•Soluk Soluğa•

5.3K 311 403
                                    

Merhabalar👋 İlk kez arayı bu kadar açtım normalde huyum değildir ama bazı küçük dağılmacalar😂🤭

Bir tür geçiş bölümüyle geldim. Çok kritik noktalara gireceğiz. O yüzden bu bölüm bir tür kaynama noktası diyebiliriz.🙏

•••

Çaresizlik insanın göğüs kafesinin ortasına düştüğünde, dalları acımasızca büyür ve kalbin içine kök salan acı verici duygu, ızdırabını kaburga kemiklerinin üzerine dolar tıpkı bir sarmaşık gibi. Her olumlu bilgi, dikenli sarmaşığın dallarını kessede, işe yaramayan her atak da o dallar daha azap verici ve daha hırslı büyür budaklanır. Çaresizlik, insanın içini yok ederek büyürken, kafatasının içinde kendi miladını sergileyen beyin, çığırından çoktan çıkmıştır.

Midemin içini deşeleyen asit ağzımın içini yakıp dilimi kavururken, kuruyan damağıma çarpan dişlerim, diş etlerimin canına okuyordu. Üzerimden kasırga gibi geçen krizin, ruhumu hırpalayan atakları bedenimi yorgun düşürdüğünde, kemiklerimde hissettiğim dehşet veren ağrı, sadık bir yaver gibi eklemlerimi terk etmiyordu.

Hastalıklı ruhum esirliğinde acınasıydı.

Yataktan aşağı sarkan ıslak saçlarımın içine cılız ve titrek parmaklarımı geçirirken, aldığım her nefesin, son nefesim olması ihtimali, ciğerlerimi tırmalıyordu. Kafatasımın içinde taklalar atan beynim sakinliğini uzun bir zaman dilimine adamaya meyilli olsada, pervasız isteklerim bu fikirle gocunuyor ve yeni bir atağı çağıran ritmik tekmeleri alnımın içine vuruyordu.

Çaresizlik içinde kavruluyordum.

Tavanın pürüzlü soluk beyazına iliştirdiğim gözlerim, sıkıntılı bir iç çekişle dakikalardır bakıştığım noktadan sıyrılırken, odağıma aldığım oda fazla sadeydi. Sade ve sessiz. Kendi zihnimin içindeki patırtıları, sık sık yoklayabileceğim kadar sessiz.

Uzandığım yatağın tam karşısında ahşap renkli bir kıyafet dolabı vardı. Üzerine işlenmiş dik uzun oyuklar, hem klasik hemde modern bir havayla harlanmıştı ve göze uysal bir zevk sunuyordu. Yatağın iki yanına yerleştirilmiş aynı desenli komidinler ve üstlerine konulmuş iki küçük beyaz abajur. Başımı hafifçe kaldırdığımda, ahşap renkteki yatak başlığını ve duvara montalanmış üç raflı beyaz kitaplığı gördüm. Odanın içine yayılan ferah koku dışında, yaşam belirtileri sergileyen her hangi bir koku veyahut dağınıklık yoktu.

Muhtemelen burası Efkan'ın eviydi ve bu oda ona aitti. Onun nerede olduğuna dair ise en ufak bir fikrim yoktu.

Gözlerim hoşnutsuzluk kumaşı altında, köşedeki pencereye ilişti. Pencereleri severdim. Pervazlarına yaslanmayı ve ciğerlerimi köşelerinde çürütmeyide severdim. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken, kaç saattir sigara dahi içmediğimi bilmiyordum. Zaman, alay edercesine bir hızla geçiyordu lakin, zihnimin içinde birbirini kovalayan saniyeleri, dakikalar tekmeliyordu. Saatin kaç olduğundan haberim yoktu. Yataktan sarkıttığım ayaklarımla pencereye doğru ilerledim ve beyaz tülü avuçlarımın arasına sıkıştırıp sola doğru ittim. Pencerenin kulpunu kavrayıp araladım ve gece mi, gündüz mü belli olmayan gök yüzüne baktım. Burnumdan içeri sızan hafif serin hava, şafağın ilmeklendiğini taze ayılmış beynime konumlandırırken, avuçlarımı pervazlara yasladım ve halsiz bedenimi hafifçe yukarıya çekip, pencerenin kenarına oturdum. Üzerimde varlığını sorguladığım beyaz bol bir gömlek vardı ve serin havanın etimi dişlemesine engel olamıyordu. O an üşümek istedim. Sırtımı pervaza yaslarken, bacaklarımı karnıma doğru çektim ve gözlerimi ruhum kadar çelişkili gök yüzüne çevirdim.

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now