu esmer kadını tanımam hiç uzun sürmedi. Sarışın kadının arkadaşıydı ve bu onu Çağrı'nın yanında ilk görüşüm değildi.

"Aa, misafirin mi vardı?" Diyerek Çağrı'ya kısa bir bakış attı ve iri dalgalı siyah saçlarını omuzlarının gerisine iteleyerek tekrar bana döndü. İri gözleri dikkatle kısılırken, koyu rujlu dudakları hafifçe aralandı. "Sen o kızsın?"

"Tutku benim mekanımda çalışıyor." Dedi Çağrı tok bir sesle. "Daha önce görmüştün." Bunu söylerken o kadar rahattı ki midemde ki kasılmalar şiddetle artmaya devam etti.

"Evet." Dedi esmer kız ve ardından yüzü anlamlandıramadığım bir şekilde gerildi. "Ama bir yerde daha gördüm."

Sıkıldığımı belli edercesine seslice bir nefes saldıktan sonra gözlerimle kızı baştan aşağı ilgisizlikle süzdüm. Üzerinde esmer tenini dahada ortaya çıkaran beyaz bir kot ve üzerinde kahve tonlarında parlak bir ince askılı vardı. Tam Çağrı'ya layık diye geçirdim zihnimden. Biraz önceki tüm dehşetim sökülmüştü üzerimden. "Ya." Diye konuştum umursamazca. "Nerde gördün?"

Çağrı'nın kaşları dikkatle çatılmıştı ve bakışlarını kızın yüzüne diktiğinde, yüz hatlarında merak vardı. Esmer kız elinde ki küçük çantayı yanına doğru indirirken omuzlarını düşürdü ve kaldırdığı ince kaşlarının altından yüzüne yayılan alayla konuştu.

"Efkan'la parkta öpüşürken gördüm güzelim."

Sonrası kıyametti. Benim kıyametim.

•••
Bölüm Sonu. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.🌸

•Eyvah diyelim mi?

•Çağrı'yı acıtan ne olabilir?

Continue Reading

You'll Also Like

Yabancı By 🌹

Fanfiction

9.2K 800 19
"Hıçkırarak ağlayan kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına gelecekleri altına atılacak imzadır. " diye okudu kadın ve bu cümlenin gerçekliğiyle bi...
106K 6.5K 29
Savcı ve asker hikayesidir aynı zamanda bir gerçek aile hikayesidir kitabıma bir şans verin lütfen
3M 178K 45
"Bu dudakları tatmayı bırakırsam eğer,"dedi, gözleri dudaklarımdayken. "Bu kokuyu solumazsam,bu tene,"derken parmak uçlarını kadınlığımda hissettim...
759K 34.7K 27
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...