DÜRÜST YALANCI: KISADIR AŞKIN...

By SeymaGk

1.2M 66K 6.7K

Kumdan bir kalenin içinde büyümüştüm. Kör ve dilsiz olarak. Kalem üstüme yıkılıyordu ve ben altında eziliyor... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
RÖPORTAJ!!
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
YENİ HİKAYE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. Bölüm
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
YENİ BÖLÜM HAKKINDA DUYURU
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66 BÖLÜM
67. BÖLÜM
~ FİNAL ~
KOŞUUUUUUUUNNNNNN!!!!
SONUNDA GELDİM 😄
Kısa Hikaye Geldi
Yeni Hikaye

23. BÖLÜM

16.7K 976 83
By SeymaGk

   

“O tehlikeyi bile bile göğüslenecek biri çıkar belki karşına?” alayla güldü ve yemeğine döndü. Sorumu ciddiye almamıştı bile. Gerçekten aşkı düşünmüyordu. İstemiyordu da. Gerçi ben ne olarak soruyorsam. Sanki aşkı çok tatmıştım. Aşkı anlatamazdım bile ben. Tanımını bilmezdim.

“Benim tehlikelerim göğüslenecek bir şey değil. Her neyse boş boş konuşmayı kes de yemeğini ye.” Kestim bende. Konuşmak istemiyorsa zorla konuşturacak halim yoktu. Yemeğimle oynamaya devam ettim. Gerçekten yiyecek durumda değildim. Görüntüsü bile midemi bulandırıyordu. Sessizce Ali’nin yemeğini bitirmesini bekledim. Etraf çok sessizdi. Normalde bu saatlerde Haydut ile oyun oynardık. Havlayıp etrafımda dönüp dururdu. Sürekli oyun oynamak isterdi. Ali’yi sinir ederdi. Ali her şeye sinir oluyordu ama Haydut ona inat yüzüne havlayıp dururdu. Yine acıyla dolan gözleri gözlerimin önüne geldi. Gitmezdi bakışları artık. Sürekli onun acısını hatırlayacaktım, acısını yaşayacaktım. Ali’nin dediği gibi acıdan ölmeyecektim ama acının içinde sıkışıp kalacaktım. Kalp sandığımızdan güçlüydü aslında. Bunu çok net görmüştüm. Ben kendimi güçsüz hissederken o bir şekilde hala atmaya devam ediyordu. Hala kabullenemiyordum ya sanırım asıl acıtan buydu. Her şey biranda oluvermişti. Ben olanlara alışamazken yerine yenileri gelip duruyordu. Hayatım silahların ortasında kalmıştı. Sıkışmıştım ve çıkamıyordum. Ali de kurtaramıyordu sadece o da benimle orada sıkışıp kalmıştı ve patlayan ateşlerin ortasında sağ kalmaya çalışıyorduk.
Nefesim kesilmeye başladığında usulca ayağa kalktım. Uyumak istiyordum. Uyuyup tüm bu olanları arkamda bırakmak istiyordum. Ali’ye bakmadan

“Afiyet olsun ve iyi geceler.” Deyip yanından ayrıldım. Sesini çıkarmamıştı. Nerede diretmeyeceğini iyi biliyordu. O da beni tanıyordu artık. Bedenimde tonlarca ağırlık varmış gibi zorla çıktım odama. Aniden yorgun düşüvermiştim. Başımın ağrıması da cabasıydı çok sık ağrımazdı benim başım. Ağrıdığı zamanda uzun süre çekerdim. Hızla yatağa girip sıkıca gözlerimi kapattım. Aslında ışık gözümü alıyordu ve daha şiddetli bir baş ağrısına sebep oluyordu ama karanlıkta kalma düşüncesi bile tüylerimi diken diken ediyordu. Zorla da olsa kafamda ki düşünceleri geriye ittim. Uyumam gerekti. Bu acıdan kurtulmam için uyumam gerekti.


******************


Mutlulukla gökyüzüne baktım. Masmaviydi. Etrafta sevinç çığlıkları vardı. Kalbim mutlulukla doluydu. Hayallerime kavuşmuştum. Yıllarca çalışmanın ödülünü alacaktım. Kafamı aileme çevirdim. Yoklardı. Tedirginlikle etrafımda dolanmaya başladım. Az önce bana gülerek bakıyorlardı. İnsanları yararak onları aramaya başladım. Daha da kalabalıklaşmıştı sanki. Ben onların arasından çıkmaya çalıştıkça daha çok sıkışıp kalmıştım.

“Anne neredesin?” sesim çıkmamıştı. Bir daha bağırdım. Sesim çıkmıyordu. Konuşamıyordum. İnsanlar daha çok üstüme gelince var gücümle bağırdım. Sadece ben duyuyordum sesimi. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Korkmanın âlemi yoktu. Birazdan çıkarlardı ortaya. Derin derin nefesler aldım. Daha iyi hissediyordum şimdi. Gözlerimi açacağım ve sakince onları arayacağım. Buradan uzaklaşmış olamazlardı. Gülerek gözlerimi açtım. Ve açtığım gibi de gülümsemem dudaklarımda donmuştu. Burada değildim ben. Nasıl gelmiştim? Ne zaman gelmiştim? İçimi deminkinden daha büyük bir korku aldı. Burayı tanıyordum. Burası her şeyin bittiği yerdi. Ne işim vardı benim burada? Kim benimle uğraşıyordu. Kulakları sağır edecek bir patlama sesi işittiğimde yine aynı şeyleri yaşadığımı hissetmiştim. Arkama döndüm korkuyla. Yine çığlık sesleri sardı etrafı. Sis, duman, araba parçaları… Annemin çığlığı kulaklarıma dolunca bu sefer daha hızlı davranarak öne atıldım. Kurtarabilirdim onu. Koştum. Koştum. Koştum.
Koştukça yol uzaklaşıyordu. Daha çok arttı çığlık sesleri. Gözlerimden yine yaşlar akmaya başladı.

“Anne!” sadece çığlık sesleri vardı. Dayanamıyorum bu seslere. Canlı canlı yanıyordu ve acının sesini duyuyordum. Kıvranıyordu annem. Kıvranıyordu babam. Ateş yakıyordu onları. Ölmeden cehennemde yanıyorlardı. Vahşi bir şekilde çığlık atmaya başladıklarında bende onlarla çığlık atmaya başladım. Dayanamıyordum bu sese. Kulaklarım başka bir şey duymuyordu. Dört duvar arasına sıkıştırılmış, sadece onların çığlıkları kulağımı dolduruyordu. Kulağımı var gücümle kapattım. Onların çığlığını kendi çığlığım ile kapatmaya çalıştım.

“Susun. Susun. Susun…” susmadılar. Daha çok bağırdılar. Yere acıyla kıvrıldım. Artık onların acısını da hissetmeye başlamıştım. Bedenim yavaş yavaş sıcağa teslim olurken tekrar bir gürültü koptu. Ortada sadece benim çığlıklarım kaldığında bende sustum. Yerde kıvranıyordum hala. Durdurdum kendimi. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Açmadım gözlerimi. Görmek istemiyordum kül olduklarını. Elimden alınışlarını izlemek istemiyordum.

“Anne gitme! Beni bırakma. Anne lütfen. Anne!” sayıklamaya başlamıştım şimdi de. Bir süre kendi kendime sayıkladıktan sonra annemin yumuşak sesi kulaklarıma doldu. Bu sefer acı çekmiyordu. Her zaman hatırladığım gibi yumuşacık ve naif. Benim melek anneme bir şey olmamıştı.

“Güzel kızım!” gözlerimi sevinçle açtım. Yine aynı yerdeydim ama annem gitmemişti. Beni bırakmamıştı. Gözyaşlarım gözümü bulanıklaştırınca toprak olmuş ellerimle gözlerimi ovaladım. Arkada yanan bir araba vardı. Ama onun önünde annem vardı. O gün giydiği uzun elbiseyle yine bana gülümsüyordu. Doğruldum yerimde. Neden saçı başı dağınıktı? Annem çok düzenli bir insandı. Sevmezdi ki dağınıklığı, kirliliği! Gözlerine baktım. Kıpkırmızı olmuştu. Gülümseyince ağzından kanlar gelmeye başladı. O benim annem değildi. Melekler gibi gülümseyen annem değildi. Geriye doğru sürünmeye başladığımda daha çok gülmeye başladı ve gülmesiyle ağzından daha çok kan akmaya başladı. Beyaz elbisesine kanlar bulaşmaya başladı. Benim annem buna izin vermezdi. O temizliği severdi. Bir havlama sesi geldiğinde annemin silah doğrulttuğunu görmüştüm. O annem değildi ki! Neden anne deyip duruyordum bu kadına?

“Öldür beni! Artık sizin hatalarınızın bedelini ödemeye katlanamıyorum.” Bu sefer sesim çıkmıştı. Daha çok bağırdım.

“Öldür beni!” tekrar bir havlama sesi geldiğinde o kadın gülerek kafasını iki yana salladı ve arkamda ki birine ateş etti. Tanıdık uluma sesi geldiğinde bunun Haydut olduğunu anlamıştım.

“Sana beni öldür demiştim!” diye bağırarak öne atıldığımda yere düştüğümü hissettim. Sıkışmıştım bu kabusta. Çıkamıyordum. Acılarımın hepsini yaşamadan çıkmama izin vermeyeceklerdi. Ayağa kalkmama asla izin vermeyeceklerdi. Olduğum yerden ağlayarak kalktım. Yenilmek istemiyordum onlara. O kadın tekrardan önümde belirdi ve yine kanlı ağzıyla gülmeye başladı. Bu sefer gözlerinde ki nefreti görmüştüm. Kimdi bu? Kimdi benden nefret eden? Hayatımı çalmak isteyen kimdi?
Arkama doğru tutunca silahı orya yöneldim. Buna asla izin vermezdim. Onu elimden alamazlardı. Onu öldürmelerine izin vermezdim. Hızla koştum ona doğru ve var gücümle boynuna atladım.

“Git buradan. Öldürecek seni.” Ellerimin arasında boşluk hissedince geri çekildim. Benden uzaklaşmıştı. Yine o kadın silahı ona çevirmişti.

“Yapma!” bağırmamla gülerek ateş etti.

“Öldürme onu. Siz gittiniz elimde kalan tek şeyi de alma.” Bir silah sesi daha geldi. İsmini var gücümle bağırdım. Bir silah sesi daha.

“Hayır hayır. Buna izin veremem. Ölmene izin veremem.” Tekrar ona doğru koştum.

“Ali git buradan. Ali!” dinlemedi beni. O kadının önünde öylece durdu. Silahlar ardı arkasına patlarken benim canım acımış gibi olduğum yere çöküp ismini sayıklamaya başladım.

“Ali! Ali! Ölemezsin. Gitme. Gitme Ali!” dilime ismi dolanmıştı. Ali’nin çığlığını duyunca kalbim duruvermişti aniden. O da elimden gitmişti. Onu da elimden almışlardı.

“Aliiiiiii!”

**************************


Omuzlarımın sarsıldığını hissederken inleyerek gözlerimi açtım. Ali endişeli gözlerle bana bakıyordu. Hiç düşünmeden boynuna atladım. Öldürmüşlerdi onu. Benden almışlardı. Gözyaşlarım çoktan akarken onu hissetmek ister gibi biraz daha sıktım kollarımı.

“Ölmedin. Yaşıyorsun. Ölmedin.” Aynı şeyi tekrarlayıp durmaya başladım. Ölmemişti. Allah’ım şükürler olsun ölmemişti. Hıçkırmaya başladım. O da ölseydi yaşayamazdım ben. Korktuğum, kaçtığım adam şimdi hayatımın tam ortasında duruyordu ve bu saatten sonra onunda ölmesine katlanamazdım.

“Öldün sandım Ali. Beni bıraktın sandım.” Hıçkırıklarım ardı ardına gelirken saçlarımı okşamaya başladı.

“Sakin ol. Buradayım. Sadece bir kâbustu.” Kâbusu hatırlatmasıyla tüylerin diken diken olmuştu. Olabilirmiş gibi biraz daha sıkı sarıldım. Annem kılığına girmiş o kadın öldürmüştü. Kendileri hayatımdan öylece çıkıp gitmişler, geriye de geçmişinin hayaletini bırakmışlardı. Elimden birde Ali’yi almak istiyorlardı. Buna izin veremezdim. Yalnızlığımın içinde beni boğmalarına izin veremezdim. Hıçkırıklarım dinmemiş aksine artmışken Ali yavaşça yatağa uzanıp beni de kollarının arasına hapsetmişti. Memnuniyetle göğsünde ağlamaya devam ettim.

“Ölmedin. Ölmedin.” Bir yandan da kendimi ölmediğine inandırmaya çalışıyordum. O kadar gerçekçiydi ki… Hala kâbus olduğuna inanasım gelmiyordu. Orada sıkışıp kalmıştım. Sesimi bile duyuramazken onların ölüm saçan görüntülerini sadece izlemekle kalmıştım. Hayatımın nasıl alt üst olduğunu görmüştüm. Ailemle kurduğum hayatın ipleri boynuma dolanmıştı resmen. Yavaş yavaş… Acı çektirerek sıkıyorlardı o ipi. Boğulduğumu hissetmiştim. Kurtulamamıştım. Bir sürü siluetler etrafımda dolanıp durmuştu. Ama en korkutucusu o kadındı. Annemdi o benim. Gecelerce yokluğuna ağladığım, vicdan azabıyla kavrulduğum annemdi. Küçüklüğümden beri pamuklara sarmak isteyen kadın şimdi elimde kalan son şeyi de alacaktı benden. Bu düşünceyle daha çok sıktım Ali’nin boynunu. Geriye biri daha kalmıştı anlaşılan. Haydut benim tek varlığım olarak kalmamıştı. Ali yalnızlığıma ortak, hayatıma eş olmuştu. Onu da almalarını öylece izleyemezdim.

“Bir yere gitmiyorum güzelim. Buradayım. Korkma artık.” Hıçkırıklarım dinmişti. Geriye sadece korkunun iç çekişleri kalmıştı. Korku kalbime çöreklenmişken yatıştırmak istercesine kokusunu derince içime çekip, varlığından emin olmaya çalıştım. Ne ara bu kadar ona alışmıştım bilmiyordum ama gitmesine katlanamayacak kadar bağlandığımın farkındaydım. Yavaşça iç çekişlerimde dindi. Ali hala saçlarımı okşayıp duruyordu. Çok şükür Allah’ım. Çok şükür.

“İyi misin biraz?” sorusuna cevap vermeden başımı boynunun çukuruna yerleştirdim. Burada durmak istiyordum şu anda. Onun kokusunu en iyi alabileceğim tek yer burasıydı. Gerçekliğine inanacağım tek yer.

“Ölme Ali. Sende Ölme!” fısıltımla dudaklarını saçlarımda hissettim. Gözlerim kendiliğinden kapanırken Allah’a şükredip duruyordum. Kâbusların bu kadar etkisinde kalmamıştım hiç. Gerçi hala kâbustan çıkıp çıkmadığıma emin bile değildim. Ali hareketlendiği zaman korkuyla gözlerimi açıp daha çok sıktım. Gitmesini istemiyordum. Hala bu kadar çok korkarken onun yokluğuna dayanamazdım şu anda.

“Bir yere gitmiyorum. Sadece ışığı kapatacağım.”

“Hayır kapatma. Korkuyorum.” Tekrardan beni kollarıyla sardıktan sonra bir süre sessizce durdu. Bu saatten sonra uykuya dalamayacağımı biliyordum. Eskisi gibi olmuştum. Kâbuslarla dolu ve uykusuz geceler. Kendimi tam toparlayamamıştım zaten. Arada sırada uyku haplarıyla gece uyuyabiliyordum. Yine haplara dönme vakti gelmişti.

“Ne gördün rüyan da?” sorusuyla yine bedenimi bir titreme aldı. Hatırlamak istemiyorum o görüntüleri. O acıyı tekrardan yaşamak istemiyorum. Bir eliyle omuzlarımı okşarken diğer eliyle saçlarımı okşuyordu. Bedenimdeki titremeyi götürmeye çalışıyordu ki bir süre sonra da işe yaramıştı. Anlık titremem gidivermişti.

“Anlat bana. Anlatmanı istiyorum.” Derince bir nefes çekip başımı göğsünden kaldırdım. Kollarımı bir milim olsa bile çekmemiştim ama. Sadece gözlerine bakmak istiyordum.

“Bütün kâbuslarım birbirine girdi. Bütün korkularım, acılarım… Patlama, Haydut, sen…”

“Ben mi?” kaşları sorarcasına çatılmıştı.

“Annemi gördüm. O arabadan çıkmıştı. Elinde silah vardı. Ve seni… Seni…” o kelimeyi söyleyememiştim. Öldürüyordu diyemedim. Elimden seni de alıyordu diyemedim. O da anlamıştı zaten. O kadar sayıklamamdan sonra.

“Annen ne alaka peki? Annen beni neden öldürmek istesin ki?” kalbim sıkışı verdiğinde daha fazla konuşmak istemedim. Bir daha aynı şeyi görmekte, hatırlamakta istemiyordum. Annemi öyle hatırlamakta istemiyordum. Ölüm meleği gibiydi. Kanlar içinde ölüm saçıyordu.

“Daha fazla konuşmayalım ne olur!” başını olumlu anlamda salladığında tekrardan kafamı boynuna gömdüm. Bir yandan kendi kokusunu solurken, bir yandan da düzenli nefesini hissediyordum. Uzun bir süre hiç kıpırdamadan öylece kaldım. Usulca saçlarımı okşamasını, arada bir sırtımda ki elini yukarı aşağı hareket ettirmesini huzurla tadını çıkardım. Ellerinin durmasıyla uykuya daldığını anlamıştım. Hem halimden memnun olduğum için hem de onu uyandırmamak için nefes alışlarımda bile daha dikkatli olmaya başladım. Şu anda kollarında olmam ne kadar garipse bir o kadar olağandı. Hissediyordum onu. Yanımdaydı ve güvendeydi. Beni sürekli koruyordu ama o da çok büyük bir tehlikedeydi. Bundan sonra onunda kendine dikkat etmesi gerekti. Geçici falan olabilirdim ama şimdilik onun karısıydım ve yanında kalıyordum. Kendisini düşünmese bile beni ortada bırakıp ölemezdi. Buna izin veremezdim. Yarın bunu onunla konuşmaya karar vererek bedenimden kötü olayları atmaya çalıştım.

************** 

Saatlerce kıpırtısız onun boynunda kaldım. O uykuya dalarken sabah olmak üzereydi. Huzurla uykuya dalmış bense kâbusun korkularını üstümden atmaya çalışmıştım. Bir süre sonra odaya parlak olmasa da güneş ışınları girmişti. Denizin hırçın sesiyle birlikte sessizliği dinledim. Güneş yerini koruyamadan da yağmur yağmaya başladı. Yağmur pencereye değmiyordu ama denizin hırçınlığı artınca poyrazla birlikte geldiğini anlamıştım. İçim gibi fırtınalar esiyordu. Üşüdüğümü hissettiğim de olduğum bedene biraz daha sokuldum. Bu yakınlık, bu ihtiyaç tuhaf geliyordu aslında. Ondan o kadar çok korkarken şimdi ölüm düşüncesiyle bedenim sarsılmış, kalbim ağrımaya başlamıştı. Ona karşı bütün duygularım, hissettiklerim, düşünlerim değişmişti. Ne olmuştu bilmiyordum ama öğrenmek istiyordum. Ben engelleyemeden düşüncelerimin ona kaymasının sebebini öğrenmek istiyordum. Bedenimin fark etmeden ona ayak uydurmasını öğrenmek istiyordum. Ya da hiç bilmediğim tepkiler vermemin sebebini öğrenmek istiyordum. Öğrenecek çok şeyim vardı. Ama nasıl öğrenmem gerektiğini bilmiyordum. Derin bir iç çektiğimde Ali kıpırdayarak belimde ki kollarını sıkılaştırdı.

“Pencereyi mi açtın? Soğuk.” Uykulu sesiyle bakışlarımı yüzüne çevirdim. Gözleri hala kapalıydı.

“Ellerim ve ayaklarım soğuk.” Benim her zaman vücudum soğuk olurdu. Şimdi bana sarıldığı içinde soğukluğu hissediyordu. Gözlerini açmadan huysuzca homurdandı. Gülüverdim bu haline. Uykulu haliyle bile huysuzdu. Kaşları çatık değildi ama. Kendini tamamen bırakmış, gevşemişti. Bu hali hoşuma gitmişti. Etrafta ulaşılmazmış gibi tavırlarıyla dolaşması sinir bozucu oluyordu. Şimdi tamamen oydu. Karşımda ki Ali Yalman değildi. Ali’ydi. Usulca gözlerini açınca karalara diktim mavilerimi. Kendine gelmeye çalışarak gözlerini bir iki kere kırpmaya başladı. Tekrardan güldüm bu haline.

“Demek paşamız insan tepkileri de verebiliyormuş.” Kaşlarını çatsa da dudakları kıvrılmıştı. Bakışlarım direk oraya yöneldi. İnceydi dudakları ve birbirine bastırdığı için tek bir çizgi halinde görünüyordu.

“Dudaklarıma bakıyorsun kızıl.” Boğuk sesiyle hızla bakışlarımı gözlerine çevirdim. Yanaklarım yanmaya başlamıştı. Alev alev olmuş gözleri de bu halime çanak tutuyordu.

“Gülümsemen dikkatimi çekti.” Dediğimde hım’lamıştı. Bir süre sessizce gözlerime baktıktan sonra bacaklarını bacaklarıma doladı. Şimdi tamamen onun kafesi altındaydım. Beni rahatsız etmiyordu ama. Biraz daha güvende hissetmiştim o kadar. Elleri gece ki gibi sırtımda dolanmaya başladığında bu sefer titremiştim. Sıcaklığını hissettiğim içindi bu.

“Çok soğuksun. Üşüttün beni.” Mızmızlanır gibi söylese de öylesine söylenmiş olduğu belliydi. Sessiz kalmamak için konuşmuştu. Omzumu olabildiğince silkmeye çalıştım ve fısıldayarak konuşmaya başladım. Onunla bu kadar yakınken yüksek sesle konuşmak saçma geliyordu.

“Ben hep soğuğum. Bedenim yaz kış ısınmaz.”

“Seni ısıtacak bir şeyler bulmamız gerek.” Tek kaşı havada söylemişti bunu. Bu fikir hoşuma gitmişti. Nereden geldiğini bilmediğim cesaretim yine dümeni ele almış, sözcükleri öylece salıvermişti.

“Şu anda gayet sıcak hissediyorum.” Tek kaşı daha çok havaya kalktı, öyle mi dercesine. Kıkırdadım bu durumumuza. Gerçek evli değildik ama sarmaş dolaş bir halde sohbet ediyorduk. Nedensizce de bu halimizden şikâyet etmiyordum. Aksine bu halimiz daha çok cesaretli olmamı sağlıyordu sanki. Derince bir nefes çektiğimde içime o da aniden inleyivermiş ve sırt üstü yatarak beni göğsüne çekmişti. Göz temasımızın kesilmesi ne kadar sinir bozucu olsa da hala kollarında olduğum için bir şey demedim. Kollarında olmasam da itiraz edemezdim gerçi. Adamı yatağından etmiştim zaten birde gün boyunca yanımda yatacak hali yoktu. Bu düşünce canımı sıksa da kendimi kötü hissetmeme izin vermeden konuşmaya başladım.

“Acıktım sanırım. Kahvaltıya inelim mi?” onaylarcasına bir mırıltı çıkarsa da yerinden kalkmak için bir harekette bulunmamıştı. Bu hali çok komikti. Yemek değince akan sular duran adama da bakın hele!

“Acıkmadığını söyleme bana? Sen hep aç olursun.” Bu sözlerime gülerek yerinde doğruldu ve ayaklarını usulca yataktan sarkıttı. Kollarını iki tarafa açtıktan sonra uzunca bir müddet gerinmeye başladı.

“Sanırım yatağın benimkinden rahatmış.” Ben kalkalım dememe rağmen yataktan kalkmaya pek istekli değildim aslında. Ki o kalksa da ben hala yatarak ona bakıyordum. Arkaya dönerek bana baktıktan sonra komodinin üstünde ki silahı usulca alarak ayağa kalktı. Orada silah olduğunu fark etmemiştim. Gözümü kırpmadan silaha bakmaya başladım. Uğursuz bir şekilde parlıyordu. Lanet şey. Her şeyimi elimden alıyordu.

“Gece çığlığını duyunca bir şey oldu sanıp silahımı da almıştım. Geri bırakmaya fırsatım olmadı.” Açıklamasına sadece kafamı sallayarak cevap verdim ve ağırca yataktan kalktım. Üstümde eşofman tarzı bir şey olduğu için elimi yüzümü yıkayacaktım sadece. Bugün evdeydim ve rahat takılmak istiyordum.

“Bugün bende evde çalışacağım. Tek olmayacaksın evde.”

“Kalmak zorunda değilsin. Gitmen gerekiyorsa git. Akşama kadar tek başıma idare edebilirim.” Cevabını dinlemeden banyoya girmiştim. Evet çok korkuyordum, yalnız kalmayı da istemiyordum ama onu işinden edemezdim. Evin etrafı korumalarla doluyken benim yüzümden evde tıkılıp kalamazdı. Yüzümü yıkadıktan sonra ağırca dişimi de fırçalayıp, saçlarımı topladım. Enseme yapışmışlardı hep. Aslında bir duş alsam iyi olacaktı ama karnım fena gurulduyordu. Bir şeyler yemem gerekti. Banyodan çıktığımda Ali hala odadaydı. Burada kalmasına şaşırsam da belli etmeden yanına gittim.

“Hadi aşağı inelim. Çok acıktım.” Gözleri şüpheyle kısılıp bana öylece bakmaya başladı. Bu gerçekten şaşırtıcıydı işte. İki kez yemek dedim ikisinde de duymazdan geldi.

“İyi görünüyorsun!” sorduğu soruyla içimdeki bütün mutluluk çekilivermişti. Unutmamıştım olanları ama geriye atmayı tercih etmiştim. Düşünmek istemiyordum. Düşünerek kafamı yormak istemiyorum. Daha fazla güçsüz olmak istemiyorum.

“İyiydim. Sorana kadar. Artık aşağı inebilir miyiz?” sesim yüksek çıkmıştı. Harika, bir agresifliğim eksikti. Kendimi iyice dengesiz hissetmeye başlamıştım. Bir çok duygusaldım, bir fazla pozitiftim, bir çok sinirliydim… Neler oluyordu bana böyle? İçimde bin bir kişilik varmış gibi hissediyordum. Ne zaman ne düşüneceğimi, nasıl davranacağımı şaşırmıştım.

“Sana soru sormadım zaten. Fark ettiğim bir şeyi söyledim.” Ali bu sefer ifadesizdi. Kafamı eğdim usulca.

“Kusura bakma bağırmak istemedim. Ben sadece nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyorum artık.”

“Aşağı inelim.” Hızla odadan çıktığında bende öylece onu takip ettim. Ali’nin bu asabi tavrına takılmamıştım. O en ufak şeye sinirlenip, huysuzlanan birisiydi. Ama ben böyle devam edersem benim açımdan pekiyi olmayacağını da biliyordum. Masaya oturduğumuzda sessizleşmiştik yine. Sabah ki halimiz tamamen kaybolmuştu ortadan. Bu en kötüsü olmuştu sanırım. Sessizlik içinde yemeklerimizi yedikten sonra Ali hızla masadan kalkıp yukarı çıkmıştı. Kahvaltıya inerken o da üstünü değiştirmemişti. Sanırım üstünü giymeye gidiyordu. Elime portakal suyunu alarak koltuklara geçtim. Oturup ders çalışmam gerekti aslında. Sınav gittikçe yaklaşıyordu. Ama içimde çalışmaya dair hiçbir istek yoktu. Sınava girmek istediğimden bile emin değildim artık. Tabi ki de mesleğimi ilerletmeyi çok istiyordum, kendi unvanımı almak istiyordum ama bu şekilde boş boş durdukça o sınavı kazanamayacağımı da biliyorum. Bunu bilmem de içimde ki bütün istekleri, hevesi alıp götürüyordu.
Bu sefer bir değişiklik yaparak Ali’nin filmlerinden birini seçmeye karar verdim. Genelliği korku filmiydi. Fazlasıyla kanlı ve silahlı şeyler. Şu anda asla ihtiyacım olmayacak türdendi. Bana göre film olmayınca televizyonu internete bağlayarak bir film açmıştım. Komedi iyi gelebilirdi. Tam filmi başlatacakken Ali hazırlanmış bir şekilde aşağı indi. Yine kusursuzluğunu gösterecek derece de temiz ve düzenli bir şekilde takım elbisesini giymişti. Anlaşılan şirkete gidecekti. Koltuğa oturduktan sonra ona döndüm.

“Şirkete mi gidiyorsun?” kafasını bir kere aşağı eğip sert bir tonla konuşmaya başladı.

“Evden dışarı çıkma. Geç kalmayacağım.”

“Tamam. Sende dikkatli ol. Tehlikede olan bir tek ben değilim.” Beni duymazdan gelerek hızla salondan çıktı. Akşam bu konuyu daha derin konuşacağımı bir kenara yazarak filme döndüm. Pek fazla film seyreden biri değildim. O yüzden vizyon da neler var, neler çok izlenmiş bilmezdim. Açtığım filme de bir süreden sonra isteksiz bakmaya başlamıştım. Böylece bir kere daha anlamış oldum ki ben film insanı değildim. Sıkıntıyla televizyonu kapatarak odama çıktım. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Dışarı çıkamıyordum, ders çalışamıyordum, bahçeye de ben çıkmak istemiyordum…
Toplanmış yatağa bakarak kendimi hızlıca üstüne attım. Öylece bir şey olmayan tavanı izlemeye başladım. Bunu yapmak film izlemekten daha da sıkıcıydı. Telefonu elime aldığımda Leyla aklıma gelmişti. Dünkü olayları ona anlatmam gerekti. Bir şey olduğu zaman ona anlatacağım diye söz vermiştim. Sonradan duyarsa bu sefer fena kızardı. Yataktan kalkıp üstüme bir şeyler aldım ve terasa çıktım. Dünkü olanlarla ilgili detaya girmeyecektim ama anlatırken temiz havayı içime çekmek daha çok işime yarardı. Allah’tan yağmur durmuştu. Islanmayı göze alamazdım. Derince bir nefes çektikten sonra Leyla’nın numarasını tuşladım.

“Aramasaydın ben artık senin peşine düşecektim. Araları çok uzatmaya başladın.” Ses tonunda biraz azarlama biraz da alay vardı. Öylesine gülüverdim.

“Sana da merhaba. Bende iyiyim. Sen nasılsın?” benim alayıma sadece gülmekle yetindi.

“Ben çok iyiyim merak etme. E nasılsın bakalım? Ali Yalman ile evlilik nasıl gidiyor?” iç çektim usulca. Başıma bela mı almıştım, yoksa başıma gelen en iyi şeylerden biri mi olmuştu karar verememiştim daha. Kaba, huysuz, öküz ve sinirli biriydi. Ama onun yanında da çok sahiplenici, korumacı ve acıyı anlayabilen biriydi. Acımasız gibi görünüyordu ama onu maske olarak kullandığını daha iyi biliyordum artık. Ali sevdiklerini korumayı amaç edinmiş birisiydi. Ne yapıyorsa onların iyiliği içindi. İşte bu, onun iddia ettiği gibi kalpsiz olmadığının kanıtıydı. Ali’nin kalbi vardı. Ali’nin büyük bir kalbi vardı. Sadece sevdiklerini sarmaladığı, onların zarar görmeyeceği bir kalbi vardı.

“Ali Yalman ile evlilik olabildiğince iyi gidiyor. Cinayetin sebebini araştırıyor. Bana yardım etmek için elinden geleni yapıyor. Aslında seni bir şey söylemek için aramıştım. Ama ondan önce senden bir şey istiyorum.”

“Tabi ki de. Elimden gelen bir şey ise hemen yaparım.” Şimdi aklıma gelmişti aslında bu. Ama bunun daha fazla gizli kalmasını istemiyordum.

“Biraz zorlanacaksın ama bu evlilik işini araştırmanı istiyorum. Tamam kabul ettik anlaşmayı ama hala bu evliliğin nasıl olduğu bir muamma. Lütfen biraz daha derin araştırma yapıp, bulabilir misin? Ne bileyim ne zaman başvurulmuş, nereye, ne şekilde… Senin tanıdıkların çok vardır. Biraz uğraşırsan bulabilirsin.” Sessiz kaldı bir müddet. Nasıl yapabileceğini düşünüyordu sanırım.

“Neden birden bire aklına geldi bu? Bir şey mi sezdin yoksa?”

“Hayır, bir şey sezdiğim falan yok. Sadece bu konunun açıklığa kavuşmasını istiyorum. Bu evliliğin boşuna olduğunu düşünmüyorum. Belki kimin yaptırdığını bulursak cinayetle ilgili de bir şeyler bulabiliriz.”

“Tamam, senin için bakacağım buna. Bir şeyler bulursam haber veririm sana. E şu anlatacağın şey ne peki?” işte konuşmanın en zor kısmına gelmiştik. Dilime alamadığım o uğursuz kelimeyi nasıl anlatacaktım ki ona?

“Dün yine bir çatışma çıktı. Sahilde.”

“İyi misin sen?” demin ki tek düze sesine karşın şimdi biraz daha endişeli çıkmıştı.

“İyiyim bir şey olmadı ama Haydut… Haydut…” getiremedim yine cümlemin devamını. Lanet olsun. Yine akmaya başlamıştı yaşlar. Yine kalbime bata bata yolunu bulmuştu. Ben ağlamamın hıçkırığa dönüşmemesini sağlarken o sessiz kalmayı tercih etti. Ali bile bir şey diyememişken o hiçbir şey diyemezdi. Uzun bir sessizlikten sonra gözyaşlarımı durdurmuş bir şekilde tekrar konuşmaya başladım.

“Haber ver dediğin için aradım seni. Kim ve nasıl olduğuyla ilgili bir bilgim yok. Bu konuyu daha Ali ile konuşmadık. Ayrıntısını falan bilmiyorum yani.”

“Başın sağ olsun. Ne denilir bilmiyorum ama umarım en kısa zamanda acısını atlatırsın. Beni bilgilendirdiğin için sağ ol. Yeni haberler alırsan ararsın artık.”

“Tamam veririm. Senden istediğim şeyi unutma lütfen. Önemli benim için.”

“Elimden geleni yapacağım. Kendine iyi bak. Görüşürüz.”

“Görüşürüz.” Telefonu kapattıktan sonra öylece uçsuz bucaksız denizi izlemeye başladım. Deniz çok hırçındı yine. Sahile vurup taşlarını bırakıyor sonra tekrar gelip geri yerini alıyordu. Uzun bir süre orada kaldıktan sonra titreyerek içeri girdim. Bu gidişle hasta olacaktım ben. Havalar fazlasıyla soğuktu ve terasa çıkmaktan bir türlü vazgeçmiyordum. Soğuk içime işlemişken hızla üstümdekini çıkarıp sıcak bir duşa girdim. En iyisi buydu.

************

Çizgi film izlerken dışarıdan araba sesleri gelmişti. Sonunda gelebilmişti Ali. Öğleden sonra arayıp geç geleceğini söylemişti ama bu eve geldiğimden beri ilk defa bu kadar geç geliyordu. Yerimden kalkmadan salona gelmesini bekledim. Birazdan yatmaya çıkacaktım zaten. Televizyonun sesini biraz kısmıştım ki içeri Ali girmişti.

“Hoş geldin.” Desem de cevap vermeden koltuğa attı kendini. Fazla yorulmuştu yine. İşi için kendini çok hırpalıyordu Ali.

“Yine çok yorgun görünüyorsun. Başın ağrıyorsa ağrı kesici getireyim.” Sesini çıkarmadan başını iki yana salladı. Konuşmayacak gibi görünüyordu. Bende sessizce filmime döndüm. Madem konuşmayacaktı çizgi filmim bittikten sonra gider yatardım bende. Keyifle çizgi filmimi izledikten sonra televizyonu kapatmış, ayağa kalkmıştım.

“İyi geceler sana.” Başını yasladığı yerden bana bakarak sonunda konuşmuştu.

“İyi geceler.” Daha fazla bir şey demeden yukarı çıktım ve penye pijamalarımı giyerek soğuk yatağa girdim. Aslında birkaç saat sonra tekrar kalkacağımı biliyordum ama uyumadan da olmazdı. Yarın uyku ilacı alacaktım zaten. Uyku ilaçsız asla sabaha kadar uyuyamazdım. Yatakta iyice büzüşerek kapıyı izlemeye başladım. Uyuyana kadar bir sağa bir sola dönüp duracaktım zaten. Gözlerimi kapatıp öyle uyumaya çalışırken usulca kapı açılmıştı. Hızla gözlerimi açarak uykulu gözlerle gelen Ali’ye baktım. Üstünü çıkarmış, eşofmanlarını giymişti.

“Bir şey mi oldu?” Dediğimde kafasını sallayıp yanıma uzandı.

“Uyumaya geldim.” Şaşkınlıkla öylece ona bakakalırken o çoktan beni kollarının arasına almıştı. Ayaklarım bacaklarının arasına dolanınca ikimizde titreyivermiştik. Ben onun sıcak bacaklarından o ise benim soğuk bacaklarımdan…

“Bu ne güzelim böyle buz gibisin?”

“Ali bildiğim kadarı ile odan karşı taraftı senin.” Kafamı göğsüne gömdükten sonra üstümüzü de sıkıca örtmüştü.

“Gece evde ismimi inleterek kaldırma diye geldim. Uykumu bölemem ben senin için.” Gülsem mi kızsam mı bilememiştim. Öküz müydü? Düşünceli miydi? Yanında yatmak istiyorum dese ne olurdu sanki? Gerçi o zaman daha çok itiraz ederdim ama bu ne demek oluyordu şimdi? Her gece ismini sayıklıyordum sanki.

“Aslında-“ cümlemi tamamlamama izin vermeden daha çok kafamı gömdü ve tamamen onun kokusuyla dolmuştum şimdi.

“Burada yatacağım bitti. Yorgunum zaten. Susta uyuyalım.”

                    *** BÖLÜM SONU ***

## Sizce Ali Yalman ne yapmaya çalışıyor? Fikirlerinizi merak ediyorum. 😌😌 ##

Continue Reading

You'll Also Like

36.4K 2.2K 16
İki güçlü aşiret,geçmişte yaşanan olaylardan dolayı ağalık Korkmaz'lara verilir,Yıllar sonra iki aşireti karşı karşıya getirecek bir olay yaşanır ve...
7.3K 998 7
F&Be önemli satış rakamlarına ulaşan ve gelir pastasından en büyük payı alan dergi grubudur. Grubun dinamosu da Life Gleam dergisidir. Ta ki dergini...
244K 17.6K 21
Çocukların resim defterine çizdikleri Güneş'in sarısında saçları, Bade'den aldığı yeşilleri, Savaş'tan aldığı kararlılığı ve dik kafalılığı... Kavin...
31.8K 3.4K 36
"Yapma, n'olur," dedi ve ben ilk defa onun birine yalvardığını gördüm. Ben onun gözlerinde ilk defa yaş gördüm, yüreğim dağlandı. "Olması gereken bu...