3391 Kilometre

Av beyzaalkoc

27.2M 1.4M 978K

''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Y... Mer

3391 Kilometre - Tanıtım
1.Bölüm : Yere Düşen Yıldızlar
2.Bölüm : Gelmemeye Giden Adam
3.Bölüm : Yedi Ay.
4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
6.Bölüm : Benim Yerim.
7.Bölüm : Yan Yanaymışız Gibi...
8.Bölüm : Güçlü Yürü.
9.Bölüm : Benim Miladım...
10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.
Dertleşme Bölümü!
11.Bölüm : Siyah Beyaz
12. Bölüm : Sürükleniş Dönemi.
13.Bölüm : Sana Döndüm.
Çekiliş!
14.Bölüm : Gerçek Hayata Dön.
16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.
Önemli^^
İmza Günü + Duyuru
17.Bölüm : Ben Seni...
18.Bölüm : Sözümü Tuttum.
19.Bölüm : Öpsene Beni.
20.Bölüm : Dünyanın En Güzel Kızı.
21.Bölüm : Ege'nin İzmir'i.
Duyuru^^
22.Bölüm : Sana Aşığım.
23.Bölüm : Aşkım.
24.Bölüm : Yalnız Kızın Öyküsü
25.Bölüm : Felenkop Efsanesi.
26.Bölüm : Sihirbaz.
27.Bölüm : Gri Sıkıcı Bariyer.
28.Bölüm : Ben Senden Önce Görünmezdim.
İmza Günü + Duyuru
29.Bölüm : No 34, Kat 3.
30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!
31.Bölüm : Sinemaya Gidiyoruz!
32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.
33.Bölüm : Sen Kayboldun.
34.Bölüm : İletilemedi!
35.Bölüm : Ege Sözü. (FİNAL)
3391 Kilometre İNTERNET SATIŞINA AÇILDI!
Teşekkür^^

15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.

586K 39.4K 22.4K
Av beyzaalkoc


Merhaba, şu an çok mutlu ve çok heyecanlıyım. Bölümü okuyun ve ben en sonunda heyecanımın sebebini açıklayacağıım^^ İyi okumalar :')


Dünyanın en güzel Ege'si! 

---

Şövalye günlerce kıpırdamadan oturmuş bir ağacın altında. Artık ulaşabileceği bir yıldızı yokmuş ortada. Gözleri gökyüzünde, günlerce yıldızını izlemiş. En parlağı oymuş yıldızların, en güzeli. Bir gece, hava öyle soğukmuş, öyle çok sis varmış ki gökyüzünü görememiş şövalye. Kapkaranlık bir gecede kalmış karanlık korkusuyla. Karanlık öyle korkutmuş ki onu nefessiz kalmış korkudan. Sonra, tüm sisi böler gibi bir aydınlık görmüş gökyüzünde. Yıldızı, tüm sise inat gökyüzünde parlamaya başlamış onu aydınlatmak için. Biliyormuş şövalye, o da onu seviyormuş... Karanlıktan korkmasın diye sisi aşıp parlıyormuş gözlerinin önünde. "Dünyanın en güzel parlayan yıldızı," diye mırıldanmış gökyüzüne doğru, "benim yıldızım."


15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.
Benli rüyalar, ışıklı geceler...

Ey, sen. Hani her önemli kişiye hitap etmeden önce "Ey!" denir ya, "Ey padişah!" , "Ey kral!" Ben sana ey demek istedim. Çünkü benim gözlerimde tek önemli sensin. Dışarıdan bakılınca hiçbir şey görmemiş geçirmemiş, hiçbir şey yaşamamış gibi görünen sen. Oysa sen ki neler gördün, nelere direndin. Bu yüzden ey sen, öyle güçlüsün ki artık bir gram bile kıramayacaklar seni.

Partinin bitmesini beklemeden kimseye hiçbir şey demeden öfkeyle ayrıldım bahçeden. Hızlı adımlarla odama çıktım asansörü bile beklemeden. Odamın kapısını kapattım, montumu yatağa attım ve hızla telefonumu açtım. Mesaj sayfasına girip telaşla Ege'ye yazmaya başladım,

"Selam! Biraz durup geldim. Sanırım seni özledim." Hadi, hadi çevrimiçi ol. Telefonu elimden bırakmadan öylece ekrana baktım dakikalarca. Ege mesaja girmiyordu. Ya bir işi vardı ya da telefonda Berk'in sesini duyduğu için bozulmuştu.

"O duyduğun sesin sahibi sınıf arkadaşımmış. Öyle bir iki cümle konuştuk sadece..." Yazdım açıklamak ister gibi,

"Bu arada şoka gireceğin bir şey var! Hani şu bir ara konuştuğumuz grup var ya. Bizim Küçük Gezegenimiz. Oradan Koray, Doruk ve Merve de burada! Sana anlatacaktım ama fırsat olmadı."

Cevap ver, lütfen, cevap ver. Korkuyorum sanki. Sanki de değil, baya korkuyorum. Çünkü öyle bir duruma geldik ki gerçekten bir an onu odamızda tek başına bırakıp partiye inmişim gibi hissetmiştim ve şimdi de yanına gelmiş de onu odada bulamamışım gibi. Telefonun ekranını kapatıp yatağın üzerine koydum. Ve nedenini bilmediğim bir şekilde aklım aşağıdaki partide kalmış gibi cama doğru ilerledim. Camı aralayıp aşağı baktığımda aynı çocuğun masada hala dans etmekte olduğunu gördüm. Birden aşağı bakıp gülmeye başladım. Bunu izlemekten zevk alıyor olamazdım. Sosyal insanlara dönmek istemiyordum. Camı öfkeyle kapattım ve yatağıma döndüm. Elimi uzatıp ışığı da kapattıktan sonra yorganı üzerime çektim ve telefonumu açtım. Yorganın altında öylece Tumblr'da geziyordum. Bir an heyecanla doğruldum. Ege tam bir buçuk saat önce bir resim paylaşmıştı. Üzerinde, "Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç, başka şehirleri özleyelim orada seninle. Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar, ikimize yetmez." yazan bir resim. Özdemir Asaf'ın satırları... O an kendimi çok daha suçlu hissettim. O odasında tek başına oturup bize ithaf eden dizeler paylaşırken ben aşağıda eğleniyordum. Tamam, eğlendim sayılmaz. Yine de onu tek başına bırakmıştım. Bir kez daha mesaj sayfasına girip uzun bir özür mesajı yazacağım sırada çevrimiçi olduğunu gördüm. Kalbim hızlanırken mesaj yazmaya başladı,

"Bizim Koray, bizim Doruk?" Sessizce güldüm.

"Siz ben yokken samimiyeti baya ilerletmişsiniz gördüğüm kadarıyla. Evet sizin Koray, sizin Doruk. Koray senden çok bahsetti. Oyun oynayacakmışsınız sanırım birlikte. Baya heyecanlı görünüyordu."

"Evet, geçen hafta konuştuk. Bir bilgisayar oyunu buldum, takım olarak oynanıyor ama eh, arkadaşım yok. Koray da mesajlaşırken aynı oyundan bahsedince beraber oynayalım dedim." Sonra ekledi,

"Onlarla aynı okulda olmana sevindim. Aklım sende kalmayacak." Gülümsemem büyürken suçlu hissederek yazdım,

"O duyduğun sesler yüzünden bozuldun, biliyorum. Ama çocukla iki cümleden fazla konuşmadık. Aklın bende kalmasın, bende kalan şey kalbin olsun. "

"Bozulmadım. Ama korktum." Kaşlarım çatıldı birden.

"Korktun mu?"

"Daha önce de anlatmıştım. İzmir... Ben senin yanında değilim. Sana dokunsalar yanında olamam. Biri gelip yanına otursa kaldıramam, seninle konuşsalar ağızlarını kapatamam. Bir gün biri sana aşık olsa ben buna engel olamayacağım, çok daha kötüsü bir gün sen birine aşık olsan..." Mesaja devam edemeyip yolladığında içinde büyük bir acı oluşmuştu, biliyordum. Telaşla yazmaya başladım,

"Bunlar olmayacak Ege. Söz veriyorum." Uzunca ekrana baktı, o baktıkça ben de baktım. Sonra konuyu değiştirmek için yazmaya devam ettim,

"Eee, sen neler yaptın ben yokken?"

"Değişik bir şey yaptım. Aslında sen aylarca yokken bir hobi edindim ben." Yazdığı an bir resim attı. Turuncu, içinden ışık çıkan küçük bir kayaya benzeyen bir gece lambasıydı attığı resim. Ya da o tarz bir şey. Resme iyice yakınlaştırdım, anlayamayarak baktım.

"Bu bir tuz lambası. Hiç duydun mu?" Görebilecekmiş gibi başımı hayır der gibi salladım.

"Hiç duymadım."

"Tuz kayalarından yapılıyor. Kayayı bu şekle getiriyorsun, içine bir lamba yerleştiriyorsun ve bir gece lamban oluyor. Huzur vermesiyle biliniyor, tüm stresi alıp götürüyor. Aslında bakarsan sen yokken sadece buna değil aydınlatmayla ilgili her şeyle ilgilenmeye başladım. Bir saniye." Ve bir fotoğraf daha geliyor. Fotoğraf beni şoka sokarken o kadar hoşuma gitti ki içimi büyük bir huzur kapladı. Ege, bana odasının fotoğrafını atmıştı. Duvarları boydan boya renkli led ışıklarla kaplamıştı. Sanırım dünyanın en güzel odasına sahipti.

"Mükemmel." Yazdım hayranlıkla, "Sana hiç bahsettim mi bilmiyorum, benim karanlık korkum var! Ve şu an senin odan benim için dünyadaki en güzel oda. Karanlıktasın, ama ışıkların var. Hem karanlık hem aydınlık içinde yaşıyorsun." Gözlerimi odamın loş olarak bıraktığım ışığa kaydırdım. Sonra yazmaya devam ettim,

"Aslında benim sadece karanlık değil, aydınlık korkum da var sanırım. Ne aydınlıkta durabiliyorum ne karanlıkta. Odanın resmi hep hayallerimdeydi." Yazdıktan sonra içimi bir hayal kırıklığı kapladı. Bir an evimi, odamı özlediğimi fark ettim. Oraya dönmek, duvarlarımı minik minik ışıklarla kaplamak isterdim.

"Belki bir gün benim odam senin de odan olur." Ege'nin mesajıyla hafifçe kıkırdadım. Sonra yazmaya devam etti,

"Karanlık korkun olduğunu bilmiyordum. Hiç bahsetmedin. İleri derecede değil sanırım."

"Aslında garip bir durum. Mesela şu an odam loş, ama kapkaranlık olsa kafayı yerim. Mesela şu an yorganın altındayım, telefonumun ışığı içeriyi aydınlatıyor ama telefonumun ışığı kapansa bu yorganın altında ölürüm büyük ihtimalle!" Yazar yazmaz Ege hızla yazmaya başladı.

"Sen, bana okulunun adını söylemedin. Ve yurdunun."

"Neden birden bunu sordun?"

"Merak ettim." Kaşlarım çatılarak yazdım ağır ağır,

"Aras Üniversitesi. Kampüsün içindeki kız yurdunda kalıyorum. Aaa, bir ara sana okulun her yerinin fotoğrafını çekip atayım. Bir de odamın."

"Bir de kendinin." Cümlesiyle birlikte bir kez daha gülümsedim.

"Beni görmeyi mi özledin?" Cümlemi taklit eder gibi cevapladı,

"Seni görmeyi özledim." Birden yorganı başımdan attım, hızla kalkıp ışığı açtım. Yatağa geçtim, ve mayışmış bir halde hafifçe gülümseyerek fotoğrafımı çektim. Kumral saçlarım omzumun biraz aşağısına dökülürken sıradan yüzüm beni hayal kırıklığına uğratıyordu. Yine de umursamayarak Ege'ye yolladım fotoğrafımı.

Çevrimiçi...

Çevrimiçi...

Çevrimiçi... Sanırım ne kadar çirkin olduğumu inceliyor...

Yazıyor... Nihayet...

"Gözlerinin rengi çok güzel." Kaşlarımı çattım,

"Normal kahverengi göz."

"Gördüğüm en güzel kahverengi gözler." Ben hayranlıkla ekrana bakarken yazmaya devam etti,

"Gördüğüm en güzel yeşil gözlerden daha güzel kahverengi gözlerin var..." Sanırım hayatımda duyduğum en güzel cümleydi bu. Belki bir ölene kadar da duyabileceğim en güzel cümle. Ege benim için her şey olmaya başlamıştı. Hayatımın tamamı oluyordu ve buna engel olamıyordum. Buna engel olmak da istemiyordum. Kimseden duymadığım cümleleri duyduğum insandı o. Bu zamana kadar tanıştığım ve hayatımda kalmasını istediğim tek insan.

"Biliyor musun Ege, ben senin gözlerinin rengini bilmiyorum! Ne görüntülü aramada ne fotoğraflarda net olarak görebildim!" Siz hiç, birinin fotoğraflarını saatlerce incelediniz mi? Ben inceledim.

"Ela." Yazdı, "Ara ara yeşile kaçan, ara ara kahverengiye dönen ela gözler." Dünyanın en güzel gözleri yani.

"Hadi, gözlerinin göründüğü bir fotoğrafını at!" Tam birkaç saniye sonra bir fotoğraf geldi. Öyle bir fotoğraf ki kalbimi tekleten... Ege, yatak başlığına yaslanmış darmadağınık kabarık saçlarıyla oldukça asi bir bakış atıyor kameraya! Ve benim içim eriyor. Gözleri şu an tam olarak bal rengi. Dudakları kalın, yüzünün her bir noktası güzel.

"İzmir... Yirmi dakikadır yazmıyorsun. Bir sorun mu var?" Yirmi dakika. Size yemin ederim, yirmi dakikadır fotoğrafına bakıyorum. Arkasındaki yatak başlığının desenlerine, saçlarına, gözlerine, dudaklarına, yüzündeki kahverengi sakallara, sol kulağındaki küçük gri küpesine, arkasına asılı mantar panoya... Mantar panonun üzerindeki notları okumaya bile çalıştım. Duvar saatine baktım, Ikea'dan aldığına emindim, orada saat 22.34'tü, burada 00.34. Saatlerimiz bile farklıydı ve ben saatlerimizin bile farklı olduğu bir insanın fotoğrafına yirmi dakikadır bakıyordum. İmkansızlıklardan konuşmak ister misiniz? Mesela yaşadığım duyguların imkansızlığından.

"Ya, internet koptu!" Yazdım birden. Yalana bak! Fotoğrafına bakakaldım Ege. Bakakaldım.

"Kesin yaşanmıştır bu." Ege'nin mesajıyla büyük bir kahkaha attım,

"Ciddiyim. Başka ne olabilir ki?"

"Mesela fotoğrafıma bakakalmış olabilirsin." Sırıtmaya başladım.

"Saçmalama!" Sonra gülerek devam ettim, "Sanırım evet. Ama seni değil odanı inceliyordum. Arkandaki saat Ikea'dan mı?" Karşıda güldüğünü hissediyordum.

"Evet. Mantar pano da oradan. Mantar panonun üzerindeki notları atmamı ister misin?"

"Olur!" diye atladım birden, tam o an dalga geçtiğini anladım ve kıvırmaya çalıştım, "Ahaha! Yedim sandın, değil mi? Mantar pano dikkatimi bile çekmedi." Yalanlar ardına yalanlar.

"İzmir..." Yazdı Ege, "uyumadan önce bana sesinle iyi geceler der misin?" Hafifçe gülümsedim ve derin bir nefes aldım. Boğazımı temizleyerek kendimden beklenmeyecek bir cesaretle sesimi kaydetmeye başladım,

"İyi geceler Ege... Benli rüyalar!" Yolladım ve üzerinden dakikalar geçti. Ama hala cevap vermiyor.

"Ege... Bir sorun mu var?" Cevap anında geldi,

"Ya, internet koptu!" Büyük bir kahkaha attım! Ses kaydımı defalarca dinliyordu! Buna emindim!

"Kesin yaşanmıştır bu." Yazdım gülerek.

"Ciddiyim, başka ne olabilir ki? Ses kaydını defalarca dinleyecek değilim. Başa sarıp sarıp, gözlerimi kapatıp her defasında yanımdaymışsın da bana tam yanımda iyi geceler diyormuşsun gibi hayaller kuracak değilim. Sanki birazdan yanağıma bir öpücük konduracakmışsın ve ben öylece uykuya dalacakmışım gibi hissediyor değilim. Bir ses kaydıyla kendimden geçecek değilim." Dakikalardır yaşadığı şeyleri tam zıttıymış gibi anlatırken içim içime sığmıyordu. Deli gibi kahkahalar atarak "SENİ YERİM!" diyerek ses kaydı yapmak istiyordum. Ama evet, bu tam bir delilik olacağı için sakin kalmaya çalıştım.

"Hadi, yan yanaymışız gibi hayal ederek uyuyalım şimdi." Yazdım.

"Aramızda ülkeler yokmuş gibi." Yazdı.

"Mesafeler yokmuş gibi."

"Bir yastık uzaklığındaymışız gibi."

"Aynı yorgan bizi ısıtıyormuş gibi."

"Sanki başımı omzuna yaslamışım gibi."

"Sanki omzumdaki başını okşuyormuşum gibi."

"Sanki tam şimdi uyuyakalıyormuşum gibi..." Huzurlu bir şekilde baktım telefona,

"İyi geceler Ege." Yazdım, cevap beklerken birden üstte beliren "Ses Kaydediliyor..." yazısıyla heyecanlandım. Ve o an Ege'nin ses kaydı geldi. Heyecanla açtım.

"İyi geceler İzmir, iyi geceler dünyanın en güzel kahverengi gözleri. Benli rüyalar." Sesi öylesine mayışmış, öylesine uykuluydu ki tam şu an aşık olacaktım. O çevrimdışı olup uykuya dalarken ben belki elli defa daha dinledim ses kaydını. Sonra bir manyaklık yaptım! Ses kaydını müzik çalardan açtım ve tekrara aldım. Biliyorum, bir deli olduğumu düşünüyorsunuz ama o gece sabaha kadar aynı kaydın tekrarını dinleyerek uyudum.

Haftasonumu yine herkesten uzakta, kendimi odama ve Ege'ye kapatarak geçirdim. Sürekli konuştuk, sürekli hayaller kurduk, sürekli diziler filmler izledik birlikte. Ve maalesef o kara gün geldi : Pazartesi. Okul günü. Gergin bir halde uyandım ve neredeyse ağlayacak halde yorganı üzerimden attım. Saat 8'di. Bir insan nasıl bu saatte uyanırdı? Ege uyuyor olmalıydı. Mutsuz da olsam Ege'ye bunu yansıtmayarak bir mesaj yazmaya başladım,

"Günaydın! Benli sabahlar!" Şu hale bakın, saçlarım darmadağın, neredeyse ağlayacak haldeyim ama Ege'ye dünyanın en mutlu insanıymışım gibi bir mesaj atıyorum. Telefonu yatağıma koydum, nefretle üzerimi değiştirmeye başladım. Siyah dar pantolonumu ve yeşil kazağımı üzerime geçirdim. Saçlarımı özensizce taradım ve arkadan tek örgü yaptım. Çantamı sırtıma aldım, telefonumu pantolonumun cebine koyup odamdan çıktım. Tam o an Merve'yle karşılaştım.

"Günaydın!" dedi bana neşeyle. Sabah sabah bir insan nasıl neşeli olabilirdi?

"Günaydın..."

"Bir şey mi var, moralin bozuk gibi duruyorsun?" Okula gidiyorum çünkü.

"İyiyim ya, sabah yorgunluğu."

"Ben garip bir şekilde sabahları yorgun olmuyorum!" dedi birlikte asansöre binerken,

"Dersin hangi fakültede?" diye sordum konuşmayı devam ettirebilmek için.

"Görsel Sanatlar. Senin?"

"Edebiyat." dedim asansörden inerken. O sırada her sabah selam verdiğim yurt görevlisi ayağa kalktı bize doğru,

"İzmir!" dedi masanın altına eğilirken, "sana kargo geldi ablacığım." Kaşlarımı çattım, bana kargo mu gelmişti? Güvenlik görevlisi Şule Abla kargo paketini elime tutuştururken Merve'ye baktım,

"Sen git istersen. Ben odamda şunu açıp öyle gideceğim."

"Ben de çok merak ettim! Açınca resim at!" Merve'nin samimiyetine gülümseyip başımı salladım. Güvenliğe teşekkür edip hızla asansöre bindim. Ne olabilirdi bu? Kimden olabilirdi? Heyecanla odama girdim ve büyük kargo paketini açmaya başladım. Hızla paketi açtıktan sonra şaşkınlıkla baktım. Paketten bir yorgan paketi çıkmıştı. Üzerindeki not kağıdını alıp okumaya başladım,

Bu hediye sizin için Ömer Ege Zorlu tarafından özel olarak yaptırılmıştır. Kendisinin size notu şöyledir, "Yorganın altına her girdiğinde aydınlanmak için telefonunun ışığını açmak zorunda kalma diye... Benli rüyalar, ışıklı geceler..."

Gözlerim dolu dolu açtım paketi, gözlerim dolu dolu koydum notu bir kenara, gözlerim dolu dolu yorganı kaldırdım serdim yatağa... Üzerine renkli küçücük led ışıklar takılmış, elektrikli bir yorgandı bu. Yorganı yatağa koydum. Üzerine oturdum, notu elime aldım ve abartısız hüngür hüngür ağlamaya başladım. Günler sonra, haftalar sonra, aylar sonra ailemden biriyle aynı yatakta oturuyor gibi hissediyordum. Sanki çok uzaklara giden ailem, bana bir hediye yollamışlar gibi hissediyordum. Uzun zaman sonra ilk kez mutlu hissediyordum. Artık karanlıkta kalmayacaktım. Acıdan ağlayarak kuruttuğum gözyaşlarım, mutluluktan tekrar canlanmıştı. Ve bunu o sağlamıştı. Ege. İzmir'in Ege'si...

---

Yazması en zevkli aşk sanırım Ege ve İzmir'in aşkı. Ve ben inanıyorum ki, bir gün efsane aşklara girecekler. Ve lütfen, oy vermeden geçmeyin :') Nedenini anlamadığım bir şekilde okuyanların çok altında bir oy var, bu da listede yükselmemizi engelliyor. Eğer bu hikaye daha iyisini hak ediyor diyorsanız oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum! Çekiliş sonuçları bir sonraki bölümle birlikte açıklanacak, hala katılabilirsiniz. Mesajlarınıza bu akşam cevap vermeye çalışacağım şu an bekleyen 50'ye yakın mesaj var merak etmeyin yetişmeye çalışacağım :') Şimdi gelelim heyecanımın sebebine. 4.kitabım geliyor! Ve kapağıyla sanırım dünyanın en tatlı kitabı oldu! Kapak, ve tanıtım altta : 


ASANSÖR

-Bu Bir Asansörde Kalma Hikâyesi!-

Evlendiğiniz gece başınıza gelebilecek en saçma şey nedir? 

Aklınızın sınırlarını biraz zorlayın...

Şöyle düşünün,
Balayı için geldiğiniz otelde o otele sizin gibi balayı için gelen diğer bir çiftin ''damadıyla'' asansörde kalsanız ne yapardınız?
İnanın bana ;
Asansörün kapısı kapanırken var olan hiçbir şey, o kapı tekrar açıldığında eskisi gibi olmayacak!
Bu hikâyeyi, gülmekten okuyamayacaksınız...

''Tüm bunları yaşayacağımı bilerek geçmişe dönsem, o asansöre yine binerim. Hem de koşa koşa binerim... Koşa koşa.''

---

Bu dünyada ne zaman bir canlı ölse bir başka canlı doğarmış diyor birileri. Ne kadar da haklılar... Her birimizin kalbi birer dünya, kimileri ölüyor kalbimizde; kimileri doğuyor. Her kaybettiğimize karşı bir kazanış, her nefret ettiğimize karşı bir seviş, her vazgeçtiğimize karşı bir bağlanış, her hayır dediğimize karşı bir evet deyiş, her bitişe karşı bir başlangıç... Ben kazandım, sevdim, bağlandım, evet dedim... Ben kendi başlangıcımı buldum. Peki ya siz? Daha ne kadar bekleyeceksiniz? 

:'))))) Bu kitap benim için çok özel, sürekli açıp açıp okuduğum ve kendim yazmama rağmen gülme krizine girip durduğum kitap dgfdjgdgdf ciddi anlamda gülmekten kendim bile okuyamıyorum. En özel hikayelerimden biri, umarım siz de seversiniz. 2 hafta sonra dağıtımı başlayacak. Bursa kitap fuarında da olacak ve ben de Bursa'ya gelmeye çalışacağım, gelirsem gelen olur mu bunu da merak ediyorum :') Sizleri çok seviyorum, çıktığı zaman da buradan duyuracağım, umarım siz de seversiniiz^^ Çok öpüyorum. Görüşürüz! :')

Instagram : beyzalkoc 

Fortsett å les

You'll Also Like

630 232 22
Şiir kitabıdır. #şiirkitabı - 1. #poems - 1. #fikir - 1. #şiirsever - 2. #dize - 1. #mısra - 5. #kültür - 3. #poem - 4. #şair - 7. #düşünce - 6. #uya...
YUVA Av _twclr

Ungdomsfiksjon

691K 34.2K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
272K 17.7K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
4.2K 2.1K 10
Sevgi ve nefretin, acı ile karanlığın arasında kaybolan bir Katilin hikayesi. Bunca zamandır çektiği acıların intikamını almak için yaşayan bir kızın...