White Rabbit |vmin&yoonkook|...

By notthatbad

133K 13.3K 4.7K

Nasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın. More

White Rabbit
-Giriş-
1| Geçmiş Olsun Öpücüğü ve Ağlayan Hayaller
2| Birilerinin Elinde Oyuncak Olan İki Hayat
3| Ölmeden Önce Yapılacaklar
4| Geleceği Görüyorum ve Gelecek Çirkin
5| En Dipte
6| Gerçek Kim
7| Kazanmak Mı Kaybetmek Mi?
8| Eğer Seçme Hakkım Olsaydı...
9| Hiç Var Olmamışım Gibi
10| Özür Mü Teşekkür Mü?
11| Pişman Mıyım? Yoo, Hiç de Bile
12| Daha Ne Yapayım?
13| Beni Bırakma
14| Yaram İçeride
15| Mavi ve Beyaz
16| Siktir, Jeon
17| Kayıp... Kalpsiz?
18| Birlikte
19| Sen Bir Ölüsün
20| Defalarca Kez
21| Ölüm Kokusu
22| Ağlak Velet
23| Beni Hasta Eden, Nefes Aldıran İlacın Ta Kendisi, Nasıl Bırakayı(m) Seni?
24| Kaçış'a İlk Adım
25| Daha Suçlu, Daha Zayıf
26| Düştüğünde Kurtarıl(m)aya İhtiyacın Var
28| Kaçış

27| Kaçış'a Bir Adım Kala

3.2K 354 37
By notthatbad

Pink-Try

Jungkook gözlerini araladı, üzerinde bir bedenin ağırlığını hissediyordu; Yoongi. Onun göğsü, göğsüne yaslıydı. Sıcak teni ona değiyordu ve vücudunun her bir köşesinin karıncalandığından emindi Jungkook. Ve... Yoongi yüzünü Jungkook'un boyun girintisine gömmüş, düzenli bir şekilde nefes alıp veriyordu orada. Jungkook ise muhtemelen saatler öncesinde yaşadıkları o olayı düşünüyor ve nefesinin yavaşladığını hissediyordu. Beyaza ihtiyacı olduğunu biliyordu ama... beyaz kirliydi.

Kirletiyordu.

Gülümsedi, sinirli hissediyordu ama gülümsemeye devam etti. Pişman hissedip sızlanacak değildi ama sinirliydi işte. Bu şey, her neyse, ona değildi öfkesi, yapmış olduğuna değildi. Birlikte yapmış olduklarına değildi. Yapılanlar hala omzunu düşürüyor diyeydi öfkesi, Yoongi'nin de unutmuş olmasınaydı öfkesi. Geçmişe takılı kalmaktı bu, geçmişe takılı kalan bir insan geleceğine pek de sağlam adımlar atamazdı ve bunun en iyi örneği içinde bulunduğu mekan ve vaziyetti. Bir yanı mevcut durumu çoktan kabullenişti, hatta bunun keyfini bile çıkarmıştı ama sonrasında gözlerindeki toz bulutları dağılmıştı, zihnindekilerin bir kısmı oldukları yerden ayrılmasa bile önünde durduğu yolu daha net bir şekilde görebiliyordu. Beyaz ışığı da görüyordu ve ona ulaşan yolun üzerindeki çivileri de.

Başını kaldırıp gökyüzüne bakmaktan korkan biriydi o, arkasını dönüp geride bıraktıklarına bakacak cesareti de yoktu. Tek seçeneği o yoldu, o çivilerdi zaten. O yüzden yanında değil miydi Yoongi? Bu yola girmesine neden olsa bile.

Ve bazen de aynı kişi, gökyüzünün gaddarlığını unutturabiliyordu, ona kirli beyazı sevdirebiliyordu ve... elini uzatıp onu kaldırabiliyordu.

İşin içinden çıkamayacağıni fark ettiğinde iç çekerek o bedeni yavaşça uzaklaştırdı kendinden. Çoktan sabah olmuştu. Başını çevirip onun kapalı gözlerine ve aralık dudaklarına baktı.

Ah, cidden...

Ayağa kalkıp hızla üzerini giydi, daha fazla kalırsa kafayı yiyebilirdi. Gitmeden önce son bir kez duraksadığında gözlerini ağır ağır kırpıştırarak ona bakıyordu. Üzerini örttü ve merdivenlere ilerledi.

"Ah, uyandın demek..." diye mırıldandi Jimin, o masanın önünde oturuyordu. Elindeki bardağı dudaklarına götürüp içindeki her neyse ondan bir yudum aldı ve hafifçe gülümsedi. "Günaydın." Garip gülümsemelerinden biriydi, neşeli veya alay niteliği taşıyan bir gülümseme değildi. Garipti işte. Jimin zaten gizemlerle dolu biri olmuştu daima. Jungkook derin bir nefes alıp onun karşısına oturdu. Eve gidip duş almak istiyordu, sonrasında şirkete uğramak planları dahilindeydi ancak bütün bunları ertelemeye karar vererek biraz daha kalmayı seçti. Jimin'le konuşmak istiyordu, onunla ilgili düşünceleri olanlardan sonra da değişmiş sayılmazdı. Elini karnına götürerek arkasına yaslandı, yarası biraz sızlıyordu. Kendini biraz fazla zorlamıştı işte.

"Geceniz nasıldı?"

Jimin bu kez alay dolu bir gülümsemeyle sordu, işte başlamıştı yine.

"Bilmem, ilk deneyimimiz olduğu için pek bir şey anlayamadım. Sen daha iyi bilirsin sanki?"

Jimin yüzündeki gülümsemeyi genişletti, ne zaman ciddi olmaya başlayacaktı?

Kahvesinden bir yudum daha aldı ve yavaşça dudaklarını yaladı. "Ah, o ilk heyecanında anlayamadın demek? Ben de şu sıralar başka sularda yüzüyorum. Çok fazla derine daldım, Kook. Öncesini hatırlamıyorum."

Jungkook hissetti. İçinde kaynamaya başlayan öfkeyi hissetti, dişlerini birbirine bastırmamak için büyük bir mücadele vermesi gerekmişti.

"Kirletme, onu kirletme. Bırak temiz kalsın."

"Ben onu kirletmiyorum, o beni boğuyor."

Jungkook sonunda dişlerini birbirine sertçe bastırırken bir elini masaya koydu ve ona doğru uzandı.

"Sana ne olduğu umurumda değil. Cesedini bile onun yakınlarında görmek istemiyorum."

"Ama sana ne olduğu benim umurumda," dedi Jimin yavaşça. Ve yine bir anda ciddi bir ifadeye bürünmüştü yüzü, üstelik Jungkook'un son cümlesini duymazlıktan gelerek ilk olana odaklanmıştı.

Jungkook'un kaşları çatıldı, ondan böyle bir itiraf beklemediği belliydi ve hatta bu onu neredeyse afallatmıştı ancak ona güvenmiyordu. Jimin her zaman yalan söylerdi, her zaman güvenilmez biri olmuştu. Sadakatli biri değildi, insanların ne düşündüğünü veya neler hissettiğini önemsemezdi. Çabuk sıkılırdı ve sıkıldığında da çekip gitmekten asla çekinmezdi, insanları yüz üstu bırakırdı. Jungkook Taehyung'un zarar görmesini istemiyordu. Jimin... onu üzerdi. Jimin yalancıydı, Jimin sevmezdi, Jimin asla pişman olmaz-

"Özür dilerim, Kook."

Jungkook donakaldı.

Özür dilerim.

Yıllarca muhtaç olduğu o iki kelime. Özür dilerim.

Muhtaç olduğu bu iki kelimenin onu hafifletmesi gerekiyordu, neden fazla ağırlaşmış gibi hissediyordu?

"Öyle olsun istemedim," diye devam etti Jimin. "Hiç kimse istemedi. Zamanı geriye alamayız, biliyorum. O yaraları kapatamayız biliyorum ama... özür dilerim, Kook. Sana her zaman değer vermiştim ama bencildim ve bunu engelleyemedim. Toydum, duygularım aklımı karıştırmıştı, gözlerimi kör etmişti. Yanılmışım, Kook. Seni de yıkmışım ama sonrasında ben de yıkıldım, dağıldım. Sana onları yaşattığım için, sen onları yaşadığın için. Kook... özür dilerim. Kanadığın, kanattığım için. Beni affetme istersen ama ben yine de özür dilerim. Yaranı kapatamam ama... en azından kanamayı kessen olmaz mı?"

Jungkook boğazının düğümlendiğini hissediyordu, boğazı düğüm düğüm oluyordu ve kahretsin ki, burnu sızlamaya başlamıştı. Dudakları şokla aralanmıştı gözleri Jimin'in gözlerine anlayamaz bir şekilde bakarken. Anlayamıyordu, anlayamıyordu. Hayır, hayır, böyle olmamalıydı. Jimin bunu yapmış olamazdı. Hayır, hayır, o yalan söylüyordu. O yalancıydı! Pişman falan değildi! Sadece dalga geçiyordu!

"Kook-"

Jungkook sandalyeyi gürültülü bir şekilde iterek ayağa kalktığında Jimin başını eğdi ve dudaklarını birbirine bastırdı. Bunu bekliyordu belki de. Jungkook'un onu affedip bağrına falan basacağını düşünmemişti zaten.

Ondan uzaklaşan adım seslerinin ardından dış kapı açıldı ve daha sonra sertçe kapatıldı.

Jungkook gitmişti. Jimin onun kalacağını düşünmemişti.

Hem... kendisi de gitmemiş miydi zaten?

*

Jungkook ayaklarını vurarak eve girdi, attığı her adımda dünya sallanıyormuş gibi hissesiyordu, öfkesi öylesine büyüktü ki başının birazdan patlayacağını düşünmüştü kızgınlıktan.

Merdivenleri çıkarken gürültü çıkarıyordu, ikinci kata geldiğinde açılan kapıyı gördüğünde aniden bir karar verdi. Taehyung odadan çıkamadan odaya daldı ve kapıyı kapattı.

"Jung-Ne kadar endişelendim, haberin var mı?" Taehyung ellerini onun omzuna yerleştirip hesap sormaya yeltendi. Onu odasında bulamayınca kafayı yemişti ve Jungkook ertesi gün ancak eve gelmişti.

"Bildiğini biliyorum," dediğinde, Taehyung onun omzundan ellerini çekti ve geriye doğru adm attı, onun neyden bahsettiğini bilmiyordu. "Tony, bildiğini biliyorum, hyung! Jimin sana söyledi, peki her şeyi anlattı mı?! Beni nasıl ölüme terk ettiğini, o çok aşık olduğu Yoongi'sinden başka gözünün kimseyi görmediğini? Kaçırılmamın sebebinin onlar olduğunu?"

Jungkook bağırırken, kesinlikle hiçbir şeyi umursamıyordu. Yine kontrolünü kaybedecek kadar çok içmişti, kontrolünü kaybedip Yoongi'yle yatacak kadar kördü de. Sinirliydi, çok sinirliydi ama kendisineydi öfkesi. Bütün tükürdüklerini yalayıp o adama muhtaç olduğunu kabullenmişti, hayatının kontrolünü Yoongi'nin ellerine bırakmıştı. Yoongi'nin söylediklerinin, dokunuşlarının ve bakışlarının kendisini kontrol etmesine izin vermişti.

"Ne diyorsun sen? Açık konuş."

Taehyung tekrar yerleştirdi onun omuzlarına ellerini ama bu defa şefkatle değildi, onu sarsıp kendine getirmek içindi.

"Anlat, Jungkook!"

"Yedi yıl önce," diye başladı Jungkook ve kravatını gevşetti. "Ben 16-17 yaşındayken. Okulumuza bir değişim öğrencisi geldi. Bunu biliyorsun."

Taehyung başını sallarken Jungkook'un nasıl da dağıldığını düşünüyordu. Berbat görünüyordu.

"Jimin en yakın arkadaşımdı, onunla birlikte yarışları izlemeye giderdik. Bir gün Yoongi'yle tanıştık, Park Jimin ona aşık oldu. Öyle ki, evden kaçıp onun yanına taşınacak kadar."

Min Yoongi'ye aşık bir Park Jimin...

"Sonra--sonra arkadaşlığımız iyi gitmemeye başladı. Beş yıl önce, bizi kaçırdılar. Üçümüzü birden, Tony'nin yerini öğrenmek için."

Yeter, anlatma. Duymak istemiyorum.

"Eğer onun yerini bilebilecek biri varsa o da bendim, herkes Öyle düşünüyordu. Ama yemin ederim, bilmiyordum. Sonra Yoongi'yi bıçakladılar, Jimin yalvarmaya başladı. Beni sattı, yerini bilmediğimi bildiği halde, onlara benim bildiğimi söyledi. Yoongi'yi aldı ve gitti. Gitti. Beni ölüme terk etti."

Gitti. Benim küçük kardeşimi ölüme terk etti.

"Tony'nin yanına Amerika'ya gittiğimde ne oldu, biliyor musun? Babamın parası için yıllarca benimle oynadığını öğrendim, yağmurlu bir günde terk etti beni. Sokakta, bilmediğim bir şehirde ve bilmediğim bir ülkede."

Terk etti.

"Söylesene abi, ben--"

"Özür dilerim, Kook." Taehyung onun cümlesini kesip ona sarıldığında, Jungkook onun ne kadar da Park Jimin'e benzediğini düşündü. "Özür dilerim, tavşan. Sana iyi bir abi olamadım, çocukça bir inat yüzünden yanında olamadım, bunları hak etmedin sen. Sen... herkesten daha iyi bir yaşamı hak ediyorsun, küçüğüm. Sen bütün bu karanlığın içindeki tek parlaklıksın."

*

El ele tutuşup sinemaya gitmek.

Saçma olsa da Taehyung ile bu planı yaptıklarında hevesle hangi filme gideceklerini düşünmüştü. Ve şimdi, o günün akşamında bir bankta Taehyung'u bekliyordu elinde iki sinema biletiyle birlikte.

Aradığında geleceğim, demişti Taehyung. Başka bir şey dememişti ama geleceğini söylemişti, gelirdi öyleyse. Biletlere bir şey olmasın diye iç cebine koyduktan sonra atkısını burnuna kadar çekti. Hava soğuktu ama Taehyung'u beklerken bunu düşünmüyordu bile. Sadece onun ellerinin kendi ellerini nasıl ısıtacağını düşünüp mutlu oluyordu. Burnu soğuktan kızarmıştı, yanakları pembeleşmişti ama kesinlikle, soğuğu düşünmüyordu.

Jungkook'tan özür dilemişti, bu onun hafiflemiş gibi hissettirmişti. Affetmesini beklemiyordu elbette ama üzerine düşeni yapmıştı, haksız olduğunu biliyordu, özür dileyerek bir şeyleri düzeltemeyeceğini de biliyordu ama elinden daha fazlası gelmezdi işte. Yapmıştı ve bitmişti.

Sonra Taehyung'u düşündü, sinemadan sonra her şeyi anlatmaya karar vermişti. Geç bile kalmıştı aslında, Jungkook kaçırılmamış olsaydı yarıştan sonra söyleyecekti. Ama o anlarda o kadar güzel zaman geçirmişti ki kötü şeylerden ona bahsetmek aklının uzundan bile geçmemişti.

Kol saatine baktı, filmin başlamasına beş dakika kalmıştı.

Filmin başlamasına çok az bir süre kaldı,  gelince bana haber ver :*

Mesajı gönderdikten sonra telefonu cebine koydu. Film başladı ama Taehyung yoktu.

Film yarısına geldi, ara verildi ama Taehyung yoktu. Film bitti, Jimin o bankta kaskatıydı.

Taehyung gelmedi.



Continue Reading

You'll Also Like

6.6K 105 1
Kendisini dolandıran adama ilk görüşte aşık olan Jungkook, sadece 27 kişinin izlediği yayınlarında sürekli ondan bahsetmeye başlar.. Texting/Düzyazı
169K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
4.8K 424 23
"Bugün yine boş ve sıkıcı bir gündü. Her günüm birbirini tekrarlıyor ve beni daha da zorluyordu. Sen de bunları biliyorsun artık hm? *Gülme sesi* Her...