DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN...

By SeymaGk

1.2M 66K 6.7K

Kumdan bir kalenin içinde büyümüştüm. Kör ve dilsiz olarak. Kalem üstüme yıkılıyordu ve ben altında eziliyor... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
RÖPORTAJ!!
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
YENİ HİKAYE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. Bölüm
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66 BÖLÜM
67. BÖLÜM
~ FİNAL ~
KOŞUUUUUUUUNNNNNN!!!!
SONUNDA GELDİM 😄
Kısa Hikaye Geldi
Yeni Hikaye

38. BÖLÜM

19.3K 902 56
By SeymaGk

                !!! LÜTFEN OKUYUN!!!!

## öncelikle herkesin geçmiş bayramı mübarek olsun arkadaşlar. Umarım bayramınız güzel geçmiştir. Neler yaptınız bakalım bu bayramda? Cevapları bekliyorum 😉😉 şahsen benimki yorucuydu. Gurbette yaşayıp memlekete bayrama gidince beş dakika boş kalmaya fırsat olmuyor. O yüzden zar zor anca yazabildim ve eğer ki bu bölüm hatalı ya da saçma sapan olduysa affedin. Kalabalık ortamda pek dikkatimi toplayamadım. Ama bayram hediyesi olarak istendiği için de yazmak istedim. Güle güle okuyun. Umarım çok kötü değildir de seversiniz 😇😇😘😘 diğer bir konuya gelecek olursak - Kİ BURASI ÖNEMLİ - bu birkaç bölüm geçiş bölümü gibi sakin ve biraz sevgi dolu olacak. Alışılmışın dışında bir Ali olacak belki. Ya da en fazla bu bölümde böyle olacak 😏😏 ama bu durum çok uzun sürmeden aksiyon ve heyecan dolu bölümler tekrar gelecektir. Ayrıca Ali'nin geçmişinin kapıları da aralanmaya başlayacak artık. Belki Yalçın Yalman ile bile tanışırsınız 😈😈 evet her neyse çok uzattım umarım bu kısmı okumuşsunuzdur çünkü hikayenin gidişatı için önemli bir duyuruydu. Bu hikayeyi canlı tutan ve bana ilham olan sizlersiniz. O yüzden her aşamadan sizin de haberiniz olmalı ve hep birlikte aile gibi olmalıyız. En azından benim isteğim bu. Okuyucularımla hep iletişim içinde olmak beni çok mutlu ediyor. Sizin yorumlarınız mesajlarınız beni yazmaya teşfik ediyor. 😇😇😘😘 bu sefer cidden susuyorum ve sizi bölümle baş başa bırakıyorum. İyi okumalar, bol voteler ve yorumlar. Abanın yoruma milleeeeeet 😎😎😎 ###



Gökyüzüne baktım. Huzur veren bir mavisi vardı. İnsanı ferahlatıyordu. Gözlerimi memnuniyetle kapatıp toprağın kokusunu içime çektim. Öyle güzel ve öyle harikaydı ki...
Gözlerimi açıp yürümeye devam ettim. Rengarenk ağaçlarla çevriliydi etraf. Farklı farklı meyvesi olan ağaçlarla. Rüzgarın tatlı esintisiyle yaprakları savruluyor ve o taze bahar kokusu bütün her yeri sarıyordu. Doyasıya içime çektim. Toprak yoldan ilerleyerek yürümeme devam ettim. Nereye gittiğimi bilmeden, nerede olduğumu bilmeden öylece yürüdüm. Yürüdükçe ağaçlar sıklaşmaya başladı. Ağaçların yaprakları daha da uzamaya başladı. Artık önüme uzun dallar çıkıyordu. Onları kaldırarak yürümeme devam ettim. Aniden kulaklarıma su sesi doldu. Hırçın gibiydi su. Fazlasıyla gür geliyordu. Daha büyük bir hevesle yürüdüm. Ve ben devam ettikçe yürümem zorlaştı.
Pes etmedim.
Yorulmadım.
Sadece yürüdüm.
Tam önüme düşen dalı çekecekken etraftaki ağaçlar aniden yok oldu. Onun yerine uzun renkli çiçekler çıkmıştı. Ellerimle okşadığım anda etrafı kelebekler sardı. Yüzümde ki gülümsemem genişlerken onları takip etmeye başladım. Çok güzellerdi. Biraz daha hızlanarak onlara yetişmeye çalıştım. Yol aldıkça daha da yukarı çıkıyorlardı. Umursamadım. Onları takip ettim. Çiçekler ortadan kaybolmuştu ama. Şimdi sadece yemyeşil çimenler ve kelebekler kalmıştı. Ve kulağıma huşula dolan hırçın su sesi. Sanırım şelale vardı.
Biraz daha hızlandım ve koşmaya başladım. Kelebekler yoktu artık. Kulaklarımda çınlayan su sesinden başka hiçbir şey yoktu. İçimde bir şey yükseldi. Koşmama devam ettim. Ama içimde ki şey ben koştukça yükselmesine devam etti. Umursamadan koştum. Biraz daha hızlanacaktım ki karşıma aniden gölün çıkmasıyla durup baktım. Kulağımda çınlayan suyun sesi buradan gelemezdi. Bu ufacık bir göldü sadece. İlerledim ve gölün kenarına gelip içine baktım. Çok berraktı su. Öyle ki kendi yansımamı bile görebiliyordum. Akıp giden suya bakarken tekrardan su sesi ile doldum ve hemen karşıma baktım. Gördüğüm şey ile mutlulukla gülmeme engel olamadım. Tahmin ettiğim gibi şelale vardı. Kocaman ve göz kamaştırıcıydı. Ayakkabılarımı çıkardım. Şelaleye gitmem gerekiyordu. O su da temizlenmem gerekiyordu. Uzun eteklerimi topladım ve göle adımımı atar atmaz kendimi uçurumdan düşerken buldum.

*****

Aniden düşme hissiyle irkilerek kalktım. Bu da neydi böyle? Ne demekti bu rüya? Gözlerim şaşkınlıkla açılırken sırt üstü uzanıp tavanı seyretmeye başladım. Çok güzel bir rüyaydı. Orada ki mutluluğu, huzuru hissetmiştim sanki. Ama sonu neden uçurum da bitti ki? Neden o suya ulaşamadım?

"Ne düşünüyorsun?" sert sesi duymamla irkilerek sağıma döndüm. Ali kollarını başının altında birleştirmiş bana bakıyordu.

"Korkuttun beni!" bir iki derince nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım. Sanırım rüyanın etkisinde kalmıştım. Uzun zamandır böyle güzel bir rüya görmemiştim. Gerçi uzun zamandır rüya görmüyordum ya ben. Sadece yaşadıklarımı kâbus olarak görüyordum. Saçlarımın arasında sıcak elleri hissetmemle aşık olduğum karalara çevirdim bakışlarımı. Onlarda sıcacıktı. İliklerime kadar duygularını hissettiriyordu. Öyle berrak bakıyordu ki, onu tanıdığımdan beri ilk defa bu kadar açık görüyordum.

"Günaydın." diye fısıldadı gülümseyerek tamamen ona döndüm.

"Günaydın. Saat kaç?" çapkınca gülerek belimden tuttu ve kendine çekti.

"Öğleden sonra bir." aldığım cevapla şaşırmıştım. O kadar uyumuş muydum gerçekten? Sabaha karşı yatmıştık gerçi ama bu kadarını da beklemiyordum.

"Çok geç olmuş." gülüp biraz daha çekti kendine.

"Bizim bir iki haftalık bir tatile çıkmamız gerek. Sana doyamadım ben." arzulu fısıltısıyla kızarıp başımı eğdim. Gece boyunca birlikte olmuştuk. Beş dakika uykuya dalsam tekrar kaldırıp, tekrar beni o büyülü anlara götürmüştü. Şikâyetçi değildim. Harika ötesi anılar biriktirmiştik. Ama bu kadar doyumsuz olmakta fazlaydı sanki.
Çenemden tutup kendine çevirdi. Gözleri alev alev olmuştu ve yine yüzü sertleşmişti. Ama konuştuğunda sesi yüzüne göre daha yumuşaktı.

"Dün sana kaç kere tekrarladım o maviler bir daha kaçırılmayacak diye?"

"Utanıyorum." sertliğini bozmadan çarşafın altına bir elini soktu ve aniden kalçamı sımsıkı tutup şişmiş sertliğine bastırdı. Hala mı dinmemişti gerçekten?

"Gece kaç kere sevdim seni saymadım bile kızıl. Senin bile bilmediğim yerlerini keşfettim ben. Senin bile bilmediğin yerlerini öpüp, okşadım. Hala mı utanıyorsun benden?" tahrik edici sesiyle bakışlarımı çekmeyi düşünsem de kendimi zorlayıp çekmemeyi başardım. Sanırım bu göz temasında baya takıntılı hale gelecekti.

"Biraz zaman sonra alışacağıma eminim. Bu his benim için çok yeni. Kocam olsan da utanıyorum işte."  kafasını onaylamaz şekilde sallayıp dudaklarımdan öpmeye başladı. Sert değildi ama fazlasıyla vericiydi. Bende ona karşılık verirken kendine bastırmaya devam ediyordu. Ama yapacak durumda değildim artık. Fena halde sızlıyordu çünkü. O yüzden ileriye gitmesini önleyerek ondan uzaklaştım.

"Biraz dinlenmem gerek. Fena sızlıyor." fısıltıyla söylemiştim çünkü hala utanıyordum. Bende bir gariptim ya. Gece ona tüm arzumla karşılık vermişken şimdi konuşmaya utanıyordum.

"O zaman sıcak bir duş alıp çıkalım. Önce güzel bir kahvaltı yaparız, sonra da gölün oraya gideriz. Akşama İstanbul da olmamız gerek çünkü ve güzelim şimdi kurtulsan bile gece benden kurtulamazsın." çapkınca göz kırpıp beni kucakladı. Cevap vermeden kolumu boynuna sarmıştım. Bir hışımda çarşafı üzerimizden çekip banyoya yöneldi. Boş bir çabayla ona sığınarak kendimi kapatmaya çalıştım. Ama diyorum ya boş bir çabaydı. Ali de bunu fark etmiş alayla gülmüştü.

"Birazdan seni ben yıkayacağım. Kendini kapatmaktan vazgeç artık." alaycıydı sözleri. Haklıydı da ama elimde değildi. Bir süre daha böyle olacaktı. Bu sefer direk duşun altına girip sıcak suyu ayarladı ve güzelce beni yıkamaya başladı. Bir kere saçımı şampuanlarken, bedenimi özenle liflemişti. Tabi elleri her yerimde gezdiği için bunu büyük bir zevkle yapmıştı. Yüzünden serseri gülüşü eksik olmuyordu zaten. Beni özenli yıkadıktan sonra kendisi hızlıca yıkandı. Onu da lifleme işi bana kalmıştı. Elime tutuşturup 'hadi yıka' beni değince mecbur alıp yıkamaya başladım. Alev alev yanan gözlerini üzerimden çekmeden izledi. Bende sert göğsünü ve kollarını yıkamaya başladım. Ben dokundukça kasları biraz daha sertleşiyordu. Uyarılıyordu demek ki. Üstüne su tuttuktan sonra kolumu tutup aşağılara götürdü.

"Her yerimi yıkamadın." dedi ve kolumu kendisi oynatmaya başladı. Elimin altında onu hissetmemle bakışlarımız kesişti ve aniden kolumu bırakıp vücuduna su tuttu.

"Yıkamasan da olur." diye homurdandı ve duşa kabinden çıktı. Bu haline istem dışı gülerken, o beline havluyu geçirmişti. Hevesi kursağında kalmış, hırçın çocuklara benziyordu. Beni de çıkarıp havluyla bedenimi sardı ve başıma da bir havlu koydu. Ondan uzaklaşıp başıma sıkıca havluyu sardım. Suyunu aldıktan sonra iyice kuruturdum zaten. İçeri girdikten sonra Ali yatağa uzanmıştı. Bende hemen çantadan eşyalarımızı çıkardım. İçerisi sıcak olsa da hala kış ayındaydık. Böyle duramazdık. Ona getirdiğim spor kıyafetlerle birlikte iç çamaşırını da alıp yatağa gittim.

"Kalk giy üstünü. Böyle durma." önüne bırakıp benim kıyafetlerimi almaya gittim. Ben eşyalarımı alıp banyoya girmiştim ama. Onun önünde rahatça giyinemezdim.

"Gerçekten ciddi misin?" homurtusuna cevap vermeden kapıyı gülerek kapattım.
Hızlıca kurulanıp üstümü giydim. Örgü desenli bir kıyafet getirmiştim. Hem sıcak tutardı hem de çok rahattı. Altına kısa botlarımı da giydikten sonra saçlarımı kurutmaya başladım. Bu sefer taramadan dağıtarak kurutuyordum. Kıvırcık olsunlar diye. İyice elimle dağıtarak kuruttum. Çok uzun olunca kurutması da zordu. Yarım saat olmuştu neredeyse banyoya gireli.
Saçlarım istediğim gibi olduktan sonra havluyu kirli sepetine bırakıp çıktım. Ali çoktan giyinmiş ve rahatça televizyona bakıyordu. Onun havlusunu da alıp banyoya götürdüm ve dün her tarafa dağıttığımız giysileri alıp çantaya koydum. İçim onları görünce yine kıpırdanmıştı. Ali'nin kadını olmuştum. Ona ait olmuştum. Hızla ona döndüm. Ciddiyetle televizyona bakıyordu. Umursamadan yanına gidip yüzük olan elini ellerimin arasına aldım. Yine taşacaktı mutluluk benden. Yine dört yanım kelebeklerle çevrilecekti. Benimkine eş olan yüzüğe baktım. Gümüş ve örgülüydü. Ona göre değildi biraz ama yine de çok yakışmıştı.

"Ali ben çok mutluyum." heyecanlı sözlerimle güldü ve elimi sıktı.

"Hep mutlu ol güzelim. Sen hep mutlu ol." yüzüğünün üstünden parmağını öptüm. Onunlayken mutsuz olma gibi bir ihtimal yoktu. Bakışıyla mutlu olmamı sağlıyordu.

"Hazırsan gidelim artık. Çok acıktım." tamam diyecekken ıslak saçları dikkatimi çekti. Böyle mi çıkacaktı dışarı?

"Saçların ıslak."

"Kurur birazdan." kaşlarımı çatıp oturduğu yerden kaldırdım. Yaz ayında mıyız da kendiliğinden kurusun?

"Şule. Boş ver kurur."

"Hayır Ali. Olmaz." banyoya soktuğumda hala homurdanıyordu. Jakuzinin kenarına oturtturup, kurutma makinesini aldım.

"Ali'm... Hasta olma." anında susmuştu. Demek ki bir şey yaptırmak için böyle cilveli olmak gerekiyordu. Annemin taktiklerini dinleme zamanı gelmişti sanırım. Ben onun saçlarını kuruturken o sadece bana baktı. Saçları kısa olduğu için hemen kurumuştu. Makineyi bırakıp saçlarını yukarı doğru kaldırdım. Hep böyle yapıyordu saçlarını.

"Evet, artık hazırız. Gidebiliriz." bacaklarının arasına alıp boynumu öptü ve ayağa kalktı.

"İçimi yakıyorsun be kızıl." yanaklarıma ısı anında hücum etti. Sen beni ateşler içinde bıraktın be adam, ben bir şey diyor muyum? Diyemem de. Gönüllüyüm hem ben o ateşe. Ne zaman oldu bilmesem de resmen bağımlısı oldum.

Daha fazla konuşmadan kabanlarımızı giydik ve ben çantayı aldıktan sonra el ele odadan çıktık. Bu günü asla unutmayacaktım. Burayı da asla unutmayacaktım. Benim dönüm noktam gibi bir şey olmuştu Ali. Başta bir felaket olarak gördüğüm evlilik, benim en büyük şansım olmuştu. Hep özendiğim duyguyu tatmıştım. Aşkı tatmıştım. Bundan o kadar emindim ki... Ali'yi, ona sinirli olsam bile, her görmeme kalbimin böyle delice hoplaması başka bir şey olamazdı. Ya da bana her baktığında kalbimin teklemeye başlaması! Ya da ismimi bir dua gibi söylerken bedenimin baştan aşağı titremesi! Bunlar aşk değil de neydi? Her gün aşinası olduğum hisleri ezbere biliyordum ben. Annemden de babamdan bunları görerek, bunları duyarak büyüdüm.

"Hadi güzelim. Binsene arabaya." Ali'nin uyarcı sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Kapıyı açmış, beni bekliyordu. Ne ara gelmiştik biz buraya? Kafamı iki yana sallayıp hızla arabaya bindim. Yine Ali sürecekti arabayı. O da sürücü koltuğuna geçtikten sonra hızla yola koyulduk. Burası küçük bir yer olduğu için kahvaltı için gideceğimiz yere de hemen gelmiştik. Dün ki gittiğimiz yer değildi ama burası. Daha büyük bir yerdi. Hızla içeri geçip, masalardan birine oturduk. Vakit kaybetmeden gelen garsona Ali hızlıca siparişleri vermişti. Normal köy kahvaltısı olacağı için bana sormamıştı. Çokta önemli değildi zaten.
Kolumu masaya yasladıktan sonra yüzümü de elime yaslayıp Ali'ye baktım. Sert ifadesiyle etrafa bakıyordu. Kızlı erkekli bir gruptan başka kimse yoktu. Neydi bu kadar temkin anlamıyordum? Esnemeye başlayınca, gözümü bir süreliğine kapatmıştım. Çok yorgundum. Nöbetlerimin yorgunluğunu çıkaramadan, dün geceyi yaşamıştım. Bundan sonra daha da uykusuz kalmaya alışmalıydım bence. Yüzüme ısı hücum ederken, sıcak eli hissetmemle gözümü açtım. Ali masadan eğilmiş, yüzümü okşuyordu.

"Yorgun görünüyorsun?" çapkınca gülerek söylemişti sözlerini. İstem dışı bende güldüm. Oynuyordu benimle.

"Birileri gece boyu hiç rahat durmadı." ufak bir kahkaha atıp biraz daha yüzümü okşadı ve sonra da geriye rahatça yaslanıp beni izlemeye başladı. Bende öylece ona bakıyordum zaten.
O kadar güzel ve tasasızdı ki şu anda... Bir kere daha tutulmuştum bu haline. Üstünde de kusursuzluğunu bağıran kıyafetler yoktu. Yüzünde ulaşılmazlığını gösteren ifade yoktu. Bakışlarıyla yerin dibine girmek isteyeceğin soğukluklarda yoktu. Karşımda ki Ali'mdi. Benim kocamdı. Gülüşünü sevdiğim, yüreğinden öptüğüm sevdamdı.

"Bakma bana şöyle." gülmesini soldurmadan homurdanmıştı. Zıt karakterli kocam. Kocam demekte ne kadar güzeldi böyle. Bir kere daha sadece benim olduğunu hatırlıyordum.

"Nasıl bakıyormuşum?"

"İçli içli. Yüreğini görüyorum biraz daha almak istiyorum sevgini, şefkatini. Alışamadım zaten bu duygulara zorlama kadın beni." kıkırdayıp önüme döndüm. Ağzı da ayrı laf yapıyordu serserinin.

"Yüreğimde ki her şey senin zaten." fısıltımla inleyip tısladı.

"Gel buraya." tekrardan ona baktım. Yanını, açtığı kolunun altını gösteriyordu. Yerimden kalktım.

"Utandıracak bir şey yapmak yok ama." kafasını iki yana sallayıp hadi dedi. Bende daha fazla beklemeden dediğini yaptım. Yanına oturur oturmaz kolunu sıkıp, boynuma gömüldü. Anında kızarmaya başladım. Etrafta insanlar vardı ama ya. Böyle olmaz ki!

"Şu kokuya resmen bağımlı oldum. Ah be güzelim, neler yaptırıyorsun bana? Neler hissettiriyorsun böyle? Kalbim de bir şeyler tepişiyor gibi kıpırdanıp duruyor. Nasıl yapıyorsun bunu? Nasıl bu hale getirdin beni?" kafası hala boynumdayken sormuştu bu soruları. Şaşkınlıkla onu dinledim sadece. Sevdiğini söylemiş olsa bile söyledikleri inanılmaz derece de muazzamdı. Bu da benim şaşırmama sebep oluyordu. Ali'den beklediğim sözler değildi. Böyle açıkça hissettiğini söyleyecek biri değildi Ali. Bunu hissettirirdi, gösterirdi ama söylemez gibiydi. Ya da sadece şimdilik sözlere vuruyordu.
Bunun keyfini çıkarmaya karar vererek huzurla gözlerimi kapadım. Ona cevap veremedim. O soruların cevabını bende bulamamıştım çünkü. Aynı hisleri taşıyorduk, aynı ateşte yanıyorduk! Ben ona nasıl çare olabilirdim? Nasıl cevap verebilirdim?
Biz o şekilde dururken tabak sesleri duymamla gözlerimi açtım. Garson bize bakmadan tabakları masaya koyuyordu. Bakışlarımı kaçırdım. Toplu yerlerde Ali bana bu kadar yakın olmamalıydı. Her şeyi unutuveriyordum, sonradan da rezil olduğumla kalıyordum.

"Ali kahvaltımız geldi." fısıltımla o da kafasını kaldırmıştı. Ama hala beni kollarının arasından çıkarmamıştı. Benim kafam zaten eğikti. Garsonlar gidene kadar da kaldıramazdım. Ali ileyken biraz daha çevreme dikkat etmem gerekti. Bunu aklımın bir köşesine yazmalıydım artık.
Afiyet olsun deyip yanımızdan gittiklerinde ben zorla başımı kaldırdım. Ali alayla bakıyordu. Onun için bir sorun yoktu tabi. Arsızın tekiydi. Umursamadan kahvaltıya başladım. Fena acıkmıştım. İkimizde sessizdik. Bu halimiz daha da güzeldi. Ali hızla yemeğini yese de arada omzumda ki elini kıpırdatıyordu ve yavaşça okşuyordu. Tutkulu değildi dokunuşları. İnsanı rahatlatıyordu. Onun dokunuşlarından mest olmuş şekilde kahvaltımı yapmıştım. Çaylarımızı içerken de garsonlar tabakları toplamaya başlamıştı zaten.

"Yarın hastaneye gideceksin değil mi?"

"Yani, doğal olarak." homurdanıp bana döndü.

"Çalışmasan mı artık sen? Evinin kadını ol. Yeter bu kadar çalıştığın." gülüp, kollarından biraz uzaklaştım. Sözlerini ciddiye bile almıyordum. O yüzden alaya almak en iyisiydi.

"Akşam sen gelince ayaklarını da yıkarım. Beyim yorulmuştur tüm gün şirkette."

"Fena fikir değil aslında." biraz daha gülüp karnına vurdum.

"Ben ciddiyim."

"Ayaklarını falan yıkamayacağım Ali." çıkışır gibi sesimle kahkaha attı. Bu adamın aniden gülmelerine alışmam gerekti artık. Ufacık gamzesi çıkınca kalbimin duracak gibi atmasını engellemem gerekti. Bu kadar etkilenmemeliydim.

"Ayaklarım konusunda dememiştim zaten, çalışmama konusunda demiştim. Çalışmaya ihtiyacın yok güzelim. Otur evinde, keyfine bak." kafamı iki yana sallayıp, kafamda kelimeleri tartmaya başladım. Onu sinirlendirmeden bu konuyu halletmeliydim.

"Ali'm! Ben daha yeni mezun oldum sayılır. Bir yıl bile olmadı. Yıllarca boşuna mı emek verdim? Şimdi birde uzmanlığım için uğraşırken. Üstelik bir sürü yardıma ihtiyacı olan insan varken. Evde neden boş boş oturayım, faydalı olacağım yerde?" kaşları hafiften çatılırken, gözleri koyulaşmaya başladı. Başka bir şey vardı bence.

"Ben çalışmanı hiç istemiyorum. Her gün sana bir şey olacak telaşıyla ayrılıyorum senden."

"Senin düşmanların hep olacak ama. Ali lütfen. Ben çalışmak istiyorum. Mesleğime aşığım ben. Senelerce bunun hayalini kurdum. Aileme söz verdim en iyisi olacağım diye. Bırakamam şu anda işi." sustu bir süre ilk önce. Sonra da isteksizce kafasını sallayıp çayını kafasına dikti. Bu konu tartışmaya bile açık değildi aslında. Ali istediği kadar yok dese de ben çalışmama devam ederdim. Ama isteksizce de olsa kabul etmesi de güzeldi tabi. Hergün laf söyleyip durmazdı en azından.
Bende çayımı bitirdikten sonra üstümü giyinip kalktık. İçerisi biraz daha dolmuştu. Ali'nin elini sıkıca tutup, diğer elimle koluna sarıldım. Rüzgârın sesi içeriye kadar gelmişti ve daha dışarıya çıkmadan üşümeye başlamıştım. Gerçekten bir kan ilacı alsam fena olmazdı. Aklıma gelen şeyle Ali'ye döndüm. Bunu onunla hemen konuşmak en iyisi olacaktı.

"Giderken de arabayı sen kullanır mısın?" dışarı çıkmışken bana döndü. Biraz daha sıktım. Tahmin ettiğim gibi çok fazla soğuktu dışarısı.

"Ne oldu ki?"

"Bir şey söyleyeceğim sana ve yalnız olmak istiyorum. Adamların yüzünden rahat konuşamıyorum seninle Ali." kafasını salladı sadece. Kafenin önünde olan arabaya doğru ilerlerken Cemal çoktan kapıyı açmıştı. Kerem de bir tarafta dururken diğerleri de diğer arabaların orada duruyordu. Aman Allah’ım! Bir günlük tatil için ne korumalar gelmişti. Hep böyle mi olacaktı? Sürekli etrafta adamlar mı olacaktı? Bu çok fazla rahatsızlık vericiydi. Asla alışamayacaktım.

"Arabayı ben süreceğim." Cemal arka kapıyı kapatıp ön tarafı açtı.

"Pekiyi Ali Bey." hızla açılan kapıya yöneldim. İliklerime kadar soğuğu hissetmiştim. Şehir bu kadar soğuk olmaz umarım. Gerçi evde ormanlığın bir yerinde.  Her halükarda bulunduğum yer çok soğuk olacak.
Ali yerine geçtikten sonra her zaman ki konvoy eşliğinde yola çıktık.

"Göle gidecek miyiz?" kafasını salladı.

"Gideriz ama çok durmayız. Üşüyorsun. Biran önce yola çıkalım." bende kafamı sallayıp ellerimi klimanın önüne tuttum. En çok onlar üşüyordu. Yaz kış soğuk olurdu ellerim gerçi. Isıtamıyordum bir türlü. Taş köprüden geçtikten sonra göl görünmüştü. Kaldığımız yer fazla uzak değildi zaten. Ellerime eldivenlerimi geçirdim ve boynumda ki atkımı biraz daha sıkılaştırdım.

"Bu yıl hasta olmadan geçer umarım."

"Çok fazla hasta olan biri misin?" arabalar durduğunda sormuştu bunu. Dışarı çıkmadan cevapladım.

"Bünyem biraz zayıf. Her sene ne kadar korunsam da hastalığa tutuluyorum. Biraz da ağır geçiyor açıkçası." bir şey demeden arabadan çıkınca bende çantamı arkaya bırakıp çıktım. Biraz etrafı gezecektik gerek yoktu. Kollarının arasına alarak göle doğru yürüdü. Rüzgârdan su dalgalanıp duruyordu ama dünkü gibi yine muhteşem görünüyordu. Kenarlardan sarkan kavak ağaçlarıyla soğuk olsa bile insana huzur veriyordu. İyice kenara yaklaştığımız da iki koluyla birlikte beni sarmalayıp önüne çekti ve sıcak nefesini yüzüme verdi.

"Hastalanmaman için bütün sıcaklığımı seninle paylaşabilirim." gülüp kendimi ona bıraktım. Bir ahtapot gibi her tarafı sarmıştı.

"Bu harika olur. Hastalanmayı sevmiyorum." yanağımı öpüp kollarında beni tutmaya devam etti. Yüzüme değen rüzgârla gözlerimi kapatıp başımı da göğsüne yasladım. Güvenini hissetmiştim. Beni huzura boğan güvenini iliklerime kadar hissetmiştim. Bunu bir bakışıyla, bir dokunuşuyla yapıyordu. Belki bedenim soğuktu ama ruhum onunla sımsıcak olmuştu. İçim ısınmıştı resmen. Güçlü atan kalbiyle, gözlerinden akan sevgisiyle, bedeninin heyecanıyla ısınmıştım. Ali öyle şeyler veriyordu ki bana, her hücreme kadar bunu yaşayabiliyordum. Yıllarca özenerek izlediğim, ilgiyle dinlediğim duyguları tattırıyordu. Ben farkında bile olmadan nefesime kadar işlemişti. Ali benliğim olmuştu.
Yanağımda ki sıcak dudaklarla gözlerimi açıp ona baktım. Gözleri parlıyordu. Sonunda karanlık gece de yıldızlar parlamaya başlamıştı. Kolunun arasından bir kolumu çıkarıp elimi yüzüne dayadım. Sıcaklığını hissedemeyince eldivenimi çıkardım ve tekrardan yüzüne koydum. Ben soğuktum o sıcak. Ve ısıdan bağımsız ikimizde baştan aşağı titremiştik.

"Ali'm!" dediğim anda elime yüzünü bastırdı.

"Ölürüm sana." yükselip yanağını öptüm.

"Sana fena âşık oldum Ali. Duygularım sadece sevmekten ibaret değil. Sadece aşık olmaktan da ibaret değil. Kalbimi sana verdim. Artık sadece senin." biraz daha parladı yıldızları. Avucumun içini öptü ve ardından da alnımı.

"Gel birde benimkini gör. Ne hale getirdin onu." güldüm ve kollarımı beline sardım. Böyle daha rahat hissediyordum onu. Tesadüf, kader, şans ya da her neyse, bizi bir araya getirmişti. En büyük duam bunu kaybetmemekti. Birine güvenip, sığınmışken, sonunda birine ait olabilmişken bunu kaybetmek istemiyordum. Hep benim olsun, bende kalsın istiyordum.
Bir süre daha öyle kaldıktan sonra Ali yere eğilip bir kaç tane taş seçti.

"Taş sektirebilir misin?" kafamı iki yana salladım.

"Hiç denemedim." gururla gülüp öne geçti.

"En az altı kere birden sektirebiliyorum ben. Küçükken abimle hep kapışırdık. Beni hiç geçemedi." heyecanla anısını anlattıktan sonra vücudunu gerdirip, taşı hızlıca attı. Uzunca bir süre sektikten sonra suya düştü.

"Yedi!" ikimizde aynı anda söylemiştik. Gülüp beni önüne çekti ve bir elime taşı tutuşturdu.

"İşaret parmağınla başparmağın arasında tutacaksın taşı. Birde yassı taşları seçersen sekme olasılığı daha da artar." az önce ki gibi kendiyle birlikte benimde kolumu gerdirip taşı fırlattı. Üç kere sekmişti.

"Yaptım." elime bir tane daha tutuşturdu. Bu sefer tek yapacaktım. Gösterdiği gibi attığımda iki kere sekmişti. Pekiyi değildi. Bir kere daha denedim. Yine iki kere sekmişti.

"İkiden fazla olmayacak gibi." gülüp elimi tuttu ve arabalara doğru yürümeye başladı.

"Yüzün kıpkırmızı olmuş. Yeter, gidelim artık." bir şey demeden yürümeye devam ettim. Yüzümün git gide hissisleştiğini fark etmiştim zaten. Tekrar arabalara bindikten sonra Ali en yüksek derece de açtı klimaları. İçerisi git gide ısınırken soğuk eldivenleri çıkarıp, öyle ısınmaya başladım.  Böylesi daha iyiydi. Artık tamamen ısındığımı anlayınca atkımı falan da çıkarmıştım.

"Bana ne söyleyeceksin bakalım?" ona bakmadan klimanın ısısını biraz düşürdüm.

"Ertesi gün hapı almak istiyorum. Eve gitmeden eczaneye gidelim diyecektim." bir süre cevap vermedi. Korunmakla ilgili ona mı danışsaydım acaba?

"Korunmak mı istiyorsun?" sesi biraz değişmişti sanki.

"Evet." kısa ve net bir şekilde cevap verdim.

"Çocuk istemiyorsun yani? Ben istersin diye düşünmüştüm aslında. Korunmasak fena olmaz." hala ona bakmamaya devam ediyordum. Demek çocuk istiyordu. Ama ben çocuk için hazır değdildim şu anda. Erkendi. Daha biz çok tazeyken çocuk çok acele olurdu.

"Biraz beklesek daha iyi olmaz mı? Tamam, senin tehlikeli işlerin hep olacak ama en azından benim başımda ki belayı bir halledelim. Ben çok fazla bilinmezliğin içindeyim. Bu haldeyken çocuk iyi bir fikir değil. Ben korunmak istiyorum." cevap vermedi. Ama araba biraz daha hızlanmıştı. Sanırım bu iş hoşuna gitmemişti. Ama gerçekten kendimi hazır hissetmiyordum. Kafam çok fazla şeyle meşguldü. Koca bir bilinmezliğin içindeydim. Ne sorunumu çözebiliyordum, ne oradan çıkabiliyordum. Üstelik daha yeni evliliğimiz gerçek olmuştu. Ona döndüm. Yüzü ciddi anlamda asılmıştı. Anlaşılan çok istiyordu çocuk. Direksiyonda duran elini sımsıkı tuttum.

"Kırılma bana. Senden çocuğum, çocuklarım olsun tabi isterim. Ama gerçekten erken Ali. Daha yeni karın oldum. Bırak biraz evliliğimizin tadını çıkaralım. Hem benim olayımı da çözmüş olursun. Bu kadar karışık işlerin içindeyken çocuk iyi bir fikir değil." bir iki saniyeliğine bana bakıp, önüne döndü.

"Tamam, haklısın. Ortalığın yatışması daha iyi bir fikir." hala canı sıkkındı ama yine de kabul etmişti. Yanağını sıkıca öpüp, fısıldadım. Yüzüme çoktan büyük bir kızarıklık hâkim olmuştu.

"Hem birbirimizin keyfini çıkarmış oluruz." arsız gülümsemesiyle kıkırdadım. Hemen yüzü gülüvermişti serserinin. Kolunun altına alıp, hızlıca boynumu öptü.

"Hem de ne keyif olacak." tekrar kıkırdayıp önüme döndüm. Evet, kadınlığını kullanmanın sonucuydu. Utansam da yeri geldi mi kadınlığımı kullanmam gerekti. Hem kocamdı artık o benim. Utangaçlığımı da yenmem gerekti.
Kolunun arasında hızla yollar geçiyordu. Arada bir başıma öpücük kondurduğu için hiç geri çekilmeye çalışmadım. Huzurluydum bu şekilde. Azıcık belim ağrımış olsa da çok kolay göz ardı edebilmiştim. Kalbim kalbine yakındı. Bu bütün ağrılara, acılara bedeldi.
Uzun bir yolculuktan sonra şehre girince mecbur çekilmiştim. Biraz kendimi toparlamam gerekti. Eczaneden hapı ben almak istiyordum. Onu da adamları alacak değildi ya. Bizim özelimizdi sonuçta. Saçlarımı geriye doğru havalandırıp, mayıştığım havadan kurtulmaya çalıştım. İçerisi sıcaktı ama ben Ali'nin göğsünde olduğum için daha da bir yanmıştım. Hem ruhen hem bedenen. Bu düşünceye gülerek bakışları dışarı çevirdim. Ne de kolay kabullenivermiştim öyle. Ne de çok benimsemiştim. Yıllardan beri yanımdaymış gibiydi Ali. Sanki yıllardan beri tanıyormuşum gibi. Öyle bir güven vardı ona karşı içimde. Her konuda her koşulda gözü kapalı güvenecek bir durumdaydım şu anda. Bazen ister istemez babamın sözleri kulaklarıma dolsa da karalarına baktığım anda kalbimin sesi bütün dünyamı sarıyordu ve o zaman bütün sözler anlamsız kalıyordu işte. Sadece o ve onun hissettirdikleri oluyordu. Ben tamamen vermiştim bu adama kendimi. Bundan geri dönüş yoktu.
Araba durunca hemen arkadan kabanımı alıp giyindim. Büyük bir eczanenin önünde durmuştuk.

"Ben hemen alıp gelirim. Çok bekletmem." kendi de hızla kemerini çözdü.

"Bende geleceğim. Yalnız gitme." dikiz aynasına bakıp emin olduktan sonra konuştum.

"Sen burada kal Ali. Zaten adamların çıktı dışarı hemen alıp geleceğim. Ne olabilir ki?" daha fazla bir şey demesine izin vermeden hızla arabadan indim. İliklerime kadar soğuğu hissetsem de adımlarımı hızlandırıp tekrardan sıcak bir ortama girdim. Fazlasıyla büyük bir eczaneydi. Hızlıca göz gezdirdikten sonra bir bayanın yanına gittim. Doktordum ama utanıyordum böyle şeylerden. Ne garip!

"İyi günler. Ben bir kutu Ella ile Yasmin alabilir miyim?" gülerek kafasını sallayıp hızla dediklerimi çıkardı. Doktorluğun faydaları da vardı tabi. Kimselere iyisini kötüsünü sormadan biliyordun. Kadın barkotlarını okuttuktan sonra hızla poşete koyup bana uzatmıştı. Parasını da ödedikten sonra yan tarafta ki mini marketten de bir şişe su alıp hızla arabaya geri bindim. Hava gerçekten de soğuktu. Araba çalışmaya başladığında hızla hapı çıkarıp ağzıma attım. Bir tablet vardı içinde zaten. Bunların sık sık kullanılması da tehlikeliydi aslında ya neyse bir kerelik kullanmak zorundaydım artık. Diğer kutuyu da çantama koyduktan sonra kabanımı iyice kapatıp ellerimi birleştirdim. Artık bir sürpriz olmazdı. Şu anda hazırlıksız bir sürprize hiç ihtiyacım yoktu. Belki ileride seve seve Ali'den çocuk yapacaktım. Ama şu an için fazlasıyla erkendi.
Trafiğin olmamasıyla hızla eve gelebilmiştik. İnsanın evi gibisi yoktu işte. Başta mecburiyetten geldiğim bu ev artık bana huzurdan başka bir şey vermiyordu. Burayı bile çoktan benimsemiştim. Ali ile el ele tutuşup hemen odaya çıktık. Yorgunluktan ölüyordum resmen. Bu gece gerçekten güzel bir uyku çekmem gerekti. Sadece kabanımı çıkarıp kendimi yatağa attım ve sıkıca gözlerimi kapadım. Çok geçmeden boynumda sıcak dudakları hissetsem de hiçbir tepki vermedim. Karşılık verecek durumda değildim çünkü.

"Gerçekten uyuyacak mısın?" mırıldanarak onayladım. Gerçekten sadece uykuyu düşünüyordum şu anda. Ve Ali'nin çoktan ikna çabalarını göz ardı ediyordum. Dün gece fazlasıyla yormuştu beni. Bu kadarı kâfiydi.

"Ali'm?"

"Efendim güzelim." gözlerimi açmadan biraz daha yatağa yayıldım.

"Bu yatağa cibindirik yapalım diyorum. Ben geceleri ışıksız yatamıyorum sen ışıktan rahatsız oluyorsun. Bari flu bir ışık olsunda ikimizin de keyfine göre olsun." boynuma tekrardan öpücük koydu.

"Seni ciddi anlamda yemek istiyorum Şule." kıkırdayıp bir elimi yastığın altına soktum. Buz gibiydi ama çok sürmeden ısınacağına emindim. Ali'nin sıcaklığına hiçbir şey karşı koyamıyordu.

"Uykum var." gerçekten yorgun olduğuma emin olmuş olacak ki sadece gülüp kollarına aldı beni. Ona daha çok sokularak bütün huzurunu, sıcaklığını arsızca aldım. Artık hep bu kollarda olabilecektim. Artık bu kollar sadece bana dolanacaktı. Sadece bana sıcaklık verecekti. Ve bu kalp sadece benim için atacaktı. Şükür Ya Rabbim. Çok şükür...


               *** BÖLÜM SONU ***

Continue Reading

You'll Also Like

244K 17.6K 21
Çocukların resim defterine çizdikleri Güneş'in sarısında saçları, Bade'den aldığı yeşilleri, Savaş'tan aldığı kararlılığı ve dik kafalılığı... Kavin...
977K 54.1K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
94.8K 2.6K 8
Gece boyu izledi kadın genç adamı Gülüsünü Nefes alışverişini Yüzünü Her şeyini Geçmişin gösterdiği ihanete rağmen o adamla olmak istedi . Ve...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.2M 80K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...