Elementliler ve Büyü Akademis...

By Nepenthe_ukiyo

215K 14.5K 3.6K

Acemi yazarın ilham perilerinden... Beklemediği bir anda gelişen olaylarla kendini farklı bir boyutta eleme... More

Ön Söz
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
Bomba Kesit💥
19.bölüm
20.bölüm

16.bölüm

7.6K 606 159
By Nepenthe_ukiyo


Dırım dırım dırırım... Ye-ye-yeni BÖLÜM!! 


  İyi okumalar(^^)

|Önceki Bölümden...
_______________________________________

  Ne olduğunu anlayamadığım birkaç söz duydum. Daha sonrasında bedenimin havalandığını hissettim.

  "Ne yaptın be kaçak?"
_______________________________________

  Gönül isterdi ki kuş cıvıltılarıyla uyanayım ama ne yazık ki her istenilen gerçekleşmiyor. Duyduğum camların birbirine çarpma ve ahşabın gıcırtı sesleriyle uyandım. Gözlerim açılmamak için direniyordu ama uyanmışken gözlerime giren güneş ışığını yok saymak oldukça zordu.

  Gözlerimi sonunda araladığımda karşılaştığım ilk şey kar gibi bembeyaz olan yorgandı. Yorgan o kadar yumuşak ve rahattı ki garipsemeden edemedim. Ne Dünya'daki ne de buradaki yatağım bu kadar rahat değildi.

  Kendi odamda olmadığımı farkettiğimde hızla doğruldum. Ani hareketin yüzünden sol kolum feci bir şekilde sızladığından acıyla inledim. Hemen koluma baktım. Kısa kollu tişörtümün sol tarafı tamamen kan içindeydi ve koluma sarılan sargı yüzünden yaramı göremiyordum. Sargı tüm kolumu kaplamış, bileğime kadar inmişti. Demek ki yaram o kadar büyüktü.

  Bu yara ne zaman olmuştu ki?

  Etrafıma baktığımda ahşap olduğu için benim odama benzese de dekorasyon olarak tamamen farklı bir odada olduğumu farkettim. Yattığım yatak odanın yarısından fazlasını kaplıyordu. Oda o kadar da büyük değildi ya da odanın karmaşık hali onu küçük gösteriyordu.

  Üzerimdeki kar beyazı yorganı sağ elimle iteledim ve sol kolumu tutarak ayaklandım. Ellerimde kabuk bağlamış yaralarım vardı.

  Ne olmuştu bana böyle? Resmen savaştan çıkmış gibiydim.

  Birbirine çarpan cam sesleri ve ahşap gıcırtısı yakınlaşınca ne yapacağımı bilemedim. Yatağın hemen yanındaki komodinden vazoyu aldım ve kapıya yaklaştım. Kim getirmişti beni buraya?

  Kapının ardından birkaç hoşnutsuz homurtu duydum.

  "Nasıl açacağım bunu?"

  Duyduğum ses tanıdık gelince irkildim. Burada tanıdığım kimseye güvenmiyordum. Hepsinin tek derdi beni öldürmekken yaralı bir halde uyandığım yabancı yerde birinin bana yardım edeceğini sanmıyordum.

  Elimdeki vazoya daha sıkı sarıldığımda kapı açıldı. Kapıyı açan kişiye hızlıca vazoyu geçirirken gözlerimi kapattım.

  "Ahh!"

  Kapıyı açan kişinin iki elini de dolduran şişeler yere düştüğünde kendisi de dizleri üzerinde düşmüştü. Elleri dolu olduğu için kapıyı dirseğiyle açmış, eğilmişti. Normalde kafasına inmesi gereken vazo sırtında patlamıştı.

  "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Hızla ayağa kalkan kişiyi görmemle iki adım geriledim.

  "Ne işim var benim burada? Nasıl geldim buraya?" Suratı şaşkın bir hâle bürünürken sol kolumu gösterdim. "Nasıl oldu bu?" Daha sonra üzerimdeki mahvolmuş kıyafetleri gösterdim. "Ne bu halim? Ne oluyor burada böyle?" Sona doğru sakinliğimi koruyamayıp bağırdığımda yerinde sıçradı.

  Bu kadar şaşkın bakması normal miydi? Burada asıl şaşkın olması gereken kişi ben değil miydim?

  Hızla bana yaklaştı ve yalan söyleyip söylemediğimi anlamak istercesine suratıma baktı.

  "Hatırlamıyor musun? Hiçbir şeyi mi?" Böyle sorması nedense beni korkutmuştu. Neden hiçbir şey hatırlamıyordum?

  En son yatağımda uzanmış rahat bir şekilde müzik dinliyordum. O huzurlu ortamdan sonra ne olmuştu da böyle bir hale gelmiştim?

  Kafamı olumsuz anlamda salladığımda sıkıntıyla elini saçına geçirdi.

  "Lucas'ı kurtardığını da mı hatırlamıyorsun? Bak ormanda ne yaşadınız bilmiyorum ama her ne olduysa onu hatırlamalısın. Ben sabaha kadar başında bekleyeyim, meraktan çatlayayım ve sen kalkıp hiçbir şey hatırlamadığını söyle!"

  Odadaki dolaba sert bir tekme attığında yerimde sıçradım. Hey! Bu kadar sinirlenmesine ne gerek vardı? Hem o Lucas'ı kurtarmak mı demişti?

  Gülmeme engel olamadım, sinirlerim bozulmuştu. Ben ve Lucas'a yardım etmek? Ciddi miydi?

  Bana bakan ciddi suratını görünce gülümsemem yavaşça soldu. "Neyden bahsediyorsun sen? Ben kimseye yardım etmedim. Kaldı ki Lucas'a hiç etmedim. Şimdi, nasıl bu hale geldiğimi söyleyecek misin?"

  Söylediklerim onu yatıştırmamış, hırsla yatağa oturmasına neden olmuştu.

  "Ben de senden dinlemeyi düşünüyordum. Seni bu halde buldum ve buraya getirdikten sonra bir kaç iksir hazırlayıp içirdim. Fazla kan kaybetmiştin, merhem sürüp yaranı sardım. Her ne yaşadıysan ellerin de soyulmuş. Akademiye döndüğümde Lucas'ın da yaralı olduğunu öğrendim. Onun yarası da seninkine benziyor. Kimsenin bilmediği bir yöntemle kapatılmış ve-" Şaşkınlıkla sözünü kestim.

  "Bir dakika bir dakika." Hızla başını kaldırdı. Bir şey hatırladığımı sanmıştı herhalde. Kafamı inanmazca salladım.

  "Sen beni kötü bir halde gördün ve arkana bile bakmadan gitmek yerine beni buraya getirmeye çalışman yetmiyormuş gibi bir de iyileşmem için elinden geleni yaptın?" Şaka mı yapıyordu o?

  Küçük bir çocuk gibi utanarak kafasını çevirdiğinde şok oldum. Louis'in başına taş falan mı düşmüştü? Tavırlarındaki değişiklik beni afallatırken olanlara anlam veremiyordum.

  "Bu kadar saçmalık yeter. Ya bana bu hâle nasıl geldiğimi açıklarsın ya da müdüreye gider, beni bu hâle getirenin sen olduğunu söylerim." Tehdidimin üzerine hızla ayaklandı.

  "Hayır hayır. Ben bir şey yapmadım. Her ne yaşandıysa Lucas'la senin aranda yaşandı, buna eminim." dedi.

  Beklediğim sözü yakalamamla gülümsedim.

  "Hiçbir şey bilmiyorsun ama olayların onunla benim aramda geçtiğini biliyorsun? Bunu nereden çıkardın? Seni suçlamamam için ortaya başkasını mı atıyorsun?"

  Sanki bir suç işlemiş gibi tekrar gözlerini kaçırdığında bir elini bu sorudan nasıl kaçabileceğini bilmiyormuş gibi ensesine attı. Onunla son karşılaşmamızda bana büyü yapmaya kalkmıştı. Pek de hoş olmayan bir şekilde ayrılmış, bir daha da doğru düzgün yüz yüze gelmemiştik.

  O arada ne olmuştu peki? Bu davranışlarındaki ve bana karşı tavrındaki ani değişikliklerin nedeni neydi?

  "Ben." Ağzından bir fısıltı gibi çıkan söz yarım kaldı. Ben hariç her yere bakıyor, kaçış yolu arıyordu. Kaçamayacağını anlayınca ensesindeki eli yana düştü. Omuzları sanki bir yük binmişçesine aşağı çökerken ağzından beni korkutan sözler döküldü.

  "Ben sana büyü yaptım."

  Cümleyi tek nefeste, hızlı bir şekilde söylemiş, gözlerini sanki bir şey yapmamı bekliyormuş gibi sımsıkı kapatmıştı.

  Ellerim yumruk oldu. Sımsıkı olan sol elim, yaranın bileğime uzanmış olan kısmını sızlattı. Hissetmiyordum. Hissettiğim tek şey her şeyin ortaya çıkmış olma korkusuydu.

   Bir şey olmadığını farkettiğinde gözlerini araladı. Önce yumruk yaptığım ellerime daha sonra da yüzüme baktı. Kaskatı kesilmiştim. Ne yapmam gerekiyordu?

  "Bak bir şey yapmadım tamam mı? Sadece nasıl bu hale geldiğini merak ettim. Birkaç vizyondan başka bir şey de göremedim zaten. Orman, Lucas ve onun yarasını kontrol ettiğini gördüm. Kesit kesitti."

  Rahatlamam mı gerekiyordu?

  Yavaş adımlarla Louis'e doğru ilerledim. Korkudan dolayı kalp atışlarım hızlanmış avuç içlerini terlemişti. Kaşlarımı çattım, korktuğumu belli etmeyecektim.

  Louis korkuyla birkaç adım geriledi. Anlaşılan istediğim görüntüyü verebilmiştim. En son sinirlendiğimde neler olduğunu hatırlamış olacak ki korkuyla yutkundu.

Sırtı duvarla buluştuğunda gözlerini kapadı. İçimden her ne kadar gülmek gelse de ifademi bozmadım. Bu kadar çok mu korkuyordu benden?

   "Bir daha... Seni uyarıyorum ki bir daha böyle bir şeye kalkışma. Emin ol, sonuçları iyi bitmez. Anladın mı?" Kafasını hızla salladı.

  Tehdit etmek tuhafıma kaçarken bir elimin benden habersiz havalandığını farkettim. Parmaklarım sımsıkı olmuş, işaret parmağım konuştuğum esnada sallanmıştı. Sesim tehtidkar bir şekilde kısılmış, korkutucu bir hâl almıştı.

  Kendime şaşırmadan edemiyordum.

  Hızla üzerine eğilmiş olduğum Louis'den uzaklaştım ve kapıya yöneldim. Burada daha fazla durmak istemiyordum.

  "Dur! Bu hâlde gidemezsin." Seslendiğinde üzerime baktım. Pantolonumun dizleri çamurlanmıştı, bazı yerlerindeyse toprak izleri vardı. Sol kolum tamamiyle sargıdaydı. Yaramın durumunu göremiyordum belki ama tişörtümün sol tarafının tamamiyle koyu bir renge bürünmesine bakacak olursam fazlasıyla kanamıştı. Ellerimden bahsetmiyorum bile...

  Arkama döndüğümde gözlerimi kıstım. Bana iyi davranıyordu.

Bana.

Daha fazla içimde tutamazdım ya da sormayacağım diyerek tekrar edemezdim. Yoksa bu merak içimi kemirecekti.

  "Neden bana iyi davranıyorsun? Amacın ne?" Aniden gelen sorumla afalladı. Gözlerinden sert bir ifadenin geçtiğini farkettim. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve sağlam kolumu tutarak beni duvara yasladı. Duygu değişimi yüzünden şaşırırken hareketleri sinirlenmeme neden olmuştu. Kolumu kurtarmaya çalıştım ama o kadar sıkı tutuyordu ki oynatamamıştım bile. Tam konuşacağım sırada sözümü kesti.

  "Kaçak olmadığını biliyorum."

  Tek kelimeyle dondum. Kaçak olmadığımı biliyordu. Belki ilk geldiğim zamanlarda biri çıkıp böyle söylese sevinebilirdim ama Richard kaçak olmamamın daha büyük sorunlar ortaya çıkaracağını söylemişti. Bir şey söyleyemedim, itiraz edemedim.

  "Neden onca şeye göz yumdun anlamıyorum. Kaçtın diye senden nefret ettik, öldürülmedin nefretimiz daha da katlandı. Hatta nefret bile denilemez. Bu o kadar büyük bir boyuttu ki elimizden gelse seni ilk fırsatta öldürürdük. Sana büyü yapmak istedim. Hatta sana tüm büyücüler bunu yapmak istiyordu, emin olabilirsin. Bir büyücüye büyü yapmak yasaktır çünkü büyücünün enerjisini çeker. Ama bu o kadar sinsi bir şey ki farketmezsin bile. Bu yüzden bize yapılan tek büyü de güç testi." Derin bir nefes aldı. Sinirden gözleri dönmüştü neredeyse. Kolumu bıraktı ve elini saçlarından geçirdi. O kadar sert ve hırçındı ki hareketleri, saçları tel tel kopacakmış gibi geldi.

  "Anlamıyorum!" Birden bana bakıp bağırdığında gözlerim kapandı. Yapacak bir açıklamam yoktu çünkü. Yavaşça yere çömeldim, sırtım kapıya dayanırken bir elimle kolumu tutuyordum, sızlıyordu.

  "Belki seni tehlikeye attım ama bunu yapmak zorundaydım. Senden bu kadar nefret ederken senin bir masum gibi, bizden biri gibi aramıza sokulmana göz yumamadım. Sana büyü yaptım ve ne gördüm biliyor musun?" Cevap vermem için sormamıştı ama ben yine de kafamı salladım olumsuzca. Başım yere eğikti, dinliyordum, sadece olan biteni dinliyordum.

  "Sen Lucas'a yardım ediyordun. Biriyle savaşıyordun ama kim olduğunu görmedim. O vakitte ormanda ne arıyordun umrumda değil, Lucas orada ne arıyordu umrumda değil ama sen..." Elleriyle yüzümü kavradı ve kafamı kaldırdı. Göz göze geldiğimizde yüzündeki şaşkınlığı görebiliyordum. Hâlâ gördüklerinin etkisindeydi.

  "Sen ona yardım ediyordun. Sen onun hayatını kurtarıyordun. Yaralandın, durmadın. Sonra onun yarasıyla ilgilendin, kendinden önce ona baktın. Hepsi o kadar kafa karıştırıcı ki! Ama sonra daha önemli bir şey farkettim, daha da şaşırtıcı bir şey." Kafasını iki yana salladı ve sinirle güldü.

  "Sen kaçak değilsin! Eğer ki sen de onlardan biri olsaydın tek bir vizyon dâhi göremezdim. Sen ruhunu satmamışsın, ruhun kararmamış, çürümemiş senin. Sen onlardan değilsin!" Neydi sesindeki bu duygu yoğunluğu? Heyecan, sevinç, öfke? Aldatılmış hissediyordu, öğrendiğinden beri kandırılmış olma düşüncesiyle sinirlenmişti. Bundan dolayıydı bu yersiz bağırmaları, ani çıkışları.

   Yüzümü bıraktı ve tekrar ayaklandı. Yerinde duramıyordu, içi içine sığmıyordu.

  "Ben kaçak değilim." Mırıltıyla ağzımdan çıkan kelimeler Louis'i şaşırttığı kadar beni de şaşırtmıştı. İlk zamanlar söyleyebilmek için yırtıldığım sözler şimdi hiç zorlanmadan dilimde yuvarlanıp havaya karışıyorlardı.

  "O zaman kimsin sen? Bu kadar şeye neden katlanıyorsun, niye göz yumuyorsun onca şeye?" Ayağa kalktım. Annem babam için diyemedim, isimlerini ağzıma alamadım. Onlar için buradaydım da ne yapmıştım şimdiye kadar?

  "Bu seni ilgilendirmez." Yerden destek alarak ayağa kalktım. Ona anlatamazdım. Richard başka bir boyuttan gelmemin her şeyi daha da karıştıracağını söylemişti.

Sakin adımlarla Louis'e ilerledim. Ayakta durmuş, hareketlerimi izliyordu. Elimi göğsüne bastırdım ve onu iteledim.

  "Bu kimseyi ilgilendirmez. Benden uzak dur ve kimseye tek kelime etme. Yoksa bozuşuruz, inan bana fazlasıyla bozuşuruz." Yutkundu. Kaşlarını çattı.

  "Herkesin senden nefret etmesi haksızlık. Sen bunu haketmiyorsun!" Biliyordum, bunu haketmiyordum. Bu gururumu zedeliyordu. Elimden bir şey gelmemesi sinirlerimi bozuyordu.

  "Buna mecburum! Anlıyor musun? Buna mecburum! Bana bulaşma, hayatımı, kim olduğumu kurcalama. Benden nefret ediyorlar, beni öldürmek istiyorlar, bana bağırıyorlar, benim canımı yakıyorlar, beni dışlıyorlar. Olan bana oluyor! Hakediyorum ya da haketmiyorum, buna sen karar veremezsin, tamam mı? Buna ben bile karar veremezken, ben bile karışamazken sen müdahale edemezsin!" Her cümlemde ittim onu. Her cümlemde daha da uzaklaştırdım kendimden. Bedeni gerilmiş, kaskatı kesilmişti.

  Birden bire sinirlerim boşaldı. Gözlerimden yaşlar akarken kendimi tutamadım. Hırsla gözümü sildim. Ağlamamalıydım. Güçlü olmalıydım.

  Gözlerimi sildikçe yeni yaşlar doluşmaya başladı. Sildim, yine ıslandı. Sildim, yaşlar yeni yollar çizdi. Dayanamadım. Dizlerimin üzerine düşerken sarsılarak ağlıyordum. Başım eğik, ellerim tahta zeminde yumruk olmuş ağlıyordum. Odada benim ağlama sesimden başka ses yoktu.

  Sinirlendim. Herkesten çok kendime sinirlendim. Güçlü olmalıydım, en azından öyle görünmem gerekiyordu. Benden bu kadar nefret eden insan varken güçsüz düşemezdim.
 
  Yumruk olan elim kalktı ve yavaşça tahta zemine indi.

  "Ağlama." Titrek bir şekilde ağzımdan çıkan söz beni daha da sinirlendirdi. Daha sert bir şekilde vurdum zemine.

  "Ağlama! Lanet olsun, ağlama! Bu kadar güçsüz olma. Senden nefret etsinler, seni istemesinler, hatta seni dışlasınlar! Ağlama! Söz verdin, ağlama!"

  Ellerim zemini döverken deli gibi bağırıyordum. Anneme söz vermiştim, babama söz vermiştim. Daha onlara verdiğim sözü bile tutamıyordum.

  Louis dizleri üzerine çömeldi. Ellerim başka eller tarafından tutulurken başım Louis'in gövdesine yaslandı. Olmuyordu, ağlamamı durduramıyordum. Ellerimi ondan kurtardım. Yumruklarım sert gövdesine inerken bağırmaya devam ediyordum.

  "Ben bu kadar güçsüz değilim. Ben acınası değilim! Bana acıma."

   Kollarını etrafıma sardığında ellerim aramızda sıkıştı. Tek eliyle sırtımı sıvazlıyor, tek eliyle saçlarımı okşuyordu. Çenesini başımın tepesine dayadı. Ağlamam biraz olsun durmuş, iç çekişlere dönmüştü. Bedenim Louis'in sıcaklığı ve saçlarımda gezinen parmakları yüzünden mayışmıştı.

  "Sana acımıyorum." Sesi boğuk geliyordu, umursamadan burnunu çekti. O da mı ağlayacaktı?

  "Sen şimdiye kadar tanıdığım en güçlü insansın. Ne yaşadın bilmiyorum, belki kandırdın herkesi, kandırmaya da devam ediyorsun. Bana anlatmayabilirsin, daha düne kadar birbirimize düşmandık ama anlatmanı bekleyeceğim tamam mı? Şimdi dinlen." Kendisi doğrulurken ağlamaktan yorgun düşen bedenimi kucakladı. Gözlerim ateş düşmüşcesine yanıyordu.

  Her şey o kadar ani gelmişti ki ne ara ağlamaya başladım, ne ara yatağa yatırıldım anlamamıştım bile. İçimde birikenler yüzüme vurulunca taşmıştım. Fazlasıyla ağır gelmişti

  Vücudum yumuşak yatakla buluştu, ardından da üzerime yumuşak yorgan örtüldü. Yorgana daha fazla sarınırken berbat olan halimi saklamaya çalıştım. Son duyduğumsa Louis'in kısık gülüşüydü.

  °-°°-°°-°°-°°-°°-°°-°°-°°-°°-°

   Delicesine not tutarken hocanın söylediklerini kaçırmamaya çalışıyordum. Sınıfta benden başka kimse not almıyordu çünkü bu bir genel kültür dersiydi. Yani aslında herkesin bilmesi gereken şeyler anlatılıyordu. Tabii bilmeyen biri vardı.

  Ben!

  Çok şaşırdınız değil mi?

  Sonunda zil çaldığında-beynimde-kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak ayaklandım. Herkes çıkarken ben eşyalarımı toparlıyordum.

  Tam sınıftan çıkacakken Louis seslendi.

  "Maria!" Arkama döndüm ve hâlâ sınıftan çıkmamış olan Louis'e baktım. En son iki gün önce konuşmuştuk. Sabah onun odasında uyandığımda bana temiz kıyafetler vermiş, yerleri yumrukladığım sırada kanayan yaramı tekrar sarmıştı. Ne o konuşmuştu ne de ben konuşmuştum. Yaşadıklarımız pek de normal değildi.

  Odası olduğunu düşündüğüm yerden çıktığımızda oranın bir oda değil de bir kulübe olduğunu farketmiştim. Ben sormasam da açıklamıştı.

  "Arada sırada burada kalıyorum, kafa dinlemek için yani. Birkaç pratik büyüyle kendim inşa ettim, zor olan tek kısmı burası için izin koparmaktı." demişti. Nereden izin kopardığını ya da izin alabilmek için neler yaptığını sormamıştım. Kaba olmuştu bayâ ama yapacak bir şey yoktu, bana yakın olmasını istemiyordum. Bana yakın davranıyordu.

  Sonraki iki günde de sürekli beni izlemişti. Her ne kadar farkında değilmişim gibi davranmaya çalışsam da fazlasıyla farkındaydım. Her dersimizde en arka sırasına kuruluyor, ders boyu bakışlarının ağırlığını omuzlarıma bindiriyordu.

  "Kaç gündür bekliyorum bekliyorum ama anlatmıyorsun. Seni sıkmamaya çalışıyorum. Sormayacaktım ama dayanamadım. Ne zaman anlatacaksın her şeyin nedenini?" Son cümleyi kısık sesle söylemesi komiğime gitmişti. Tatlı bir suratı vardı ama giyim tarzı ve ilk günden beri farkettiğim insanlara tutumu kabaydı. Benim yanımdaysa meraklı küçük bir çocuğa dönüşüyordu.

  Meraklıydı. Ciddi anlamda fazlasıyla meraklıydı. Şimdiye kadar sormamasına şaşırmıştım zaten.

"Hiçbir zaman." Sınıf kapısına yönelirken cevabını vermiştim. Ona anlatmayı düşünmüyordum, benim hakkımda tekrardan kötü düşünsün istemiyordum.

  Sınıftan çıkarken şaşkınlıkla bağırdığını duydum. "Hiçbir zaman mı?!"

  Elimi ağzıma götürerek gülümsemi bastırmaya çalıştım. Bizim katta kimse kalmamıştı, anlaşılan herkes Eğlence Merkezine gitmişti bile. Merdivenlerden inerken Louis bana yetişti.

  "Hey! Neden anlatmayacakmışsın?" dedi, sesi biraz sinirli çıkmıştı. Sıkıntıyla iç çektim ve merdivenlerde durdum.

  "Çünkü sana güvenmiyorum." Tek cümlelik açıklamamla elini kalbine götürdü. Gözleri dehşetle açılmış, sanki böyle bir şey mümkün değilmiş gibi bakıyordu.

  Merdivenlerden hızla indim ve bahçeye çıktım. Bahçede top oynayanlar, arkadaş gruplarıyla sohbet edenler vardı. Tek takılan çok az kişi oluyordu ve o kişilerin başını ilk ben çekiyordum.

  Yapacak herhangi bir işim olmadığı için hemen yatakhaneye ilerledim. Bambi sabah yorgun bir şekilde gelmiş, hiçbir açıklama yapmadan yorgun olduğunu söyleyip uyumuştu. Şimdiye kadar uykusunu aldığını düşünüyordum. Gidip ağzını arasam iyi olurdu.

  Birden bire sol koluma yediğim darbeyle yeri boyladım. Elim hızla yarası hâlâ kapanmamış olan koluma gittiğinde acıyla çığlık atmıştım. Birkaç gülüşme sesi geldiğinde sinirle soludum. İki gün önce olsaydı gözlerim dolar, kendimi zor zaptederdim ama iki gün önce tüm yaşlarımı akıtmıştım.

  Hırsla ayaklandım. Yere düşmeme sebep olan topu elime aldığımda tam bağıracaktım ki biri elimdeki topu aldı ve hızla önüme geçti. Gördüğüm siyahlara bürünmüş beden beni şok etmişti.

  Topu geldiği yere sertçe yollarken bir erkeğin acıyla inleme sesi geldi. Kafamı yavaşça eğip çocuğa baktım. Tam kafasına gelmişti top.

  Kıkırdamama engel olamazken Louis de kendini tutuyordu. Yüzünü göremesem de bedeni gülmemek için kasılmıştı.

  "Bir daha topu attığınız yere dikkat edin gençler! Eğer yanlış kişiye atıyorsanız oyuna başkalarını da dahil etmiş olursunuz." Louis'in sert sesini duyunca şaşırdım. O kadar tehdit doluydu ki bu cümle, ben bile gerilmiş, üzerime alınmıştım.

  Tüm bahçe ona bakarken yavaşça bedenini bana döndürdü. Yüzünde son zamanlarda görmeye alışkın olduğum gülümseme vardı.

  "Ne yapıyorsun sen?"
 
  Sinirle konuştuğumda yaramazca gülümsedi. Elini ensesine atarken göz kırpmıştı. Hareketleri öyle doğal ve ona özgü geliyordu ki yadırgayamıyordum.

  "Güvenini kazanmaya bir yerden başlamak lazım, öyle değil mi?"

°
°
°
°
°
°
°
°

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere... :*
 
 

 

Continue Reading

You'll Also Like

197K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
1.8M 98.1K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
68.7K 2K 80
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
274K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...