SİYAH

By blueanalien

17.6M 296K 44.4K

Kozadan çıkmış bir kelebek, Bir günlük ömre aşık olmuş adam. More

Yıllar sonra... Merhaba!
SİYAH
1.BÖLÜM: Başlangıç
2.BÖLÜM: Tanışma
3.BÖLÜM: Yemek
4.BÖLÜM: İlk
5.BÖLÜM: Sahil
6.BÖLÜM: Talihsiz Gün
7.BÖLÜM: Nişan
8.BÖLÜM: Adım
9.BÖLÜM: Hatırla
10.BÖLÜM: Konser
11.BÖLÜM: Piknik
12.BÖLÜM: Senin İçin
Açıklama
13.BÖLÜM: Karar
14.BÖLÜM: Seninleyim
15.BÖLÜM: Davet
16.BÖLÜM:*Sevgilim
17.BÖLÜM: Kabul
18.BÖLÜM: Aşama
20.BÖLÜM: Gitmek
21.BÖLÜM: Çiftlik
22.BÖLÜM: Acı
ÖZEL
23.BÖLÜM: Hastane
24.BÖLÜM: Ev
25.BÖLÜM: Beraber

19.BÖLÜM: Güzel Bir An

424K 11.2K 2.8K
By blueanalien

Bol yeşillikli bir alana geldiğimizde etrafta bizden başka kimse yoktu. Şehirden de uzaklaştığımızı düşünüyordum, en az bir saattir arabaydık. Bu süre zarfı boyunca da doğru düzgün konuşamamıştık çünkü Pusat'ın telefonu bir türlü susmak bilmemişti. Her arayana da ayrı ayrı kızıp, bağırdığından konuşma isteğim biraz bastırılmıştı. O da durumun çok iyi farkındaydı, ses tonuna dikkat etmeye çalışıyordu ama beş saniye falan sürüyordu.

Arabadan indiğimizde kaşlarını çatarak telefonunu kapattı ve koltuğun üzerine fırlattıktan sonra sepeti ve büyük bir çantayı eline aldı. Bir hışımla önümden yürümeye başlayınca bende arkasından takip ettim. Telefonu bırakmakla iyi yapmış mıydı gerçekten? Biraz sık aranan birine benziyordu.

"On dakika yürüyeceğiz, sıkıntı olur mu? Arabanın yaklaşabileceği en yakın nokta burası." Yavaşladı. Adımlarım ona yetişmeyi başardığında artık yan yana yürüyorduk. "Dar bir alan. Ve toprak."

"Sorun değil." Spor ayakkabı giydiğimden rahatlıkla yürüyebilirdim. "Çok gizli bir yere mi gidiyoruz?" dedim şakayla karışık hafif sitemle, gel gel bitmek bilmemişti.

İşaret parmağıyla ensesini kaşıdı. Emin olmayarak yüzüme baktığından cidden gizli bir yere geldiğimizi düşünmeye başlamıştım.

"Burası..." dedi. "Özel mülk."

Verdiği cevapla olduğum yerde kalakaldım. Özel mülk mü? Tam olarak neresi? Gözlerim etrafta hızlı hızlı döndü, ucu gözükmeyen bir ormandı burası.

"Dedem yıllar önce İstanbul'a geldiğinde almış," dediğinde, "Deden neden böyle bir şey yapmış?" diye sordum şaşkınca.

"Bu bölge tamamen kurak bir alandı eskiden. Dedem aldığında tek bir ağaç bile yokmuş ve babaannem vefat ettiğinde onun hatırasına buraya her geldiğinde bir kaç ağaç dikmiş. İşi nedeniyle o dönem sık sık gelip gitmiş. Ben büyüyüp İstanbul'a gelince bana verdi."

Hala yürümeye devam ediyorduk. Yol gerçekten çok kötüydü, ilerledikçe de kimsenin gelmediği o kadar belliydi ki. Yemyeşildi her yer, tek bir çöp yoktu. "Keşke benimde dedem bir iki toprak alsaydı," dediğimde bunu bilinçsiz söylemiştim. Bir an dedemin kim olduğunu ve neler yaptığını unutmuştum.

"Bir iki topraktan çok daha fazlasına sahip olduğuna eminim," dediği sırada yürüdüğümüz dar alan bir anda genişledi. Bizi geniş bir ova karşılarken büyük ağaçların altına konmuş bir kamelyaya doğru ilerledik. "Bunu da getiren kadar imanımız gevredi." Sepeti bırakıp bana döndüğünde şu anda büyülenmiş bir şekilde çevreye bakıyordum. Muazzam bir yerdi, muazzam. İstanbul gibi beton yığınından oluşan şehirde velinimetti. "Birazdan etrafı gezdiririm. Yakınlarda küçük bir dere var."

"Burası bir daha gitmek istemeyeceğim kadar mükemmel bir yer," deyip karşısına geçtim ve sepeti kendime doğru çekerek kapağını açtım. "Yerde otursak olmaz mı?"

Omuz silkti, "İstediğini yapmakta özgürsün."

Neyse ki sepetin hemen üzerinde sofra bezi vardı. Çıkarıp büyük bir ağacın altına serdim ve sepeti yanıma getirerek içinden malzemeleri çıkardım. Tamamen atıştırmalıklardan oluşuyordu. Sandviç, birkaç çeşit pasta, bir cam kasenin içinde çikolata, termos, bardak ve çatallar vardı.

Ayakkabılarımı çıkarıp sofra bezine yerleştirmeye başladığımda, Pusat getirdiği çantadan boş bir kap çıkarıp bana doğru döndü, "Varsa yeşillik veya meyve getireceğim."

Onu onaylayınca ceketini çıkarıp yürümeye başladı. Arkasından bir süre baktım, şu anda oldukça şaşırtıcı bir durumdaydım. Herhangi bir sorun olacağına ihtimal vermiyordum fakat onunla beraber tek bir insanın bile bulunmadığı ormanlık gibi bir alanın içinde yalnızdık. Ayrıca da buraya muhtemelen kimse gelmeyecekti.

Böyle bir yere geleceğimizi tahmin etmemiştim. Sessiz bir yere geleceğimizi elbette biliyordum ama özel mülk? Aklımın kıyısından köşesinden geçmemişti. Gerçi bilsem ne olurdu? Yine tıpış tıpış peşinden gelirdim. Bana güvensiz hissettirdiği falan yoktu en nihayetinde. Aksine yanında hissetmediğim kadar iyi hissediyordum.

Boş boş bakmayı bırakıp tekrar işime döndüm ve malzemeleri çıkarıp güzelce yerleştirdikten sonra bacaklarımı uzatıp sırtımı ağaca yasladım.

Açıkçası yaz ayında değildik, hava o kadar sıcak sayılmazdı. Şiddetli esmeyen rüzgar, vücudumda tatlı bir serinlik bırakıyordu. Tam da bu havaların insanıydım. Ne sıcak severdim, ne soğuk.

Gözlerimi kapattığımda duyduğum adım sesleriyle tekrar açtım. Pusat elinde boş olduğunu düşündüğüm kovayı söylene söylene getiriyordu. Ayakkabılarını çıkarıp oturduğunda bağdaş yaparak kovanın içine baktım. İki şeftali ve bir avuç kadar dut vardı. "Hepsini yemişler."

"Kim yemiş?" deyip boş tabaklardan birine içindekileri döktüm.

"Hayvanlar," dediğinde bir an insanlara hayvan dediğini düşündüm, sonra gerçekten hayvanlara dediğini anladım. "Az sana da bıraksaydılar."

Güldüm, "Yiyecek bir sürü seçeneğimiz var, endişelenme. Sen mi yetiştiriyorsun?"

"Pek sayılmaz. Nadiren gelirim. Sadece arada budarım." Arkasına, ardından arkamdaki ağaca baktı.

"Yaslanmak istiyorsan gelebilirsin," deyip hafif yana kaydım. İtiraz etmeden kalkıp açtığım boşluğa oturdu. Bacaklarını da çimliğe doğru uzattığında, "Meltem hanım bayağı özenmiş," dedim. "Her şey çok güzel gözüküyor. Şu çikolataları anlayamadım ama."

"Hobi olarak yapıyor. Bu konuda yetenekli, seveceğini düşünerek koyduğuna eminim."

Ağzını açtığımda çeşit çeşit şekillerde olan çikolatalar oldukça cezbedici duruyordu. İçinden birini alıp ağzıma attığımda yoğun bitter tadı ağzımdan dağıldı, cidden acayip lezzetlilerdi. Bir tane daha alıp yiyeceğim sırada, "İlk önce ekmek aralarını mı yesek?" dedi.

Güzel güzel dizdiğim sandviçlere ekmek arası dediğinde kendimi gülmemek için zor tuttum. "Olur. Kağıtlarını çıkarayım."

Öne doğru eğilip termosa uzandı ve bardaklara doldurmaya başladığında, "İnce belli bardak sevdası mı?" diye sordum.

"İnce belli bardak olursa tercih ederim ama olmasa da illa olsun demem. Bunların buraya konmasının tek sebebi, Meltem hanımın plastikleri canavar gibi görmesinden kaynaklanıyor," demesiyle çıkardıklarıma baktım. Hepsi cam kapların içine konmuştu. Plastiğe dair tek bir şey yoktu, hatta sepet bile hasırdandı.

"Harika bir insan olmalı," dedikten sonra tabağa koyduğum sandviçi uzattım ve bende kendime alarak yanına yaklaşıp ağaca yasladım. Büyük bir gövdeydi, ikimizi yan yana rahatça yaslanmasına izin vermese de yakın mesafeli oturduğumuzda gayet rahattı. "Çok beğendiğimi söylersen," deyip tam ısırmak üzereydim ki Pusat elimden sertçe tutup durdurdu.

Ağzım açık şaşkınca yüzüne baktığımda, "İçinde pastırma var," dedi ve elimi anında indirip içine baktım. Bir iki tanesini kontrol etmiştim, hepsinde sebze vardı. "Meltem hanıma koyma demiştim ama dayanamamış herhalde."

"Kontrol etmiştim."

Tuttuğu sandviçi tabağıma bıraktı ve tabağımda duranı aldı, "Onun içinde yok."

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım. Durduk yere tüm keyfimiz kaçacaktı neredeyse.

Tedirgince ısırıp göz ucuyla içine baktım. Yeseydim çekeceğim acıları hatırlayınca keyfim ister istemez kaçtı. Balon gibi şişmek sahiden kötü bir süreçti.

"Endişelenmen gereken başka bir şey yok," derken çayından bir yudum aldı. "Pastırma midene girmeden engellendi."

"Girseydi nefes alamayacaktım ve bu güzel an birden berbat bir ana dönüşecekti." Arkama yaslanıp yüzüne baktım. Otururken bile onunla konuşmak için başımı kaldırmam gerekiyordu. "Tekrar teşekkür ederim."

"Bu güzel bir an mı?" dedi omuzunun üstünden bana bakarken.

Kafamı salladım, "Evet, güzel bir an. Unutmayacağım kadar güzel."

Dudağının kenarını kıvrılır gibi olduğunda başını çevirdi. "Çekilen zahmete değdi o zaman." Ve ardından sordu, "Böceklerden korkar mısın?"

"Evet," diye tereddüt etmeden cevapladığımda dikleşip tabağını bıraktı ve gövdesini bana doğru çevirdi. Elini kaldırıp bir hızla saçlarımın üzerinden geçirdi.

Korkarak yerimden fırladım ve üstümü başımı hızlı hızlı çırpmaya başladım, "Başka var mı? Başka var mı?" diye sorarken bileğimden tutup durdurdu. "Yok. Var demedim zaten."

"Fark eder mi? Böceklerden korkuyor musun diye sorup, sonra başımın üzerinden bir şey aldın." Oturduğum yeri iyice kolaçan ettim. Ormanda böceğin olması tabi ki kaçınılmazdı ama temas halinde olmaya da gerek yoktu.

Oturduğumda, "Kamelyaya mı otursak?" dedim bu defa. Fena halde huylanmıştım. Böceklerden bana kriz geçirtecek kadar korkardım.

"Bir tane daha görürsek otururuz." Kafasını kafama vurdu hafifçe, "Ben seni korurum."

Cevabıyla salak gibi sırıtmadan edemedim. Karşımdaki adam son derece emin adımlarla ilerliyordu ve benimde onunla yavaşlatmak adına herhangi bir planım yoktu.

Çaylarımızı yenileyip, sandviçleri bitirdikten sonra tatlıya geçmiştik. Pusat'ta cebinden telefonunu çıkardığında yüzüne bakıp güldüğümde kaşlarını iyiden iyiye çatmıştı. Olmadan olmuyordu, değil mi? Tatlılarının da dibini gördüğümüzde etraftaki çiçeklerin içinde biraz yürüyüp birkaç resim çekerek anı ölümsüzleştirdim.

Kameram Pusat'a döndüğünde başını eğmiş bir şeyler okuyordu. Fark etmeyeceğini umarak iki üç tane resmini çektim. Mükemmel gözüküyordu. Her zaman giydiği gömleklerin aksine bugün kısa kollu siyah bir tişört giymişti ve pantolonu da siyah kottu.

Bugüne bu kadar iyi hazırlanması bana o kadar iyi hissettiriyordu ki. Tüm detayları düşünmüş ve özenle hazırlamıştı. Benim yapmam gereken hiçbir şey yoktu. Ama aklıma eğer bir dahaki sefer olursa önden hazırlık yapmam gereken kişinin ben olduğumu not ettim. En az onun kadar bende iyi ağırlamak istiyordum.

"Gezelim mi?" diyerek yanına geldiğimde telefonu kapattı.

Burası öylesine güzeldi ki böcek detayına takılmadan her yeri gezmek istiyorum. Ayrıca gezerken ona bazı sorular soracaktım.

"Gezelim," deyip ayağı kalktı. Spor ayakkabılarını giyip üzerini çırparken, "İyi çıktım mı?" diye sormasıyla gözlerim kocaman koldu. Ne ara, nasıl fark etmişti? Bana hiç bakmıyordu ve bütün dikkatli kesinlikle telefondaydı.

"Fotoğrafını çekmedim," diye inkar ettim utanarak. Ne büyük rezillikti.

Eğlenen bir ifadeyle, "Sesini duydum. Umarım iyi çıkmışımdır," dedi.

Kızardığına emin olduğum suratımla, "Sende çek eşitlenelim," dedim. Anlamıştı en nihayetinde, inat etmeye devam edip inkar etmek yalnızca daha çok utanç verici olurdu.

Önüme geçip elini uzattı, "Çekeceğim."

Başımı yere eğip elini tuttum. Hayatımın hiçbir evresinden gizlice bir şey yapamayacaktım ben, artık yüzde yüz emindim. Okuldan kaçtığımda abime yakalanırdım, Şule'yle gitmek istemediğim bir yer olduğunda uydurduğum mazeret hemen ortaya çıkardı. Dayım evinde kalmam için zorladığı zamanlar verdiğim sebeplerin hepsi boşa çıkardı, sadece bir kaç saat sonra. Şimdi de Pusat'ı çekerken yakalanmıştım.

Ben mi çok açıktım, onlar mı fazla zekiydi biri söylese harika olurdu.

Büyük ağaçların arasından geçip ilerledikçe azalan ağaçlarla elini sıktım. Günlerdir sormak istediğim soruyu sormanın zamanı gelmişti, artık bilmek istiyordum. "Dört yıl önce nasıl karşılaştık?" dediğimde adımları yavaşladı. "Bir şey hatırlamıyorum. Söyleyebilir misin? Merak ediyorum."

"Karşılaşmamızda bir şey yoktu," dedi önümüze düşen büyük dalı ittirerek. "Gizemli bir durum olmadı yani. Sadece karşılaştık. Baban için mezarlığa gelmiştim, bir tür suçluluk hissederek. Sonra seni ve abini gördüm. Daha sonra senin ara sokaklarda yürüdüğünü. Bir süre takip ettim ve geniş caddelere çıktığında peşinden ayrıldım."

"Cidden bir şey olmadı mı?" diye yakındım. "Kaç çeşit olay düşündüm haberin var mı senin? Neden bu kadar gizemliymiş gibi davrandın?"

"Hatırlamaman başta sinirlerimi bozdu, sonra önemsiz olduğunu fark ettim. Benim asıl yanına gelmek istediğim an sekiz ay önceydi. Yine mezarlığın çevresinde denk geldik, anlam veremediğim bir şekilde göğsümü ağrıttı."

"Ben niye ikisini de hatırlamıyorum?" dedim kısık bir ses tonuyla. Onu on beş yaşımda görsem, muhtemelen yapabileceğim tek şey yanından geçip gitmek olurdu ama sekiz ay önce tanısaydım, belki her şey daha farklı olabilirdi.

"On beş yaşındayken beni bırak, çarptığın direğin bile farkında değildi. Sekiz ay önce de başını yerden bir saniye olsun kaldırmamıştın. Görmemen kabul edilebilir."

Durduğunda bende durdum. Önümüzden gelen su sesiyle bir iki adım daha yaklaştım ve usulca akan dar dereyle karşılaştım. Suya bakarken sesli bir şekilde dile getiremeyeceğimden içimden, keşke görseydim, diye geçirdim.

Geri çekilip önünde durduğumda dikkatli gözlerle beni izliyordu. Yutkunarak bir adım daha yaklaştım. Delirmiş olmalıydım çünkü daha fazlasını istiyordum. Her şeyi paylaşalım, her şeyi konuşalım, her şeyi deneyelim...

"Tehlikeli bir noktaya doğru ilerliyoruz," dese de bir adımlık aramızda kalan mesafeyi kapatarak alnını alnıma yasladı. "İlerlemek hiç bu kadar güzel olmamıştı."

Gülümsedim, "Cümlelerini özenle seçiyor olduğunu düşünmeye başlayacağım."

"Bir tek senin için," deyip alnımı öptü ve kollarını belime dolayıp sıkıca sarıldı. "Arya," dedi. "Ben legal bir iş adamıyım," dediği an yüksek sesle bir kahkaha attım. "Biliyorum, dört yıldır. Unutmama asla izin vermiyorsun."

Kollarımla bende onu sardığımda biraz daha sıktı. "İyi bir insan olduğum hiçbir zaman iddia edemem ama denediğimi bilmeni istiyorum." Gülümsemem solduğunda bunu görmediği için bir miktar mutluydum. "Seni hak etmek adına."

"Benim iyi biri olduğumu nereden biliyorsun?" diye mırıldadım.

Eğdiği başını kaldırıp yanağımı okşadı, "İyi görecelidir ama iyi olduğunu biliyorum. Sen karıncalarını incitmemek için yere bakarak yürüyen birisin." Bir adım geriye doğru attı, "Seni biriyle tanıştırmak istiyorum ve ondan sonra benim hakkımda kesin bir karar vermelisin."

"Kim?" deyip açtığı arayı kapattım.

"Adı Pehlivan," dedi. "Beni büyüten adam. Ben sana yaklaştığımda yeteri kadar objektif olamam ya da gerçekleri kolay kolay anlatamam. Dilim çözülmez bir türlü. Özellikle kendi geçmişim hakkında." Elimi tuttu, "Pehlivan amca sana istedikleri anlatır, sorduğun soruları cevaplar." elimin üstündeki kemiklerle oynadı, "Bu ilişkiyi kontrol eden sen olmalısın. Çünkü ben yaparsam her noktana sahip olmak isterim ve bu yalnızca seni mahveder."

Korkuları gözüne yansıyordu. Gerçekten sınırları korumak, onları yıkıp geçmemek adına büyük bir çaba sarf ediyordu. Yapıcı olmak istiyordu ve bunu belli ki ilk kez istiyordu, bu yüzden ne yapacağına emin değildi.

Ve benim hakkımda çok fazla endişeleniyordu. En ufak darbe ile yıkılacağımı düşünmesi büyük bir hataydı, ayaklarım yere o kadar hafif basmıyordu. Belki baş edeceğim sınırın çok üzerinde olacaktı ama yine de benim deneyebileceğimi anlaması gerekiyordu. Dikkatli davranmasını anlayabiliyordum ama ben en nihayetinde masada duran ve asla dokunulmaması gereken cam bir biblo değildim.

Kırılmakta sorun görmüyordum. Aynı zamanda korktuğumu da bunu inkar edemezdim ama hayat böyle değil miydi? Kaçmak, saklanmak bir çözüm değildi. Dört yıldır bir yatağın içinde gömülü olduğumun farkındaydım. İlk başta ona yaklaşmaktan çok kaçtığımı da biliyordum. Bilmediğim, tanımadığım meselelerden kaçmak hayat felsefemdi ama artık onu biliyordum. Ve tanıyacaktım.

Elimin birini boynuna attım ve parmak uçlarımda yükseldim. Bana bir şey yaparken hep izin aldığı için muzip bir tavırla, "Şimdi seni öpeceğim," dedim. "Yani öpebilir miyim?"

Şaşkınca yüzüme bakakaldı. Doğru duyup duymadığına emin olmaya çalışır gibi yüzüme baktığında sırıtmaya devam ediyordum. "Doğru duydun."

"Sonunda aklımı oynattığımı sandım ulan," deyip eğildi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

🕊

İnstagram: blueanalien













Continue Reading

You'll Also Like

158K 8.5K 52
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
2.1M 76.5K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

926K 44.7K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.2M 42.4K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!