White Rabbit |vmin&yoonkook|...

By notthatbad

133K 13.3K 4.7K

Nasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın. More

White Rabbit
-Giriş-
1| Geçmiş Olsun Öpücüğü ve Ağlayan Hayaller
2| Birilerinin Elinde Oyuncak Olan İki Hayat
3| Ölmeden Önce Yapılacaklar
4| Geleceği Görüyorum ve Gelecek Çirkin
5| En Dipte
7| Kazanmak Mı Kaybetmek Mi?
8| Eğer Seçme Hakkım Olsaydı...
9| Hiç Var Olmamışım Gibi
10| Özür Mü Teşekkür Mü?
11| Pişman Mıyım? Yoo, Hiç de Bile
12| Daha Ne Yapayım?
13| Beni Bırakma
14| Yaram İçeride
15| Mavi ve Beyaz
16| Siktir, Jeon
17| Kayıp... Kalpsiz?
18| Birlikte
19| Sen Bir Ölüsün
20| Defalarca Kez
21| Ölüm Kokusu
22| Ağlak Velet
23| Beni Hasta Eden, Nefes Aldıran İlacın Ta Kendisi, Nasıl Bırakayı(m) Seni?
24| Kaçış'a İlk Adım
25| Daha Suçlu, Daha Zayıf
26| Düştüğünde Kurtarıl(m)aya İhtiyacın Var
27| Kaçış'a Bir Adım Kala
28| Kaçış

6| Gerçek Kim

4.3K 442 250
By notthatbad

G-DRAGON - Coup D'etat

Yarış alanı soğuk ve ıslaktı.

Günlerdir yağan yağmur ve gittikçe soğumaya başlayan hava karın geleceğini haber veriyordu. Yarış için pek de uygun bir gün değildi yani. Özellikle seçilen bu pistin virajlarla ve çukurlarla dolu olması yetmiyormuş gibi bir de kayganlaşmıştı. Çoğu yarışçı yarışın iptal olmasını isterken, bazıları da kontrol elinde olmadığından dolayı sesini çıkaramamıştı. Kendi adlarına değil de birileri için çalışanlardı bunlar ve alacakları paranın yanında, hayatlarının hiç bir önemi yoktu.

Yarışın iptal olmasını isteyen bütün o kalabalığa karşın, içten bir şekilde bunun aksini dileyen bir kişi vardı.

"Kookie, şuna baksana! Çok havalılar!" On sekiz yaşındaki Jimin, pantolonun çamura bulanmasını asla umursamadan heyecanla yerinde zıplarken, önündeki insanların kendisinden uzun olmasından dolayı göremediği piste bakmaya çalışıyordu. "Ben de yarışmak istiyorum!"

"Birazdan yarısı kaza yapacak, hyung... Bence güvende olacağın hayaller kurmalısın." Jungkook, Jimin'in aksine aşırı sakin ve hatta bıkkın görünüyordu. Yarışlara hevesli değildi, insanların biraz adrenalin uğruna hayatlarını sokağa atması aptalca geliyordu ve yarışacak bir sevgilisi vardı. Yanaklarının içini kemirirken Jimin'e endişlenmemiş gibi görünmek için çabalıyordu.

"Biliyor musun, bir yarışçı varmış. Yirmi yaşında, şuradaki morukların hepsinden daha genç yani." Jimin heyecanla anlatmaya devam etti, Jungkook dinledi. "Girdiği bütün yarışları kazanmış ve bir kez bile kaza yapmamış. Tanrım... Onunla tanışmak istiyorum!"

"Ne mutlu ona..."

Henüz başlangıç çizgisinde bulunan arabaların arasındaki tanıdık olana dikmişti gözlerini, Tony hiç dışarı çıkıp diğer sürücülerle konuşmamıştı, arabanın içinde yarışın gelmesini bekliyordu. Jungkook onun o arabadan inip yarışa katılmaması için dua ediyordu dakikalardır ama hangi duası yerine ulaşmıştı ki?

"Benim bir fıkrim var." Jimin yine anlatmaya devam etti, Jungkook gözlerini Tony'den ayırmamaya çalışıyordu. "Yarışın başlamasına on beş dakika var. Bence arka tarafa geçebiliriz, sen kendini sevgilinin kollarına atarsın, ben de şampiyonumun."

"Hyung, yakalanırsak biteriz." Jungkook bu defa dikkatini ona vermişti, Jimin'in planı güzeldi ama gerçek olmayacaktı.

"Yakalanmayacağız, Kookie. Tamam, sen bir acemi sayılırsın ama bu işi Park Jimin tarzında yürütürsek, her şey yolunda gider."

*

"Bırak beni! Sana diyorum koca göbekli! " Jimin minik ellerini yumruk yapmıştı ve havaya doğru savuruyordu yumruklarını. Karavanlardan birinin arkasından gizlice sıvışmaya çalışırken ikisi de enselerinden, sumo güreşçisine benzeyen, kocaman bir adam tarafından yakalanmışlardı. Jimin yine de buna aldırmadan yumruklarını havaya savurmaya devam ediyor ve çırpınıyordu. Jungkook'sa sadece boş vermişti. Her şekilde başaramayacaklarını biliyordu zaten.

"Biraz daha ses çıkarırsanız, sizi bu dağ başında kurtlara yem ederim." Adam ikisini sürüklerken tehdit etti onları. Oysa ses çıkaran tek kişi Jimin'di.

"Kurt mu? Ben kurtlardan korkarım." Jimin aniden durup sessizce konuştu.

"Ayı bile vardır." Adam onu tehdit etmeye devam etti.

"Senden başka mı yani?" Jimin şimdi kaşlarını çatmıştı, bir çocuk muamelesi görmekten hoşlanmamıştı hiç. Ama adam bu dediğine sinirlenmiş olacak ki, onu çamura doğru savurdu ve düşmesine neden oldu.

"Bana bak çocuk, ikinizi burada öldürsem kimsenin haberi ol-"

"Bırak onları, Eddie." Jimin'in yanına nereden geldiklerini bilmediği adam, Sumo güreşçisine bakıyordu. Ellerini Jimin'in omzuna koyarak onun kalkmasına yardımcı olmuştu ardından.

"Ama onlar-" "Kararlarımı sorgulama istersen, Eddie."

Eddie denilen adam tuttuğu Jungkook'u da bırakarak söylene söylene arabalar içinde kayboldu. Şimdi Jimin, onları kurtaran adama kalp şekli almış gözlerle bakıyordu.

"Min Yoongi! Sen o'sun! En genç yarışçı!" Jimin az çamura düşmüş olmasına aldırmadan o Yoongi'ye sarıldı, onun en büyük hayranı olduğunu düşünüyordu. Yoongi de onun çamurunu umursamadı ve kendisine sarılmasına izin verdi çocuğun.

Hatta tek kolunu onun sırtına sarmıştı. "Yakından daha da yakışıklıymışsın," dedi Jimin ayrıldıktan sonra.

"Tamam, hadi tanışalım," dedi Yoongi mahcup bir ifadeyle. Kendisine iltifat edilmesine alışkın değildi ve bu durum onun yanaklarının kızarmasına neden olmuştu.

"Ben Park Jimin, o da Jeon Jungkook. İkimiz de yarışların hayranıyız ve sen benim idolümsün resmen. Üstelik az önceki dağ gibi adamı resmen kılını kıpırdatmadan gönderebildin." Jimin tutamadığı heyecanını yüzüne yansıtmaktan çekinmiyordu ve bu Yoongi'nin gülümsemesine neden olmuştu. Daha önce bu kadar hayat dolu birini gördüğünü sanmıyordu.

"Dışarıda olsak elini gırtlağıma sokar ve nefes borumu sökerdi ama bu yarışlarda bana saygı gösteriyorlar" dedi yanlış anlamayı düzeltmek için. Eddie denen adam Yoongi'den zerre haz etmezdi.

"Ben Tony'nin yanına gidiyorum, hyung. Size iyi konuşmalar." Jungkook sonunda fırsatını bulunca alelacele bunu söyledi ve ardından da çamur üzerinde ayak izlerini bırakarak ilerlemeye başladı.

"Onun kusuruna bakma, erkek arkadaşı konusunda fazla hassas. Arada benim bile sinirlerimi bozuyor ve fark edebileceğin üzere sinir konusunda oldukça gevşek bir insanımdır."

Yoongi buna hafifçe kıkırdadığında, Jimin sanki dünyanın en güzel şeyini duymuş gibi bakıyordu ona.

"Sorun değil, onu anlayabiliyorum," dedi Yoongi daha sonra. "Ben şimdi arabaya bineceğim, yarış başlamak üzere. Bana eşlik eder misin?"

Jimin'in gözleri mutlulukla parıldadığında, Yoongi doğru olan şeyi yaptığını düşündü. Bu çocuğun gülümsemesi, ince sesi, enerjisi, her şeyi çok iyi geliyordu ona.

Birlikte arabaya kadar yürüdüler ve Yoongi emniyet kemerini takarken, Jimin camdan içeriye bakınıyordu. Bütün bu şeyler karşısında büyülenmişti.

Sürücülere hazır olmaları için anons yapıldığında, Jimin uzandı ve çok hızlı bir şekilde Yoongi 'yi öptü.

"Bu neydi şimdi?" Yoongi'nin suratında aptal bir ifade vardı, çok şaşırmıştı.

"Şans öpücüğü. iyi şanslar, Min Yoongi."

Bütün yarışı, Min Yoongi'nin özel izni sayesinde bir monitörden takip ettiler Yasal bir yarış olmadığı için onları takip edip görüntülerini alan helikopterler yoktu, sadece arabalardaki takip cihazları sayesinde kimin önde, kimin geride veya kimin yola devam etmediğini görebiliyorlardı. Jungkook da Jimin'in yanındaydı, Jimin onun ne kadar endişeli olduğunu biliyordu.

"Sakinleş, tavşan." Jimin elini onun omzuna koydu ve güven verircesine gülümsedi. Yarışı Tony kazanmalıydı Jungkook'un gözünde. Tony'nin buna çok ihtiyacı vardı ama Jimin Tony'yi pek de umursamıyordu o sıralarda. Önemli olan idolüydü.

"Siktir..." Jungkook sessizce mırıldandığında, Jimin monitördeki isimlere baktı.

Yarışın başından beri başa baş gidiyorlardı Tony ve Yoongi ama araları arasında hep bir medafe vardı. Şimdi ise yan yanalardı ve hemen ardından Yoongi'nin arabası yoldan çıktı.

*

Öğle vakti uyandığında kendini pek iyi hissetmediğini fark etti ve tek başına bir şeyler yedikten sonra ağrı kesici attı ağzına. Tek başına yemekten nefret ediyordu, tek başına olmaktan nefret ediyordu. O sırada fark ettiği şey, sürekli bir şeylerden nefret ediyor olduğuydu.

Daha önce hiç nefret dolu bir insan olduğunu düşünmemişti ve bir anda gerçeklikle yüzleşince garip hissetmekten alamadı kendini.

"Hey, sen burada mıydın?"

Merdivenlerden inen Jungkook, takım elbisesinin üzerine uzun, siyah kabanını geçirirken, salonda hayatın anlamını sorguluyormuş gibi gözüken Taehyung'u fark ettiğinde sormuştu.

Taehyung kendini devirdiği koltuktan ağrı baktı Jungkook'a. 'Bu sadece bir yansıma, ben aslında Marsta'yım,' diye homurdandı yüzünde mimik oynamazken. Jungkook onun söylediği şeye güldü. Taehyung evdekilere soğuk espriler yaptığında da sadece Jungkook gülerdi onun şakalarına. Komik bulmasa bile gülerdi.

"Sana iyi eğlenceler, hyung," dedi gülümseyerek ve daha sonra arkasını dönüp yürümeye başladı.

Taehyung onun arkasından bakarken kaşlarını çattı. Onun bu kadar meşgul olması sinir bozucuydu. Çünkü kendisi yapacak hiçbir şey bulamıyordu, performanstan düşmüş olduğuna inanamıyordu. Hayatını etkisi altına almış bir kara büyü falan olmalıydı üzerinde. Bunun başka bir açıklaması olamazdı.

"Bekle!" diye seslendi onu ana kapının önünde yakaladığında. Jungkook elinde tuttuğu telefonu cebine koydu ve kaşlarını kaldırarak ona döndü.

"Ben de seninle geliyorum. Babamı görmek istiyorum," diye gevelerken çalışanlardan birinin uzattığı montunu giymeye çalışıyordu. "Bakma öyle, araba kullanamayacak kadar halsiz hissediyorum," diye homurdandı.

Jungkook muzip bir ifadeyle dudaklarını birbirine bastırdığında Taehyung gözlerini devirdi ve onu iterek kapıdan ilk çıkan kişi oldu.

Jungkook onun arkasından ilerlerken gülümsemesini yüzünden bir türlü silemedi.

Taehyung evde ona şoförlük yapabilecek bir sürü adam bulabilirdi.

*

Şirkete girdiklerinde Jungkook önden ilerliyordu. Taehyung onun hemen arkasından yürürken suratını astı ve ellerini montunun ceplerine daldırdı. Üvey evlat, şirkette fazla ilgili görüyordu. Herkes muhteşem takım elbisesinin içindeki Kim Jungkook ile ilgileniyordu. Ona selam veriyorlar, onun önünde eğiliyorlardı. Onun ardından gelen Taehyung, açık renkli dar kotuyla ve turuncu şişme montuyla bulunduğu yere hiç uyum sağlamıyordu. Onu gören insanlar kısaca baş selamıyla geçiştiriyorlardı onu. Jungkook gerçek bir Kim bile değildi, bulundukları o yere ait olmayan tek kişi Jungkook'tu ve Taehyung, bir kez daha nefret duygusunun bütün benliğini ele geçirdiğini hissetti.

Dişlerini birbirine bastırıp gördüğü her yüze nefret dolu bakışlarını gönderdi.

"Biraz gevşet kendini, erken kırışacaksın,' dedi Jungkook asansöre bindiklerinde.

"Kapat çeneni." Sırtını yasladı ve sıkıntıyla nefesini bıraktı.

Fazla gerilmişti.

"Annem aradı bugün, yarın dönüyormuş," dedi Jungkook konuyu değiştirmek, ortamı yumuşatmak adına ancak Taehyung'un aniden ona dönen öfkeli yüzü, bunu başaramadığının en büyük kanıtıydı.

"Annen aradı demek?" Kelimeleri büyük bir nefretle onun yüzüne çarparken sordu. Her bir kelimesi, diğerinin yüzüne zehrini de akıtıyormuş gibiydi.

Annesi meşgul olduğu gerekçesiyle onun aramalarını cevaplamazken Jungkook'u mu arıyordu yani?

"Harika!" dedi neşeden yoksun, öfke dolu bir gülümsemeyle. O sırada asansörün kapısı açıldığında hızla dışarı çıktı ve babasının odasına doğru yürümeye başladı. Bastığı yeri ayaklarıyla dövüyor gibiydi.

"Özür dilerim, sadece çok kısa bir an konuştuk. Ben onu durmadan rahatsız ediyordum ve o da sonunda beni aramak zorunda kaldı."

Jungkook ona yetişip gevelemeye başladığında Taehyung ona dönmemeyi tercih etti, hatta ona cevap vermemeyi. Eğer konuşursa hiç hoş şeyler söylemeyecekti ve şirketteki insanlara malzeme vermek istemiyordu.

O sırada Bay Kim'in kapısı açıldığında durmak zorunda kaldılar.

"Evet, elbette, ben de bunun için çok heyecanlıyım," diyordu babası odasından onunla birlikte çıkan adama. Taehyung adamın yüzünü gördüğünde gözlerini kocaman açmıştı.

"Ben de bunun için çok-oh, Kim Taehyung?' Haejin onu gördüğünde gülümsedi.

"Siz tanışıyor musunuz?' diye sordu Bay Kim.

"Baba, o, Hei'nin babası," dedi Taehyung şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırmaya devam ederken.

"Bu harika bir haber!" dedi Bay Kim neşeyle. "Sadece iş ortağı sayılmıyoruz demek ki!"

Haejin kalın sesiyle gür bir kahkaha attıktan sonra oradaki diğer kişiyi fark etti. "Ah, sen de onun diğer oğlu olmalısın? Kim Jungkook? Adını daha önce duymuştum, buradaki insanlar hakkında konuşmayı seviyor. Başarılı bir delikanlı ile çalışmaktan zevk alacağım."

Jungkook adamın gözlerinin içine bakıyordu doğrudan, Taehyung onun bakışlarının yine çok yabancı geldiğini fark etti.

Yine öyle bakıyordu.

"Memnun oldum," dedi Jungkook mermer kadar sert sesiyle. Adamın uzattığı eli sıkarken ortamın gerildiğini Bay Kim de fark etmişti elbette.

"Büyük toplantıdan önce görüşme teklifımi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim, Bay Kim," dedi Haejin elini çekip yeniden adama döndüğünde. Çocuk, parmaklarını kıracak kadar sert sıkmıştı elini.

"Haejin, mesafeyi kaldıralım istersen?" Bay Kim, Taehyung'un omzunu sıvazlarken adama gülümseyerek söyledi. Haejin yüzündeki yara izini kaşırken güldü ve Taehyung'a baktı.

"Sen de toplantıda olacak mısın ufaklık? Yoksa bütün işleri babanla kardeşinin üzerine mi yıkıyorsun?"

"Şey, aslında ben-"

"Benim acilen gitmem gerekiyor, izninizle."

Jungkook kısaca başını eğdikten sonra arkasını döndü ve büyük adımlarla uzaklaşmaya başladı.

"Onun neyi var?" diye sordu Haejin. "Gençleri anlamakta zorlanıyorum," diye söylendi Bay Kim.

Taehyung ise çoktan gözden kaybolmuş çocuğun gittiği yere bakıyordu hala.

*

Güvenliği geçmeden önce oradaki adama selam verdi ve daha sonra arabayı büyük evin tam önünde durdurdu. Bu sırada takım elbiseli bir adam ona kapıyı açtı ve Jungkook arabasının anahtarını ona verip geniş merdiveni çıkmaya başladı. Üzerinde ejderha oymaları olan büyük ahşap kapı açıldı, yavaş adımlarla geniş antrede ilerlerken ayakkabılarının çıkardığı tok ses, sessizliği bozuyordu. Sonunda karşısına bir kadın çıktı ve onu geniş salona yönlendirdi.

İçeriye girdiğinde salonun tam da ortasına kurulan paravan kaşlarını kaldırmasına neden oldu.

"Bunun ne anlama geldiğini sormalı mıyım?' dedi kabanını çıkarırken.

Paravanın ardında oturan adamın yüzünü göremese bile sandalyeden sarkan sağ kolunu ve omzunu görebiliyordu. Çevresinde toplanan birkaç kadın onun yüzüyle uğraşıyordu.

"Sonunda geldin," dediğinde Jungkook o göremese bile gülümsemeye çalıştı.

"Az önce Haejin'in yeni ortağımız olduğunu öğrendim, pek de hoş şeylerle gelmedim anlayacağın."

Diğeri ince parmakları arasında tuttuğu sigarayı dudakları arasına götürmeden önce küçük çaplı bir kahkaha attı.

"Bana bilmediğim bir şey söyle."

Jungkook sigara dumanının oluşturduğu gri halkaları izlerken iç çekti ve koltuğa oturdu.

"Bunu bildiğini tahmin etmeliydim,' dedi yavaşça. "Haejin büyük yarış için bütün mal varlığını ortaya koyacağını söyledi, bunun için çevredeki herkesi sömüreceğini düşünmemiştim. Ve o çevreye babamın da dahil olacağını hiç düşünmemiştim."

"Tahmin etmesi zor değildi." Paravanın arkasında duran adam, kendine uzatılan küllükte sigarasını söndürdü.

"Ve Taehyung... Onun hiçbir şeyden haberi yok. Babamın fınansal sorunlarla uğraştığını bilmeden sürekli harcayıp duruyor. Babam... o, batmak üzere hyung. Kıçını kurtarmak için sürekli yeni yatırımlar yapıyor ama yaptığı her yeni harekette daha fazla battığının farkında değil. Ah, ne yapacağımı bilmiyorum. Böyle hissettiğim her an sana geliyorum, biliyorum ama inan bana, ailem işin içine karıştığında mantıklı düşünemiyorum."

Adam sesli bir şekilde nefesini çekti.

"Kaybolmuş küçük çocuğuma yol göstermek benim için büyük bir zevk, inan bana."

Jungkook yine o göremese bile gülümsedi. Gülümsemesi gözlerine kadar uzanıyordu. Bunun onun için sorun olmadığını biliyordu, ona minnettardı. Tek başına düşüp dizlerini kanattığı zaman kalkmasına yardım etmek yerine, nasıl tek başına kalkılacağını öğretmişti bu adam ona. Elini uzatmamıştı, ona güç vermişti. Ve Jungkook sonunda öğrendiğinde, tek başına kalkmayı, yaraları için yara bandı vermişti adam.

"Jimin ve Yoongi'yi bulmam konusunda... yardım ettiğin için de-"

"Teşekkür etme." Adam önündeki kalabalığa eliyle işaret verdi ve onların kendinden uzaklaşmasını sağladı. Ayağa kalktı, hala arkası dönüktü. "Bana teşekkür etme, çocuk. Bütün bunları teşekkür etmen için yapmıyorum."

Adam paravanın arkasından çıktığında çocuğa döndü. Kraliyet ailesinin bir üyesiymişçesine zarif bir şekilde elini saçlarından geçirip saçlarını geriye doğru parmaklarıyla taradı ve daha sonra üzerindeki kravatı düzeltti. Yüzünde herhangi bir mimikten eser yoktu. Jungkook ayağa kalktı ve onu izlerken kaşlarının çatılmasına engel olamadı. Adam ensesindeki kanat dövmesine kadar bütün dövmelerini kapatmıştı ve üzerinde jilet gibi bir takım elbise vardı. Sonunda Jungkook ile göz göze geldiklerinde çocuğa parlak bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesini gösterdiği nadir insanlardan biriydi bu çocuk.

"Babanın bana bayıldığını biliyor muydun? Sanırım bir sonraki yatırımı benim. Düşündüm de... neden kabul etmeyeyim?' Adam tehlikeli bir şekilde sırıttı. "Bir de Haejin var. Tanrım, çok eğlenceli olacak!'

"Bekle-sen?" Jungkook gözlerini kocaman açtı. "İnanamıyorum, yoksa-"

"Haejin'in babanı dolandırmasına izin vermeyeceğim, çocuk. Aksine, ben onun bütün mal varlığını alacağım ve o, büyük yarışta ortaya sadece kendi canını koymak zorunda kalacak."

Jungkook gözlerini ağır ağır kırpıştırdı. "Hyung...sen.. neden bütün bunları benim için yapıyorsun?" Adam ilerledi ve çocuğun karamel rengi saçlarını karıştırdı.

"Sen benim küçüklüğümsün, velet."

Gülümsedi Jungkook. Çünkü eğer o olmasaydı, bulunduğu noktada olamazdı. Aldığı nefesi bile ona borçluydu. Ona minnettardı.

"Bay Kwon, efendim, arabanız hazır." Adam kadına başını salladıktan sonra çocuğun omzunu sıvazladı ve daha sonra ilerlemeye başladı.

Jungkook başını önüne eğdi ve gözlerini yumdu. Tamam, ona güveniyordu, Haejin'i batırırdı ancak...

Telefonu çaldı ve ekranda gördüğü 'ıs'ım, ensesinde başlayan ürpermeyi bütün bedenine yolladı.

Tony Clark.






Continue Reading

You'll Also Like

4.8K 424 23
"Bugün yine boş ve sıkıcı bir gündü. Her günüm birbirini tekrarlıyor ve beni daha da zorluyordu. Sen de bunları biliyorsun artık hm? *Gülme sesi* Her...
168K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
10.6K 1K 10
Oysaki seni öldürmeliyim. •JiKook•
42.7K 4.1K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.