White Rabbit |vmin&yoonkook|...

By notthatbad

133K 13.3K 4.7K

Nasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın. More

White Rabbit
-Giriş-
1| Geçmiş Olsun Öpücüğü ve Ağlayan Hayaller
2| Birilerinin Elinde Oyuncak Olan İki Hayat
3| Ölmeden Önce Yapılacaklar
5| En Dipte
6| Gerçek Kim
7| Kazanmak Mı Kaybetmek Mi?
8| Eğer Seçme Hakkım Olsaydı...
9| Hiç Var Olmamışım Gibi
10| Özür Mü Teşekkür Mü?
11| Pişman Mıyım? Yoo, Hiç de Bile
12| Daha Ne Yapayım?
13| Beni Bırakma
14| Yaram İçeride
15| Mavi ve Beyaz
16| Siktir, Jeon
17| Kayıp... Kalpsiz?
18| Birlikte
19| Sen Bir Ölüsün
20| Defalarca Kez
21| Ölüm Kokusu
22| Ağlak Velet
23| Beni Hasta Eden, Nefes Aldıran İlacın Ta Kendisi, Nasıl Bırakayı(m) Seni?
24| Kaçış'a İlk Adım
25| Daha Suçlu, Daha Zayıf
26| Düştüğünde Kurtarıl(m)aya İhtiyacın Var
27| Kaçış'a Bir Adım Kala
28| Kaçış

4| Geleceği Görüyorum ve Gelecek Çirkin

4.3K 486 154
By notthatbad

Buckcherry - Wherever I Go

Hiçbir zaman değer görmeyen birinin, her zaman değer veren taraf olması garipti. Kimsenin kalbinde yer edinmeyen birinin, kalbinin böylesine geniş olması garipti. Nasıl öğrenirdi ki insan hiç sevilmeden sevmenin ne demek olduğunu?Jeon Jungkook öğrenmişti. Kendisi her zaman karanlıkta kalmış olsa dahi birilerine her zaman ışık olmaktan çekinmemişti. Gözleri görmüyor olsa bile birilerinin yolun diğer tarafına geçmesine yardım etmişti o. Gerçekten garipti. Hiçbir zaman fazlasını beklememişti ama her zaman fazlasını vermeye çalışmıştı. Pişman değildi, canını yaksa dahi keşke dememişti. Yaşadıklarından bir şeyler öğrenmişti, mesela asla onlar gibi olmaması gerektiğini biliyordu. Daha iyi bir insan olmanın ne demek olduğunu öğreniyordu.

Bazen kötü şeyler yapıyor olsa dahi, bunun nedeni değer verdiği insanların güvende olmasını istemesiydi. Kendini düşünmedi hiç. Birazcık olsun kendisini düşünmüş olsa daha iyi bir hayatı olur muydu, bilmiyordu ama umurunda da değildi. Önemli olan kendi hayatı değildi çünkü. Yirmi üç yılını hep başkaları için harcamıştı.

Daha küçük bir çocukken ailesinden koparılmıştı. İlk o zaman anlamıştı sevdiklerinden kopmanın ne denli acı verici olduğunu. Yetimhanede geçirdiği kısa sürede sadakatin ne demek olduğunu öğrenmişti oradaki insanlardan. Cesur olmayı öğrenmişti. Düştüğünde dizleri parçalansa bile kalkması gerektiğini öğrenmişti. Jungkook birçok kez düşmüştü ama yine de kalkmayı başarabilmişti. Dizleri kanasa bile.

Ona elini uzatan kimse olmamıştı ama sorun değildi. O elini uzatırdı. Düşmenin nasıl olduğunu biliyordu sonuçta. Hem... herkes onun kadar güçlü değildi, değil mi? Bazen insanlar onun kadar cesur olamıyordu. Ama sorun değildi, Jungkook yardım ederdi, Jungkook kaldırırdı, Jungkook onların yanında olurdu. Jungkook, yaralarla dolu ellerini uzatırdı onlara.

Jungkook yapardı işte.

Parçalansa bile toparlardı kendini, yapıştırırdı kırıklarını.

Tekrar parçalanacağını bile bile.

"Neden buradasın?" Yoonhi sordu çünkü bu çok saçmaydı. Onun burada olmaması gerekiyordu.

"Buradayım çünkü burada olmak istedim."

Jungkook'un gerçekten sinir bozucu olan bir yanı vardı, yıllar bu yanı gittikçe güçlendirmişti ve Yoongi bundan nefret ediyordu. Üstelik onun gizemli halleri de sinirini bozuyordu, aklında hiç de boş şeylerin dönmediği belliydi. Onun yaptığı şeylerin altında mutlaka önemli birkaç neden olurdu, öyle canının her istediğini yapan biri değildi Jungkook. En azından bu kadarını biliyordu Yoongi.

"Aklından neler geçiyor bilmiyorum ama bugün bunun sırası değil," dedi Yoongi bıkkınlıkla.

"Neden?" diye sordu Jungkook kaşlarını kaldırarak.

"Seni uyarıyorum, gecenin sonunda bunu yaptığına pişman olacaksın," dedi arabayı nihayet ani bir şekilde hareket ettirdiğinde. Madem Jungkook burada olmak istiyordu, Yoongi burada olmanın nede demek olduğunu ona göstermekten çekinmezdi.

"Yanlış seçimler yaptığımı mı ima ediyorsun, Yoongi?" diye alayla söylendi Jungkook. Araba, her geçen saniyede hızını arttırıyordu. Yoongi, gözleri yoldayken gülümsemekle yetindi sadece. Bunun hoş bir gülümseme olduğunu söyleyemezdi Jungkook. "Sanmıyorum," diye devam etti elini dizlerine yerleştirip gözlerini yola dikerken.

"Geleceği gördüğümü söylüyorum sana," dedi Yoongi hızını biraz daha arttırırken. "Orada pişman bir Jeon var."

"Öfkeli bir Jeon'un ne yapabileceğini görebiliyor musun peki?"

"Hayır," dedi Yoongi. "Seni nasıl pişman edeceğimi görüyorum."

Jungkook tek kaşını kaldırıp ona küçümseyici bir bakış attığında Yoongi önüne dönmüştü. Arabayı ani bir şekilde sola çevirdi ve bu diğerinin kaşlarını çatmasına neden oldu.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu öfkeyle, elini Yoongi'nin koltuğunun baş kısmına koyduktan sonra.

"Sıkı tutun," dedi Yoongi, arabayı ileride duran yaşlı ve kocaman ağaca doğru sürerken. "Sana geleceğini veriyorum."

Jungkook onun başını eğdi ve hemen ardından da Yoongi'nin üzerine doğru eğildi araba büyük bir gürültüyle ağaca çarpmadan önce.

*

Hei, son zamanlarda ona iyi gelen tek şeydi. Ona kendini değerliymiş gibi hissettiriyordu hayatındaki çoğu insanın aksine. Üniversite yıllarında Hei bir güç kaynağıydı, bir ilişkiye başlama nedenleri de tam olarak buydu. Sosyal statüden başka elde edecek hiçbir şeyi yoktu Taehyung'un.

Hei tepede duruyordu. Popülerdi, güzeldi, zengindi, güçlüydü ve bütün okul ona hayrandı. Neredeyse üç yıldır birlikteydiler, şu ana kadar aralarında ufak tefek tartışmalar dışında hiçbir problemleri olmamıştı. Hiç ara vermemiş, hiç sadakatsizlik yapmamışlardı birbirlerine karşı. Taehyung ona sırılsıklam aşık olduğunu söyleyemezdi, muhtemelen Hei de öyle değildi ama yine de aralarında bir saygı vardı birbirlerine karşı.

Onunla olduğu için mutluydu, bir şeylerden uzaklaşmak istediğinde ona giderdi genelde. Hei her zaman işleri düzeltmenin bir yolunu bulurdu. Taehyung onu hak etmediğini düşünürdü çoğu zaman, o kadar da iyi kalpli değildi.

"Bence kindar davranmamalısın, Tae."

Hei işleri her zaman düzeltmenin bir yolunu bulurdu da, o yol çoğu zaman Taehyung'a uymazdı.

"O çocuk elimdeki her şeyi aldı."

Bir mekandalardı şimdi, iki sevgiliden çok dertleşen iki arkadaş gibi görünüyorlardı. Bir köşeye yerleştirilmiş deri koltuklarda oturuyorlardı sakince bir şeyler içerken. Canlı ritme karşın gayet durgunlardı.

"Bütün düşmanlığının nedeni baban. Burada en masum olan, Jungkook."

"Anlamıyorsun," diye mızmızlandı Taehyung. İçtikleri yüzünden dili uyuşmuştu ancak hala kendindeydi. "Olaya bir de benim tarafımdan bakmayı dene."

"Aksine, anlıyorum Taehyung." Kız kesinlikle inatçıydı. "İnan bana, kime ne olacağı umurumda değil. Ben sadece seni düşünüyorum. Senin kalbin kötülük kaldırmaz Taehyung. Ona zarar verirsen, bundan sen de etkileneceksin."

Taehyung sıkıntıyla dirseklerini dizlerine yaslayıp öne doğru eğildi. Hei'ye bütün zamanlar boyunca güvenmişti ama şimdi duymak istemediklerini söylüyordu.

Jungkook'un gözlerinde karanlığı gördüğüne emindi, onu öylece bırakmak istemiyordu. Hem Jungkook ne kadar iyi bir insan olursa olsun, kendini Taehyung'a kabul ettirmek için hiçbir şey yapmamıştı. Hayatına bodoslama dalmıştı ve şimdi de yavaş yavaş Taehyung'un yerini alıyordu.

"Sevgilim?" Gelen ince ve tanıdık sesi duyduğunda, gözlerini kaldırdı.

Hayatına son süratle giren başka biri, Park Jimin, deri pantolonu, neredeyse göğsüne kadar düğmelerini açtığı gömleği ve mavi lensleri ile Taehyung'un oturduğu koltuğun koluna oturmuştu. Gözleri Hei ve Taehyung arasında gidip geliyordu ve her zamanki göz önüne alındığında, Taehyung söylediğini kendi üzerine alınmıştı.

"Jimin?" Ancak tepki veren Hei'ydi.

"Siz birbirinizi tanıyor musunuz?" Taehyung şaşkınlıkla işaret parmağını Jimin'e uzattı. Bunu beklemiyordu.

"Evet," dedi Jimin. Yüzünde, bundan oldukça keyif aldığını belirten bir sırıtış vardı. "Oldukça yakından, değil mi Hei-ssi?"

Taehyung anlamayarak Hei'ye çevirdi bakışlarını.

"Ji-Jimin, babamın çalışanı," dedi Hei. Şaşkın görünüyordu ve kendini kastığı her halinden belliydi. "Daha önce birkaç kez görmüştüm."

Jimin dudaklarını büktü. "Nasıl gördüğünü de anlamalısın bence. Çünkü tam olarak senin için çalışıyordum o anlarda."

Kesinlikle hiçbir şey anlamayan Taehyung kaşlarını çattı. Bu konuşma gittikçe sinirlerini bozuyordu, rahatsız olmuştu.

"Bahsettiğin sevgili, Hei miydi? Eğer o'ysa, benimle bir şans düşünebilirsin. Ona sadık kalman hayatında verdiğin en iyi karar olmayabilir."

"Bu konuyu açıklığa kavuşturduğumuzu sanıyordum, sana söyledim-"

"Kız arkadaşın çok güzel, TaeTae. Ama ben onunla ilgilenmiyorum." Jimin Taehyung'un sözünü kesti.

"Park Jimin, hemen kaybol." Hei ayağa kalktı. "Eğer uzun bir hayat istiyorsan."

Jimin bir kahkaha attı. "Uzun değil, Taehyung'la bir hayat istiyorum. Ne yapsak ki?"

"Çeneni hemen kapat Jimin. Yoksa kötü olacak."

"Çenemi kapatmak için güzel yollar bulabilirsin Tae, aklımda birkaç fikir var doğrusu."

Taehyung daha fazla katlanamayacağını düşündüğü vakitte, ayağa kalktı ve onu kolundan çekerek koltuktan indirdi. Kesinlikte Jimin rahatsız ediciydi. Sürekli çevresinde uçuşan ve vızıldayan sivri sinekten farkı yoktu ve sinek ilacı bile sıksa onu gönderemiyordu.

"Umursama Taehyung, boş konuşuyor."

Taehyung kolunu tutan Hei'yi görmezden geldi ve onu yangın merdivenine sürükleyip dışarı çıkardı. Hei, Jimin'in yanında bulunduğunda onun konuşmayı kesmeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyordu onu. O yüzden yakın kalmadı.

"Bir anlaşmamız var Jimin. Biz arkadaş bile değiliz ve sen özel hayatıma müdahale ediyorsun."

"Arkadaşın olmakla ilgili bir planım yok zaten," dedi Jimin. Taehyung sandığının aksine, tehditkar değildi.

"Sadece.. beni çıldırtıyorsun, anladın mı? Böyle davranmaktan vazgeç!" Taehyung öfkeyle bağırdıktan sonra onu omzundan itti.

"Seni çıldırttığımı söylemen kalbimin erimesine neden oldu. Bir kez daha söyle."

Taehyung daha fazla ne kadar sinirlenebileceğini düşünürken Jimin gevşek bir gülüşle ona doğru yaklaştı ve elini yanağına götürdü.

"Ah, Taehyung... Senin adına o kadar üzgün hissediyorum ki..."

"Bence kendi adına üzülmelisin, adi herif." Taehyung, onun yüzündeki elini itti ve dişlerini gıcırdattı. Jimin hala çok yakınındaydı.

"Arabaların hızla geçtiği bir caddenin ortasında kalmışsın," dedi Jimin. "O topu yakalamak için oraya koşmamalıydın, Taehyung."

Continue Reading

You'll Also Like

477K 54.8K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
99.5K 11.3K 40
[namkook + jikook + minjoon] yan çift; taejin + sürpriz çift ❝asırlar sonra gelecek olan kışın ilk kar tanesi, astiria'nın genç prensinin kaderindeki...
29.9K 2.7K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
63K 6K 45
"Sen ışık saçıyorsun, ben ise sadece seninle parıldıyorum."