Aşkın Dayanılmaz Çekiciliği

De beasloove

25M 563K 64.7K

Bilgisayar mühendisliğinden yeni mezun, 22 yaşında, idealist, keçi gibi inatçı bir genç kız: Eylül Şentürk. T... Mais

BAŞLAMADAN ÖNCE
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6.BÖLÜM
7. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM - FİNAL
GÖRÜŞMEK ÜZERE
EROS'UN OKLARI 1 GOOGLE KİTAPLAR'DA
EROS'UN OKLARI 2 GOOGLE KİTAPLAR'DA
YENİ BİR HİKAYE - KUSURSUZ
MIA KOBO'DA YAYINDA
ÖNEMLİ DUYURU

8. BÖLÜM

530K 15.9K 1.5K
De beasloove

Şarkı: Soner Sarıkabadayı - Buz

ÖNEMLİ NOT: BÖLÜM İÇERİĞİNİ GÖREMİYORSANIZ OTURUMUNUZU KAPATIP AÇABİLİR YA DA HİKAYEYİ SİLİP YENİDEN YÜKLEYEBİLİRSİNİZ. 

Akşama doğru Damla CKA'e geldiğinde Eylül'ün odasını öğrenip doğruca asansörlere yöneldi. Yukarı çıkıp koridora adımını attığında tek tek kapılara göz atmaya başladı. Tam o esnada arkasından gelen ayak seslerini duyunca hızla döndü ve iki adım gerisindeki uzun boylu adamı gördü. Kumral saçlı adamın soru dolu gözlerle ona bakıp, "Birini mi arıyordunuz?" diye sorduğunu duyunca başını salladı ve "Evet, Eylül Şentürk'e gelmiştim," diye yanıtladı.

Can karşısındaki kıza ilgiyle bakıyordu. Kim olduğunu çıkaramasa da kızın yüzü ona çok tanıdık gelmişti. Nitekim Eylül'ün ismini duyunca karşısındaki kızın Lexicons'ta gördüğü o sarışın olduğunu anlamıştı. Yüzünde beliren kocaman tebessümü saklama gereği duymadan "Buyurun, beni takip edin" dedi.

Damla karşısındaki adamın onu dikkatle incelediğini fark etmiş, üstelik o gece Lexicons'ta Emre'nin yanında gördüğü adam olduğunu hatırlamıştı. Bildiği kadarıyla adı Can'dı. Nazikçe gülümserken adamın çok yakışıklı olduğunu düşündü. Kumral saçlı, mavi gözlü, atletik yapılıydı. Üzerinde siyah bir pantolon ve beyaz gömlek vardı. Gülümsemesi sıcak ve samimiydi.

Can ofisin kapısını açtıktan sonra Damla'ya yol verdi. Fakat içeri girdiklerinde Eylül'ün odada olmadığını gördüler.

"Çok ilginç," dedi Damla manidar bir gülümsemeyle. "Buraya gelirken Eylül'ü bilgisayarına gömülmüş bir halde bulacağımından o kadar emindim ki. Doğrusu beni yanılttı."

Can, Eylül'ün masasını işaret etti. "Çantası burada. Birazdan gelir herhalde." Centilmen bir tavırla kendi odasını gösterirken, "Eylül Hanım gelinceye kadar sizi odamda misafir etmek isterim," dedi.

Damla, "Teşekkür ederim, çok naziksiniz," dedi gülümseyerek.

"Bu arada kusura bakmayın kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Can Keskiner. Java ekibinin müdürüyüm." Elini Damla'ya doğru uzattı.

"Damla Gökmen..." Damla adamın elini sıkarken, "Anladığınız üzere Eylül'ün arkadaşıyım," diye devam etti.

Can kibar bir şekilde Damla'ya yol verdi. Odasına geçip karşılıklı oturduklarında, "Ne içmek istersiniz?" diye sordu kaçamak bakışlarıyla odayı inceleyen kıza.

Damla, "Aslında hiç gerek yok," dedi kibarca. "Çok teşekkür ederim."

Can, bir an için ısrar edecek gibi olsa da sonrasında vazgeçti. Ortaya konuşacak bir mevzu atmak isteyerek, "Sizi Lexicons'ta görmüştüm," dedi gülümseyerek. "Az önce yüzünüz çok tanıdık geldi zaten ama bir an için çıkaramadım."

Damla, başını yavaşça sallarken, "Ben sizi görür görmez tanıdım ama," dedi hiç düşünmeden ama sonrasında pişman oldu. O gece adamın gözünden kaçmadığını istemeden belli etmişti. "Şey... Yani Emre Bey'in arkadaşı olduğunuzu biliyorum," diye devam etti ama konuştukça battığını hissediyordu. Neyse ki o esnada ofisin kapısı açıldı ve Eylül içeri girdi de içinde bulunduğu durumdan kurtuldu.

Eylül, Can ve arkadaşını karşılıklı otururken görünce şaşırmıştı. Yüzünde beliren gülümsemeyle ikilinin yanına gittiğinde ayağa kalkan Damla'yı öptü ve "Hoşgeldin," dedi.

"Hoşbulduk..." Damla, yavaşça Can'a doğru döndü. "Odanı ararken Can Bey'le karşılaştım," diye açıkladı. Yüzünde muzip bir ifade oluştu. "Ayrıca beni şaşırttığını söylemeden edemeyeceğim. Buraya gelirken seni harıl harıl çalışıyor olarak bulacağımı düşünmüştüm."

Eylül, "On dakika önce gelmiş olsaydın hiç şaşırmayacaktın," dedi gülerek. "Kısa süreliğine aşağı inmiştim."

Damla çantasını koluna taktıktan sonra "Bundan sonra her akşam seni almaya geleceğim haberin olsun," dedi. " Dünkü gibi bir olayı bir daha yaşamanı istemiyorum." Lafını bitirdi ama Eylül'ün kaş göz hareketi yaptığını görünce baltayı taşa vurduğunu anladı.

"Dün ne oldu ki?" Can aslında neler olup bittiğini biliyordu ama o an için hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı.

Eylül, doğal bir ifadeyle Can'a döndü. "Önemli bir şey değil aslında," diye cevapladı omuzlarını silkerek. "Çalışmayı abartınca başım dönmüştü. Ben de biraz gözlerimi kapatıp kendime geleyim dedim ama uyuyakalmışım."

Can ayağa kalkarken, "Kendinizi bu kadar çok yormayın," dedi. "İşler bir şekilde hallolur."

Eylül, adamın sözlerini onayladıktan sonra "İzninizle biz çıkalım," dedi.

"Tabii ki," dedi Can. Ardından Damla'ya döndü ve elini uzattı. "Tanıştığımıza çok memnun oldum Damla Hanım.

"Ben de öyle." Damla elini çektikten sonra "İyi akşamlar Can Bey..." dedi.

Dışarı çıkıp asansöre bindiklerinde Damla, "Az önce pot kırdım galiba," dedi suçlu gözlerle. "Adamın dünkü olaydan haberi yoktu, değil mi?"

Eylül, "Yoktu," diye cevapladı. Damla'nın omzuna hafifçe vurdu. "Boşver, sorun değil." Dudakları yaramaz bir gülüşle kıvrıldı. "Can Bey öylesine büyülenmiş bir haldeydi ki söylediklerini çok da önemsediğini sanmıyorum zaten."

"Yaa atma kafadan!" Damla, böyle söylese de Eylül'ün sözleri hoşuna gitmiş, üstelik o da Can'ın ilgili bakışlarını görmüştü. "Hem sen onu bırak da nereye gidiyoruz onu söyle." Konuyu değiştirmek işine gelmişti.

Asansörün kapısı açılınca iki kız dışarı çıktılar. Eylül, "İstanbullu olan sensin," dedi gülerek. "Dolayısıyla sen söyleyeceksin."

Damla, "O zaman çok gürültülü olmayan, kafamızı dinleyebileceğimiz bir yere gidelim," dedi. Kısa bir süre düşündükten sonra "Nero diye bir yer var ama biraz uzak," diye ekledi.

"Sorun değil. Gidelim..."

Kızlar arabalarına bindikten sonra yola koyuldular. Bir saate yakın bir süre sonra Damla'nın çok sevdiği mekana gelmişlerdi. Siparişlerini verdiken sonra Eylül bir gün önceki uyku meselesini, uyandığında karşısında Emre'yi bulduğunu, adamla aralarında geçen gerginliği ve sabah yaşadıklarını adeta nefessiz anlattı. Konuştukça hafiflediğini hissediyordu.

Damla, Eylül'ün anlattıklarını manalı bir tebessümle dinledi. Eylül nihayet susup içeceğine uzandığında ise "Anlattıkların normal patron davranışları değil Eylül," dedi kendinden emin. Arkadaşının huzursuz bir tavırla saçını düzelttiğini görünce, "Eminim sen de farkındasındır zaten," diye ekledi. "Sen kabul etmek istemiyor olabilirsin ama defalarca dediğim gibi bu adam kafayı sana takmış bir durumda. Baksana şimdi de beraber çalışma olayını ortaya atmış. Yakında yemeğe çıkalım derse hiç şaşırma."

Eylül tedirgin gözlerle kafasını sağa sola salladı. "Saçmalama. O kadar da değil yani."

Damla, Eylül'ün düşüncelerini okumak istercesine arkadaşına baktı. "Bir şey söyleyeyim mi Eylül?" Muzır muzır güldü. "Sen de bu adamdan etkileniyorsun ama hislerini kabul etmek istemiyorsun. Çünkü deli gibi korkuyorsun. Bu adama kapılıp gitmekten ardından da Hakan'da olduğu gibi acı çekmekten korkuyorsun."

Damla oldukça açık konuşmuştu ve ne yazık ki Eylül'ün duymak istemediği şeyleri söylemişti. Eylül bir süre hiçbir şey diyemeden öylece kalakaldı. Duygularını reddetmek, duyduğu her şeyi inkar etmek istiyordu ama... Biricik dostunun gözlerine bakarken, "Haklısın," dedi derin bir soluk verip. Bu çaresiz kabullenişinden hiç hoşnut değildi fakat Damla'ya karşı dürüst olmak istiyordu. "Emre Bey'den etkileniyorum ve bu durumdan hiç hoşnut değilim. Her şeyden önce adam benim patronum."

"Peki patronun olmasaydı?" Damla tek kaşını havaya dikmiş, merakla Eylül'e bakıyordu.

Eylül bakışlarını restoranın içinde gezdirdikten sonra "Patronum olmasa da yine olmazdı," dedi.

"Nedenmiş o?"

"Her şeyden önce adamla ateş ve barut gibiyiz. Bakma bugünkü hallerine sen. Normalde sürekli lafının dinlenmesini isteyen, dediğim dedik biri. Ona karşı gelinmesine belli ki alışık değil. Kısacası ikimiz de kolay tipler değiliz. Anlaşabilmemiz pek mümkün değil. Hem..."

Damla, Eylül'ün duraksadığını görünce, "Hem?" dedi merakla.

Eylül sıkıntıyla iç geçirdi. "Bu adam birlikte olduğu kadını çok üzer..."

"Of Eylül..." Damla devam edecekti ama garsonun masaya yaklaştığını görünce sustu. Yemekleri masaya yerleştirildiğinde ise "Her erkek Hakan gibi olacak diye bir kural yok," diye devam etti. "O sadakatsiz pislik yüzünden tüm erkeklerden korkar oldun ama inan bana çok yanlış düşünüyorsun. Üstelik olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala kimseye şans vermiyorsun. Bu durumu daha ne kadar sürdürmeyi düşünüyorsun?"

Eylül çatalını eline aldıktan sonra omuzlarını silkti. "Bilmiyorum. Fakat... " Kısa bir an geçmişin karanlık sularına daldı. Hakan'ı esmer bir kızla yatakta bastığı o berbat güne dair ayrıntılar yüzünün gölgelenmesine sebep olurken, "Acı çekmek istemiyorum," diye mırıldandı dalgın gözlerle. "Emre gibi erkekler ise insana acıdan başka bir şey vermezler."

Damla'nın yüzünde üzgün bir ifade oluştu. Eylül'ün Hakan'la ilgili meseleyi hala sindiremediği görebiliyordu. "Farkında mısın bilmiyorum ama fazlasıyla ön yargılısın. Bu şekilde devam edemezsin Eylül. Emre için konuşmuyorum ama aşka yeniden şans vermelisin."

Eylül, Damla'nın haklı olduğunun farkındaydı. Başını belli belirsiz sallarken, "Bilmiyorum..." diye mırıldandı. Modu düşmüştü ve konuyu değiştirmek istiyordu. Yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirirken, "Boşver şimdi bunları," dedi. "Ben yokken Can'la ne konuştunuz?"

Damla, "Çok bir şey konuşamadık aslında," diye yanıtladı. Bir yandan da yemeğini yiyordu. "Lexicons'taki geceyle ilgili konuşurken sen geldin."

"Tatlı adam ama değil mi?"

Damla, arkadaşının işgüzar gülümsemesini görünce, "Diyelim ki tatlı, ne yapacaksın?" diye sordu muzip bir dille.

Eylül omuzlarını silkti. Yüzüne bilerek masum bir ifade kondurdu. "Hiiç... Hem benim bir şey yapmama gerek yok ki. Sen gerekeni yaparsın zaten." Kolunu inen şaplakla muzır muzır kıkırdadı...

Aynı akşam Emre ve Can, Murat'ın annesinin yemek daveti için Bebek'e doğru yola çıkmışlardı. Arabayı Emre kullanıyordu. CD çalardan yükselen klasik müzik yorgun zihninin gevşemesine sebep olmuştu. Can'ın konuşmaları çok uzaklardan geliyormuş gibi hissetse de elinden geldiğince adama eşlik etmeye çalışıyordu.

"Söylemeyi unuttum. Bugün Eylül'ün arkadaşı geldi. Birlikte çıktılar. Bundan sonra her gün Eylül'ü almaya gelecekmiş." Can'ın gözleri yoldaydı.

Emre'nin üzerindeki uyuşukluk aniden yok oluverdi. "Ne?" dedi birden patlayan sesiyle. "Arkadaşı mı? Kimmiş o? Yoksa erkek arkadaşı mı?"

Can afallamış bir halde Emre'ye döndü ama bir an sonra gürültülü bir kahkaha patlattı. "Korkma korkma!" dedi elini Emre'ye doğru sallayarak. "Kız arkadaşı." Arkadaşının huysuzlaştığını görse de konuşmaya devam etti. "Hatta sen de tanıyorsundur. Lexicons'ta Eylül'ün yanında gördüğümüz sarışın. Adı Damla'ymış."

Damla'nın adı Emre'ye tanıdık gelmişti. "Evet," diye onayladı başını sallayarak. "Eylül'ün İstanbul'da başka arkadaşı yok zaten."

"Ooo... Neler de bilirmiş?" Can alaycı bir ifadeyle güldü. Yavaşça Emre'ye döndüğünde, "Bu arada endişelenmene gerek yok," diye belirtti. "Eylül'ün erkek arkadaşı yokmuş."

"Endişelendiğimi de nereden çıkarıyorsun?" Emre umursamaz görünmeye çalışsa da Can'ın söyleyeceklerini deli gibi merak ediyordu.

"Nereden mi çıkarıyorum? Az önceki halini görseydin..." Can telefonunun şarjının azaldığını görünce Emre'nin powerbank'ına uzandı. "Neyse... Geçenlerde bir sohbet esnasında şans eseri konusu açılmıştı. Eylül'ün hayatında özel birisi yokmuş."

Emre'nin dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oluştu. "İyi..." dedi sadece.

"Bu kadar mı yani?"

Emre kısa bir an Can'a döndüğünde arkadaşının beklentiyle bakan gözleriyle karşılaştı. "Eylül iyi bir kız," derken sesi düşünceli çıkmıştı. "Güzel, akıllı, çalışkan... Ve evet. Fazlasıyla ilgimi çekiyor."

"Sonunda..." Can bilirkişi edasıyla arkasına yaslandı. "Ne yapmayı düşünüyorsun peki?"

Emre'nin düşünceli bakışları sokak lambalarının aydınlattığı yola sabitlenmişti. "Kalbini kazanmak istiyorum." Kulaklarına gelen kendi sesi irkilmesine sebep oldu. Hayatında ilk kez böyle bir cümle kuruyordu. İlk kez bir kadını hayatına ciddi anlamda dahil etmek istiyordu. Bu kadar kısa bir süre içerisinde böylesi bir hissiyat içerisinde olmasına ise anlam veremiyordu. Şaşkındı...

Ertesi hafta Eylül için çok hızlı geçti. Emre ile epey yol katetmişler, projenin neredeyse yarısını tamamlamışlardı. Proje stresi her geçen gün daha da azalıyordu ama bu sefer de bambaşka bir gerginlik içerisindeydi. Emre'ye olan hislerini yok saymaya, adama karşı kayıtsız görünmeye çalışsa da yüreğindeki o tuhaf heyecana mani olamıyordu. Kimi zaman aralarında ufak tefek gerginlikler olsa da Emre'nin yanındayken kendini akıntıya karşı kürek çekmeye çalışan biri gibi hissediyordu. Sürekli bir reddetme halindeydi ama aslında tüm çabaları ve inkarları boşaydı.

Cuma günü işe geldiğinde Eylül'ün yüzü gülüyordu. Akşam saatlerinde ailesi geliyordu ve haftasonunu birlikte geçirecekceklerdi. Ofisteki herkesi selamlayıp masasına geçtiğinde bilgisayarını açtı ama henüz bir şey yapamadan telefonu çaldı. Arayan Şermin Hanım'dı. Emre'nin çalışma için onu beklediğini bildiriyordu.

Telefonu kapattığında Eylül'ün midesi düğüm düğümdü. Kaç gün geçmişti ama onun heyecanı hala dinmemişti. Her seferinde eli ayağı birbirine dolaşıyor, ağzı dili kuruyordu. Bu durumdan memnun olduğu söylenemezdi ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Telefonunu alıp odadan çıktıktan sonra düşünceler içerisinde yukarı çıktı. Şermin Hanım'la selamlaşıp kadının halini hatırını sorduktan sonra Emre'nin kapısının önüne geldi ve kesik bir soluk aldı. İçeri girdiğinde Emre'nin telefon görüşmesi yaptığını gördü. Adamın 'Gel' dercesine elini salladığını görünce başını sallayıp yürümeye devam etti. Emre çoğunlukla olduğu gibi masasının gerisinde değildi. Odanın içinde geziniyor bir yandan da telefonla konuşuyordu. Üzerinde lacivert kumaş bir pantolon ve uzun kollu beyaz bir gömlek vardı. Ütüsü jilet gibi gömleğinin yakası açıktı. Adamın kemerinden, saatine, ayakkabısından kol düğmelerine kadar her şeyi mükemmel bir uyum içerisindeydi.

Eylül kaçamak bakışlarını Emre'nin üzerinden çekip usulca toplantı masasına yürüdü. Açık duran laptop'ının başına geçip oturdu ama her zaman olduğu gibi hemen çalışmaya başlamadı. Tuhaf bir tutukluk gelmişti üzerine. Bakışları dalgınlaşmış, tek bir noktaya sabitlenmişti.

"Günaydın Eylül..."

Eylül duyduğu sesle aniden sıçrayıp hızla arkasına döndüğünde Emre'nin sıcak tebessümüyle karşılaştı. "Günaydın," diye karşılık verdi belli belirsiz bir sesle.

"Dalmışsın. Korkuttum seni." Emre, Eylül'ün yanıbaşında dikilerken kızın canının sıkkın olup olmadığını merak etti. "İyi misin?" diye sordu ilgili bir sesle. "Her şey yolunda mı?"

Eylül başını hızlı hızlı salladı. "Evet yolunda."

Emre, geçiştirildiğinin farkındaydı ama daha fazla üstelemedi. Sandalyesini çekip Eylül'ün yanına oturduktan sonra kıza döndü ve "Nerede kalmıştık?" diye sordu samimi bir gülümsemeyle.

Kısa süre sonra çalışmaya başladıklarında Eylül elinden geldiğince önündeki ekrana konsantre olmaya çalışıyordu ama sık sık dikkati dağılıyor, hata yapıyordu. Yazdığı kodları sürekli düzeltmek zorunda kalırken içten içe kendine söyleniyor, ara ara iç geçiriyordu.

Emre, Eylül'ün halini görünce, "Bugün sende bir tuhaflık var," dedi ciddi bir sesle. Dikkatle kıza bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Canını sıkan şeyin ne olduğunu söyler misin?"

Eylül üzerinde gezinen ilgi dolu bakışları, burnuna buram buram dolan erkeksi kokuyu yok saymaya çalışırken "Konsantre olmakta güçlük çekiyorum," diye cevapladı. "Hata yaptıkça da moralim bozuluyor."

"Biraz ara ver o zaman."

"Haklısınız..." Eylül oturduğu yerden kalkarken, "Kahve alacağım," dedi. Bakışlarını Emre'ye çevirdi. "Siz de bir şey içmek ister misiniz?"

Emre kısa bir an düşündükten sonra, "Çay olabilir," diye cevapladı. "Yanına da ince bir limon dilimi koyarsan çok sevinirim."

"Tabii..." Eylül hızlı adımlarla yürüyüp mutfağa girdikten sonra derin bir soluk verdi. Kettle'ın içindeki suyu kontrol edip düğmesine bastı ve ardından düşünceli bir yüzle tezgaha yaslandı. Elini saçlarına doğru götürdü, bir süre sonra alnına indirdi. 'Bu şekilde devam edemem,' diye içinden geçirirken yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. "Bir an önce kendime gelmeliyim...'

"Onunla çalışmak istemiyorum. Üstelik daha çok var..." Eylül, Emre'ye doğru çekildiğinin farkındaydı. Bunu tüm gücüyle engellemeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Adamın gözlerine bakmak, sesini duymak, ona yakın olmak istemiyordu. Yıllarca CKA'i hayal etmişti ama patronuna profesyonel iş ilişkisinin dışında bir şeyler hissetmek planları dahilinde değildi...

Kettle'ın sesiyle kendine gelirken hemen fincanları çıkardı. İlk olarak kendi kahvesini hazırladı. Ardından da Emre'nin çayını yaptı. Buzdolabını açıp içindekilere göz attıktan sonra plastik paket içerisindeki misket limonlarını gördü. Bir tanesini alıp tezgaha bıraktıktan sonra çekmeceden keskin bir bıçak aldı ve limonu sıkıca kavradı. Limonu ikiye ayırdıktan sonra parçalardan birini alıp ince bir dilim kesmek için konsantre oldu. Fakat bir an sonra duyduğu sesle dikkati dağıldı ve bıçağı yanlışıkla parmağına indirdi.

"Yardıma geldim!" Emre keyifli bir sesle mutfağa girdi ama Eylül'ün acı dolu bir nidayla doğrulup parmağını tuttuğunu görünce hızla kızın yanına gitti. "Elini mi kestin?" diye sordu fakat kızın parmağından süzülen kanları görünce sorusunun cevabını almıştı. Hemen tezgahın üzerinde duran kağıt rulodan bir parça kesip Eylül'ün parmağına sardı. "Özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim," derken bir yandan da kızın parmağını sıkıyordu.

Eylül bıçağı tahmin ettiğinden derin saplamıştı. Canı acıyordu ama Emre'nin aşırı ilgisiyle dikkati parmağından adama kaymıştı. Emre elini sıkı sıkı kavramış, boşta kalan elini sırtına dayamıştı. Ona öylesine yakındı ki. Bir an sonra nefes almadığını fark etti. "Önemli değil," dedi içine kaçmış bir sesle. "Benim suçum."

Emre, "İçeri geçelim," dedi. Elini Eylül'ün omzuna yerleştirip kızı kapıya yönlendirdi. "Parmağını sarmamız lazım."

"Gerek yok. Geçer şimdi..." dedi Eylül ama ne derse desin fayda etmeyeceğini biliyordu.

"Kusura bakma ama seni dinlemeyi düşünmüyorum." Eylül koltuğa oturduktan sonra Emre hemen lavaboya gitti ve elinde tuttuğu yara bandı paketiyle geri döndü. Cansız bir ifadeyle oturan kızın yanına yerleştikten sonra elini uzattı ve "İzin ver bakayım," dedi.

Eylül, Emre'nin uzattığı eline kısa bir bakış attı. Titrememesini umut ederek elini adama doğru uzattı ama hızla kanat çırpan kalbinden hiç hoşnut değildi. Elinin üzerinde gezinen parmaklar tepeden tırnağa ürpermesine sebep olurken heykel gibi kıpırtısız duruyor, onu felce uğratan bu anların bir an önce bitmesini istiyordu.

"Bayağı derin kesmişsin." Emre hafiften çatılmış kaşlarıyla hala kanamakta olan yarayı inceliyordu. Kesiğin çevresini güzelce temizledikten sonra yara bandını dikkatle kızın parmağına sardı. Başını kaldırıp Eylül'ün yüzündeki ifadeyi görünce bir an için gülecek gibi olsa da kendine hakim oldu. "İşte bu kadar..."

"Teşekkür ederim..." Eylül elini çektiğinde kesik bir soluk verdi. Onu ilgiyle izleyen adama hafif bir tebessüm gönderdikten sonra "Dikkatsizlik işte," dedi omuzlarını silkerek. Hiçbir şey yokmuş gibi olağan davranmaya çalışıyordu.

"Rica ederim Eylül. Aslında benim suçumdu. O şekilde içeriye aniden girmemeliydim," dedi Emre.

Eylül ince ince sızlayan parmağını umursamaya çalışarak ayağa kalktı ve "Neyse..." dedi. "İçeceklerimizi alıp devam edelim."

Emre kısa bir an duraksasa da Eylül'ün yüzündeki kararlı ifadeyi görünce "Tamam," dedi. Bilgisayarlarının başına yeniden geçtiklerinde Eylül derin bir soluk alıp tüm dikkatiyle çalışmasına konsantre oldu. Fakat çok geçmeden kendini çalıştığı kodlarla cebelleşir bir halde buldu. Programı hata verdikçe içten içe sinirleniyor, geçen her saniye daha da hırslanıyordu.

"Eylül..." Emre, duymadığını fark edince elini kızın sırtına yerleştirdi. Eylül'ün irkilerek ona döndüğünü görünce, "Bugün pek formunda değil gibisin," dedi. "Bence bitirelim."

Eylül'ün kaşları çatıldı. "Hayır!" dedi ama sesi biraz yüksek ve sinirli çıkmıştı. "Sorunu çözmek üzereyim."

Emre kızın inadını görünce içten içe kızsa da ses etmedi. Yeniden ekranına odaklandı ama bir süre sonra Eylül'ün mücadelesinin hala devam ettiğini görünce elini kızın laptop'ına götürdü ve kapağı aşağı indirdi.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Daha bitmemişti!" diye bağırdı Eylül. Kızgınlıkla Emre'ye döndü. Adamın çatılan kaşlarını görebiliyordu ama kendisi de ondan pek farklı değildi.

Emre sert bakışlarını Eylül'ün üzerine dikmişti. "Hayatımda senin kadar inatçı biriyle karşılaşmadım! Hiç söz dinlemiyor, her seferinde bildiğini okuyorsun!"

"Ben de sizin kadar dediğim dedik bir adamla karşılaşmadım Emre Bey!" Laflar Eylül'ün ağzından gelişigüzel bir şekilde fırlıyordu. "Herkesi kafanıza göre yönlendirmeye o kadar alışmışsınız ki! Ayrıca yardımınıza da ihtiyacım yok! Bu projeyi tek başıma bitirebilirim!" Eylül aniden ayağa kalktı ama kolunu kavrayan elin baskısıyla şaşkın bir şekilde Emre'ye döndü.

"Otur şuraya!" Emre resmen dellenmişti. Eylül'ü yerine oturttuktan sonra ona kocaman açılmış gözlerle bakan kıza yaklaştı ve "Hadsizliğin de bir sınırı olmalı!" diye hırladı. "Benim yerimde başka bir adam olsa senin gibi ağzından çıkanı kulağı duymayan birini bin defa kovmuştu!" Eylül'ün kirpiklerinin titreştiğini görse de bu sefer susmaya niyeti yoktu. "Sen kendini ne sanıyorsun ha? Bu şımarıklığına bir son ver artık!"

Eylül sert bir tokat yese bu kadar sarsılmazdı. Özellikle duyduğu son cümleler ona öylesine ağır gelmişti ki... Boğazında oluşan yumruyu yok saymaya çalışırken, "İşime son verebilirsiniz..." diye mırıldandı titrek bir sesle. Emre'nin yüzündeki sert çizgilerin yavaş yavaş yumuşamaya başladığını gördü ama duyacağını duymuştu artık. Üstelik karşısındaki adam yerden göğe kadar haklıydı. Her seferinde çizgiyi aşıyordu. Dudaklarını ısırıp kalkmak için hareketlendi ama Emre bir kez daha izin vermedi. Adama döndüğünde "Gitmek istiyorum," dedi zor çıkan sesiyle. "Ayrıca..." Bakışlarını yere eğdi. "Haklısınız. Karşımda patronum olduğunu her defasında unutuyorum."

Emre'nin anlık öfkesi tuzla buz olmuştu. Eylül'ün dolu dolu yeşillerine bakarken yüreğinin eridiğini hissetti. Aslında onun da kızdan farkı yoktu. Aniden öfkelenip ortalığı kırıp geçiriyor, sonrasında da pişman oluyordu. Eli istemsizce Eylül'ün yanağına doğru giderken, "Seni kovmak istemiyorum," dedi yumuşak bir sesle. "Bunu sen de istemiyorsun Eylül." Yüzünü ona hipnotize olmuş gibi bakan kıza doğru yaklaştırdı. "Bu odada benimle çalışırken gerilsen de, benden uzak durmaya çalışsan da aramızdaki çekimin sen de farkındasın. Bu yüzden de huzursuz ve huysuzsun."

Eylül başını sağa sola sallarken, "Hayır!" diye itiraz etti. Kalbi öylesine güçlü atıyordu ki oturduğu yere yığılmaktan korktu. Hala yanağında duran elin sıcaklığı, Emre'nin bir hayli yakınında duran yüzü, alıştığı o koku... "Ben... Hiçbir şeyin farkında değilim!" diye yalan söylerken kendinden emin görünmeye çalışıyordu. "Söylediklerinizin tamamı hayal ürünü."

Emre hafifçe gülümsedi. "Hepsi gerçek. Ve bunu sen de en az benim kadar iyi biliyorsun."

Eylül daha fazla dayanamayacaktı. Adamın söyledikleri doğruydu ama bunların hiçbirini kabul edemezdi. Kıpkırmızı olmuş yanaklarıyla ayağa kalkarken, "İsterseniz beni kovun," dedi umursamaz görünmeye çalışarak. "Ayrıca... Burada çalışmaya devam edeceksem de bundan sonra projeyi tek başıma sürdüreceğim." Sandalyesini geriye çekip telefonunu eline aldı.

Emre, kapıya doğru yürümeye başlayan kızı izlerken, "Birlikte çalışmaya devam edeceğiz Eylül!" diye seslendi kararlı bir tonda. "O yüzden boş hayallere kapılayım deme."

Eylül odadan çıkmadan önce kıvılcımlar saçan gözleriyle Emre'ye döndü ve "Bu işe girdiğim için o kadar pişmanım ki," dedi kızgın bir sesle.

Emre başını sağa sola sallarken Eylül'e anlayışlı bir gülümseme gönderdi. "Pişman değilsin Eylül. Şu an sadece reddetme aşamasındasın. Fakat... Merak etme. Geçecek..."

beasloove...

-------oo-------

Emre, Eylül'e lafları sıralarken biz :)

Herkese merhaba. Nasıl gidiyor? Umarım herkesin keyfi yerindedir.

Bu bölüm Can ve Damla tanıştılar ve görünen o ki birbirlerinden hoşlandılar. Genellikle hikayelerde kızın arkadaşı ve erkeğin arkadaşı arasındaki yakınlaşma klişe bulunur ama gerçek hayatta bu duruma çok sık rastlanır. Çoğunlukla yakın çevremizdekiler ilk olarak dikkatimizi çeker. Sınıfımızdaki, okulumuzdaki, çalıştığımız iş yerindeki, arkadaş grubumuzdaki veya arkadaşımızın arkadaşı vb. O yüzden aslında bu durum günlük hayatın gerçeklerine pek aykırı değildir :)

Eylül epey sıkıntıda. Emre'nin patronu olması bir yana, eski erkek arkadaşıyla yaşadıkları yüzünden gönül ilişkilerine biraz mesafeli. Fakat bir yandan da Emre'den çok hoşlanıyor. Bakalım aklı mı yüreği mi kazanacak?

Emre, Eylül'ün kalbini kazanmak istiyor ama son kısımda sinirlerine hakim olamadı ve ağır konuştu. Ve tabii en sonunda aralarındaki çekimi açık açık ifade etti. Bakalım bundan sonra aralarındaki ilişkinin seyri nasıl olacak? Eylül'ün yerinde olsaydınız o sert sözlerden sonra ne yapar ya da ne hissederdiniz?

Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Hepinizi kocaman öpüyorum :) Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. 

Continue lendo

Você também vai gostar

825K 35.8K 58
Küçüklükten beri birbirlerinden kedi köpek gibi nefret ettiler. Nihayetinde köpek kediye aşık oldu. #Texting Romantizm'de 2 ^^
280K 10.1K 34
Esra'nın tüm hayatı, 15 yaşında annesini kaybettikten sonra başlamıştı. Yıllar boyunca okulunu dahi bırakıp tamamen, annesinden sonra hayata küsen ku...
1.5M 67.1K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
Haz De 🍀

Romance

270K 3.6K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...