3391 Kilometre

By beyzaalkoc

27.3M 1.4M 979K

''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Y... More

3391 Kilometre - Tanıtım
1.Bölüm : Yere Düşen Yıldızlar
2.Bölüm : Gelmemeye Giden Adam
3.Bölüm : Yedi Ay.
4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
6.Bölüm : Benim Yerim.
7.Bölüm : Yan Yanaymışız Gibi...
8.Bölüm : Güçlü Yürü.
9.Bölüm : Benim Miladım...
Dertleşme Bölümü!
11.Bölüm : Siyah Beyaz
12. Bölüm : Sürükleniş Dönemi.
13.Bölüm : Sana Döndüm.
Çekiliş!
14.Bölüm : Gerçek Hayata Dön.
15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.
16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.
Önemli^^
İmza Günü + Duyuru
17.Bölüm : Ben Seni...
18.Bölüm : Sözümü Tuttum.
19.Bölüm : Öpsene Beni.
20.Bölüm : Dünyanın En Güzel Kızı.
21.Bölüm : Ege'nin İzmir'i.
Duyuru^^
22.Bölüm : Sana Aşığım.
23.Bölüm : Aşkım.
24.Bölüm : Yalnız Kızın Öyküsü
25.Bölüm : Felenkop Efsanesi.
26.Bölüm : Sihirbaz.
27.Bölüm : Gri Sıkıcı Bariyer.
28.Bölüm : Ben Senden Önce Görünmezdim.
İmza Günü + Duyuru
29.Bölüm : No 34, Kat 3.
30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!
31.Bölüm : Sinemaya Gidiyoruz!
32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.
33.Bölüm : Sen Kayboldun.
34.Bölüm : İletilemedi!
35.Bölüm : Ege Sözü. (FİNAL)
3391 Kilometre İNTERNET SATIŞINA AÇILDI!
Teşekkür^^

10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.

627K 35.6K 23.8K
By beyzaalkoc


Şövalye dinlene dinlene aştığı yolların ötesinde bir gölün kenarında oturmuş. Eğilmiş, elini yüzünü yıkamış, avuç avuç su içmiş. Sonra bir gölge görmüş suyun üzerinde kıpırdayan. Başını yanına çevirmiş, yanındaki taşa konan kuşa bakmış. Minicik, sapsarı bir kuş. Kuş eğilip gölden bir damla su almış kanatlarını çırpa çırpa uçmuş gitmiş. O an derin bir iç çekmiş şövalye, "Keşke kuş olsaydım," demiş, "uçar giderdim şimdi yanına."


10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.
*Gölgem çoğalmak istiyordu.*

Gözlerimi karanlık bir odaya açtığımda uyuyakaldığımı anladım. Yıllardır komadaymışım da yıllar sonra gözlerimi açmışım gibi merakla etrafa bakındığım sırada her şeyi hatırladım. Ege'yle mesajlaşıyordum, Norveç Kuzey Işıklarını hayal ederken uyuyakalmıştım! Telaşla telefonu elime aldım. Beş mesaj vardı!

"Hala hayal dünyasında mısın? :)"

"İzmir?

"Sanırım seni uyuttum. Bunu bilmek güzel... "

"Çok garip, değil mi? Sanki yanındaymışım da seni uyutmuşum gibi hissediyorum. Saçlarına dokunarak, bir şeyler anlatarak. Oysa yanını bırak yakınında bile değilim. İçimde garip şeyler oluyor İzmir. Ve ben bunlara anlam veremiyorum. Tüm bu hislere. Sen uyuyorsun, ve ben huzurlu hissediyorum."

"Bana ne yaptın?"

Gözlerim tüm bu mesajların üzerinden hızlı hızlı geçerken kalbimin hızlandığını hissettim. Bana ne yaptın? Bana ne yaptın? Bana ne yaptın? Cümleyi defalarca okudum, ve kalbim deli gibi atıyor. Ona ne yapmıştım? Her şeyden önemlisi o bana ne yapmıştı, kalbimi nasıl bu kadar hızlandırabiliyordu? Onun dediği gibi benim de içimde garip şeyler oluyordu, ve ben bunlara anlam veremiyordum. Tüm bu hislere.

"Günaydın." Yazdım hiçbir şey söylememiş gibi. Devam ettim,

"Güzel rüyalar gördüm! Bol Kuzey Işık'lı..." Anında cevap geldi,

"Ben var mıydım?" Gülümsedim.

"Vardın Ege." Mesaj sayfasına bakıyordu, biliyordum. Ben de mesaj sayfasına bakıyordum öylece. Parmaklarım yavaş yavaş dokundu ekrana,

"Ne yapıyorsun? Neler yaptın ben yokken?"

"Çatıya çıktım. Hala çatıdayım."

"Çatıda mısın?"

"Evet. Evimin güzel bir çatısı var. Güzel bir manzarası var... Aylardır bu çatıya tek başıma çıkıyordum, bugüne kadar." İçimde hafif bir huzursuzluk hissettim.

"Kimle çıktın ki şimdi?"

"Seninle." Kaşlarımı çattım,

"Belki buna alışamadın ama tanıştığımızdan beri, daha doğrusu aklıma girdiğinden beri sanki her şeyi seninle yapıyormuşum gibi geliyor. Diziyi birlikte izledik, birlikte uyuduk, birlikte çatıya çıktık. Artık buraya bakınca tek gölge görmüyorum," Yazdı ve bir resim yolladı. Gözlerimi kısarak baktım resme. Duvardaki kendi gölgesinin resmini çekmişti. Gülümsedim. Ayağa kalktım ve odamın duvarına doğru ilerledim. Sokaktaki sokak lambasından odama vuran ışık duvara gölgemi çıkarıyordu. Gölgemin resmini çektim ve yolladım.

"Gölgelerimiz birlikte." Yazdım.

"Düşünsene biz de yan yanayız. Yani... bir gün... Sana hep çok büyük konuştum değil mi? Bir tane daha geliyor şimdi. Seni bir gün bu çatıya çıkaracağım İzmir. Yan yana duracağız, duvarda iki gölge olacak. Bizim gölgemiz." Kalbim acı içinde teklerken cevabını yazdım,

"O duvarda zaten iki gölge var Ege. Bizim gölgemiz. Ben gölgeme baktığımda seni de görüyorum artık. İçimde bir yerlerdesin. Ben de senin içinde değil miyim? Ufacık da olsa bir yerlerde." Bekledim. Uzun uzun cevap yazmadı, ama ekrandan da çıkmadı. O yazana kadar bekledim, sonra yavaş yavaş yazdı.

"İçimdesin... İzmir Ege'dedir, sen de bendesin."

Büyük depremler önceden hissedilir derler. Kuşların ötüşü değişir, köpekler durmadan havlar. Uzmanlar yıllar öncesinden uyarı verir. Büyük deprem geliyor manşetleri ekranı sarar. Ne zaman geleceğini, nasıl geleceğini kimse bilmez. Tek bildikleri geleceğidir, ve o deprem gelir. Şimdi aynen öyle hissediyorum. Kuşlar farklı ötüyor, köpeklerin havlayışı değişti, uzmanlar uyarı veriyor, kafamın içi bas bas bağırıyor deprem geliyor İzmir kaç diye. Ege'nin bana hissettikleri, benim ona hissettiklerim bir felaketten başka bir şey değil. Bir felakete doğru gidiyoruz, görmüyor musunuz? İki insanın kavuşamayacaklarını bile bile birbirini sevmesi intihardır. Niye buna izin veriyoruz?

"Bazen soruyorum kendime," yazdı Ege,

"Bu dünyada ne için varım, niye geldim, yaşama amacım ne, neyden kaçıyorum diye... Artık bu soruyu sorduğumda ara ara aklıma sen gelir oldun. Belki senin için geldim bu dünyaya. Yapayalnız bir ömür geçirdim. Yapayalnız. Hep sordum, hiç mi kimse olmaz bu dünyada benim varlığımı fark edecek. Hiç mi kimse olmaz çıkıp da 'Aaa, sen de bu dünyadasın!' diyecek. Olmadı. Kimse olmadı. Kimse. Sonra seni gördüm. Ve sen beni yapayalnızlığımdan kurtardın. Sessiz sedasız hayatıma yazdığın harflerle ses oldun. Bu yüzden ben mesajlarını okumuyorum, duyuyorum İzmir. Mesajlarının bir melodisi var."

İçimden bir ses bas bas bağırıyordu "Kaç!" diye, devam ediyordu. Bana bağlanıyordu, hissediyordum. Ona bağlanıyordum, bunu da hissediyordum. Ne yapabilirdim bilmiyordum, şimdi ona yalnızlığını bitiriyormuşum gibi gelirken beni sevmeye başlayıp kavuşamadığında yalnızlığını daha fazla hissedecekti. Söyledikleri o kadar bendi ki... O kadar beni anlatıyordu ki dünyada benden bir tane daha vardı sanki. Allah onu da almış dünyanın bir ucuna atmıştı. Aramızda şehirler asfaltlar adalar ülkeler denizler... Oysa ne şehirlerin ne asfaltların ne adaların ne ülkelerin ne denizlerin haberi vardı kendilerine rağmen Ege'ye hissettiğim tüm bu duygulardan.

"Ege," Yazdım telaşla, "Kapat bu konuyu. Lütfen... Kötü hissediyorum..." Sonra kendimi tuttuğum, yazdığım anda kendimden nefret ettiğim o soruyu sordum,

"Ege... Sen neyden kaçıyorsun?"

Çevrimiçi... Çevrimiçi... Çevrimiçi...

Dakikalar geçti, cevap yok. Sormamalıydım, sormamalıydım. Zamanı gelince anlatacağına emindim ama soran taraf ben olmamalıydım.

"Tek söyleyebileceğim bir daha geri dönemeyeceğim bir şeyi ardımda bırakarak gittiğim. Sen benim dünyadaki yasak bölgemdesin İzmir. Tüm dünyayı gezsem dolaşsam bir dakika uğrayamayacağım tek yerdesin." Ne olmuş olabilirdi, bir suçu mu vardı? Bir suç mu işlemişti? Ailesi neredeydi? Neyden kaçmıştı, neden geri dönemeyecekti? Kafamdaki binlerce soruyu içime attım ve yutkundum.

"Başka hiçbir şey sormayacağım. Zamanı gelince anlatacağını biliyorum."

"Sorma..." Yazdı ve devam etti,

"Ben biraz çıkıp çatıda müzik dinleyeceğim... Görüşürüz." Bu neydi şimdi? Morali bozulmuştu. Moralini bozmuştum saçma sapan merakımla. Konuşmadan çıktım. Odanın içinde gezinmeye başladım. Sonra gözlerim gölgeme kaydı. Elimi uzattım, gölgeme dokundum. Bir anda telefonumu çıkardım, masadaki vazonun önüne sabitleyip kamerasını açtım. Zaman ayarlaması yapıp gölgemin karşısına geçtim. Ellerimle gölgemde kuş gölgesi oluşturdum ve resmini çektim. Gülerek elime aldım telefonu. Duvardaki kuş gölgesi beklediğimden güzel çıkmıştı! Ege'ye yolladım ve şöyle yazdım,

"Keşke kuş olsam. Sana gelirdim şimdi." Mesajın başında heyecanla bekledim. Ne olmuştu, ne yaşamıştı bilmiyordum ama size yemin ederim Ege masumdu. Hayatımda gördüğüm en masum ruha sahipti. Birkaç dakika sonra umudum sönmek üzereyken mesaj geldi. Mesaja girer girmez kıkırdamaya başladım. Aynı resimden çekmişti! Elleriyle kuş gölgesi yapmıştı, ve şöyle yazmıştı,

"Havada buluşalım." Gülümseyerek baktım ekrana. Kuş gölgesinden iki resim, Ege ve ben, birbirine bir gökyüzü mesafesi kadar uzak iki insan. Keşke kuş olsaydık, havada buluşurduk. Aynen dediği gibi. Oysa biz uçmaktan mahrum, birbirine asla yaklaşamayacak iki insandık belki de.

"Hangi şarkıyı dinliyorsun?" Yazdım.

"Evgeny Grinko - Faulkner's Sleep."

"Hemen açıyorum!" Koşarak bilgisayarımın kapağını kaldırdım, açılmasını bekleyip açılır açılmaz dediği müziği açtım. Müzik ağır ağır çalarken içime işlediğini hissettim.

"Seni tanımaya başladım, biliyor musun?" Yazdım.

"Öyle mi? Kimmişim ben?"

"Bir aptalsın sen."

"Ahaha, ne?" Ege'nin gülmesiyle gülerek cevapladım.

"Sürekli üzgün olan, ama şarkılarla neşelenmek yerine kendini hüzünlü müziklere itip daha çok üzülen, çatıda tek başına oturup bunalıma giren bir aptalsın!"

"Sen de bir aptalsın." Kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Sana her hislerimden bahsettiğimde konuyu değiştiren, hislerimden ve kendi hislerinden korkan, ulaşamayacağın bir insanı sevmeye çekinen bir aptalsın." Gülümsedim.

"Birbirimizi bulmuşuz o zaman."

"Aptal Ege ve Aptal İzmir'in büyük aşkı." Kıkırdadım. Ve yazmaya başladım,

"Aşk mı?"

"Pardon," yazdı, "Sen hislerden korkuyorsun. Ve haklısın da, ortada aşk yok."

"Peki bir gün olacak mı? Korkmadan soruyorum."

"Gün olur, herkes evine dönmek ister İzmir. Eğer kendini bana sevdirmeye devam edip ruhunu ruhuma ev yaparsan, aşık olurum sana. Engel olamazsın."

"Ege," yazdım ağır ağır. Derin bir nefes aldım ve korkuyla devam ettim, "bana aşık olma. Lütfen." Hiçbir şey yazmıyordu. Ben de açıklamaya çalışıyor ama kendime bir sebep bulamıyordum.

"Ben... ben..."

"Korkaksın."

"Öyleyim! Sırf bu yüzden aşık olmamalısın. İnsan bir korkağa aşık olmamalı. Aramızda binlerce kilometre var ve biz bu kilometreleri asla aşamayacağız, bunu bile bile aşık olmak aptallık olur. Yapma Ege, yapmayalım bunu."

"Bitirmek mi istiyorsun konuşmamızı?"

"Hayır!" yazdım telaşla, "Ben sadece duygularını kontrol etmeni istiyorum... aşık olmamanı..."

"Özür dilerim. Seninle konuşmaya devam edersem ben sana aşık olacağım İzmir. Buna engel olamam, olamazsın. Bu yüzden kararını ver, ya hep varım, ya hiç yokum."

"Ege..." yazabildim sadece. Hiçbir şey yazamıyordum. Aşktan ve imkansızlıklardan öylesine korkuyordum ki ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Bizim yaşadığımızın adı aşk olmaz Ege. Acı çekmek olur. Sen orada ben burada, biz aşık olamayız. Biz acı çekeriz. Dokunsan dokunamazsın, öpsen öpemezsin, sarılsan sarılamazsın."

"Hiç mi umudun yok? Belki bir gün yan yana oluruz. Belki bir gün dokunurum sana. Belki bir gün öperim seni. Acı çekeceğimi bilmediğimi mi sanıyorsun? Ben şimdiden çekiyorum o acıyı. Aylarca bekledim seninle konuşmak için, iki haftadır her saniyende hayatındayım, uyuyorsun biliyorum yemek yiyorsun biliyorum dışarı çıkıyorsun biliyorum dolap kapağının kulpu çıkıyor bunu bile biliyorum. Ama yanında olamıyorum, acı çekiyorum. Uyuyakaldın ve Allah kahretsin dedim ya, Allah kahretsin gidip üstünü örtemiyorum! Orospu çocuğunun teki taciz etti seni. Ne yapabildim? Hiçbir şey. Hiçbir şey, kocaman bir hiçlik! Bomboş, elimden gelen bomboş bir hiçlikti! Bunlar acı vermiyor mu sanıyorsun? Ve ben bu acıya rağmen varım, acı çekmeye de varım. Sen var mısın? Yoksa hayatının sonuna kadar bir korkak olarak mı yaşayacaksın?"

Başımı kaldırdım. Duvardaki gölgeme baktım. Yanımda kocaman bomboş bir duvar vardı. O duvar dolmak istiyordu. Gölgem çoğalmak istiyordu. Ve ben hayatımda ilk defa acı çekmek istiyordum. Narkozsuz bir ameliyata girmeyi kabul ediyordum, kılıçsız bir savaşa dalıyordum sanki. Kendimi dünyanın en dalgalı denizinin ortasına bırakıyordum, silahlı çatışmanın ortasına atılıyordum, alev alev yanan odunların üstüne doğru ilerliyordum. Ben acı çekeceğim o döneme giriyordum. Bunu kabul ediyordum, bile isteye.

"Varım Ege... Varım."


---

Keşke kuş olsak değil mi :') Uçar giderdik yanlarına^^ Beklettiğim için üzgünüm, size bahsettiğim o dertleşme başlığını da çok yakında açacağım. Bol bol dertleşeceğiz. Bir sonraki bölüme kadar bekletemeyeceğim merak etmeyin. 3391 Kilometre kısa sürede hepimizin kalbinde böyle çok büyük bir yer aldı, benim için bile çok çok özel çünkü yazdığım en imkansız aşkın hikayesi ve yazdıkça İzmir'i de Ege'yi de hissediyorum. Biliyorum ki sizin de çok kuş olup uçarak yanına gitmek istedikleriniz var ama eğer karşı taraf da kuş olup yanınıza gelmek istemiyorsa yıpratmayın kendinizi. Yorumlarınızla, mesajlarınızla ailem gibi oldunuz. İnanın arkadaşlarıma bu kadar değer vermiyorum, siz çok değerlisiniz benim için. Bazen kendimi kötü hissediyorum direkt girip yorumlarınızı okuyorum mutlu oluyorum. Çünkü bu dünyada ben de birileri için varım diyorum, sizin için varım. Ve yazıyorsam size yemin ederim amaçlarımdan biri de size kendinizi iyi hissettirmek, bu yüzden bilin ki siz de bu dünyada birileri için varsınız, mesela benim için. Kendinizi yıpratan herkesten her yerden uzak durun, ama imkansız diye sevmekten de korkmayın :') Sizi seviyorum, görüşürüz^^ Bu arada Instagram'da canlı yayın yapmamı istiyorsunuz biliyorum ayarlayabilirsek bir gün sorularınız için yapacağım söz. Takipte kalın, kullanıcı adım beyzalkoc :') Öptüm sizi! 

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 56.4K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
877K 61K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
323K 11.8K 47
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.9K 1.2K 16
Hər şey Suzannanın o əməliyyata girməsi ilə başladı. Bir əməliyyatın həyatını alt üst edəcəyindən xəbərsiz Suzannanın macəralarını oxumağa hazır olun...