3391 Kilometre

By beyzaalkoc

27.2M 1.4M 978K

''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Y... More

3391 Kilometre - Tanıtım
1.Bölüm : Yere Düşen Yıldızlar
2.Bölüm : Gelmemeye Giden Adam
3.Bölüm : Yedi Ay.
4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
6.Bölüm : Benim Yerim.
7.Bölüm : Yan Yanaymışız Gibi...
8.Bölüm : Güçlü Yürü.
9.Bölüm : Benim Miladım...
10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.
Dertleşme Bölümü!
12. Bölüm : Sürükleniş Dönemi.
13.Bölüm : Sana Döndüm.
Çekiliş!
14.Bölüm : Gerçek Hayata Dön.
15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.
16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.
Önemli^^
İmza Günü + Duyuru
17.Bölüm : Ben Seni...
18.Bölüm : Sözümü Tuttum.
19.Bölüm : Öpsene Beni.
20.Bölüm : Dünyanın En Güzel Kızı.
21.Bölüm : Ege'nin İzmir'i.
Duyuru^^
22.Bölüm : Sana Aşığım.
23.Bölüm : Aşkım.
24.Bölüm : Yalnız Kızın Öyküsü
25.Bölüm : Felenkop Efsanesi.
26.Bölüm : Sihirbaz.
27.Bölüm : Gri Sıkıcı Bariyer.
28.Bölüm : Ben Senden Önce Görünmezdim.
İmza Günü + Duyuru
29.Bölüm : No 34, Kat 3.
30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!
31.Bölüm : Sinemaya Gidiyoruz!
32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.
33.Bölüm : Sen Kayboldun.
34.Bölüm : İletilemedi!
35.Bölüm : Ege Sözü. (FİNAL)
3391 Kilometre İNTERNET SATIŞINA AÇILDI!
Teşekkür^^

11.Bölüm : Siyah Beyaz

565K 39.6K 31.4K
By beyzaalkoc


Yukarıdaki müziği açmayı unutmayın^^ 

Mümkünse karanlık bir odaya geçin, arkanıza yaslanın, iyi okumalar^^



Şövalye akşamın koyu karanlığında bir ağacın kenarına oturmuş. Öylece gökyüzünü izliyormuş. Önce siyah bir kuş geçmiş önünden, ağaca konmuş. Sonra bembeyaz bir kuş geçmiş, başka bir ağaca konmuş. Şövalye bir siyah kuşa bir beyaz kuşa bakmış. Kondukları ağaçların dalları öyle küçükmüş ki, asla aynı dalda olamayacaklarmış. Asla yan yana duramayacak bu iki kuş için üzülürken kuşlar havalanmış, yan yana gökyüzüne doğru uçmaya başlamışlar. Dalları aynı olamasa da gökyüzleri aynıymış. O an yanında olamadığı yıldızı için kaybolan umudu gelmiş aklına. "Olsun," demiş şövalye, "aynı gökyüzünün altındayız. Bir gün kavuşacağız..."


11.Bölüm : Siyah Beyaz
*Siyah beyazız ikimiz, sarılınca renkleneceğiz.*


Bu dünyanın neresindesin, hiç düşündün mü? Ne olarak var oluyorsun bu dünyada? Amacın ne, ne kadar yer kaplıyorsun, hayallerin ne, ne için buradasın sen? Aynanın karşısına geç, ve sor kendine: Ne için buradayım ben? Herkes ama herkes bu dünyaya bir sebeple yollandı. Herkesin burada olmasının bir sebebi var. Sen de biliyorsun... İçinde büyük bir dünya var senin. Çiçeklerle kaplı, bulutlarla çevrili bir dünya. Biliyorum, bazen o bulutlar kararıyor yağmur yağıyor içine. Ama sen de biliyorsun ki her yağmur sonrası güneş açar. Ve yine bilmelisin ki, yağmur yağmadan çiçek açmaz... Bırak yağsın yağmurun. Bırak aksın gözyaşların. Yoruldun mu, bırak tutmasın bacakların. Çaresiz misin? Kal öyle. Bırak artık kendini, üzüntünü yaşa. Kendine engel olma, kendini tutma. Kendi felaketine kollarını aç. Ellerin mi titriyor, bırak titresinler. Titreye titreye durmayı öğrenecekler. Üzüntünü durdurmaya çalışma. Her şeyi yaşayacaksın bu hayatta, hüznü de mutluluğu da. Oysa sen şimdi hüznünü durdurmaya çalışıyorsun ya, sadece hüznün değil mutluluğun da duruverir böyle. Her şeyi dolu dolu yaşa ki evren de sana mutlu olma zamanın geldiğinde mutluluğunu da dolu dolu yaşatsın. Hayat bir nehir, akıp gidiyor. Suyun üstüne uzat bedenini, akıp git sen de. İnan bana, şelaleden aşağı düştüğünde güzel bir gölde uyanacaksın. Şimdi kapat gözlerini, aç kollarını, arkana doğru yaslan ve kendine şöyle mırıldan, "Su akar, yolunu bulur."


Loş bir oda, atıştıran yağmurun sesi, telefonumdan gelen hafif müzik sesi, henüz gelmeyen annem ve babam, bomboş evim, aralanmış perdem ve mesajlarımı aldıkça aralıksız yazan Ege... Huzurlu bir akşamüstü geçiriyorum yatağımda. Ya da geçiriyoruz mu demeliyim? Bana hep böyle geliyor, sanki ayrı ayrı yerlerde değiliz. Sanki bir aradayız. Mesajlaştıkça yanımda hissediyorum onu. Bir akşamı beraber geçiriyoruz onunla sanki. O da böyle hissediyor biliyorum.

"Sen hala çatıda mısın?"

"Hayır. Odama indim, yatağımdayım. Camdan dışarıyı izliyorum. Sen ne yapıyorsun?" Gülümsedim.

"Yatağımdayım. Camdan dışarıyı izliyorum. Yağmur yağıyor, müzik dinliyorum. Yani aslında bunların hepsini beraber yapıyoruz! Öyle değil mi?"

"Beraber yataktayız yani :)" Ege'nin cevabıyla büyük bir kahkaha attım.


"Lütfen bunu başka yerlere çekmeyelim!"

"Beraber yatakta olsak şu an konuşuyor olmayabilirdik." Yüzüm kıpkırmızı bir şekilde baktım ekrana.


"Konuşuyor olurduk." diye düzelttim onu gülerek.

"Ben uyurdum. Büyük ihtimalle huzurdan uyuyakalmış olurdum." Ege'nin cevabıyla alt dudağımı ısırdım. Ben çok yanlış anlamışım ya. Çok farklı şeyler söyleyecek diye bekledim! Gerçekten yazıklar olsun bana.

"Gerçekten uyur muydun?" Soruma bakın. Ne uyuması seviş benimle diye bağırıyor resmen! Utanç verici sorular soruyorum! Ege'nin karşı tarafta güldüğünü hissediyor gibiydim.

Birden telefonum çalmaya başladı. Ege'nin aradığını görünce telaşla telefonu sağ elime geçirdim. Neden arıyordu şimdi? Boğazımı temizleyip telefonu açmadan havaya doğru "Alo! Alo?" deme provası yaptıktan sonra sesimi düzeltip telefonu açtım.

"Alo?"

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" Sesi o kadar tok, o kadar etkileyici ki. Hafif bir gülme tınısıyla konuşuyor. Kalbimin hızlandığını hissettim.

"Ne yapmışım?"

"Beni yatağa attın. Ve benden faydalanmaya çalışıyorsun." Kıkırdadım.


"Ben... sadece... m..." M? M deyip kaldım. Heyecandan konuşamıyorum.

"Sen... sadece... m... Ben Fransa'ya gideli Türkçe baya bir değişmiş." Gülmeye devam ettiğim sırada cevap verdim,


"Ben sadece merak ettim. Ciddi misin değil misin onu anlamaya çalıştım. Yani... genelde erkekler bu tarz düşünmez. Yanında olsam huzurdan uyurum filan... Sen gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Yanımda olsan uyur musun?"

"Hayır. " Söyler söylemez etkileyici bir şekilde gülmeye başlayınca kıkırdadım. Yüzüm giderek kızarıyordu. Bu konuyu kapatmalıydık.


"Ege!" dedim telaşla, "bu konuyu kapatabilir miyiz?"

"Biliyor musun, hayatımda duyduğum en güzel Ege diyen ses tonuna sahipsin."

"Öyle mi Ege?" Ege karşı tarafta gülerken ondan farksız değildim. Hem mutluluktan hem heyecandan sürekli gülüp duruyordum. Sonra bir an Ege'nin telefonunun arkaplanından gelen sese odaklandım.

"Orada da mı yağmur yağıyor?" diye sordum duyduğum yağmur sesiyle.

"Evet, bir iki saattir yağmurlu hava. O yüzden çatıdan inmek zorunda kaldım. Şimdi kendini bana biraz daha yakın hissetmen lazım, aynı anda yağmuru izliyoruz. Aynı anda yağmuru dinliyoruz. Her şeye rağmen gökyüzümüzün aynı olmasının kanıtı bu."

"Ege," dedim camı açarken, "elini camdan dışarı uzatsana."

"Neden?"

"Ben de uzatacağım. Aynı yağmur elimizi ıslatacak. Sanki,"

"Ellerimiz birbirine değiyor gibi." Cümlemi tamamlayınca gülümseyerek elimi camdan uzattım.

"Uzatıyor musun?" diye sordum.

"Evet. Tuttum elini..."

"Ben de..."


Sessizlik. Öylece ikimiz de camdan dışarı elimizi uzatmış yağmurun altında ıslanmasını izliyoruz. O konuşmuyor, ben konuşmuyorum. Telefonlarımızdan duyduğumuz tek ses yağmur sesi. Bu şekilde bir beş dakika durduk.

"Hadi kapat camı. Üşümüşsündür." Sözünü dinleyip donmuş sırılsıklam elimi içeri çektim. Camı kapatıp tir tir titreyerek yorganımın altına girdim.

"Yorganın altındayım! Donuyorum!"

"Bir romantiklik uğruna zatürre oluyormuşuz!" Büyük bir kahkaha attım.

"İkimiz de yarın hastanedeyiz, serumlarla filan fotoğraf atıyoruz düşünsene. Sebep: Ellerimiz birbirine değer diye dakikalarca yağmurun altında bekledik. Büyük ihtimalle psikiyatriye sevk ediliriz serumlardan sonra."

Yine kısa bir sessizlik girdi araya. İkimiz de yorganlarımızın altında ısınmaya çalışıyorduk. İyice mayışmış bir halde neredeyse uyuyakalacaktım.

"Bir gün... bir yağmurun altında ikimiz birlikte duracağız. Bu sefer ellerimiz gerçekten birbirine değecek. Söz veriyorum, bir gün senin ellerini gerçekten tutacağım İzmir."


Sesiyle bunları duymak, o uykulu sesini kulaklarımda hissetmek tüylerimi ürpertmişti. Eğilip yanağından öpmek isterdim şimdi. Uykuya dalışını izlemek isterdim. Ama ben ona asla böyle cümleler söyleyemeyecektim sanırım. Utancım her zaman susturacaktı beni.

"İkimiz de çok renksiziz aslında... değil mi?"

"Nasıl yani?" diye sordu Ege içimden gelerek kurduğum bu karmakarışık cümleye.

"İkimizin de içinde büyük bir hüzün var sanki. Sanki yıllardır bir hüzün taşıyormuşuz içimizde. Renklerimizi kaybetmişiz, enerjimiz yok, sadece ruhumuz var. Hayat bizi her üzdüğünde içimize ata ata renklerimizi bir bir yolda bırakmışız. Sen siyah olmuşsun, ben beyaz. Sonra birbirimizle tanışmışız, birbirimize karışıp yeni bir renk olalım diye. Yani... Siyah beyazız ikimiz, sarılınca renkleneceğiz. "

"Sarılacak mıyız? Bunun olacağına inanıyor musun? İnanmıyordun hani."

"Sarılacağız Ege. Bu da benim sözüm olsun." Ege derin bir iç çekti telefonun karşısında. Tam o sırada telefonumu bir numara daha aramaya başladı. Telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Numarayı tanımıyordum. Ama içimde annem ve babamın hala eve gelmemesiyle ilgili bir endişe de vardı. Yağmurdan yolda filan mı kalmışlardı?

"Ege," dedim, "Benim şimdi kapatmam lazım. Biri daha arıyor. Onu açmam lazım."

"Kim arıyor?"

"Tanımıyorum. Annem başka bir numaradan arıyor olmalı."

"Tamam, konuşman bitince yaz bana."

"Tamam... Öptüm." dedim safça gülümseyerek. 

"Ben de seni öptüm." Telefonu gülerek kapattığım gibi yüzümde salakça bir gülümsemeyle diğer aramayı açtım.


"Alo!" dedim hevesle, arkadan bir telsiz sinyali sesi geldi. Kaşlarımı çattım.

"Alo, İzmir nasılsın kızım?"

"İyiyim. Tanıyamadım?"

"Ben babanın arkadaşı Üsteğmen Birkan Vuran."

"Tanıdım Birkan Amca, hatırlayamadım ilk başta."

"Canım benim, şimdi benim bir ekip sizin eve geliyor. Seni alacaklar, buraya getirecekler. Endişelenme, onlarla gelebilirsin, korkma." Korkuyla gülüşüm söndü.

"N-neden? Nereye götürecekler beni?"

"Anlatacaklar sana. Sen korkma, her şeyden haberim var. Tamam mı?" Çalan kapıyla birlikte ayağa fırladım. Kalbim iki kat hızlanırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Babam iyi mi?" Kapıya doğru ilerlerken telefondan bir karşılık bekliyordum.

"Birkan Amca babama bir şey mi oldu!"

"Canım benim gelmiş olmaları lazım. Burası çok kalabalık duyamıyorum. Sen korkmadan onlarla git. Hiçbir sorun olmayacak tamam mı? Kapatıyorum şimdi, yirmi dakikada burada olursunuz." Telefonu sertçe kulağımdan çekip kapıyı açtığımda dört tane asker karşıladı beni.

"İzmir Hanım, askeriyeye gitmemiz lazım. Üstünüze bir şey alın isterseniz." Telaşla odama girdim, montumu üzerime geçirip koşarak kapıya döndüm.

"Bir şey mi oldu! Babama bir şey mi oldu!" Bir yandan telefonumu çıkarmış telaşla annemi arıyordum. Açmıyordu! Korkudan ölmek üzereydim! Birlikte indik, arabaya bindik. Yüzlerce soru sordum. Hiçbirine cevap vermediler.


"Sakin olun, size her şey anlatılacak." deyip duruyorlardı. Ağlamaktan ölmek üzereydim, annem hala açmıyordu, babamın telefonu açık bile değildi. Ekranda beliren "Gelmemeye Giden Adam Ege Arıyor..." yazısıyla direkt aramayı kapattım. Dakikalar sonra askeriyede durduğumuzda hızla kontrolden geçirildim. Korkudan darmadağın bir hale gelmiştim. Yüzlerce asker gece koşusundayken binanın yan tarafına yönelttiler beni. Birkan Amca'yı askeriyenin bahçesinde görür görmez ona doğru hızlandım. Yanında yirmiden fazla asker vardı. Hepsi yüksek rütbeliydi belli ki. Etraflarında polis arabaları, jandarma arabaları... Polis arabalarının birinin önünde korumamız Volkan Abi'yle konuşan polisler. Bir şeyler oluyordu. Kötü şeyler.

"Birkan Amca!" dedim ağlayarak. Yüzümü ellerinin arasına aldı.

"Kızım... sakin olmanı istiyorum. Kötü haberler alıştıra alıştıra verilir. Ama sen asker kızısın, güçlü olmak zorundasın. Anneni ve babanı komplo olduğunu düşündüğümüz bir trafik kazasında kaybettik."

Bırakın kendinizi o nehre, bırakın akıntı alsın götürsün sizi. Açın kollarınızı, arkanıza yaslanın. Felaketinize hazır olun, kendi felaketinizi karşılayın.


Hani bazı anlar vardır, o an, tam o an ölmek istersiniz. Tam o an her şey bir anda bitsin bir anda kalbiniz dursun beyniniz sussun istersiniz. İşte ben o anı yaşıyorum. Tam olarak o andayım. Ölmek istiyorum. Beynimin susmasını istiyorum. Tüm bunların yaşanmamasını, birer hayal olarak kalmalarını istiyorum. Şu an benim hayatımın en büyük felaketinin yaşandığı an. Canımın içimden çıkmak istediği an. Acı çektiğim, bir kaktüsün kalbime değdiğini hissettiğim an. Ölüyorum. Acıdan ölüyorum.

---

Ve bölüm sonu! Yavaş yavaş olayın harekete geçme kısmına gelmeye başladık, bundan sonra asıl hikayemiz başlıyor. Sizden ufak bir ricam var, eğer gerçekten okumaktan zevk alıyorsanız arkadaşlarınıza önerin^^ Büyüyelim istiyorum ve yavaş yavaş büyümeye de başladık. 100.000 okunmayı çok kısa bir sürede 10 bölümle geçtik çok çok teşekkürler :') İnanıyorum ki çok kısa bir zaman sonra 1 milyonu da geçeceğiz. Geçen gün doğum günümde biraz duygusallaşıp size yazmak istedim. Yorumlarınızı mesajlarınızı tek tek okudum siz harika insanlarsınız ya. Hepiniz destek olmak istemişsiniz, bazılarınız dertlerini anlatmış. Gerçekten çok mutlu ettiniz. En büyük hediyeyi verdiniz bana. Bu arada önemli ve cevap vermem gereken mesajlar var biliyorum, boş vaktimde hepinizin mesajlarını cevaplayacağım aklımdasınız^^ Ve lütfen okuyan herkes oy vermeyi unutmasın :') Öpüyorum^^


Instagram : beyzalkoc

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

677K 33.7K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1M 72.8K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
196K 6.5K 44
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
110M 4.4M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...