Queen of Atlantis || Shawn Me...

By sherlockedsushi

6.5K 439 480

O, güçlü, duyarlı, yakışıklı ama bir o kadar da alçakgönüllü bir erkekti. Ben ise; onun tüm bu özelliklerini... More

QOA~1
TÜRKİYEM❤️
QOA~2
QOA~3
QOA~4
QOA~5
QOA~6
ILLUMINATE WORLD TOUR
QOA~7
YILBAŞI
QOA~8
QOA~9
1. YILIMIZ
QOA~11
QOA~12
QOA~13
HEY

QOA~10

263 19 25
By sherlockedsushi

Clean Bandit & Zara Larsson - Symphony

Alarmın acımasız sesiyle kalktım. Üç defa ertelemiştim, ki Shawn'a sürpriz yapacaksam bu kadar uyku yeterli olmalıydı.

Gözlerimi ovalayarak yataktan indim ve tekrardan saati kontrol ettim. Sabahın köründe kalkmıştım. Saat daha altıydı!

Ama Shawn'ın öğrenilmiş çaresizlik olayı yüzünden çok da iyi uyuyabildiğini sanmıyordum.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra üstümü değiştirdim ve mutfağa indim.

Buraya alışmıştım, buradaki her şeye. Ailemi özlesem dahi, üstesinden gelemeyeceğim bir şey değildi. Biz hep birbirimizin yanındaydık. Hazel ise beni Cameron hakkında taciz etmeye devam ediyordu. Aslında ben de Cameron'la tanışmak istiyordum. Ne de olsa bir zamanlar sıkı bir şekilde MagCon takip ederdik.

Gerekli malzemeleri çıkardıktan sonra krep yapmaya başladım. Buraya geldiğimden beri hep benim evimde kahvaltı etmiştik.

Aslında benim evim demek acayipti. İçindeki bütün eşyaları Shawn almıştı ve para olayı yine önceden konuşulmuştu. Annemler her ne kadar burayı kendileri almak isteseler de Shawn izin vermemiş.

Tabiki ben dış kapının dış mandalı olduğum için her şeyi sonradan öğreniyordum. Fakat bugün hiçbir şey benim modumu düşüremeyecekti.

Krepleri bir tabağın üstüne koyduktan sonra telefonumu ve anahtarımı alıp Shawn'ın evine yürümeye başladım.

Dünkü ehliyet olayını hala atlatamamış olacaktım ki, arkamı dönüp garaja bakmadan edemedim.

Shawn'ın kapısına ulaştığımda ise saat tam yedi buçuğu gösteriyordu. Zili çaldım ve dudağımı ısırarak Shawn'ın kapıyı açmasını bekledim.

İçerden paldır küldür sesler geldiğinde hafiften bir endişelendim.

"Siktir. O ne lan?" İçerden gelen boğuk ama anlaşılabilir sesini duyunca kahkaha attım. Şu anda yüzünü hayal edebiliyordum. Hafif kaşları çatık ve sinirli.

On saniye sonra kapı açıldığında Shawn'ın saçlarının bir kısmı havada bir kısmı alnındaydı. Mavi tişörtü sağa doğru kaymış, omzuna kadar açılmıştı.

"Güüü-naydın Mendes! Ne yaptın sabahın köründe?" Sırıtarak suratına baktım.

O ise herhangi bir tepki vermedi.

"İyi misin?" Hızlıca ellerini alnıma koydu, ben ise ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.

"İyiyim, bak krep yaptım bize!" Tabağı gözüne soktum neredeyse. Hala kaşları çatıktı. "Shawn bir sorun mu var?" Gülüşüm yavaştan silinmeye başlamıştı.

"Sorun, sabahın körü olup senin bunu bilip yine de krep yapmak için uyanmış olman. Queen cidden iyi misin? Nasıl bu kadar erken uyandın?"

Şimdi çakmıştım işte olayı. Erken uyanmam onda şok etkisi yaratmıştı. Gözlerimi devirdim ve gülüşümü yerine getirdim.

"Ben de insanım Shawn, biraz uğraştan sonra erken kalkabilecek bir bünyeye sahibim." Göz kırptım. "Ay çekilsene ya! O kadar saat altıda kalktım ben sana sürpriz yapabilmek için, misafirperverliğine bak!"

Gıcıklık olsun diye mutfağa geçmeden öpücük gönderdim Shawn'a. Arkamdan o da geldi.

"Ee, ne oldu kapıyı açmaya gelirken?" Dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başladım.

"Halının orada olduğunu görmemişim ve sonra bum! Galiba mükemmel popom hasar aldı." Kollarını 'işte ben' dercesine iki yana açtı.

Ben bir diğer kahvaltılığı almak için önüme dönerken boğazını temizledi. "O, sevgili Queen, bir 'işte ben' kol açışı değildi."

Tek kaşımı kaldırarak ona döndüm. "Neydi o zaman?" Ciddi ciddi merak etmiştim. Yorumlama yeteneğim Shawn'dan sonra paslanmaya başlamıştı.

"O 'Canım yandı, sarılmayacak mısın?' kol açışıydı." deyince gülümseyerek kollarına atıldım.

O da sarılıp başını omzuma gömdü. Aramızdaki bağ güçleniyordu ve tahmin ettiğim kadarıyla bunu fark eden de bir tek ben değildim.

~

Kahvaltı ettikten sonra biraz Shawn'ın bahçesinde zaman öldürmüştük. Ben iyice mayışmaya başladığımdan Shawn'ın dizine yatmıştım ve her ayı gibi uykuya hazırlanıyordum. Tek sorun: şu anda yaz mevsiminde olmamızdı.

Shawn ellerini saçlarımda gezdirmeye başlayınca içimden "Hah, tam oldu bak şimdi! Yaşasın uyku!" nidaları yükselmeye başlamıştı.

Shawn'dan,

Bu sefer uyumasının nedenini anlıyordum. İki gün üst üste erken kalkmıştı. Birisi sınav, diğeri bana sürpriz yapmak içindi.

Elim ben daha ne olduğunu anlayamadan yanağına gitti ve okşamaya başladı.

Çok güzel, çok başarılı ve çok iyi kalpliydi. Onunla tanıştığım güne minnettardım.

Yüzünü incelerken telefonum çalmaya başlayınca dikkatimi arayan kişiye verdim. Andrew'du arayan.

Uzun süredir benim işlerimle haşır neşir olduğundan bazı şeyleri bana sormadan bile halledebiliyordu. Aynı şimdi olduğu gibi.

"Shawn size bahsetmiştim ya, talk showlardan bir sürü teklif gelecektir diye. Yarın akşam Jimmy Fallon'da olacaksınız."

Benim açımdan bir sorun yoktu ama Queen'in de fikrini belirtme hakkı vardı. Eğer o istemezse, iptal ederdim. Ondan isteyebileceğim şeylerin sınırını gayet iyi biliyordum ve kendisine sormadan televizyona çıkarmak...

İşte bu, o sınırı fazlasıyla aşardı. Kullanılmış hissettirirdi. "Tamam ama ilk önce Queen'e de sormalıyım. Başka eklemek istediğin bir şey var mı, dostum?" Meraklı ama kısık bir sesle konuştum. Birazdan uyandıracak olsam da, şimdi uyandırmaya kıyamıyordum.

"Hah, bir de yarın akşamdan iki gün sonra... Ellen'ın konuğusunuz."

"Tabi..." dedim cümlemi tamamlamasını bekleyerek. "Tabi Queen'de kabul ederse. Ama etmese bile bir şekilde formatı değiştirip seni oraya göndereceğim, haberin olsun." Kahkaha attı.

"Bu arada, ona baya bir değer veriyorsun, ha?" Yüzünü göremesem de alttan alttan güldüğünü biliyordum.

"Siktir git, Andrew."

Bugün ne çok küfrediyordum böyle!

Telefonu yüzüne kapayıp yere attım ve kolumda saat olmadığını fark edince tekrar küfrettim.

Bu kadar küfür normal değildi.

Telefonu attığım yere uzanarak saate baktım.

Evet, Queen'i uyandırsam iyi olacaktı.

Elimle omzunu yavaşça sarstım. Onun uykusunu yumuşak kelimeler kesmeyeceği bildiğimden direkt bu seviyeye atlamıştım.

"Queen, kanalını çalmışlar!" diye sesimi yükselttim hala tepki vermeyince.

Birkaç defa sarstıktan sonra endişelenmeye başladım.

Uyanmıyordu.

Ona bir şey olmuştu.

Gözlerim korkudan büyürken şoka girmeme fırsat kalmadan harekete geçtim ve Queen'i kollarımın arasına aldım.

Evden bir şekilde çıkarak garaja girdim ve arabanın arka kapılarından birini açıp Queen'i yatırdım.

O nefes alıyordu ama ben korkudan nefes alamaz hale gelmiştim.

Kendimi direksiyonun başına attım ve hızla hastaneye sürmeye başladım.

"Sakin ol, Shawn. Bayılmış olmalı. Daha önce sen de bayıldın. Korkulacak bir şey yok. İyi olacak." Yaklaşık yüz defa söylediğimden dolayı kelimelerin bir anlamı yok gibi geliyordu.

Belki de cidden, şu durumda anlamı yoktu.

Aşırı tepki verdiğimi biliyordum ama kontrol de edemiyordum.

Hastaneye vardığımda hızla kapıyı açtım ve hastane girişine koşarak sedye istedim.

Hemşireler ve bir doktor sedyeyle birlikte koşarak kapının önüne geldiğinde Queen'i almalarına yardım ettim.

Sedyeyi ilerletirken gözlerimi üzerinden alamıyordum. "Nasıl bayıldı?" Doktorun sesini duyunca gözlerimi Queen'den alarak ona verdim.

"Bilmiyorum. Yanımda uyuyordu, uyandırmaya çalıştığımdaysa gözlerini açmadı. Bir şeyi yok, değil mi?" Endişeli gözlerle baktım.

Queen'i başka bir odaya almadan önce "Bazı testlerin sonucunda neden bayıldığını anlamış olacağız. O zaman da ona göre tedavi uygulayacağız. Ve sevgilinizin adını öğrenebilir miyim acaba?" dedi doktor.

"Ece" dedim. "Ece Kocadere. Türk vatandaşı, eğer uyanırsa Türkçe de konuşabilir. Ne olur bana haber verin."

Benim adımı sorduğundaysa "Peter" olduğunu söyledim.

Doktor başıyla onaylayınca minnet dolu gözlerle baktım. Daha fazla konuşacak halim yoktu. Kapı kapandığında kenarda bulunan koltuğa yığıldım ve kalp atışlarımın düzelmesi için nefes alıp vermeye çalıştım.

Adını ve soyadını bayıldığından hastaneye gelip doktora söylemek  için günlerce doğru bir şekilde ezberlemeye çalışmamıştım ben!

Siktiğimin başka herhangi bir şeyi olabilirdi ama kesinlikle nedenlerimden birisi bu değildi.

Şu anki duygularımı özet geçecek olursak, fobiye çok benziyordu. Korktuğum olayın mantık dışı olduğunu bilmeme rağmen büyütmeye ve dehşete kapılmaya devam ediyordum.

On beş yaşındayken ateş yüzünden bayılmıştım ve bayılmak düşünüldüğü kadar sıkıntılı bir durum değildi.

Ama düşünmeye bolca vaktim varken sıkıntı yapmadan da edemiyordum.

Bir saat geçtikten sonra nihayetinde kapı açıldı. Tam da beklerken delirdiğimi kabulleneceğim vakitte.

Ayağa fırladım, tam ağzımı açacakken doktor eliyle beni durdurdu ve konuştu. "Şu an durumu stabil, bir sorun yok gibi görünüyor. Ayrı bir odaya aldık durumuna göre bu akşam taburcu olabilir."

Güldüm. Kahkaha da atmış olabilirdim çünkü o an cidden mutluydum. "Çok teşekkür ederim, çok sağolun." Bu kelimeleri art arda sıralamaya başlayınca doktor da güldü.

"1277 numaralı odaya aldık. Aman diyeyim yorma sevgilini." Hınzırca kıkırdadı. Göz devirdim. Bizim sevgililikle uzaktan yakından alakamız yoktu. "Biz sevgili değiliz."

"Ah tamam, uyandığında Shawn diye sayıklıyordu ben senin diğer adındır diye düşünmüştüm. Kusura bakma evlat." Doktor hafifçe gülümseyerek yanımdan ayrıldı.

Eh, doğru düşünmüştü.

Shawn benim diğer adımdı.

~

Odaya girmeden önce kapıyı yavaşça tıklattım. Uyuyor olabilirdi. Genelde hep uyurdu.

"Girin." Cılız sesini duyduğumda hem rahatladım hem de uyumadığına şaşırdım. Ama vakit kaybetmeden içeri girdim.

Küçük, perdeleri kapalı odanın ortasındaki yatakta yatıyordu. Yüzü biraz solgundu, damar yolu açılmış kolunu düz tutmaya çalışıyordu.

"Queen'im." Yanına yürürken fısıldadım.

Gözlerini damar yolundan ayırdı ve benim geldiğimi görünce hafifçe gülümsedi.

"Hoşgeldin Mendes. Yine başına kaldım sanırım."

Kenardaki küçük koltuğu çekip yanına oturdum. "Çok korktum."

"Sorun değil." veya "Şu an iyisin ya!" falan demem gerekirken dediğim şeyle gözlerimi kapayıp içimden küfrettim.

"Başkası için bu kadar endişelenir miydim acaba?" sorusu beynimde şimşek gibi çaktı. Soruyu savuşturarak cevabını da verdim.

Kim olsa aynı korkuyu yaşardım.

~

"Özür dilerim." dedi genç kız utançla. Nadiren utanırdı ancak şu an nedense kendine hakim olamamıştı. Üzerinde büyük bir suçluluk hissi vardı.

Shawn başını sağa sola sallayarak kızın bileğine elini götürdü ve daireler çizmeye başladı. Belki de yanlış yaptım, diye düşünüyordu. Onun düzenini bozduğum için bu hale gelmişse, kendimi nasıl affederim?

"Neden bayılmışsın? Sormayı unuttum o an." Shawn, nedenini her şeyden çok merak ettiği soruyu sordu.

"Vücut direncim düşmüş ama önemli bir şey değilmiş. Geçen haftaki reglin artçı etkilerindenmiş galiba." diye yanıtladı Ece.

"Tanrım! Ben cidden çok korktum." Çocuk, içinde tuttuğu gözyaşlarını akıtmaya başladı. "Ne olduğunu anlamamıştım, anlasaydım seni hemen buraya getirebilirdim. Ya daha kötü bir şey olsaydı da ben geç kalsaydım." Başını kızın eline bastırdı.

Ece ise şaşkınlığını gizleyemese de Shawn'ın saçlarının arasına daldırdı diğer elini. "Ağlama. Lütfen. Benim için her şeyi yapıyorsun Shawn, bırak da ben sana bakıcılık yapayım, ne olur ağlama."

Shawn başını olumsuz anlamda salladı ardından da ağlamaya devam etti. Bunun sebebi artık Ece'nin bayılmış olması değil duygularını dizginleyememesiydi. Onu boğuyorlardı.

Biraz sakinleşince kıza bir ihtiyacının olup olmadığını sordu ki sormasına bile gerek yoktu. Ece'nin kahve isteyeceğini biliyordu.

Shawn kafeteryadan iki kahve aldı ve biraz yalnız kalmak ve kafasını toparlamak istediğinden yazın ılık esintisinin olduğu bahçede bir köşeye oturdu.

Çok fazla duygu birbirine girmişti ancak onun bilmek istediği tek şey, başka değer verdiği birisinin başına böyle bir durum gelirse aynı duyguları hissedip hissetmeyeceğiydi.

~

Ece'den,

Kapının kapanma sesini duyunca derin bir "oh" çektim.

Tenim solmuş, saçlarım birbirine girmişti. Ama göründüğümden daha kötü hissediyordum. Shawn'ın ne kadar üzüldüğünü ve korktuğunu görünce iyiymiş gibi davranmak durumunda kalmıştım ve bu beni bir hayli yormuştu.

İlginç ve gereksiz bir şekilde bayılmıştım ve onun başına kalmıştım. Bundan nefret ediyordum.

Seruma baktım ve ne zaman biteceğini kestirmeye çalıştım. Eve gitmek istiyordum. Ve bir kahve de olsa güzel olurdu.

Saate baktığımda dörde geldiğini gördüm. O kadar çok sıkılmıştım ki, hiç halim olmamasına rağmen boş bir çabayla telefonumu aradım. Ama nerede olduğunu bilmiyordum. Büyük ihtimalle Shawn'ın evinde kalmıştı.

En azından televizyon olduğunu düşünerek kumandaya uzandım ve CW kanalını açtım. The Flash'in geçen sezonunun bölüm tekrarına denk gelince hafif doğrularak izlemeye devam ettim.

On dakika kadar sonra Shawn elindeki kahvelerle geldi. Hafifçe gülümsedim ve bana uzattığı sade kahveyi alıp kokladım.

Kahve içmeyi çok seviyordum ve bunun en azından motivasyonumu bir hayli artıracağını düşünüyordum.

Shawn da yanıma oturduğunda "The Flash, ha? Öylesine izliyor olmalısın, bana hiç bahsetmemiştin." Yandan yandan güldü.

Ağlama olayının üstünü kapamaya çalıştığının farkındaydım. Yemezler yavrum.

Shawn'a söylememe nedenimi bilmiyordum ama koyu bir Grant Gustin hastasıydım. Yani The Flash'i de takip ediyor olmam şaşırtıcı değildi. "Aslında Grant'in içinde bulunduğu her şeyi izlerim." dedim. "Ve The Flash'i de takip ediyorum."

Şaşırarak döndü. "Bana söylememen ilginç."

"Sormamıştın ki!" dedim alttan alttan gülerek.

Onun yanındayken genel olarak gülüyordum, o da gülüyordu.

"Grant mi? Ben mi?" Tam da Iris'le Barry'nin sahnesini aşkla izlerken gelen soruyla afalladım.

Afalladım dediğim baya baya öksürük krizine girdim. Shawn ise hızla su doldurup bana üstüme dökmeden içirmeye çalışıyordu. Eh, dökülmemesi imkansızdı bu yüzden direkt kıyafetlerim içti suyu.

"Grant!" dedim sinirle bakarak. Şaka yaptığımı anlayamazdı, ben de ıslandığımın acısını çıkarırdım.

Bu sefer afallama sırası ondaydı. Onu seçeceğimi düşündüğünü her şekilde ele veriyordu.

"Ben... pardon yanlışlıkla döktüm suyu... sen öksürünce..." Gülmemek için aklıma kötü bir şeyler getirip oyuna devam ettim. Her yeri ağrıyan bir insan dinlenir, değil mi? Manyaktım ben.

"Bütün her yerim ıslandı Shawn! Sütyenim tamamen ıslandı, hastalanacağım şimdi!" Yani tamam bunlar doğruydu ama buna asla ve asla kızmayacağımı anlayamayacak kadar kendinden geçmiş gibiydi.

"Ece sakin olur musun? Özür dilerim." Ece demişti sessizce.

Evet, bu boku yediğim andır.

"Shawn diğer tarafa bak iki dakika." Otoriter sesimi kullanıyordum ama gülmeye başlasam kimse beni durduramazdı.

Bunu neden yaptığımı da bilmiyordum gerçi. Neyse tükürdüğümü yalamamak adına elimi tişörtün içine soktum.

Öyle böyle cidden sütyenim ıpıslak olmuştu ve böyle kalamazdım. Bir çırpıda sütyeni çıkardım ve sağdaki şifoniyerin üstüne koydum. Hızlıca kurursa çıkarken takabilirdim.

Üstümü düzeltip pikeyi de boynuma kadar çektikten sonra dönmesini istedim.

Bu iş beni kendime getirmişti. Belki de serumdu bunu yapan. Her neyse, sonuç aynıydı.

Shawn konuşmak için tam ağzını açmışken yavaşça kapadı ve gözlerinin bir yere takıldığını gördüm. Bakışlarını takip edince sütyenimi gördüm.

"Beni seçeceğini düşünmüştüm." Sesinde hayal kırıklığı vardı.

Daha fazla rol yapmak istemiyordum. Her ne kadar salakça olduğunu bilsem ve kabul etsem de serumu kolumdan çıkardım. Ve iki adım ötede Shawn'ın koltuğunun koluna oturdum.

"Shawn iyi misin?" Sesimde açık bir muziplik, bir eğlenme vardı.

Kaşlarını çatarak baktı. "Efendim?"

Yavaşça gülümsedim. "Sence bu kadar saçma bir şey için, yanlışlıkla olan bir şey için, sana kızar mıyım ben?"

On saniye kadar boş boş bakıp düşündükten sonra "Ama intikam alırsın." dedi.

Başımla onayladım. "Özür dilerim. Sadece biraz ortamı dağıtıp küçük, masum bir intikam almak istemiştim. Ayrıca sen kendini Grant ile nasıl karşılaştırırsın? Ve bana nasıl Queen değil de Ece dersin?"

İlk cümlem üzüntümü yansıtırken, son sözlerim sitem doluydu. Ondan biraz yüksekte oturduğumdan kollarımı boynuna doladım. Damar yolu yüzünden kolum biraz sızlasa da takmadım.

"Bugün beni çok korkuttun ve hepsinin bir karşılığı olacak. Sakın unutma. Ayrıca o nasıl oyunculuktu?" Sağ kolu belimi kavrayınca gülümsedim.

"Bilmiyorum. Çok doğaçlama ama bana Ece dediğin an cidden seni kaybettiğimi sandım. Özür dilerim."

"Kolay kolay ortalıktan kaybolmam ben. Bu arada cidden 'Grant' dedin!"

"Shawn," dedim. "O oyunun bir parçasıydı. O benimle aynı evde kalmadı. O benimle sinemaya gidip yangından kaçmadı. Ne bir sürü film izleyip fotoğraf çekildi ne de gizlenmeye çalışıp lens taktı. Ne her ihtiyacım olduğunda yardımıma koştu, ne de ehliyetimi aldığımda benimle dans etti. Ne de başkası bana laf ettiği, daha doğrusu attığı için çocuğa girişti. Yani sen nasıl onunla kendini kıyaslayabiliyorsun?"

Başını kaldırıp bakışlarını bana çevirdiğinde yutkundum. "Ne anlaşılabilirsin ne de anlatılabilirsin."

Gözlerimi kaçırdım. Ateş bastı buraya, atletli mangal yapan amca falan görmek istiyorum ben, duygularımı nötrleyeceğim.

"Ayrıca o bovlingdeki olayı nasıl anladın bilmiyorum ama... Neyse sorun yok." Nefesini üfledi ve gülümsedi.

İşte tam o anda Shawn'ın gözlerinin sabit kalamadığını fark ettim. Sonra bulunduğumuz pozisyonu ve sütyensiz olduğumu da tekrardan bir idrak edince hemen doğruldum. "Özür dilerim." Sesim şoka girmiş gibiydi.

Hemen yatağa oturup pikeyi üstüme çektim. "Ben de özür dilerim. Bayağı bir çabaladım ama cidden kusura bakma." Shawn boğazını temizleyerek konuştu.

Elimle onu geçiştirdim ve sütyenin ıslaklığını kontrol ettim. Biraz daha orada durması gerekecekti.

Ardından Shawn kolumdan çıkardığım seruma bakarak gözlerini devirdi.

Kapıdan hemşireye seslendikten sonra bana "Sorunlu musun? Niye çıkarıyorsun serumu?" tarzında çeşit çeşit ifadeler kullandı. Ben ise bu halimize gülüyordum.

Bugün sadece ve sadece Shawn'a sürpriz yapıp onunla vakit geçirmek istemiştim. Tabiki bu, işler boka sarmadan önceydi.

Kapıda hemşire yerine doktoru görünce toparlandım ve ne diyeceğini beklemeye başladım.

"Nasılsın Ece?" Doktor çıkardığım serumu görmemiş gibi rahatça konuşunca ben de biraz olsun rahatladım.

"Çok daha iyiyim. Çok teşekkür ederim." Gülümsedim.

"Sevindim. Ben de artık çıkabileceğini söylemek için yanına geliyordum hem de serumu çıkaracaktım ama görüyorum ki sen beni bu dertten kurtarmışsın." Doktor şakası da bir ayrı oluyordu. 'Övsem mi, sövsem mi?' misali.

"Kusura bakmayın, gönlünü almam gereken bir arkadaşım vardı da." Elimle Shawn'ı gösterdim o ise göz devirip sırıttı.

"Çocuğun halini görmeliydin. Kendinden geçmiş gibiydi. Umarım onu üzecek bir şey yapmamışsındır." Gözlerimi kaçırdım.

Yapmıştım. Yapmış olduğumu biliyordum.

"Her neyse. Gayet iyi görünüyorsun ancak eve gittiğinde de iyice dinlenip uyumalısın. Kendini yoracak şeylerden kaçın. Umarım bir dahakine kötü bir olay yüzünden görüşmeyiz çocuklar."

"Her şey için çok teşekkürler." Shawn'ın sesi yeni yeni çıkıyordu. Ben de onu başımla onayladım. "Sağolun."

Doktor çıktıktan sonra aklıma telefonum geldi ama şu an kendimi iyice affettirmek istiyordum. O her ne kadar sorun yapmamış olsa da. "Shawn," dedim çekingen bir sesle. Bir daha böyle böyle bir şey yapmayacaktım.

"Efendim Queen?" Gözleri merakla bana döndü.

"Ben çok ama çok özür dilerim. Bir daha yapmayacağım, söz veriyorum. Çok üzgünüm."

Ne ara ayağa kalktığını hatırlamıyordum ama yatağa gelip yanıma oturdu.

"Sorun yok Queen'im. Merak etme sen. Ama o kadar gerçekçiydi ki sinirin, şaşkınlıktan dilim tutuldu. Konuşamadım. Unut bunu, tamam mı? Hadi eve gidelim." Elimi güven verircesine tuttu.

Onun yanında olmak çok acayip ve güzeldi.

Onu kaybetmek istemiyordum. Ve asla kaybetmeyecektim.

~

Benim evime geldiğimizde saat akşam yediyi buluyordu. Biraz oyalanmıştık ve ben de doğal olarak feci bir şekilde acıkmıştım.

Shawn her ne kadar yemeği hazırlamak istese de onu salona iteleyip eline kumanda verdim. Hala vicdan azabım geçmemişti, o da bildiğinden yaptıklarıma itiraz etmedi.

Neredeyse tamamen kendime gelmiştim ve yemek için ne yapsam diye düşünüyordum. En sonunda iskender yapmaya karar verdim. Yanına da bir hazır çorba yapsam iyi olurdu.

Eh, iskender yapmak hatırı sayılır derecede zor ve uğraştırıcıydı ama benim de yaptığım yemekler güzel olurdu.

Yaklaşık bir buçuk saatin sonunda bütün her şeyi halletmiştim. İçeriye yavaştan salatayı ve tencereyi götürmeye başladığımda Shawn'ın telefonla konuştuğunu gördüm ama dinlemek için çabalamadım.

Mutfaktan her şeyi getirip masanın üstüne dizdikten sonra bardaklara kola döktüm ve kendi kendime dab yaptım. Tabiki çok yeri ve zamanı değildi ama o an çok da önemsemedim. Umarım Shawn da beğenirdi.

Arkamı döndüğüm an iki adım ötemde Shawn'ı görünce korktum ve refleks olarak geriledim.

"Dibinde olduğumu duyamayacak kadar dalmıştın." Güldü.

"Eh, işimi aşkla yapıyordum." Omuz silktim ve gülüşüne karşılık verdim.

"O zaman aşık olduğun zaman duvarı falan da görmezsin sen."

Göz devirdim. "Yuh Peter, abartma. Hadi oturalım masaya, ben çok açım."

"Şu ana kadar kullanmadığın tek adım Raul kaldı sanırım." Shawn yerine otururken homurdanıyordu.

"Kullanılır. O da kullanılır."

Ay ben menapoza mı girdim acaba? Yok reglden bayılır, yok atar yapar, yok ateş basar.

Tam kendi çorbamı kaseye koymuştum ki Shawn ağzındaki çorbayı püskürttü ve kahkaha atmaya başladı.

Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken o hala kahkaha atmaya devam ediyordu. "Ne oldu be?" diye tepki verdim.

"Me-menapoza mı g-girmişsin?" Yine içimden değil de dışımdan konuştuğumu fark edince kızardım. Nadir olsa da hep rezil oluyordum.

"Queen, bak istersen yine bir doktora gidebiliriz. Hani için rahat etmezse falan diye." Kahkaha sesi tüm evde yankılanıyordu.

Elimdeki kepçeyi ona doğrulttum ve ne kadar tehditkar olabilirsem o kadar olmaya çalıştım. "Seni bu kepçeyle boğarım Shawn. Kapa çeneni, aaa!"

Ters etki etmiş olacak ki daha da gülmeye başladı.

~

Bol kahkahalı -sahibi belliydi-, bol atarlı -bu bendim- geçen bir yemek sonunda yine her zamanki gibi yan yana yayılmıştık.

"Shawn," dedim kafamı omzuna gömmeyi bırakıp ona bakarken. Alien'ı izliyorduk ve artık midem o yaratıklar yüzünden felaket hale gelmişti.

"Efendim?" Yüzlerimiz çok yakın olduğu için beş santim kadar geriledim ki yüzünü tamamen görebileyim.

"Telefonum sende mi? Ben tamamen unutmuşum." dediğimde avucuyla alnına vurdu. "Evet, bende. Üzgünüm vermeyi unutmuşum." Kenardaki ceketinin cebinden telefonumu çıkardığında teşekkür ettim.

Burası Türkiye'ye benzemiyordu. Öyle ki burada bir kış, bir de 'kışa benzeyen mevsim' vardı. Yani kavurucu bir sıcaklık olmuyordu genellikle.

Gelen bildirimleri kontrol ettim ve Hazel'e sonra konuşmak istediğimi belirten bir mesaj attım.

Shawn, kendi kendine homurdandıktan sonra bana döndü. "Queen, bak ne diyecektim!"

"Ne oldu Shawnie?" Kafamı elime yasladım ve dirseğimi koltuğa dayadım.

"Bak bir şey söyleyeceğim ama katılıp katılmamak sana kalmış. Her şey üst üste geldi çünkü." Hafif yorgunluk bastırmıştı ama gülümsedim. "Üst üste gelince yaşaması daha bir zevkli oluyor. Söyle bakalım."

"Andrew daha fazla açıklama istendiği için talk showlardan teklifler gelebileceğini söylemişti ya. Gelmiş ve mümkünse ikimizin de olması gerekiyor. İlki The Tonight Show Starring Jimmy Fallon. Bu yarın akşam. İkincisi üç gün sonra Ellen. Bak, eğer istemiyorsan sorun değil. Ama benim illa ki gitmem gerekiyor."

Neredeyse tek nefeste söylediği şeyleri idrak edince ne olduğunu anlayamadan üstüne atladım. Jimmy ve Ellen mı? Onları görmek için yanıp tutuşmuştum kaç senedir, bir de davetli miydim?

"Deli misin? Tabiki de istiyorum. Şimdi heyecandan nasıl uyuyacağım ben?" Shawn'ın boynunu fazla sıktığımı fark edince hemen gevşettim.

"Sen her türlü uyursun." Kıkırdadı. Her halini seviyordum ama kıkırdadığında çok güzel oluyordu. Gözleri tamamiyle kısılıyordu ve böylece bebeğe benziyordu.

"Bak o doğru!" Güldüm.

"O zaman ben Andrew'a haber vereyim. Yarın New York'tayız! Benim stilistim de senin ne giyeceğine karar verecek, haberin olsun. Artık birlikte çıktığımız her programda böyle olacakmış."

Onayladım ve o da Andrew'a haber verdi. Ardından daha ne olduğunu anlayamadan kendimi Shawn'ın sırtında buldum. Beni odama çıkarıyordu.

"Ayaklarım vardı hani? Yürüyebiliyorum falan. Hiç gördün mü?" Shawn'a seslendim.

"Aa, çok ilginç. Hiç de dikkat etmemiştim." Shawn da dalga geçiyordu. Odama girdiğimizde beni nazikçe yatağa bıraktı. "Uyu artık Queen. Yarın çok yorucu olacak. Umarım gelmene engel olmayarak sağlığını kötü etkilemiyorumdur. İyi geceler."

Tam çıkacakken arkasından seslendim: "Shawn!"

"Efendim?"

"Yarın senin için de çok yorucu olacak. Uyuyacağını sanmıyorum." Nereye bağlamaya çalıştığımı anlamamıştı.

Niyetim kötü değildi. Kendi kendine uyumayacağını, uyusa bile yetersiz olacağını biliyordum. Kaç gündür ne kadar yorulduğunu ve yorulacağını da düşünürsek için rahat etmiyordu.

Benimle rahat uyuyabiliyorken ondan bunu mahrum etmek istemiyordum.

"Yani..." Gülümser gibi oldu. "Takma sen. Uyu."

"İstersen," sesim gereğinden yüksek çıkınca kendimi kontrol ettim. "Eğer istersen, bu gece yanımda kalabilirsin. Benimleyken çok daha iyi uyumuştun. Hazır rahatça uyuyabilecekken senden bunu esirgemek istemiyorum."

Kaşlarını çatarak biraz düşündü. "Gece seni rahatsız edebilirim Queen. Ben de seni uykundan mahrum etmek istemiyorum."

"Sorun değil. Gerçekten." Gülümsedim.

Yavaşça yürüyerek sağıma yatınca ona yaklaştım. O da buna karşılık kolunu nazikçe belime doladı.

Şarkı mırıldanmaya başladığımda memnuniyetle gözlerini kapadı.

"İyi ki varsın Queen."

"İyi ki varsın Mendes."

~

New York'a gelmiş ve bize ayrılan kulislerimizde hazırlanıyorduk. Shawn'ın işleri hallolurken ben de annemlerle konuşmuş ve bayılma olayı dahil önemli şeyleri anlatmıştım. Her ne kadar korkup telaşlansalar da Shawn'a güvenleri tamdı.

Bugün nasıl görüneceğimi ben de bilmiyordum ve heyecanlıydım.

Shawn'ın stilistinin adı Tiffany'di ve çok başarılıydı. Kapı tıklanca hemen açtım ve genç kadını içeri davet ettim.

"Nasılsın? Ben Ece." Gülümseyerek el uzattım. "Ben çok iyiyim canım. Adım Tiffany. Tanıştığıma çok memnun oldum."

"Evet sizi yakından takip ediyorum. Çok başarılısınız."

"Ben de Shawn senden bahsedip durunca seni incelemek istedim. Giyim tarzını çok sevdim, iyi giyiniyorsun."

"Teşekkür ederim." Sevinçten havalara uçuyordum.

"Hadi, neler yapabileceğimize bakalım."

İki saatin ardından beyaz bir büstiyer ve nar çiçeği renginde bir pantolon giymiştim. Ayağımdaki stilettolar pantolon yüzünden gözükmüyordu.

Saçlarıma doğal dalga görünümü verilmiş, makyajım abartılmamıştı. Son olarak Tiffany koluma zarif lacivert rengi bir bileklik ve parmaklarıma birkaç ince yüzük taktığında aynada kendime baktım.

Güzel görünüyordum.

Şu iki saatte Tiffany'le çok iyi anlaşmıştım ve güzel tüyolar kapmıştım. Fakat ne yazık ki Shawn'ı görememiştim. Onu çok merak ediyordum.

En sonunda odadan çıktığımda Shawn'ın kapısını tıklattım. "Girin!" Sesini duyunca gülümseyerek kapıyı açtım ve içeri girdim.

Karşılıklı birbirimize bakarken nutkum tutulmuş gibiydi. Çok... çok yakışıklıydı.

Lacivert, düğmeli tişörtü, siyah pantolonu, ayakkabısı ve deri ceketiyle aslında her zamanki Shawn'dı. Her zamanki Shawn hep yakışıklıydı gerçi.

"Queen..." Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Çok... güzelsin."

Ortam bir anda bende sauna hissi uyandırırken yine de konuştum. "Sen de çok yakışıklı olmuşsun."

Yanıma geldiğinde "Yakışıklı olmak sonradan olur. Güzel olmak da öyle. Sen, güzel olmamışsın, hep güzelsin. Ama şimdi kırıldım yani! Yakışıklı mı olmuşum yoksa hep mi yakışıklıyım, anlamadım."

Gülerken yüzüne bakamasam da yanaklarının pembeleşmesini fark edebiliyordum.

"Yakışıklısın diyeyim o zaman da yiğidin hakkını yemeyelim."

Oldu Ece, istersen 'İki acılı lahmacun da gömelim.' falan de içindeki kıro iyice belli etsin kendini. Yiğidin hakkı ne lan.

Shawn kıkırdadı, doğal olarak ben de güldüm.

~

"Herkese merhaba. Bugün çok özel iki konuğumuz olacak. Herkesin çok merak ettiği ikili geliyor! Alkışlarınızla Shawn Mendes ve Ece Kocadere!"

Jimmy'nin anonsunu duyduktan sonra Shawn'la birlikte yan yana yanına çıktık. Her zamanki gibi önceden çok fazla heyecan yapmıştım. Şimdiyse hiç heyecanım yoktu.

Alkışlar ve tezahüratlarda bile heyecanlı değildim. Jimmy ile sarıldıktan sonra koltuğa oturduk.

Yani ben koltuğa oturmuştum ama Shawn biraz yayılmıştı.

"Yayılma!" diye bacağına elimin tersiyle vurduğumda gülerek kendini toparladı.

Kulisteyken nasıl davranmamız gerektiği bizlere söyleniyordu ki bizden doğal ve sempatik olmamızı istemişlerdi.

Eh, yani genelde böyle olduğumuzdan zorlamamıza gerek kalmıyordu.

"Hoşgeldiniz öncelikle. Nasılsınız?" Jimmy gülerek konuşuyordu.

Ah be Jimmy abi, sen bilmiyorsun ki ben bu showun bütün bölümlerini baştan sona izledim.

Konuşma sırası Shawn'daydı. "Ben gayet iyiyim ama Ece'nin direnci çok düşük."

'Gelmene izin verdim ama umarım seni yerlerden toplamam' dercesine baktı.

Biraz daha konuştuktan sonra "Pekala şimdi bize bir defa da burada nasıl tanıştığınızı anlatır mısınız?" diyen Jimmy'ye destek olarak seyirciler de konuşmaya başladılar.

"Ben Shawn'ın bayağı bayağı büyük hayranıydım." Ellerimi havada kocaman işareti yapmak için kullandım. "O da sonunda Türkiye'ye geldi yani düşünün, Türkiye'nin Olimpiyatlara ev sahipliği yapması kadar imkansız geliyordu bana."

Herkes kahkahalara boğulurken ben de güldüm.

"Neyse sonra olaylar geçti geçti, buraları zaten biliyorsunuz. Bir haftalığına benim evimde kalıp gözlerden uzak, kafa dinlemek istediğini söyledi. Öyle böyle derken bir baktım Kanada uçağındayım. Olay bu yani."

"Tabi mesela uçaktayken annesinin mantısından yedik." Shawn da konuşmaya katıldı. Tabi tahminimce kimse mantıyı bilmediğinden dolayı Shawnie'm ne olduğunu açıkladı.

Şu an o kadar tatlıydı ki! Hayran olduğunuz kişiyle yolunuz kesişiyor, yanında yaşıyorsunuz, çok iyi anlaşıyorsunuz ve üstelik bu kişi sizin en sevdiğiniz yöresel yemeği başkalarına anlatıyor. Haydi biraz eriyelim.

"Annesinin İzmir'den İstanbul'a -yolculuk arabayla yaklaşık sekiz saat sürüyor- kargoyla sarma -aşırı lezzetli bir Türk yiyeceği- gönderdiğini de eklemek istiyorum." Shawn'ın İzmir ile İstanbul arasındaki kilometrelerin saat olarak karşılığını nereden öğrendiğini bilmiyordum ama kısa bir şok yaşamıştım.

"Ece yemek yapmıyor mu? Annesinin yemeklerini bu kadar anlattığına göre..." Jimmy alttan alttan gülüyordu.

"Ayıp ettin!" diyerek geriye yaslandım.

"Hakkını yiyemem. Harika bir aşçı kendisi. Öyle ki her sabah mısır gevreği yiyen ben, artık Türk usulü kahvaltı ediyorum. Araştırırsanız aradaki farkı görürsünüz."

"Eveet. Çok güzel konuştuk, eğlendik." Jimmy koltuğunda geri yaslandı. "Şimdi bize sevgili olmadığınızı kanıtlayın."

Shawn hiç bozuntuya vermemişti ama ben böyle bir soru geleceğini tahmin edemediğimden hazırlanmamıştım da.

Ekşiyen yüzümü toparladıktan sonra "Tamam ben inandırayım." diyerek gülümsedim.

Bütün ilgi bana toplanmışken Shawn da beni meraklı gözlerle izliyordu.

"Biz çıkmıyoruz." Lafımı bitirince herkes şoka girdi. Allah Allah! Eh, inandırın dediniz söyledim ya çıkmadığımızı.

"Bu," dedi Jimmy olayı idrak edip kahkaha atmaya başlamadan önce. "Çok inandırıcıydı ama ben inanmadım."

Omuz silktim ve yarım ağız güldüm.

"Biz arkadaşız Jimmy," Shawn kolunu omzuma attı ve beni kendine doğru çekti. "Kim ne derse desin öyle de devam edecek."

Eyvallah, hemen de kavradılar Shawn.

"Neyse neyse, daha gençsiniz. Ben karışmıyorum. Şimdi bir oyunumuz var, çok basit. Birbirinizi ne kadar iyi tanıyorsunuz, bir bakalım. Ama bu tek taraflı olacak çünkü Ece'nin bir videosu tamamen Shawn'ın hayatı üzerine." Shawn'ın neredeyse ırzına geçeceğim video ekranda gösterilince iki elimi yüzüme koyup dizlerime doğru eğildim.

Shawn gülmeye başlayınca karnına dirseğimi geçirdim ve toparlanıp yüzümü açtım.

"Geçelim mi artık?" Yalvarır gibi konuştum. Aslında direkt yalvardım.

"Evet, Shawn... Ece'yi ne kadar iyi tanıyorsun görelim." Elimize iki tane beyaz tahta ve kalem verdikten sonra birbirimizden uzaklaşmamızı istedi.

Shawn'ın eli tenime değmeyince üşüdüm çünkü çocuk cehennem gibi sıcaktı.

"Burada yanlış cevaba bir ceza yok ama kulisteyken Ece'nin atacağı tripleri şimdiden sezebiliyorum Shawn." Güldü ve devam etti. "İlk sorun. Ece'nin doğum günü."

Ama bunlar kolay ki!

Süre bitince ikimiz de tahtaları kaldırdık. Tabiki doğru bilmişti!

"8 Ekim 1998. İlk cevabın doğru Shawn, tebrikler."

"İkinci soru: Ece ilerde ne olmak istiyor?"

Bu biraz zordu çünkü kafa karışıklığımı biliyordu.

"Kararsızım. Belki oyunculuk." yazdığım tahtayı görmemesi için vücuduma bastırarak onu izledim. Bir saniye düşünüp yine yazmaya koyulmuştu. Cevabı neydi acaba?

Tahtaları kaldırdığımızda neredeyse mutluluktan ağlayacaktım. "Karar veremiyor. Oyunculuğu tercih edebilir." yazdığı tahtaya bakıp gülümsedim.

Yedinci ve son soruya kadar her şeyi doğru bilmişti. Yedinci soruysa biraz zordu.

"Ece Instagram'da kaç kişiyi takip ediyor?" Bunu bilemeyecekti, yüzde yüz emindim.

"197" yazarak onu bekledim. Tahtaları döndürdüğümüzde gördüğüm rakamla ayağa fırlayıp "Yuh!" diye bağırdım. "Bunu nasıl bilirsin?" Sesimde şaşkınlık ve hayranlık vardı.

Jimmy de ayağa kalkmış kahkaha atıyordu. Shawn bizim tepkilerimize karşılık 'işte ben' dercesine kollarını açtı ve "Şarkı söylüyoruz diye stalk yapmayacak değiliz." dedi sahte bir ciddiyetle.

~

Uçağa binmeden önce son kez New York'a baktım. Bir gece burada kalmış, sabah da dolaşmıştık. Bugün modum çok yüksekti, öyle ki her şeye gülüyordum.

Shawn arkamdan "Queen, kıpırdamadan durur musun?" dediğinde aynısını yaptım. "Fotoğrafını çekeceğim, çok güzel duruyor."

Birkaç merdiven gerilerken onu onayladım. Instagram'ıma atardım bu fotoğrafı.

Üstümde bebek pembesi büyük beden bir sweatshirt, altımda kot şort vardı. Hani öyle çok mükemmel gözükmüyordum ama beğenirsem kullanırdım belki.

Başımı telefona çevirip hafifçe gülümsedim. Shawn fotoğrafı çektikten sonra memnuniyetle telefonuna bakarken ben tekrar basamakları çıkıyordum. "Uçakta gösterirsin!" diye bağırdım arkama bakmadan.

Ardından koltuğa yerleşince son kez Instagram'a bakmak istedim. En yeni gönderiye baktığımda Shawn'ın az önce çektiği fotoğrafı gördüm.

Ee, bunu ben paylaşmadıysam... tabiki Shawn paylaşmıştı. Altındaki notu okurken Shawn da içeri geldi.

Notta "Innocence." yazıyordu.

Ben de o bana gülümseyerek bakarken masumca gülümsedim.

~

Merhaba!! Uzuuun bir bölümle geldim bu sefer, bölüm atmadığım zamanların karşılığı olarak artık böyle uzun yazmaya çalışacağım.

Bu bölümü yazarken çok fazla eğlendim, çoğu yer benim en büyük hayallerimin kelimelere dökülmüş hali aslında.

Beğenip beğenmeyeceğiniz konusunda şüphelerim var ancak umarım beğenirsiniz ve fikrinizi belirtirsiniz. Bu benim için çok önemli.

Ayrıca beklenen bölüme çok az kaldı, haberiniz olsun.

Bu arada şu ana kadarki şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum. Allah ailelerine sabır, onlara cennetin en güzel yerlerini versin. Haklarını ödeyemeyiz.

Dediğim gibi: Shawn'la kalın, Shawn'lı kalın.

🌈

Continue Reading

You'll Also Like

259K 17.2K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 210K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
73.6K 6K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...