Hazırladığı mükemmel kapak için dangerous_hatun a teşekkür ederim. Hikayesine kapak arayanlar kendisine ulaşabilir. 😊🥰🥰❤
Merhaba, ilk bölümü birazcık değiştirdim. Umarım yeni halini daha çok beğenirsiniz.
Keyifli okumalar.
...
Genç kızın uzun, kahverengi saçları esen rüzgarla havalandı. Saçlarının arasında dolaşan uzun kırmızı şalı ve pileli eteği; sarının pastel tonlarındaki uçuşan ağaç yaprakları arasında bir sonbahar tablosunu anımsatıyordu.
Eliyle şalını düzeltti ve rüzgarın yüzünü okşamasıyla keyifle gülümsedi. O böyle havaları çok severdi ama bugün keyifli olması için fazladan sebebi vardı. Çok istediği bölüme kaydını yaptırmıştı üstelik bölümü evinden bir kaç sokak uzaklıktaki üniversitedeydi.
Evine doğru rüzgarın tadını çıkararak aheste aheste yürürken sağ tarafında kalan tarihi kiliseye baktı, bu klise çocukluğundan bu yana ilgisini çekerdi.
O esnada kilisenin çatısındaki kargalardan birisi rahatsız edici bir sesle bağırdı ve siyah kanatlarını açtı. Uçmaya başlamıştı ki sanki gökyüzünde görünmeyen bir bariyere çarpmış gibi çatıya geri düştü.
Sare, karganın bu şapşal haline gülmeden geçemedi. Henüz uçmayı bile beceremeyen karga acı acı bağırırken gözlerini Sare'nin gözlerine sabitlemişti, bu haliyle sanki ona seni gördüm bana mı gülüyorsun? dermiş gibiydi.
Kuşun bakışlarından ürktü ve tekrar yoluna odaklanarak evine doğru yürümeye devam etti. Tam yolunun üzerindeki Dikkat Yıkılabilir uyarısına sahip eski rum evini hatırlayınca yolun diğer tarafına geçti. Şu genç yaşında, özellikle hayalleri bir bir gerçekleşirken bir enkazın altında kalarak ölmek, en son isteyeceği şeydi.
Eski, her an yıkılacakmış gibi duran evi incelerken bir an evin kapısını görmesiyle şaşkınlık nidası attı. O evin kapısı turuncu muydu? Bu yoldan defalarca geçtiği için daha önce o kapının renginin beyaz olduğuna emindi. Birileri yine eğlenmek istemişti, anlaşılan.
Ama turuncu mu? Gerçekten mi?
Henüz kapının renginin sebep olduğu şaşkınlık geçmeden turuncu kapıdan geçen üç kedi gördü ve kediler için endişelendi.
"Orası sizin için doğru bir seçim değil pisiler! Her an yıkılabilir, orada yaşamanız çok tehlikeli."
Ama o daha yolun karşısına geçmeden kediler gözden kaybolmuştu bile. Ayrıca kapı da artık beyaz sıradan eski, yıkık bir kapıydı. O az önce hayal mi görmüştü yoksa?
Yine de kediler için olan endişesi kapının rengi ile ilgili oluşan şaşkınlığından ağır basmıştı.
Sırf kedileri kurtarmak için asla yapmayacağı bir şey yaptı ve o yıkık evin kapısından içeri girdi.
İçerisi fazla karanlıktı. Normalde pencerenin olması gereken yerlere tahtalar çakılmış, evin aydınlanması iyice engellenmişti. Giriş katını kedileri çağırarak gezdi, ikinci kata bakmaya karar verdi ama bir çok basamağı eksik olan merdiven buna engel oldu.
Merdivenin trabzanlarının hala sağlam olduğunu düşündü ve onlara tırmanarak yukarı kata çıktı ama orası da boştu. İyi ama o zaman o üç kedi neredeydi? Daha da önemlisi buradan aşağıya nasıl inecekti?
Trabzanları kaydırak olarak kullanmaya karar verdi ve kaymaya başladı. Bu eski evin trabzanları da eski olduğundan daha yolun yarısındayken çatırdayarak kırılan tahtayla düşmeye baladı ve dehşet içinde malum sonunu bekledi.
Rum evlerinin ne kadar yüksek tavanlı olduğunu bilen herkes onun böyle bir düşüşten yara almadan çıkamayacağını bilir. Oysa o tek çizik bile almadan hatta canı bile acımadan düşmüştü. Sanki tam düştüğü yerde bir hava yastığı varmış da onu korumuş gibiydi.
Kedileri bulamadığı ve düştüğü için korkuya kapıldı, eski evi hızla terketti ve yoluna devam etti. Yürürken bir yandan da düşüşünden dolayı toz içinde kalan kıyafetlerini temizlemeye çalışıyordu.
Yaşlı bir kadına ait çığlığı duymasıyla donup kaldı, başını yukarı kaldırdı ve bağıran kadına baktı.
"Kızım çekil oradan!"
Muhtemelen temizlik yaptığı pis suyu cumbanın penceresinden aşağıya döken kadın onu uyarmak istemişti ama geç kamıştı. Çünkü Sare o an öyle büyük bir şaşkınlık içindeydi ki üzerine dökülecek pis sudan kaçması imkansızdı.
Acı içinde kabullendiği makus sonu bekledi ve başını teğet geçerek hemen yanına dökülen kirli suya baktı. Bugün gerçekten çok şanslıydı. Sudan kurtulduğuna sevinerek ve diğer belalardan uzak durmayı temenni ederek evine ulaştı.
Eve girince garip bir sessizlikle karşılaştı. Annesini her yerde aradı ama bulamadı. Bir an önce odasına giderek üzerini değiştirmeye karar vermişti ki merdivenin altından gelen tıkırtıyla durdu. Adımlarını salonun mutfak tarafına yönlendirdi.
Evin ilk sahiplerinden kurtuluş savaşına dek Meryem Ana köşesi olarak kullanılmış köşede duran üç beş mumun aydınlattığı - aslında mahzen olan- kilerin kapısından gelen ses ile irkildi. Bu ses merdivendeyken duyduğu sese benziyordu. Sanki bir çeşit miyavlama gibiydi. Yıkık evde gördüğü kediler Sare'nin aklına takılmış olmalıydı. Çünkü annesinin kedilere olan nefretini ve eve asla kedi almayacağını iyi biliyordu.
Kapının ardından görünen tanıdık sima ise rahat bir nefes almasını sağladı.
"Aklım çıkıyordu anne, ne yapıyorsun orada?"
"Senin için kızartma hazırlayacaktım, patates bitmiş de kilerden alayım dedim."
Duraklayarak konuşan annesine şaşkınlıkla baktı.
"Patatesler nerede peki?"
Birden panik olan annesi heyecanla konuşmaya başladı.
"Hay aksi, şu sıralar kafam pek dağınık unutmuşum demek ki hemen alıp geliyorum."
Annesi biraz sonra gerçekten elinde pembe plastik bir kap ve içerisinde 3,4 tane patatesle tekrar kilerden çıktı.
"Sen hallettin mi kayıt işlerini?"
Birlikte mutfağa geçmiş sandalyelere oturmuşlardı. Annesi bir yandan patatesleri soyuyor bir yandan da ona o gün yaptıklarını anlattırıyordu.
Sare annesiyle konuşurken onda bir tuhaflık olduğunu hissetmişti. Annesinin ondan bir şeyler gizlediğinden neredeyse emindi ama bu ona çok anlamsız geliyordu.
Annem neden benden bir şey gizlesin ki?
Akşam babası eve gelince bunun nedenini öğrenmişti ve öğrendiklerinden pek memnun olmamıştı.
Ailesinin, babasının işi sebebiyle Ankara'ya taşınması gerektiğini öğrenmiş bunun için kimseyi suçlamasa da ihanete uğramış gibi hissetmişti. O ailesinden uzak kalmamak için bu kadar çabalarken onların kilometrelerce uzağa gidecek olmaları çok üzücüydü.
Hayatının hiç bir döneminde yalnız kalmamıştı, ailesi olmadan tek başına nasıl yaşayacaktı?
Başka bir seçeneği olmadığından ilk başlarda itiraz etse de zamanla durumu kabullendi. Ama yine de ailesinin taşınmak için hazırlıklarını izlerken içi acımıştı. Derslerinin başlamasına bir hafta kaldığı için ailesiyle gitmeyecekti. Annesi ve babası sadece kıyafetlerinden ve bir kaç özel eşyalarından oluşan yükleri çok fazla olmadığı için bir pazar sabahı kendi araçlarına yükledikleri eşyalarla yola çıktılar.
Arkalarından el salladı ve uzun bir müddet eve giremedi. Sanki her şey bir rüyaymış da bomboş eve girmezse az sonra uyanacakmış gibi hissettiğinden eve girerek durumun gerçekliğini idrak etmek istememişti.
Geçen dakikalar boyunca kapıda öylece dikilmesi komşu teyzenin dikkatini çekmiş olacak ki ona nasıl olduğunu sordu. Yaşlı kadınla konuşan Sare çaresiz bir şekilde eve girdi.
Terastaki kediyi görür görmez tanıdı. Bu kayıt günü gördüğü o üç kediden biriydi. Demek ki başlarına bir şey gelmemiş diye sevindi ve kedinin siyah tüylerini beğeniyle inceledi. Annesi teraslarında bir kedi olduğunu görse korkudan aklını kaçırırdı ama artık orada değildi.
Kara kedi etrafı koklayarak teras kapısına gidiyor daha sonra dönüp diğer uca giderek bir daire çiziyor bu hareketi durmadan devam ettiriyordu.
Kediyi sevmek için ona yaklaştı, bir an için kedinin ona Uzak dur benden insan! diyerek tısladığını duyduğuna yemin edebilirdi.
Hem kedinin bu garip hareketi hem de yaydığı tehlikeli hava onu ürpertti. O da hızlıca eve girerek kapıyı arkasından kilitledi. Kapıya yaslanmış bir şekilde yere oturarak kendi haline acı acı güldü. Daha yalnız kaldığı ilk dakikada küçük bir kara kediden korkmuştu.
Sare ailesi olmadan nefret ettiği bu yalnızlığın içinde ne yapacaktı?
...
Başlangıç tarihi;
30.03.2018