Kırmızı Anahtar

By EsraCanlii

3.8M 202K 232K

Tüm Türkiye'de aranan azılı bir kanun kaçağı ve onu asıl kimliğini bilmeden evine alan gazeteci bir kızın hik... More

OKUMADAN BAŞLAMAYINIZ!
Bölüm 1: Kapımdaki yabancı
Bölüm 2: Redkey
Bölüm 3: Tarhana ya da menemen
Bölüm 23: Bir Dünya Başkanlığı Modeli - 2. Kitap
Bölüm 24: Baltalı İlah Redkey, Data Meselesi ve Bir Telefon
Bölüm 25: Ben Düşerken Gündemden Sessizce...
Bölüm 26: Lütfen, Lütfen, Lütfen...
Bölüm 27: Günler
Bölüm 28: Öfkeli Patron, Tuhaf Bir Anketör, Daha Tuhaf Bir El
Bölüm 30: Redkey İçin Geri Sayım
Bölüm 31: Koku
Bölüm 32: Redkey'in Sırt Çantası ve Şifre Sorunsalı
Bölüm 33: Hayatımın Casusu
Bölüm 34: 'Merhaba Redkey'
Bölüm 35: Sevgili Redkey
Bölüm 36: 'Beni Yarın Da Sevecek Misin?'
Bölüm 37: 'İsabetli Tercih'
Bölüm 38: Yeni Bir Yıl Eski Bir Yara
Bölüm 39: 'Okyanusun Kıyısında'
Bölüm 40: Ev
Bölüm 41: Geçmişin Anahtarı
Bölüm 42: '1Numaralı Şüpheli'
Bölüm 43: 'Güvercin De Uçurur Muyuz?'
Bölüm 44: 'Burada İşler Üç Şekilde Yürür!'
Bölüm 45: 'Dünya'yı Satan Adam'
Bölüm 46: Her Şeyin ve Hiçbir Şeyin Kutusu
Bölüm 47: 'Güzel Çocuklar'
Bölüm 48: Sırlar ve Ölümler Üstüne
Bölüm 49: Yeni Yetme Bir Gangster
Bölüm 50: Zincirkıran(2. kitap sonu)
Bölüm 51: Şekerin Tadı - 3. Kitap
Bölüm 52: Hakkında Soruldu
Bölüm 53: 'Suç değil rövanş'
Bölüm 54: Bekleyişler - I
Bölüm 55: Bekleyişler - II
Bölüm 56: Yanılgı
Bölüm 57: Ödenmemiş Bir Hesap
Bölüm 58: Yol Ayrımı
Bölüm 59: Gördüğümüz Şey, Baktığımız Yer
Bölüm 60: Şüphe - Evin İçinde...
Bölüm 61: 48 Saat
Bölüm 62: Masumiyet Karinesi
Bölüm 63: 'Karmaşa'
Bölüm 64: Bin Basamaklı Merdiven
Bölüm 65: 'Tesir altında'
Bölüm 66: Uyanmak II
Bölüm 67: Kefaret
Bölüm 68: Bir Kelebek Kanat Çırptı...
Bölüm 69: Yeşil Kasa - 3. Kitap sonu
Bölüm 70: 'Bazı bedeller ağırdır' - 4. Kitap
Bölüm 71: 'Deniz Bitmez'
Bölüm 72: 'Canavar'

Bölüm 29: 'Redkey'le Tanışmak İster Misin'

31.8K 4K 1.6K
By EsraCanlii


🎶 Bölüm şarkısı - Vashti Bunyan - Winter is Blue 🎶

***

Kapı zilim çalıyor. Zili işitmemle yükselen kalp ritmimi ayak seslerim takip ediyor. Yatağımdan bir hışımla kalkıp hızlı adımlarla koridoru geçerek kulpu tek bir asılışta aşağı çekiyorum.

"Yağız!"

Fakat karşımda hiç kimse yok. Yağız mı? O hiç yok, otuz beş gündür yok, bir hiç kimse gibi yok. Dışarıya göz gezdirip büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Sabah sabah yanlışlıkla çalınan kapı zili kadar sinir bozucu az şey vardır şu dünyada.

Hayıflanarak kapıyı kapatacağım esnada ise gözüm yerde duran kırmızı bir zarfa takıldı. Kalp atışlarım tekrar yükselmişti. Merakla eğilerek zarfı yerden aldım. Ve hızlıca açarak içinde yazılı satırları bir çırpıda okudum.

"Redkey'le tanışmak ister misin?

Redkey seni tanımak istiyor. Seninle konuşacakları ve senden dinleyecekleri var. Eğer onunla röportaj yapmak istiyorsan, bugün saat tam 14.00'de aşağıda yazılı Kartal'daki adrese, yalnız olarak gel."

Kağıdı okur okumaz elimdeki zarf parmaklarımın arasından kayarak koridorun soğuk zeminine düştü. Bu da neydi şimdi? Redkey benimle neden tanışmak istesin? Bu ne saçmalıktı!

Kapıyı hızlıca ittirdim. Koşar adım salona geçip perdeleri aralayarak camdan dışarı baktım. Sokağın iki ucu da sis yüzünden net olarak görünmüyordu. Bu kez aynı hızlı adımlarla askılıktan montumu alarak sokağa fırladım. Kim bırakmıştı bu zarfı? Tüm dikkatimle sokağın iki ucuna da baktım. Saat sabahın sekiziydi. Ve etrafta okula giden öğrencilerin dışında kimseler yoktu.

Çaresiz apartmana geri döndüm. Etim buz kesmişti fakat yüzüm kor gibi yanıyordu. Bu, ne demek oluyordu şimdi? Kağıdı yerden alıp tekrar okudum. Ah, birileri benimle dalga geçiyor olmalıydı!

İzin günümde, sabahın köründe, tatlı uykumdan uyandırılmak suretiyle hem de, neyin nesiydi şimdi bu? Sırasıyla iş yerindeki tüm çalışma arkadaşlarımı aradım. Yine de her ihtimale karşı, kapıma gönderilen zarfın içeriğinden hiçbirine bahsetmeden her birinin sırasıyla ağzını yokladım. İpek, benim gibi izinli olduğundan evde uyuyordu, Bahadır trafik yüzünden, katılacağı basın toplantısına geç kaldığı için oldukça gergindi, Tekin ve Seyhan Abi ise bir çekim için Ankara'ya gideceklerinden, havalimanındaydılar. Kabul etmem gerekiyor, hiçbirinin benimle kafa bulacak hali yoktu, o halde bu zarfın içinde yazılanlar gerçek miydi yani?

Aklıma düşen ikinci ihtimal, bunun bir tuzak olduğu yönündeydi. Ama ben son zamanlarda ciddi ciddi, aklıma değil hayalime düşen ihtimallerin peşinden giden bir asalağa dönüşüyordum. Ve böylece Redkey'le tanışma isteğim, bunun bir tuzak olması ihtimaline yönelik akıl dürtümü bastırmıştı.

Ne olacaksa olsun, dedim. Ne olacaksa olsun. Redkey orada veya değil, fark etmez. Orada, benimle derdi olan birileri mutlaka olmalıydı. Ve bugün o derdi çözecektik işte, fena mı?

Ayaküstü bir şeyler atıştırıp az önce kapıma bırakılan zarfı, fotoğraf makinemi, ses kayıt cihazımı ve not defterimi de yanıma alarak öğlen olmadan evden ayrıldım.

Dışarıya çıktığımda çok keskin bir soğuk vardı. Sabahki sis dağılmıştı, hava dingin ve bir o kadar da parlak görünüyordu. Tam kar havası, dedim içimden. Yaşadığım stresi azaltmak için kulaklıklarımı taktım, Vashti Bunyan'dan 'Winter Is Blue'yu açtım, güzel şarkıydı. Boynumdaki kaşkolu da biraz daha sıkarak hızlı adımlarla meydana kadar yürüdüm.

Yılbaşı yaklaştığından meydanın her yeri Noel ağaçları ile donatılmıştı. Kırmızı rengin hakim olduğu vitrinler ve ışıklarla süslenmiş rengarenk caddeler şüphesiz oldukça güzel görünüyordu. Böyle bir günde, sıcak evimde mis kokulu kahvemi yudumlayıp Allen Poe okurken Humperdinck dinlemek varken, bezgin suratlı kalabalıklar arasında zar zor ilerleyip üç ayrı vesaitle İstanbul'un bir ucuna, Kartal'a gitmek... Hem de çok muhtemel bir tuzağa kendi ayaklarıma çekilmek... Ah, hiç şüphesiz zırdeliyim.

Zihnimde dolaşan bin bir düşünce ve kaygı ve kulağımda Vashti Bunyan'ın ipeksi sesi eşliğinde meşakkatli seyahatime başladım. Önce meydandan metroya binerek Yenikapı'ya oradan da Marmaray'la karşıya geçip Kartal metrosuna aktarma yaptım. Yol boyu aklıma gelen türlü türlü ihtimaller resmigeçit törenleri eşliğinde gözlerimin önünde arzı endam ediyordu:

----

"Evet, Deniz. Seninle tanışmak istediğim doğru. Bültenleri sunarken televizyonda gördüm seni, çok elektrik aldım senden... Paravanı kaldırın arkadaşlar..." diyor, Redkey. Fonda 'Hayat Sevince Güzel' çalıyor. Paravan kalkınca bir anda başımdan aşağı güller, konfetiler saçılıyor, havai fişekler patlıyor, gökdelenlere ışık gösterileriyle adım yazılmış, mumlar yanıyor, balonlar havalanıyor...

Redkey ise o hengamenin içinden geçip bana doğru yavaş yavaş yaklaşmaya başlıyor. Yüzünde hala kar maskesi var. Utanarak soruyorum, "peki, neden maske takıyorsun?" Yanıma biraz daha yaklaşıp sorumu cevaplıyor, "ağladığım belli olmasın diye."

Bu sözleri karşısında duygulanmam gerekiyor ama beceremiyorum, gülesim geliyor. Fakat o an, fondaki müzik birden değişiyor. Ahmet Kaya'dan geliyor sıradaki şarkı: 'Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz?' çalıyor. Redkey, cebinden çıkardığı kırmızı anahtarları yüzüme doğru uzatıyor o an. "Bu anahtarlar kalbimin anahtarıydı" diyor, "açıp içeri girmek ister misin?"

Tabii, bunun üzerine kendimi daha fazla tutamıyorum, beni bir gülme alıyor. Ciddiyetimi güçbela topladığımda ise "ben başkasını seviyorum" diyorum, başımı hüzünle öne eğerek. Red, onu reddetmem karşısında sinirlenmiş olacak, şlap diye suratındaki maskeyi çıkarıveriyor aniden.

Aaa, o da ne? Karşımdaki kişi bildiğin kendimin aynısı. Çünkü Redkey aslında benmişim. Ben şizofrenmişim. Gördüklerim karşısında şok oluyorum, tabii. Hemen çantamı kurcalayıp biraz önce kapıma gelen 'Redkey'le tanışmak ister misin?' yazılı kağıda bakıyorum. Allah'ım o da ne? Bu benim el yazım! O zarfı aslında kendime bizzat ben göndermişim. Çünkü ben ruh hastasıymışım, bir de çok hastaymışım. Filmin sonunda da ölüyormuşum.

---

Kartal metrosunun merdivenlerinden yukarı çıkarken, yaşanacaklara dair kurduğum absürt fantezilerim toz bulutu gibi dağıldı. Kar yağıyordu. Mevsimin ilk karı, saçımda beyaz benekler oluşturmaya başlamıştı. Eldivenlerimi çıkarıp kar tanelerinin avcuma düşüşünü izledim. Ah, bu gerçekten çok güzeldi. Şu hayatta mutlaka ölmem gerekiyorsa, karlı bir günde ölmeliydim. Mesela bugün? Paravanın açılması sahiden mümkün müydü? Böyle bir günde ölmek, mümkün müydü?

Metrodan inince gördüğüm ilk taksiye atlayıp taksiciye elimdeki kağıtta yazılı adresi gösterdim. Taksici adam yüzüme tuhaf bir bakış attı o an. "Abla ne yapacaksın sen orada? Boş, ıssız bir yerdir orası. Allah korusun abla..."

"Devam edin siz" dedim, meraklı taksiciye. "Beni orada karşılayacak arkadaşlar var." Arkadaşlar mı demiştim? Demiştim vallahi.

Taksi, yarım saat kadar sonra bir tarafı boş arazi, diğer tarafı ise birkaç eski, yıkık dökük binanın bulunduğu ıssız bir yol ağzında durdu. Taksici adamın tuhaf bakışları eşliğinde araçtan indim. Kar yağışı hızlanmıştı. Etrafa bakmaya başladım. Tam o an telefonum çaldı:

"Sağ taraftaki sarı binayı görüyor musun?" dedi, telefonun karşı ucundaki ses.

"Evet, görüyorum" dedim, merakla etrafıma bakarak.

"Oraya gel."

Telefonu kapatıp yavaş adımlarla iki yüz metre kadar ileride bulunan sarı renkli, üç katlı eski binaya doğru yürüdüm. Üzerimdeki kaşenin cebinde bulundurduğum biber gazını bir elimle sıkıca kavramıştım, diğer elim ise kaşenin diğer cebinde duran nefes spreyimdeydi.

Bina girişine vardığımda demir kapıyı içeri doğru yavaşça açtım. Göz ucuyla etrafa baktım, ortada hiç kimse görünmüyordu. Tereddütlü adımlarla binadan içeriye yürümeye başladım.

"Kimse yok mu?"

O an, içeriden bir ses geldi:

"Buradayım, içeri gel."

***

Continue Reading

You'll Also Like

466K 3.9K 25
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
Atlas By m

Romance

50.5K 4.1K 19
Bir mantık evliliği hikayesi.
1.7M 54.1K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
811K 15.9K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...