SİYAH

By blueanalien

17.6M 296K 44.4K

Kozadan çıkmış bir kelebek, Bir günlük ömre aşık olmuş adam. More

Yıllar sonra... Merhaba!
SİYAH
1.BÖLÜM: Başlangıç
2.BÖLÜM: Tanışma
3.BÖLÜM: Yemek
4.BÖLÜM: İlk
5.BÖLÜM: Sahil
6.BÖLÜM: Talihsiz Gün
8.BÖLÜM: Adım
9.BÖLÜM: Hatırla
10.BÖLÜM: Konser
11.BÖLÜM: Piknik
12.BÖLÜM: Senin İçin
Açıklama
13.BÖLÜM: Karar
14.BÖLÜM: Seninleyim
15.BÖLÜM: Davet
16.BÖLÜM:*Sevgilim
17.BÖLÜM: Kabul
18.BÖLÜM: Aşama
19.BÖLÜM: Güzel Bir An
20.BÖLÜM: Gitmek
21.BÖLÜM: Çiftlik
22.BÖLÜM: Acı
ÖZEL
23.BÖLÜM: Hastane
24.BÖLÜM: Ev
25.BÖLÜM: Beraber

7.BÖLÜM: Nişan

363K 11.3K 1K
By blueanalien

Günlerden çarşamba, saat akşam dokuzdu.

Derslerime dair olan tüm işleri tamamlamıştım. Yemek yemiş ve ortalığını toparladıktan sonra oturduğum koltukta elime kitap almış ve abimi beklemeye başlamıştım.

Dün benimle konuşacakları olduğuna dair mesaj atmıştı. Geldiği zaman nişan tarihi ile ilgili bir şeyler mırıldanmıştı ama o kadar yorgundu ki oturduğu yerde uyuyakalmış, konuşma bugüne kalmıştı.

Dikkatim okuduğum satırlardayken kapının açılma sesini duydum. Eğdiğim başımı kaldırdığımda abimle göz göze geldim. Yine çok yorgun gözüküyordu. "Hoş geldin."

Ceketini çıkarıp koltuğun kenarına koydu ve bedenini sanki bir çuvalmış gibi koltuğa bıraktı. "Hoş buldum."

"Aç mısın? Bir şeyler hazırlayayım mı?"

"Gerek yok."

Kitabı kapatıp masaya bıraktıktan sonra, "İstersen doğruca yatağa git. Yarın erken kalkacak mısın?" dedim.

"Hayır, bugün konuşmalıyız. Hem de yarın öğlene kadar izinliyim, bugün patron gözümün altındaki halkalardan kurtulmadan işe adım atmamamı söyledi."

Baya felaket gözüküyordu. "Anlat bakalım o zaman."

Beni kolunun altına çekip, kafasını kafama yasladı ve sakince konuşmaya başladı. Yaptıklarından, işinin durumundan bahsederken sessizce onu dinledim. İşlerin neden hızlı gittiğini, neden bu kadar meşgul olduğunu teker teker anlattı.

Belirlen nişan tarihini, kınanın olmayacağını ve düğününde çok geçmeden yapılacağını.

Bunların hepsi beni mutlu etmişti, uzarsa belli ki abim bunu idare edemeyecekti. Stres onda saçma hareketlere sebep olurken bunun muhtemelen Liva'da farkındaydı. Bu yüzden acele olmasına sesini çıkarttığını sanmıyordum. Gerçi bir şeyi istemediğinde bunu netçe belli edecek bir duruşu vardı. Sanırım hepsi ikisinin kararıydı ve bu harika bir durumdu.

"Hazır mısın abim?"

Gülümsedim, "Elbette hazırım abi."

🕊

Ayarlanan nişan üç hafta içindeydi ve biz bu üç haftada nefes almadan koşturmuştuk. Gerçekten bu kadar detayı kim çıkarmıştı bilmiyordum ama ona sövecek, pardon söyleyecek çok fazla sözüm vardı.

Bana hep saçma gelen durumun kucağına düştüğüm içinde kendimi ayrıca tebrik ediyordum. Süsleme, kıyafet, örtü, bardak tabak bile ayarlamıştım ya. İnanılmazdı gerçekten. Liva o kadar sempatik bir insandı ki bir isteğini dahi reddetmemiştim. Kendinden çok benim için uğraşmaya çalıştığı içinde ona kanım çok ısınmış olabilirdi. Her şekilde süper tatlı bir insandı.

"Çıkıyoruz!" diye bağırdığımda kapıdan abimi sürükleyen dayım gözüktü. Hemen yanlarında da Şule duruyordu. Evet, nişana dört kişi gidiyorduk. Gerçi abimin arkadaşları da gelecekti.

"Abi bu senin nişanın, niye böyle davranıyorsun?"

Sabahtan beri çocuk gibi karın ağrımaları, mızırdanmaları, ne yapsakları bitmemişti bir türlü. Hayır, hazır değildiysen niye nişanın üç hafta sonra olmasına tamam demiştin?

"Galiba kusacağım."

"Heyecanlı Arya," dedi Şule. "Hadi Aras abiciğim, silkelen de herkes dünyanın en iyi damadını görsün."

"En iyi damadıyım, değil mi?"

"En ezik de olabilir," diye homurdandım. "Şu haline bak. Gitmemek için direniyorsun."

"Üzerine gitme Arya," dedi dayım bu defa. "İleride seni de göreceğiz," dediği an bir şey oldu. Abim hızla dikleşti, panik ifadesi yerine ketum bir ifade bırakırken, "Ne diyorsun dayı?" dedi. "Arya otuz beşten sonra bunu anca düşünebilir. Okuyacak, kariyer yapacak kardeşim benim. O kadar düş kapanını nereye koyacak yoksa? Marka da çıkaracak." diye saçma sapan konuşmaya devam ettiğinde üçümüzde onu geride bırakıp ayakkabılarımızı giydik ve evden çıktık.

Asansöre bindiğimizde hala kendi kendine konuşmaya devam ediyordu.

"Dayım özür dilerim, tamam Arya hiçbir şey yapmayacak," dediğinde dayım, abim tatmin olmuş bir şekilde kafasını salladı. "Sorun yok dayı."

Çiçeği ve çikolatayı arabanın bagajına dikkatlice yerleştirip arabaya bindik. Kullanan dayımdı çünkü abim benim konum kapandığında ezik psikolojisine tekrar dönmüştü.

Cidden Liva'nın işi vardı. Yemin ediyorum abim bazen çok zor bir insana dönüşebiliyordu.

Onun boş boş konuşması sonucunda eve sonunda vardığımızda arabadan inip bagajdan çıkardığım çiçeği eline tutuşturdum. Çikolatayı da ben elime alıp evin bahçesine girdiğimizde yanımda yürüyen abim, dayım ve Şule üçlüsü resmen titriyordu. Abimi anlayabilirdim ama diğer ikisine ne oluyordu Allah aşkına?

"Lütfen alnınızdaki soğuk terleri silin," dediğimde üçü de aynı anda yutkunarak elleriyle alınlarını sildiler.

"Sen niye heyecanlı değilsin ya?" diye Şule kızgın bir ses tonuyla konuştuğunda, "Çünkü bu bir nişan. Ayrıca hepimiz titrersek işleri kim kontrol altında tutacak?" dedim. Aslında bende heyecanlıydım ama sanırım onlar kadar belli edemiyordum.

"Kapının önünde titreyerek duran Aras değil mi?" diye arkamızdan bir ses duyduğumuzda yavaşça döndük. "Çabuk videosunu çek, çabuk."

Abimin çağırdığı dört arkadaşıydı. Eğlenen bir ifadeyle bize bakarlarken ciddiyetle karşılık verdik o bakışlara. Özellikle abim hiç eğlenmiyordu.

"Artık biri şu zile bassın yoksa ben gidiyorum," dedi dayım ve ben dediğini ikiletmeden zile bastım. Arkadaşları da yanımıza gelip selamlaştıklarında bizim taraf tamamlanmıştı, başka gelecek kimse yoktu.

Kapı açılıp Liva gözüktüğünde o kadar hoş gözüküyordu ki abim gibi bizde bakakalmıştık. Mor, oldukça sade elbisesiyle aşırı şık duruyordu. Elbise sanki sadece onun için dikilmişti.

"Hoş geldiniz," diye büyük bir gülümsemeyle konuştuğunda ilk cevap verebilen elbette ben olmuştum. "Hoş bulduk, harika gözüküyorsun," deyip içeriye girdim ve sarıldım.

"Sende çok güzel olmuşsun." Geri çekilip abime sarıldı. "Gelenlerle kısaca görüşüp, hemen odaya gelin. Daha yapılacak işler var."

Onu onaylayıp ceketlerimizi, elimizdeki eşyaları bıraktıktan sonra salona geçtik. Yaklaşık otuz kişi karşılamıştı bizi, yalnızlığımız kalabalıkla bir kez daha yüzümüze vurduğunda gözümün ucuyla abime baktım. Başından beri bu konu kötü hissettiğini bir durumdu.

"Hoş geldiniz," diye Zehra teyzenin sesini duyduğumuzda bakışlarım abimden çekilip ona döndü. Oldukça mutlu gözüküyordu, yanında surat asan kocasının aksine.

"Hoş bulduk," dedi dayım. İçeride olan herkesle teker teker selamlaşıp görüştüğümüzde abimle beni çağıran Elif abla ile salondan çıktık. Şule'yi yalnız bırakmıştım ama birkaç dakika idare edebilirdi sanırım.

Odalardan birine girdiğimizde Liva bir sandalyede oturmuş saçını yaptırıyordu. Bizi karşıladığı açık saçı toplanıp topuz yapılmıştı.

Abim yatağa oturup derin bir nefes aldı, "Öleceğim sandım."

"Rahatla. Kalabalık bile değiliz."

Bize göre kalabalık oldukları için abimin kaygılanmasını anlıyordum. "Ne zaman gelirsiniz?"

"Sanırım yarım saatten önce çıkamayız. Aras'ında bazı hazırlıklara ihtiyacı var."

Buraya daha erken gelmeliydik. Resmen son gelen damat olmuştu. "Tamam, siz hazırlanın. Bende içeriyi turlayıp geleyim. Bir şeye ihtiyaç olduğunda çağırırsınız."

"Tamamdır," dediğinde kapıyı açıp çıktım.

İçeriye tekrar döndüğümde Şule'yle konuşan adam baş belası Utku'dan başkası değildi. Aceleyle yanlarına gideceğimizde köşede dikilen Pusat'ı görmemle duraksadım. Diğer arkadaşları da yanındaydı, yüzünde tam olarak burada ne halt ediyorum ifadesi vardı ve gerçekten burada ne yapıyorlardı?

Aniden sert bir ses tonuyla, "Geç kaldı," diye söylenen Elif ablayı duyduğumda irkildim. Sinirle Utku'ya bakıyordu. "Bir şeyi de zamanlı yapsa şaşıracağım cidden."

Utku ablasını fark ettiğinde başını yere eğdi, vay be suçlu olduğunu kabul edebilen bir tip gibi durmuyordu.

"Neredesin sen?" dedi Elif abla yanımıza geldiğinde. "Saat kaç haberin var mı? Sana burada ol dediğimiz saatin üzerinden beş saat geçti."

"Üzgünüm, bazı işler çıktı..." Gülümsedi, "Hepsi Pusat yüzünden."

Kaşlarını çattı, "Dayak yediğin kadar var ablacığım."

"Benim bir suçum yok. Liva Pusat gelmezse hiçbir şey yapmam dediği için suçlu! Onu ikna edene kadar canım çıktı, kaç yumruk yedim haberin var mı?"

Liva mı? Diretecek kadar araları iyi miydi?

"Pusat onu koruduğundan beri senden daha çok abisi olarak görüyor," Göz devirdi. "Neyse getirebilmişsin."

Pekala. Ben burada fazlalıktım. Bunları duymam gerektiğini hiç düşünmüyordum fakat onlar gelip yanımda konuşmuşlardı. Harekete geçeceğimde, "Arya?" diyerek yanıma gelen Şule ile olduğum yerde durmak zorunda kaldım.

Utku ve Elif abla bana döndüklerinde sanki varlığımdan yeni haberdar oluyorlarmış gibi bakmışlardı. Onlara gülümseyip Şule'yi çekiştirerek mutfağa götürdüm. İçeride iki çalışan vardı, onlarda bize kısaca bakıp işlerine geri dönmüşlerdi.

"Niye acele buraya geldik?"

"Off bende bilmiyorum," Bir anda bana dönünce telaş yapmıştım sanırım. "Utku sana ne diyordu?"

Tek kaşını kaldırıp, "Hoş geldin?" dedi. "Eve misafir olarak geldim ya hani."

"Saçma davranıyorum," diye itiraf ettim.

"Saçma davranıyorsun," dedi direkt kabul ederek. "Ama bu anlaşılır. Ne kadar sorun yok desende abin evleniyor. Böyle davranman normal karşılanabilir." Omuz silkti. "Neyse, o adamlar bizim akşamımızı zehir eden kişiler değil mi? Niye buradalar?"

Utku'nun arkadaşlarından bahsediyordu. "Ailecek yakınlar sanırım. Liva'da burada olmalarını istemiş."

"Mafya tiplemelerini gerçekten nişanında istemiş mi?" diye hayretle sordu. "Garip. Onlar geldiğinden beri insanlar başını yerden kaldıramıyor diyebilirim."

"Gerçekten bende anlamadım. Hayırlısı bakalım," Rahatlamak için bir bardak su alıp içtiğimde, "Bu arada elbisen harika gözüküyor," dedim. Gördüğümden beri söylemek için fırsat kolluyordum ama anca zamanını bulabilmiştim. "Kendin mi diktin?

"Tabi ki kendim diktim, yeni modelim. Cidden güzel olmuş mu?"

Güldüm, "Elbise tam olarak ben Şule'nin tarzıyım, diye bağırıyor. Çok güzel olmuş."

"Teşekkür ederim, şu boncuklar beni bayağı uğraştırdı," deyip kumaşın üzerine işlediği boncukları gösterdi. "Uğraşmana değmiş," dediğimde gülerek koluma vurdu. "Madem bu kadar beğendin, ödünç olarak sana verebilirim."

"Giyecek bir yer olursa cidden giyebilirim," dedim ve şaşkınca suratıma bakakaldı. "Hadi ama Şule yaptığın her şeye kötü diyormuşum gibi tepki veriyorsun."

"Çoğu şey diyelim şuna."

"Hiçbir şeye kötü demiyorum ben, söylediğim şey tarzım olmadığı," diye ona çıkıştığımda gülerek bana bakıyordu. "Tamam tamam, öyle diyelim. Maksat içimiz rahatlasın."

Tam mızırdanıp böyle dememesini söylemek üzereydim ki yanımıza gelen Zehra teyze ile susup ona döndüm, "Kızlar," dedi. "Sizi birazcık yoracağım ama bana yardım edebilir misiniz?"

"Tabii," dediğimde, "Öyleyse görev paylaşımı yapalım," dedi. "Elif de birazdan bize katılacak."

Şule ile onayladığımızda sırayla yapacağımızı işleri tarif etti. Ufak tefek getir götür ve bazı mutfak işlerinden ibaretti.

Zehra teyze gittiğinde, "Hadi bakalım, kolay gelsin," deyip gülerek omzuma vurdu Şule.

"Seni buraya iş yaptırmaya getirmemiştim..."

"Aras benimde abim sayılır, ne olacak?"

İç çektim, "Pekala. Arada dayımı da kontrol et. Abim arkadaşlarını tembihlemiş ama yine de bizim de gözümüz üstünde olsun."

Cidden yapabileceği şeylerin bir sınırı yoktu.

"Anlaştık ortak," Başparmağını kaldırıp göz kırptı. Gülerek bende karşılık verdim ve koşuşturma başladı.

Yaptığım ilk şey Liva'nın odasına gidip abimi sakinleştirmek, tırnaklarını yemesini engellemekti. Daha sonra kıyafetlerini tekrar düzenlemiş, ardından masa düzenlemelerini halletmiştik. Bahçeye dizilen masalar aşırı hoş gözüküyordu, çiçeklerle süslenmesi tam bir görsel şölen olmuştu. Dört beş kişiyi masaya yerleşmiş, diğer insanların çoğu evin içindeydi.

Aslında her şey hazır sayılırdı, masaların örtüleri serilmiş, süslemeleri tamamlanmış, tabaklar bardaklar konuşmuştu.

Biz sadece bozulan bazı kısımlarını tekrar düzenlemiştik.

Bu arada da damadın kız kardeşi olarak epey insanla tanışmıştım. Teyzeleri, amcaları, dayıları... Bizim aksimize oldukça kalabalık bir aileydi. Ve bunun daha bir kısmı olduğunu söylenmişti, şehir dışında yaşayanların çoğu gelememişti.

Açıkçası biraz imrenmiştim, anne ve babamın evlilik hikâyesi oldukça karışıktı. Kaçarak evlenmişler ve aileleri onları reddetmişti. Zamanla bu soğukluk yumuşasa da bizi asla kabul etmemişlerdi. Vefatlarından sonra bile elini uzatan tek kişi dayım olmuştu.

Abimle buna eskiden hiç takılmazdık, her zaman birbirimize yetebileceğimizi düşünüyorduk ama hayat iki kişiyle geçmeyecek kadar yorucuydu. Alışmaya çalışsak da zamanla etrafımızdaki açıklar arkadaşlarla dolmuş ve biraz daha rahat nefes almaya başlamıştık.

Özellikle abim. Benim için aile diyebileceğim tek kişi Şule'ydi, abim ise kendine oldukça geniş bir çevre oluşturmuştu. Onun sosyal hayatı elbette bende yoktu. Asla girişken bir insan olamamıştım ve kaybettiğim ailemle bu durumda daha da çok artmıştı.

"Arya," Elif abla önüme geçtiğinde durdum. "Her şeyi hallettik. Şimdi geliyorlar."

İnsanlar bahçedeki masalara yerleşmeye başladıklarında kafamı salladım, "Ben nerede durayım?"

"Arkadaşının yanına geçebilirsin."

Şule'yi aradığımda tam da olmaması gereken yerde durduğunu görünce gözlerimi devirmeden edemedim. Utku'nun arkadaşlarının hemen önünde duruyordu. Zaten garip bir şekilde koştururken Pusat'la bir kaç kez göz göze gelmiştik.

"Burada bekleyeyim," deyip girişin kenarına geçtim. Sen bilirsin der gibi başını sallayıp gitti. İki dakika sonra abim ve Liva içeriye girdiğinde uzaklardan gelen hıçkırık sesini tanıyordum. Evet, resmen dayımın ağlama sesine aşinaydım. Sadece keşke bunu sessiz bir şekilde yapsaydı.

Alkışlar eşliğinde gelip masalarına oturduklarında bende gelen ağlama isteği ve rahat bir nefes için arka taraflarda gözüme çarpan balkona yöneldim. Soluklanmaya ihtiyacım vardı, hele de ağladığımı abim görürse işler felaketle sonuçlanırdı.

Balkona çıktığımda kimsenin olmamasıyla derin bir nefes aldım.

Hem koşturmak, hem onlarca insanlar tanışmak ve sürekli bakışların odağı olmak resmen yıpratmıştı. Kesinlikle kabalık ortamlara gelemiyordum.

Demirliklere elimi koyup rahatlamaya çalışırken, "Saklanıyor musun?" diye duyduğum sesle sıçrayarak arkamı döndüm. Birinin geldiğini kesinlikle duymamıştım.

"Saklanmıyorum," dedim Pusat'a dönüp. "Sadece biraz mola vermem gerekti."

Kafasını sallayıp eline cebine götürdüğünde hayal kırıklığıyla, "Sigara mı içeceksiniz?" diye mırıldandım. Sahiden istediğim tek şey biraz sakinleşip temiz hava solumaktı.

"Hayır," Cebinden çıkardığı elinde sakız paketi duruyordu. "Çok nadiren içerim." Bana doğru uzattığında gülmemek için kendimi zor tuttum. Böyle bir adamın sakız paketi uzatması nedensizce komik gelmişti. Birde karpuzluydu.

"Birazdan yemek yenecek, belki daha sonra."

Bir şey demeden geri çekti ve içinden bir tane alıp ağzına attı. Çöpüyle beraber paketi cebine koyduğunda yüzüne baktım. "Siz neden buradasınız?"

Dirseklerini demirlere yaslayıp homurdandı, "Başından beri burada olmam bile anlamsız."

Cidden geldiğinden beri etrafı öfkeyle süzmekle meşguldü. Arada gözüm ona değdiğinden fark etmiştim bunu. Yanına konuşmak için biri geldiğinde hep savuşturmuştu. Arkadaşları onunla konuşmak istediğinde muhtemelen küfrediyordu.

Yüzünden belliydi.

"Çok yakınsınız sanırım."

"Değiliz ama yakama yapıştı it," dedi öfkeyle.

Dayanamayarak güldüm. Gerçekten yakın olmalıydılar.

Yüzüme baktığını fark ettiğimde hemen gülmeyi kesip, "Kusura bakmayın," dedim.

"Ne için?"

Evet, neden demiştim? "Söylediğinize güldüm...?" dedim emin olamayarak. Adamın dik bakışları altında sahiden rahat konuşmak mümkün değildi. Keskin yüz hatlarıyla sürekli sinirli duruyordu. 

"Güzel bir gülümsemeydi," dediğinde kulaklarımın uğuldadığına yemin edebilirdim. Neler oluyordu? Bu adama bakmak, bakış açısında olmak içimde neden tuhaf hareketlenmelere yol açıyordu? Toplasak üç dört defa görmüştüm onu, hakkında adı dışında hiçbir şey bilmiyordum. Soyadını bile bilmiyordum.

Ve neydi yani, görünüşü yüzünden mi bu halledeydim? İnsan niye sürekli aksi bakan birini düşünürdü ki? Yanında rahat hissetmeyi bırak, dikenler üstünde gidiyormuşum gibi geliyordu. Baktığında elim ayağım birbirine karışıyordu.

"İçeriye dönmem gerekiyor," dedim ama içimde oluşan kalma isteğine anlam veremiyordum. Tanımadığım adamın yanında durmak için can atıyor olamazdım.

"Sanırım."

Dikleşti. Saatine baktığında yutkundum. Bundan hoşlanmamıştım. Buna rağmen ağzımdan çıkan cümlelere engel olamayıp, "Sizde gelin?" diye sordum. "Yemek başlamıştır."

Yüzüme baktı, ne yapacağına emin olamamıştı ama yine de yanıma gelip durdu. Uzun boyunun yanında topuklu giyiyor olmama rağmen minicik kalmıştım. Bu bana iyi hissettirmekten ziyade her an ezilebileceğim hissini vermişti.

Belli ki o hissi göz ardı etmemeliydim.

🕊

İnstagram: blueanalien

Continue Reading

You'll Also Like

866K 38.7K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.1M 44.7K 25
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
432K 26.3K 48
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
375K 24.2K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...