DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN...

By SeymaGk

1.2M 66K 6.7K

Kumdan bir kalenin içinde büyümüştüm. Kör ve dilsiz olarak. Kalem üstüme yıkılıyordu ve ben altında eziliyor... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
RÖPORTAJ!!
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
YENİ HİKAYE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. Bölüm
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66 BÖLÜM
67. BÖLÜM
~ FİNAL ~
KOŞUUUUUUUUNNNNNN!!!!
SONUNDA GELDİM 😄
Kısa Hikaye Geldi
Yeni Hikaye

45. BÖLÜM

16.2K 880 66
By SeymaGk

## Hayrlı bayramlar arkadaşlar. Sevdiklerinizle harika bir bayram geriyoesunuzdur umarım? Daha uzun bayramlar görmek dileği ile 😇😇 Biliyorum bir hafta gecikti bölüm ama beklediğinize değecek güzellikte ve uzunlukta bir bölümle geldim. Hemde tam bayrama yakışacak şekilde aile içinde sıcacık bir bölüm oldu. Ali'ye memleket havası yaradı da Şule'ye yaramadı. Benden demesi 😉😉 Kocaman bir aile olmuşuz. Bölümü yüklemek için wattyi açtığımda çok sevindim buna. Nice daha büyüklere diyelim. 😎😎😘😘 umarım bölümü beğenir yıldızı doldurur ve beni güzel yorumlarınıza boğarsınız. Sizleri seviyorum. İYİ OKUMALAR 😍😘😍😘😍 ##


Ellerim buz tutmaya başladığında, birbirine sürterken derin nefesler almaya başladım. Daha önceden hiç erkek arkadaşım bile olmamıştı. O yüzden ailesi ile tanışma durumumda olmamıştı. Ama karşımda ki kadın Ali'nin annesi yerine koyduğu kadındı. Beni beğenmesini istiyordum ve heyecanımdan her şeyi batırmak istemiyordum. Heyecanımda bu yüzdendi.

"Rahatla kızım. Kaynanalık yapmayacağım sana." teyzesinin muzip sesiyle bakışlarımı ellerimden çekip, ona döndüm. Yanaklarıma kan biraz daha hücum etmişti.

"Ben, ben sadece heyecanlıyım da. Yanlış anlaşılmak istemem efendim." gülüp tamamen yanıma geldi ve buz tutmuş ellerimi tuttu.

"İlk önce efendimi kaldır bakayım. Bana ya teyze de ya da Asiye anne. İkisinden birini söylemenden de mutluluk duyarım." kızarmam hala devam etse de hafifçe tebessüm ettim.

"Pekiyi teyze." bu şekilde seçimimi de belli etmiştim. Başka birine anne demeye hazır hissetmemiştim kendimi. Belki bir süre sonra Asiye anne de diyebilirdim. Biraz daha ellerimi sıkınca bakışlarımı çevirdim. Gözlerinde binbir duygu vardı. Hepsi birbirine karışmıştı resmen.

"Kızların sıkıştırmasından duydum ama ben seni daha iyi tanımak istiyorum. Biraz kendinden bahset bakalım. Benim güzel gelinim nelerle uğraşıyor dinleyelim bir." bu samimi tavrına sımsıcak gülümsedim. Hiçbir zorlama yoktu hareketlerinde. İçinden gelerek davrandığı çok belliydi.

"Aslında kızlara anlattığım dışında bir şeyler yapmıyorum. Sıradan bir doktorum. Okulumu bitireli çok olmadı. Doktorlukta uzmanlaşmaya çalışıyorum. Tam doktorum dersem de doğru olmaz."

"Benim deli oğlanla nerede tanıştınız bakalım?" sorusuyla birlikte gözlerim şaşkınlıkla açılıverdi. Bende bilmiyordum ki! Ne desem yalan olacaktı. Boş bir çabayla kendime gelmeye çalıştım. Kaçırdığım gözlerimle yalan söylediğim anlaşılacaktı. Yalan söylemekten nefret ediyorum.

"Biz, şey, bizim tanışmamız, tesadüfen tanıştık biz. Ufak bir yanlış anlama diyebiliriz. Biraz karışık. Uzun meseleler. Ben bile anlayamıyorum hala." sözlerimden sonra birde kıkırdamıştım. Salağın tekiydim. Başka hiçbir açıklaması olamazdı.

"Allah bilir ne yaptı benim eşek oğlum da sen düşününce bile bu hale geldin." gülerek söylese de gözlerinden sözlerime inanmadığı belliydi. İnanmaması sorun değildi. Daha fazla ısrar etmediği sürece bir problem yoktu. Allah'ım! Sen yardım et bana. Daha fazla saçmalamamam için yardım et.

"Ali size çok fazla değer veriyor. Ben, çok dinledim onun ağzından sizi. Anneliğinizi, teyzeliğinizi, merhametinizi... Her fırsatta anlattı. Şimdi biraz garip hissetsem bile sizi aslında tanıyormuşum gibi geliyor. Daha önceden tanışmışız gibi."

"Ali de benim için çok değerlidir. Bir kere bile oğlumdan ayırt etmedim. Etmemde. Son zamanlarda biraz aramız açıldı gibi ama ana oğul arasında dargınlık, küskünlük olmaz tabi. O çok fazla işlerine yoğunlaştı." kafamı salladım. Belki de teyzesinin bile bilmediği şeyleri bilirken, bu şekilde konuşmak garipti ama yapacak bir şey yoktu. Ali yıllarca ailesi acı çekmesin diye uğraşmışken, ben sonradan bildiğim şeyleri teyzesiyle konuşamazdım.

"Bundan sonra sende artık benim bir kızımsın. Bunu unutma. Benim deli kızlarım neyse sende o'sun. Zaten bizimkilerin içinde kala kala seni de kendilerine benzetirler. O zaman hiçbir şekilde ayıramayız sizi." birlikte gülmüştük sözlerine. İlk dakikadan biraz farklı oldukları belli olmuştu zaten.

"Yalnız büyüdüğüm için bu kalabalık biraz heyecan verici ama bende kolayca alışacağımı düşünüyorum. Kızların hepsi de çok tatlı. Çok içtenler."

"Öyledirler. Sen şimdi Ali'min eşi olarak geldiğin için daha da içten olurlar sana. Bu evde herkes Ali'ye bayılır. Onun egosunu biz bu hale getirdik bence. Çok sevilmekten yani." daha da artmıştı gülmemiz. Ali'nin egosunu bilmeyen yoktu anlaşılan. Dev gibi büyümüştü resmen. Herkesten bu kadar ilgi görürse olacağı buydu. Serserinin tekiydi.

"Annen ve babandan başka kimsen yok mu peki?" sorusuyla birlikte yüzümde ki bütün gülümseme kaybolmuştu. Onları hatırlamak bana acıdan başka bir şey vermiyordu. Sadece patlamayı ve çektiğim acıları hatırlatıyordu. Ölmeleri her halükarda zor gelirdi evet ama bu şekilde kalbimde ki yaraları kanatıyorlardı sadece. Normalden daha acıydı bu.

"İkisinin de ailesi yok. O yüzden onlardan başka kimsemde yoktu." zor bela fısıltıyla konuşmuştum. Ellerinin arasında ki ellerimi sıktı.

"Tekrardan başın sağ olsun kızım. Ailesizlik zordur." cevap vermedim bu sefer. Yüzümden de ne kadar zor olduğu anlaşılıyordur zaten. Aile her şey demekti. Onların yokluğu her zaman acıtırdı. Yaşlansak bile onların desteğini her zaman hissetmek isterdik. Benim gibi ailesine hayran olanlar ise daha da fazla arıyordu. Onların yokluğunu her hatırladığımda kalbimde bir sızı oluşuyordu. Bir daha olmayacaklarını hatırlıyordum ve bu daha da büyük bir sızıya neden oluyordu.

"İzmirliyim demiştin. Sonradan mı taşındınız İstanbul'a?"

"Aslında annem ve babam İzmirli. İzmir’den kaçıp İstanbul'a yerleşmişler. Bende İstanbul da doğup büyüdüm."

"Neden kaçtılar?" işte bu soruya burukça da olsa güldüm. Annemin macera filmi anlatır gibi kaçışlarını anlatması gelmişti aklıma çünkü. Baba evinin prensesi, kendi aşkının külkedisi olmuştu.

"Evlenmek için." yüzünde bilmiş bir sırıtış olmuştu.

"Demek aşk içinde büyüdün sen." gülümsemem devam etse de kızarıp bakışlarımı kaçırmıştım. Ailemin aşkından bahsetse de benim aklımda olan tek aşk Ali'min aşkıydı. Ondan tatmıştım, ondan öğrenmiştim bunu. Ailemin aşkı örnekti bana. Ama hissetmek... İşte o çok ayrıydı. Kıkırdama sesi duyunca daha çok kızardığımı hissetmiştim.

"Aşkı bizde tattık kızım. Utanma bu güzel duygudan." onların aşklarını da duymuştum Ali'den. Ama sesinden bile belli oluyordu sevgisi. Utangaçlığım hala devam etse de bakışlarımı çevirdim. Annemde gördüğüm bakışlardan vardı. Dediği gibi o da tatmıştı. Biliyordu.

"Şimdi bana söyle bakalım, Ali'm Bey'in evliliğiniz ile ilgili anlattıkları doğru mu? Bir şey yapmadı o öküz sana değil mi? Zorlamadı bir şeylere?" güldüm bu haline. Kendi oğluydu. Tanıyordu Ali'yi. Doğal olarak öküzlüklerini de biliyordu. Dana olmuştu artık, öküzlüğü de geçmişti ya neyse!

"Ali biraz kaba ve anlayışsız olsa da bana zorla bir şey yaptıracak kadar da zorba değil. Nikâhım da bulunamadım evet ama onun dışında Ali olabilecek en iyi eş. Çok şanslıyım bu yüzden." usulca konuşmuştum. Kadının yüzüne bile doğru düzgün bakamıyordum ki zaten. Ama Ali'nin hakkını da yiyemezdim. Bu hayatta en dibe düştüğümü sandığımda bile o benim yanımda olmuştu. Birçok yeni duyguyu tattırmıştı. Birçok güzellikleri göstermişti. Ali'm ailemden sonra nefesim olmuştu. Bunu saklayamazdım. Her şeyimdi o benim.
Çenemde pürüzlü parmakları hissettiğimde gözlerim de ela gözlerle çakıştı. Karşımda biran fotoğrafta ki kadın canlanmıştı. Onun biraz daha yaşlanmış haliydi ama yüz hatları aynıydı. Çok benziyordu Ali'min annesine.

"Gözlerini kaçırma lütfen. Doğruları bilmek ve görmek istiyorum. Senin de onunda mutsuz olmamanızı istiyorum. O yüzden utanma benden güzel kızım. Ben oğlumu bilirim. Sevmeyi bilmez o, beceremez. Güçlü görüneyim derken kapatır kendini, mutsuzluğa sürüklenir. Kendiyle birlikte etrafındakileri de çeker peşinden. Bilmez kendisi ama işte..." derin bir nefes alıp tamamen açık olmaya karar verdim. Gözlerinde gizli kalmış hüzün vardı. Endişe vardı. Onun da rahatlatılmaya ihtiyacı vardı.

"Ben çok zor zamanlar geçirdim. Gerçekten bu hayatta yalnız kaldığımı hissettiğim an da karşıma çıktı Ali. Başta biraz zorbaydı, duygusuzdu, acımazsızdı... Ama ben onun gözlerine baktığımda kalbinde gizli kalmış duygularının olduğunu gördüm. Ben Ali'yle çok mutluyum. Şükür duam oldu kendisi. Ali'nin duygularını çıkarmak kolay olmadı ama onun yüreğinde ki mükemmelliği gördükçe daha da üsteledim. Söylediğimde bana kızsa da, Ali gerçekten mükemmel biri. Ben onun korumacılığına, merhametine, abiliğine, sarılışına tutuldum. Ali'nin bundan sonra üzülmemesi için her şeyi yaparım. Yalnız kalmaması için, tekrardan yaralı küçük Ali olmaması için her şeyi yaparım." sulanmış gözleriyle iç çekip, elimi daha çok sıktı.

"Teşekkür ederim yavrum. Çok teşekkür ederim. Ali'm benim için o kadar değerli ki... Canımın parçası, can parçam. Kardeşimin emaneti. Ama kardeşime sözümü tutamadım ben. Onu koruyamadım. Son nefesini verirken tek söylediği Ali'mi koru oldu ama ben yapamadım. Ne dünyada ki kötülükten koruyabildim ne de o babasından. Elimden alıp gittiğinde hiçbir şey yapamadık. Oğlum her geldiğinde biraz daha değişmiş olarak geldi. Anladım gözlerinden. O babası kirletmişti oğlumu. Yıllardır bunun acısıyla yaşadım ben. Kardeşimin gözleri gözümün önünden gitmedi. Yavruma bakarken, gözleri açık gitti. Anlamış o da işte. Ana yüreği. Ben sana bunları anlatıyorum çünkü Ali'nin gözlerinde ki parlamayı gördüm. Ben büyüttüm onu. En ufak bakışından her şeyi anlarım. Belli sana değer veriyor, seni seviyor. Sana bir anne olarak yalvarıyorum kızım, bırakma onu. Ben saramadım yaralarını, ben yanında olamadım sen ol. Canımın parçasını sen koru kızım. Ne olur!" ağlamasıyla birlikte gözlerimde ki yaşlar usulca akmaya başlamıştı. Ali’den acılarını dinlemiştim birçok kez ama bir anneden böyle bir istek almak çok acıydı. Gözlerine anbean hüzün yerleşmişti. Vicdan azabı çektiği her halinden belliydi. O adam herkesi mahvetmişti. Herkesin hayatına sebep olmuştu. Burnumu çekip ellerini öptüm. Oğlu için her şeyi yapabilecek bir kadın vardı karşımda. Oğlunu seven bir anne vardı.

"Size söz veriyorum onun için elimden ne geliyorsa yapacağım. Bu saatten sonra acı çekmemesi için her şeyi yapacağım. Onu çok seviyorum. Kendimden fedakarlık yapacak kadar hem de. Ben onu bırakmam, bırakamam. Güvenin bana. Oğlunuza çok iyi bakacağım." daha çok ağlayıp sinesine çekti.

"Teşekkür ederim kızım. Teşekkür ederim." bir süre daha  ağladıktan sonra yüzümü ellerinin arasına alıp, gözyaşlarımı sildi. Gözlerinde gördüğüm ve özlediğim anne şefkatini görünce biraz daha akmıştı gözyaşlarım. Aylar sonra unuttuğumu sandığım sıcaklıkla kaplandım. Annemin kokusunu almışım gibi hissettim.

"Gözlerinde ki sevgiyi, korumayı gördüm ya, artık benim gözüm arkada kalmaz. Oğlum için endişelenmem. En iyi şekilde sevildiğini biliyorum artık.  Bundan sonra başımın üstünde yerin var. İstersen bir teyze olurum sana, istersen de senin de annen olurum. Ne zaman istersen yanında olurum kızım. Bunu sakın unutma." akan gözyaşlarıma rağmen gülümseyip kafamı salladım ve yüzümde ki ellerinden birine alarak öpüp alnıma koydum. Tam da Ali'min anlattığı gibi davranmıştı bana. Saf şefkat ve merhametle yaklaşmıştı. Beni tanıyalı çok olmamasına rağmen gerçekten de kızı gibi hissettirmişti.

"Asıl sizin başımın üstünde yeriniz var teyze. Aylar sonra aile sıcaklığını tattırdınız bana, teşekkür ederim. Beni hemen kızınız gibi saydınız, teşekkür ederim. Ali bana beraberinde kocaman bir aile getirdi. Sanırım bu her şeyden daha değerli." daha çok gülüp son kez gözyaşlarımı sildi.

"Hadi bakalım toparlanalım. Ali'm görürse bizi böyle karımı ağlattınız diye bağırır valla." kıkırdayıp ayağa kalktığımız an da erkekler gülüşerek merdivenlerden inmişti. Hemen yönümü çevirip, yüzümü kuruladım. Ali anlarsa sorup dururdu. Burnumu son kez çektikten sonra dudaklarıma bir gülümseme koyarak tekrardan onlara döndüm. Keyifleri yerinde olması güzeldi. Demek ki her şeyi halletmişlerdi. Yanımıza geldikleri anda hepsinin yüzünde ki gülümseme yavaşça silindi. Bir süre sonra Ali kaşlarını çatarak yanıma geldi. Anlamıştı işte. Kesin gözlerim kızarmıştı.

"Şule'm ne oldu? Niye ağladın?" gülmemi soldurmadan kafamı iki yana salladım. Allah'tan kısık sesle konuşuyordu.

"Yok bir şeyim. Gerçekten." kaşları biraz daha çatıldı.

"Biz yemek odasına geçiyoruz kızım. O düşüncesiz kocanı da alıp gelirsin." teyzesinin kırgın sesiyle o tarafa döndük. Ali abiler çoktan gitmişti bile.

"İşin zor." oflayıp bana döndü ve biraz hüzünle biraz da merakla yüzümü avucuna aldı. Yüzümde ki gülümseme biraz daha artmıştı. Sıcaklığını hissetmek güzeldi ve sanırım şu kısacık zamanda özlemiştim.

"Ne oldu?"

"Gerçekten bir şey yok?"

"Öldüğüm mavilerin kıpkırmızı olmuş ama. Niye ağladın güzelim? Kızlarla bir sorun mu çıktı yoksa?" ellerimi ellerinin üstüne koydum ve bir avucunu öptükten sonra sıkıca yüzüme elini bastırdım.

"Hiçbir sorun yok aşkım! Hepsi de harika insanlar. Beni de hemen aralarına aldılar. Teyzenle biraz dertleştik. Beni de biliyorsun hemen ağlayıveriyorum işte." güldü ve alnımdan öptü. Ben bu adamı bırakabilir miydim ki? Bu güveni bırakabilir miydim? Kalbimi ısıtıyordu. Geçmişimi bile unutturuyordu. Ben kocaman bir sevgiye sahipken, onu tatmışken nasıl bırakırdım? Allah'ım alma onu da. Beni onunla sınama Ya Rabbim!

"Ali'm ben seni çok seviyorum ya!" içli sesimden sonra kararmış gözlerini gözlerime çevirdi.

"Bu şimdi söylenilir mi Şule Allah aşkına ya! İçerde herkes bizi beklerken bu bana yapılır mı?" kıkırdayıp tekrardan avucunun içini öptüm ve yüzümden ellerini çektim. Sevginin zamanı yoktu sonuçta. Ben istediğim zaman söyleyebilirdim. O farklı yönlere çekerek kendine işkence ediyordu. Bir iki homurdanmasından sonra elimi avucunun içine hapsederek bir odaya götürdü. Sanırım yemek odası dedikleri yer burasıydı.

"Afiyet olsun." Ali'nin sesiyle eniştesi yanında ki sandalyeyi çekmişti.

"Gelin bakalım gençler. Acıkmışsınızdır. Yoldan geldiniz sonuçta." Ali o sandalyeye otururken yanında boş kalan kısma da ben geçtim. Bizim dışımızda herkes oturmuştu zaten. Yemeğe başlamak içinde bizi bekliyorlardı sanırım. Eniştesi de afiyet olsun dedikten sonra herkes yemeğe başlamıştı. Diğer başta oturan Asiye teyze hemen öne atılıp tabağıma yemekleri doldurmaya başladı.

"Bizim buraların yemekleri bunlar kızım. Hepsini kendi ellerimle yaptım." her şeyden bolca koyduktan sonra elime tabağı verdi.

"Daha istersen çok var. Sakın çekineyim deme bak." uyarısını da yaptıktan sonra kendi tabağına döndü. Gülerek elime çatalı aldım.

"Teşekkür ederim." fısıltımla birlikte gözünü kırparak karşılık vermişti. O kadar doğal bir kadındı ki insan ona çekilmeden edemiyordu. Her şeyi severek yaptığı belliydi. Kuru biber dolmasını çatalla keserken Ali ortada ki yemeklerden tabağına doldurup duruyordu. Bana değil ama Ali'ye yemek daha çok olsa iyi olurdu. Doyacak gibi görünmüyordu çünkü. Gülüp dolmadan yediğim anda kulaklarımdan alev çıkacakmış gibi olmuştum. Zorla yutup ayrana sarıldım. Çok fazla acıydı. Ayranın yarısını bir dikişte içmeme rağmen, dilim kavruluyordu. Hızlıca salatadan yemeğe başladım. Domates belki biraz acımı dindirirdi. Aman Allah'ım! Resmen yanıyordum. Tekrardan ayranı içmeye başladığımda karşımda oturan Asya gülmeye başladı. Halimi anlamıştı sanırım.

"Bizim acılara alışkın değilsin tabi! Kıpkırmızı oldun. Defne ayranını doldur yengenin." diğerleri de gülerken bir bardak daha ayranı kafamı diktim. Hafif bir duyarlılık olsa da az önce ki yanma yoktu şükür.

"Kuru patlıcan da acıdır biraz ama biber kadar değildir. Sen onu ye. Bak orda firik aşı var onunla birlikte kömbe yiyebilirsin. Baharatlıdır ama acı değildir. Alinazikte var. Bunlar sofrada en acısız olanı. Diğerlerini yiyemeyeceğin kesin." tekrar kıkırdayıp dedikleri şeyleri başka bir tabağa koydu ve önümde ki tabağı kaldırdı. Yanaklarım yanmaya başlamıştı bu seferde. Zorla da olsa kendimi tutsaydım ne vardı yani? Beğenmemiş gibi olmuştum.

"Her şey çok güzel Asiye teyze ama alışkın olmadığım için acıya..."

"Kızım rahat ol bakayım sen. Burada kimse seni yargılamaz, kınamaz. Senin zevkine ne uyuyorsa onu ye. Açıklama yapmana da gerek yok."

"Aman onun çok yediği bir şey yok zaten teyzem. Kuş kadar yiyor." daha ben bir şey diyemeden Ali alay edercesine konuşmuştu. Masanın altından bacağına vursam da ağzına attığı tüm dolmayla bana göz kırptı. Arsız herif.

"Karışma benim gelinime. O senin gibi öküz mü ki o kadar çok yesin?" masa kahkahaya boğulurken Ali ağzına hala dolma atıyordu. İşlemezdi ki bu danaya laf.

"Sen de güzel yapmasaydın Sultanım."

"Ethem Bey söyle şu nankör evladına cevap vermesin bana. Hala sinirim geçmedi." Ali'nin ciddi anlamda işi zordu bu sefer. Teyzesi çok fena kırılmıştı. Ki kırılmakta da haklıydı. Evladı gibi büyütmüştü Ali'yi böyle bir konudan haberi olmaması çok üzücüydü.

"Duydum ben anam duydum. Merak etme sen." Ali ciddi bir şekilde konuşsa da yemeğine tam gaz devam ediyordu. Diyorum ya ben hiçbir laf işlemiyordu ona. Bende yemeğime başladıktan sonra kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Daha çok kızlar konuşuyordu ama. Birbirlerine laf yetiştirip duruyorlardı. Arada babalarına da yönelseler de daha babalarının konuşmasına izin vermeden kendi cevaplıyorlardı. Gülüp onları izleyerek daha acısız yemeklerimi yemeğe devam ettim. Buranın yemekleri bana göre biraz farklı olsa da çok fazla yemek seçen biri olmadığım için sıkıntı olmuyordu. Bu kadar çeşit arasında aç kalacak değildim sonuçta.

"E kızım sen çalışıyor musun bakalım? Yoksa okula falan mı gidiyorsun?" Ethem Bey'in sorusuyla ağzımı hızlıca silip ona döndüm.

"Çalışıyormuş baba. Doktor hem de. Ne güzel değil mi?" ama ben cevap veremeden ikizlerden Yonca cevap vermişti. Babası da dâhil hepsi ona döndü.

"Ben sana mı sordum Yonca?"

"Her şeye atlama ablacığım!"

"Her şeye de karışma abiciğim!" Ethem Bey, Ali abi ve Asya tek tek uyardıktan sonra mahcupça gülüp bana döndü. Daha da bir tatlı olmuştu sanki. Bir şey demesine izin vermeden gülüp bacağını sıktım. Sorun yok demek istemiştim ki o da bunu anlamıştı. Heyecanlarını anlayabiliyordum ve açıkçası bu çok da hoşuma gidiyordu. Gençlerdi ve kıpır kıpırlardı. Ali'ye de çok önem verdikleri için karısı olarak bana da fazla heyecan duyuyorlardı.

"Doktorsun demek! Kaç yaşındasın peki kızım?" herkes yemeğine devam etse de susup bizi dinlemeye başlamışlardı.

"26 yaşındayım efendim." dudakları genişçe kıvrılsa da kaşlarını çatmıştı. Aslında sert bir mizacı vardı ama konuşurken yüzünün aksine sesi oldukça babacandı. Eşi gibi o da samimiydi. Bu ailede herkes samimiydi gerçi. Ali'nin o kadar sevmesi boşuna değildi.

"Efendim de neymiş? Bize bu kadar resmiyet koyma kızım. Ailemizdensin artık."

"Bin söyle enişte yine de naziklikten ölür o. Dinlemez valla." tıkanırken bile benimle uğraşıyordu. Ailesini görünce şımarmıştı resmen.

"Ali!" diye kısıkça uyardığım anda yine teyzesi cevabını verdi.

"Sana öğretemedim bir nazikliği ya! Yanarım ki ne yanarım!"

"Ali'm sen bence bu aralar çok konuşma. Annemden inciler misali laf yiyorsun! Ya da dayak!" kızlar yavaşça kıkırdasalar da Ali abi ile Asya alenen dalga geçerek kahkaha atıyorlardı. İyi de oluyordu. Onlar uğraşabiliyordu anca çünkü.

"Asya, ne dedi de terliği yedi kafasına senin bu Ali'n?"

"Çok sevmişte basmış nikâhı." tekrardan kahkahalarını atarken Ali çoktan kaşlarını çatmış, elinde ki çatalı sıkıyordu. Bende kıkır kıkır gülerken bana öldürücü bakışlarını çevirdi. Bu haline daha çok gülerken kafamı çevirdim. Ali gibi sinirli biriyle alay etmek gerçekten çok komikti.

"Bir daha söyle bakayım. Ne yapıyormuş, ne yapıyormuş?"

"Senin dilini koparırım Asya." Ali'nin tıslamasına rağmen Asya bu sefer sesini kalınlaştırarak tekrar etti.

"Sevmişte, basmış nikâhı."

"Hay dilimi eşek arıları soksun benim." herkes kahkaha atarken Ali homurdanarak ağzına böreklerden tıktı. Bu sefer de sinirden yiyordu sanırım. Yemeğin devamında herkesi daha büyük bir neşe alırken Ali sessizce ve tabi ki de sinirle yemeğine devam etti. Herkes yemeğini bıraktığında bile hala böreklerden, mezelerden yiyordu. İstanbul'a şişmanlayıp dönecekti bu gidişle. Göbekli mafya babası olurdu artık. Otuzuna da gelmişti. Beyaz saçları da çıkardı. Tam mafyatik olurdu.

"Hadi kızlar toplayalım sofrayı da, çayı ocağa koyalım." Asiye teyzenin sesiyle bende yerimden kalktım.

"Ali'm daha yemek yiyor anne!"

"Yeter Ali'nin yediği. Evi mi yesin daha?" Ali yemeğinden de oldu artık kendini affettirmek için daha çok çabalardı.

"Aman aman tıkın boğazıma!"

"Ali tıkılacak bir şey kalmadı artık sofrada. Bence de artık yeter."

"Aferin sana kızıl. Kocanı ezmelerine izin ver." sinirle homurdanıp odadan çıktıktan sonra hepimiz bir kahkaha atıp tabakları toplamaya başladık. Bu memleket tatili en çok bana yarayacaktı valla. Ali'nin her türlü halini görecektim. Ethem Bey ile Ali abi de kolay gelsin deyip gittikten sonra kızlarla el birliği ile tabakları hızlıca toplayıp mutfağa taşıdık. Kocamandı mutfak. Ali'nin evindekinden bile büyüktü. Tam da bu konağa yakışacak şekildeydi yani. Ben tabakları taşırken incelemeyi de ihmal etmiyordum. Taştan yapılmıştı konak ve çok eski bir yapıydı. Bakımsız değildi ama her karesinden köklü bir yer olduğu belliydi.

"İkizler ve Defne hadi siz içeri geçin bakayım. Burayı Ayşe ablayla biz hallederiz. Hadi çabuk, çabuk." Asya zor bela kızları savuşturduktan sonra beni mutfağın en köşesine çekip sarıldı. Ardından da Arya gelip sarılmıştı.

"Var ya dilimi ısıra ısıra sustum yemin ediyorum. Her şeye atlamamak için zor tuttum kendimi ya."

"Hele ben. Bir eltim olmuş doğru düzgün sarılamadım bile. Oy elticiğim, ayırdılar bizi." kıkırdayarak karşılık verdim. Sanırım Asya ve Arya da benim için hep daha özel olacaklardı. Daha önceden tanışmamızın etkisi büyüktü tabi. Hele Asya. Uzaktan bile en büyük destekçim olmuştu.

"Gelin hanım bu sevgi gösterisi yanlış anlaşılmasın ama. Seni çok pis sorguya çekmeden gece uyuyamam ben. Her şeyi tek tek anlatacaksın. Ablam ya sen buraları kızlarla halledersin değil mi? Ne olur ha? Gelinle vakit geçireyim ben!"

"Tamam siz gidin kuzum. Ben hallederim."

"Oy bir tanesin sen!" yaşlı kadının yanağından öptükten sonra ikisi bir koluma girip mutfaktan çıkardılar ve etrafı kolaçan ettikten sonra konağın arka tarafına doğru koşmaya başladılar. Hepimizi bir istemsiz kıkırdama alırken, ayaklarımız da birbirine uyuyordu. Beni böylesine sahiplenip, aralarına alması çok güzeldi. Komik olan ise yıllarca kimseye güvenmemeyi öğrenen biri olarak onlara rahatlıkla güvenebileceğimi hissediyordum. Belki bütün sırlarımı açamazdım onlara, belki hemen konuşamazdım acılarım ile ilgili. Ama anlatsam bile en iyi şekilde yanımda olacaklarını anlamıştım. Sadece zaman gerekti işte. Benim hala üstesinden gelemediklerim için zaman.

Arka bahçeye geçtikten sonra kış bahçesi gibi kapalı bir yer vardı. Asya kenarda duran şalterleri kaldırıp, her tarafın aydınlanmasını sağladı. Boydan boya duran camlarla çevrili küçük bir alandı. Tam ortada elektrikli şömine vardı ve o da çoktan yanmaya başlamıştı. Asya ayakkabısını çıkarmaya başladığında bende aynısını yaptım. Her taraf minderlerle kaplıydı. Ayakkabıyla girilmezdi tabi. İçeri girdikten sonra Arya ayakkabıları kenara alıp kapıyı kapadı ve kendini minderlere attı. Bende yanlarına oturduğum anda Asya sinsice gülerek, bacağıma hafifçe vurdu.

"Şimdi gelin hanım kızarmadan, bozarmadan her şeyi anlatacaksın. Gerçi kızarsan da anlatacaksın. Bundan kaçış yok. Dökül bakalım, eski sahte yeni gelin." ikisi bir tekrardan gülüp tamamen bana odaklandılar. Ne anlatacaktım ki şimdi ben? Ben bile Ali'ye ne zaman aşık olduğumu bilmiyordum. Birden bire olmuştu her şey. İyi olmuştu, güzel olmuştu ama oluvermişti işte.

"Siz sorun ben cevaplayayım. Böyle bana imalı imalı bakınca anlatamam ben." bu sözleri hayli bir utançla söylemiştim. Bakışlarından ne ima ettiklerini anlayabiliyordum çünkü. Biz kötü bir şey yapmasak da utanç vericiydi işte.

"O zaman ben başlıyorum görümcecim."

"Tabi ki de yengecim buyurun!"

"Ne zaman sevdiğinizi anladınız? Biz oradayken bir şeyler sezmiştim ama..."

"Tam tarih veremem. Hele Ali'm için. Her şey birden oluverdi çünkü."

"Ay! Ali'm de demeye başlamış. Ne güzel gelin oldun sen kız. Tamam, o zaman kim ilk önce açıldı peki?" yüzümde geniş bir gülümseme olurken ellerimi birbirine geçirdim. O anı nasıl unutabilirdim ki? Hayatımın değiştiği noktaydı o an.

"Ali'm!" sevgiyle ismini söylememle ya deyip mayıştılar. Bende kıkırdamıştım.

"Hiç beklemiyorum ondan ama romantiklik yaparak mı söyledi?" kafamı iki yana salladım.

"Aniden ben seni çok seviyorum dedi. Ben o sırada söyleyecektim zaten. Ali çoktan kalbime girmişti. Hatta dolup taşmaya başlamıştı. Bir bakışı, bir sözü ile ben, ben olmaktan çıkıyordum. Ali hayatım oldu resmen. Artık içinde tutamayacağım bir zamanda Ali itiraf etti. Öyle çok mutlu oldum ki... Öyle harikaydı ki..." Arya elimi tuttu sıkıca.

"Aşkı tatmak çok güzel. En iyi biz anlarız seni." kafamı sallayarak onayladım. İkisi de aşkı biliyordu. Dediği gibi onlardan iyi kimse anlayamazdı beni. Duygularımın ne denli yoğun olduğunu, ne denli hisler içinde olduğumu onlar anlayabilirdi.

"Ne kadar oldu açılalı peki?"

"İki ay olmuştur." ikisi birbirine baktıktan sonra Asya sinsice gülerek

"Ali'm seni kadını da yapmıştır o zaman." dediği anda bakışlarımı nereye kaçıracağımı şaşırdım. Onlar ise sadece kahkaha atmışlardı. Ama bu özel anlardı ya! Beni niye utandırıyorlardı ki? Kulaklarıma kadar kızardığıma emin olduğum bir zaman Arya bacağımı dürttü.

"Ne utanıyorsun kız, dalyan gibi kocan olmuş işte."

"E nasıldı peki? Ali göründüğü gibi sert mi?" daha çok utanırken ona bakamadan yakındım.

"Asya!" abisi kılıklı arsızca kahkaha attı. Nasıl böyle rahat sorabiliyorlardı yahu?

"Tamam tamam. Kapatıyorum bu konuyu." bir süre sessizlik olduktan sonra Asya usulca ellerimi ellerinin arasına aldı ve ona bakmamı sağladı. Az önce ki alaycı ya da arsız hallerinden eser yoktu. Ciddi ve bakışları fazlasıyla duyguluydu.

"Ali seni hayatına aldığını söylediği an da anlamıştım aslında. Ama Ali'me ters teper diye hiçbir şey söylemedim. Sana o zamandan beri güvendiği çok belliydi. Şimdi seni seviyor. Sana bakarken, seninle uğraşırken bile, gözleri parlıyor. Bunu bu evde ki herkeste gördü Şule. Ali'm küçüklüğünde ki neşesiyle bu eve geldi bu sefer. Senin sayende. Senin sevginle. Onun güvenini yıkma Şule. Biliyorum öyle biri değilsin. Seninde her halinden belli onu çok sevdiğin ama o benim için her şey demek. Çocukluğum, gelmişim, geçmişim, kirlenmeyen tek varlığım... O yüzden korkumu anla ve ne olur beni yanlış anlama. Ben artık kardeşimin, ikizimin acı çekmemesini, mutlu olmasını istiyorum. O yüzden lütfen onun güvenini, sevgisini kaybetmesine izin verme. Onu bırakma." son sözünü söyledikten sonra gözlerinden bir damla akıp gitti. Hızlıca kurulamıştı ama. Aralarında ki bağı Ali'den defalarca dinlediğim için sözlerini de gayet net anlıyordum. Ne demek istediğini de, ne hissettiğini de anlayabiliyordum.

"Ben Ali'yi seviyorum Asya. Seven kadın olarak da sevdiğim için neler yapabileceğimi de biliyorsundur. O yüzden endişelenme. Arada kızıp, küssem de bırakmam ben onu." burnunu çekip güldü. Karı koca arasında olan kavgalardan bahsetmiştim. Ortamın daha duygusal bir havaya bürünmemesi için.

"Teşekkür ederim."

"Etmene gerek yok. Ben bunu onu sevdiğim için yaparım." anladığını belirtircesine kafasını sallayıp ellerimi bıraktı. Yine derin bir sessizlik olmuştu. Asya hala üzgün görünüyordu.

"Şimdi sorgulamanız bittiyse sıra bende." sözlerimden sonra Asya merakla kaşlarını çattı.

"Nereden çıktı bu ani evlilik kararı bakalım. Hem de üç hafta içinde?" şüpheyle çıkmıştı sesim. Aşkı anlayan bir kadın birkaç ayda aşık olamaz her halde. Öncesi vardı muhakkak.

"Asya hamile." Arya'nın sözleriyle şaşkınlıkla ona döndüm. İşte bu kesinlikle ani evlenme kararı olabilirdi.

"Ne? Aman Allah!ım. Ali'm öldürür." hem de hiç acımadan öldürürdü. Kıymetlik falan da gözü görmezdi.

"Değilim hamile falan. Arya!" Asya da şok içinde cevap vermişti. Kaşlarım çatık Arya'ya döndüm. Şakası bile komik değildi ama. Bir dakika da Ali'nin başrol oynadığı cinayet senaryoları geldi. Böyle bir adamın karısına bu şakalar yapışır mı hiç?

"Yüzünüz çok komikti." Asya ile hafifçe bacağına vurduk. Daha çok gülmüştü. Bence hiç komik değildi.

"Alaz ile uzun bir süredir görüşüyorduk biz. Ama ciddi olmayan bir ilişkiyi ne diye anlatayım dedim." uzun bir süreden kastı neydi acaba?

"Niye bu kadar acele ediyorsunuz evlenmekte peki?" yine muzip gülümsemesiyle Arya konuşmaya başlamıştı.

"Yirmi dokux yaşında. Evde kaldı, evde." bu sözlerine gülmüştüm işte. Bir nevi haklıydı tabi.

"Komik misin sen?"

"Valla suratsız abimi bile güldürüyorum. Komiğim demek ki?"

"Sözlüme suratsız deme!" kendi aralarında atışırken Asya'nın bir sözü dikkatimi çekmişti anında ve daha bir merakla olaya atladım.

"Arya'nın abisi ile mi görüşüyordun sen?" büyük bir mutlulukla onayladı. Kafam daha çok karışmıştı ama şimdi.

"Ali'm biliyordur o zaman." sanırım daha karışık meseleler vardı işin içinde.

"Biliyor malesef. Hiçte sevmez. Bildiğin kıl kaptı Alaz'a." yüzü hüzünlü bir hal alırken Arya da aynı şekilde hüzünle konuşmaya başladı.

"Abimi bir biz seviyoruz bu ailede. Bir de azıcık Esma." soru dolu bakışlarımı Asya'ya çevir

diğimde omzunu silkerek çok normalmiş gibi

"Sarı diye sevmiyorlar." dedi. Kaşlarım havalandı kendiliğinden. Bir insanın rengi yüzünden tüm aile niye nefret etsin? Gerçekten mi?

"Aslında Alaz biraz soğuktur. Bir de bir zamanlar ayrılma dönemi yaşadık biz. O yüzden ailem cephe aldı ona karşı." tam tahmin ettiğim gibi başka işler vardı bence ama tabi ki de kendine özel kalmasını isteyebilir. Ne oldu diyerek sıkıştıramazdım kızı.

"E Ali abilerin düğünü ne kadar oldu ki siz sevgili olup ayrıldınız da sonra evlenme kararı aldınız?" bende ne meraklı olmuştum bugün. Sorular sorupta duruyordum. Hiç benlik değildi. Memleket havası yaramamıştı sanırım.

"Canım eltim beni Ali ile tanıştıran abim ile Asya'ydı. Onlar çok uzun zamandır tanışıyorlar." ima ile gülerek Asya'ya baktım.

"Sen Ali'ne her şeyi anlatıyorsun sanıyordum?" Ali gecelerce neler anlatmıştı bana. Bu pekte anlattığı abi kardeş ilişkisine uymuyordu. Asya tarafında baya bilmediği olaylar vardı belli ki.

"Ali'mle koptuk bir dönem biz Şule. Hem kopmasak bile böyle aşk meşk mevzuları erkeklere açılmaz."

"Hele Ali'm abiye hiç açılmaz. Bir hareketiyle kırıverir boynunu. Düğünümde abimi dövmesini bekledim bir ara. Gerçi bu sefer hiç kaçarı yok." Arya olayın ciddiliğinden tamamen uzaklaşmış Asya ile uğraşıp duruyordu. Asya da böyle bir şey bekliyor olacak ki korkuyla Arya'nın bacağına vurdu.

"Demesene öyle ya! Korkuyorum zaten." ufak bir kahkaha attım bende. Anlıyordum onu aslında ama bu tatlı hallerinde çok komikti. Ali'm ile sevdiği arasında kalacaktı. Gerçekten fena yazık olacaktı kıza.

"Asya! Nereye kaçırdın gelinlerimi?" Asiye teyzenin sesiyle hep birlikte gülüp ayağa kalktık. Asya'nın yüzünde hala biraz burukluk vardı ama. Ali olayını taktığı belliydi. Haklı olarak tabi. Kolunu okşadım usulca.

"Üzülme sen. Ben yanındayım." Ali'yi zapt ederim demek istemiştim. Yenge olarak bu benim görevimdi sonuçta değil mi? Gülerek kolunu sardı omzuma. Ondan da kısaydım tabi ki de.

"Valla Ali'min yanında olmasan iyi olur. Minnacık bir şeysin. Kim vurduya gidersin." k

ahkaha attım sözlerine. Sanırım gerçekten olay olduğunda Ali'den baya uzakta olsam iyi olacaktı.

**************

Sedirlerin olduğu bir odaya oturmuş, çay içiyorduk. Bu konağın her yeri tarih kokuyordu. Eşyaları bile. Çok güzeldi ama. Eskilerden kalmış, değerli eşyalar, anılarla dolu odalar...
Bir bakmaya anlayabiliyordun bunu. Çayın yanında ufak tefek atıştırmalıklardan elime bir tane alarak yavaş yavaş yemeğe başladım. Midemde yiyecek yer kalmamıştı. Ama gözümün içine bakan Asiye teyzeyi de kırmak istemiyordum. Her şeyi elleriyle yapmıştı. Bizim için. Ayıp olurdu. Beyler kendi aralarında konuşurlarken Asiye teyze de kızlara bir şeyler söylüyordu. Karşı sedirde oturdukları için duyamıyordum ama. Ben de odayı daha detaylı incelemeye başladım. Yukarıda ki odaları merak etmiştim doğrusu. Duvarlarını, eşyalarını, kapılarını... İlk defa bir konak görüyordum.

"Siz şehirliler bu antika eşyalara otantik diyorsunuz değil mi?" çaprazımda oturan Esma'nın alaycı sesiyle ona döndüm. Sanırım Ali'nin nefretini dolaylı yoldan bende kazanmıştım. Ama gülümseyerek cevap verdim.

"Çok güzeller." alayla gülüp önüne döndü. Omzumda tanıdık elle Ali'ye döndüm bende. Ama eniştesiyle konuşmasına devam ediyordu. Biraz beni yakınına çekip, omzumu ovalamaya başladı. Hemen diğerlerine baktım. Allah'tan bize bakan yoktu. Esma dışında.
Çaylarımız tazelendiğinde Ali öksürüp Asya'ya döndü.

"Yarın kahvaltıya damadı çağır da tanışalım Asya Hanım!" kızın gülerek içtiği çay, boğazında kalmış gibi püskürterek öksürmeye başladı. Annesi hızla belini okşasa da Asya kocaman gözlerle Ali'ye baktı. Ali'nin ne diye çağırdığını tahmin ediyordu demek ki! Gülüp arkama yaslandım. Komik şeyler olacakmış gibiydi.

"Çağırmasam?" fısıldamasıyla Ali öne eğilip bardağını sehpaya koydu.

"O ne demek? Tanımadan mı takacaksınız o yüzükleri?"

"Yok yok Ali'm de, ne gerek var ki? Pazartesi tanırsın."

"Asya! Ne saklıyorsunuz siz benden? Babam ismini, cismini söylemez. Abim sarı sevmiyorum sorma bana der. Sen tanıştırmak istemiyorsun. Neler oluyor bakayım?" olay çıkaracağını bildiklerinden damadı gizliyorlar senden Ali'm.

"Abi Ali'me öyle mi dedin?" kaşlarını çatarak sormuştu bunu Asya. Demin ki korkusundan eser yoktu yani.

"Konuyu değiştirme bana cevap ver!" Ali'min biraz sesi yükselmişti. Asya az öncekinden de korkmuş bir şekilde bakarak döndü Ali'ye. Adam zaten evleniyor diye sinirliydi, bunlarla pimi çekilmiş bombaya dönecekti iyice.

"Kızım, çağır yarın kahvaltıya. Tatsızlık olmasın. Tanışsın Ali'm. Tanışmadan olmaz, doğru söylüyor." cevap vermeden kafasını salladı sadece.

"Sende bir sakin ol deli oğlan. Babası anası vermiş kızı. Ne bu celallenmeler?"   Ali de cevap vermedi eniştesine. Niye böyle olduğu tahmin edilir bir şeydi ama. Eniştesi de bile bile sormuştu.
Herkesin çayı bittikten sonra Asiye teyze ile kızlar ayaklandı. Kızlar bardakları toplarken bende yardım etmek için kalktım.

"Sen otur yenge. Bardakları götüreceğiz tek." Kalkmasam da tepsiye bardakları dizmelerinde yardımcı oldum. İçtenlikle yenge demesi çok hoşuma gitmişti Yonca'nın. Çoktan kabul ettiklerinin kanıtıydı bunlar. Gülerek geri yerime oturdum.

"Hadi geç oldu çocuklar. Sizde yoldan geldiniz zaten. Yatalım biran önce. Asiye hazır değil mi çocukların odası?"

"Her şey hazır. İstedikleri zaman geçerler."

"İyi tamam o zaman. Size iyi geceler. Allah rahatlık versin." herkes iyi geceler dedikten sonra odadan çıkmıştı. Ardına Esma ve Defne de çıkmıştı. Esma hiçbir şey demese de Defne hepimizi tek tek öpmüştü bile. Asiye teyze de tek bana iyi geceler dedikten sonra çıkmıştı. Saat on ikiye gelmişti. O telaşta yorgunluğum belli değildi ama şimdi yavaş yavaş çıkıyordu. Hele bir de yatağa uzansam daha kötü olurdum her halde.

"Gelin hanım, bu it sizi üzüyor mu bakalım?"

"Abi!" Ali abinin alayıyla gülüverdim. Ali'm ile uğraşmasını hepsi de çok seviyordu. Artık buna emin olmuştum.

"Gelinimle konuşmak istiyorum ben koçum. Doğru düzgün tanışma fırsatımız bile olmadı. Karaman ailesine yakışır bir düğün yapamadık. Gelinimize altın bile takamadık. Şimdi abi mabi deme bana. Baştan yaptığın itlikte, neyse!" ciddi bir ifadeyle söylemişti bunları. O da sitem ediyordu Ali'ye. İlk duyduğunda bir ton araba dayak yemişti zaten. Birde gerçek olduklarını öğrenince daha da iş ciddiye binmişti. Büyük ve tanınmış bir aile oldukları içinde böyle şeyler onlar için daha da önemliydi.

"Abi, ben öyle şeyleri sıkıntı etmiyorum. Geçti gitti. Hem çok şükür keyfim de yerinde. Bir sıkıntımız yok." Ali'nin susup kalmasıyla ben konuşmuştum. Ali zaten bunun için pişmanlık yaşıyordu, birde ailesine karşı mahcup olmasına gerek yoktu. Onun da suçu yoktu sonuçta.

"Bak bu yanında diye rahat rahat konuşamıyorsan, gel özel konuşalım biz. Gelinsin diye ezilecek değilsin ya."

"Abi abarttın ama. Karımı niye ezeyim ben?" güldüm bu haline Ali'nin. Ne de güzel sahiplenmişti beni öyle. Bende iyice aşk delisi olmuştum zaten. En ufak sözüne kalbim pır pır ediyordu. Deli etmişti kendine beni.

"Tamam tamam demedim bir şey. Gözlerinizden her şey okunuyor zaten." evet bir Ali abinin beni utandırmadığı kalmıştı o da olmuştu.

"Yenge?"

"Efendim Ali'm abi?"

"Sırf bunu duymak için seslenmiştim. Kocanın ifadesi bu olsun diye. Tamam başardığıma göre ben yatmaya gidiyorum. Yorgunluktan ölüyorum valla." alay dolu bir kahkaha attıktan sonra benimde elimi tutup kaldırdı. Arya'nın da benim gibi yanakları kızarırken Ali abi Ali'me öldürecek gibi bakıyordu.

"Ulan Ali ulan Ali. Ben sana yapacağımı biliyorum koçum. Sen dur." erkeksi kahkasıyla birlikte beni kollarına aldı. Yapma şunu be adam. Utanıyorum görmüyor musun?

"Bende sizleri seviyorum. İyi geceler." tekrar bir kahkaha attıktan sonra odadan çıkarak, merdivenlere yönelmişti ama yüzünde ki alaycı ifade hala vardı.

"Ailenin yanında daha dikkatli ol Ali. Bana sarılıp durma. Utanıyorum." bana da alayla baktı. Adamın hiçbir şey umurunda değildi ki. Ali Bey isterse olurdu, yapılırdı. Adamın egosu tavandı resmen. Nasıl durdurabilirdik ki? Taş merdivenleri çıktıktan sonra geniş hole girip, yürümeye başladık. Oda kapılarının arasında oldukça mesafe vardı. Dışarıdan bakıldığına göre daha da büyüktü. Son odaya geldiğimizde kapıyı açıp içeri soktu beni.

"Küçüklüğümden beri bu odada kalırım ben. Hiç değişmedi." sesi özlem doluydu. Odayı incelemeye başladım. Hemen ortada kocaman iki kişilik yatak, kenarlarında da komodinler vardı. Yatağın iki tarafında da birer kapı vardı. Bir duvarın tamamı boydan dolaptı. Eşyalar evin tarihine göre fazlasıyla moderndi.  Ama oda çok güzeldi. Duvarlara asılmış küçük çerçeveler vardı. Küçüklüklerinden kalma resimlerdi. Demek ki Ali de fotoğraf çektirmeyi seviyordu. Hepsine tek tek baktım. Genellikle Asya ileydi. Asya hemen anlaşılıyordu çünkü. Küçüklüğüne hala çok benziyordu. En köşe de duran sadece Ali'nin olduğu fotoğrafa baktım ve usulca elime aldım. Sadece yüzü çekilmişti ve o kadar fazla sırıtıyordu ki... Gülen dudaklarını takip ettim. Çocukluğunda bile çok güzeldi. Tek bir kusuru yoktu. Gür kuzguni saçları ve zeytin gibi gözleri vardı. O zaman daha güleç olduğundan daha tatlıydı tabi. Yüzünü okşadım. Bu çocuğa nasıl kıyabilmişlerdi? Bunun masumluğunu nasıl yok edebilmişlerdi? Anne sevgisinden yoksun, sevgiye ve ilgiye aç olan bir çocuktu o. Sadece anne ve babasının geçmişiyle baş başa kalmış, masum bir çocuktu. Ali'nin sözleri doldu kulağıma. Yaralanışını, gün be gün değişişi... Kulaklarımda sesi çınlarken gün geçtikçe bu gülümsemenin solması aklıma geldi. Oyun oynama yaşında silahlarla uğraşmaya başlamıştı. Zorla başlattırılmıştı daha doğrusu. Şeker tutan eli silah tutmuştu. Gözlerinde ki masumluğunu, kalbinde ki saflığı çalınmıştı.
Fotoğrafın üstüne bir damla yaş akarken çenemde Ali'min parmağını hissetmem bir oldu. Yaşlı gözlerimi karalara çevirdim. Gülüyordu bana. Ama acı vardı o gözlerde. Hatıraların acısı. Geçmişin, karanlık hatıraları.

"Ağlama, canım yanıyor." gözyaşlarımı savuşturduktan sonra çerçeveyi yerine astım.

"Sen çok masumdun. Onları yaşamaya hakkın yoktu. Onları yaşamamalıydın. Çok masumdun." gözyaşlarım kendiliğinden firar ediyordu. Tutamıyordum. Gözümde her bir kötü anı canlanırken, küçük Ali'm için kahrolmadan edemiyordum. O tanıdık kollar dolandı vücuduma. Âşık olduğum koku sardı bedenimi. Güven sarmaladı dört bir yanımı.

"Çok üzgünüm Ali'm. Çok üzgünüm. Küçüklüğünü yaşayamadığın için, o yaşta büyümek zorunda kaldığın için çok üzgünüm."

"Ağlama. Her şey geçmişte kaldı."

"Kalbinde geçmedi ama. Ben geçireyim. Seni sevgimle, aşkımla sarmalayayım. Olmaz mı? Küçük Ali iyileşsin yeter ki. Hiçbir yara, acı kalmasın. Yaparım bunu. Bütün gücümle sararım seni." yüzümü ellerinin arasına aldı ve alınlarımızı birleştirdi. Gözlerimden usulca akıyordu yaşlar. Tane tane.

"Zaten yapıyorsun Ömrüm. Zaten beni aşkınla sarıp sarmalıyorsun. Kalbime merhem oluyorsun. Daha ne yapacaksın ki? Her şeyime çare olmuşken, gücüm kanadım olmuşken daha ne yapacaksın."

"Seni seviyorum. Yemin ederim ki seni çok seviyorum." güldü ve burnumun ucunu öptü.

"Bende seni seviyorum Şule'm. Yemin ederim ki çok seviyorum." bende güldüm ve dudaklarına öpücük koyarak sıkıca kollarımı sardım. Ona sözlerimi kanıtlarcasına sarıldım. Asla bırakmayacağımı, hep yanında olacağımı belirtircesine.
Uzun bir süre öyle sarılı durduktan sonra kollarından çıktım. Gözyaşlarım da çoktan durmuştu zaten. Az önce ki hüzün tamamen kaybolmuştu.

"Duş alacaksan hemen ileride ki kapı güzelim. Eşyalarda dolaba yerleşti ayrıca."

"Sabah almayı düşünüyordum aslında. Çok fazla yorgunum şu anda." gülüp bana yaklaştı ve düğmelerimi açmaya başladı.

"Ali'm, çok yorgunum. Ayrıca ailenin evinde olacak şey mi? Tut kendini." güldü ve tüm çabalarıma rağmen düğmelerimi açmaya devam etti.

"Bende yorgunum zaten, bir şey yapmayacağım. Ama bu ay sonuna kadar bekleyeceğim anlamına gelmiyor. O kadar sabır edemem ben." gömleğimi yatağın dibinde duran pufa koydu ve hızlıca pantolonumu çıkardı.
Karşısında iç çamaşırıyla kalmıştım. Beni soyduğunun aksine kendini hızla çıplak bırakıp, yatağa geçti. Şaşkınlıkla ona bakakaldım. Böyle mi yatacaktık yani? Üstümüze hiçbir şey almadan?

"Ali üşürüz böyle. Yatılır mı hiçbir şey giymeden." soğuk yorganın altına girdiğim anda sıcak kollarıyla beni sarmaladı. Soğuk olan bedenim çoktan titremeye başladı.

"Çırılçıplak yattığımız zamanlar da oldu güzelim. Ben seni bu gece hissetmek istiyorum. Günlerdir uzağım sana." böyle söyleyince hiçbir itiraz cümlem kalmıyordu işte. Birde ses tonunu öyle güzel tutuyordu ki!

"Teyzem ile konuştuk. Asyaların bildiğini anlamış. Oh olsun o cadıya. Beni nasılda zor durumda bıraktı. Teyzem bir ona da fırça atsın da göreyim." gülüp kollarında ona döndüm.

"Kıymetline ellerinle kıydın yani?" daha sinsice güldü.

"Teyzemin azarı söz konusuysa kıymetlik falan kalmıyor." gülerek bir parmağımı yüzüne götürdüm ve usulca gezinmeye başladım. Yüzü sertleşmişti resmen. Biraz daha bastırarak masaj yapmaya başladım.

"Evde ki herkes seni çok seviyor Ali'm."

"Bende onları seviyorum. Canımın parçaları hepsi." masajıma devam ettim. Gözlerinde mutluluk hareleri vardı. Onları gördükçe bende mutlu oluyordum. Gözlerinin tam derinine bakarak parmaklarımı saçlarına doğru götürdüm. Gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Bende biran olsun çekmedim. Parmaklarımın özgürce yüzünde dolanmasına izin verdim. Kendine yapıştırdı beni. Yine de devam ettim. Kaşlarının arasından burnuna geldiğimde gözleri biraz daha kararmıştı sanki. Oradan bastırarak yanaklarına geçtim ve oradan da dudaklarının çevresine. Hala bakışlarımızı çekmemiştik. Elimi çektim yüzünden ve gözlerim gözlerindeyken ağırca dudaklarına öpücük koydum. Tepki vermedi. Kollarımı beline sardıktan sonra gözlerimi kapatmıştım ki ılık nefesi kulağıma çarptı ve kalbimin teklemesine sebep olacak o sözleri söyledi.

"Sanırım seni onlardan bile çok seviyorum!"

 
          *** BÖLÜM SONU ***

Continue Reading

You'll Also Like

Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

84.1K 6.5K 13
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
4.5M 196K 53
GİRİŞ "Emin misin kızım.Sende boşanmakta kararlı mısın ?" Hakim neredeyse gözümün içine bakıyordu.O an anladım eğer biraz çekimser davranırsam bizi b...
36.4K 2.2K 16
İki güçlü aşiret,geçmişte yaşanan olaylardan dolayı ağalık Korkmaz'lara verilir,Yıllar sonra iki aşireti karşı karşıya getirecek bir olay yaşanır ve...
15.4K 4.2K 56
Kırağı çalıp buz tutmuş kalpleri ne yaparsanız yapın sevgi seline katamazsınız. O, kalpler öylesine katı hale gelmiştir ki, hiçbir doğruya inanmaz. H...