AY'A SIĞINAN MEFTUN

By smellofthesky

433K 44.9K 17.8K

Sevgilim, bu gece meftunu olduğum sana. Bu geceler hep sana. Featured by Wattpad, Community Curator List. More

GİRİŞ.
YENİ AY-1
HİLAL-2
İLK DÖRDÜN-3
ŞİŞKİN AY-4
DOLUNAY-5
SON DÖRDÜN-6
İLK DÜŞÜŞ.
YENİ AY-8
HİLAL-9
İLK DÖRDÜN-10
ŞİŞKİN AY-11
DOLUNAY-12
SON DÖRDÜN-13
İKİNCİ DÜŞÜŞ.
YENİ AY-15
İLK DÖRDÜN-17
ŞİŞKİN AY-18
DOLUNAY-19
SON DÖRDÜN-20
ÜÇÜNCÜ DÜŞÜŞ.
SON-GECENİN KOYNUNDAN SÖKÜLENLER.
TEŞEKKÜR.
ÖZEL BÖLÜM I
ÖZEL BÖLÜM II
AY'A SIĞINAN MEFTUN I 13 ARALIK 2016
ÖHÖM, ÖHÖM.
GÜL DÖNÜMÜ.

HİLAL-16

12.1K 1.4K 526
By smellofthesky

Kollarımda iki adam, beni karakola götürürken dudaklarımı saran ezgiler diyor ki, "Daha on sekizindesin."

Leo da bizimle gelmek istiyor. Polis memurlarına, "Ben de geleceğim," diyor. "Onu yalnız bırakamam."

Polis memurları ona sadece bakmakla yetiniyorlar fakat ne onu arabaya alıyorlar ne de bağrışlarını umursuyorlar. Ellerimi cama yaslıyorum. Camda duran ellerim, camın ötesinde duran Leo'nun elleriyle birleşiyor fakat birbirimize dokunamıyoruz. Leo, dudaklarını oynatıyor. "İtiraf edeceğim."

"Hayır."

Yanıtım keskin oluyor. Öyle ki yanıtın keskinliği dudaklarımdaki kurumuş etleri bile tekrar kanatıyor. O esnada araba hareket ediyor ve Leo'nun eli, camdan kayıyor. Arabanın peşinden koşturuyor, durmuyorlar! Leo koşabildiği kadar koşuyor arabanın peşinden ama bir noktada polis memuru gaza basıyor ve Leo, sadece ardımda kalıyor.

"Leyla Koçak," diyor adam. Bıyıklı, yaşça benden büyük. Babama benzemiyor. Yüzünde bir iyi niyet ifadesi de yok fakat, bu dünyada hiçbir adam babam kadar korkutucu olamaz, biliyorum. "Mustafa Han'ın cinayeti hakkında ne biliyorsun?"

"Hiçbir şey," diye itiraf ediyorum. "Ben...ben...gecenin bir yarısı o evden kaçtım."

Adam kaşlarını çatıyor ve sandalyenin etrafında biraz dolanıyor. "Neden?" diye soruyor. Sorduğu soru, düşüncelerimin iplerinin boğazımın etrafına dolanmasına neden oluyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum. On yedimde verildiğim kocam, bana tecavüz etti diyemiyorum. Kelime dudaklarımın ahını alıyor, dudaklarımı kanatıyor. Bir kezzap, kelimelerimin uçlarını çürütüyor. Adam ısrar ediyor. "Neden?" diyor. "Evden neden kaçtın?"

Kendimi zorluyorum. "Çünkü..." diye başlıyorum. Bir nefes uzağımdaki kelimeye uzanmaya çalışıyorum. Begonyalarımı düşünüyorum, Leo'mu. İyi şeyler düşününce, belki düşüncelerimin uçlarına takılmış zehirler, panzehirim olur diye düşünüyorum. "Mustafa Han, bana tecavüz etti."

Derin çok derin bir sessizlik çöküyor ortama. Bir idam mahkumunun hissettiği ne varsa, işte ben de onları hisseder oluyorum. Fakat en sonunda dar ağacına asılmak ve orada sonsuza dek kalmak istiyorum. Biliyorum, Mustafa Han, bedenimi kendisiyle beraber götürdü ama ben, artık ruhumu da asmak ve bu keşmekeşlikten kurtulmak istiyorum.

"Bana o günü anlat, Leyla."

Anlatmaya, içimde ne varsa kusmaya başlıyorum. Babamın beni sattığını, Mustafa'nın söylediklerini, o geceyi, köprüyü, her şeyi anlatıyorum. Ama Leo'nun ayrıntılarını hep atlıyorum. Onu ele verecek herhangi bir bilgiyi kendime saklıyorum. Nihayet her şeyi itiraf ettiğimde, komiser gidebileceğimi söylüyor. Sonra ekliyor. "Şehir veya ülke dışına çıkamayacağını biliyorsun. Bu olay çözülene kadar, Leyla. Her an seni buraya çağırabiliriz."

Başımı sallıyorum ve oradan çıkıyorum.

Bedenim, her bir uzvum titriyor. Öyle ki içimdeki cehennem, bir anda karla donanıyor. Gökyüzü sızlıyor, kanlarım akıyor yüreğimden. Bocalıyorum yürürken. Leo'nun çaresizce burada, benimle olmasını diliyorum çünkü yapabildiğim tek şey bu. Yapabildiğim tek şey onu istemek. Ben başka ne bilirim sahi?

Kapıdan çıkarken ellerim titriyor, dizlerimde dermanım yok. Yere düşecek gibi oluyorum fakat bir polis, kollarımdan tutup kaldırıyor. "İyi misiniz?" diye soruyor. Değilim, demek geliyor içimden. Avazım çıktığı kadar bağırmak ve bu dünyaya iyi olmadığımı kanıtlamak geliyor içimden ama yapamıyorum. Sadece başımı sallayıp bahçeye çıkıyorum ve o esnada, onu görüyorum.

Bana doğru koşuyor, adamım. Dizlerim üstüne çöküşüm, merdivenlere sızışım ve onun gelip eğilmesi bir anda oluyor. "Leyla!" diye adeta bağırıyor. "Geldim, Leyla. Geldim, güzelim."

Merdivenlere eğiliyor Leo. Dudaklarını şakaklarıma bastırıyor. Burnunu saçlarıma sürtüyor. Öyle ki tenimdeki yabancılık gidiyor bir anda. Leo'nun dokunuşu, dünya üzerine yeni gelmiş bir bebeğin kokusu kadar masum kılıyor beni. Leo, beni masumlaştırıyor. Beni tekrar, ben haline getiriyor.

Bedenimi kucaklıyor. Ayağa kalkamıyorum. Dizimi çarpmışım merdivene, kanıyor. Leo, kollarını bedenime sararken şakaklarıma sürttüğü dudaklarının verdiği pürüz, tenimi ürpertiyor. "Dizleri kanamış küçük kızımın," diyor sessizce. "Bir kere öpsem, bin kere acıtırım oysa ben. Nasıl diner bu kan?"

Susuyorum ama sustukça dizlerim daha çok kanıyor. Hayal ettiğim mutlulukların her biri, kan aktıkça sanki daha uzağa taşınıyor ve ben, daha ne kadar direneceğimden habersiz bir şekilde kollarımı boynuna doluyorum. Arabaya bindiriyor beni. Ardından kendi tarafına geçiyor ve kenardan bir mendil alıp dizime tutuyor. Dizimdeki kan öyle bir akıyor ki sanki bu zamana dek içimde kusamadığım ne varsa, o kanın içinden çıkıyor. Leo, o esnada eğiliyor ve dizimdeki yaradan öpüyor beni.

"Öpsem geçmez," diyor. "Kanar durur. Kanasın, bırak kanasın. Belki bir gün kan durur."

Durur mu sahi Leo?

İçimde kan kan, ruhumun gölgesinden bir gün çekilir mi? Peki ya bu kan, bir gün ruhumu temizler mi? Sessizliğin beyan ettiği her şey açık oluyor. Leo, arabayı Limon Mahallesi'ne doğru sürüyor.

Arabayı kullanırken, yumruğundaki sıyrıklar gözüme takılıyor. Ellerini tutuyorum yavaşça. Dokunuşumla bedeni kaskatı kesiliyor. Ama ellerimi alıyor avuçlarına, sonra sıkıyor parmaklarımı ve dudaklarına götürüyor. Her bir parmağa ayrı ayrı öpücük konduruyor ve ardından kenardan bir CD alıp teybe takıyor. Aşina olmadığım yabancı bir müzik çalmaya başlıyor ve sonra Leo, şarkıyı söylerken bir kısmı Türkçe'ye çeviriyor.

"Bir melek gibisin, tenin beni ağlatıyor.

Güzel bir dünyada, bir tüy gibi süzülüyorsun."

Bir ninni kulaklarıma sızıyor gibi, başımı omzuna yaslıyorum. Bir elim ellerinde. O arabayı kullanırken ben omzunu mabedim kabul ediyor ve orada, bir yuva kuruyorum. O yuvaya kendimi koyuyorum. Ardından onu. Sonra mutluluğu. Yuvanın kenarlarını çitle kaplıyorum kimse görmesin diye.

Ardından bir bakmışım, güzel bir rüyanın koynuna sızmışım.

Uyandığımda kendimi bir yatakta buluyorum. Başımda Leo bekliyor. Gözlerimi aralamam, daha bir kolay oluyor onun görüntüsüyle. Elleri alnımda, boynumda ve dudaklarımda. Bir bezle yüzümü siliyor. Ardından eğilip dizimdeki kurumuş yaranın kenarlarındaki kanları temizliyor ve dudakları tekrar yaranın üzerinde gezinirken, "Bin yaraya bir deva olacak kadınsın sen, Leyla." Diyor. Sesi boğuk. Sesi sıkıntılı. "Bense o yaraları açan adamım."

Dudaklarımı aralayıp bir şey söylemek istiyorum ama parmakları dudaklarıma süzülüyor ve duraksatıyor dudaklarımı. "O adamı öldürdüğüme pişman değilim," diyor. Yüzünde acı bir tebessüm var. Gerçeklerin çirkin yüzü, suyun yüzüne çıkarken ben o denizde boğuluyorum. "Fakat pişman olduğum bir konu var ki, seni yalnız bırakacağımı bile bile yaptım bunu."

Suskunluğun getirdiği tek şey, acı oluveriyor. Böyle zamanlarda, zamanın makarasını saran kişiden çalmak ve dünyayı durdurmak istiyorum. Düşünüyorum. O an dünya dursa ne olurdu? Kan akmazdı, bir ruh ölmezdi belki. Belki bir bebek doğmazdı. Belki mutluluk, belki hüzün eskisi kadar ağır gelmezdi insana.

Belki Leo, sonsuza dek benim olurdu.

Bir damla göz yaşı gözlerimden aşağıya süzülürken dudaklarımda kayan göz yaşını Leo yakalıyor ve dudağıma bir öpücük konduruyor. Karşılık veremiyorum. Ürküyorum ve kendimi geri çekiyorum. Leo, anlıyor. Aklıma düşen portrenin kime ait olduğunu anlıyor.

"Bir gün yakalanacağım ve kaçtığım için daha büyük bir bedel ödeyeceğim. Bu yüzden, cezam neyse çekmeye razı gelmek-"

Olduğum yerden fırlıyor ve ellerimi kulaklarıma kapatarak, "Hayır!" diye inliyorum. "Leo! Hayır!"

Dudaklarıma yabancılık çeken ecnebi oğlanın ismi, gözlerimden yaş olarak düşüveriyor. "İzin vermem," diye fısıldıyorum. "Ölürüm de vermem."

"Leyla..." diyor. Adım dudaklarında bu kadar güzelken nasıl bırakabilirim seni, ecnebi oğlan?

"Kim söyler?" diye fısıldıyorum. "Kim söyler adımı bir daha böyle?"

"Her gün görüşürüz, Leyla. Ziyaretime gelirsin. Cezam neyse çekerim. Sonra çıktığımda beklersen beni, evleniriz. Bulurum seni. Gittiğin her yerde, bıraktığın her izde bulurum seni."

"Beni öldür öyle git."

Bir Zeki Müren şarkısı dudaklarımdan sızarken, Leo beni alıyor ve göğsüne bastırıyor. Hıçkırıklarım kuvvetlenir ve tişörtünü göz yaşlarına boğarken boynuna sığınıp orayı öpüyorum. Güzel adamın, güzel kokusunu içime çekiyorum. Ciğerlerime sıkıştırdığım her nefeste bir acı gizli oysa.

"Bekler misin beni?" diye soruyor.

Gülüyorum. Ölsem de beklerim. Kalsam da.

"Ah," diye fısıldıyorum ve o beni kucağında yatıştırmaya çalışırken tüm göz yaşlarımı ona harcıyorum.

"İzin ver," diyor. "Geleceğimiz için."

Nasıl ses ederim?

Leyla Koçak, on sekizinde sevdalandığı adamdan ırak düşüyor.

İçim kopuyor yazarken. Onları yaşatmak için kendimden bin bir parça öldürüyorum. Leyla ve Leo. Onların hikayesi o kadar karman çorman ki zihnimde. Kucağımda tuttuğum bir bebek gibiler. Düşmelerinden ölesiyle korkuyorum ve final yaklaştıkça, burkuluyorum kendi içimde.

Sizler nasılsınız? Bölümle ilgili düşünceleriniz neler? Siz yorum ve oylarınızı eksik etmezken ben de geçen bölümün yorumlarına cevap vereceğim. Lütfen, ne düşündüğünüzü eksik etmeyin benden.

Ulaşım için: ask.fm/gokyuzukokan.

Facebook grubu: Gökyüzünden Hikayeler.

Continue Reading

You'll Also Like

40.1K 2.9K 24
Her bir yaprak kendi yazdığı hikayenin başrolünü üstlendi. Tek tek kaleme aldı tüm geleceğini... Bahar & Korhan Onların hikayesi ise çok başka... Bab...
90.7K 3K 53
"0 54*: Mesajlaştığınız kişi bir başkomiser." Aniden Lavin'in hayatına giren başkomiser Timur Akçalı ve Lavin'in hikayesi. Yanlış numaraya mesaj atan...
3.7M 199K 97
Fırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...
136K 8.4K 31
"Kötü olan her zaman ilgi çekicidir, mühim olan kötünün de sana ilgi duyması." • "Karanlık karanlığ...