ACIMASIZ [ TAMAMLANDI ]

Av wonder_vomen

4M 131K 33.7K

Bir adam, beni yangına çevirmişti. Bir adam, benliğimi bozmuştu tereddütsüz. Ve bir adam benim cennetimin at... Mer

Tanıtım
1 - İzmir
2 - Karanlık Çocuk
3 - Yeni Okul
4 - Katil
5 - Şikayet
6 - Otopark
7 - Yeni Arkadaşlık
8 - Korku
9 - Merak
10 - Kalpsiz
11 - Tescilli pislik
12 - Serseri
13 - Senin bu yaptığın?
14 - Şımarık Çocuk
15 - Ceza
16 - Kütüphane
17 - Sarhoş
18 - Sende mi buradaydın?
19 - Ateş !
20 - Bar
21 - Şirket
Karakter Tanıtımı
22 - Doğum günü
23 - Ben yanındayım
24 - Film Gecesi
25 - İtiraf oyunu
26 - Hayır, Ateş dedin!
27 - İlgi Odağısın
28 - Tokat
29 - Kıskançlık
30 - Önyargı
31 - Suçluluk Duygusu
32 - Umrumda değilsin
33 - Pişmanlık
34 - Yaramaz şey
35 - Sevgili sahip
37 - Sana Özel
38 - Baş Belası
39 - Hayal kırıklığı
40 - Oyuncak
41 - Beklenmedik anda
42 - Manzara
43 - Duygular
44 - Senfoni
45 - Oyun
46 - Av
47 - Gerçekler
48 - Enkaz
-Tanıtım videosu-
49 - Geçmişin izleri
50 - Minik sevgilim
51 - Davetsiz Misafir
52 - Kördüğüm
53 - Trip
54 - Rüya
55 - Kalp acısı
56 - Yapboz
57 - Ateş'in kızı
58 - Kelebek
59 - Süpriz
60 - Yangın
Kesit
61 - Yıkılmışlık
62 - Terkediş
Özel Bölüm
instagram
63 - Ruhun yolculuğu
okuyun!
64 - Hikayenin sonu
S O N
satırlarda buluşalım

36 - Ölümle satranç

50.8K 1.8K 271
Av wonder_vomen

İlk ders arası verildiğinde Ateş hazretleri yine işkencesine başlamıştı. "Boğazım sanki kurudu" deyip beni kantine yolamıştı. Evet işte bu basit bir görevdi ve umarım Ateş hep böyle benden basit şeyler ister diyerek kantine gelmiştim. Birkaç sıra ardından hemen suyu alıp sınıfa çıktım. Suyu Ateş'e verdikten sonra hiç birşey demeden arkamı dönüp yerime geçeceğim sırada onun sesiyle yine durmuştum.

"Ben bu sıcak suyu içemem," diye konuştu.

Piç birde sırıtıyordu.

"Su sıcak değildi ki dolaptan almıştım," diye konuştum mırıldanarak. Aslında daha çok kendi kendime konuşmuştum.

Ne desem boştu nasıl olsa Ateş yine beni gönderecekti onun için kendimi hiç konuşmakla yormadan direk kantine gitmiştim. Ateş'in istediği gibi ona buz gibi su aldıktan sonra kendimi hemen sıraya atmıştım. Git geller beni yormuştu.

...

Öğlen arası Mert ile Ateş'in peşine takılmış kantine gidiyorduk. Dedim ile Burak çifte kumrular gibi kendi halerinde takılıyorlardı. Ezgi ise şuan muhtemelen kendi sınıf arkadaşlarıyla takılıyordu ben gördüğünüz gibi Ateş'in peşinden kuyruk gibi dolaşıyordum. Bu beni rahatsız ediyor muydu tabikide hayır!

Kantine gelmiş boş bulduğumuz bir masaya tabikide oturmamıştık Ateş'in özel masasına evet doğru duydunuz okulda herkesin 10 santim yanına yaklaşmaya korktuğu özel masasına oturmuş Mert'in saçmalıklarını dinliyorduk. Itiraf etmek gerekirse Mert'in saçmalıkları insanı güldürebiliyordu.

Ateş bana bakarak, "ee Hazan bize kalkıp birşeyler alsana ne bekliyorsun."

Hah! Yine başladı bay salak!

Hayır yani iki dakika birşey istemezse içinde kalacaktı zaten.

Ateş'e ölümcül bir bakış atarak, "ne alırdınız" dedim, oldukça nazik olmaya çalışarak ama ses tonum sözlerimin zıddını ortaya sererken derin bir nefes alip vermekle yetindim "sevgili Hancı?"

Gülümsedi. Serseri, tatlı bir serseriydi. Allahım, ne güzel gülüyordu öyle.

"Karışık tost."

Zukumun kökünü ye! Ha,ha!

Ateş'in isteklerini aldıktan sonra Mert'e baktım. Mert uzun bir süre kafasının hayali bir soru işareti ile baktı bana, sonrasında o işaret ampule dönüştü. "Kıymalı börek alayım Hazancığım."

Evet en azından Mert kibar bir çocuktu. Yani bana karşı öyle.

Ateş'in istediği şekilde tostunu getirmiş masaya nazikçe bırakmıştım.

Ateş önce bana sonra tosta baktı. Tosta baktığı gibi yüzünü buruşturmuştu zaten. "Ben soğuk yemem," derken eliyle önüne koyduğum tost tepsisini uzatıp bana baktı. "Bunu ısıt gel!"

Ateş'e anlamayan bir bakış atarak, "ama daha yemedin sıcak olmadığını nereden biliyorsun?" diye sordum.

"Yememe ne gerek var buradan bakılınca bile soğuk olduğu gözüküyor."

"Nasıl ya daha yeni makinadan çıkan bir tost nasıl soğuk olabilir." Bağırmadan kızgınlığımı dile getirmiştim. Çünkü çok sinirlenmiştim sırf beni oturtmamak için söylediği yalana sinir olmuştum.

"Yerinde olsam dilime hakim olurdum." Diye konuştu tehlikeli bir sesle.

Hah, çok korktum. Aslında biraz korkmadım değil. Neyse çaktırmayın.!

"Çok kabasın," diyerek sitem etmeyi ihmal etmemiştim. Ayağa kalkıp önüne koyduğum tost tepsisini alarak. Trip atan minik bir kız çocuğu gibi duruyordum.

"Dışardan çok mu kibar görünüyorum da bu duruma şaşırdın?" diye sordu gülerek.

Ha,ha! Kibarmış. Sen ve kibar olmak?..

Ben hırsımı alamayınca Ateş'e dilimi çıkarıp tost almak için oluşan kuyruğa girdim. Sıraya girerken arkamdan Ateş'in olduğu masaya baktığımda hala bana bakıyor olduğunu gördüm ve tabikide sırıtıyordu.

Ukala!

Hanzo ne olacak.

Tostunu getirip Ateş'in sertçe önüne bırakarak önüme döndüm.

Ateş önce tosta sonra bana bakıp pis pis sırıttı. Allahım kalp krizinden gitmemek elde değildi. Gerçekten yakışıklı bir piçti ve haylaz bakışları ile birleşen gülümsemesiyle bir kızın hayran kalmaması imkansızdı.

"Çok tembel bir kızgın."

"Sana özel," dedim gözlerimi devirerek.

"Bu lavbali halin hoşuma gidiyor."

Ha,ha!

Hancı'nın kölesi Bannister'e büyük itiraf.

...

Öğlen arasında Ateş bir tost için beni birkaç defa göndermiş ve beni çileden çıkarmayı başarmıştı.

Şimdi ise koridorda Mert ile Ateş'in arasında sınıfa yürürken okula geldiğim ilk günü düşündüm. Sırf Ateş'i görmemek için köşe bucak kaçan ben şimdi ise şakalaşan ikilinin arasında yürüyordum. Tam olarak Ateş ile aram iyi sayılmazdı ama kötü de değildi. En azından bana nefretle bakmadığı için şimdi çok mutluydum.

O an koridorun köşesinde dikilen 3 kızı gördüm. Defne tam ortadaydı, hürrem sultan gibi bir duruşu vardı ama yüzündeki kin tüylerimi diken diken etmişti resmen. Defne'nin her zaman bir planı olurdu açıkçası ve bunu düşünmek bile beni endişelendiriyordu ama yine de bu benim yüzümdeki gülümsemeyi silemiyordu. Çünkü şuan bunları düşünmeyecek kadar çok mutluydum. Defne bana, benim kaybettiğimi söylemişti oysa benim savaşım daha yeni başlıyordu ve ben savaşmadan yenilgiyi kabul eden bir kız değildim, asla olmayacaktım da. Artık Defne'ye karşı tepkinli olmalıydım.

Zaten sınıfa girmenin ardından ders başlamıştı.

...

Sırama, yanıma yayılmış gevşek gevşek sırıtan Ateş'e son kez baktım. "Ciddi olamazsın?" Diye diye mırıldandım bilmem kaçıncı kez.

Aslında yüzüne doğru; 'bu kadarı da fazla ama!' Diye haykırasım vardı ama, bunun hiçbir ise yaramayacağını bildiğim için, sadece göz devirmekle yetindim.

Ateş yanıma yayılmış benden masaj yapmamı istiyordu.

Masaj?

Ben?

Ha,ha! Ben ve masaj yapmak gerçekten de çok komiksiniz Ateş bey.

"Salama şu bacağını," dedi yüzüme bile bakmadan.

"Rahatsız olduysan, kalk git." Dedim inadına bacağımı daha hızlı salamaya devam ederken.

"Gitmeyeceğimi biliyorsun."

Ah, bilmez olur muyum.

Dudağımın sol tarafına şeytani bir gülümsemeye hayat verecek şekilde kıvrıldı. "Sende benim masaj yapmayacağımı biliyorsun." Dedim. "Hayır yani oradan bakılınca masör gibi mi görünüyorum?"

Bey efendi hem sırama hayvan gibi yayılmış hemde bana emir veriyordu oh ne hoş.

"Masör olup olmadığını bilmem ama.." deyip alaycı bir gülüş dudaklarına yerleştirerek devam etti. "Buradan bakılınca Ateş'in kölesi olarak görünüyorsun."

Ona kötü kötü bakışlar atarken, "biraz konuşabilir miyiz?" Diyen sese yöneldim.

Doğuş üzerinde tuhaf bir ağır başlılıkla cevabımı bekliyordu.

En sevimli halerimden birini takınıp, "tabi.." diye karşılık verdim.

Yerimden kalkmam ile Ateş'in kolumdan tutup geri oturtması bir olmuştu.

Bana bakarak, "ne konuşacaksanız burada konuşun." Adeta kükremişti.

Ondan uzaklaşmak için çevik bir hareketle sıradan sıçradım.
"Ateş ya bizi iki dakika yalnız bırakırsın, yada bir daha 10 metre dahi yanıma yaklaşmana izin vermem." Dedim gayet sakin bir ciddiyetle. Taman bir hafta kölesi olmayı kabul etmiştim ama hayatıma müdahale etmesini istemiyordum.

Ateş dişlerini gıcırdatırken tek kaşını kaldırdı. "Siz?"

"Yani," diye ekledim "Doğuş ve bana." Gözlerimi kısıp onun maviliklerine baktım. "Tamam mı?"

Ateş ne kadar ciddi olduğumu anlamak amacıyla, bir süre bana baktı. Sonra ise bir karar vermiş olacak ki, dilinin ucuyla dudaklarının üzerine gezdirirken hafif kulağıma doğru eğilip, "sadece iki dakika" diye fısıldadı. "Bir saniye bile gecikirse, yanınıza gelir.." kısa bir an duraksayıp kapının pervasına yaşlanmış beni bekleyen Doğuş'a bakıp, "ve ikinizi yakarım. ."diye konuştu hoşnutsuz bir sesle.

Suratıma bilmiş bir sırıtış yerleştirirken "ikimiz?" Diye sordum. Tek kaşımı kaldırıp onu taklit ederek.

Ateş tıslar gibi, "yani o piçi ve seni."

Ha,ha! Onu kendi silahıyla vurmuştum.

Yaşasın kötülük.

"Sende eğer iki dakikan bir saniye önce gelirsen bende seni uykunda boğarım." Diye konuştum dudaklarıma alaycı bir gülümsemeye hayat verirken.

"Beni tehdit mi ediyorsun küçük?"

Hah! Küçükmüş. Tipsiz.

"Hayır," dedim. Sevimli olmaya çalışarak "sadece rica."

"Küçük fare!"

"Öküz.!"

"Hazan!"

"Ateş?"

"İki dakikan başladı hadi."

"Tamam."

Ateş'in ezici bakışları esareti altından kurtulmak için onu arkamda bırakarak Doğuş'un yanına gittim.

Kolarımı göğsümde kavuşturarak tatlı bir şekilde göz kırpıştırıp, 'evet' dercesine ona baktım.

Doğuş ellerini saçlarının ardından daldırıp geriye doğru taradıktan sonra derin bir nefes alıp, "bu akşam bir partiye davetliyim" diye konuştu bakışlarını benden çekip yerde ritim tutan ayakkabılarına sabitleyerek. "Bende düşündüm ki.. Yani belki bu akşam bana eşlik edersin diye düşündüm."

Derin bir nefes daha aldı.

"Bana partnerim ol mu diyorsun yani?" Diye sorduğumda, başını 'evet' anlamında aşağı yukarı doğru saladı. "Yani tabi istersen."

Aslında şuan hiç partiye gidecek havamda değildim. Eve gidip sıcak bir duşun ardından kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakmayı hayal ediyordum.

Yan taraftaki kapı gürültüyle açılınca düşüncelerimden sıyrılıp kapıya baktım.

Ateş o uzmanlaştırdığı, iğneleyici ses tonuyla, "iki dakikan doldu." Deyince ona sert bir bakış attım.

Dakika tutmuş olamazdı değil mi?

Yada tutmuştu.

Ateş'in gözlerine baktığımda muziplik parıltıları bulmayı bekliyordum ama aksine mavimsi gözleri öfke ile parlıyordu.

Bir an beni kıskanmış olacağını düşündüm.

'Saçmalama!' Diye haykırdı iç sesim. 'Ateş seni umursamıyor bile'

Doğuş, "gelirsen mutlu olurum" diye konuştu Ateş'i umursamadan.

"Hazan hiç bir yere gelmiyor." Diye konuştu sesi de kendisi gibi kararlılıkla doluydu.

"Sana ne!" Diyerek Ateş'i surturmak istedim bir an ama sustu mu? Tabikide hayır!

Ateş ürkütücü gözlerini benden çekip Doğuş'a çevirdi. "Bana bak sarı çocuk?" diye tısladı. Öfkesini yönelttiği kişi ben olmasam bile omurgamdan aşağı bir buz kütlesi bırakılmışçasına ürperdim. "Hazan seninle hiç bir yere gelmeyecek" diye konuştu sertçe. Parmağını onun göğsüne vura vura.

Doğuş Ateş'in elini tutup itiğinde, "Bırak da buna Hazan karar versin" diyerek karşılık verdi. Sıkı dişlerinin arasından adeta tıslamıştı.

"Şansını fazla zorluyorsun sarı çocuk. Şuan senin o suratını dağıtmıyorsam okulda olduğumuz içindir. Ama şansını fazla zorlama derim çünkü her an kontrolümü kaybedip okulda olduğumuzu unutabilirim."

"Öyle mi?" Diye sordu alayla. Ancak ses tonu tehlikeli çanlarının çalmasına sebep olacak kadar ciddiydi.

"O zaman kazan dairesine gidelim bakalım kim şansını zorluyormuş görürüz."

"Bana uyar," Dedi Ateş. Saç diplerimden ayak parmaklarıma kadar bütün tüylerimi diken diken edecek bir ses tonuyla. Bana daha önce hiç böyle soğuk ve ürkütücü bakmadığı için şükretim. Öfkesi bütün bedenimi bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla dolaşıyordu.

"Ama.." zemine vuran, ayakkabılarının sesi benim yutkunmama neden oldu. "Seni daha önce özellikle uyarmıştım sarı çocuk. Hazandan uzak durman gerektiğini defalarca söylemiştim. Beni dinlemeyerek hayatının en büyük hatasını yaptın. "

"Bu seni ilgilendirmez Hancı." Bana bakarak söylemişti Doğuş bunu. Ve bana baktığı için Ateş te bana bakmıştı. Ateş bana öyle bir bakış atmıştı ki 200 kilometre hızla giden bir otomobil sağlam bir duvara çarpınca hissetiklerini aynen hissettim. Gerçi otomobiler birşey hisetmezdi ama neyse unutalım gitsin. Saçma bir benzetmeydi zaten.

Ateş'in sesinin tınısı öyle korkutucuydu ki derince bir yutkundum. Sonra Ateş'in söylediği şey beynime bomba gibi düştü. "O benim Doğuş."

...

Hafifçe çiseleyen yağmurun altında yürürken görünüşümü kapatan saçlarımı toplamaya çalışıyordum. Okulda Ateş ile Doğuş'un atışmaları büyük bir kavgaya dönüşmeden ders zili çalmış ve hemen hoca gelmişti öylece Doğuş kendi sınıfına giderken Ateşte olduğu gibi yine benim yanıma oturmuştu. Tabi bende onun o ürkütücü bakışlarına maruz kalmayayım diye ders boyunca başımı masaya koymuş ve dersin bitmesini beklemiştim. Ders çıkışı Ateş'in işi olduğu için bana eve gitmemi söylemişti. Bende öyle yapmıştım daha doğrusu yağmurda yürümek için arabayı tercih etmemiş, tercihimi yürümede kullanmıştım. Doğuş la onunla kısa bir telefon görüşmesi ile gelmeyeceğimi belirterek üzgün bir şekilde telefonu kapatmıştım. Aslında gitmememin Ateşle bir alakası yoktu sırf o gitme dediği için tabikide gitmemezlik yapmayacaktım. Sadece bugün kendimi fazla iyi hissetmediğim için gitmeyi reddetmiştim.

Ellerim, kolarımla bağdaş kurmuş bir şekilde bugün olanları düşünüyordum. O sırada annesinin elini tutmuş mutluluktan gülüşü bütün yüzüne yayılmış bir kız çocuğu ilişti gözlerime. O küçücük kıza karşı içimde olmaması gereken bir gıptanın yükseldiğini farkettim. Küçücük olmasına rağmen benim hiç bir zaman sahip olamayacağım bir şeye sahipti. Her zaman yokluğunu şiddetli bir şekilde hissettiğim aile şevkatine! Onların etrafa neşe yayan gülümsemeleri hep eksik olan o yanımı sızlatmaya başladı. Şuanda gercekten beni koruyacak, beni şefkatli kollarıyla saracak; bütün dertlerimi, üzüntümü unuturacak bir aileye ihtiyacım var.

Ben babasız hep eksik olacak, annesiz hep yarım kalacak bir kızdım aile şevkatinden yoksun yaşamaya mahkum edilmiştim.

Karşımdaki anne kız toblosunu izlerken görünüşümün önünü kapatan siyah austin martin bir araba kapatı. Kalbime giren bir cam parçası gibi aniden hafif bir acıyla düşüncelerimi dağıtmıştı.

Tekrardan gelen davetsiz göz yaşlarımı silmeye çalışırken, arabanın bana yakın olan tarafındaki camın açılmakta olduğunu farkettim. İçerde tamamen siyahlarla kamufle olan başında siyah bir şapka olan adam hiç anlamlandıramadığım kötü bakışlarla beni izliyordu.

Araba yanıma biraz daha yaklaşınca seslice yutkunup birkaç adım geriledim.

"Merhaba, Hazan. O abine söyle ihaleden vazgeçsin." Adamın söyledikleri beynime balyoz etkisi yaratırken şok olmuş bir şekilde ona baka kalmıştım adeta.

Anlık bir şoktan sonra hemen oradan uzaklaşmam gerektiğini anlayıp hemen koşmaya başladım. Fakat oda beni arabayla takip ediyordu. Telaşla adımlarımı hızlandırdım benim hızıma eş değer hızla takibini sürdürüyordu.

Karşı tarafa geçince onunda direksiyonunu kırıp peşimden gelmeye başladı. Korku git gide vücudumu ele geçirince tekrardan arabaya baktım. Araba benim hızıma eş değer bir şekilde beni takip ediyordu. Tam orta şeritten geçmeye çalışırken ani bir hareketle arabayı önüme kırdı.

Korkuyla "sende kimsin?" Diye sordum korkumu gizlemeye çalışarak.

Sakin kalmak adına derin bir nefes alarak hışımla karşımda azrail gibi dikilen adama baktım. Bakışları az öncekinden alakasız bir hal alırken, tehditkar bir şekilde, "Hazan," diye konuştu sakin bir sesle "abine söyle o ihaleden çekilecek" diye tamamlamıştı sözünü.

Büyük bir şoka uğradım. İsmimi bilmesine mi şaşıraydım yoksa neyden bahsettiğine mi bilememiştim. Daha önceden yüzünü dahi göremediğim bu adam, adımı nereden biliyordu ve ne ihalesinden bahsediyordu.

"Kimsin sen? Adımı nereden biliyorsun? " diye sordum. Sesimin titrememesi için büyük bir savaş verirken.

"Kes sesini de beni dinle." Diye sakin fakat tehlikeli bir ses tonuyla konuştuğunda onu umursamayıp bağırmaya devam ettim. "Kimsin dedim? Ne istiyorsun benden?"

"Sesinin voltajını düşürmezsen cok kötü şeyler olacak." Dediğinde dudaklarımdan histerik bir kahkaha döküldü. "Hadi ya!" dedim alaylı bir ses tonuyla. "Beni bu şekilde korkutabileceğini sanıyorsan sanılıyorsun." Diye devam ettim çenemi dikleştirip cesur görünmeye çalışarak.

Adam sözlerinin üzerine cebinden çıkardığı çakıyı görünce gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

Korku damarlarıma şuh bir şekilde yayılıp, ense köküme yakıcı bir acı bahşediyordu.

Korkuyla birlikte koşar adımlarla oradan uzaklaşmaya başladım. Kaçtığımı farkeden adam benden önce davranıp kolumdan yakaladı. Korku ve çirkevlikle "ne yaptığını sanıyorsun sen?" Diye bağırdım kolumu çekiştirmeye çalışarak. "Bıraksana!"

Saç diplerimden süzülen ter damlaları gibi, sıktığım avuçlarım da terlemişti. Ne zaman dehşete kapılsam böylesine çok terlerdim.

"Ama bu şekilde korkutabilirim," derken pis bir şekilde sırıtıyordu.

Hayır korkmuyordum. Korkmamalıydım.

"Bırak!" Bağırarak sarf ettiğim sözlerin hiç bir anlamının olmadığını bilmeme rağmen yüzüne yüzüne bağırıyordum.

Adam dediklerimi umursamadan çakının üzerindeki uzantıya basarak çakının bıçağını açtı. Bıçağın üzerinde korkan gözlerimin yansımasını görebiliyordum. Çakıyı boynuma tutarak, "ölümün ucuna bu kadar yakından bana bağırmamanı öneririm yaramaz kız." Tenime temas eden keskin metal diken diken ederken sakin kalmayı başardım.

"Bırak kolumu."

"Şimdi sesini kes ve beni dinle eğer çıtın çıkarsa gözümü bile kırpmadan canını alırım." Dediğinde yutkunarak, "elinden geleni ardına koyma" diye konuştum. Ölümün ucunda olmama rağmen bu cesaretimin nereden geldiğini anlamış değildim.

"Cesaretin gözlerimi yaşarttı." Diye alaylı bir ses tonuyla konuştu sırıtarak. "Ölümle satranç oynuyorsun" çok geçmeden yüzündeki gülümseme soldu ve eski ürkütücülük bakışlarına çöktü. Ardından devam ederek, "İhaleden çekileceksin." Sert sesi karşısında bacaklarımın titrememesi için kendimle adeta savaş veriyordum. "Yok eğer çekilmezsen bu güzel boynunu bedeninden ayırmak zorunda kalacağım.."

Instagram: solgun_papatyaa

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

Çilek Kız Av Lara

Tonårsromaner

844K 55.1K 47
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
3.8K 130 17
"Siyah gül, mezarıma siyah gül getir..." Bora SOYKAN♥Nazlı ÖZDAMARLAR
430K 16.6K 74
Geçmişini hatırlamayan yaralı bir prenses , geçmişin intikamını almak isteyen kara atlı prens. Sıraç Karmen ünlü bir iş adamı ve azılı bir mafya...
LEVLÂ Av thegri_123

Allmän skönlitteratur

1.9K 872 8
"Sence gidene mi daha zor kalana mı?" diye sordu bana dönerek Dudaklarımı büzüp "bilmem, ben hiç gitmedim ki..." dedim ama sonra ekledim "kalana çok...