•Papatyanın İntiharı•

2.9K 226 215
                                    

İyi geceler... Uzun bir ara oldu ama tıka basa dolarak yazdığım bir bölümle döndüm. Bu bölüm, hikayeyi kafamda tasarlamaya başladığımda ki ilk hat. İlk kilit. Yorumlarınızı, tepkilerinizi, büyük bir merakla bekleyeceğim.

🌼

•••

Bazı ölülerin cenazesi olmaz. Tıpkı bazı ölümlerin bedensel olmadığı gibi. Bazen sadece ölen ruhtur, solan soluk, gömülen yaşamdır. Yer içine sevdiğini, gök üzerine sevileni alır. Geriye yaşanan kalır, yaşanmışlık kokar ama yaşamak kalmaz.

Tıpkı biz gibi...

Kolumdan sürüklenirken sendelediğim yolların şahit olduğu çığlıklarım oldu. Kapatıldığım soğuk odanın beyaz ve soluk duvarları arasında çöküp kalmışlığımın şaşkınlığı sindi üzerime. Zaman, kemikten sıyrılan et gibi zor ve ızdırap verici bir acıyla geçerken, bilinmezin korkusu ve yaşanılanın şoku atlatılması güç bir hal alıyordu gitgide.

Kahverengi kapı tekmelenircesine bir hız ve gürültü eşliğinde açılırken, menteşelerinden yükselen ses soluk duvarlarda uğuldadı. Sadece bir kaç gün öncesine kadar aşık olduğum adam o eşikte dururken ölümü avuçlayan gözlerini, ölümü arzulayan gözlerime dikti.

Birbirimize karşı duyduğumuz öfke ile o saniyeler süren sessizlikte bağıra bağıra parçaladık birbirimizi.

Kahverengi parkeleri ezerek bana yaklaşan ayak sesleri sıcak bir lav gibi kulaklarımdan içeri sızarken, içimde kendimi ifade etmeye dair bir istek, duyulan bir pişmanlık kırıntısı veya kaybedilen masumiyetin acısı yoktu. Hakikati kendi içimde bilmek, beni yeterince kendi zihnime soytarı ediyor ve bu zamana kadar hiç varlığını hissetmediğim yalın bir öfkeyi tüm sinir uçlarıma kadar yayıyordu.

Bir kaç adım kadar önümde durduğunda bir kaç dakika öncesine kadar hissettiğim tüm şaşkınlık ve olan biteni kavrayamamışlık dinginleşerek beynimin sularından çekildi. Başım vereceğim hesap için değil, soracağım hesap için dikleşirken irislerimi eritmeye yetecek kadar kin ve nefretle dolup taştığımı görmesini diledim. Avuçlarımla soğuk zeminden destek alarak ayağa kalktığımda, bana eğik başı biraz daha doğruldu.

"Beni buraya kilitlemeye hakkın yok." Dudaklarımdan dökülen kelimeler, bir ölünün toprağına serpilmiş su gibiydi. Akıp gittiğinde kuru toprağı ıslattı ve şifasını dibine gizleyerek göze değene çamurlaşan balçıklı görüntüyü bıraktı.

Çağrı'nın bir canavarı andıracak kadar kısık ama keskin bakan gözleri aralanırken, dudakları daha önce hiç şahit olmadığım bir sakinlikle kıvrıldı. Bu çok kısa sürdü. Göz kapakları tekrar düşerken kirpiklerinde birbirine değen uçlar, kahverengi gözlerinde loş ışığa rağmen seçilebilen bir koyuluk vardı. Çenesi gerilirken, yanaklarını çukurlaştıracak kadar sıktığı dişlerinin ve dümdüz bir ifadeye bürünen dudaklarının arasından, bir seri katilin mermisini andıran o soğuk sesi çıktı.

"Nasıl yaptın lan?" Kelimelerinde gece ve gündüz kadar keskin bir tiksinti, çehresinde koyuya çalan nefreti vardı. "Bana, bunu, nasıl, yaptın?"

Ansız ölümlerin değil, acılı ölümlerin varisi gibiydi onun canavarı. Gözlerinin içinde, bu çatışmadan duyduğu hazzın saf gülüşünü görebilmek mümkündü. Ama çözümleyemediğim, hataların nasıl bu denli üzerime çullanmış olduğuydu.

"Neyi?" Diye mırıldandım bilinçsizce sorulmuş bir sorunun, alay edercesine cevaplanmasını beklermiş gibi. Dudaklarımda bana yabancı olan bir gülümseme doğdu. Neyin hissizliğiydi bu üzerimde ki? Çözemiyordum.

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now