Paşa Murat

Von duygununkelimeleri

1.6K 159 66

Cehenneme uzatılan bir el, bir dokunuş gibiydi Murat Paşazade'yi sevmek. Sıcaktı, yakardı, küle çevirirdi. Na... Mehr

Bölüm 1 ~ Güzel Yüzlü Kabadayı
Bölüm 2 ~ Düştüğüm Yerden Tuttuğu Vakit
Bölüm 3 ~ Kader Yardakçısı, Baş Belası Tesadüf!
Bölüm 4 ~ Birinci Vites, Onur Meselesi
Bölüm 6 ~ Merhamet Kuşunun Minik Mavi Kalbi
Bölüm 7 ~ İkinci Vites, İki Küçük Kol Düğmesi
Bölüm 8 ~ Bakışlarındaki Teslimiyet Tonu
Bölüm 9 ~ Bir Adamın Ruhuna Tökezlemek

Bölüm 5 ~ Ölüm Oyuncağının Detone Çığlığı

123 17 5
Von duygununkelimeleri

Elimdeki bardağı silerken bir yandan da çok değil, bir saat önce yaşananları düşünüyordum. Ben Karadelik'e döndüğümde o adam ortalıkta yoktu ve önlüklü iki kişi Murat Bey'in her zaman oturduğu alanı temizliyorlardı. Sedef ise şiş gözlerle elinde tepsi içecek dağıtmaya başlamıştı. Murat Bey ona izin vermişti, neden çalışıyordu ki? Almi ben gelir gelmez beni köşeye çekmiş ve odada neler yaşandığını sormuştu. Murat Bey kimseye söylememem konusunda beni tembihlemiş değildi fakat ben yine de söylemek istemedim. Tek söylediğim Sedef'i teselli ettiğimdi.

Derin bir nefes alarak bir diğer bardağa geçtim. Ne demişti Murat Bey? Köstebek. Peki neyin köstebekliğiydi bu? Ne haber götürebilirdi ki Sedef? İçkileri nasıl hazırladığımızı mı anlatacaktı başkalarına? Ya da günlük ne kadar para kaldırıldığını falan mı? Aklım karışıyor, içimden bir his işin içinde başka bir şey olduğunu söylüyordu. En iyisi kendimi işe vermek ve fazla düşünmemekti. Zaten burada on gün çalışacak sonra da hayatıma geri dönecektim. Neden kafamı yoruyordum ki?

                                                                                   ***********

Saat gece üçü vurduğunda mekanda iki tane adam ve çalışanlar kalmıştı. Almi elindeki suyu başına dikerken boynunu ovdu.

"Ne gündü! Şu adamlar da çıksalar da evimize gitsek artık!" dudağımı bükerek kafamı salladım. Tek istediğim buydu. Eve gidip ayaklarımı uzatmak ve derin bir uyku çekmek. Hoş üç saat sonra kalkmam gerekecekti ama o üç saatlik uyku benim için altın değerindeydi.

"Sevda Hanım," daldığım için yerimde sıçrayarak bana seslenen Kara'ya baktım. Kafasıyla kapıyı göstererek ilerlemeye başladı. Kaşlarımı çatarak şapkamı çıkardım –evet bende o garip gezegenli şapkalardan takıyordum- ve Kara'nın peşine takıldım. Kapıdan çıkmış, kenarda beni bekliyordu. Karşısına geçerek sırtımı koridora döndüm.

"Bir şey mi oldu?" diye sordum. Başını iki yana sallayarak;

"Sizi eve bırakayım," dedi. Şaşkınlıkla gözlerim kocaman açılırken beni eve bırakmasını Murat Bey'in isteyip istemediğini düşündüm. O mu göndermişti Kara'yı? Ama neden? On gün boyunca beni Kara mı eve bırakacaktı?

"İki müşteri var içeride ama, Almi yalnız-"

"Eve git iyilik meleği!" Arkamdan gelen gür sesle irkilirken hızla o tarafa döndüm. Murat Bey ellerini pantolonun cebine sokmuş, çekik gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Acaba benden uzun olduğu için mi gözleri bu kadar çekik duruyordu? Diğer insanlar da onu böyle mi görüyordu? Yutkunurken kendime okkalı bir tokat attım. Tabii ki içimden! Neden böyle şeyleri merak eder olmuştum ki? Hem ne demişti o bana? İyilik meleği mi?

"Ama-"

Elini havaya kaldırarak cümlemi yarıda kesti ve iki adım atarak bana doğru yaklaştı. Kalbim balon gibi şişmeye başladı.

"Git ve kanatlarınla birlikte gözlerini de dinlendir."

Gözleri bir iki saniye gözlerimin içinde dolandı. Yutkundum ama boğazımda o bana baktıkça büyümeye devam eden şey gitmedi. Nefeslerimi kesik kesik almaya başlamıştım. Gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım ve put gibi yüzüne bakmaya devam ettim. Bana son bir bakış atarak arkasını döndü ve odasına doğru yürümeye başladı. Sanırım Gözde burada olsa ve şuan hissettiklerimi hissediyor olsa şunu derdi;

O bana doğru iki adım attı ya, iki adım attığı yol olmak istedim.

Gözlerim şokla açılırken panikle derin bir nefes aldım. Sakın Sevda! Sakın o yaban heriften hoşlanayım deme! Ama çok karizmat- Sakın!

                                                                            ************

O günden sonra iki gün boyunca sanırım son zamanların aksiyonuna inat bir dinlenme evresiydi benim için. Sabah ve öğlenleri havuz başında akşam ise Paşa'da çalışıyordum. Bu yoğun tempo beni yoruyor olsa da sözümden dönmeye niyetim yoktu. Tek derdim bu sıralarda Buse yalnız kalıyordu fakat ona da Gözde çözüm bulmuş, Paşa'daki işim son bulana kadar bizde kalmaya karar vermişti. Her ne kadar annesini yalnız bırakmamasını tembihlesem de bu işi başıma onun sardığını ve bu yüzden yardım etmek zorunda olduğunu söylemiş hatta söylememiş bağırmıştı! E haliyle bende kabul etmek zorunda kalmıştım. Bira bardaklarını doldururken gözüm, tahtına (!) kurulmuş olan Murat Bey'i buldu. Bu sefer yanında yabancı biri yoktu, Kara'yı karşısına oturtmuş bir şeyler konuşuyordu. Neden burada çalıştığım süre boyunca gözlerimle sürekli bu adamı takip ettiğimi bilmiyordum ama sürekli ona bakar olmuştum! İşin ilginç yanı ne zaman ona baksam birkaç saniye içinde onun da bakmasıydı! Merak ediyordum. Belki de biraz Gözde yüzündendi bu merakım çünkü bizde kaldığı süre boyunca adamın o gece –işi ilk istediğim gece- bana değişik baktığını söyleyip duruyor, bu da vücudumda farklı bir hissin dalgalanmasına sebep oluyordu. Enteresandı! Neydi bu bendeki? Anlayamıyordum.

Bira bardaklarını tepsiye yerleştirdim. O ara Murat Bey ve Kara ayağa kalkarak Karadelikten çıktılar. Müzik devam ediyor, insanlar yavaş yavaş sarhoş oluyorlardı. Saat gece birdi. Onlar çıkalı on beş yirmi dakika olmuştu ki Karadeliğin kapısı hışımla açıldı ve içeri ellerinde silah on beş kadar adam girdi. Herkes olduğu yerde kalırken sildiğim bardak elimde kalmış, sanırım kilitlenmiştim. Kadınların bazıları çığlık atarken diğerleri kaçmak için birkaç adım attı. Almira hızla tezgahın altına eğilirken ensemden tuttuğu gibi benim de çökmemi sağladı. Yüzümü ona çevirdim. Gözlerini kocaman açmış derin soluklar veriyordu.

"Bunlar kim?" diye fısıldadım ve o an bir ses duyuldu. Kulaklarım çınlarken gözlerim kocaman açıldı. Biri ateş etmişti! Silahıyla ateş etmişti! Daha önce sadece televizyondan duyduğum bu ses vücuduma derin bir korku salmıştı. Bedenim titremeye başlarken Almira işaret parmağını dudaklarına bastırdı. Kadınlar çığlığı kesmiş, sanırım herkes olduğu yerde kalmıştı.

"Nerede ulan o Paşa Murat?" diye gürledi biri. Sesi fazla tanıdık geliyordu. Titreyen ellerimi yere koyarak destek aldım. Paşa Murat da neyin nesiydi? Mekanın ismiyle Murat'ın ismini neden birleştirmişti ki? Yutkundum. Onlar neredeydi? Ve bir ses daha! O lanet ölüm oyuncağından çıkan bir çığlık daha mekanın duvarlarında yankılandı. Biri bir el ateş daha etmişti! Gözlerimi hızla yumarak derin bir nefes aldım. Çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum.

"Buradayım." Ağzım kocaman açılırken istemsizce gözlerimi de açmıştım. Murat Bey'in sesiydi bu! Müşterilerden olduğunu tahmin ettiğim birkaç kişiden birkaç mırıldanma duyar gibi oldum.

"Bana bu mekanda yaptıklarından sonra bir mekanın kalacağını düşünmüş müydün gerçekten? Burayı başına yıkacağım!" Kimdi şimdi bu? Sesi gerçekten fazla tanıdıktı ve ne demişti? Bana burada yaptıklarından sonra. Beynimde şimşekler çakıp büyük ampulleri aydınlatırken kafamı yavaşça tezgahın üzerine doğru kaldırdım. Sadece gözlerimi çıkarmıştım, burnumdan itibaren aşağım gözükmüyordu. Merakıma dayanamayarak etrafı taradım. Murat Bey'in önüne dizilmiş on beş kadar adam ve önlerinde duran... Bu o adamdı! İlk iş günümde kumral kızı sıkıştıran ve Murat Bey'in neredeyse linç ettiği adamdı! Gözünün etrafı mosmor ve yüzünde yara izleri olsa da onu bakışlarındaki o sinsilikten tanıyabilmiştim. Murat Bey ellerini cebine sokmuş, alayla karşıdakini izliyordu. Nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? Misafirler masaların dibine çökmüşlerdi.

"Seni herkesin önünde dövüp de şerefsizliğini yanına bırakmadığım zamanı mı diyorsun? Sen zaten rezil bir adamsın Şinasi, bunun nesi sana dokundu anlamadım?" Böyle bir durumda bile alay edebiliyor muydu? Gözlerim kocaman açılırken adamın değişen yüz hatları ve sinirle çakmak çakmak bakan gözleri beni korkutmuştu. Tam ağzını açıyordu ki Murat Bey yüzüne taktığı alay maskesini çıkararak bir kenara bıraktı. Gözleri ateş saçarken hafifçe kısıldı. Kaşlarının ortasındaki o ince çizgi ortaya çıktı ve yüzü demirden sert bir ifadeye ev sahipliği yaptı. Ah! Sinirliydi! Hatta öyle sinirliydi ki az önceki adamın öfkesinden korktuysam Murat Bey'in öfkesinin altında tir tir titreyebileceğimi düşündüm. Keskin gözleri arkadaki on beş adamın üzerinde dolaştı ve adamların hepsi, teker teker gerildi. Birkaçının silahı tutan ellerinin titrediğine şahit olmak vücudumun şok dalgalarıyla sarsılmasına neden olmuştu.

"Bu şerefsize uyup bana silah mı çekiyorsunuz?" diye sordu. Sesi... Sesi öyleydi ki o silahı tutanlardan biri olmadığım için daha sonra Allah'a şükretmeyi aklımın bir kenarına kazıdım. Sesine bir renk verilse sanırım bu kan kırmızısı olurdu. Adamların yüzlerinde birkaç seğirme gördüm ve elleri titremeyen diğer birkaçı yutkundu. Şaka mıydı? Şuan silah tuttukları adamdan korkuyorlardı.

"Ruhunuzu bile rahat bırakmayacağımı bilmiyor musunuz?" diye sordu. Sesi daha tehlikeli çıkmış ve öfkesini gölgelemişti. İşte şimdi çoğunun eli titriyordu.

"Ya silahları bırakır efendi efendi çıkarsınız ya da sizi bu şerefsiz Şinasi'yle birlikte üst üste koyar ruhunuza varana kadar sikerim." Ettiği küfür, sarf ettiği kelimeler ağzımın kocaman açılmasını sağlarken şaşıranın sadece ben olmaması iyiydi çünkü ellerinde silah olanlar da en az benim kadar şaşkındılar. Tabii onlar benden farklı olarak korkuyorlardı da!

"Beş saniyeniz var!" dedi Murat Bey keskin bir sesle ama katiyen bağırmadı. Buna gerek bile duymadı çünkü on beş adam, teker teker silahlarını yere atarak mekanın çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Seslice yutkunurken az önce yaşadığım şokların şuankinin yanında bir hiç olduğunu düşündüm. Nasıl bir adamdı ki bu üç beş cümleyle, kendinden taviz vermeden on beş silahlı adamı etkisiz hale getirebiliyordu? Müşteriler eğildikleri yerden kalkarken onlar da kapıdan dışarı çıkmak için hazırlandı. Tam bu sırada onları durduran cümle elbette ki Murat Bey'dendi.

"Bu gece burada hiçbir şey olmadı ve siz hiçbir şey görmediniz. İçkiler bugüne özel müesseseden!" Misafirlerin çoğu başını hızlıca sallarken hepsi birlikte mekandan dışarı çıktılar. İçeride bir tek Almira, ben ve o ikisi kalmıştı. Şinasi denen adam gözlerini kocaman açmış öfkenin yanına eklediği ve göstermemeye çalıştığı korkuyla Murat Bey'in yüzüne bakıyordu. Onun ise elleri hala cebinde, tek kaşını kaldırmış ezen bakışlarını üzerinde dolandırıyordu. Biran, sadece ufak biran için o bakışların odağı olmadığım için sevinmiştim çünkü bu bakışlara maruz kalan birinin hayatına normal şekilde devam edebileceğini hiç sanmıyordum.

"E Şinasi? Kaldık baş başa!" diyerek psikopatça sırıttı. Bu gülümsemesi bile tüylerimin diken diken olmasına sebep olmuştu. Şinasi denen adam bir adım geri atarken ayağı adamlarının birinin bıraktığı silaha takıldı. Tam o sırada kapıdan içeri Kara girdi.

"Abi." Dedi geldiğini haber vererek. Murat Bey arkasını dönerek ona baktı ve her şey saniyeler içinde gerçekleşti. Şinasi denen adam silahını Murat Bey'e doğrulturken hızla tezgahın arkasından çıkarak bağırdım.

"Dikkat et!" Bu cesareti nereden bulmuştum bilmiyordum fakat Murat Bey'e gelecek olan zarar yerimde kalmamı engellemişti. Murat Bey ve Kara'nın gözleri önce bana sonra Şinasi'nin elinde tuttuğu silaha kayarken Şinasi silahını bana doğrultmuştu. İçimden "Ben ne yaptım ya?" diye bağırmak geldiyse de korkudan kıpırdayamıyordum bile. Olduğum yerde donmuş, onlara bakıyordum. Murat Bey bana doğrultulan silahla tekrar o tehlikeli yüz hatlarını takınırken Kara da sinirlenmişe benziyordu. Şinasi altın bulmuş çocuklar gibi gülümsedi ve bana doğru bir adım attı.

"Seni öldürmeden önce bir çalışanının gözünün önünde ölmesi belki de içimi bir nebze soğutur." Diyerek sırıttı ve silahın emniyetini kaldırdı. Yutkunarak gözlerimi kocaman açtım. Ölecek miydim? Bakışlarım Murat Bey'e kaydı. O ölümcül bakışları silaha odaklanmıştı ve son birkaç gün olduğu gibi ona baktığımı hissederek bana döndü. Güzel, kara, çekik gözlerini görmeme izin verdi. Şinasi'ye bakmayı reddederek gözlerimi kapadım. Kalbim hızla atıyor, korkudan bacaklarım titriyordu.

Gecenin içine karışan üçüncü silah sesinin benim için patlayacağını nereden tahmin edebilirdim ki? Birkaç ayak sesi ve boğuşma sesleri duydum, ardından ise duymaktan korktuğum ölüm oyuncağının son çığlığı! Kolumda hissettiğim keskin acı ve yanma hissi tüm vücuduma yayılırken bacaklarım artık beni taşımadı ve olduğum yere çöktüm. Almira'nın endişe dolu sesi ve birkaç el ateş edilme sesi de duyuyor fakat tepki veremiyordum. Elim kolumu kavradı ve bu daha büyük bir acının koluma nüksetmesine neden oldu. Vücudum can çekişir gibi yerinde kıvrılırken dudağımdan acı bir inleme firar etti. Gözlerim hala kapalıydı fakat bu gözyaşlarıma bir engel değildi. Acı beni elimden tutup karanlığa sürüklerken aklımdan Buse'yi geçiriyordum. Umarım Gözde ona iyi bakardı!

Aslında yayınlamaya devam etmek için biraz daha okunmasını bekliyordum ama dayanamadım. Haftada bir yeni bölüm ekleyebilirim, elimde bölümler var fakat bu sizin beğenmenize ve destenize bağlı elbette. Hepinizi kocaman öpüyorum. Uzun süre yoktum. Yeni hikaye arayışlarındaydım. Umarım siz de beni, benim sizi özlediğim kadar özlemişsinizdir. Bunu söylemeden geçtiğim her bölüm, eksik olur;

SEVİLİYORSUNUZZZZZZ

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

Peyda Von Herkes Yalan

Jugendliteratur

937K 65.1K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
198K 9.8K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
2M 75.2K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.1M 16K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...