DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN...

Por SeymaGk

1.2M 66K 6.7K

Kumdan bir kalenin içinde büyümüştüm. Kör ve dilsiz olarak. Kalem üstüme yıkılıyordu ve ben altında eziliyor... Más

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
RÖPORTAJ!!
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
YENİ HİKAYE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. Bölüm
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66 BÖLÜM
67. BÖLÜM
~ FİNAL ~
KOŞUUUUUUUUNNNNNN!!!!
SONUNDA GELDİM 😄
Kısa Hikaye Geldi
Yeni Hikaye

35. BÖLÜM

18.3K 1K 143
Por SeymaGk

## merhaba arkadaşlar. Biliyorum bölüm gecikti ama önceden açıklamada yaptığım gibi sınavlarım geçene kadar yani bir süreliğine böyle idare edeceğiz artık. Aman sakın Yalmanları unutayım demeyin. Fırsat buldukça yazacağım ben size çünkü. 😇😇 gelelim hikayemize. Arkadaşlar neredeyse 30k olduk. Okuyan herkes oy verse hikayemiz daha da yükselip daha çok tanınacak belkide. Bunu hepimiz yapmalıyız. Lütfen okuyan herkes yıldızı doldursun. Ve bu bölüme yorum üstüne yorum istiyorum çünkü büyük bir SÜRPRİZ bekliyor sonunda. 😈😈 iyi okumalar 😘😘##




Yüzümü iyice yıkadıktan sonra saçlarımı sıkıca tepemde topladım. Açıldıkça gün içinde rahatsız ediyordu beni. Elimi yüzümü kurulayıp, ameliyat kıyafetlerimin üstünden önlüğümü geçirdim. Yarın akşama kadar hastanedeydim zaten. Tekrardan kıyafetlerimi giymeyecektim. Bonemi dolabımın içine koyacağım sırada gözüme kadife kutu ilişmişti. Ali'nin hediyesiydi. Geçen hafta gelmişti ama aramız oldukça soğuk olduğu için vermeye gerek bile duymamıştım. Elime alıp, kapağını açtım. Tam istediğim tarzda, Ali'yi yansıtacak şekilde olmuştu. Kapağını kapatıp geri yerine koydum. En kısa zamanda hediyesini versem iyi olacaktı. Takmasını çok istiyordum. Umarım beğenirdi. Gülerek dolabımı da kapattım ve cebime telefonumu ve acil çağrı cihazımı da koyarak odadan çıktım. Bir şeyler atıştırsam iyi olacaktı. Çok fazla aç değildim ama öğleden sonra bir sürü hastam olacağı için yemek yemeye öğlen arası dışında vakit bulamazdım. Şimdi yemek en iyisiydi. Yemekhaneye girip hızla göz gezdirdim ve en iyisinin meyveli yoğurtla kahve olacağına karar verdim. Yoğurt tok tutardı, kahve de ayakta. Bol bol kafein şarttı zaten.

Yoğurdumu ve kahvemi aldıktan sonra en yakın masaya oturup, yorgunluk dolu bir nefes koyarak telefonumu çıkardım. Fazlasıyla yorucu bir hafta olacağını biliyordum. Ve daha bu başlangıçtı. Son arananlardan hemen Ali'yi arayarak açmasını bekledim. Programımı hemen bildirmem gerekti. Ona göre kendini ya da adamlarını ayarlardı. Bu aralar aramız iyiyken bir daha sinirlenmesini, hırçınlaşmasını istemiyordum.

"Alo!"

"Naber? Nasılsın?" kahvemden bir yudum alıp sandalye de geriye yaslandım.

"İşlerim var şu anda." öküz herif. Bir iyiyim de bari. Gözlerimi devirince karşıma Seda oturmuştu. Hafifçe gülümseyerek yerimde doğruldum.

"Bende iyiyim, teşekkür ederim." iğneli sözlerimden sonra arkadan kağıt sesleri gelmişti. Anlaşılan gerçekten de işleri vardı. Ama nöbetimi söylemezsem de bana kızacaktı. Sinirini çekemezdim ben onun.

"Şule gerçekten işlerim var."

"Tamam tamam sinirlenme. Akşama nöbetim var diyecektim. Yarın akşam gelirim ancak eve."

"O nedenmiş? Ne diye sürekli nöbetlerin değişip duruyor senin? Kafalarına göre mi ayarlıyorlar bu nöbetleri?" sinirlenmesini engelleyememiştim. Her şeyden huysuzlanıyordu gerçi. Ona kalsa evden bahçeye bile çıkmamam gerekti. Aman Allahtan o konuda düşüncelerini diretmiyordu. Kavgasız günümüz geçmezdi o zaman.

"Cumartesi günü ameliyatıma giremedim ve hastaneye bile haber veremedim Ali. Bunu telafi etmem gerek. Bir gün arayla nöbet tutacağım bu hafta. Bir salı akşamı birde perşembe akşamı evde olacağım. Onun dışında ful mesai." tıslama sesini duymuştum. Bundan hiç hoşlanmamıştı. Benim elimde olan bir şey değildi ama. Başhekimin verdiği cezaya uymak zorundaydım. İşimi seviyordum hem benim için nöbetçi kalmak sıkıntı değildi. Sadece Ali huysuzlanacağı için hoşuma gitmiyordu bu durum. Onun da bir şekilde alışması gerekti gerçi. Doktorluğu bırakmayacağıma göre...

"Uykusuzluk dolu bir hafta bizi bekliyor yani?"

"Seni değil beni bekliyor." aslında ne demek istediğini anlamıştım ama anlamazlığa gelmek daha iyiydi. Ağzından güzel bir çift laf alabilmek zaten zordu. Anca böyle dürtükleyebiliyordum onu. Tabi oyunumu da yerse!

"Anlıyorsun da nasıl oyun oynuyorsun! Sensiz uyuyamıyorum. Bunu duymak bu kadar hoşuna gidiyorsa açıkça söyle bebeğim. Kelime cambazlığına gerek yok." kıkırdadım. Zeki bir adamdı o. Oyunuma geleceğini düşünmek salaklık olurdu.

"Sanırım hoşuma gidiyor." onun da sırıttığını tahmin edebiliyordum. Daha da çok genişledi gülümsemem. Onunla ilgili her şey hoşuma gidiyordu.

"Daha fazla dikkatimi dağıtmadan kapat telefonu. Tonlarca işim var benim. Çocuklar etrafta olacak zaten. Bir saate bir haberin gelir bana. Ama dikkatli ol yine de sen."

"Tamam olurum. Ama sen de ol Ali. Ben senden bir saate bir haber almıyorum. Aklımı sende koyma. Benim de işlerim var." ufak bir kahkaha attı. Ses tonu keskindi yine ve alay edeceğini anlamıştım.

"Aklının bende kalması çokta kötü bir fikir değil. Şikâyetim yok yani." büyük egosuna gözlerimi devirdim. Adam pohpohlanmayı ne de çok seviyordu öyle.

"Güle güle Ali. Görüşürüz." neşeli kahkahasıyla birlikte telefonu kapattım. İlk başta huysuz olsa da böyle neşeli olması benim de keyfimi yerine getirmişti. Resmen adama bağımlı hale gelmiştim. Onun keyfiyle moralim düzeliyor ya da düzelmiyordu. Kafamı iki yana sallayıp soğumuş kahvemi bir dikişte içtim. Tehlikeli sularda yüzsem de bundan sebepsizce keyif alıyordum. Ali'ye yakın olmak, en yakını olmak düşüncesi içimi kıpır kıpır ediyordu. Sandığımdan da fazla bağlanmıştım ve bağlanmaya da devam ediyordum.

"Şapşal aşıklar gibi kendi kendine ne gülüyorsun? Kapattın telefonu!" Seda'nın alay dolu sesiyle ona döndüm. Onu tamamen unutmuştum. Yüzümde ki gülümseme yerini korusa da, kızardığımı hissetmiştim. Bu konularda kendi kendime bile kızarırken, başkasının iması ya da sözleriyle daha fena oluyordum.

"Boş ver benim şapşallığımı. Sen, neler yapıyorsun bakalım? Hafta sonun nasıl geçti?"

"Asıl sen beni boş ver Şule Hanım. Hayatım aynı seyrinde ilerliyor. Siz bahsedin. Evlilik nasıl gidiyor? O kocan olacak kabayla hayat nasıl?" güldüm son sözlerine. Yüzünü buruşturarak söylemişti. Sadece bir kere konuşmuşlardı ama yeterince nefret etmişlerdi birbirlerinden. Ali'nin kabalıklarını bir ben çekebiliyordum anlaşılan.

"Gayet iyi. Bir sıkıntımız yok. Ali'ye alıştım zaten." alayla gülüp, yemeğinden doluca bir kaşık aldı. Bende usulca yoğurdumu yemeğe başlamıştım. Bir şeyler diyeceği aşikârdı ama kelimelerini tartıyordu. Beni kırmamak için kelimelerini düşünüyordu sanırım. Ali'nin konusu açıldığında nedensizce sinirleniveriyordu çünkü.

"Senin gibi aşkla büyüyen birinin mantık evliliği yapmış olmasını hala aklım almıyor. Bana hiç bahsetmedin bile. Nasıl bu kadar gözü kara olabildin?" kelimelerini anca bu kadar yumuşatabilmişti anlaşılan. Ona en başında tabi ki evliliğin gerçek yüzünü anlatmamıştım. Mantık evliliği yalanı en iyisiydi. Biraz kıvrandırsa da yalanda sayılmazdı aslında. Mantık evliliğinin bir değişik versiyonuyduk biz. Şimdi mantıktan bir hayli uzaktım gerçi ya. Neyse.

"Mantık evliliğinin neresi kötü Seda? Arada en önemli şey, saygı olduktan sonra ne önemi var? Ali bana saygı duyuyor, beni sahiplenebiliyor, koruyabiliyor... Tamam, biraz kaba biri olabilir ama bu çevresine karşı. Kendini korumaya çalışıyor sadece. Ben gayet memnunum hayatımdan. Kâbuslarla dolu gecelerime çare oldu. Yaralarıma çare oldu. Daha fazla bir şey de beklemiyorum zaten." gözlerime hüzünle baktı. Seda'yı seviyordum ama daha fazla önyargılı olmasına da katlanamayacaktım. Benim hayatımdı bu. Benim kararlarımdı. Belki ben tamamen yanımda olmasına izin vermemiştim, sırlarımı ben açmamıştım. Ama ona tamamen güvenmemekte de haklı sebeplerim vardı. Böyle olması en iyisiydi.

"Ben bu kadar bağlı olduğunuzu bilmiyordum. O herifin böyle olacağını hiç tahmin de etmemiştim. Sana karşı davranışları bile çok farklıydı. Seni kırar, üzer sandım. Çok kaba duruyor. Kendinden başkasını düşünmeyen biri gibi." kafamı hızla iki yana salladım.

"Her şey göründüğü gibi olmaz ama. Ali hiçte o söylediğin gibi biri değil. Birçok insanı düşündüğü için bu kadar korumacı olmuş zaten. Ben Ali'yle mutluyum Seda. Arada sıkıntılarımız olsa da evlilik içinde olabilecek şeyler. Dert yapmıyorum onları. Senin çok fazla önyargın var. Bir kere konuştunuz sadece onda da çok fazla yanlış anlaşılmalar oldu. Ali'yi öyle tanımanı istemem. O benim için değerli. Sen de öylesin. Arkadaşımsın. Çok zor dönemlerimde yanımda oldun. Seni de kötü tanımasını istemem. İstersen gerçekten güzelce sohbet edebilecek birisi Ali." omzunu silkip sustu. Yine kendi gördükleriyle yorumlayacaktı. İnatçının tekiydi. Ama bu saatten sonra bir daha Ali'ye kötü bir şey söylettirmezdim. Sandığından çok fazla biriyken, yanımda onunla ilgili ileri geri konuşamazdı. Sessizlik uzarken yemeklerimizde bitmişti. Konuşmayacağını anlayınca bende kalkmaya karar verdim. Öğlen arası birazdan bitecekti zaten. Tam konuşmaya başlayacakken, kendisi benden önce davranarak konuştu.

"Eğer bu kadar yanlış anlaşılmalar olduysa bir ara onu yeniden tanımak isterim." gülüverdim bu haline. Zorla söylettirmişler gibiydi. İnadından bir parça eksiltmişti. Kendisi için epey zor olmalıydı.

"En kısa zamanda bir şeyler ayarlarım o zaman. Yağız da gelsin hatta. Onu da tanımasını isterim. Gerçi Yağız değince sen bir farklı geriliyorsun ama... Hayırdır? Bir şeyler mi oldu aranızda?" derince bir iç çekip uzaklara daldı. Hırçınca karşılık vermemişti. Anlaşılan aralarında gerçekten bir şeyler olmuştu.

"Yağız galiba bana karşı bir şeyler hissediyor." öyle dertli söylemişti ki daha çok güldüm. Bundan memnun değildi.

"Nasıl anladın bakalım?" muzip sesimle bakışlarını bana çevirdi. İlk önce sessizce baktı sonradan da hafifçe gözlerini kısarak öne eğildi.

"Biliyor muydun sen?" tespitiyle kahkaha attım. Bir kendine gelince saf oluyordu bu kız. Allah'ım! Demek insanlar özel hayata gelince aptallaşıyordu. İstediğimiz kadar zeki olsak da aşk, sevgi akılla olan bir şey değildi. Kalp devreye girdi mi her şey yerle yeksan oluyordu. Kulağında sadece kalbinin sesi, onun verdiği heyecanın sesi oluyordu. O zaman ne akıl kalıyordu ne de mantık. Sadece o ve hissettirdikleri oluyordu.

"Sen çok kötüsün Şule. Biliyordun da niye söylemedin bana?"

"Böyle bir mevzuya benim karışmam doğru olmazdı çünkü. Bu sizin aranızda olan bir şey. Yağız'ın hisleri, senin hislerin. Benim seni yönlendirmem çok yanlış olurdu. Nasıl söyledi peki bunu Yağız?" yine gözleri dertlerle dolmuştu. Anlaşılan işin içinde başka bir şey vardı.

"Tam olarak söyledi sayılmaz. Bolca ima etti."

"Ne dedi mesela?"

"Beni herkesten kıskandığını, bana çok değer verdiğini, her zaman yanında olmamı istediğini söyledi. Yanımda kendini çok mutlu hissediyormuş. Başta ki uğraşmaları da hep bocaladığındanmış. Şimdi uyuzlukları falan yok yani." gülüp elini tuttum. Resmen gözleri dolmuştu. Niye peki? Ne olmuştu?

"Neden bu kadar üzülüyorsun bu duruma peki? Sen ona karşı bir şeyler hissetmiyor musun?" kafasını iki yana sallayıp burnunu çekti. Ağlamamak için kendini sıkıyordu. Normalde ağlaması için teşvik ederdim ama hastanenin yemekhanesinde bu hiç iyi olmazdı.

"Sorun o değil. Ben onu başka birinin yerine koymaktan korkuyorum." kafam iyice karışmıştı. Ne demekti bu şimdi?

"Üniversite dönemindeyken çok hoşlandığım biri vardı. Hatta hoşlanmaktan da öte. Aynı Yağız gibiydi o da. Başta benimle çok uğraştı sonra da bütün ilgisini, şefkatini üstüme saldı. Bulutların üstünde gibi yaşıyordum onunlayken. Sahipleniyordu beni. Güldürüyordu. Hep etrafa pozitif enerji yayıyordu. Kendimi fazlasıyla kaptırmıştım ona. Bir yıl sonra her şey tepe taklak oldu ve o çok değişti. Ne olduğunu bilmiyorum. Aniden oluverdi. Ve bir kaç ay sonra da tamamen ortadan kayboldu. Onu unutmak için çok çabaladım. Çok acı çektim Şule. Ondan sonra tek bir kişi bile olmadı. Şimdi Yağız var ve ben çok korkuyorum." şimdi her şey yerine oturmuştu. Yağız da bahsettiği kişiye çok benziyordu. Onun yaşattığı şeylerin aynısını yaşatıyordu ve onun gibi davranıyordu.

"Yağız çok iyi biri. Beni güldürüyor, beni kıskanıyor, bana değer veriyor."

"O çocuğun yerine mi koyuyorsun Yağız'ı?"

"Bilmiyorum, korkum bundan zaten. Yağız ile konuşurken o aklıma gelmiyor. Onu düşünmüyorum. Ama hissettirdikleri aynı. Sonradan düşününce acaba onun yerine mi koyuyorum diyorum. Bu Yağız'a haksızlık olur. Ya şu anda hissettiklerim yıllar önce yaşayamadıklarım içinse? Ya onun yüzünden karşılık veriyorsam Yağız'a? Ben bu vicdan azabıyla yaşayamam. Yağız'a boşuna ümit veremem." elini daha çok sıktım. Hiçbir şey kolay değildi. İmtihanlar üzerine kuruluydu. Seda'ya ne söylesem boştu aslında. Yaşayarak öğrenmeliydi. Acı çekse de, yaralansa da kendisi yaşayarak görmeliydi.

"Konuş onunla. En baştan her şeyi anlat. O zaman daha kolay anlarsın. Yağız seni gerçekten seviyorsa, gerçek sevgiyi sana sunacaktır. Bunu ondan başkası çözemez Seda. Tek kişilik bir şey yaşamıyorsun. Eğer ona haksızlık etmek istemiyorsan onunla konuş ve sana gerçekleri göstersin. Onu seviyor musun yoksa sadece eski hatıralarını mı yaşıyorsun sana göstersin. Yoksa ikiniz de daha çok acı çekersiniz." kafasını uysalca sallayıp konuşacakken çağrı cihazım ötmeye başladı. Dertleşme buraya kadardı. Artık işimize dönme vaktiydi. Hızla ayağa kalkıp yanağına öpücük koydum.

"Konuş onunla." dedikten sonra hızla acile koşmaya başladım. Hayat böyleydi işte. Küçük oyunlar üzerine kurulu, büyük sürprizlerle dolu. Biz de sadece buna ayak uydurmakla yetiniyorduk. Hayat karşısında ufacıktık. Kader bize istediğini yaşattırıyordu. Biz kim olarak karşı koyabilirdik ki?


*****************


Saat sabah 6 olurken yorgunlukla odama girdim. Bir saat uyusam kâfiydi benim için. Üstüne kahve de içersem kendime gelirdim. Her görmeme Ali'nin aklıma geldiği koltuğa oturarak cenin pozisyonu aldım. Daracık koltuktu zaten. Anca böyle sığabilirdim. Yattıkça bedenimde ki kasılmaları hissedebiliyordum. Üst üste girdiğim ameliyatlar beni yormuştu aslında. Dikkatimin dağılmaması için kendimi sıktıkça sıkmıştım. Şimdi acısı çıkıyordu. Bir de Ali'nin mızmızlığı ile uğraşmıştım. Kendisi de şirkette kalıp, çalışmaya karar vermişti. Ama bulduğu ilk fırsatta arayıp söylenmişti. Sert, ulaşılmaz görünen adam ha bire huysuz ihtiyarlar gibi konuşup duruyordu. Kendi düşüncelerime kıkırdayarak kendimi uykuya bırakmaya başladım. Ali bu düşündüklerimi duysa, pataklama olayına geçerdi hemen. Meraklıydı zaten. Yorgunlukla kendimi bırakmıştım ki alnımda ki sıcak ve tanıdık baskıyla irkilerek kalktım. Ali hafif gülümseyen bir yüzle bana bakıyordu. Geldiğini hiç duymamıştım.

"Ali?" soru ve uyku dolu sesimle bir kere daha alnımı öptü.

"Günaydın bebeğim." yattığım yerde toparlanarak kendime gelmeye çalıştım. Çok uyumuş olamazdım. Ama sersem gibi hissediyordum kendimi.

"Ne işin var senin burada?" yanıma iri cüssesini sığdırmaya çalışarak kollarını sıkıca vücuduma sardı. Ben her zaman soğuktum ama onu ilk defa böyle soğuk hissediyordum. Dışarısı fena soğuk olmalıydı.

"Kahvaltılık bir şeyler getirdim. En azından kahvaltıyı birlikte yapalım." son sözlerini homurdanarak söylemişti. Huysuz. Gülerek ona döndüm ve elimi karnına koydum. Jilet gibiydi yine. Direk şirkete geçecekti demek. Farklı bir havası vardı sanki ama bugün. Daha özenli, daha tertipliydi.

"Özel bir şeyler mi var bugün? Baya özenli görünüyorsun."

"Önemli bir iş için toplantımız var. Karşı tarafa gideceğiz." anladım dercesine kafamı salladım. İşleriyle pek ilgilenmiyordum. Tahmin ettiklerim ve en başta duyduklarımı kulak ardı etmeye çalışıyordum artık. Ve daha fazlasını öğrenmekte istemiyordum. Ali'nin başkalarının canını yaktığını bilmem bana sadece vicdan azabı verirdi. Ben insan kurtarıyordum sonuçta.

"Tehlikeli işler yapmıyorum, korkma. Sana yüz kere söyledim ayrıca mafya falan değilim. Etik olmayan işler yapmıyorum." yine yüzümden her şeyi anlamış ve içimi rahatlatmaya çalışıyordu. Ona inanmaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Bu konularda zaten bilgisizdim. Bilgisiz kalmam da en iyisiydi.

"Ailem hakkında bir şeyler buldun mu? Tamam söyleme neler bulduğunu ama en azından bulabiliyor musun onu söyle." gözlerime bakıp saçlarımı okşadı.

"Sadece bana güvensen olmaz mı?"

"Sana güveniyorum zaten. Ama merakta ediyorum Ali. Evet senin yanında mutluyum, huzurluyum ama burası hala yanıyor. Hala acı çekiyorum." kalbimi tutmuştum. O acı hafiflese bile hala orada kendini hatırlatıp duruyordu. Bunu kolayca göz ardı edemezdim ki. Olanları öylece arkamda bırakamazdım. Uykularımı bile esir almışlardı onlar. İlk fırsatta canımı yakmak istermiş gibi aklıma gelip duruyorlardı. Artık Ali var diye biraz daha katlanması kolay oluyordu. Yoldaş oluyordu bana. Destek oluyordu.

"Çare olamıyor muyum sana?" hüzünlü çıkmıştı sesi. Bu onunla alakalı bir konu değildi ama. Kimseyle alakalı değildi ki!

"Oluyorsun. Hem de çok fazla. Ama tamamen o acı geçmiyor. Aile yangını ne yapsan da tamamen sönmüyor. Bunu en iyi sen bilirsin." kafasını dalgınca sallayıp sustu. Yine sorum arada kaynamıştı. Ali bir şekilde yine cevaplamamanın bir yolunu bulmuştu. Zorlamadım bu sefer. Dediğim gibi ona güveniyordum. Onun sözlerine inanıyordum da. Yapacak daha fazla bir şeyim yoktu. Ortamda iyice ağır bir hava oluşunca biraz sesimi neşeli tutarak konuşmaya başladım.

"Hadi kafeteryaya gidelim de orada yapalım kahvaltımızı. Burada rahat edemeyiz. Çay da içeriz hem." hiçbir şey demeden yerinden kalktı ve elimden tutarak kapıya sürükledi. Zorba herif. Gel dese gitmeyeceğim sanki. Hızla koridoru geçip asansöre bindik. Bir aşağı kattaydı kafeterya. Ve bunu Ali tabi ki de biliyordu. Benimle uzaktan yakından alakalı olan her şeyi biliyordu.

Kafeteryaya indiğimizde en köşe olan masaya oturmasını söyleyip içecek bir şeyler almaya gittim. Kendime çay alırken ona acı bir kahve almıştım. Çaydan daha çok seviyordu kahveyi. Kenarda duran çikolatalı donatları görünce dayanamayıp bir tane de ondan aldım. Pek fazla yemezdim böyle şeyler ama nedense canım çekmişti. Şekerim falan düşmüş olabilirdi. Uzun zamandır çikolata namına bir şey yemiyordum ki çikolataya oldukça düşkün bir insanımdır.
Ufak tepsiyi elime alıp hızlıca yanına gittim. Karşısına geçecekken gözüyle yanını işaret etmişti. Dediğini yapmıştım tabi ki de.
Masa da çeşit çeşit börek vardı. Pastanede ne bulduysa almıştı anlaşılan. Kahvesini önüne verip bir tane küçük bir börek ağzıma attım. Çıtır çıtır kıymalı börekti. Çok lezzetliydi. Hızla hepsinden birer tane tadına bakmıştım. Ali de ikişer ikişer götürüyordu. Bu kadar yiyip de nasıl böyle formda kalıyordu anlamıyordum. Ben onun kadar yesem duba gibi olmuştum her halde. Karnım iyice doyunca donatı önüme çektim. Oldukça lezzetli görünüyordu.

"Bu böreklerin üstüne onu mu yiyeceksin?"

"Normalde yemem ama görünce canım çekti. Dayanamadım, aldım." sözlerim biter bitmez bir parça koparıp ağzıma atmıştım. İçi çikolata dolguluydu. Ağzımdan onaylarcasına bir mırıltı çıkınca Ali direk bana baktı. Gülerek bir yudum çay içtim ve onun ağzına da bir parça götürdüm.

"Şekerli şeyler seven biri değilsin ama lezzetlidir." bir bana bir donuta baksa da sonunda gözlerimin içine bakarak ağırca ağzını açtı ve dudaklarını bilerek parmaklarıma sürte sürte ağzına aldı. Aniden titreyip, irkilmiştim. Artık her fırsatı kollar olmuştu. Utançla önüme dönüp, donutumu yemeğe devam ettim. Bu kadar kalabalık bir ortamda ne diye beni utandırıyordu ki?

"Şule sen ne zaman bana Ali'm diyeceksin?" Çayımı içerken sorduğu soruyla püskürtmüştüm. Ne demişti o öyle? Ağzımı hızla peçeteyle silip ona döndüm. Ciddi ciddi bakıyordu birde.

"Ne?" diye hayret içinde sorduğumda bana tamamen dönüp yaklaştı. Nereden çıkmıştı şimdi bu?

"Gayet açık sorum. Sen bana ne zaman Ali'm diyeceksin? Değer verdiğim herkes Ali'm diyor bana. Sen benim karımsın. Senin de demen gerek."

"Nerden çıktı bu şimdi?"

"Çıktı bir yerden işte. Sen söyle bakalım ne zaman diyeceksin?" iyice kaşlarını çatmış, sertleşmişti. Resmen yoktan tartışma çıkaracaktı. Biri mi dürttü de böyle şeyler aklına geliyordu, anlamıyorum ki!

"Şimdilik öyle bir düşüncem yok Ali. Ben sana niye öyle diyecekmişim hem? Anlamadım!"

"Beni sahiplenmek isteyen sen değil misin? Diyeceksin tabi!"

"İlla isminin sonuna iyelik eki getirince mi sahiplenmiş oluyorum?" iyice dibime girmişti. Fena halde sinirlendiği gözlerinde yanıp sönen ışıklardan belliydi. Yok, yok! Kavga etmeden ayrılmayacaktık bugün. Onu anlamıştım. Keşke bir kullanma kılavuzu olsa da daha kolay anlaşabilseydik Ali'yle. Böyle onu çözmek bilmediğim bir dili çeviriyormuşum gibiydi.

"Öylesine söylemek için bile söylemiyorsun. Niye? O kadar kocan olarak göremedin mi daha?" biraz daha devam ederse beni kıracak şeyler söyleyeceği kesindi. Ve ben bu sefer onu kolay kolay affedemezdim. O yüzden alttan almaya karar verdim.

"Bunu senin zorunla söylemem sana kendini güzel hissettirecek mi Ali? Zorlama bazı şeyleri. Zamanı gelirse ben kalbimden geçerek söylerim zaten. Şu anda yersiz bir tartışmanın içerisindeyiz. Kırmayalım birbirimizi lütfen." elimi de tasdiklercesine yüzüne koydum. Belki temasımla daha da gevşerdi. Gözlerinde ki öfke gitmeden ağzını açacaktı ki izin vermeden girdim araya.

"Lütfen Ali. Beni sözlerinle kırmanı istemiyorum. Söz vermiştin bana. Yapma. Bu sefer kaldıramam." sinirle soluyup benden uzaklaştı ve önüne döndü. Konuşmasa bile tiribini yapacaktı. Bu da bir şeydir. Sessizce önüme dönüp bekledim. Nereden çıkmıştı bu konu şimdi? Nereden aklına gelmişti? Durduk yere böyle bir şey isteyecek biri değildi sonuçta Ali. Yine aramız açılmıştı. Çok gerekliydi sanki.

"Benim gitmem gerek artık. Dikkat et kendine. Akşam almaya gelirim, birlikte geçeriz eve." hışımla yerinden kalkıp, bir çırpıda söyleyivermişti sözlerini. Resmen tirip atacaktı bana. Allah'ım Allah’ım! Sana geliyorum.

"Ben kapıya kadar seninle geleyim." kalkacakken eliyle durdurdu.

"Gerek yok. Giderim ben. Hadi eyvallah!" ve arkasını dönüp gitmişti. Bu hiç Ali'lik olmuş muydu şimdi? Hiç yakışmış mıydı ona? Sinirle telefonumu çıkarıp mesaj attım. Gün boyu hayatta rahat edemezdim yoksa.

"Çocuk gibi tirip atma bana lütfen. Bu konuyu büyütüp, aramıza boşuna soğukluk girdirme. Sana yakışmıyor bu tavırlar ayrıca. Benim tanıdığım Ali bu değil." mesajı gönderir göndermez yerimden kalktım. Cevap vermeyeceğini biliyordum. Ama en azından düşüncelerimi bilecekti. Gerçi bende de vardı salaklık. O şaşkınlıkla doğru düzgün karşılık verememiştim. Aslında söylediği şey güzel bir şeydi. İstediği harikaydı hatta. Ama birden bire sorunca ne düşüneceğimi de şaşırmıştım. Çok hızlı olmuştu ve kesinlikle ani.
Artık bu konuyu sonraya bırakarak acile geçtim. Akşam halledecektik devamını da. Umarım bu hali o zamana kadar geçerdi. Yoksa hiç çekilmezdi Ali.


*************


Ali'nin mesajıyla hızla hastaneden çıktım. Gün boyunca aramamış ve mesajıma da karşılık vermemişti. Vermeyeceğini biliyordum ama en azından bir kere de olsa arar demiştim. Eve geçince de ben yorgunluktan sızacaktım. Umarım eski haline dönmüştür. Hızla açık olan kapıdan içeriye girdim. Yüzü ifadesizdi. Ne anlamalıydım bundan?

"Merhaba?" kafasını salladı sadece. Aslında Ali'lik bir hareketti ama hala tiribine devam da ediyor olabilirdi. Böyle olmayacağını anlayınca çantamı çıkarıp ona yaklaştım ve yanağına bir öpücük koydum. Gözleri parlamıştı. Evet, sabah ki Ali değildi.

"Küs değiliz değil mi?" gülerek sorduğum sorudan sonra o da hafifçe gülmüştü.

"Bir öpücük daha verirsen olmayız tabi." yanaklarım yanarken gülmeme devam ettim. Evet, eski Ali'ydi bu. Ukala, oyuncu ve edepsiz Ali. Hızla yanağına öpücük koyup sıkıca sarıldım.

"Küsemezsin bana. Karınım ben senin. Küsmekte neymiş?"

"Karımsın dimi?" sorusuyla ikimizde gülmüştük. Bana gönderme yapıyordu birde. Karnına vurup daha da sırnaştım. Kokusu bedenime dolanmıştı sanki. Ve bunun olmasına bayılıyordum. O yanımdan gitse bile ondan kalan bir şey oluyordu. Ali'yi artık sürekli yanımda ister olmuştum çünkü. Bu nöbetler bana da ağır gelmişti. Usulca elini kaldırıp bir düğmeye bastı ve koltuğun geriye doğru yaslanmasını sağladı. Böylesi daha iyi olmuştu. Çok yorgundum ve onun sıcaklığıyla çoktan mayışmıştım.

"Bu akşam yemekte sana eşlik edemeyeceğim. Acayip uykum var."

"Ben yedim de geldim zaten çünkü bende çok yorgunum. Bir duştan sonra hemen yatacağım." kafamı sallayıp gözlerimi yumdum. Uyumayacaktım ama eve çok yol vardı. O zamanı da değerlendirmem gerekti. Yağmur atıştırmaya başladığında cama vuran sesle gözlerimi açıp dışarı baktım. Hala şehirdeydik ama trafik olmadığı için fazlasıyla hızlı gidiyorduk. Direkler hızla geçip gidiyordu. Biraz sonra yağmur daha da artmıştı. Bu da orman yoluna yaklaştığımızın göstergesiydi. Evin oralar dağlık bölge olduğu için daha kötüydü hava. Gerçi ben soğuk havayı, yağmuru severdim.

"Yağmuru sever misin?" cevap vermedi. Bende bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri yine kapkaraydı.

"Islak şeyleri pek sevmem aslında."

"Ben severim. Yani ıslak şeyleri değil, yağmuru. Bütün her yer kirlerinden arınıyormuş gibi. Bütün benliğimiz, bedenlerimiz... Bana huzur veriyor." saçlarımı okşadı. Gözlerimi kapadım. Onu hissettim. Güzel hissettiriyordu. Onaylar şekilde bir mırıltı çıkararak öylece durdum. O da saçlarımı okşamaya devam etti. Tam iyice mayışmak üzereyken araba durmuştu. İyi de olmuştu. Arabada uyuyup kalmak istemiyordum. Hızlıca çıkıp içeri geçtim. Yeni kızlara alışamamıştım daha. Öncekilere göre biraz daha sıcak kanlı oldukları kesindi ama. Yeni oldukları içindi tabi. Ali'nin soğukluklarına onlarda alışacaklardı. İkimiz aynı anda odaya girip kabanlarımızı çıkarmıştık. Ben giysi odasına girerken o da banyoya geçmişti. Her işimi hızlı hızlı yapmaya çalışıyordum. Yatağımı özlemiştim. Daha doğrusu uyumayı. Saçlarımı salıp öylesine savurduktan sonra hızla yatağa geçtim. Hiçbir şeyi umursayacak durumda değildim. Soğuk yatağı bile. Gerçi girer girmez Ali'yi aramıştım ya! Onunla yatmaya, ona sarılmaya çok alışmıştım. Birazdan geleceğini bildiğim için huzurla gözlerimi kapatıp, cenin pozisyonu aldım. Bu beni daha çabuk ısıtacaktı. Uzun bir süre ısınmaya çalıştığımda aniden her yer karanlık olmuştu. Korkuyla irkilip yerimden fırladım.

"Ali?" anında ışıklar açıldı.

"Özür dilerim güzelim. Bir an unuttum. Korkma bir şey yok." hızla yanıma gelmişti. Ona sarılıp derince nefesler almaya başladım. Biran nefes alamadığımı hissetmiştim. Karanlık beni boğuyordu. Yanıma uzanıp kollarına aldı.

"Titriyorsun. Ben yanındayım. Korkacak ne olabilir ki?" güven veren sesiyle gözlerine baktım. Gözlerinden gözlerime ulaşıyordu duyguları. Güveni hissettiriyordu. Belimi okşadı ve alnıma sımsıcak bir öpücük koydu. İçim aniden cesaretle dolmuştu. Doğru söylüyordu, o yanımdaydı. Beni asla bırakmazdı.

"Işıkları kapat Ali. Sen yanımda varken korkmam ben."

"Emin misin güzelim? Bunu yapmak zorunda değilsin!"

"Zorunda olduğum için değil. İstediğim için yapıyorum. Kapat lütfen. Sen varken bana bir şey olmaz." gülerek komodine uzandı ve ışıkları kapattı. Etraf tekrardan karanlık olurken tekrardan bir titreme almıştı. Ali'yi bırakmadan etrafa bakıyordum. Hiçbir şey yoktu. Korkulacak hiçbir şey yoktu. Ali başımı boynuna gömerek, kulağıma fısıldamaya başladı.

"Ben buradayım. Korkma." daha sıkı sarıldım. Korkulacak bir şey yoktu. Ali buradaydı. Gözlerimi sıkıca kapattım. Ali'nin kokusunu aldıkça biraz olsun rahatlıyordum ama bir santim bile benden uzaklaşmasına izin vermiyordum. Onun nefesi düzenli gelmeye başladığın da, benim git gide nefesim düzensizleşmeye başlamıştı. Daha derin nefesler almaya başladım. Ali buradaydı. Ali buradaydı. Kokusunu çektim içime. İşe yaramıyordu. Nefes alamıyordum. Gözlerimi sıktım. Karanlığı düşünme Şule. Her zaman ki gibi olduğunu düşün. Işığı hayal ettikçe gözümün önüne daha kötü şeyler geliyordu. Karanlık beni çekiyordu. Yine aynı şeyleri görüyordum. Patlama geliyordu gözümün önüne. Çığlıkları kulağıma doluyordu. Uyumadan kâbusu yaşamaya başlamıştım. Etrafta ki bağırışlar kulağıma doldu. İs burnumdan içeri sızarak nefesimi kesti. Nefes alamıyordum. Boğazımı yakıyordu.

"Ali..." fısıltı halinde çıkmıştı sesim. Derince bir nefes çekmeye başladım. Daha da kötü olmuştum. Üstüme üstüme geliyordu her şey. Gözlerimi açtım ve kanlı bedenler görmemle çığlık atmaya başladım.

"Ali ışığı aç. Işığı aç." var gücümle bağırmama devam ederken kolumda ağır bir baskı hissettim. Daha çok korktum. Bedenler etrafımda uçuşuyordu sanki.

"Işığı aç." tekrardan bağırdım. Korkuyordum. Çok korkuyordum.

"Işık açık. Kendine gel." bedenim sarsılmaya başladı. Tanıdık sesi uğultu halinde duyuyordum. Sonra büyük eller yüzümü kavradı ve tanıdığım karalar görüş alanıma girdi.

"Işık açık. Duydun mu beni? Işık açık." sık sık nefesler almaya başladım. Ali'ydi bu. Etrafa göz gezdirdim. Gölgeler yoktu. Kan gitmişti. Dumanlar da yoktu.

"Şule! Duyuyor musun beni? Işık açık." Ali'nin bağırmasıyla ona baktım ve bedenim farkındalıkla gevşerken ağlamaya başladım. Daha uyumadan kendimden geçmiştim. Sadece ışık kapalıydı. Neden bu kadar kötü oluyordum? Neden atlatamıyordum bunu? Neden benim peşimi bırakmıyorlardı? Daha çok ağladım. Artık istemiyorum onları. Geçmişimi istemiyorum. Geçmişimin izlerini istemiyorum. Hıçkırık koptu ağzımdan.

"İstemiyorum... Artık onları istemiyorum..." daha çok ağladım. Ali de başını boynuma gömmüştü. Ali varken neden korkmuştum ki? O beni korurdu. Bana zarar vermelerine izin vermezdi. Söz vermişti bana. Güven vermişti. Ona güveniyordum. Neden olmuştu?

"Özür dilerim Ali. Özür dilerim." bana baktı. Kaşları çatıktı.

"Sana güveniyorum. Yemin ederim ki sana güveniyorum. Yanında hep huzurluyum. Ama yapamadım. İzin vermedi kâbuslarım. Çok özür dilerim." çatık kaşları düzeldi. Hıçkırıklarım dinse de gözyaşlarım usulca akıyordu. Burnumu çektim usulca.

"Sana güveniyorum." tekrar ettim. Biraz daha güldü ve üstüme eğilerek dudaklarıyla, usulca gözyaşlarımı kuruladı. Daha da çok akmıştı. İçim acıyordu artık. İçimi titretiyordu. Dudaklarını çekti ve öylece gözlerime baktı. Suçlamıyordu, kınamıyordu, acımıyordu... Beni anlıyordu. Hem de çok iyi anlıyordu. O da yaşamıştı zamanında. O da kâbuslarıyla uğraşmıştı. O daha güçlüydü sadece. Daha iyi ayakta durabilmişti. Yine onun gücüne tutundum. Bana güç vermesine izin verdim. Bakışlarını hiç çekmeden bana bütün her şeyini verdi. Gözlerinden her şeyi hissetmiştim. Duvarlarını yıkmış ve her şeyini sunmuştu. Yavaşça gözyaşlarım dindi ve sakinleşmeye başladım. Yine o başarmıştı bunu. İçimden sevgisi taşacak gibiydi artık. Onun her gözlerine bakınca huzuru buluyordum. Kalbimi dolduruyordu. Korkularımı geçiriyordu. Geçmişimin izlerini onun için bırakmalıydım. Onunla daha iyi bir hayat için bırakmalıydım. Kafamı biraz kaldırıp usulca dudaklarına öpücük koydum. Sıcaklığı daha iyi hissettirmişti. Onun ne hissettiğini tam bilmesem de artık benim ne hissettiğimi bilecekti. Benim için ne ifade ettiğini anlamalıydı. Ağzımı açmış konuşacakken dudaklarıma kapanıp öpmeye başladı. Karşılık verdim anında. Arzu yoktu bu öpüşmemizde. Yakmıyordu. Sadece kalbimizin sesini duyuyorduk. Onun ki bana karışmıştı. Benim ki ona. Tam göğsümün üstünde bunu hissedebiliyordum. Dudaklarını çekti ve gözlerime bakarak fısıldamaya başladı.

"Ben seni seviyorum kızıl!"




                     *** BÖLÜM SONU ***

Seguir leyendo

También te gustarán

1.8M 126K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
15.4K 4.2K 56
Kırağı çalıp buz tutmuş kalpleri ne yaparsanız yapın sevgi seline katamazsınız. O, kalpler öylesine katı hale gelmiştir ki, hiçbir doğruya inanmaz. H...
165K 20.9K 43
Büyük gemide emin adımlarla ilerledim. Topuklu ayakkabılarımın beni sarsmasına rağmen düşmemeyi başardım. Alyansımı aceleyle cebime koydum. Kimsenin...
16K 2.5K 74
"Kötü insanlar vicdanının sesini susturmak için saldırıyı savunma mekanizması olarak kullanır. Bu tıpkı öldürdüm ama kışkırttı, tecavüz ettim ama kuy...