•Bir Damla İntihar•

2.1K 225 244
                                    

Kısacık bir bölümle geldim. Çünkü fazladan tek kelimeyi dahi kaldıramazdık. 🌼⚰️

•Kaan Tangöze- Bekle dedi gitti🌼⚰️

Uçurumun tepesinde toprağa sokulmuş taşı kımıldattı rüzgar. Şiddetini sakınmadan esti ve yuvarladı o minik taşı. Toprağın sıcağından ayrılan taşın özgürlüğüne kavuştuğunu sanması, yere çakıldığı ana kadardı.

Geriye rüzgarın kulak yırtan uğultusu, toprağın soğumaya yüz tutmuş koynu ve taşın cesedi kaldı.

Bir taş kadar katılaşmış kalbimin bile kırılması mümkünken, benim kusurlu bedenimi gizlemeye ruhumun kusursuz olması bile yetmezdi.

Yetmedide.

Sonumu inşaa eden bendim. Uçurumun ucuna sinip toprağın koynuna sokulan bendim. Bugünümde neyim var neyim yoksa her şeyi kendi ellerimle inşaa etmiştim.

Ondan kaçıyordum. İlk kez gerçek manada ondan yalın ayak koşarak kaçıyordum. Peşimden geldiğini bile bile, yağan yağmurda şafağın loş karanlığına sığınarak ayaklarım parçalanırcasına kaçıyordum.

Üzerimde sadece bir tişört, altımda iç çamaşırım ve kolumun arasına sıkıştırdığım pantolonumla başta çığlık çığlığa, şimdiyse hıçkıra hıçkıra kaçıyordum.

Bu sonu ben biçmiştim. Ona sığındığım gün değil, bedenimi kullanarak onun zaafını tetiklediğim gün değil... O lanet uyuşturucuyu kullandığım ilk gün. Hayatımı bu bataklığa kendim sürüklemiştim.

Oysa ilk gün... Böylesine bir korkuyla kaçsaydım, hiç düşünmeden yalın ayak... Tıpkı şu an ki gibi, hatta yarı çıplak. Şimdi evimde uyuyor olabilirdim. Güzel bir ilişkim, belki bir kedim, insan yerine koyulduğum bir işim olabilirdi.

Bir evin bahçesine sindim ve ağlaya ağlaya kaçarken zorlukla aldığım pantolonumu giydim. Ayaklarımın altında derin acılar vardı ama fiziki acılardan baskın olan zihnimin acısıydı.

Bazen en büyük kötülüğü, insan kendine yapıyordu.

Kendime yaptığım bu kötülüğü düşündükçe zihnim acıyordu.

Gün ağardı. Doğan güneş kiminin bedenini, kimin kalbini ısıttı. Benim içinse, zavallılığımın sergilenmesinden başka bir şeye yaramadı. Çıplak ayaklarımla, dağılmış üstüm başımla ve ağlamaktan şişmiş suratımla insanların yanından geçerken, bana bakıp ne düşündükleri umursayacak kadar yıkıktım. Asla kimsenin zihnini, görüşlerini ve sözlerini umursamayan ben... Şimdi acınılası halimin insanlara nasıl yansıdığını deli gibi merak ediyor ve içten içe kahrolup utanıyordum.

Eğidiğim, yer yer gözlerimi kaçırarak ayaklarımı sürüdüğüm yol beni gidecebileceğim tek yere getirdi.

Efkan'a.

Evinin önünde, kapısına yaslı bir halde daha ne kadar duracağımı bilmediğim adama.

Batan gözlerimi ellerimle ovarken, derin derin nefesler alıyordum içimi yakan. Öylesine yüzüm yoktuki ona karşı, utancım beni olduğum yere gömüyor ve üzerime çamurunu kürek kürek atıyordu. Göğsümün ortasında başlayıp, kafatasımın içine kadar uzanan yangını söndürmekten geçtim, üflemeye dahi mecalim yoktu.

Avucumu yasladığım kapıya hafifçe vurdum. Bir adım geri gitti sızlayan ayaklarım. Anladım ki, çaresizlik her şeyden daha beterdi. Bağımlı olmaktan bile. Ama yine biliyordum ki, bir bağımlı olunca çaresizlikten başka bir şeyi olmuyordu insanın. Ve pişmanlıktan.

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now