Elementliler ve Büyü Akademis...

By Nepenthe_ukiyo

215K 14.5K 3.6K

Acemi yazarın ilham perilerinden... Beklemediği bir anda gelişen olaylarla kendini farklı bir boyutta eleme... More

Ön Söz
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
18.bölüm
Bomba Kesit💥
19.bölüm
20.bölüm

17.bölüm

8K 598 112
By Nepenthe_ukiyo


  BU BÖLÜMÜ @Kimliksiz_76485 E İTHAF EDİYORUM (°ヮ°)
HİKAYENİN BAŞINDAN BERİ EN BÜYÜK DESTEKÇİM ♥ TEŞEKKÜR EDERİM...

İyi okumalar(^^)

|Önceki Bölümden...
_______________________________________

"Ne yapıyorsun sen?"

Sinirle konuştuğumda yaramazca gülümsedi. Elini ensesine atarken göz kırpmıştı. Hareketleri öyle doğal ve ona özgü geliyordu ki yadırgayamıyordum.

"Güvenini kazanmaya bir yerden başlamak lazım, öyle değil mi?"
_______________________________________

  Sonunda kendimi odama attığımda hâlâ olayın şaşkınlığını yaşıyordum. Ona güvenmediğimi söylediğimde bunun için çabalayacağını düşünmemiştim, kaldı ki sinirlenir diye tahmin etmiştim. Bir şekilde saklamaya çalıştığım şeyi öğrenir, muhtemelen bana düşman kesilirdi. Sorun şu ki hiç de beklediğim çıkmamıştı. Birilerinin benimle anlaşmasını her ne kadar yürekten istesem de bunun sonucunda olacakları hiç düşünmemiştim. Şimdiyse o sorun tam karşımdaydı. Biriyle yakın bir bağ kurmam için, birinin beni tamamen anlayabilmesi için her şeyi bilmesi gerekiyordu. Louis her şeyi bilmeden, sadece duygularıma tanık olarak bu yolu seçmişti ama yine de bilmek istiyordu. Bu duyguların sebebini, bu sebenin neden bir sır olduğunu merak ediyordu, ona bunları asla açıklayamazdım. Çabası boşa çıkacaktı, muhtemelen istediği şeye ulaşamayınca eski haline geri dönecek ve bana gardını alacaktı. Ona alışmamak en iyisiydi.

  Çantamı bir kenara bıraktığımda Bambi'nin yatağının odada olmadığını farkettim. Onun yatağına kıyasla daha büyük olan yatağımda yayıla yayıla uzanmış, yatıyordu. Onun bu kadar uyuması bile normal değildi, o her zaman benden erken kalkar, bazen yatmazdı bile. Hemen yanına gittim ve omzunu dürttüm.

  "Bambi. Bambi uyansana, yeter bu kadar uyuduğun." dediğimde kendimi bencil gibi hissetmiştim. Birkaç gündür nerede olduğunu veya ne yaptığını bilmiyordum. Belki de çok önemli bir iş yapıyordu ve fazlasıyla yorulmuştu. Bense burada bencil bir şekilde her şeyi öğrenme peşindeydim. Elbet o uyanacak, sonrasında da her şeyi anlatacaktı. Ben de yorgunlukla yanına uzandım. Üzerimizi örttüğümde düşündüğüm tek şey hem ona dinlenmesi için zaman vermekti, hem de dinlenmek istememdi.

  Birkaç tahta tıkırtısıyla gözümü araladığımda Bambi'nin yatakta olmadığını farkettim. Hızla doğrulup etrafıma bakındım. Elinde valize benzer küçük bir çanta, yavaşça kapıya doğru ilerliyordu. Uyku sersemliğiyle henüz beni farketmemiş olan Bambi'ye seslendim.

  "Nereye gidiyorsun?" Sesimi duyduğunda adeta yerinden sıçramasıyla uykum daha da açıldı. İdrak edebildiğim tek şey, benden gizlice bir yere gitmeye çalışmasıydı.

  Önce elindeki valizi sanki ben görmemişim gibi arkasına saklamaya çalıştı. Sonra bunun çok saçma olduğunu anlayıp önüne aldı.

  Şaşkınlığını üzerinden attığında kalbimde bir ağırlık hissettim. Bu o kadar tuhaf bir şeydi ki yaşamayan bilemezdi. Saf bir hüzün kalbime çöreklenirken bunu çok net hissedebiliyordum ama bir yandan da yabancı geliyordu bana. Şu an üzüleceğim bir şey olmamasına rağmen hissedebildiğim bu his bana ait değildi. Bu, Bambi'ye aitti, buna adım kadar emindim. Elim istemsizce kalbime gitti.

  "Kasabaya inmem gerekti. Birkaç işim vardı." demesiyle gözlerini kaçırması bir oldu. Canını sıkan ve onu üzen bir şey vardı, bana söylemeye çekindiği bir şey.

  Yataktan inip onun önünde durdum. Dizlerimin üzerine çöküp boynumuzu eşitlediğimde ellerimi de omuzlarına yerleştirmiştim. Bana ne yapıyorsun dercesine bakıyordu, içimde biriken ve bana ait olmayan bu hüzün olmasaydı belki de ona kızabilirdim ama şu an değil kızmak, kaşlarımı bile çatamıyordum.

  "İçini sıkan, seni üzen her neyse bana söylemelisin. Kendine kapama, anlat. Anlat ki rahatla." dedim gülümseyerek. Gözlerini gözlerime çevirdiğinde yaşlarla parladığını farkettim.

  "Beni çağırdılar, yani onlar.... Kural gereği" Derin bir nefes alıp söylediği şeyleri toparlamaya çalıştı. Belli ki onu fazlasıyla zorlayan bir şey vardı.

  "Nasıl söyleyebilirim bilmiyorum..." dedi üzgün bir şekilde. Bambi'yi böyle görmeye alışkın değildim. Genellikle dalgacı ya da çok bilmiş bir havası olurdu. Bazen de ikisi birden.

  "Pat diye söyle işte. Zorlama." dedim gülümseyerek. Mutluluk nasıl paylaştıkça çoğalıyorsa üzüntü de paylaştıkça azalırdı, en azından biraz rahatlaması gerekiyordu.

  "Benim daha fazla seninle kalmamam lazım. Süre doldu ve birkaç gündür bununla uğraşıyorum. Elimden geleni yaptım ama ikna edemedim." dedi ve gözlerini tekrardan kaçırdı.

  Ellerim omuzlarından düşerken dediklerini idrak etmem zaman aldı. Ne demek gitmesi gerekiyordu? Biz bağlıyken bu nasıl oluyor da mümkün oluyordu?

  "Şaka, değil mi?" sesimde bariz bir şekilde anlaşılan şaşkınlık vardı. Sorumun cevabı karşımda duruyordu aslında, gözlerime uğramamak için kaçan gözler, asık bir surat ve görmeye alışkın olmadığım ciddi ifade...

  Sinirli bir şekilde ayaklandım. Sanki hiç sorun yokmuş gibi bir de bu mu çıkmıştı başımıza?

  "Bu da nereden çıktı birden bire? Hiç bahsetmemiştin böyle bir şeyden." dedim. Sesim bu kez de sinirli çıkmıştı ama şaşkınlığımı üzerimden atabilmiş değildim.

  "Önce bir sakinleş, anlatacağım." dediğinde yatağıma oturdum ve anlatması için elimi salladım. Öncelikle boğazını temizledi ve karşıma geçti.

  "Senden başka yanında Gelbanla dolaşan birini gördün mü hiç?" diye sorduğunda afalladım, bu ayrıntıya hiç dikkat etmemiştim. Buraya geldiğim andan itibaren Bambi'den başka bir Gelban gördüğümü hatırlamıyordum. Farkettiğim bu ayrıntıyla kaşlarım çatıldı.

  "Hayır."

  Bambi'nin bakışları hüzünlendi, bu detayı farketmediğimden mi, yoksa bu olayın öneminden dolayı mı bilemiyordum.

  "Çünkü sadece ilk dönem öğrencilerine yardımcı Gelbanlar görevlendirilir, onlar da sadece iki veya üç gün yardımcı olurlar. Benim sürem doldu ama bunu uzatmaya çalışıyorum. Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştım, bilemiyorum... Senden kopamıyorum." dediğinde anlayamadım. İstemediği için mi kopamıyordu, yoksa herhangi bir engel mi yaşıyordu. Yeni bir sorun, yeni bir mesele çıkmıştı başımıza ama diğerlerini kısa bir süreliğine kenara itebilirdim, öncelikle Bambi'nin meselesini çözecektim.

  "Tamam, bunu bir şekilde çözeceğiz. Muhakkak bir çözümü vardır. Sizin kralınız çok iyi biri değil miydi? Neden böyle saçma sapan bir şekilde bağları koparıp sebepsiz bir üzüntü yaratıyorlar?" dedim. Daha sakindim çünkü bunu bir şekilde çözeceğimizi hissediyordum, nedense kendimi Bambi'den ayrı düşünemiyordum. Ne ara bu kadar bağlanmıştık birbirimize, ne ara bağlanmıştı bana? Her şeyin bu kadar kısa sürede gerçekleşmesi sinir bozucuydu, biriyle herhangi bir bağımın oluşmasını hiçbir zaman istememiştim, her şey benim kontrolüm dışında gerçekleşmişti. Şimdi ise ondan ayrılmak istemiyordum, hayır, bir ayrılık daha istemiyordum.

  "Kralımız." diyerek beni düzelttiğinde gözlerimi devirdim, daha büyük sorunlarımız vardı. "Eskiden böyle değildi." dedi anıların getirdiği durgunlukla. "Gelbanlar sonzuza kadar bağlandıkları kişilerle yaşarlardı ama prenses kaçırılınca yeni gelbanlar doğmamaya başladı. Bunu kimse beklemiyordu ve bir şekilde sorunun giderilmesi gerekiyordu." dediğinde sözünü kestim, daha doğrusu ben tamamladım.

  "Kral da Gelbanların alt sınıflara yardım etmelerini istedi değil mi?" dediğimde başını olumlu anlamda salladı. Gerçekten de zor bir durumdu. Birinde oluşan bağının koparılmasının ne kadar acı bir şey olduğunu biliyordum, anne ve babamı kaybettiğinde yaşadığım boşluğun tarifi imkansızdı ama bu sefer bir şeyler yapabileceğimi düşünüyordum.

  Kapıya yöneldiğimde Bambi kolumu tuttu. "Nereye?"

  Kolumu ondan kurtardım ve gülümsemeler çalışarak karşılık verdim. "Müdüreyle konuşmayı deneyeceğim. Belki bir yolu vardır, sen burada bekle. Hem zaten akademi binasına girmenin yasak olduğunu söylemiştin." dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.

  "Ben konuşmadım mı sanıyorsun? Gelbanlardan hoşlanmıyor ve kendi akademisinde bulunmasından nefret ediyor. Gidişim için işlemleri hızlandırdığına bile eminim." dediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Ne olursa olsun böyle bir şey yapmaya hakları yoktu.

  "Ben şansımı deneyeceğim." dediğimde tekrar itiraz edecekti, bunu biliyordum. Ben de konuşmasına izin vermeyerek hemen odadan çıktım.

  Bundan sonra sevdiğim kimseyi kaybetmeyecektim, elimden geleni -hatta daha da fazlasını- yapacaktım ama vazgeçmeye niyetim yoktu.

  Hızlı bir şekilde binadan çıktım ve akademiye ilerledim. Bahçedekiler hâlâ az önceki olayın etkisinde olmalıydılar ki bana bakıp fısıldaşıyorlardı. Ben bile hâlâ durumun tuhaflığından çıkamamışken onların çıkmasını beklemek saçma olurdu.

  Binaya girdim ve hemen müdürenin odasına yöneldim. Odanın kapısına gelene dek tanıdığım kimseyle karşılaşmamıştım, karşılaşmak da istemiyordum zaten. Şu an ne zamanım ne de halim vardı. Derin bir nefes aldım ve kapıyı çaldım. İçeriden herhangi bir komut gelmeyince birkaç saniye bekledim. Yine ses gelmedi. Kapının kulpunu yavaşça çevirip içeriye kafamı uzattığımda odanın boş olduğunu farketmiştim. Bu canımı sıkmadı desem yalan olurdu açıkçası; çünkü bir şekilde müdüreyi ikna edebileceğimi düşünmüştüm. Derin bir nefes verip geri adım attım ve odanın kapısını kapattım. Arkama döndüğüm an biriyle dip dibe münasebet yaşamak zorunda kalmıştım.

  Bir adım gerilediğimde sırtım kapıya dayanmıştı. Dibimde biten kişiyse Louis'ti. Fazla yakın olmamızdan rahatsız olup sol tarafından sıyrıldım.

  "Hayırdır?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Bu kadar dibime girmesi de neyin nesiydi? Dikkat mi çekmeye çalışıyordu? Tepkime sadece gülmekle yetindi.

  "Sadece korkutmak istemiştim. Senin ne işin var müdüreyle?" dediğinde yapmaya çalıştığı şeye gözlerimi devirdim ve ona sırtımı dönerek uzaklaştım. Şu an tek derdim Bambi'nin yanımda kalmasını sağlamaktı, başka bir derdim yoktu.

  Louis de hızlı adımlarla bana yetiştiğinde yan yana yürümeye başladık. Aklım durmuş gibi hissediyordum, bir çıkış yolu olmalıydı.

  "Tabii ya!" diyerek aniden durduğumda Louis şaşırıp kaldı ama aklıma gelen şey ne kadar doğruydu bilmiyordum.

  "Saraydaki üstler okul müdürüne talimat verebilir mi? Yani sonuçta onlar daha rütbeli kişiler, sözleri burada geçer değil mi?" diye sordum umutla. Louis olayı anlamadığından kaşları çatıldı ama olumlu anlamda kafa sallamaktan da geri durmadı.

  "Evet ama saraydakilere ulaşmak çok zor. Bir kan bağın olmalı ya da sen de üst rütbelere yakın olmalısın." dediğinde neredeyse sevinç dansı yapabilirdim, muhtemelen doğaçlama ve göz yaşartıcı bir dans...

  Hemen Louis'in kollarına yapıştım. İçimdeki umut, rahat durmama izin vermiyordu.

  "Lucas derste mi şu an? Biliyor musun?" dediğimde kaşları çatılmıştı. Fazla tepki verdiğimi anlayıp ellerimi kollarından çektim ama kaşları hâlâ çatıktı.

  "Ne yapacaksın Lucas'ı?" dediğinde birkaç saniye duraksadı. Sonradan anlamış gibi gözleri açıldı. "Richard'la görüşmek için ondan mı yardım isteyeceksin?" dediğinde omuz silktim. Sadece nerede olduğunu söylese olmaz mıydı?

  "Asla kabul etmez." Lucas'ın bu kesin cevabıyla omuzlarım düştü. En azından bir umudum vardı ama şimdi o da gitmişti. Ben de biliyordum bana yardım etmek istemeyeceğini ama en azından bir konuşmayı deneyebilirdim.

  Louis kolumdan tutup bizi bir sınıfa soktuğunda boş sıralarla karşılaştım. Kapının dibine çöküp kafamı kapıya yasladığımda artık beynimin içinde dönen düşünceleri bedenimin kaldırmadığını farkettim. Çok ağırlardı.

  Louis bu bitik halimi görünce Richard'la konuşmamın çok önemli olduğunu düşünmüş olacak ki hemen karşıma dikilmişti. Beni teselli etmesini beklerken o beni şok edecek sözleri söylemişti.

  "Bebek gibi ağlamayı kes de bir çözüm yolu düşün. Senin başına hep bir yerlere sıkışmak zorunda mı? Bundan sonra sana koca kafa diyeceğim." dedi.

  Ona olan birkaç saniyelik boş bakışımın ardından dolu olan gözlerimi sildim. Konunun ne olduğunu bilmemesine rağmen yardım etmeye çalışıyordu. Ama haklıydı, hemen pes etmemeliydim, en azından biraz daha kafa yormak zorundaydım.

  "Richard'la görüşmek zorundayım." dedim aklıma bir şey gelmezken. Başka ne yapabilirdim ki?

  Louis sıkıntılı bir nefes verip elini saçlarının arasından geçirdi. Onun çabaladığını görmek tuhaf geliyordu, karşılaştığımız ilk gün beni öldürmek isteyen birinin şu an bana yardımcı olmaya çalışması tuhaf geliyordu, en son benden intikam almak isteyen ve eğer unutmamışsa planlar yapan birine muhtaç olmam tuhaf geliyordu. Buraya geldiğimden beri olan her şey aklıma, mantığıma tersti.

  "Sen konuşabilir misin?" diye sordum ona bakmadan. Her şey Bambi'nin yanımda kalması içindi. Fazla mı bencil davranıyordum?

  "Aslında benim de aklıma ilk o gelmişti." dedi mırıltı gibi çıkan sesiyle. Duraksamasıyla başımı kaldırdım, o da devam etti.

  "Doğrusunu söylemek gerekirse aramız pek iyi sayılmaz. En son pek de hoş ayrılmamıştık." dediğinde şaşırdım. Yüz ifademe bakıp güldü.

  "Sadece elementlilerle mi aramız bozuk sanıyorsun? Biz de en iyi arkadaş modunda takılmıyoruz herhalde ve inan bana büyücüler arasında araları en kötü olan biziz."dedi. Onaylar bir şekilde kafamı salladım, zaten Lucas pek de uzlaşılacak birisi değildi.

  "Sanırım artık ben de varım."dedim gülerek. O da papucunun çoktan dama atıldığını farketmiş olacak ki güldü. "Buraya gelmeden önce yerime göz falan mı dikmiştin?"dediğinde kafamı salladım. "Buraya gelmemeyi tercih ederdim." dediğimde sanki bir şey bulmuş gibi birden ellerini birbirine çarptı.

  "Yani buraya zorla mı getirildin? O zaman neden herkese kaçak olmadığını söyleyip gitmiyorsun? Seni kaçak sandıkları için tek bir yere bile bırakmazlar, akademi sınırları dışından çıkmanın yasak olmasını da göz önüne alırsak bir nevi hapis hayatı yaşıyorsun." dediğinde şaşırmıştım ama şaşkınlığımı bu kez daha çabuk atlatmıştım.

"Ya-yasak mı?" Kekelememle bakışlarımı kaçırdım. Aslında sormayı düşünmüyordum, dilim fikirlerimi es geçmiş, kelimeleri döküvermişti.

  "Yok artık!" Louis tepkisini ortaya koyup yüzüme bakmaya çalıştı ama ben itinayla ondan kaçıyordum. Sonunda o da pes etti.

  "Nasıl bilmezsin? Tüm akademi biliyor bunu. Richard'ın gelip seninle konuştuğu günden sonra tüm okula bu haber yayıldı. Ah, doğru ya! Duyuru kılıç eğitimi dersinde yapılmıştı. Sanırım seni etrafındakiler aracılığıyla kontrol altına almaya çalışıyorlar." dediğinde boğazım düğüm düğüm olmuştu.

   O gün gözlerim renk değiştirmediğinde verdiği büyük tepki geldi aklıma. Tüm bu anları bir kenara bırakıp nasıl onunla konuşacaktım? Hadi diyelim bir mucize oldu ve Lucas babasının gelmesini sağladı, peki ya sonra? Richard'ın yüzüne bakabilecek miydim?

  "Oooff!" diye isyan ettiğimde kafamı kapıya vurmaya başladım. Öleyim de kurtulayım artık demek geldiyse de dilime tuttum kendimi. Bu akademiyi bitirmeden ölmek yoktu bana.

  Louis tek hamleyle beni ayağa kaldırdı. O benden daha umutlu davranıyordu.

  "Lucas'la konuşacağım." dedi tam da gözlerimin içine bakarken. O kadar kararlıydı ki sanki bunu yapmak zorundaymış gibiydi.

  "Bana acımanı istemiyorum. Tamam duyurudan haberim yoktu ama bu kadar sorun içinde ona takamam. Sen olmadan nasıl ayaklarımın üzerinde durabiliyorsam yine yapabilirim." dedim. Birkaç saniye yüzüme boş boş baktı.
 
  "Tepe güneşine kadar dersi var. Sanırım ondan sonra şansımı deneyebilirim." dedi sanki ben hiç konuşmamışım gibi. Benim şaşkınlığımı görünce kolunu omzuma attı ve beni sınıftan çıkardı.

  "Sana acımıyorum." dediğinde kafamı kaldırıp ona bakacaktım ki diğer eliyle başımı sabitledi. Bu şekilde yürümek çok değişik görünüyordu.

  "Acını paylaşmaya çalışıyorum." dedi sözünü bitirerek. Bir şey diyemedim. Yüzünü göremesem de içten gelmişti sözü. Elini kafamdan çektiğinde yürümeye devam ediyorduk, kolu hâlâ omzumda olduğu için rahatsız oluyordum. Hızlı bir hareketle kolunun altından çıktığımda gülüyordu.

  "Ben de neden hâlâ çıkmadın diyordum. Bana güvenmeye başladığını sanacaktım az kalsın." dedi sahte bir şaşkınlıkla. Ona bunun olmayacağını göstermek için dil çıkardığımda o da bana ayak uydurup dil çıkardı. Ona arkamı dönüp gidecekken aklıma Lucas'la konuşacağı geldi. Tekrar arkamı döndüm, kollarını göğsünde birleştirmiş gidişimi izliyordu.

  "Lucas'la konuştuğunda ben de geleceğim." dediğimde tuhaf bir ifadeyle bana bakmaya başladı. "Her ne kadar yerimi kaptığın için sana sinir olsam da şu an en çok nefret ettiği kişi sensin. Yani bu da demek oluyor ki sen orada oldukça bu iş yaş."dedi.

  Ama sanki onu kullanıyormuşum gibi hissediyordum. Şimdiye kadar işim olmayan biriyle, hatta daha dün kaçtığım birine ihtiyaçlarım doğrultusunda yaklaşmak bana göre değildi. Acını paylaşmak istiyorum demişti, yani bunu gerçekten de istiyor muydu?

  Olumlu anlamda kafamı salladım. Tam o sırada çalan okul ziliyle kollarının düğümünü çözdü ve tam önüme geldi. Sağ elini kaldırıp sanki bir çocuğa dokunuyormuş gibi kafamı pışpışladı.

  "Anlaştığımıza göre ben Lucas'la konuşmaya gidiyorum. Sen de uslu bir kız gibi benim olumlu cevabımı bekliyorsun tamam mı?" dedi. Sadece kafamı salladım. O da son kez beni kontrol edip gitti, ben de hemen arkasından.

  Yanında olamayacağım, arkasında da olamayacağım anlamına gelmiyordu herhalde. Eğlence Merkezine girdiğinde ben de hemen arkasından girdim. Aramızda fazlasıyla mesafe vardı, arkasını dönse bile kolaylıkla saklanabilirdim. Kimsenin olmadığı koridora girdiğinde gürültülü ortamdan böyle bir sessizliğe geçiş yapmak tuhaf hissettirmişti. Bu kadar kalabalık olan binada buranın tenhalığı garipti. Bir odaya girdiğinde oraya gitmeye cesaret edemedim ama kulağımı kapıya dayamaktan da geri kalmadım.

  Louis odaya girer girmez asıl konuya girdi.

  "Komutan Richard'la görüşmek istiyorum." İçeride kimlerin olduğunu bilmiyordum ama birkaç tane gülüşme sesi geldi.

  "Önce geçmiş olsun demen gerekmiyor muydu? O kadar husumetimiz var." dedi Lucas. Sesi oldukça dinç geliyordu ve fazlasıyla da neşeli.

  "Komutan Richard'la görüşmek istiyorum. Borcum olsun sana, senin istediğin bir şekilde ödeşiriz." diyerek yineledi niyetini. Düşmanın olan birine böyle açık uçlu bir kart vermek ne kadar doğruydu? Sırf benim için bu kadar riske girmesi ne kadar doğruydu asıl?

   Birkaç gıcırtı sesi geldi. Aklımda canlanan ilk şey koltuktan kalkan bir insan silüeti oldu.

  "Hmm. Peki neden görüşmek istiyorsun babamla? Seni ayağıma getirecek kadar önemli olan şey ne?" diyerek beni terleten soruyu sordu. Eğer Louis doğruyu söylerse başına daha büyük bir olay alacaktı, benim için bu kadar çok şey de yapmasını istemiyordum. İster istemez borçlu duruma düşen bendim, en azından hissettiğim buydu.

  "Özel bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Kişisel meselelerimize karışmadığımızı sanıyordum." dedi Louis rahatsız bir sesle. Gerçekten ama gerçekten yalan söyleyemiyordu. Ben bunu sesinden anlamışsam eğer, surat ifadesini düşünemiyordum bile.

  Lucas güldüğünde onun da inanmadığını anladım ama fazla irdelemeyerek konuşmaya devam etti.

  "Babanı bulsun diye mi çağırmamı istiyorsun? Açıkçası ben bu hamleni iki sene önce falan bekliyordum." dedi alaycıl bir şekilde.

"Babamı, karıştırma." dedi Louis. Dişlerini sıkarak konuşması ve tehdit dolu cümlesi bir şeylerin döndüğünü anlamamı sağladı. Canını sıkan ve onu zorlayan bir şeyler. Elim kapının koluna gitti, onu böyle zorlamamam gerekiyordu, belli ki bir yarası vardı ve Lucas bu yarayı eşeliyordu.

  "Hadi ama! Baban kaçtığına göre idam edilir, neden bulunmasını istiyorsun ki? Yoksa son nefesini verdiren kişi sen mi olmak istiyorsun?" dediğinde fazlasıyla ileri gitmişti. Bir şeylerin devrilme sesi geldiğinde hızla odaya daldım. Louis gözü dönmüş bir şekilde yerde yatan Lucas'ın üzerine çıkmış, yakalarından tutmuş sarsıyordu.

  "Sana babamı karıştırma dedim!" Louis bağırdığında Lucas'ın yüzü buruşmuştu. Louis birden arkaya doğru savrulunca bunu Lucas'ın arkadaşlarından bir kızın yaptığını farkettim. Kız hemen Lucas'ın yanına eğildi ve elini onun karnına koydu.

  "İyi misin abi? Tam da yaranın üzerine oturdu." dedi sıkıntıyla.

  Lucas'ın üzerindeki gömleği sıyırıp sarılı olan karnını kontrol etti, herhangi bir kanama yoktu. Kız rahat bir nefes verip doğrulmasına yardım ettiğinde Lucas'ın bir kardeşinin olması şaşkınlığını yaşıyordum.

  Louis acıyla inlediğinde hemen yanına koştum. Herhangi bir yarası yoktu ama kolu kopmuşcasına acı çekiyordu. Odadakilere baktığımda tanımadığım bir erkeğin Louis'e büyü yaptığını farkettim.

  "Kes şunu!" diye bağırdığımda durmadı. Üzerine yürüdüm, yakalarından tuttuğumda sadece birazcık sarsabileceğimi düşünürken çocuk birden karşı duvara yapıştı. Şaşkın bir şekilde elime baktığımda gördüğüm şey yüzümde ufak bir gülümsemeye neden olmuştu. Hırkamın kollarının sınırında dolaşan kırmızı duman, kimseye görünmemek adına kıyafetlerimin kapattığı her alanıma nüfuz etmişti, gücümün kaynağı gizemli yardımcımdı.

  Alkış sesi geldiğinde Lucas'a bakmak yerine Louis'e yöneldim, kesik kesik nefesler alıyordu ama en azından acı çekmiyordu. Gözleri her an kapanabilecekmiş gibiydi. Bana büyünün büyücülerin enerjilerini azalttığını söylemişti, gerçekten de bitik bir halde görünüyordu.

  "Buraya gelmemen gerekirdi." dedi nefes molaların vererek. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

  "Benim meselem yüzünden zarar görmeni istemiyorum." dedim ve ayağa kalktım. Lucas, tayfasını arkasına almış bir şekilde ikimize bakarken kollarımı göğsümde birleştirdim.

  "Richard'la görüşmek isteyen bendim." dediğimde Lucas her ne kadar ciddi olsa da arkadakiler güldü. Tabii ki onun sert bir bakışı ortamı yeniden sessizliğe gömmüştü.

"Komutan Richard." diyerek beni düzelttikten sonra konuşmasına devam etti. "Ne için görüşmek istediğini sorgulamayacağım, nasılsa öğrenirim." dedi kibir akan sesiyle. O kadar emindi ki öğreneceğine, olumsuz bir ihtimal bile vermiyordu.

Sonra yüzünde bir gülümseme belirdi. İşte bu beni korkutan şeydi, arkasından hiç de hoş şeylerin çıkmayacağına haber veren sinyal gibiydi.

  "Benim ilgilendiğim kısım, karşılığında isteyeceğim şey. Sonuçta her şey karşılıklı değil mi?" dediğinde yutkundum.

  Bambi'nin gitmeme meselesi nerelere kadar gelmişti ama Bambi'yi kaybedemezdim, her ne kadar hâlâ fazla yakın olmasak da aramızdaki bağ onun bana en yakın olan kişi olduğunu hissettiriyordu. O beni anlıyordu, ben onu anlıyordum. Birbirimizi çok da tanımamıza ya da sürekli vakit geçirmemize gerek yoktu, varlığımız bile yetiyordu.

   "Söyle." dedim şartını duymak adına. Yüzündeki gülümseme daha da korkutucu bir hâl almıştı. Arkama bakındığımda Louis'i bilinci kapalı bir şekilde bulmuştum, ya bayılmıştı ya da uyuyordu. Emin değildim. Tekrar önüne döndüm.

  "Bu, kabul ettiğin anlamına mı geliyor?" dedi.

  "Hayır. Bu, neyi kabul etmem gerektiği anlamına geliyor." dediğimde söyleyeceği şeyi kabul etmek zorunda kalacağım bir durumda olduğunu farketmiş görünüyordu. Zira fazlasıyla neşelemişti.

  "Fazla bir şey istemiyorum canım." dediğinde kusmak için yer aradım ama şuan müsait bir ortamda değildim. Her ne kadar ardından geleceklerden korksam  da elimi devam et dercesine salladım. Kollarımı göğsümde birleştirdiğimde birden bana döğru eğildi. Ani hareketinden dolayı tam geriye doğru düşecekken beni yakaladı. Oldukça yakın olmamızdan rahatsız olsam da o fazlasıyla mutluydu.

  "Bizim grubumuza katılmanı istiyorum."

.
.
.
.


Watttpad'le ufak bir sürtüşme yaşadım. Bölüm bayâ bir geç geldi. Kusura bakmayın. 🙀

Bölümü iki kere sildim ve tekrar yazdım. Her yazdığımda hatalar buldum. Hazır Watty'le aram düzelmişken daha fazla beklemek istemedim. (^^)


Bir sonraki bölümde görüşmek üzere... :-*



Continue Reading

You'll Also Like

193K 15.9K 41
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
2.5M 77.6K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
336K 5.3K 28
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
530K 51.6K 47
Yıllar önce kurtlara atılan bir darbede tüm omegalar katledilmişti ama Efendi Jeon; saklanmayı başaran genç ve güzel bir omega bulmuştu. #ukeV #Seme...