White Rabbit |vmin&yoonkook|...

By notthatbad

133K 13.3K 4.7K

Nasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın. More

White Rabbit
-Giriş-
1| Geçmiş Olsun Öpücüğü ve Ağlayan Hayaller
2| Birilerinin Elinde Oyuncak Olan İki Hayat
3| Ölmeden Önce Yapılacaklar
4| Geleceği Görüyorum ve Gelecek Çirkin
6| Gerçek Kim
7| Kazanmak Mı Kaybetmek Mi?
8| Eğer Seçme Hakkım Olsaydı...
9| Hiç Var Olmamışım Gibi
10| Özür Mü Teşekkür Mü?
11| Pişman Mıyım? Yoo, Hiç de Bile
12| Daha Ne Yapayım?
13| Beni Bırakma
14| Yaram İçeride
15| Mavi ve Beyaz
16| Siktir, Jeon
17| Kayıp... Kalpsiz?
18| Birlikte
19| Sen Bir Ölüsün
20| Defalarca Kez
21| Ölüm Kokusu
22| Ağlak Velet
23| Beni Hasta Eden, Nefes Aldıran İlacın Ta Kendisi, Nasıl Bırakayı(m) Seni?
24| Kaçış'a İlk Adım
25| Daha Suçlu, Daha Zayıf
26| Düştüğünde Kurtarıl(m)aya İhtiyacın Var
27| Kaçış'a Bir Adım Kala
28| Kaçış

5| En Dipte

3.9K 469 198
By notthatbad

Linkin Park- Burn It Down

"Ne saçmalıyorsun?" Taehyung onun yakınlığını istemiyordu, kısa boyundan dolayı boynuna çarpan nefesleri hissetmek istemiyordu. Park Jimin'in ön dişlerinin kusurlu ama bir o kadar da-

Tanrım, sarhoş olmuşum.

"Neyin içine girmeye çalıştığına dair hiçbir fikrin yok. Sevgilinin aslında kim olduğuna dair hiçbir fikrin yok. Bahse girerim onun nasıl biri olduğunu bile bilmiyorsundur." Jimin ona doğru bir adım attığında, Taehyung sırtı az önce çıktığı metal kapoya çarpana kadar geriledi.

"Sana inanmıyorum." Beş dakika önce bağıran, tersleyen adamdan eser yoktu. Kafası karışmıştı, Jimin bütün bunları sarkıntılık yapmak adına söylemiyordu herhalde? Hem Hei de onu tanıyordu...

Gerilemesi hiçbir işine yaramadı. Jimin yine onun dibindeydi. "İster inan, ister inanma. Bu oyunda benim hayatımdan başka kaybedecek hiçbir şeyin yok, Taehyung."

Taehyung bıkkınlıkla nefesini dışarı bıraktı. Jimin yine canını sıkmıştı. Karmakarışıktı aklı, zaten doğru düşünemiyordu ve bir de bu kafayla şifreli konuşmalar hiç de iyi gelmemişti.

"Ne söyleyeceksen, açık ol." Taehyung onu geriye çekilmesi için uyarmak istedi ama yapmadı. Dili, ağzının içinde ağırlaşmıştı.

"Ben her zaman açık konuşurum," dedi Jimin, çarpık bir gülümsemeyle. "Anlamayan sensin." Jimin daha sonra ani bir hareketle işaret parmaklarını Taehyung'un kemerine takıp sertçe onu kendine çekti. Taehyung bunu beklemediğinden dolayı öne doğru sendelediğinde vücudu Jimin'inkine çarptı. "Bunun yanlış hissettirdiğini biliyorum," diye fısıldadı Jimin onun kulağına doğru. Taehyung onun dudaklarını hissettiğine yemin edebilirdi ama o kadar şaşkındı ki kılını bile kımıldatamadı. "Ama bunun nedeni benden etkilenmemen veya benim erkek olmam falan değil. Sevgiline olan sadakatin."

Taehyung yutkunmaya çalıştı ama bunu yapamadı, beyni uyuşmuştu.

"İçini rahat tut yine de, o senin sadakatini hak etmiyor."

Taehyung sonunda ellerini kaldırıp onu ittiğinde, ki Jimin çekilmek istediği için bunu başarabilmişti, derin bir nefes aldı. Kişisel alanına hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı.

"Bir daha sakın böyle bir şeyi deneme." Sesi hşç de uyarır gibi değildi, zayıftı. Bütğn enerjisi parmak uçlarından çekilmiş gibi hissediyordu, dizleri titriyordu ve ayakta duracak hali bile yoktu. Muhtemelen sarhoştu, Jimin'in cesareti karşısında nutku tutulmuştu ve ne diyeceğini şaşrmıştı.

"Deneyeceğimden emin olabilirsin. Bu hoşuma gitti, bundan sonra daha yakın olalım, Tae."

*

Gece gökyüzü hiç olmadığı kadar parlaktı.

Belki şehirden uzakta oldukları için böylesine net görünüyordu yıldızlar, bilmiyordu. Bütün kemikleri ağrıyordu, midesi bulanıyordu ve şakağından başlayarak akan ve saçlarına karışan ılık sıvıyı hissedebiliyordu. Kan.

Dirsekleri üzerinde doğruldu. Arabadan nasıl indiğini bilmiyordu ama kimin çıkardığını biliyordu. Şu an alev almış, yanan arabaya bakarken, çıkarıldığı için şanslı hissetmekten alıkoyamadı kendini. Yerden destek alarak ayağa kalkmak istedi ama başı döndüğünden dolayı sendeledi.

"Sen..." İleride telefonla konuşan Jungkook onun uyandığını gördüğünde telefonu kapayıp cebine koydu. "Birilerini çağırdım. Hastane-"

"Ben iyiyim. Sen..." Yoongi çevresine bakınarak gözlerini kaçırdı. "İyi misin?" Ona bunu soracak cesareti olmamalıydı. Onca şeyden sonra. Bu şey gibiydi; birini uçurumdan itmek ama öldüğüne şaşırmak.

"İyi olman güzel," dedi Jungkook, kaşlarını çatarken. "Canına mı susadın sen? Aklını mı kaybettin?"

Ona doğru birkaç adım atıp karşısında dikildi. Yanaklarında ve alnında kesikler vardı. Yoongi, Jungkook'un ona siper olduğunu hatırladı.

"Ben de bayılsaydım ne olurdu, biliyor musun? Ölürdün!" Jungkook bağırdı, Yoongi geriye doğru bir adım atmaya çalıştı ama sendeledi. Jungkook, elini onun beline yerleştirerek tuttu onu.

"O arabada sadece ben yoktum," dedi Yoongi. "Sen de ölürdün." O sussun istiyordu, görüşü karıncalanıp duruyordu ve hala dizlerinde o gücü bulamıyordu.

"Ee? Haklıyım işte!"

Jungkook elini hala çekmemişti.

"Lütfen," dedi Yoongi ve işaret parmağını kaldırdı. "Lütfen sus, çocuk. Başımı fareler kemiriyormuş gibi hissediyorum zaten, bir de tavşan dişli bir ufaklık ruhumu kemiriyor."

Jungkook hiçbir şey demedi, kaşlarını daha çok çattı ama hareket de etmedi. Yoongi kolunu onun koluna sarıp destek aldı, düşmemek için ondan güç alıyormuş gibiydi. Eğer yeterince yüzsüz olsaydı, başını omzuna yaslardı.

"Arabanın patlamaması gerekiyordu," dedi Yoongi, birkaç dakika geçtikten sonra. "Amacım bu değildi ama patladığı daha iyi olmuş. Böylece daha inandırıcı olacak."

"Ne inandırıcı olacak?" Jungkook bıkkın bir şekilde sordu.

"Bu işte. Yarışta Haejin'in arabasını kullanmayacağım. Kaybedeceğim, o orospu çocuğu her şeyini kaybettiği zaman beni öldürse de olur, umurumda değil."

"Peki ya... Jimin? Onu da öldürürler." Jungkook çekingence sordu. Onca yıl geçmişti, onca farklı yerlerde bulunmuştu ama hala ihaneti unutamıyordu. Yine de, Jungkook birilerini düşünmekten vazgeçemiyordu.

"Onu korumanın bir yolunu bulurum, hep bulurum."

"Yarışı kaybetmekle ilgili bir teklif aldın, değil mi?"

Yoongi onun bu sorusundan sonra gülümsedi, kesinlikle eksik parçalar Jungkook konuştukça tamamlanıyordu. Jungkook'un bu yarışla ilgisi vardı, sadece henüz ne olduğunu bilemiyordu ama emindi.

"Evet," dedi Yoongi daha sonra. Jungkook kim ya da ne olursa olsun, Yoongi bunu söylemekten çekinmedi.

"Kaybetmenizi teklif eden adamlardan can güvenliği talep edin. Kabul edeceklerdir."

*

Bulunduğu durumdan hiç de hoşnut değildi. Kendini, hiçbir şeyden haberi olmayan kadın başrol gibi hissediyordu. Hei'yi yirmi yaşından beri, Jimin'i de bir haftadır tanıyordu. Kimse güvenmek daha mantıklı olurdu? Hei'de hep garip bir şeyler olduğunun farkındaydı ama bunların ucunun kendisine dokunmayacağına emindi. Hei, ailesi ya da başka şeyler... Bunlar Taehyung'u ilgilendirmezdi, sonuçta onunla evlenecek falan değildi.

Park Jimin'in aklını karıştırmasına izin vermemeliydi.

Eve gitmek istemiyordu ama kalacak bir yeri de yoktu. Hei'nin yanına hiç gidemezdi, onu görürse aklı karışmaya devam ederdi. Nelerin dönüp bittiğini kız arkadaşına sormak yerine böyle aklında kurduğu için bir aptal gibi hissediyordu kendini.

Bir de sadakat konusu vardı.

Hei'nin kendisini aldatmayacağına emindi ama Jimin'in canlı herhangi bir varlığı aldatabileceğini biliyordu. Her anlamda. Durum böyleyken Park Jimin yüzünden aklının karışması aptalca değil miydi? Jimin güvenilmezdi ama aynı zamanda gerçekten kazanacağı ya da kaybedeceği bir şey yoktu. Neden yalan söylesindi ki?

Jungkook'un varlığı da sinirlerini bozuyordu. Jeon Jungkook, gittiğinden bu yana başka birine dönüşmüştü ve şimdi de eskisi gibi davranıyordu. Hala Taehyung'un peşinde dolanan küçük çocuktu ama artı olarak sakladığı bir şeyler de vardı. O şeyleei merak etmiyordu ama ortaya çıkarmalıydı. Ancak o şekilde evden ve aileden onu tamamıyla silerdi.

"Hyung?" Eve girdiği ilk anda Jungkook'la karşılaştı.

"Şimdi sinirlerimi bozmanın sırası değil, Jungkook." Gözleri yerdeyken konuştu, onun yüzüne bakmıyordu.

"Ama hyung-"

"Jungkook, lütfen-" Taehyung yeren başını kaldırdığında sustu. Jungkook iyi görünmüyordu. Yüzünde kesikler ve kurumuş kan vardı. Kavga gibi durmuyordu ama yaralandığı belliydi. Önce şaşkınlıkla açılmış gözlerini kıstı ve boğazını temizledi. "Hastaneye gittin ni bari?"

Jungkook gözleri görünmeyene kadar gülümsedi. "Gittim, hyung." Sesindeki mutlu ton, Taehyung'un kaşlarını çatmasına neden oldu.

"Her neyse," dedi Taehyung. "Dikkatli ol."

*

Atlı karıncaya bakan bankta, elinde pamuk şeker ile otururken, çocukları izliyordu. Üzerindeki pembe kazağına düşen parça, rüzgarın da etkisiyle beyaz pantolonuna yöneldi. Sıkıntıyla nefesini verdi adam ve daha sonra başını iki yana sallayıp zarif hareketlerle üzerini temizledi. Bekletilmekten nefret ediyordu. Özellikle de ondan yaşça küçük biri tarafından bekletilmek... İnsanlar saygı ne bilmiyordu gerçekten.

"Sonunda," diye mırıldandı yan tarafında bir hareketlilik hissettiğinde. Yine de o tarafa dönmedi. "Hiç gelmeyeceksin sandım." Sesinde hoş olmayan bir tını vardı.

"Böyle bir yerde buluşmayı beklemediğimden, algılamam biraz zaman aldı, üzgünüm," dedi gelen kişi alayla.

Kim Seokjin, soğuk bir şekilde gülümsedi ve hala bitiremediği pamuk şekerini ona uzattı. Diğeri biraz garipsese de almıştı.

"Senin şu iki çocuk benden can güvenliği istedi. Ne dememi istersin?"

"Kabul et."

Seokjin, karamel saçlı adama döndü sonra. Aslında çok genç görünüyordu.

"Başarısız olursak batarız, o iki çocuk da bizimle birlikte gömülür."

"Onlara güvenmiyorum," dedi genç adam. "Onlardan başka bir şansım yok sadece. Ayrıca..." Seokjin'in verdiği pamuk şekerden bir parça koparıp ağzına attı.

"O ikisi zaten en dipte."

Continue Reading

You'll Also Like

99.5K 11.3K 40
[namkook + jikook + minjoon] yan çift; taejin + sürpriz çift ❝asırlar sonra gelecek olan kışın ilk kar tanesi, astiria'nın genç prensinin kaderindeki...
127K 13.2K 27
Bir saydam duvarın iki ucunda yansımalarımız. Ellerinin sıcaklığı ellerimde, gözlerin gözlerimde. Bir saydam duvar, Tut ellerimi, düşer miyim bir da...
155K 16.4K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
284K 25.3K 54
"bu aşkın acı olduğunu biliyorum" yoonkook (+vmin)