DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN...

By SeymaGk

1.2M 66K 6.7K

Kumdan bir kalenin içinde büyümüştüm. Kör ve dilsiz olarak. Kalem üstüme yıkılıyordu ve ben altında eziliyor... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
RÖPORTAJ!!
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
YENİ HİKAYE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. Bölüm
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66 BÖLÜM
67. BÖLÜM
~ FİNAL ~
KOŞUUUUUUUUNNNNNN!!!!
SONUNDA GELDİM 😄
Kısa Hikaye Geldi
Yeni Hikaye

30. BÖLÜM

18.3K 1K 198
By SeymaGk

## Merhaba arkadaşlar. 😙😙 10K'yı geçtik sonunda. Aramıza yeni katılan okuyucularım. Hoş geldiniz. 😇😇 Bunun şerefine yoruma ve oya abanın lütfen. Bölümde bir hayli uzun hani 😉😉 Hikayeyi hep birlikte yükseltelim. Bu konuda size güveniyorum. Hikayeyi ben yazsam bile sizin destekleriniz sayesinde yükseliyor. Okuyucular olmazsa hikaye eksik kalır sonuçta. 😉😉 Diğer bir konuysa bu hafta geç geldi bölüm. Ama artık bölümler haftasonu değil pazartesi akşamı gelecek. Nedenleri bana kalsın. Burada uzun uzadıya söylenilecek bir şey değil. 😉😉 Bu bölümü de Ali Yalman'ın ağzından okuyacaksınız. Belki bir iki ipuçları sizi bekliyordur. İyi okumanızı tavsiye ederim. Zira gerçeklerin ortaya çıkmasına daha bir hayli var 😉😉 neyse ben çok konuştum. Size iyi okumalar 😙😙 ##




“Kim koruyacak seni? Baban bile yok senin.” Acımasızca dalga geçerek, ettikleri sözlerden sonra öne atıldım hızlıca. Büyük bedenlerine karşı gücümün olmadığını bilsem de karşı gelmeden de edemiyordum.

“Ben kendi kendimi korurum. Şimdi al pis arkadaşlarını da defol yanımdan.” Dalga geçerek gülmeye başladıklarında daha da sinirlenmeye başlamıştım. Her fırsatta ailemin olmayışını yüzüme vurup, benimle uğraşıyorlardı. Omzumdan ittirdiğinde geriye doğru savruldum. Kenarda korkuyla bana bakan Asya vardı. Onun gözünün önünde yenilmek istemiyordum.

“Elimizde kalmadan sen defol git. Sonra anne diye ağlayacağın kimsende yok bak.” Sözlerinden sonra tekrardan kahkaha attıklarında daha fazla duramadım ve küçük bedenimde ki bütün öfkeyi Ethem babanın öğrettiği gibi yumruğuma toplayıp gözüne savurdum. İnleyerek yere eğildiğinde diğer arkadaşları hepsi birden üstüme çullanmıştı. Birine tekme, birine yumruk atmaya çalışsam da benden çok güçlülerdi ve bir kişi de değillerdi. Asya’nın korku dolu çığlığı etrafta yankılandığında başım yere değmişti. Artık yerde iki büklüm olmuş karnıma ve bacaklarıma gelen tekmeleri savuşturmaya çalışıyordum. Güçsüz görünmemek için ağlamamaya özen gösterdim. Güçlüydüm ben. Onları yenebilirdim. Birden bir gümbürtü kopup üstümden kalktıklarında kafamı kaldırdım. Ali abi gelmiş hepsini döverek kovmuştu. Yerimden kalkacağım sıra hep annemin kokusu dediğim koku sardı ve tanıdığım minik kollar boynuma dolandı.

“Ali’m iyi misin?” daha çok güçlü durmaya çalıştım ve olabildiğince onu sarmaya çalıştım.

“Beni kim yenebilir ki Asya’m?” dediğim anda ensemden tutulup kaldırıldım. Ali abi sinirle bana bakıp kafama vurdu.

“Gelmesem yeniliyordun salak. Birde hava atıyor kıza.” Kalçama da ayağıyla vurduktan sonra Asya’yla ikimizin elini tutup zorla yürütmeye başladı.

“Hey Ya Rabbim ya! Küçücük boyuyla gitmiş kendinden büyüklere kafa tutuyor. Lan mal, şu vücuduna bak inceciksin. Kime karşı koyacaksın bu cücük halinle? Ben gelmesem sümük gibi yere yapışacaktın!”

“Abi ayıp oluyor ama. Demesene öyle!” sinirle dönüp elimi bıraktı ve tekrardan kafama vurdu.

“Birde ben döverim sinir etme adamı. Birine kafa tutacaksan gel bana, abi böyle böyle de. Ne tek başına karışıyorsun? Birlikte hallederiz ne halledilecekse.”

“Aileme laf söyledi. Ne yapsaydım? Kenara mı çekilseydim?” Bu sefer daha sakin bir şekilde bana döndü.

“Sen benim kardeşim değil misin oğlum? Senin ailen benim ailem değil mi? Bana gel ben ağzını burnunu kırarım onun. Kafanı yarmışlar şuna bak.” Elini yüzümde, hissettiğim ıslaklığa götürdü. Acımıyordu aslında. Sadece kalbim acıyordu. Her gün yüzüme vuruyorlardı ailesizliğimi. Alışmıştım ama yine de acıyordu işte. Doğruydu çünkü. Ne annem vardı ne de babam.

“Düş önüme de seni temizlemeye gidelim. Annem seni böyle görürse kalpten gider.”


#####

Uykusuzluktan geçmişe gitmişken yüzümde ufak bir gülümsemeyle kalmıştım. Az dayak yememiştim. Abim de beni az kurtarmamıştı. Her uyarmasına biraz daha hırçınlaşıp kavga çıkarırdım. Kendinden de hep dayak yerdim tabi. Daha çok gülüp elime telefonu aldım. Saat biraz erken olsa da abimdi o benim. İstediğim her saatte aramaya hakkım vardı. Yatakta doğrulup numarayı tuşladım. Uzun bir süreden sonra uykulu bir sesle açmıştı.

“Günaydın abi.”

“Günaydınlar seni kovalasın it. Ne arıyorsun bu saatte?” ters tarafından uyandırmıştım her halde onu. Güldüm bu haline. Küfredişini seviyordum zaten bu adamın ya. Sevgisini böyle gösteriyordu.

“Şu küfrünü duymak için aradım valla. Özledim be abi.” Sessizlik oldu bir süre. Sonra da kapı kapanma sesi. Odadan çıkmıştı her halde.

“Rüyanda beni mi gördün koçum? Hayırdır bu özlem?” güldüm alaycı sözlerine.

“Öyle de denilebilir. Küçükken dövmelerini hatırladım. Önce kurtarır sonra da bir güzel sen döverdin.” Gür bir kahkaha attı. Bu aralar çok fena dengem şaşmıştı. Artık buna kesinlikle emindim. Ben böyle konuşmaları sevmezdim. Sırf onlar üzülüyor diye geçmişi anmazdım. Şimdi aramış ben durduk yere ona hatırlatıyordum. Yine yalnız hissetmeye başlamıştım çünkü. Şule yüzünü çevirdiğinden beri böyleydi bu.

“Bensiz kavgaya girişiyordun oğlum. Yüz kere beni çağır birlikte halledelim dedim. Sen önce hep bir güzel pataklanmayı tercih ederdin.” Güldüğümde karşı odadan kapı sesi gelmişti. Demek küçük hanım da kalkmıştı. Bende yataktan kalktığımda abimden derince bir nefes çekme geldi.

“Şimdi asıl arama sebebini anlat bakalım. Ne oldu da arıyorsun sen?” güldüm burukça ve banyoya geçtim. Gece yeterince duş alıp durmuştum zaten. Sabah tekrardan almaya gerek yoktu.

“Dediğim gibi abi. Öyle geçmişi hatırlayınca bir arayayım dedim. Başka ne olsun? Çok şükür.” alayla güldü. Zorlayacak gibiydi. Bende kolayca anlatacak değildim. Saçlarımı özensizce taradıktan sonra giysi odasına geçtim. Bugün evde olacaktım. Sade bir şeyler giysem yeterdi.

“Koçum abinim ben senin. Durduk yere aramayacağını, hele de geçmişi anarak aramayacağını çok iyi biliyorum. Hayırdır? Bir sıkıntı mı var?” endişeli gelmeye başlamıştı sesi. Bu yüzden aramayı sevmiyordum ya. Hep bir şey oldu sanıp korkuyorlardı. Ben iyiydim ama. Her zaman iyi olurum. Telefonu kulağımla omzum arasına koyarak üstümü çıkarmaya başladım.

“Bir şey yok. Didikleme boşuna.” Sesimi net çıkarmaya çalıştım. Anca güçlü ve sert olursam konuyu kapatırdı.

“E gelinimiz nasıl peki?” hissetmiş gibi birde Şule’yi sormuştu. Üstümden çıkardıklarımı sertçe kenara attım. Artık biran önce aklımdan çıkmasını istiyordum Şule’nin.

“İyidir her halde. Çalışıp duruyor.”

“Karından bu kadar mı uzaklaştın da nasıl olduğunu bilmiyorsun?” içimden taşacakmış gibi kelimeler ağzıma doldu bir anda. Daha fazla uzatmadan sıkıntıyla oflayıp koltuğa oturdum. Birine anlatmam gerekti artık. Her gün daha fazla canım sıkılıyordu yüz çevirmesine, biraz daha hırçınlaşıyordum. Özellikle bu hale gelmemi ister gibi davranıyordu ve ben katlanamıyordum bu duruma.

“Konuşmuyor benimle.” Bir süre sessiz kaldıktan sonra alayla sözlerini sarf etti.

“Ne yaptın da küstürdün?”

“Niye direk benim bir şey yapmış olmam aklına geliyor? Belki o suçlu. Dinlemeden infaz mı yapıyorsun?” gür bir kahkaha attığında çocukça homurdandığımı fark etmiştim.

“Gördüğüm kadarıyla o kız durduk yere yüz çevirecek biri değil. Şimdi ağzından kelimeleri gevelemede anlat ne oldu? Koskoca adam oldun hala saklanmaya çalışıyorsun.” Yüzümü buruşturdum. Ve biraz daha Şule’ye sinirlenmiştim. Beni abimin gözünde bile düşürmüştü. Kızıl bücür.

“Yapmaması gereken bir şey yaptı. Bende biraz sinirlenip bağırdım. Şimdi de haklıymış gibi bana tavır alıyor.”

“Aç bakayım biraz konuyu. Ne yaptı, sen ne dedin, ne kadar bağırdın?” iyice her şeyi anlattıracak. Belli olmuştu artık.

“Adamlarımdan kaçıp tek başına hastaneye gitmiş. Peşinde o itler vardı. Onu yakalamalarına çok az kalmıştı abi. Belki biraz daha geç kalsak ellerinde olacaktı şimdi. Onu yüz kere uyardım yanında korumalardan biri olmadan asla bir şey yapmayacaksın diye. İnat eder gibi kendini tehlikeye attı. Gözüm döndü benimde ağzıma geleni söyledim. Söylerken de biraz hırpaladım. Beni dinlemeliydi. Ne olursa olsun beni dinlemeliydi. Ona bir şey olmasın diye her şeyi yaparken o kafasına göre hareket edemezdi.” Susar susmaz iyi bir küfrü basmıştı. Gözlerimi devirdim. Böyle küfredeceğini biliyordum.

“İnsan karısına öyle mi davranır lan, ağzına sıçtığım? Karın o senin.”

“Sahte karım. Anlaşmamız var. Ben onu koruyorsam her dediğimi yapacak.” Sesimin sertleşmesini engelleyemedim. Yaptığı şey yanlışken bana onu savunamazdı. Üstelik o benim abimdi. Benim yanımda olmalıydı.

“Ali’m Bey hadi gel abini kandırmada bu anlaşmanın fasa fiso olduğu konusunda hemfikir olalım.” İrkildim sözleriyle.

“Seni tanıyan bir Asya değil. O duygusundan bazı şeyleri görmez ama ben senin ta içini bilirim. Ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini hemen anlarım. Şimdi hiç ağız eğip yalan söyleme bana. Şule’ye çok fazla değer veriyorsun. Hatta ona karşı duyguların bile oluşmaya başladı. Oradayken bir şey söylemedim ama nasıl koruyup nasıl baktığını gördüm. Üstüne titriyordun kızın. Bu mu senin anlaşman? Anlaşma da bu da mı vardı?” sustum. Kendime verecek cevabım yokken ona söyleyecek her şey yalan olurdu. Sadece ben onun kadar emin değildim. Çok fazla karışıktım. Her şey birbirine girmişti resmen.

“O konuda hemfikir olduğumuza göre diğer konuya gelelim. Koçum seni kaldırmak çok ağır bir yük. Bunun farkında değil misin? Senin gibi biriyle yaşamaya çalışıyor o kız hemen her şeye adapte olmasını bekleme. Bize bile o korumalar, güvenlik fazla gelirken hiç görmemiş biri olarak arada sırada öyle şeyler yapması normal. Kırma karını ya da hırpalama. Şule narin bir kız. Bizimkiler gibi dişli değil. Ve tutunacak hiçbir şeyi de yok. Toparlayayım derken sen yıkarsan sen de o yıkımın altında kalırsın. Yapma bunu. Git sana hanım evladı ol demiyorum. Ama biraz hareketlerini de yumuşat. Şule çoktan senin karın gibi davranmaya başlamış. Senin onu daha çok teşvik etmen gerek. Böyle hayvanlıklar yapman gerek değil.” son sözüne gülsem de bir buruklukta kalbime çöreklenmişti. İyi hoş söylüyor da eksik söylüyordu. Benim kim olduğumu, kimlerle uğraştığımı unutuyordu.

“Bana çok fazla bulaşmasın be abi. Benim yaktığımdan daha çok canı yanar. Zarar görür. Bende onu kendi tehlikemin içine çekemem. Masumluğunu yok edemem.”

“İyice kimsesiz kalayım diyorsun yani? Bizi uzaklaştırdın yanından zarar görürüz diye orada tek başına kaldın. Yıllarca yalnızlığınla savaştın. Biri çıktı şimdi karşına elinden tutabilecek birisi. Sen nasıl onu da itersin bilerek? Salak mısın sen oğlum? Yalnızlık ne zamandan beri çözüm oldu? Ne zamandan beri işine yaradı yalnız olmak?” buna da cevabım yoktu benim. Toy bir çocuk değildim. İnkâr falan etmeyecektim. Şule bana çok fazla iyi geliyordu. Gerçekten dolduğumu hissediyordum ama… Ama vardı hep işte. Benim hayatımda hep amalara yer vardı.

“Git karının gönlünü al. İyi davran ona. İkinizde aileye muhtaçsınız. Birbiriniz ailesi olabilirsiniz.”

“Yengeye selam söyle. Konuşuruz yine sonra.” Sinirle ofladı. Kafamın dikine gideceğimi anlamıştı demek ki.

“Abi sözü dinle it herif. Bildiğimiz bir şey var. Pişman olursan avutmam seni ona göre.”  Ufak bir kahkaha atıp oturduğum yerden kalktım ve vedalaşıp telefonu kapattım. Sözleri kulağa hoş gelse de tehlikeliydi. Şule için çok büyük bir tehlikeydim ben. Konuştuklarımızı aklımın bir köşesine yazdıktan sonra hızla üstüme kot ile tişört giyerek aşağı indim. Şule çoktan kahvaltıya başlamıştı. Hiçbir şey demeden yerime geçtim bende. Sessizlik uzadıkça uzadı. Benim sinirlerimde artıkça artıyordu. Bu halde olmamızdan nefret etmeye başlamıştım. Hızla çatalı bırakıp masadan kalktım. Bir şeyler yapmam gerekti artık. Sadece onu koruyarak olmazdı bu iş. Arkasında olanlarla konuşmam gerekti. Yalçın Yalman’la konuşmanın zamanı gelmişti.

**************************

Siyah takımlarımı giydikten sonra Cemal'e seslendim. Şule'yi bıraktıktan sonra hemen gelmesini söylemiştim. Bugün en çok ona ihtiyacım olacaktı çünkü. Çantamı masaya koymuşken içeri girdi.

"Çocuklara haber ver, hazırlanın. Yalçın'ının yanına gideceğiz." gözlerine biraz daha soğukluk hakim olurken, başını sallayıp dışarı çıktı. Uzun zamandır görünmüyordu ortalıkta. Ne olursa olsun hatırlatmam gerekti kendimi. Boş durmadığımı, asla da durmayacağımı bilmeliydi. Elime kağıdı aldıktan sonra güzelce katlayıp cebime koydum. Çok zorlarsa son kozum olarak bunu oynamayı düşünüyordum. Ama olmaması içinde uğraşacaktım. Durumlar bu kadar karışıkken, daha beter bir hale getirmenin sırası değildi. Daha çok zarar verecek bir zamanda değildik. Canı daha çok yanmalıydı. Hırsının kurbanı olmalıydı.

Bütün umursamazlığımı ve soğukluğumu yüzüme oturtarak odadan çıkıp, arabaya bindim. Daha da kalabalık yola çıkmıştık bu sefer. Eh asıl ine gidiyorduk. Ve o şerefsizin ne zaman, ne yapacağı belli olmazdı. Hiçbir şekilde güvenmiyordum ona.

"Abi şimdi gitmen onu daha çok uyandırmayacak mı?" Cemal'in sorusuyla ona döndüm.

"En ufak uzaklaşmamda beni bastırabileceğini düşünüyor Cemal. Ara sıra görünmezsem işler daha kötü olur." sözlerimi düşünürken daha fazla konuşmadan yola döndü. Bugün evinde kalmayı tercih etmişti it herif. İyi de olmuştu tabi. Çalışma ortamında rahat konuşamazdık. Yumruğumu sıkarken, dişlerim de sıkılaştı. Usulca pencereyi açtım. Bütün nefretimi, kinimi üzerine toplamıştı. Bundan dolayı kendimden de nefret ediyordum ama. Nefret edecek kadar önemsiyordum onu. Hala nefretim ilk gün ki gibi taze kalacak kadar önemsiyordum. Biraz daha sıktım yumruğumu. Her şeyin bedelini ödeyecekti. Yıllarca ona karşı geldiğim gibi bundan sonra tamamen kökünü kazıyacaktım. Bu sefer kafama koymuştum. Bitireceğim onu.

"Abi, geldik!" bir süre arabadan koca eve baktım. Benliğimi söküp alan eve. Köpekleri çevremizi sarmışken, benim adamlarımda etrafımı sarmıştı. Önlemini daha çok arttırmıştı demek. Alayla gülüp arabadan ağırca çıktım. Volkan beni görünce, hemen itlerine eliyle çekilmeleri söyledi. Yalçın'ın yıllardır pisliğini yürüten, şerefsiz herif. Hiçbir şey demeden Cemal'e elimle gel yapıp, kapıya doğru yürüdüm. Volkan'ın bana bir şey diyecek cesareti yoktu zaten. Daha önce denediğinde ne olduğunu görmüştü. Kapı hızlıca açılırken Cemal'le birlikte içeri girdik. Anında yaşlı kadın dikkatimi çekti. Bana boş gözlerle bakıp önüne döndü. Hastalığı iyice kendini esir almıştı. Ya benden, ya Allah'tan! Herkes çekiyordu yaptıklarının bedellerini. Onu kolayca göz ardı edip merdivenlerden aşağı indim ve hızlıca bildiğim odaya girdim. Yalçın ayak ayak üstüne atmış, her zaman ki gülümsemesiyle beni bekliyordu. Eh geleceğimi bilmemesi garip olurdu.
Cemal'i kapı önünde bırakıp içeri geçtim ve tam karşısına oturdum. Hiç istifini bozmadı. Dimdik gözlerine baktım uzunca. Hala aynıydı. Alaycı ve saf nefretle kaplıydı. Gücünü bile nefretinden alıyordu. Kendide dahil, her şeye karşı duyduğu öfkeden besleniyordu.

"Ne zaman vazgeçeceksin?" usulca sordum bunu. Alayla gülmesine devam ederek konuştu.

"Herkes bedelini ödemeli." bende güldüm. Soğuk ve tamamen yapmacıktı.

"Sen de dahil herkes ödüyor." kahkaha attı bu sefer. Sanki sözlerim çok saçmaymış gibi. Yedirirdim ben bunları ona.

"Sen mi ödetiyorsun bana?"

"Ayaklarımın dibine leş gibi düştüğünden beri ödetiyorum sana." gülmesini sosldurmasa bile gözlerinde ki tehlikeli parıltıyı görmüştüm. Zoruna gidiyordu a
Sözlerim. Demek ki hala hazmedememişti.

"İşime karışma. Bende sana bulaşmayayım. Ayağımın altında yine çok dolaşmaya başladın. Bu sana zarar." yüzümdeki bütün mimikleri sildikten sonra söylemiştim bu sözleri. Oyun oynacak havamda değildim. Hele onunla hiç değildim. Kafamda tonlarca şey dolanırken birde bununla uğraşamazdım. O yüzden direk konuya girmek daha iyiydi.

"Bu benim işim. Asıl benim işime bulaşan sensin. Yıllardır bıkmadan usanmadan benim artıklarımı halletmeye çalıştın. Ama bunu sana bırakmam. Bu işin sonunda bana ölüm bile gelse, bitireceğim. O soydan kimse kalmayacak. Hiç kimse." hızla öne atıldım.

"Doğrudan bana bulaştığının farkında değilsin her halde? İzin verir miyim buna sence? Beni kolayca yenebilir misin?" ne kadar ileri gideceğimi bildiği için sözlerimin de ne denli ciddi olduğunun farkındaydı. O yüzden hiçbir alaycılık göstermedi.

"İstersen izin verme. Senden izin alan yok." demek hala inatçılık ediyordu. Sen istedin bunu Yalçın Bey. Sen kaşındın. Ayağa kalktım ağırca ve göz temasımızı kesmeden, ceketimin cebinde ki kağıdı çıkarıp yüzüne fırlattım.

"Bu daha başlangıç o zaman. Beni her çiğnemende biraz daha dibe batmanı zevkle izleyeceğim!"

*************

Gözüme ter damlaları gelse de hırsla kum torbasına vurmaya devam ettim. Vurdukça hırslanıyor, hırslandıkça vücudumda ki sinir daha da artıyordu. Öfkemi zapt edemiyordum artık. Volkan gibi büyümüştü ve onu içimde tutmak zorlaşmaya başlamıştı. Yumruğumu daha sert geçirmeye başladığımda kaslarımda ki gerilmeyi hissetmiştim. Beynim patlamak üzereydi düşünmekten ama ben hala bir gram bile sakinleşememiştim. Açık açık kartlarımı o herife oynamıştım ama bu sadece olabilirmiş gibi biraz daha öfkelenmemi ve endişelenmemi sağlamıştı. Sürekli ikisinin görüntüsü gözümün önüne geliyordu. Biraz daha sert vurdum. Bu düşünceye katlanamıyordum. İzin veremezdim buna. Onu almalarına, ona zarar vermelerine izin veremezdim. Daha sert. Daha sert. Şule’den bu kadar uzaklaşmışken de asla sakinleşemeyecektim. Her şey üst üste gelmişti resmen. Artık patlama noktasına geldiğimde çığlık atarak vurmaya başladım. Her zaman sakinleştiren şey bugün sadece öfkemi arttırıyordu. Karşımda ki şey onlarmış gibi vurmak rahatlatmıyordu.
Şule’nin onların elinde ölmesine izin vermeyecektim. Gözlerinde acının hâkim olmasına izin vermeyecektim. Canını yakmalarına izin vermeyecektim. Şule’nin acı dolu gözleri gözlerimin önüne geldi. İçimde ki öfkeyi, siniri bir nebze de olsa götürmeye çalıştım. Onu bende üzmemem gerekti artık. Gönlünü almalıydım. Benden gittikçe uzaklaşmasına katlanamıyordum. Artık gözlerinden yaş gelmesine, kalbinin kırılmasına katlanamıyordum. Abimin sözleri kafama yeni yeni dank ediyordu. Onu geri kazanmalıydım. Ben ne olursam olayım, ne kadar tehlikede olursam olayım bensiz daha çok tehlikedeydi o. O benim karımdı. En yakını ben olmalıydım. Bana yine eskisi gibi bakmalıydı.
Son hız kum torbasına yumruğumu geçirdiğimde Cemal’in sesi kulaklarıma doldu.

“Abi!” nefes nefese ona döndüm. Elindeki havluyu uzatıp biraz geride durdu. Yüzümde ki terleri silerken ağırlık istasyonunun üstüne oturdum. Nefesimi düzene sökmeye çalışırken de Cemal’e söyle diyerek elimi oynattım.

“Şule Hanım geldi.”

“Nerede şimdi? Hastanede bir sorun çıkmamış değil mi?”

“Yukarı çıktı abi. Merak etme hiçbir sorun yok. Hastanenin etrafı zaten sarılı Kerem çocukları daha çok uyarmış. Bir an olsun gözlerini ayırmıyorlar.” Kafamı sallayıp şişede ki suyu kafama diktim. Hala bana bakıyordu Cemal. Usulca yerimden kalktıktan sonra sertçe elimi omzuna koydum. İfadesiz bir şekilde bana bakıyordu. Böyle olmayı yıllarca çalıştıktan sonra öğrenmişti.

“Sana güvendiğimi biliyorsun Cemal. Ama bir daha hatanı görürsem asla affetmem.” Kafasını hızla sallayıp bakışlarını kaçırdı. Benden çok büyük değildi ama bu işlere girmeye başladığımdan beri benim yanımdaydı. Yılların hatırına fazla sert davransam da emanet ettiğim şey her şeyden daha değerli ve yeri doldurulmayacak bir şeydi. Daha fazla bir şey demeden omzuna iki kere vurup spor odasından çıktım. Şule’yle konuşmam gerekti artık. Fazla uzamıştı aramızda ki sessizlik. İstediğimi yapmış ve her dediğimi itirazsız kabul eder olmuştu ama ben bu halini sevmiyordum. Tanıdığım Şule bu değildi. Artık daha fazla uzatmadan halletmem gerekti. O hatalı dedikçe sadece benden uzaklaşmasına sebep oluyordum. Hayattan soğumuş haline son vermeliydim.
Boynuma astığım havluyla tekrar yüzümü silip, kapısını çalmadan içeri girdim. Geceleri kilitliyordu demek ki. Yine o kalın kitaplarına gömülmüş, ders çalışıyordu. Kafasını kaldırıp bakmamıştı bile. Sinirlenmeme izin vermeden ağırca yanına gidip oturdum. Hiçbir tepki vermedi. Bir süre sessizce bekledikten sonra konuşacakken onun soğuk sesi odada yankılandı.

“Ne emredeceksin?” kaşlarım hızla çatılmıştı. Bu ne biçim soruydu böyle?

“Ben sana bir şey emretmiyorum.”

“Pekiyi emretmiyorsun.” Yine aynı şeyi yapmıştı. Yine kendi gibi konuşmamış, boyun eğmişti. Daha fazla dayanamadan itiraz edercesine konuşmaya başladım.

“Bırak şu halleri artık. Sana şımarıklıklarına bir son ver dedim. Bu kadar soğuk ve duygusuz ol demedim.” Fazlasıyla gerginken bu halleri pekte yardımcı olmuyordu açıkçası.

“Sözünden çıkıyor muyum?” sorduğu soruyla ne yapmak istediğini anlamasam da bilinçsiz bir şekilde “Hayır!” dedim. Bana hala bakmadan konuşmasına devam etti.

“Pekiyi seninle inatlaşıyor muyum?”

“Hayır!”

“Her dediğini yapıyor muyum?”

“Evet!”

“O zaman orta da bir sorun yok. Her şey senin istediğin gibi.” Dediğinde artık bende sabır falan kalmamıştı. Hışımla ayağa kalkıp bağırmaya başladım.

“Kes şu hareketlerini! Benim istediğim bu değil!”

“Nasıl davranmamı istersin?”

“Eskisi gibi.” Bana bakmadan alayla gülmüştü. Bu hale gelmesini ben sağlamıştım. Resmen onu ben değiştirmiştim.

“Pekiyi!” dediğinde ipler kopmuştu artık. Bu kadarı fazlaydı. Bu hale gelemezdi. Duygularını kaybetmekten korkan biri bu kadar duygusuz olamazdı.

“Kendine gel. Bu saçma sapan halleri bırak. Sen bu değilsin.” Şükür ki bu sefer kafasını kaldırmıştı. Gözlerinde özlediğim öfkesi vardı. Hep onu bastırmaya çalışırken şimdi bu halini özlemem garip olsa da yaptığımın yanlış olduğunu şimdi fark ediyordum. Onu değiştirmek istemem en büyük hatam olmuştu.

“Bunu sen istedin.”

“Ben böyle olmanı istemedim.” Benim gibi hızla ayağa kalkıp karşıma dikildi. Ve eskisi gibi küçük burnunu havaya dikerek, bana diklendi.

“Yeter artık. Beni kuklan gibi yönetmekten vazgeç. Ben senin oyuncağın değilim. Kendi duygularına göre yönlendiremezsin. İstediğin gibi davranamazsın. O gün bağıra çağıra ne istediğini söyledin. Ve günlerdir bende uymaya çalışıyorum. Ama yeter. Anlıyor musun? Yeter artık. Çok sıkıldım bu evcilik oyunundan. Daha fazla katlanmak istemiyorum. Alttan aldıkça kırılmak istemiyorum. Senin oyuncağın olmak istemiyorum. Bu evi, senin hayatını, seni istemiyorum. Ardımda orduyla işe gitmek istemiyorum. Senin saçma sapan adamlarını da seni de çekmek istemiyorum. Tüm gün acaba bugün neye sinirlenecekte sinirini benden çıkaracak diye düşünmekte istemiyorum. Ben eski hayatımı istiyorum. Huzurlu olmak istiyorum. Annem ve babamla mutlu olduğum o evde olmak istiyorum. Ölüm anında gelsin umurumda bile değil artık. Ben bu evden de senden de kurtulmak istiyorum. Dayanamıyorum.” İçindekileri bağırarak döktüğünde kalbimde ki sızıyı göz ardı edip hışımla kollarına yapıştım. Yılmış hali her şeyi daha net görmemi sağlamıştı. En başından beri olmaması gerekenler şeyler yaşıyorduk. Olmaması gereken şeyleri yaşattırıyordum ona. Hata yapıyordum. Büyük bir hata.

“Benden kurtulamazsın güzelim. Buna asla izin vermem. Senin ölmeni de göze alamam. Yaptığım her şey senin ölmemen için. Hayatta kalman için. Seni kaybetmemek için. İstersen nefret et benden ama izin vermem buna. Benden gitmene asla izin vermem.” Gözlerinde ki duygusuzluk gitmiş yerine acı gelmişti. Acı çekmemeliydi. Dişlerimi sıktım. Tekrardan sarsıp kendine gel dememek için var gücümle dişlerimi sıktım.

“Artık seni kaldıramıyorum Ali. Benim için çok fazlasın. Ben seni kaldıracak güçte değilim. Sana yaklaştıkça biraz daha düşüyorum. Biraz daha yoruyorsun beni. Seni düşündükçe, senin yanında olmaya çalıştıkça ben daha da çok yoruluyorum. Ben bunu yapamam artık. Bu evliliği istemiyorum.” Fısıltıyla söylediği sözlerden sonra yine dayanamamıştım. Yine kendimi tutamadan öfkemi salıp gitmişti.

“Anlaşmamızı unutup kafana göre hareket edemezsin. Ben istemediğim sürece bu evlilik bitmeyecek. Benimle evli kalacaksın.” Daha da yılmış bir halde kollarımdan çıkıp yatağına oturdu.

“Hayır kalmayacağım. Artık sana katlanmayacağım. Ben yoruldum. Bu evliliğin senin işinle alakası olmadığını biliyorum. Ailemin ölümü yüzünden devam ettiriyorsun. Bu zamana kadar beni salak yerine koymanı sadece yanında güvende hissettiğim için göz yummuştum. Senin yanında olmak istediğim için. Ama artık istemiyorum. Ben her şeyden vazgeçtim. Bana yardım etme. Beni koruma. Yeter ki beni kırma. Daha fazla kırılacak bir şey kalmadı bende çünkü.” Sesi sözlerini tasdiklercesine yılmış gibiydi. Abimin sözlerini yaşıyordum. Kendi yaptıklarımın altında ben eziliyordum. Ama ben bu kadar çabuk pes etmeye hazır değildim. Ben ondan daha güçlüydüm. Tekrardan eski Şule’yi getirebilirdim. Yanına gidip oturdum ve hızla dudaklarımı alnına bastırdım. Üstünde ki etkim hala aynıydı. Yine titreyivermişti. Sadece yorulmuştu. Tekrardan gücünü kazandırabilirdim.

“Düzelteceğim. Her şeyi düzelteceğim. Gitmene izin vermem. Boşanmana da. Yapmam gereken tek şey her şeyi düzeltmek. Ve yemin ederim ki düzelteceğim.” Kalkıp çıktım odadan. Ne yapmam gerektiğini biliyordum. Sözleri beynime balyoz etkisi yaratsa da haklı olduğunu da biliyordum. Bütün hayatı alt üst olmuştu. Ben onun işini kolaylaştırmam gerekken daha da zorlaştırmıştım. Onu tamamen eski hayatından koparmıştım. Güvendiğini, özlem çektiği her şeyden uzaklaştırmıştım. Yapılması gereken tek bir şey vardı. Ona eski hayatını geri vermek.

*********************

Boynumda ki atkıyı biraz açtıktan sonra resepsiyona ilerledim. Kızlar hemen bana dönmüşlerdi. Gözlerinde ki ilgiyi göz ardı ettim çabucak.

“Şule Yalman nerede acaba? Ben eşiyim.” Tanıdık gelen bir yüz hemen öne atılmıştı.

“Bugün acilde olacaktı Şule Hanım.” Kafamı sallayıp hızla acile gittim. Bu hastanenin her yerini avucumun içi gibi biliyordum. Onu rahat korumam için her yerini iyi bilmem gerekti.
Köşeyi döndükten sonra onu gördüm. Elinde ki dosyaya bir şeyler yazıyordu. Yanında da genç bir çocuk vardı. Yanlarına giderken dosyayı çocuğa verip, konuşmaya başladı.

“Bu gece müşahede altında kalsın. İğnelerini düzenli kontrol edin. Yarın ki ameliyata kadar bir komplikasyon çıkmasın.”

“Peki hocam.” Çocuk yanından uzaklaştığı anda ben seslenmiştim. Şaşkınlıkla bana döndü. Beni burada beklemediği belliydi. Ama daha fazla bekleyememiştim dışarıda. Biran önce gitmemiz gerekti.

“Hadi hazırlan da çıkalım artık. Seni bir yere götüreceğim.” Dünkü konuşmamızdan sonra biraz olsun soğukluğu gitmişti. Ama yine de temkinli davrandığı gözlerinde ki mesafeden belliydi.

“Ne işin var senin burada? Hem nereye götüreceksin? Ben yorgunum biraz. Bir yere gidecek halim yok.” Benden uzaklaşmayı kafasına koymuş olsa da buna izin vermeyecektim. Elinden tutup odasına doğru yürümeye başladım.

“Çok hoşuna gideceğini biliyorum. Hem gittiğimiz yerde de bol bol dinlene bilirsin. Hadi.” Sesini çıkarmadan kafasını salladı. Bakışlarını yere indirip elini çekmeye çalışsa da sımsıkı tutmuştum. Bu hissi çok özlemiştim. Soğuk teni sıcak tenimle buluşunca ikimizde titreyiveriyorduk. Ve bunu ikimizde biliyorduk.
Odasına girdiğimizde mecbur elini bıraktım. Üstünde sadece beyaz önlüğü vardı zaten. Önlüğünü çıkarıp kabanını giydikten sonra çantasına bir iki ajanda koyup, atkısını boynuna doladı. Öylece onu izlerken o çantasını boynundan geçirip kapıya yönelmişti. Hızla elinden tekrar tutup yanıma çektim. Uzun bir süre ayrı kalmıştık zaten. Bu kadarı yeterdi. Sesini çıkarmasa da karşılıkta vermiyordu. Bugünden sonra yine eskisi gibi olacağına emindim ama. Hastane koridorlarından geçerken bir iki kişi bana bakarak Şule’ye iyi akşamlar dese de Şule hiç cevap vermeden kafasını sallıyordu. Bakışlarının kaçırmasının sebebi utanmasıydı yani. Kocasıydım ben. Saklanacak halim yoktu ya!

Kapının önünde ki arabaya bindikten sonra kollarıma alıp sardım. Gerilmişti bedeni. Kollarını okşamaya başladığımda itiraz edercesine konuşmaya başladı.

“Ali yapma. İstemiyorum sarılmak.” Daha sıkı sarıp kulağına eğildim.

“Seni özledim güzelim. Dün söylediklerimde ciddiydim. Seni bırakmaya niyetim yok. Düzelteceğim her şeyi.”

“Neden peki?” sustum bir süre ve özlediğim kokusunu içime çektim. Daha fazla geç olmadan bazı şeyleri fark etmem iyi olmuştu. Abime telefon açıp teşekkür etmem gerekti. O aklımı başıma getirmişti çünkü.

“Gideceğimiz yerde nedenini öğrenirsin.” Sustu tekrardan. Ve kendini bıraktı. Bana karşılık vermese de kollarımın arasından çıkmamaya çalışması da bir şeydi. Gideceğimiz yer buraya çok uzak olmadığı için bir süre sonra Şule fark etmesin diye bir elimi gözlerine sardım.

“Sürpriz.” Karşı çıkmadı. Hala fazla uysaldı. Sorgulamıyordu. Merak etmiyordu. Başının üstünü öptüm ve duran arabadan usulca onunla birlikte çıktım. Bedeni küçük olduğu için çıkmak kolay olmuştu. Aramıza çantası girince çantasını kenara alıp tamamen kendime bastırdım ve Cemal’e başımla kapıyı açmasına izin verdim. Hızla içeriye girdiğimizde hafif bir toz bulutu karşılasa da umursamadan salona girip, orta da durdum. Artık zamanı gelmişti. Usulca elimi çekip kendimden uzaklaştırdım ve şaşkınca etrafa bakmasına izin verdim. Eski evine gelmiştik. Evde ki bütün fotoğrafları salona asmıştım ve aralarında bir iki tane de birlikte olduğumuz fotoğraflarda vardı. Artık aile olduğumuzu anlaması gerekti.

“Madem bu evde mutlu ve huzurlu olacaksın. O zaman bir süre de burada yaşarız. Bensiz demiştin ama bensiz olma gibi bir ihtimal yok güzelim. Benle birlikte bu evde huzurlu olacaksın.” Fotoğraflara şaşkınlıkla bakıyordu. Keyifle izledim onu. Büyük bir çerçeve de ikimiz sarıldığı fotoğrafa baktıktan sonra dolu gözlerini bana dikti. Sonunda gözlerinde ki soğukluk gitmişti.

“Neden yapıyorsun bunu?” usulca sormuştu bunu. Omzumu silktim.

“Sen istedin çünkü. Burada mutlu olduğunu söyledin. Ben artık senin mutsuz olmanı istemiyorum. Seni kırmak da istemiyorum. Seni özlemekte istemiyorum. Senden ayrı yatmakta. Uzun zamandır uykusuzum doğrusu.” Gülüverdi ve biraz daha gözyaşı döktü. Etrafa daha dikkatli bakmaya başladı. Her bir kareye ayrı bakıyordu. Kollarımı birleştirip bende onu izledim. Bunları yapmak çok zor olmamıştı. Burada güvenliği sağlamak biraz zor olmuştu. Ki hala tam olarak güvende değildik. Ama bir süre burada kalabilirdik. O yine eski haline dönene kadar katlanabilirdim buna. Bana döndü tekrardan.

“Neden yaptın Ali? Neden bu kadar önemsiyorsun beni?” yanına gidip yüzünü ellerimin arasına aldım ve içimde ki her şeyi gözlerime yansıtmaya başladım. Kelimelere hemen dökemesem de duygularımı anlayacağını da biliyordum.

“Seni kaybetmek istemiyorum çünkü.” Dedikten sonra usulca dudaklarına eğilip dudaklarımı bastırdım. Gözleri hemen kapanı verince bende kapatıp ona kendimi anlatmaya başladım.

                 
                      *** BÖLÜM SONU ***

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 147K 83
[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... Her şey bir inatlaşmadan mı sebepti...
15.9K 2.5K 74
"Kötü insanlar vicdanının sesini susturmak için saldırıyı savunma mekanizması olarak kullanır. Bu tıpkı öldürdüm ama kışkırttı, tecavüz ettim ama kuy...
244K 17.6K 21
Çocukların resim defterine çizdikleri Güneş'in sarısında saçları, Bade'den aldığı yeşilleri, Savaş'tan aldığı kararlılığı ve dik kafalılığı... Kavin...
258K 19.8K 60
(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini...