Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2

By shdaks

7.8M 159K 20.4K

Asla kimseye güvenme sözleriyle büyümüş genç bir kız ve ne olursa olsun pes etmeyen genç bir adam... İlikleri... More

Güven Bana
1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
26.bölüm
27.bölüm
28.bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.bölüm
34/1.kitap final
1.bölüm/2~Seni Beklerken
2.bölüm/2
3.bölüm/2
4.bölüm/2
5.bölüm/2
6.bölüm/2
7.bölüm/2
8.bölüm/2
9.bölüm/2
10.bölüm/2
11.bölüm/2
12.bölüm/2
13.bölüm/2
14.bölüm/2
15.bölüm/2
16.bölüm/2
17.bölüm/2
18.bölüm/2
-Güzel bir çalışma-
19.bölüm/2
20.bölüm/2
21.bölüm/2
22.bölüm/2
23.bölüm/2
24.bölüm/2
25.bölüm/2
26.bölüm/2
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Son Sürat
Özel Bölüm-3
Kayıp Güneş
Duyuru

25.bölüm

106K 2K 245
By shdaks

Birlikte sınıfa girdiğimizde birbirimize gülümseyerek sıralarımıza geçtik. Ben çantamı masaya koyduğumda Nehir çözdüğü test kitabından başını birkaç saniye kaldırsa da hiçbir şey söylemeden test çözmeye devam etti. Kulağına taktığı kulaklıklar yüzünden seslensem de duymazdı. Gerçi neden seslenecektim ki? İlk geldiğim gün bile sabırla beni konuşturmaya çalışan mutlu kız yerine bu garip kız kimliğine bürünmüşse kendi bilirdi. 

Tam sıraya oturacakken omuzuma dokunan elle irkildim. Arkamı döndüğümde Buğra'nın başını yana doğru yatırmış bana baktığını gördüm. 

"Konuş onunla. Lütfen." diye fısıldayıp, gitti. Buğra'nın arkasından boş boş bakarak, dediği şeyi idrak etmeye çalışıyordum. Nehir ile konuşmamı mı istiyordu gerçekten? Benim konuşmamı istiyordu. Morali bozuk olan birini teselli etmekten anlamazdım bile. Tabii Buğra beni tanımıyordu. Ona insanlardan uzak olduğumu söylesem hatta bağırsam bile hiçbir zaman bunu ciddiye almayacaktı. Herkes benim ilgi çekmek için bu kimliğe büründüğümü düşünüyordu. Soğuk bakışlarıyla erkeklerin iddia konusu olan ve zaman zaman yaşlarla buğulanmış mavi gözleriyle acınası Armin'dim ben. Evet, tam anlamıyla buydum. Daha bu okula çok sık gelmediğim için benimle uğraşan bir çevre olmamıştı. Belki de olmazdı ama eski okulumda hep böyleydi. Kısacası insanların düşüncelerinin aksine ben bu duruma itilmiş biriydim. Bilerek kimse kötü olmazdı. 

Derin bir nefes alarak sıraya oturdum ve seslensem bile beni duymayacağını bildiğim için yavaşça Nehir'in omuzuna dokundum. Sanırım ben de Buğra'ya değer veriyordum. Arkadaş olarak kesinlikle çok iyi biriydi. Keşke ben arkadaşlığın ne demek olduğunu unutmasaydım. Nehir kulaklığının tekini çıkararak bana baktı. Onunla tanıştığımız andan beri sürekli gülüyordu ve mutluydu. Şimdi birden bire böyle olmasını garipsiyordum. Belki de benim olmadığım birkaç gün içerisinde bir şeyler olmuştu. 

"Selam." dedim sessizce. İlk adımları asla ben atmaz, atamazdım. Bu, sadece Buğra içindi. "Selam." diyerek önündeki test kitabına geri döndü. En azından kulaklığını tekrar takmadı diyerek kendimi teselli ettim. 

"Birkaç gündür okulda yoktum. Çok bir şey kaçırdım mı?"

"Yok. Yani elbette kaçırdın ama telafi edilir." dedi kafasını kitaptan kaldırmadan. 

"Anladım." diye mırıldandım sıkıntıyla. "Zaten üniversite hayallerim olmadığı için barajı geçsem yeter. Sonrası özel üniversite." 

"Ne güzel" diye mırıldandı ilgisizce. Rolleri değiştirmiş gibiydik ve bu durum canımı fazlasıyla sıkıyordu. 

"Senin var sanırım." 

"Evet ve o yüzden de şimdi test çözmeliyim." dedi gözlerini gözlerime dikerek. Bir şey demeden başımı salladım ve çantama attığım romanı çıkardım. Benimle konuşmak istemiyorsa ben hiç istemezdim. İlk geldiğim gün bile daha samimiydi, konuşturmak için uğraşıyordu. Şimdi ne değişmişti bilmiyordum ama pek de umurumda değildi. 

"Bak ben kimseyi kırmak istemem." dedi sessizce bana doğru dönerek. 

"Kırılmadım." dedim sadece. Soğuk Armin'i istiyorsa istediğine kolaylıkla ulaşabilirdi. 

"Biliyorum kırılmazsın." dedi sahte bir gülümsemeyle. Gülüşünde biraz da acı vardı belki. Herkes gibi o da böyle şeylerden kırılmadığımı düşünüyordu. Belki de haklıydılar. O kadar soğuktum ve hayata karşı öyle duvarlar örüyordum ki, gelen bir çift acı söz etkilemiyordu beni. En azından bazen... "Sonuçta kimseyi takmıyorsun ve tabii beni de. Dediğim bir şey seni üzmez ama ben yine de bunu yapmayı sevmiyorum." 

"Sorun değil ama ilk geldiğimde bile konuşmak için uğraşıyordun." dedim ben de ona doğru dönerek. Herkesin bir gün sıkılacağını biliyordum. Çevremde herkes sıkılmıştı ve Nehir de sürpriz olmazdı. "Ne değişti?" 

"Bazı problemler var hayatımda. Sandığın kadar mutlu değilim. Sürekli gülümsüyor olmam dertsiz biri olduğumu da göstermez. Sadece elimdekilerle yetinmeye çalışıyorum işte." dediğinde kaşlarımı çattım. Elbette sorunsuz bir hayatı yoktu. Kimsenin olamazdı. Olsa bile, biz nankör insanlar olarak mutlaka bir kusur bulur, gün yüzüne çıkartırdık. "Ama sorunlarımın başında sen varken yüzüne de gülümseyemem, üzgünüm." 

"Bu da ne demek?" diye sordum şaşırarak. Ona bir şey yapmamıştım bile. 

"Bak anlattığım şeyler umurunda bile olmayacak belki ama ben yine de anlatmak istiyorum. Kimse beni dinlemiyor ve boğuluyorum. Ben öyle içine atıp yarın geçer diyebilen insanlardan değilim. Konuşmam, birine anlatmam gerekiyor." 

"Seni dinlerim." dedim sessizce. Ne garipti. Beni bana anlatmak istiyordu. 

"Burada olmaz. Okulu kıralım mı?" diye sordu beklentiyle. Şimdi ona hayır diyemezdim. Benim görünenin aksine bir vicdanım vardı ve olur olmadık zamanlarda ortaya çıkmaya bayılırdı. 

"Olur." diyerek ayağa kalktım. Eşyalarımızı toplayıp sınıftan çıkarken sınıfın köşesinde Buğra'nın bize baktığını gördüm. Nehir ile arası bozuk olduğu için nereye diye soramıyordu büyük ihtimalle. Nehir'e bir şey söylemeden onun yanına gittim. "Okulu kırıyoruz. Canı sıkkınmış, biraz konuşacağız." dediğimde gülümseyerek kafasını salladı. Yanından ayrılacakken kolumu tutup gitmeme izin vermedi. 

"Teşekkür ederim Armin." dedi minnet dolu bir gülümsemeyle. Yaptığım şey onun için bile değildi ama Nehir'i o kadar seviyordu ki onun için yaptığım bir şeyle mutlu oluyordu. Buğra üzülmesi gereken son kişiydi. Nehir dışında Ege'ye olan sevgisi de onca şeye rağmen bitmemişti. Onlardan ve geçmişinden bahsederken gözleri parlıyordu hâlâ. Gerçekten kardeş gibiydiler. Nehir çok şanslıydı. Önemli değil der gibi gülümseyerek Nehir›in yanına gittim. Bir şey sormamıştı o da zaten. Birlikte bahçeye doğru yürümeye başladık. 

"Bir kafeye gidip bir şey içelim mi?" diye sordu Nehir. 

"Olur, fark etmez bana."

Bahçe kapısının oraya gelene kadar da bir daha konuşmamıştık. Karşılıklı iki kelime edemiyorken, okuldan kaçıp dertleşmeye gidiyorduk. Tam kapıdan çıkacakken birinin bana seslendiğini duyunca arkamı döndüm. Okul müdürü büyük adımlarla yanımıza geliyordu. 

"Bir yere mi gidiyorsunuz kızlar?" diye sordu Taner hoca. 

"Evet hocam bugünlük böyle olsun." dedi Nehir kibarca. Ama sözünü dinleteceğini biliyordum sonuçta soyadı Serenler'di. 

"Sen istersen gidebilirsin Nehir'ciğim ama Armin' i bırakamam maalesef." dediğinde kaşlarımı çattım. 

"Neden çıkamıyorum?" diye sordum merakla. 

"Yağız Bey'in özel ricası" dedi sıkıntıyla. Yağız Bey'in özel tehdidiydi yani. 

"Anladım hocam ama sorun olacağını sanmıyorum." diyerek arkamı döndüm. Kolumu tutan eller olmasaydı yürümeye devam edecektim. 

"Zaten bir defa, o seni okulda bilirken burada değilmişsin Armin ve bu yüzden açıkça tehdit edildim. Tekrarlanmasına göz yumamam." diyerek sesini yükseltti. Bahçede olan öğrenciler merakla bize bakarken sinirlendiğimi hissettim. Herkesin gözü önünde bana bağırma hakkı yoktu. 

"Pekâlâ." diyerek sinirle telefonumu çantamdan çıkarttım. Birkaç çalışta Yağız telefonunu açtı. "Efendim?" diyen sesini duyunca bir an rahatladığımı hissettim. Yine de bu sorunun çözülmesi gerekiyordu ve arama sebebimin aksine ağzımdan daha farklı şeyler döküldü. 

"Kaydımın bu okuldan alınmasını istiyorum." 

"Bir sorun mu var Armin?" dedi telaşla. Evet vardı. Hatta en büyük sorun kendisiydi. 

"Her neyse başka bir şey için aradım. Nehir ile dışarı çıkmamız gerekiyor ama Taner Hoca iznin olmadan çıkamayacağımı söyledi." dedim imayla. Beni böyle kısıtlamasından nefret ediyordum. Telefonda Yağız'ın sıkıntıyla ofladığını duydum.

"Telefonu ona ver." Taner hocaya telefonu verdiğimde yüzümde saklayamadığım bir gülümseme oluştu. Bu emrivakiden nefret ettiğini biliyordum ama yine de başkasına karşı beni korurdu. Gerekirse kurallarını bile esnetirdi. Taner hoca telefonda Yağız'ı dinlerken sinirle gözlerini açıp kapattı. Yağız ne söylüyordu bilmiyorum ama Taner hocanın yüz ifadesinden söylediklerinin hoşuna gitmediği belliydi. Sonunda telefonu kapatıp bana verdiğinde bir şey söylemeden yanımızdan uzaklaştı. Nehir›in şaşkın şaşkın bakıyordu. Birlikte okuldan çıktığımızda Nehir taksi çağırdı. 

"Şimdi sormuyorum ama gidelim, kesinlikle merak ettiklerimi soracağım." diyerek taksiye bindi. Cevaplayacağımı sanıyordu. Ben de daha fazla oyalanmadan taksiye bindim. Nehir bilmediğim bir kafeyi şoföre tarif ederken ben de çantamda titreyen telefonu fark ettim. Elbette ki Yağız'dı ve biraz önceki iyiliği de burnumdan getirecekti. 

"Efendim?" diyerek telefonu açtım. 

"Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu soğuk çıkan sesiyle. Fazlasıyla kızmıştı. Hatta aramadığı birkaç dakikada kendini sakinleştirmeye çalıştığına emindim. 

"Bir kafeye gideceğiz," dedikten sonra hemen "Geç kalmam." diye ekledim. Şu an huyuna gitmek en iyisiydi. 

"Hangi kafe?" diye sordu. 

"Hayır söylemem." Söylersem gelirdi biliyordum, boşuna sormazdı ama yine de üstüne gitmeyecek bir tonda söylemiştim. Durduk yere gerginlik çıkarmaya gerek yoktu. 

"Armin kafenin adını ve mümkünse adresini mesaj olarak istiyorum. Daha açık nasıl söylerim bilmiyorum." dedi sinirle. Bir anda bu kadar gerilmesi sinirimi bozmuştu. 

"Hayır" dedim tekrar. 

"Beni çıldırtma Armin!" diye bağırdığında irkilmeme engel olamadım. Sinirli Yağız gerçekten korkutucu oluyordu. Özellikle karakteristik sesiyle bağırdığında insan ürküyordu. "Ya hemen adını söyle ya da yanıma gel. Seç birini." 

"Nehir ile birlikte gidiyorum ve kafenin adını da söylemiyorum." diye sesimi yükselttiğimde taksi şoförü bile dikiz aynasından bana bakmıştı. 

"Armin!" diye bağırdıktan sonra derin bir nefes aldı. Telefondan bile sinirini hissedebiliyordum. "Mesajını bekliyorum." 

"Hayır." diyerek telefonu suratına kapattım. Bu kadar sinirlenmesine ne gerek vardı ki? Daha bir iki saat öncesinde gayet iyiyken şimdi iki düşman gibiydik. 

"Armin bize gidelim mi?" diye sordu Nehir. "Hem daha rahat ederiz." 

"Fark etmez bana." dedim başımı camdan tarafa çevirerek. Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Yağız bana bağırdığında hep böyle oluyordu. Başka birinin, hatta bu babam bile olsa bana sesini yükseltmesine izin vermiyordu ama kendisi bağırıyordu. Kırılmama engel olmak ister gibi davranıp en çok o kırıyordu. 

"Tamam o zaman bize gidelim." diyerek şoföre adresi verdi. Yağız kafe için sorun çıkarınca eve gidersek çözülür sanıyordu ama ben onlara bile gitsem Yağız'a yerimi söylemeyecektim. Taksi yolculuğu boyunca ikimiz de hiçbir şey söylememiştik. Yaklaşık yarım saat sonra Nehirlerin evine geldiğimizde şoföre ücretini ödeyerek aşağıya indik. Yağız'ın büyük bulduğum evi bu evin yanında küçük kalıyordu. Nehir bahçeden içeri girince ben de peşinden ilerledim. Bahçe de kurumuş çiçeklerle ilgilenen bahçıvanı görünce aklıma annem geldi. Yetiştirdiği çiçeklere neredeyse tapardı. Zaten onların az ablası olmamıştım. Her yaz özenle baktığı çiçekler, kışın mahvolunca üzülürdü. Onları tek tek temizler ve daha fazla kötüleşmemesi için sürekli bakardı. Bahçıvanın elinde gördüğüm kurumuş çiçeği gördüğümde ise gözlerim doldu. Kurumuş bile olsa o çiçeği her yerde tanırdım. Annemin en sevdiği ve ağabeyimin aldığı çiçekti o. Adını bilmiyor ama öğrenmek de istemiyordum.

"Armin iyi misin?" diye bana seslenen Nehir'i duyunca düşüncelerimden sıyrıldım ve dikkat kesildiğim çiçekten çektim gözlerimi. 

"Ah, evet dalmışım kusura bakma." diyerek yürümeye devam ettim. Nehir zile basarken ben de sıkıntıyla çevremi inceliyordum. Bu saatte ailesi evde olmazdı sanırım. Kapı açılınca karşımda çok güzel bir kız gördüm. Kızıl saçları ve düzgün fiziğiyle oldukça güzel görünüyordu. 

"Aslı abla!" diyerek kapıyı açan kıza sarıldı Nehir. "Nereden çıktın sen?" 

"Geri gideyim istersen?" dedi kız da gülümseyerek. "Arkadaşın dışarıda kaldı kızım, içeri alsana.» "Kusura bakma Armin," dedi Nehir gülerek. Bu kızı çok sevdiği belliydi. 

"Yok önemli değil." dedim gülümsemeye çalışarak. 

"Daha buradasın değil mi?" diye sordu Nehir çantasını gelen hizmetçiye verirken. 

"Buradayım canım. Hem de uzun bir süre." dedi kız gülerek. "Amcama yardım edeceğim şirkette." 

"Çok güzel ya." dedi Nehir sevinçle. "Bu arada tanıştırmadım sizi. Armin, Aslı ablam benim kuzenim. Armin de sınıf arkadaşım." 

"Memnun oldum canım." diyerek sarıldı bana. Sıcakkanlı ve mutlu olmak Serenlerde genetik olmalıydı. «Ama sen sakın abla deme. Kendimi yaşlı hissediyorum ya." 

"Nasıl isterseniz." dedim sadece. Büyük ihtimalle adıyla zaten hitap etmezdim ve bugünden başka bir zaman da göreceğimi sanmıyordum. 

"Sizi de bırak lütfen. Aslı diye seslen, tamam mı?" dedikten sonra Nehir'e döndü. "Bak bana abla diyorsun sonra arkadaşın da resmiyete bağladı." 

"Aman tamam ya ağız alışkanlığı işte." diyerek kendini savundu Nehir. "Ayakta kaldık, içeri geçelim.» Beraber salona doğru ilerlerken içimdeki sıkıntıyı bir türlü atamadığımı fark ettim. Yağız beni kesinlikle öldürecekti.

Koltuklara oturduğumuzda içeri gelen hizmetçiye bir şeyler hazırlamasını söyledi Nehir. "Annemle babam nerede?" 

"Yengem alışverişe çıkmış, amcam da geç gidiyormuş bugün, yukarıda hazırlanıyor." dedi Aslı. "Siz niye okulda değilsiniz?" 

"Canımız sıkıldı kaçalım dedik." dedi Nehir rahat bir şekilde. 

"Anladım." dedi Aslı. "Sevgililerinizin dedikodusunu yapacaksınız değil mi?" 

"Yok be!" dedi Nehir gülerek. "Olsa da yapsak." 

"İstesen olacaktı Nehir Hanım, hiç mızmızlanma şimdi." 

"Ama ne yapayım Aslı? Sen de gördün o çocukla ne işim olurdu benim?" dedi Nehir dudaklarını büzerek. Tüm derdini sıkıntısını unutmuş gibi duruyordu ve bu durum kendimi fazlalık gibi hissettirmeye başlamıştı. 

"Tamam tamam bir şey demedim." diyerek bana döndü. "Senin var mı Armin?" 

"Şey... Yok." dedim ikilemde kalarak. Teknik olarak sevgilim yoktu ama Serenlere de direkt hiç kimseyle bağım yok demek zor geliyordu. Sonuçta ortaklardı ve Hakan Bey de her şeyi biliyordu. "Anladım, karışık sanırım biraz. Benim de lisedeyken vardı öyle bir sevgilim. Bir ayrılıyorduk bir barışıyorduk falan ama çok da seviyorduk işte. Sonunda hep bir araya gelirdik." dedi dudaklarını büzerek. Özlediği belliydi. 

"Sonra ne oldu?" diye sordu merakla Nehir. 

"Sonunda tamamen bitti. Sevgi bazen her şeye yetmiyor. O yüzden Armin'ciğim sen de olmayacağını düşünüyorsan boşuna yıpratma kendini." dedi bana gülümseyerek. Çok yanlış anlamıştı haklı olarak. Ben de bir şey söylemeden gülümsedim. 

"Hadi biz yukarı çıkalım." diyerek ayağa kalktı Nehir. Aslı da televizyon kumandasını alarak koltuğa kuruldu iyice. Biz merdivenlere doğru ilerlerken aşağıya inen Hakan Bey'i gördüm. Birkaç dakika önce odaya çıksak karşılaşmayacaktık.

"Armin? Hoş geldin." diyerek bana gülümsedi. Olanları bildiği için ister istemez geriliyordum. "Hoş buldum Hakan Bey." dedim ben de onun gibi tebessüm ederken. 

"Lütfen bana amca de sen de kızım sayılırsın" diyerek yanımıza geldi. Nehir'e sarılarak saçlarından öptü. Bunu babam da yapardı sık sık. "Siz neden okulda değilsiniz?" 

"Çok sıkıldık." dedi Nehir. "Biraz odamda takılacağız." 

"Peki, bakalım öyle olsun." diyerek gülümsedi Hakan Bey. Yani amca... Herkes birden bire amca olayına takılır olmuştu. "Armin akşam yemeğine de kal lütfen." 

"Çok teşekkür ederim ama sanmıyorum. Bir iki saate eve dönerim." dedim gülümseyerek. Akşam da burada kalırsam Yağız gördüğü yerde beni öldürürdü. 

"Ben zaten Yağız'ın yanına gidiyorum. Akşam onu da alırım buraya geliriz." diyerek kapıya doğru yürüdü. «Size iyi eğlenceler. Nehir, arkadaşını bırakma sakın." Hakan amca gittikten sonra Nehir'e döndüğümde suratının asıldığını gördüm. Birdenbire ne olduğunu anlayamamıştım. "Hadi gel odama gidelim artık." diyerek merdivenlerden çıkmaya başladı. Ev oldukça büyüktü. Bunu salona geçtiğimizde de anlamıştım ama üst katları görünce de emin oldum. Büyüklüğünün yanı sıra gösterişliydi de. Boğucu bir havası olmasa bile bana fazla geliyordu. Yağız'ın evi buranın aksine genç işi olduğunu belli ediyordu. Nehir koridorun sonuna doğru ilerleyip, bir kapının önünde durdu. İçeriye girdiğinde biraz tereddüt ederek ben de girdim. Tozpembe, beyaz ve krem ağırlıklı olan odası oldukça hoş duruyordu. "Otur lütfen ayakta kalma." diyerek odasının köşesindeki pufları gösterdi. Eskiden benim de vardı. Gülümseyerek puflara doğru ilerledim ve kendimi üzerine attım. Nehir de yatağına oturmuş sıkıntıyla odasına bakınıyordu.

"Sanırım artık bir şeyler söylemem gerekiyor ha?" dedi gülümsemeye çalışarak. 

"Sanırım." diye onayladım sessizce. Derin bir nefes alarak eteğinin izin verdiği kadar rahat oturmaya çalıştı. Ben onun aksine oldukça rahattım pantolonumla. 

"Bak anlatacağım şeyler sana çocukça gelecek kesin biliyorum ama yine de..." 

"Düşüncelerimi önemsemeden içinden gelen şekilde anlat." dedim kesin bir dille. Buna laf eder şuna öyle der diye düşünerek söyleyeceklerini süzgeçten geçirirse bir yere varamazdık ve ben boşuna Yağız ile kavga etmiş olurdum. 

"Pekâlâ. Bak, biz çok iyi arkadaştık Armin. Ege, Buğra ve ben. Bazı şeyler oldu ve araları bozuldu. Yine de ikisi de benimle çok iyi hâlâ. Ben onlardan bir şey saklamam onlar da benden. Ama sen gelince işler değişti." dedi sıkıntıyla. Sonlara doğru sesi kısılmıştı. Yüzüme karşı bunları söylemesi ona zor geliyor olmalıydı. "Kapalı bir kutu gibisin Armin. Senin hakkında bir şeyler bilen çok az kişi var ve onlar da saklıyor. Buğra hakkında bir şey biliyor, anlıyorum. Sorduğumda ise geçiştiriyor ya da dalgaya alıyor. Çocuk gibi kıskanıyorsun deme bana. Elimde değil. Onlarla büyüdüm ben. Aramızda bir yaş var ama abi gibi oldular bana." Derin bir nefes alarak yüzünü tavana doğru çevirdi. Sanırım gözleri dolmuştu ve ağlamamaya çalışıyordu. "Sonra Ege... Ters giden bir şeyler var ama sorduğumda ne olacak saçmalama diyerek kestirip atıyor. Özür dilerim ama aramıza girmenden nefret ediyorum." dedi ağlamaya başlayarak. Hâlâ ruhsuzca ve etkilenmeden onu dinliyordum. En son ne demişti? Aramıza giriyorsun? 

"İlk geldiğinde o huysuzluğuna ve benden uzak dur tavrına rağmen seni sevmiştim ama şimdi kardeşim dediğim insanlarla böyle olmak canımı sıkıyor. Ve sadece onlar bile değil. Babam bile öyle Armin. Senin hakkında bir şey sorduğumda herkesin bileceği şeyler söyleyip yolluyor beni. Kimsin ve hayatın nasıl merak ediyorum. Seni çok sevdim ve arkadaş da olmak istiyorum ama böyle herkes biliyor ve ben bilmiyorum ya işte o zaman her şey bana batıyor. Onlara anlatıyorsun ama bana anlatmıyorsun. Bana henüz güvenemedin sanırım ama zaten sırlar bir yerden sonra mutlaka ortaya çıkar.» 

Gözlerini dikerek bana bakmaya başladı. Sanırım ne söyleyeceğimi bekliyordu. Ne söylemeliydim peki? İçimden geçenleri mi? O zaman bir şey söylememe gerek kalmazdı. Bomboştum çünkü şu an. Nehir'in düşündüğü gibi, hissizdim. 

"Rahatladın mı?" diye sordum başımı yana doğru yatırarak. 

"Sanırım." diye mırıldandı titreyen sesiyle. 

"Güzel." dedim sadece. Hâlâ yüzüme bakıyor ve konuşmamı bekliyordu. 

"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordu çekinerek. "Ayrıca eğer anlattıklarım..." 

"Beni kırmadın Nehir. Okulda da söylediğin gibi kırılmam. Ve içini rahatlatmak için bir şeyler söyleyebilirim sanırım. Merak edilecek bir hayatım yok sadece fazla karışık. Ve ben kimseye bir şey anlatmadım. Buğra, Ege ya da baban... Hiçbirine. Buğra şans eseri bir şeyler öğrendi ama üzerine düşülecek şeyler değil ve en önemlisi aranıza asla girmem Nehir ki bunu istesem bile yapamam. Çok sağlam bağlarınız var sizin." dedim duygusuz bir şekilde. Oysa söylediklerimin aksine kırıldığımı hissediyordum şimdi. "Sen gelene kadar" lafını Nehir'den duyduğumda aklıma Yeşim gelmişti hemen. "Sen gelene kadar Ozan ile iyiydik" demişti o da. Herkesin arasını bozan duygusuz kızdım ben sanırım. Böyle olmak istemiyordum ama insanlar garipti. Ben uzak durdukça bana doğru adım atıyorlardı. 

"Üzgünüm." dedi Nehir. "Seninle konuşunca rahatladım biraz ama şu an fark ettiğim bir şeyi söyleyeyim mi? Olay tamamen sen değilmişsin. Biraz doldum sanırım ve hepsini sana yüklemek istedim galiba." 

"Sorun değil." diyerek ayağa kalktım. "Görevim bittiğine göre gitsem iyi olacak." 

"Ne? Saçmalama. Kuramadığımız arkadaşlık tamamen bitti değil mi? Lanet çenem. Asla tutamıyorum." diyerek kendine kızmaya başladı. 

"Hayır Nehir. Sadece konuştuk ve..." 

"Akşam yemeği..." dedi sırıtarak. "Babam çok kızar, gidemezsin. Hem Yağız da gelecekmiş. Yağız demişken, onunla ne gibi bir bağlantın olduğu da sırlara dâhil mi? Seninle gerçekten arkadaş olmak istiyorum Armin. Az önce söylediklerimi yüzüne karşı söylemeseydim asla arkadaş olamazdım seninle. Bunu denemezdim bile. Buğra bile seninle iyi anlaşıyorsa ve sırrını saklayacak kadar benimsemişse düşündüğüm gibi arkadaş olmaya değer birisindir. Sen de istemez misin?" dedi beklentiyle bana bakarken. 

"Soğuk biriyim Nehir." dedim kalktığım yere geri otururken. "Arkadaş olmak isteyeceğini sanmıyorum." 

"Saçmalama. Sen sadece bana katlanıp katlanamayacağını söyle." dedi gülümserken. "Katlanırım sanırım." dedim ben de ona gülümseyerek. Söylediği şeyler beni biraz incitse de nefret etmeme neden olmamıştı. Dürüstçe yüzüme gelip derdini anlatmıştı ve rahatlamıştı da. İşe yaradığım için sevinebilirdim bile. 

"Tamam o zaman." diyerek ayağa kalktı ve dolabından giysi çıkardı. "Formalarla kalmayalım akşama kadar." Bana uzattığı pantolon ve uzun kollu tişörtü elime alarak teşekkür ettim. Odasındaki banyoya geçip üzerimi değiştirdim. Odaya geri geçtiğimde Nehir'in de formalarından kurtulduğunu gördüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. İlk gördüğüm zamanki Nehir gibiydi şimdi. 

"Akşam yemeğine kadar ne yapalım?" diyerek kendini yatağa attı. Duvardaki saate baktığımda on bire geldiğini gördüm. 

"Yani neredeyse altı, yedi saat ne yapalım diye mi soruyorsun?" dedim gülerek. 

"Evet galiba." 

"Bilmem. Sen bilirsin." 

"O zaman önce bir şeyler yiyelim, birazdan getirirler zaten. Sana eksik konularını anlatırım ve film falan izleriz." diyerek benden onay bekledi.

"Olur." diye mırıldandım. Zaten şurada kaç saatlik ömrüm kalmıştı ki? Allah'tan ilk karşılaşmamız akşam yemeğinde olacaktı. Belki biraz sinirini atar ve sadece sakat bırakırdı. Şakayı bir yana bırakırsam gerçekten tedirgindim. Yağız'ın bana zarar vereceğini elbette düşünmüyordum. Ama bahsettiğim zarar fizikseldi. Ruhsal ise... Emin olamıyordum çünkü şu sıralar anlayamadığım bir şekilde söylediği her şey etkiliyordu beni.

Sorum size bu yemek sakin geçer mi? :D 

Yıkılmadım, ayaktayım ve geldim işte^^ O yüzden yorum ve oy bekliyorum :* 

Yarın görüşürüz^^

Continue Reading

You'll Also Like

ELVİN By Sedef

Teen Fiction

41.4K 15.7K 43
"Wattys 2022 Yarı Final Kazananı" "Wattys 2021 Yarı Final Kazananı" Herkes adımı yansıttığımı söyler. Cennet çiçeği. Çocukken adım gibi bir yerde y...
2.2K 18 1
*Çiçeksi Aşklar Serisi 2* Kim Eun Ji dans bölümünün son sınıf öğrencisi hayırsız bir abisi dışında kimsesi olmayan bir kızdır. Dans dışında bağlı old...
168K 16.1K 50
Demek çok zengin öyle mi Karavan?Cebi zengin güzel. Banka hesabı dolu güzel. Ya kalbi? Cebinin üçte birinde olan kalbinde de var mı? Banka hesabının...
755K 23.8K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!