ACIMASIZ [ TAMAMLANDI ]

By wonder_vomen

4M 131K 33.7K

Bir adam, beni yangına çevirmişti. Bir adam, benliğimi bozmuştu tereddütsüz. Ve bir adam benim cennetimin at... More

Tanıtım
1 - İzmir
2 - Karanlık Çocuk
3 - Yeni Okul
4 - Katil
5 - Şikayet
6 - Otopark
7 - Yeni Arkadaşlık
8 - Korku
9 - Merak
10 - Kalpsiz
11 - Tescilli pislik
12 - Serseri
13 - Senin bu yaptığın?
14 - Şımarık Çocuk
15 - Ceza
16 - Kütüphane
17 - Sarhoş
19 - Ateş !
20 - Bar
21 - Şirket
Karakter Tanıtımı
22 - Doğum günü
23 - Ben yanındayım
24 - Film Gecesi
25 - İtiraf oyunu
26 - Hayır, Ateş dedin!
27 - İlgi Odağısın
28 - Tokat
29 - Kıskançlık
30 - Önyargı
31 - Suçluluk Duygusu
32 - Umrumda değilsin
33 - Pişmanlık
34 - Yaramaz şey
35 - Sevgili sahip
36 - Ölümle satranç
37 - Sana Özel
38 - Baş Belası
39 - Hayal kırıklığı
40 - Oyuncak
41 - Beklenmedik anda
42 - Manzara
43 - Duygular
44 - Senfoni
45 - Oyun
46 - Av
47 - Gerçekler
48 - Enkaz
-Tanıtım videosu-
49 - Geçmişin izleri
50 - Minik sevgilim
51 - Davetsiz Misafir
52 - Kördüğüm
53 - Trip
54 - Rüya
55 - Kalp acısı
56 - Yapboz
57 - Ateş'in kızı
58 - Kelebek
59 - Süpriz
60 - Yangın
Kesit
61 - Yıkılmışlık
62 - Terkediş
Özel Bölüm
instagram
63 - Ruhun yolculuğu
okuyun!
64 - Hikayenin sonu
S O N
satırlarda buluşalım

18 - Sende mi buradaydın?

66.3K 2.1K 330
By wonder_vomen


"Mediada Tamer var.."

Iyi okumalar..

Okuma saatini yazmayı unutmayın !

Sabah uyandığımda, saat daha 7.00'ı gösteriyordu. Okula daha çok vardı. Bu aralar okula gitme konusunda duyarlaşmıştım.

Yorganı üstümden güç bela atarak doğruca kendimi banyoya attım. Kendimi öyle yorgun ve berbat hissediyordum ki, duş almak istedim. Sıcak suyun rahatlatıcı etkisine ihtiyacım vardı. Belki de bu sayede yorgunluğumu üzerimden atabilirdim. Ağır hareketlerle jakuziyi hazırladım. Jakuzinin dolmasını beklerken bu sırada gözüm aynadaki yansımama kaydı. Koyu kahverengi saçlarım cansız, yüzüm oldukça soluktu, bütün kan yanaklarımdan çekilmişçesine bitkin görünüyordum.

Yorgunluğumu üzerimden atmak için dakikalarca banyoda kalıp sıcak, köpüklü suyun huzurlu kollarına bıraktım kendimi..

Yarım saatten fazla duşta kaldıktan sonra kendimi durulayıp bornozumu giyip banyodan çıktım.

Aynanın karşısına geçerek saçlarımı geriye doğru ittim. Çekmeceden çıkardığım tarak ile nemli olan saçlarımı taramaya başladım.
Uzun saçı severdim ve saçlarımı bugüne kadar sadece birkaç kez kesmiştim oda küçükken. Şimdi ise uzun saçı tercih ettigimden dolayı uzun zamandır saçımı kesmiyorum. Zaten babam da bana uzun saçı yakıştırırdı.
Rengi koyu kestaneye çalan düz saçlarım vardır, gözlerimde saçlarımın rengine sahiptir, hafif kavisli kaşlara, ince bir burna ve simetrik yüz hatlarına sahibim. Kısaca, ne bir eksiktim ne de bir fazla. Kendimi güzel bulmaz veya olmayan bir güzellikle övünmezdim. Daha doğrusu ben övünmeyi sevmezdim.

Çoğu insana göre belki güzeldim ama ben hiç bir zaman kendimi güzel bulmaz ve bu güzellikle övünmezdim. Etrafındaki çoğu kişiden ne kadar güzel olduğum konusunda övgüler alırdım. Yerimde olmak isteyen binlerce insan var derlerdi hep binlerle insan... Bu insanlar gerek güzelliğim için gerekse yaşadığım hayat için yerimde olmak isterdi. Annem de mesela çoğu kez beni kıskanan arkadaş çevrem olduğunu söylerdi.
Ben görmezdim ama o görürdü.

Sözde etrafımda beni seven fakat arkamdan kıskançlıktan çatlayan bir kaç kişi olduğunu söyleyip dururdu. Ve bunlardan kaç tanesi senin dostum dediğin en yakın arkadaşlarındır derdi hep. Hiç onları samimi bulmaz hepsinin menfaatçı olduğundan yakınırdı. Hatta en yakın arkadaşım, dostum, kardeşim yerine koyduğum Natali'nin de içinde olduğunu söylerdi. Ve onun gözünün senin sevgilin Jemy'de gözü olduğunu söyleyip dururdu.

Ben ise her defasında annemin abarttığını söylerdim. Teki Jemy ile Natali'yi birlikte aynı yatakta görene kadar, işte o zaman gerçekler bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı. O zaman annemin doğru söylediğini anlamıştım oysa beni defalarca kez uyarmıştı.

Ondan sonra ne Natali'nin yüzünü gördüm nede Jemy'in yüzünü gördüm.

Zaten Jemy sonradan hatasının farkına varmıştı ve bana dönmek için, onu affetmem için bana yalvarıp yakarmıştı. Lakin nafileydi bana yaptıklarını hiç affedemedim.

Jeremy ise son konuşmamızda senin için herşeyi yaparım demişti, ki zaten bunu defalarca kez de kanıtlamıştı.. ama sonuç hiç değişmesi işte ondan sonra ailemi kaybettikten sonra Almanya'yı bir daha dönmemek üzere terketim Jeremy'in beni bulmaması için de oradaki bütün arkadaşlarımla da iletişimi tamamen kesmiştim..

...

Okula geldiğimde saatime baktım. Daha dersin başlamasına yarım saat gibi bir zaman dilimi vardı.
Bugün hava çok güzeldi. Güneş açık renkli bulutların arasından neşeyle süzülerek kendini gösteriyordu.

Tabiki herkes gibi bu günü içerde, dersin başlamasını bekleyerek ziyan etmeyecektim. O yüzden bahçedeki bankalara göz gezdirdim ve boş bulduğum bir tanesine oturdum. Başımı arkaya yaslayarak bu sıcak havanın içimi ısıtmasına izin verdim.

Biraz öyle kafa dinledikten sonra yanımdaki bankta şuursuzca gelen kahkaha seslerini duyunca başımı yasladığım yerden kaldırdım ve kahkahalarıyla dikkat çekmek isteyen kişilere kaçamak bir bakış attım. Aslında bunu tahmin etmek pek de zor değildi. Çünkü kahkahalarla dikkat çekmeye çalışan Defne'den başkası değildi. Bide yanında hergün yılışık gibi dolaşan ece ve tanımadığım iki kız daha vardı.

Defne beni gördüğünde, iğrenmişçesine soğuk bir bakış fırlattı. "Sende mi burdaydın?" Bende onu taklit ederek, "ya bende buradayım" dedim imayla ona bakarak."Gerçi görmemene şaşırdım sonuçta senden çok dikkat çekiyorum." Bu sözümün altında kesinlikle kötü bir niyet yoktu kesinlikle Defne için imada bulundum. Sonuçta kendisi bana demişti bu okulda benim borum öter diye.

Defne gözlerini nefretle kısıp, bana kötü kötü bakmaya başladı. Ona ağzının payını vermiş olacağım ki, bakışlarında yer eden kinle beni öldürmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Bakışlarından rahatsız olarak tek kaşımı kaldırıp, mesafeli bir şekilde "ne var?" diye sordum. Sessimin sakın çıkmasına özen göstermistim. "Ne bakıyorsun?" Diye ekledim.

"Evet doğru söylüyorsun, benden daha çok dikkat çekiyorsun. Buradan bakılınca ben sürtüğüm havalarını uyandırıyorsun da dönüp bir daha bakmamak elde değil." Dedi yapmacık bir gülüşle

Söylediği sözleri kafamda bir daha tartıktan sonra, kan beynime sıçradı adeta. Oturduğum yerden kalkıp onun karşısına gectim. böyle basit cümleler kurarak ne kadar aşağılık olduğunu ortaya seriyorsun zaten." dedim sesim yüksek çıkmıştı ve buda etraftaki bütün gözleri etrafımıza toplatmaya yetmişti. "Ayrıca herkes" dedim, parmağımla etrafı göstererek, "burada kimin sürtük olduğunu biliyor. Sonuçta burada benim borum öter diyen sendin. Ah unutmadan " diye ekledim parmaklarımla şakaklarımı ovalayıp keyifli bir tebessüm dudaklarıma yerleştirirken, "birileri için okul tekrarı yapmak da var. Akıl karı değil ya biri için okulunu uzatmak. Doğrusu takdiri şaha seni bunun için tebrik etmek lazım. Ayrıca Bizde  okul tekrarı yapan kişilere ne denilir biliyor muzun?" Derin bir nefes aldıktan sonra parmaklarımı tırnak yapıp "tırnak içinde çömez." Diye ekledim.

Bu söylediklerim Defne için bardağı taşıran son damla olmuş olmalıydı ki; aniden yerinden kalkarak işaret parmağını bana doğru salladı. Gözleri öfkeden patlamaya hazır bir volkan gibiydi adeta. "Seni varya ..." diye bağırdı. Onun bu çıkışı benim bile beklemediğim bir sinir patlamasıyla adeta damarlarımda inledi. Bende ona doğru hızla ilerlerledim. Aramızdaki mesafeyi kapatarak korkusuzca defnenin önüne geçtim ve  burun buruna gelerek gözlerinin içine meydan okuyarak baktım. "Ne yaparsın?" Diye sordum. Defne işaret parmağıyla göğsüme vurararak, "seni ..." Defne'nin bu hareketi beni sinirlendirmişti. Onun parmağını tutarak geriye doğru savurdum. Bu hareketimle Defne'nin sarsılmasına neden oldum. "Ne yaparsın? Söylesene!" Diye bağırdım. "Ne duruyorsun?" Deyip usyune gitmeye devam ettim. Ufacık bir kıvılcımla başlayan bu yangını büyütüyordum. Dikkatler de iyice üzerimize çevrilmişti ki, nöbetçi öğretmenin de bize geldiğini gördüm. "Neler oluyor orada? Zili duymadınız mı? Sınıflara!"

Tekrar Defne'ye baktım. Gözlerinde karanlık bir nefret vardı. "Bir gün seni mahveden kişi ben olacağım," dedi. Yemin edercesine. Ses tonu öyle yoğun bir kin barındırıyordu ki omurgamdan aşağı bir ürperti süzüldü ama yok saymayı başardım.

Büyük bir umursamazlıkla tehdit dolu sözlerini duymazdan gelmiş gibi yaptım ve yüzüme kayıtsız bir sırıttış yerleştirdim. "Yaparsın tabi Defneciğim yaparsın," dedim.
Yine meyve suyu falan dökersin dimi." Dedim kayıtsız bir sesle.

Defne öfkeyle gözlerini kıstı.
Ağzını açmış karsilik verecekti ki elimi kaldırıp sözünü kestim. "Bana yağdıracağın yeni tehditlerin eminim vardır Defne ama ben almayayım, sıktın artık."

Bana kötü kötü baktı, öğrenciler de hala bize aval aval bakmaya devam edince hocanın dikkatini yine buraya çekmişlerdi.
Hoca, "heyyyy! Kime diyorum! Hadi herkes sınıfına!" Diye bağırdı tekrar.

Herkes sınıflara dağılmaya başladı.

Defne son kez nefretle bana baktı. "Hadi kış kış," dedim elimi salayarak "defol git!" Diye devam ettim sözlerimin üstüne basa basa. .

Benden iğrendiğini gösteren buz bir bakış fırlattı ve tek söz dahi söylemeden yanımdan ayrıldı.

Arkasından alaycı bir sesle bağırdım. Güle güle sarı yelloz!

Yürümeye devam ederken omzunun üzerinden başını bana çevirdi, kızgınlıktan dudakları düz bir çizgi halini almıştı.

En şeker halimi takınıp dişlerimi göstererek kocaman gülümsedim ve el saladım.

Bu onu daha çok kızdırdı, suratı öfkeden kıpkırmızı olurken hiddetle kaşlarını çattı. Burnundan soluyordu adeta. Bir hışımla önüne dönüp ayaklarını sertçe yere vurarak yürümeye devam etti.

Defne'nin arkasından bakarken nöbetçi hocanın sinirli bakışlarına daha fazla maruz kalmadan hemen okula seri adımlarla yürümeye başladım. Koridordan geçerken Ateş'in her zaman oduğu yere baktım ama Ateş hiç bir yerde yoktu benim ona bir teşekkür borcum vardı dün için teşekkür etmeliydim. Sınıfta olmasını umarken hızla bizim sınıfın olduğu katta geldim. Koridorda Sıla hocayı görmem ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. En uç köşede yanında birkaç öğrenci ile sohbet ediyordu.

Ama koridorda ne işi vardı ki? acaba bana bakmak için mi ? Ama ne için ben dün kütüphaneyi temizlemiştim ki.. diye düşünürken gözlerim tekrar Sıla hocayı buldu yanındaki öğrencileri sınıflarına göndermeyle uğraşıyordu. Tabiya Sıla hoca her cuma günü bizim katta nöbetçi öğretmendi. Alt dudağımı ısıtarak beni görmemesi umuduyla hemen sınıfa girmeyi planladım ve planımı yürürlüğe geçirerek hızlı adımlarla Sıla hocaya bakmadan sınıfın kapısına kadar gelmiştim ki. ''Hazan'' diyen sesle anında irkilip yerimde durdum.

Kahretsin bu Sıla hocanın sesiydi. Arkamı dönüp zoraki bir tebessüm ile hocaya baktım. "Efendim,"dedim suç işlemiş bir kedi yavrusu gibi başımı öne eğerken.

"Erken geldiğine göre dünkü ceza yaramış," dedi otoriter bir sesle.

Başımı hocaya çevirdiğimde, her zaman taktığı gözlüğünü çıkarmış ve oldukça hoş bir makyaj yapmıştı. Saçını topuz yapmak yerine sıkı bir at kuyruğu yapmış şakaklarından da bir kaç tutamı azat etmişti. Giymiş olduğu beyaz gömleği ile mürdüm renkli kumaş pantolunu ile oldukça şık bir kombin yapmış, ayrıca hergün giydiği nene babetlerinden de kurtulmuş ayaklarında oldukça şık duran, bu senenin modası olan dore rengi bağcıklı topuklu ayakkabılarıyla da oldukça zarif duruyordu.

Sanki eski Sıla hoca gitmiş yerine bambaşka bir Sıla hoca gelmiş gibi.. asık yüzünden de eser yok yüzünde gülücükler eksik olmuyor adeta. Aman Allahım rüyada gibiyim. Sıla hocayı hiç böyle hayal etmemiştim şimdi oldukça genç ve güzel duruyordu.

"Evet yaradı hocam, iyi oldu bu ceza hem böylelikle sorumluluklarımın farkına varmış oldum." Dedim hafif tebessüm etmeye çalışarak.

Sıla hoca bu söylediklerim karşısında hafif kıkırdadı. "Kütüphaneye baktım," deyip duraksadı bir süre. "Çok düzenli gördüm, çok iyi yapmışsınız." diye devam etti memnun olmuş bir şekilde.

Hafif tebessüm ederek, "gece geç saatlere kadar kütüphanede kaldım hocam, inanın ki bu bana iyi bir ceza oldu.." Sıla hoca araya girerek sözümü kesti. "Düzenledim derken?" Diye sordu iğneleyici bir sesle. Ben bu cezayı Ateş'e de verdim diye hatırlıyorum diye devam etti kaşlarını çatarak "yoksa Ateş gelmedi mi ? Sana yardım etmedi mi?" Hemen savunma mekanizmasına geçtim, "Ateş mi ? Ah elbette hocam bana yardım etti hem koskoca kütüphaneyi ben tek başıma hayatta bitiremezdim." Diye açıklama da bulundum.

Sıla hoca inanmayan gözlerle gözlerimin içine baktı. "Emin misin ?" Diye sordu tek kaşını kaldırarak.
Sıla hoca da inanmıyordu. Anlaşılan Ateş'i çok iyi tanıyordu ve bu sözleri ağzımdan duymak onu şaşırtmışa benziyordu. Ama o gerçekten gelmişti bana yardım etmişti hatta beni sarhoşlardan bir kahraman gibi kurtarmıştı o benim kurtarıcım olmuştu. En çok da şaşırdığım konu ben ona evimin adresini vermediğim halde o gözü kapalı beni eve bırakmıştı. Bunu bir ara Ateş'e soracaktım şimdi aklımın bir köşesine not ederek karşımda merak küpü halinde duran Sıla hocaya cevap verdim.

"Kesinlikle hocam, dediğim gibi Ateş ile birlikte düzenledik kütüphaneyi." Dedim kendimden emin bir sesle. Sıla hoca yine inanmamış olacak ki bana şüpheli gözlerle bakmayı sürdürdü. Ama yalan değildi ki Ateş gelip bana yardım etmişti o olmasaydı okulda sabahlayabilirdim belki de.

Sıla hocaya tekrar baktığımda, gözlerinin içinin parladığını ve belli bir noktaya baktığını gördüm. Baktığı noktaya gözlerimle takip ettiğimde Hakan hocayı gördüm. Kolunun altına aldığı bizim sınıfın yoklama listesi ile elinde tutuşturduğu birkaç matematik kitabı ile sınıfımıza doğru ilerliyordu. Doğru ya nasıl unuttum bugün ilk iki dersimiz matematikti. Hemen Hakan hocadan önce sınıfa gitmeliydim.

Sıla Hocaya tekrar döndüğümde, hala Hakan hocaya bakıyor olduğunu gördüm.
"Hocam," dedim biraz yüksek çıkmıştı sessim ki Sıla hocanın bütün
dikkatini üstüme çekmiştim "Ben sınıfa gitsem iyi olacak size iyi dersler." Diye devam ettim pürüzlü bir sesle ve Sıla hocanın cevap vermesini beklemeden hızla sınıfın kapısına varıp önce davranarak sınıfın kapı kolunu tuttup açtım. Benim açtığım kapıdan Hakan hoca önce girerek bu yaptığım ani hareketim karşısında gülüp, "günaydın" dedi gülümsemenin arasından. "Günaydın hocam" dedim hafif bir tebessüm ile sınıfın kapısını kapatırken.

Hakan hoca, 1.80 boylarında. Kumral saçlı, ela gözlü ve aynı zamanda çok sempatik bir hocamızdır.
En sevdiğim yanı eğlenceli bir yapıya sahip olmasıdır. Diğer hocaların aksine öğrencileriyle öğretmenlikten öte bir ilişkisi var. İnsanın onun dersinde sıkılması içten bile değil. Ne yapıp edip hepimizi dersin akışına çekmeyi başarıyor. Doğrusu bu beceri isteyen bir şey ne de olsa matematik dersini herkes sevemez ve yapamaz ama Hakan hocanın büyüsüyle hepimiz bu derse aşina olduk diyebilirim.

Sırama geçerken Didem'in gelmediğini görebiliyordum ah ne oldu bu kıza hergün saat 8 olmadan okulda olan ve sırf canı sıkılmasın diye okula gelene kadar benimle konuşan kız şimdi gelmemişti. Onu aramak için çantama yöneldim ki dün olanlar zihnimde canlanınca başıma vurarak 'hay Allah' dedim. Anlaşılan bugün ilk işim kendime bir telefon almak olacaktı bunu hafızamın bir kenarına not ettikten sonra omzumun üstünden Ateş'in sırasına baktım ancak Ateş dışında bütün çetesi buradaydı. Ateş'in okula gelmemesine şaşırmaman gerekirdi ancak Mert ve Burak burada olunca ister istemez onun okula neden gelmediğini merak ediyordum. Ateş okula gelmediği zamanlarda Mert ile Burak da gelmezdi. Zihnimi bu düşüncelerle meşgul ederken, Hakan hocanın, " evet arkadaşlar aslında bu haftaki konumuz çok az isterseniz onu bu ders anlatayım ikinci derse serbest bırakırım sizi" demesiyle sınıftaki herkesin sevinç çığlıklarıyla düşüncelerimden sıyrılmış oldum.

....

Dersin bitmesi ile herkes gibi bende dışarı çıktım. Bugün derse vaktinde geldiğim için bir ödül hakketmiştim ve kendimi ödülendirmek için kantine indim. Kendime sütlü, köpüklü bir fincan kahve aldım ve bulduğum ilk boş masaya geçtim. Kahvemi keyifle içerken, Burak'ın gelip karşımda dikilmesi ile o yudumladığım kahveyi püskürdüm.
Burak ayakta bu hareketim karşısında hafif kıkırdarken, "oturabilir miyim?" Diye sordu samimi bir sesle.

Ben peçeteyle ağzımı temizlerken, şaşkınlığımı bir kenara bıraktıktan sonra elimle karşımdaki sandalyeyi göstererek, "tabi oturabilirsin." Dedim dudaklarımın arasından zoraki bir tebessümle.

Burak karşıma oturup dirseklerini sandalyenin arkasına yasladı ve benim meraklı gözlerime daha fazla maruz kalmaktan kaçınıp konuşmaya başladı. "Ben.. şey.." dedikten sonra yutkundu "Didem'i aramıştım ama onu göremeyince sana sorma gereksinimi duydum." Burak'ın söyledikleri karşısında tek kaşımı kaldırıp ona kuşku dolu gözlerle baktım. Burak, Didem'i mi merak ediyordu yoksa?

Kesin Didem'e karşı bir şeyler besliyordu hoşlanıyor muydu yoksa ? Yok canım .. öyle olsaydı Didem bana söylerdi.

Burak ısrarla gözlerimin içine bakmayı sürdürünce, konuşma gereksinimi duydum.
"Ne o Didem'i mi merak ettin?" Dedim kıkırdayarak.
Bu sözlerim karşısında Burak başını aşağıya gömdü yok canım utanıyor muydu o .. ?

Burak utanğaclığını gizlemeye çalışarak, "şey.. hayır merak etmedim, sadece rehberlik hocası onu çağırdı da kulübünü seçmemiş bugün yanıma uğrasın dedi de bende onu bulamayınca sana sorayım dedim." Diyerekten uzun bir açıklamada bulundu.

Kahvemden kocaman bir yudum aldıktan sonra kahveyi masaya koyup derin bir nefes aldım. Ve tekrardan gözlerimi Burak'ın gözlerine sabitleyerek konuşmaya başladım. "Dünden sonra bende onunla hiç konuşmadım," dedim sevecen bir sesle. "Ama gelir ya" diyerek ekledim. Burak'ın gözlerinin içi parıldadı bir an ama hemen saklamayı başardı sevincini.
Burak uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra elini saçlarından geçirdikten sonra "teşekkür ederim" deyip ayağa kalktı.

"Rica ederim"

Burak gittikten sonra, bende hemen kalkıp kahvemi yeniledikten sonra bahçeye çıktım. Bu ders Hakan hoca bizi serbest bırakmıştı.

Bahçede boş bulduğum bir masaya geçerken etrafı taramaya başladım gözlerimle. Neden bilmiyorum ama sürekli Ateş'in yolunu gözlüyormuşum gibi hissediyordum. Bu saçma biliyorum ama benim ona bir teşekkür borcum vardı. Sonuç olarak o benim için kendini tehlikeye atmış ve beni kurtarmıştı.

Ilık sonbahar rüzgarı saçlarımın arasından geçip, düşüncelerimi çivi gibi çakıldığı zihnime dokunurken, önümdeki karton bardağın içinde dalgalanan kahvenin koyu renk yüzeyime düşen yansımamı izliyordum, bir bacağım diğer bacağımın üstündeydi, ayakkabılarım masanın bacağına çarparken, bunun nedeninin ayağımı hafifçe salamam olduğunu biliyordum.
Yüzümde boş bir ifade vardı. Önümdeki masanın üzerine bıraktığım matematik kitabımın sayfaları rüzgarın etkisiyle uçuşuyor, kağıtların hoş sesi kulaklarımda çınlıyordu. Kahvemden bir yudum aldıktan sonra geri masaya bıraktım.

Hemen yan masada bizim sınıftan Elçin'in telefonda sevgilisiyle tartıştığını işitiyordum. Diğer tarafımdaki masada Yiğit ve Serkan vardı. Yiğit'in rahatsız bakışları, omuzlarımda tur bindiriyordu. Bunlar önemli değildi bunlar, bir rüzgarın uğultusuna karışıp yok olurken, umrumda olan sadece ve sadece Ateş'ti..

Karşımdaki boş duran sandalye çekildi, sandalyenin bacakları yerde sürüklenirken çirkin bir ses çıkarttı ve bu ses tüm gözlerin masamıza dönmesine neden oldu.

Gözlerimi yavaşça kaldırıp karşımda duran Didem'e boş boş baktım. Elindeki kahveyi masaya bırakırken, bir yandan da omuzundan kayan çantasını yukarı çektiriyordu. Zorlanarak da olsa hemen karşıma oturduktan sonra çevresine iğneli bakışlar atıp, gözlerini bana çevirdi.

"Neden bizim sınıf bahçede yoksa Hakan hoca gelmedi mi?" Dedi sevinçli bir sesle .
Uzun ve ince parmaklarımı sıcak karton bardağın etrafına sarıp cevapsız dudaklarıma eklediğim düz çizgiyi zerre bozmadan Didem'i izlemeyi sürdürdüm.

Didem sırtını sandalyeye yaslayıp kahvesinden bir yudum aldıktan sonra "Hazan" dedi iğneleyici bir sesle "iyi misin?"
"Evet" dedim düz çizgi halini almış dudaklarımı bozarak. Didem'in bakışları yan masaya kaydığında kaşları çatıldı. "Yiğit buraya bakıyor"
Omuz silktim. "Umrumda değil."
"Umrunda olmadığını biliyorum" diye fısıldadı. Ela gözlerini yüzümün toplaklarında dolaştığını fark ettiğimde bakışlarımı farklı bir yöne çevirdim.

"Bence Yiğit senden hoşlanıyor" deyip tekrar bakışlarını yan masaya çevirdi.

Umursamaz bir tavırla omuzumu düşürdüm.

" Senin neyin var?" Bakışlarını bana döndürüp tek kaşını şüpheyle kaldırdı. "Dünden beridir sana ulaşamıyorum hem o telefonun niye kapalı yanında süs diye mi taşıyorsun sen" diyerek kızdı.
"Telefonum yok" dedim bakışlarımı Didem'den çekerek.

"Nasıl yok?"

Dün olanları bir bir Didem'e anlatım. Didem ağzı açık bir şekilde pür dikkat beni dinledi. Dün olanları anlatıkça Didem de hayretle dinliyor ve söylediklerimi kafasında tartmaya çalışıyordu.

Anlattıklarım bittince, " Ateş HANCI" dedi büyümüş gözlerle bana bakmayı sürdürürken, "sana yardım etti ve seni sarhoşlardan kurtardı dimi" diye sordu tekrar üstüne basa basa "vay canına" dedi hala şaşkın bir şekilde "üstelik seni eve bırakmış inanılır gibi değil." Ben Didem'in bu hareketi karşısında kıkırdarken, "yok yok kesin ben şuan rüya görüyorum cimcikle kolumu."

"Ne?"

"Kolumu cimcikle"

Hafif kıkırdayarak kolunu cimcikledim. "Ahh" diye bağırınca etraftaki bütün gözleri üstümüze topladı.
"Acıdı be" diye homurdandı cimciklediğim yeri ovuştururken.
"Sen zorladın," dedim umursamaz bir sesle hala gülerken.
"Ama hala inanılır gibi değil yani sonuçta biz Ateş HANCI'dan bahsediyoruz."
Bende Didem'i onaylayarak güldüm.

Didem bana pür dikkat bakarken hemen konuyu farklı bir yere götürdüm. "O değil de sen nerelerdesin?" Deyip konuyu değiştirdim. Bana yandan bir bakış atarak "buradayım işte" deyip şakaya vurdu.
Ona sert bir bakış atarken "onu mu diyorum ben?" dedim. "Genelde sen dersin başlamasına daha bir saat varken okulda biterdin şimdi ne oldu da böyle geç kaldın? "
"Gerçekten de dersin başlamasına bir saat varken mi geliyorum" deyip şaşırmış gibi yaptı.
"Gelmiyor musun yani?"
Omuz silkti bu geleneğimi bozmaya karar verdim hem birazcık uyuya kalmışsam ne olmuş." Deyip arsızca güldü. Ona eşlik edip bende güldüm. "Hem senden bana geçti kanka bu uyku."
Ona sert bir bakış attıktan sonra "sen önce git kulübünü seç, rehberlik hocası her yerde seni arıyor" dedim.
Didem kahvesini yudumlarken "iyi de ben kulübümü seçmiştim ki" derken kahvesini masaya bıraktı.

Anlamayan gözlerle Didem'e baktım. "Iyi de Burak.." Didem, Burak lafını duyunca heyecanla etrafına bakınmaya başladı. "Burak mı? " diye bağırmaya başladı. Didem'e ters bir bakış attıktan sonra, "on dakika önce yanıma gelip seni sordu" dedim. Ve olanların hepsini Didem'e anlatmaya başladım. Didem her söylediğim sözle gözlerinin içi parlıyordu.
Cümlemi bitirdikten sonra Didem kocaman gülümseyip bana sarıldı.
"Onu seviyorsun değil mi?" Diye homurdandım.
Didem bana sarılmayı bırakıp suç işlemiş bir kedi yavrusu gibi gözlerini benden kaçırdı.
"Çok mu belli oluyor?" Deyip alt dudağını ısırdı. Başımı salayarak "evet" dedim. Ona kocaman sarılırken, "bence Burak da sana karşı birşeyler hissediyor" dedim. Didem sarılışıma karşılık verirken "seni çok seviyorum" dedi tatlı görünmeye çalışarak. Gülüp, "bende seni seviyorum" dedim.

"O zaman bu akşam bunu kutlayalım." Diye sorarken tekrar yerine geçip oturdu.

Güldüm. "Bakarız"

"Bakma kanka bugün kesinlikle birşeyler yapmalıyız hem bugün cuma haftanın bütün yorgunluğunu üstümüzden atarız." Dedi itiraz istemeyen bir sesle.

Yüzümü Didem'den çevirip gökyüzüne baktım. Kuşlar beyaz bulutların altında süzülürken özgür görünüyorlardı. Sanki tatlı bir melodi onları takip ediyor, o melodiye ayak uydurarak gökyüzünde şekilerle harfler sığdırıyor harflerin cümlelere çevirerek önüme sunuyorlardı.

"Hazan" dedi tanıdık bir ses bakışlarımı hızla sessin geldiği yere döndüğünde,..

Continue Reading

You'll Also Like

3.6K 160 15
Genç kızın 17 yıl boyunca yaşadığı şeyler unutulmazdı genç kız öz ailesini bulduğunda biraz olsun mutlu olmuştu ama başına geleceklerden habersizdi...
430K 16.6K 74
Geçmişini hatırlamayan yaralı bir prenses , geçmişin intikamını almak isteyen kara atlı prens. Sıraç Karmen ünlü bir iş adamı ve azılı bir mafya...
1.8M 66.3K 30
Okuduğunuz bütün hikayeleri unutun !! Bu Güneşin Karanlığı.Gece kadar karanlık Toprakla , gün ışığı kadar aydınlık Güneşin hikayesi. Sert ,güçlü,ulaş...
43.1K 2.6K 11
Hiç arkadaşınız bir suç işledi ve bedelini de siz ödediniz mi? Daha önce ödenen bedellerden farklı bir bedel bu.. Futbolcu arkadaşının gezmeye geldi...